• Sonuç bulunamadı

Rıfat Ilgaz, Yalçın Pekşen'e 65 yıllık yazarlık yaşamını anlattı:'Beni ciğerlerim kurtardı'

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Rıfat Ilgaz, Yalçın Pekşen'e 65 yıllık yazarlık yaşamını anlattı:'Beni ciğerlerim kurtardı'"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

__________________ G Ü N E Ş __________ - r ~

'

8 YAŞAMIN İÇİNDEN_____________ — ——

— = = = = ^ = = =

Rıfat İlgaz, Yalçın Pekşen’e 65 yıllık yazarlık yaşamını anlattı:

dğeılerim kurtardı ’

‘Beni

Türkiye Yazarlar Sendikası ya­ rın “ Ustalara Saygı” panelinde ül­ kemizin en yaşlı yazarları arasında üçüncü sırayı alan (Birinci Cevdet

Kudret, ikinci Burhan Arpad) Rı­ fat İlgaz’a saygılarını sunmaya ha­

zırlanıyor. Yazar için büyük bir de­ ğişiklik bu.- Tam seksen yaşındaki

Rıfat İlgaz, sayısını tam olarak ha­

tırlayamadığı kitapları yüzünden çok şey (gözaltılar, tutuklamalar, cezaevleri, hastaneler, parasızlıklar vs.) görmüş. Ancak, ilk kez “ say­

gı da göreceğini” söylüyor. Ünlü

şair, mizah yazarı, romancı ve ga­ zeteci Rıfat Dgaz'la 65 yıllık yazar­ lık yaşamı üzerinde konuştuk.

— Sayın Rıfat İlgaz, 80 yaşında nasıl hissediyorsunuz kendinizi efendim?

— Hareketsizlik biraz canımı sı­ kıyor doğrusu. Mizacıma aykırı. Bir de, bakma şurada bir şişe gö­ rüyorsun (Gösterdiği yerde bir Yu­ nan konyağı şişesi görülüyor) ama, benim değil. Aydın (İlgaz) içiyor.

— Siz içmiyor musunuz?

— Yok, bugünlerde içkiyle aram hoş değil. İçmiyorum demeyeyim de, içmeme imkân yok. Tadını ala­ mıyorum bugünlerde.

— Zevk almıyorsunuz...

— Yoruyor galiba._________

Akciğer-Karaciğer

—Ciğerleriniz de zaten iyi değil­ dir.

— Yok. Ciğerler alışkındır. He­ le karaciğer çok sağlamdır. İşte oradan kazanıyorum zaten ben. Akciğer yok, karaciğerle idare edi­ yoruz.

—Efendim, yazarlık ve cezaevi yaşantınız birlikte başladı galiba.

—Sen benim hayatımı benden iyi biliyorsun ya. Anlatayım. 43’te

“ Sınıf” isimli ilk kitabım çıktı. Şiir

kitabı. O kitap toplatıldı ve ben 6 ay hapse girdim, bundan ötürü. Ayrıca, öğretmenlikten de uzaklaş­ tırıldım. Bunları bilmiyor musun yahu? Ne soruyorsun?

—Şunun için soruyorum; Usta­ lara Saygı panelinin bu haftaki ko­ nuğu sîzsiniz. Yazarlarımıza saygı­ mızın derecesini öğrenmek istiyo­ rum. Örneğin, ne kadar hapse gi­ rip çıktınız? Toplam kaç sene yat­ tınız?

—Ben şunu söyleyeyim; Ben çok girip çıktım içeriye. Fakat fazla yatmadım. O zamanlar “ceraim-i

içtima” , yani cürümlerin toplamı,

toplanması diye bir madde vardı Ceza Kanunu’nda. 142’den iki-üç tane suç işledin mi, cezalarda ten­ zilat yaparlardı. Ben bu maddeden çok yararlanarak, toplam -geçen gün hesapladık- Aydın kaç seney­ di? Hah! 5 sene 5 ay 25 gün yat­ mışım. Ama cezam çok daha faz­ ladır.

İçerde nasıl yatılır?

—Nasıl başardınız bunu?

