• Sonuç bulunamadı

Azerbaycan'ın ünlü yazarı ve ozanı Vahapzade ile konuştuk:Nazım Hikmet'li anılar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Azerbaycan'ın ünlü yazarı ve ozanı Vahapzade ile konuştuk:Nazım Hikmet'li anılar"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Azerbaycan’ın ünlü yazar ve ozanı Vahapzade ile konuştuk

Nâzım H ikm et’li anılar

i

L E Y L A TAVŞANO Ğ LU

B A K Û-Eski, Sovyet yapımı Vol- ga marka siyah bir otomobilin için­ deyiz. Bakû’nun merkezinde alaca­ karanlıkta ilerliyoruz. Biraz sonra yine Sovyet döneminden kalma bir sosyal konutun önünde duruyoruz. Bina iyice eski. Merdivenlerden çı­ karken burnumuza ağır bir koku çar­ pıyor. Dördüncü kata gelince solda­ ki kapı açılıyor. Karşımızda Azerbay­ can’ın ünlü yazar ve ozanı Bahtiyar

Vahapzade duruyor.

Vahapzade 73 yaşına karşın hâlâ dinç. Bizi içeri, oturma odasına alı­ yor. Eşi Dilara Hanım ve torunu Ela-

göz bize çay ile “şobiyat” dedikleri tatlıdan getiriyorlar. Ama bu şobiyat, bizdekine hiç benzemiyor. Helvam- sı bir yiyecek.

Azerbaycan Parlamentosu’nda ba­ ğımsız milletvekili, aynı zamanda da Bilimler Akademisi üyesi olan Prof. Dr. Bahtiyar Vahapzade bize

Nâzım Hikmet ve Zekeriya Sertel’le anılarını anlatmaya başlıyor.

“ Ben o zaman çok gençtim. Nâzım tahminen ellinci yılda (1950’de) Mos­ kova’ya geldi. Bizim bir şairimiz var,

Resul Rıza. O da Nâzım Hikmet üs­

lubunda yazar. Onlar önceden de ta­ nışıyorlardı. Benim de Resul Rıza’yla dostluğum vardı. Onun vasıtasıyla Nâzım Hikmet’le tanıştım.

Daha sonra Nâzım, bir iki yıl son­ ra Baku’ya geldi. Onu biz karşıla­ dık. Hatta buraya gelmesi münase­ betiyle ‘Hoşgeldin’ adlı bir şiir de

yazmıştım.

Aramızdaki yaş farkı çoktu. Ama biz hep konuşur, sohbet ederdik. Gençlerle sohbet etmeyi çok severdi.”

Onunla ilgili bir anısını anlatma­ ya koyuluyor:

“ Bütün Bakû caddelerinde o za­ manlar Rusça ‘M iru M ir’ yani ‘Bü­ tün dünyaya barış’ sloganları asdıy-

dı. Nâzım bir gün, ‘Azeri Türkleri de barış istemiyor mu? O zaman bu slo­

ganı neden Rus dilinde yazdınız?’ di­

ye tepki gösterdi.

Nâzım sonradan çok şey anladı. Sovyet sistemindeki kusurları gör­ meye başladı. Nâzım totaliter rejim yanlısı değildi, insani bir demokrasi isterdi.

Sovyet zamanında burada bütün toplantılar, devlet işleri Rus dilinde yapılırdı. Nâzım bunlan kesinlikle içme sindiremiyordu.

Nâzım, Fransız tiyatrosuyla Rus tiyatrosunu kıyaslayan bir makale yazmıştı. Ve bu makalede Fransız ti­ yatrosunun Rus tiyatrosuna göre bi­

73 yaşındaki Bahtiyar V ahapzade. raz daha üstün olduğu görüşünü sa­ vunmuştu. Bunun üzerine Ruslar Nâzım’ı eleştiren makaleler yazdı­ lar.

N âzım , ‘Bu makalem anlaşılan Kruşçev’in hoşuna gitm edi’ deyin­

ce bizim şair Resul Rıza atıldı:

‘Senin neyine gerekti Fransız ti­ yatrosuyla Rus tiyatrosunu kıyasla­ mak? Sen Türkoğlu Türksün. Sen Azerbaycan Türklerinin kültürü, ti­ yatrosu hakkında yaz.’

