T í
524 9V£
14 MA YIS 1987
GENE ATLAR VAR — Avni A r baş, Artisan Sanat Galerisi'nde açı
lan sergisi için “Biliyorsun ben bu at temasından vazgeçemiyorum ”
diyor. “Gene atlar var sergide
H at yarışması
ödülleri
ültür Servisi — İslam
Konferansı Teşkilat ı ’na bağlı Milletlerarası İslam Kültür Mirasını Koruma Komisyonu’nca düzenlenen Milletlerarası I. Hamid Aytaç Hat Yarışması ’nın ödülleri 16 mayıs cumartesi günü saat 10.30’da yapılacak bir törenle sahiplerine verilecek. Hattat Hamid A y taç ’ın 5. ölüm yıldönümüne rastlayan 16 mayıs günü İslam Kültür Mirasım Koruma
Komisyonu ’nun sekreterliğini üstlenen İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi IRCICA ’nın Yıldız Sarayı Çit Kasrı’ndaki binasında düzenlenecek ödül törenine7
kişilik uluslararası jü ri de katılacak.
Arbaş’m resimleri Artisan Sanat Galerisi’nde
E v kiramı
Picasso vermişti9
Avni Arbaş deyince aklıma Galatasaray Lisesi, Fransa ve
doludizgin atlar gelir. Hepsi uzun bir serüvendir. Geçen
gün yazdığı yazıda Uğur Mumcu, Nâzım’dan aktarıyor:
“Bu atlar Avni’nin atları./Kuvvayt Milliye atları,/Kara
yamçı altında ak sağrı dolgun/Titrer burun kanatları/Bu
atlar Avni’nin atları.
EMİN ÇETİN GİRGİN
Nâzım'la olduğu kadar Arbaş’ın Tzara ve Prevert’le de dostluğunu bi
lirim. Fransa’daki yılları ve arkadaş lıkları gene bu sütunlarda yer alan uzun bir dizide Cumhuriyet okuru na aktarmıştık. Bı kez Arbaş’la ko nuşmamızda resmin daha iç sorun larını gündeme getirelim dedik. “Ya hu Emin” dedi, “ İnan ki ben yaptı ğım resimden fazla bahsetmekten hoşlanmıyorum. Sana başka hikâye ler anlatayım, ilginç gelirse yayımlar sınız. Ama yaptıklarım işte ortada, bana aynı şeyleri bir kere daha an lattırma!’
Avni hoca anlatacak, ama biz da ha önce burada gazetecilik görevi yaptığımızı hatırlayıp, Arbaş’ın kısa biyografisini verelim. 1919’da İstan bul’da doğdu. 1937’de Galatasaray Lisesi’nden ayrılarak Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi. Hocası Leopold Levy’ydi. 1946’ya kadar akademiye devam etti. Aynı yıl Fransız bursuy la Paris’e gitti. Gidiş o gidiş. Ardın dan 30 yıl Fransa. Türkiye’ye döne medi. Vatandaşlıktan çıkartıldı; Ha
şan Esat İşık ve Çağlayangil'in çaba
sıyla tekrar tebaya döndü. 1976’da Türkiye’ye yerleşti.
4vtıi hoca anlatıyor_____ _
Fransa’da uzun yıllar geçti. Bilir- ;in, Fikret Mualla, Abidin (Dino),»elim (Turan) Mubin Orhun, ben, ay
lı yıllarda Paris’te bulunduk. Bir de- asında Abidin’le bir sergi açmıştık.
Vragon da gelmişti. Evet Elsa’yı da
anıdım. Picasso'yta, Pignon’ un ıtölyesinde tanışmıştık. Evet, bu bi lim Resim Heykel Müzesi’nde resmi lulunan bildiğimiz Pignon. Haklısın, ıek prim yapamadı Avrupa’da. Hâ- â çalışıyor. Bildiğin resimleri yapı- /or. Buffet’mi? Zamanı oldukça geç li; çocuğu limon kabuğu gibi sıktı-
ar. Paris’te ilk sergimi açmıştım. Sonra güneye indim. Orada bir otel de kalıyorum. Picasso’yla tanıştım. Daha sonra Paris’ten karım geldi. Bir gün orada, caddeden geçerken Picas- so’yu gördük'. Arabasından inmişti. Yanımıza geldi. Karıma dönerek,
“Bak” dedim. “Hayaümda iki kişiyle tanışmak, merhaba demek isterdim: Charlie Chaplin ve Picasso” dedim.