—Benim özelliğim; bende kuzu gibi gidip yatmak yok. Benimki gi­ rip çıkmak. Mesela iş yapıyorum, dergi çıkarıyorum. Dergiyi tutturu­ yorum. İşler yoluna giriyor. Ço­ cukların durumunu falan ayarlıyo­ rum. Hop içeri. Bir ay, iki ay fa­ lan yatıyorum. Beri taraftan, ben hastayım. Ciğerlerimi biliyorsu­ nuz. İşler bozulunca doğru dokto­

ra. Film çekiyor. Sağda zirvede bil­ mem ne falan. Bir sene rapor. Haydi işler yeniden başlıyor. Biraz durumu düzeltip haydi yallah içe­ ri.

—Öyleyse, ciğerleriniz sizi kur­ tarmış.

—Gerçekten çok faydası da ol­ du. O yüzden, bilirsiniz, hiç şikâ­ yet etmem ciğerlerimden.

—Efendim, siz hep komünistlik­ le suçlandınız. Hep o yüzden ha­ pis yattınız. Derken, komünizmin konumu değişti. Neler düşünüyor­ sunuz?

—Komünizm deyince, ben, ge­ ne “ S ın ıf a döneceğim. Benim ilk kitabım “ S ın ıf tır dedim. Başıma gelenlerin başlaması da bu kitap yüzündendir. Ben bu kitap yüzün­ den öğretmenlikten atıldım. Hapis­ te yattım. İşsiz kaldım. Bana selam sabah kesildi ve o dönemden bu döneme bu kitap bir daha basılma- mıştı. Geçenlerde Aydın, “ Baba

basalım” dedi ve kimseden izin al­

madan Aydın bastı. Ve bu kitap,

içinde mahkeme dosyası ile satıldı­ ğı halde -yani nasıl mahkûm ol­ muş, gerekçeleri, mahkemenin ka­ rarı, savunması falan-, satıldığı halde kimse kafasını çevirip ne olu­ yor demedi. Okurlardan da fazla bir ilgi yok. Bu kitaba ne polisin bir şey dediği var, ne savcı, ne ha­ kim!.. ‘Eee, şimdi’, diyorum, ‘biz neden bu kadar yattık içerde?’

Mizah şaheseri

—Belki de durumu biraz da sîz­ ler değiştirdiniz efendim. Mücade­ lenizle.

—Olabilir ama, aklım almıyor. Bu kitabın dosyasını da kitaba kat­ tık, yayınladık bu sefer. Yani be­ nim mahkeme dosyam. Aydın o ki­ tabı getirir misin? Benim çekme­ cemde. Adını da o yüzden “ Sınıf

ve Dosyası” diye koyduk zaten.

Mahkemenin yorumlamaları var. Şimdi size okuyacağım. Her biri mizah şaheseridir. Ben bunca yıl­ lık mizah yazarı olarak tanındım. Böyle bir şaheser daha yazamadım. Bakın, size okuyayım: "...Muha­

birin kendi ifadesiyle öteden beri komünist olarak tanınmış Haşan

İzzettin Dinamo’yu mektep talebe­ liğinden beri yazılarını okumakla tanıdığını ve yazılarını beğendiği­ ni, son zamanlarda İstanbul’da gö­ rüştükleri nazar-ı itibare alınırsa, zanlının öteden beri solcu fikirler­ le meluf olduğu, bu halinin kana­ atimizi teyid eder mahiyette oldu­ ğu görülmüştür.” Daha devam edi­

yor. Çok uzundur, ben özetleye­ yim. Diyor ki: Madem ki bu kitap İçişleri Bakanlığı’nın emriyle top- latılmıştır -kitap, dediğim gibi, da­ ha önce toplatılmıştı- o halde, bi­ lirkişiye gerek yoktur. O zamanlar durum buydu. Şimdi kitabı bu ha­ liyle yayınlıyoruz, kafasını çevirip bakan yok. Değişme korkunç ya-

nL__________________________

Nereden nereye?..

— Bu değişimi eleştiriyor gibisi­ niz. Sanki kitabınız yine suçlansa, sevineceksiniz. Oysa olumlu değil mi?

— Olumlu tabii de, nereden ne­ reye. Bugün toplum nereye geldi?

Haa, aklıma geldi. Geçenlerde ga­ zetede okudum. Bu iki kardeştir; hukukçu, avukat, biri öldü, onu anıyorlar.

— Orhan Apaydın.

— Hah. Apaydın kardeşler. Bunların üvey babaları o zaman bi­ rinci şube polisi ve Milli Emniyet demeyeyim de, emniyetin basın kısmı vardı. Matbuat diye bir bö­ lüm vardı eskiden. Gazetecileri, ya­ zarları yakalardı. Bu kısmın başın­ daki memur, bu iki özgürlük için kavga edenlerin babaları idi.

— Apaydın kardeşlerin babala­ rı mı?

— Tabii, onların.

— Çok enteresan. Bilmiyordum. Sizi de o mu yakaladı?

— Tabii, Birinci Şube’nin BabI­ âli polisi. Bizi o kovalardı. Ben 44’de içeri girdiğim vakit oğulları, bu Apaydınlar, üniversite talebesi daha. Hatta benimle çok samimiy­ di. Bana sormuştur: “ Onlarla ilgili

bir şey olabilir mi?” diye. Uzman

olarak bana soruyor yani.

— Ne soruyor? Çocuklarından mı kuşkulanıyor?

— Tabii, kuşkulanıyor ama, on­ lara kötü bir şey olmasın diye. Ben dedim, “ merak etme” dedim. Qn- lar ufak işler. Bazı olaylara karışı­ yor belki çocukları. Sonra onlar- için kitap toplardı. Biz de şerrine lanet diye kitap veririz. O rhan-' Burhan böyle yetişti işte. Bunu kimse bilmez.

— Gerçekten. Ben de bilmiyor­ dum.

— Kimse bilmez. Kendi babala­ rı da değildi. Anneleriyle evlenmiş. Ama gerçek babasından daha iyi baktığını bilirim. Yani bu özgürlük savaşçılarını komünistlerin peşin­ de koşan bir polis yetiştirmiştir. İyi yetiştiler.

— Bence biraz yanlış yetiştirmiş. Kendi görüşüne göre.

— Hakikaten, orası da var. Ge­ ne bugün Cumhuriyet’te okudum. Nasıl zincire vurulmuş? Hangisi bilmem. Orhan değil mi? Hayat bir tuhaf...

—Rıfat Bey, siz kendinizi şair

olarak tanımlarsınız. Fakat mizah yazarı olarak tanındınız şeyden sonra. Hababam Sınıfı. Son za­ manlarda mizah arttı. Bilhassa başbakan fıkraları. Ne diyeceksi­ niz bu konuda?

— Mizahın ayağa düştüğüne işa­ ret. Bana gene böyle sormuşlardı. Söylediğim cümleyi de manşet yap­ mışlardı: “ Mizah yalama oldu” di­ ye. Şimdi artık mizahı politikacı­ lar yapıyor. Başbakanlar, bakan­ lar yapıyor. Biz, mizahı, vurduğu yerden ses getirsin diye yaptık. Şimdi yapılan mizah bana yavan geliyor. ‘Yalama olmuş’ diyorum.

— Peki, siz hâlâ mizah yapıyor musunuz? Bugünleri anlatan şeyler yazıyor musunuz?

— Yazmıyorum.

— Neden? Bıraktınız mı?

— Bırakmadım ama, içimden gelmiyor. Beni coşkuya şey eden... Kimle uğraşacağız mesela. Uğraşa­ cağımız adamlar, uydurma adam­ lar. Uğraşacaksan, değsin yani. Küçümsüyorum öu adamları. Bun­ lara çatmak bir kabadayılık değil ki. Herkes çatıyor bunlara. Yazı­ lıyor, çiziliyor, bir şey olmuyor.

Biz yazdığımız zaman, hemen alıp götürürlerdi, bir ses getirirdi yaz­ dığımız.

— Sanki o günleri özler gibisi­ niz.

— Özlemek değil. Tabii, kimse hapse girsin istemem ama, mizahın da bu kadar etkisiz oluşuna şaşıyo­ rum. Yalama oldu diyorum ben. Mizah yalama olmamalıydı. Ben bir fıkra yazdım. Fi tarihinde. Se­ nesini hatırlayamam şimdi. Aynı dergide yedi yazıdan dosya açtılar. Var mı şimdi böyle gazete çıkar­ mak?

— Bir örnek verebilir misiniz yaptığınız mizaha? Mesela o fıkra neydi?

— Fıkra şu: Adamın biri içmiş, içmiş, Beyoğlu’na çıkmış. İyice sar­ hoş... Konuşuyor, “ Şu apartıman-

larda yatanlar da, kürsülerde atan­ lar da” diye. Devriye alıyor bunu,

doğru karakola. “ Neden getir­

din?” “ Efendim, bu, hükümete hakaret etti.” ‘Sen’, diyor komi­

ser, ‘hükümete hakaret etmişsin’, sarhoşa. ‘Efendim’, diyor, ‘ben

hakaret etmedim. Ettimse bile ik­ tidardaki hükümete etmedim, Ab- dülhamit hükümetine ettim .” “ Ulan eşşoğlu eşşek” , diyor komi­

ser, “ biz kime hakaret edilir bili­

riz.” İşte fıkra bu. Yayınlanınca

kıyamet koptu tabii.__________

Hakaret edilecek

hükümet yok

—Bu bilinen bir fıkradır. Ben hatırlıyorum.

— İşte ordan geliyor. Benim ya­ zımdan sonra çok anlatıldı. Hadi, sen misin bu yazıyı yazan! İşte şim­ di hükümete hakaret ettin diye içeri atmışlardı.

— Yani şimdi hakaret edilecek hükümet de yok diyorsunuz.

— Hah, ağzına sağlık. Benden çok yaşayacaksın.

— Kaç kitap yazdınız bugüne * kadar Rıfat Bey?

^ — Sayısını tam olarak hatırlaya-~ mam şimdi. Ortalama 20 tanesi mi­ zah hikâyeleri, 10 tanesi çocuk hi­ kâyeleri, 12 tanesi şiir kitabı, 5-6 tanesi büyük romanlar, 5-6 tane de mizah romanı. Sonra köşe yazıla­ rından oluşan kitaplar var. Anı ki­ tapları var. Sorarlarsa, 70-80 tane diyorum.

— Tam bilemiyor musunuz? Bir liste yapsanız.

— Liste de yapılamıyor. Çünkü bazı kitapların hikâyeleri birbirine geçiyor. Üstelik bir kısmı da gaze­ telerin, dergilerin içinde kalıyor. Bir kere, sağlam 75 tane olabilir. Daha aşağı olamaz.

— Bu kadar kitap, 70-80 arası... Sizin bir de kitapçılar tarafından sömürülme olayınız var. Zaten, o yüzden oğlunuz Aydın yayıncı ol­ du.

— Aşağı yukarı. Evet.

— Nasıl geçindiniz?

— Para sıkıntısı hâlâ var. Değil mi Aydın? Oturmuş değiliz. Biz kendimizi sıkıntıya sokarız. Buna alışığız. Paramız varsa harcarız. Yoksa da beklemesini biliriz. Ben emekli oldum. En düşük şeyden. Beklemek istemedim. Sigortanın en düşük maaşından. İşte, Aydın’- ın maaşları da artıyor. Para düşün­ medim yani.

Önce şair, sonra mizah yazarı: Rıfat İlgaz yazdığı kitapların sayısını bilmiyor ama, ne kadar hapis yattığını tam tamına hesaplamış; 5 sene, 5 ay 25 gün... 80 yaşındaki İlgaz, 65 yıldır yazıyor

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

den Thron

OluĢan arkın Ģiddeti düĢük akım değerinden dolayı küçük bir ıĢıltıdan ibarettir (ġekil 4.9b).. Nanoparçacıkların sıvı içerisini tamamen kaplaması

D Yazar Bilginer, Üsküdar Musahipzade Celal Tiyatrosünda sergilenen oyunun baş kahramanı Şefik Bey’i, hayatı kıskançlık mücadelesi üzerine kurulmuş biri

Böylece tarikatlar, halkın manevi gücü ile birlikte siyasi iktidarlar karşısındaki maddi tepkisini de temsil eder oldular.. Bazı tarikatlar bu­ nu,

hat ve daha sıcak olması..." Sanatçının günlük yaşamı saat 8.30’da başlıyor; genellikle yıllık program çıkaran Baykam’ın gün­ lük fizyolojik

Üzerinde taş veya o yerin mezar olduğunu gösteren bir işaret bile yok ama, gömülü ol­ duğu yerin birkaç metre ilerisindeki açık hava kahve­ sinin m üşterileri ve

Sonuç: NOS inhibisyonunun kademeli olarak artırılmasıyla kan basıncı artmasına rağmen kalp hızının değişmemesi, bu modelin sabit doz NOS inhibisyonuna

M ehm et Altan, Ga­ latasaray Kulübü Başkanı Faruk Süren, eski TKP’liler Rasih Nuri İleri, Nail Ça- kırhan, Halet Ç am bel Nihat Sargın, Me­ lih Sezen, Naim