Bu konuşma sırasında ben y a r a ­ rındaydım, ama söze hiç kanşamıvor- dum. Çünkü onlardan çok gençtim.”

N âzım ’la ne derece yakındı?

“Aramızdaki yaş farkı nedeniyle hiçbir zaman çok yakınlaşamadık. Ama benim şiirlerimi beğenirdi. Hat­ ta bana bir şiir kitabını da imzalaya­ rak armağan etmişti.”

Peki, Zekeriya Sertel’le tanışıklı­ ğı ne düzeydeydi?

“Onunla çok yakın tanışırdık. Ha­ nımı Sabiha Hanım ve kızı Yıldız Hanım’la birlikte bizim eve sık sık ge­

lip giderlerdi. O da doğrusu buraya çok büyük umutlarla gelmişti. Ona ev de vermişlerdi. Bizden yukarda bir sokakta otururdu.

Onunla ilk sohbetlerimizde Sov- yctler Biıiiği'ne büyük bir inanç duy­ duğunu sezmiştim. Ama sonraları, ay­ nen Nâzım’da olduğu gibi onun da bü­ tün inancını yitirdiğini gördüm.

O dönemde açıkça hiçbir şey pro­ testo edilemez, eleştirilemezdi. Ama bunu üstü kapalı yapmanın yollan da vardı. Size başka bir anımı anlatayım. Azeri dilinin artık ölmeye mahkûm olduğunu görüyordum.

Sadece evlerde konuşuluyor, Aze­ ri kitaplannda kalıyordu. O dönem Fas’ın Marakeş kentine gitmiştim. Orada Arap dilinin de aynı durum­ da olduğunu gördüm. Buraya dö­ nünce bir şiir yazdım. Bu şiirde ‘La­ tin halkı yeryüzünde kalmadı. Ama Latin dili yaşıyor. Oysa dünyada öy­ le milletler var ki kendileri yaşıyor, dilleri ölm üş’ dedim. Şiir basılır ba­

sılmaz beni KG B’ye çağırdılar. ‘Sen ne demek istiyorsun’ diye sordular.

Ne demek istediğimi yazdım, Mara- keş’te gördüm. Marakeş halkı var, ama dili ölmüş dedim. Bunun üzeri­ ne KGB tepki gösterdi:

‘Bu bize benziyor.’

‘Onu ben demedim, sen dedin’

dedim.

Eleştirilerimi hiçbir zaman açık açık yazamadım. Birtakım olayları hep başka bir ülkede geçmiş gibi ka­ leme aldım. Ama bunlar aslında hep Azerbaycan’da yaşanan olaylardı.”

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Tablo 8: "Türk iĢletmeleri yabancı sözcük içeren marka adını dıĢ pazara açılırken tercih etmemelidir." Fikrine Katılma Düzeyi Türk işletmeleri yabancı sözcük içeren

Arapça gramerinde, ister fiil ister isim isterse harf olsun bir lafzın anlamının, bir diğerinin anlam çerçevesine dahil edilmesi; Arap edebiyatında ise, §iir veya

Kassing ve Avtgis [11], içsel kontrol odağına sahip çalışanların orta derece ya da dışsal kontrol odağına sahip çalışanlardan daha fazla açık muhalefet

İnsanlığın başlangıcından bugüne değişime uğrayan doğada görülen farklılıklar, değişen toplumsal değerler ve doğa insan ilişkisi ve sanat- sal

Nine apansızın ölüp varı yo ğu ka­ panım elinde kalınca baskısız kalan Sadi, K avuklu H am dinin orta oyun­ larında, Şevkinin tiyatrosunda aktör lüğe

A number of independent practice tasks can be suggested for the client following the first consultation, for example, collection of stuttering severity scores during everyday talking

BEN DE FOTOĞRAFINI ÇEKİYORUM — Sami Güner’e göre Yunus Emre’den Tlırgut Uyar’a şairler, insanın ve doğanın şiirini yazıyor, kendisi de fotoğrafını

SEVSAY: Türkiye’de, merhum Cemal Reşit Rey ile 9-10 yıl süren çalışmala­ rımdan sonra uzun bir süre Viyana Mü­ zik Akademisi’nde Kompozisyon ve Or­ kestra