Picasso bana baktı gülerek, “Ya Nâ
zım Hikmet” dedi. Dondum kal
dım...
İşte daha sonra bir otelde kalıyo ruz karımla. Otelci yakında Ameri kan bahriyelileri gelecek, bunlar sa
taşırlar, karın genç; daha iç tarafta bir ev bulabilirsiniz dedi. Valoris’e git dedi. Onlar oraya hiç çıkmazlar. Pi- casso’nun bir arkadaşı var, Portis di ye. Biz onunla başladık ev aramaya. Ama fiyatlar son derece pahalı. Bu- ' nu Picasso duymuş. Ertesi gün elin de bir kâğıtla geldi. Bakın dedi be nim atölyenin hemen orada, işte ma dam bilmem kimin evi var. Gidin gö rün, uygunsa tutarsınız. Ucuz ucuz, pahalı değil dedi. Peki Picasso’nun ucuz dediği şey bizim için pahalı de ğil miydi. Neyse, gittik baktık. Ger çekten çok ucuz ve harika bir ev. Önü koskocaman açık, yeşillik. Orada bir resmini yapmıştım evin. Bugün Re sim Heykel Müzesi’nde. Neyse biz evi tuttuk. Birkaç gün sonra, ben yol üs tünde otobüs bekliyorum. Aşağıya ineceğim. Baktım, Picasso’nun Li- muzin’i geliyor. Bana buyrun gelin dedi. Arabayı kullanan da oğlu. Dâ hinin oğlu, Allah’ın delisi. Okuma mış filan, tutkusu araba kullanmak. Babasının şoförlüğünü yapıyor. “Na sıl, mutlu musunuz” dedi bana Pi casso. Çok teşekkür ettim. “Ben şim di atölyeye gidiyorum, Gelmek ister misiniz” dedi. Ben de aslında çok is tiyorum, ama cesaret edemiyorum. Neyse gittik. Her taraf resim, atölye de. Ben resimlere bakıyorum. O da kollarını göğsünde kavuşturmuş dik katle beni izliyor. Ne diyeceğim ba kalım diye. Bu çok tuhaf bir duygu. Bekliyor. Gerçekten çok güzeldi hep si. Ve ötesi yok, adam Picasso’ydu. Ben ne diyebilirdim. Çok güzel üs tat dedim. Sonra ‘Harp ve Sulh’ di ye bir duvar resmi yapmıştı, onun de senlerini gösterdi. Yüzlerce etüt. Ga yet klasik başlamış. Değişmiş, değiş miş. işte böyle, sonra çıktık.
Daha sonra ev için gene Portis’le konuşuyorduk. Yahu dedim, bu na sıl oldu anlamadım. Bunda anlama yacak ne var dedi. Picasso senin du rumunu anlamış. Gitmiş, ev sahibi kadınla konuşmuş. Parasını vermiş. Sana da sembolik bir fiyat söyleme sini tembih etmiş.
Yani evi bana Picasso tutmuş. Ama ben bunu çok sonra duydum. Hiçbir zaman bana hissettirmedi.
Avni Arbaş’la o gün epeyce konuş tuk. Anlattıklarının hepsini burada yazmanın imkânı yok. Artisan Sanat Galerisi’nde açılan sergisi için, “Bi
liyorsun, ben bu at temasından vazgeçemiyorum” diyor, “Gene atlar var sergide.” Şairin dediği gibi, ‘Bu
atlar Avni’nin atları / Kuvvayı Mil liye atları.’
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi