6 • MİLLİYET
FtRSA//
<t . y - i 9 U
MBİIi9e
>
Ramazan 86
G Ü N E Ş
İ M S A K
3.27 İK İN D İ
5.24 A K Ş A M 20.40
17.07
Ö Ğ L E
13.08 Y A T S I
22.30
Refik Fersan, son dönem
klasik bestecilerden sayılıyor
Refik Fersan’la 50 yıla yakın bir süre “müzik arkadaşlığı” yapan ünlü ses sanatçısı ve besteci Münir Nurettin Selçuk, dini formlarda yaptığı bestelerle, Türk Dini Müziği’nin son yaratıcılarından sayılır.
uruyla
ilahiler
şarkılar
yarattı
I Türkiye'de mezhep
I ve tarikatlar____
Hazırlayanlar: Ahmet Cüncr—Hakkı Karadeniz
Kaybolan
özellikler
0
ARİKATLARIN tarihinde, kunıluş ve kabul ediliş nedenlerinin ortadan kalkması, hatta tarikatçılığın daha önceleri şikayetçisi ol duğu statüyü bu kez benimsemesi için uzun bir süre, birkaç asır geçmesi gerekti.
Tarikatların önem ve güç kazanması şu iki paralelde gelişmişti: • Devlet ve din adamj işbirliği karşısında halkın gerçek özlemlerini temsil ettikleri, buarada İslamiyet'indünya-ahiret sentezini öğretip ya şattıkları için manevi itibarları yükseldi, çevreleri genişledi, kemiyet ve keyfiyet olarak önemli bir potansiyele ulaştılar.
• Bu ilgi, tarikatlar arasında, (Melamilik hariç) bir iç organizasyon gereğini doğurdu. Şeyh, tekke veya dergâh, bunların bakımını ve gün lük düzeni sağlayan görevliler, şeyhin hiyerarşik çevresi, tekkeler ile merkez arasındaki ilişki, merasimler, özel kıyafetler, işaretler... Ve bü tün bunların uygulanması için gerekli akçe bulundu.
Böylece tarikatlar, halkın manevi gücü ile birlikte siyasi iktidarlar karşısındaki maddi tepkisini de temsil eder oldular. Bazı tarikatlar bu nu, dünyevi güçlerini artırmak için kullanırken, bazıları, siyasi hareket lere katılm ada, hatta iktidarlara karşı lokal isyanlar düzenlemek veya dış tesirlerle milli birlik ve bütünlük aleyhinde ilişkilere girmek yolunda harcadılar.
Tarikatların maddi ve manevi gücü, ülemanm ve din adamlarınınki- ni aşar veya eş değere ulaşınca siyasi iktidarı temsil eden sultanlar, ve
zirler, krallar, tarikatların bu gücü kendi aleyhlerine kullanmasını önle mek için onlarla işbirliği yollan aradılar ve buldular. Bu da, tarikatları ve m ensuplannı, en başta şikayetçi olduklan statüye oturttu.
Böylcce tarikatlar misyonlannın en önemli özelliğini kaybettiler. Daha sonra, İslâmiyet’in ve din adam lannın devlet yönetiminde, si yasi iktidarlan tayin ve azilde tesirleri azalmaya başladı. Batı’dan gelen laisizm, içerde bazı müesseselerle ilişki kurarken, kendi müesseselerini de ithal etti. Halkın siyasi güce iştirakini sağlayan siyasi oluşumlar dö nemine girildi. Meşruti kurumlar, kamuoyunu temsil eden ve yönlendi ren yeni organizasyonlar gelişti. Bunlar sosyal hareketliliği, şu veya bu istikamette temsil görevini yüklendiler. Devlet-din ayrılığı kesinleştikçe tarikatların faaliyet alanı daraldı. Sadece tasavvufun çizdiği sınırlar içi ne çekildi. Bu da kabaca, kitlelerin veya kişilerin moral ezikliğini uzlette aram aları, “ kenara çekilmeleri” , sosyal dinamizmin dışına çıkmaları idi. Modem çağda, insanın zihin çabası artar, günlük meşgaleler çoğa lırken böyle bir “ uzlet” daha çok kişisel olma durumundaydı. Böylece tarikatların kitlesel etkileri de kalmadı.
Ancak, demokratik kuruluşlarla Anayasa kuramlarının sosyal ve po litik ihtiyaçlarla çizilen fonksiyonları tam olarak yerine getirmedikleri durum larda, sosyal bir ihtiyaç olarak doğan ve eski bir geleneğin biriki mi olan tarikatlardan en canlı olanlarının yeniden kitle hareketlerinin, toplumun horlanan, yok sayılan bazı kesimlerinin ve düşüncelerinin söz cüsü durum una girmeleri, böylece yeniden aktivite kazanm aları müm kündür.
