Oktay A kbal’m “Bir De Simit Ağacı Olaydı” adlı yeni kitabı yayımlandı
Dünle bugünün tanıklıkları
Bir de Simit Ağacı Olaydı
/ Oktay Akbal
/ Cem Yayınevi / 178 s. / 6000 TL. / CK K
Kod N o: 022.467
MUZAFFER BUYRUKÇU
Öykü, roman, günlük, anı, dene me yazarı Oktay Akbal, okurların yakından tanıdığı ünlü, değerli bir sanatçıdır. Yazarlıkla geçimini sağ layan bir profesyoneldir, ama sanat ve edebiyat ağırlıklı ürünlerini ya ratırken tam bir amatördür; bugün lerde yazarlığa başlayan bir heves li, bir acemi gibi heyecanlıdır, tut kuludur. Ama bu, yıllanmış, ustalaşmış, pek çok yaz ma tekniğini kullanmış, yeni teknikler bulmuş, artık neyi, nasıl söyleyeceğini bilen bir yazar için yadırgana cak bir tutum değildir, tersine, sevinilecek, övünülecek bir içtenlikler yoğunluğudur ve her soylu sanatçıda ol ması gereken bir özelliktir. Çünkü bir sanatçının hep belli bir düzeyin üstüne çıkan yapıtlar ortaya koyabil mesi, ancak duygu, saflık yüklü kaynakları; yaratma nın soyluluğunu baştan sonuna kadar korumasına bağlıdır.
Kimi yazar, kendi yaşamının kapsadığı alanı çalışma yeri olarak seçer. Yaşamını, içerden, dışardan kuşatan olayların, durumların bazılarından bir takım kanlı canlı parçalar alarak ya da serüvenindeki çok verimli, çok par lak gördüğü bir dönemin verimlerine eğilerek (eğilir ken saptadığı evrensel boyutlardaki gerçekleri yapıtla rının bünyelerine yedirerek) kitlelerin yaşamlarıyla, ya şamlarındaki sorunlarla, yıpratılmış ve yıpratılmamış olgularla iletişim kurmaya çabalar, çabası sonuç verir de bu ediminde başarı kazanırsa (bütün insanlığa ses lenmenin gizini yakaladığından) sevinç duyar, yarınlar dan sonraki çağlarda yaşayabilme umudunun güzelliği ni tadar. Bu, bütün sanatçıların hiç eskimeyen, hiç yaş lanmayan isteğidir. Ve Oktay Akbal da, bu sanat, ede biyat adamı da ‘yarınlara kalma’ isteğini gerçekleştirmek amacıyla uğraşanların önde gelenlerinaendir. Yalnız, Oktay Akbal, bu amacı omuzlarken -seçtiği yaratım ala nıyla birlikte- kendi yeteneğine, kendi sanat gücüne; ken di dünya görüşüne ve kendi ses rengine güvenmektedir. Bir özgünlüğü, bir biçemi vardır Oktay Akbal’ın ve bu ‘var’lar en basit yazılarında bile göze çarpar. Ayrıca Ok tay Akbal, yapısı, mizacı, nesneleri algılama biçimi yö nünden öteki bireyci, toplumcu yazarlardan ayrılır ve gerçekçi yazarlar gibi toplumsal, sosyal sorunları, o so runların arasına sıkışan, açmazlara itilen insanı kurca lamaz, insanın düzenini altüst eden dalgalanmalara, kı yametlere, patlamalara sokulmaz (fıkraları hariç) ama aynı bireyin mutsuzluklarla, tedirginliklerle sarartılan hayallerine; yanlışlıklarla, hatalarla; açlığı giderileme yen tutkularla drama dönüşen çöküşlerine gözlerini di ker. Ve gözlerini diktiği noktalarda saptadıklarıyla in sanın kangrenli, kanserli yalnızlıklara itilen varlığının önünde arkasında yükselen duvarları yıkar, kişiliğinin özüne girer; bireyin soluduğu, devindiği her an’ı - duygusal ve düşünsel planda- değerlendirmeye koyulur. Benlikleri çizen konuşmaların, yargıların, anıların, düş lerin, izlenimlerin aralarındaki ilişkileri anlamaya, çö
ÜKTAV AKBAL
zümlemeye uğraşır. Birliktelikleri ayakta tutan, bozan, dağıtan, parçalayan ve öldüren ruhsal nedenlerin karan lıklarına dalar, hüzünlerin, yalnızlıkların (en çok hü zünlerle yalmzlıkların)>çevresinde gezinir... Bir aydın lık, bir umut ışığı yakalamaya çalışır, ama bulduğu ay dınlık, gri; umut ışığı karamsarlığın, umutsuzluğun uzantısıdır.
Bu küçük açıklamadan sonra Cem Yayınevi’nce ya yımlanan Bir De Simit Ağacı Olaydı kitabının sayfa larını çevirelim. Oktay Akbal, bu yapıtında beğendiği, sevdiği, vazgeçemediği yazarlardan, şairlerden, onların bazı yapıtlarından, sanatlarından (içlerinde Oktay Ak- bal’la yan yana geziye çıktığımız, çok gerilere, geçmiş lere gittiğimiz) anılardan söz eder. Ve bu arada, kişileri yaşama bağlayan ve uzaklaştıran olaylardan örnekler sı ralar. Değişik zamanlarda, değişik koşullarda ve ortam larda bize boyun eğdiren, boyun eğdiğimiz, savaştığımız kimi durumlarla o durumların karşıtlarını besleyen kay naklara, inceliklerin, duyarlıkların ustası bir yazar, bir sanatçı, bir düşünür tavrıyla yaklaşır. Ama sadece yak laşmakla kalmaz, konulan iğne deliğinden iplik geçirir gibi bir özenle, bir ciddiyetle, bir sorumluluk bilinciy le irdeler... Fikirleri tartışır, sorular sorar, belleklerde kalacak ve yaşamın bütün dönemlerinde kendisinden yararlanılacak nitelikte, ışıklı, aydınlığı bol ve umut yük lü düşünceler üretir. ‘Gelecek Diye Diye’ adlı deneme sinde “Gelecek yann mıdır? Daha ötesi midir? Ne
dense gelecekten hep güzel şeyler beklenir. / tnsanoğ- lunda gelecekten bir şeyler beklemek umudu olma sa yaşam denen şey bir değer kazanır mıydı? Ne ka dar karanlık, ne kadar umutsuz bir durumda olsak da gelecekten güzel şeyler beklemek bizleri avutur”
der.
İyi yazar, iyi sanatçı okuru düşündüren, zihninde ki kapalı kapıları açtıran adamdır. Gerçekten de doğ duğumuz andan beri yarınların sırtlarına yüklediğimiz ve hep ona doğru koştuğumuz; tasarılarımızı, hayalle rimizi ilerde yaşama kavuşturacağımıza inandığımız
‘gelecek’ diye bir şey var mıdır? Varsa ‘o şey’ nerde, ne
rede, kişi yaşamının, toplumsal yaşamın, evrensel yaşa mın neresinde saklıdır? Ya da açıktaysa, biliniyorsa, han gi koşulların buyruğunda varlığını sürdürür? Evet, dün, bugün, yarın ‘gelecek’ kavramının yapısındaki katman lardan bazılarının adı mıdır? Yoksa yaşarken zaman için de aldığımız yolu, dönemleri, yükselip alçalmaları ve düşmeleri belirleyen bir takvim kolaylığı mıdır, bir tak vim aldatmacası mıdır? Belki de bizler, zamanın olgu lara göre, yaşanmışlıklara göre bölünmüşlüğünde değil de dümdüz, varlığı da, yokluğu da tartışmalı olan bir süreçle birlikteyiz. Belki de ‘Dün, bugün, yarın’ insan cıl çıkarlarımızın zorladığı ve o çıkarları düzene sok maya, korumaya yönelik bir oyundur, bir uydurmadır. Bana bu soruları sorduran, olasılıkları kıpırdatan de nemenin içeriği, başka denemelere de sürükledi. Ok tay Akbal, anılara, izlenimlere büyük yer verir yapıtla rında; sık sık çocukluğuna, çocukluğunun ilk’lerle, şaş kınlıklarla, kirlenmemiş güzelliklerle, içtenliklerle do lu günlerine döner. Ordan İkinci Dünya Savaşı’nın ka ranlığına sıçrar. Derken Alman ordusu Polonya^ ya saldırdı. O güzel ağustosun biz yeni yetişen genç lere verdiği tatlı duygular savaşın sert rüzgârında bir den yitip gitti. / Evet, her duygulanmayı aşk bilir dik o günlerde... İlk yanışın ateşleri yanar sönerdi...”
Kendisini sevindiren, bir kuşağı sevindiren, mutlu kı lan ve bir bakıştan, bir gülüşten, bir sözcükten üreyen büyüleri; anlamların doğumlarındaki gizleri, rastlantı
ların getirdiği heyecanları sergiler.
Oktay Akbal, eski bir İstanbulludur ve bu nedenle 1930’ların, '1940’ların bozulmamış İstanbulu’nda ken disinden ve yakınlarından, arkadaşlarından, dostların dan kalan hâzineleri arar; ‘Anılar kuşlar gibi konacak dal arar’ dizesini yaratan Oktay Rifat’ın uyarısıyla anı larını daldan dala kondurur. Fatih’te, sinemalar, eğlen celer semti Şehzadebaşı’nda, Cağaloğlu’nda, Sait Faik- in İstiklal Caddesi’nde, Beyoğlu’nun renkler, coşkular ve cümbüşler merkezi Çiçek Pasajı’nda dolaştırır. Okur larına dünle bugünün tanıklıklarım, duygusal birikim lerini, farklılıklarını, hangi odakta birleşıp hangi odakta ayrıldıklarını gösterir. Canlandırır ve yaşatır. Ama bu güne göre kişiyi daha az yıpratan, daha az soysuzlaştı ran, daha az pisliklere bulayan ‘dün’ü sevgiyle, özlemle anlatır ve ‘bugün’ün karmaşasından, bugünün rezilli ğinden kaçmak ister.
Sımsıcak bir kitap Bir De Simit Ağacı Olaydı. Son zamanlarda sinema yönetmenleri hakkında kullanılan bir deyişi Oktay Akbal’ın Bir De Simit Ağacı Olaydı yapıtı içifı kullanmak istiyorum: Bir De Simit Ağacı
Olaydı, Oktay Akbal’ın yazar, sanatçı kişiliğini, yaşam
ve insanlara duyduğu yakınlığı yansıtan yapıtlarından biridir. □
Taha Toros Arşivi