Tarikatların, siyasi ve sosyal planda yerini alan, onların bazı din dı şı ihtiyaçlarının da sözcülüğünü yapm alarına artık lüzum bırakmayan kurum lar, bu misyonlarını m uhakkak bilinçli olarak sürdürmelidir. Ba sında ve kam uoyunda, "irticai kımıldamalar, tarikat özenticiliği, irti cai ayinler ve ev toplantıları” olarak anılıp sunulan bazı hareketlerin nedenleri arasında çok kere dinin geri planda etken olduğu, asıl faktö rün sosyal, politik, hatta ekonomik bazı unsurlardan kaynaklandığı unu tulmamalıdır.
Ayrıca ve her şeye rağmen, tarikatçılığın tasavvufa dayalı bir gelene ği olduğu hatırlanm alı, olayı eğer gerçekten tarikatçılıksa, kaba softa nın ve çağ dışı görüşlerin çağa ve geleceğe direnişi şeklinde yorumlarken iyice düşünülmelidir.
Değerlendirmeler, yargılar, ister dinden, ister ateizmden kaynaklan sın, acımasız, hoşgörüsüz ve bilgisizce yapılırsa, onun adı da yobazlıktır.
i ÜNÜMÜZDE dünya mü- Ç j ş zik literatürüne girmiş olan ---ünlü “ Rast M edhaf’in bestecisi Refik Fersan 1893 yılın da İstanbul'da doğdu, 1965’in 13 Haziran’mda aynı yerde öldüğün de, ardında dini ve din dışı yüz lerce eserle, Türk Saz Müziği’nin en güzel örneklerini bırakmıştı.
Küçük yaşta babasını kaybe den Fersan, teyzesinin oğlu ma beyinci Faik Bey tarafından bü yütüldü. Robert Kolej ve Galata saray Lisesi’nde okudu, dönemin en iyi hocalarından özel dersler al
dı, Ahmet Rasim’le edebiyat, Le- von Hancıyan’la repertuar, Ce mil Bey’le tambur çalıştıve onun üslubunun son temsilcilerinden bi ri oldu.
Besteciliğe oldukça genç yaş ta başladı. Ailesiyle birlikte gitti ği ve uzun yıllar kaldığı Avrupa’ dan dönüşünde, o yıl İstanbul Konservatuvan olan” Darülelhan ’ a tambur hocası oldu,“ Munka-yı Hnmaynn” a girdi, cumhuriye tin ilanından sonra Riyaset-i Cumhur Fasıl Şefliği’ne getirildi, uzun yıllar İstanbul ve Ankara
Refik Fersan’ın 1963 yılında İstanbul Spor SergiSarayı’n- da Nasır Abdülbaki Dede’nin Acembuselik Ayini'ni din lerken çekilmiş bu fotoğrafı ilk kez yayınlanıyor.
radyolarıyla, İstanbul Konserva- tuvan’nda görev yaptı. Yüzyılımı zın ünlü kemençecüermden Fahire
Fersan Ta evli olan tamburi Refik Fenan, Türk Müziği’nin son dö
nem klasik bestecilerinden biri sa- yıhyor.Her biri sık sık icra edilen saz eserleri ve şarkılarıyla din dı şı bestelerinin yanı sıra, dini form larda bestelediği parçalar da ayn bir önem taşıyor.
Bağlı bulunduğu Mevlevi Tari katı için yaptığı “Rast” ve
“Sehnek” makamındaki ayinle
rin yanı sıra, çok sayıda ilahile ri, 1965 Haziran’mda ölen Fer-
san’ın dini musiki alanında da son
klasik bestecilerinden biri olarak kabul edilmesini sağlıyor.
“Tanrım, gözettiği içimde yarat” şeklinde başlayan ünlü
Hüzzam ilahisinin sözleri, çaresiz bir hastalığa tutulan ve 15 yaşın da ölen Aşaman adlı bir kıza ait:
“ Tanrım, güzelliği İçimde yarat Senden bir de budur
dileğim O zaman acı da olsa bu
hayat Ben, kalbim iyidir diye
bileyim.
★
Nasıl çırpınarak severim seni Bilirsin, taparak Överim
seni Muhakkak ki sen de
seversin beni Her zikirde rahmetinle
an beni."
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi