• Sonuç bulunamadı

Balkan Savaşı Şairi Esat Rıza Bey ve Bütün Şiirleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Balkan Savaşı Şairi Esat Rıza Bey ve Bütün Şiirleri"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

[Ramis Karabulut, Balkan Savaşı Şairi Esat Rıza Bey ve Bütün Şiirleri, Ankara: Bizim Büro Yayıncılık San. 2015, 174 s.]

Balkan Savaşı Şairi Esat Rıza Bey ve Bütün Şiirleri 174 sayfalık küçük bir kitap. Nâzım Hikmet Polat, böyle bir eserin hazırlanmasının edebiyat tarihi açısından önemini belirten bir Sunuş yazmış. Bu tür çalışmaların önemini, özellikle edebiyat tarihinin unutulmuş adlarının ortaya çıkarılması noktasında odaklayan bu sunuş, kitapta daha geniş olarak ele alınacak bir “intihal” olayını da ifşa etmektedir. Sadece bu sunuştaki görüşler uzun tartışmaların zeminidir. Kitaba gelince, Esat Rıza Bey’in 1327-1331 arasında yazdığı şiirler Ramis Karabulut tara-fından derlenmiş ve 93 Harbi’nden başlayarak Kore Savaşı’na kadar uzanan muhacir ve gazi nine ve dedelerine ithaf edilmiştir. Sadece bu ithaf bile 19. yy. sonlarından itibaren sarsıl-makta olan Osmanlı Devleti’nin elden çıkan topraklarından Anadolu’ya göç eden atalarımızı bir anda hatırlatıyor. Şiirlerin yazıldığı tarih ise

Trablusgarp Savaşı ile başlıyor. Hemen bir yıl sonra ise Osman-lı’nın önemli parçası Rumeli’nin elden çık-masının ikinci adımı olan Balkan Savaşı başlamıştır.

Bu tarihlerde gençler büyük bir

coşkunluk-la yazmaya, duygucoşkunluk-larını dile getirmeye ça-lışmışlardır. Bu dönemlerinin dergilerinde, gazetelerinde görülen nice isim daha sonra kaybolmuştur. Bu da elbette tabiidir. Genç yaşlarında dergilere şiirlerini gönderenlerin birçoğu sonra yazmaz olmuş, unutulmuştur. Esat Rıza da bunlardan biri. Fakat o yazıyı, şiiri kendi isteğiyle bırakmamış, dünyadan çok erken ayrılmıştır.

Ramis Karabulut bu yazarın Kin adlı kitabını görmüş ve onunla ilgilenmiş. Bu adın peşine düşünce de, kalbi vatan sevgisiyle çarpan, ede-biyatı seven, çalışkan bir gençle karşılaşmış. Yeni Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı 11, Nisan 2015, s. 231-234.

BALKAN SAVAŞI ŞAİRİ ESAT RIZA BEY

VE BÜTÜN ŞİİRLERİ

İnci Enginün

*

A BALKAN WAR POET: ESAT RIZA BEY, AND HIS COMPLETE POEMS

(2)

232 İNCİ ENGİNÜN

Dergi sütunlarında kalmış iki resmini, Kin adı-nı taşıyan bir kitabı, Donanma mecmuası başta olmak üzere şiir ve yazılarını bulmuş. Kim olduğunu araştırırken çok az bilgiye ulaşmış. Kastamonulu olması ihtimali, Kastamonu’da çıkan Tiraje dergisine yazmasından kaynak-lanmaktadır (Nisan 1327/1911). İki şiirinin altında Darülfünun Edebiyat Şubesi münteha sınıfında olduğu kaydı var. Çanakkale’de şehit olduğuna dair bir de kayıt vardır. Yirmi beş yıllık kısa hayatında milleti için çırpınan ve unutulan nice Türkten biridir Esat Rıza. Kitabı okurken Feyzi Sacid’e ithaf ettiği bir şiirle karşılaştım. Feyzi Sacid acaba Feyzullah Sacid Ülkü olabilir mi diye düşündüm. Eğer öyley-se, Feyzullah Sacid çok dağınık yazılarında acaba hayatını yaşamadan, vatanına feda eden bu gence dair bir şeyler yok mudur? Biz hâlâ edebiyatımızın kimlerden, hangi eserlerden oluştuğunu bilmiyoruz. Dergilerdeki isimlerin peşine düşen her araştırıcı, Türk edebiyatına gönül veren heveslilerden birinin çabasını or-taya çıkarabilir ve çıkarmalıdır da. Bunlar tek başlarına bir şey ifade etmeyebilirler de. Fakat birleştikleri zaman, dönemlerinin aydınlatıl-masına katkıları büyüktür.

Esat Rıza adı, acaba hangi hatıranın, mektubun bir köşesinde keşfedilmeyi bekleyen bilinmez-ler arasında? Bu kitabın güzel bir yanı da bu sorunun cevabına büyük bir adım olması. Esat Rıza’nın Büyük Duygu’da çıkmış on dokuz yazısının listesini de Ramis Karabulut vermiş. Keşke onları da neşretseydi diye düşündüm, çünkü makale isimleri dönemle ilgili olduğu gibi, kendisinin dünya görüşünü ve şiirlerinin konularını da açıklayacak nitelikte izlenimini uyandırdı.

Türk Edebiyatında “Kin” şiirini moda hâline getiren Emin Bülent Serdaroğlu’dur. O, Girit dolayısıyla yazdığı şiirle toplumdaki ortak duyguya tercüman olmuş, benzeri şiirler ya-zılmıştır. Bunların büyük kısmının ortak duy-guyu yansıtmaktan öte bir işlevi olmamış ve propaganda şiirinin bir kısmını teşkil etmiştir.

Şiir anlayışı günlük olayları anlatmayla sınırlı olmayan Yahya Kemal’in dönemin milliyetçi-lik duygularını işlerken de biraz alaycı bir ifade kullanmış olduğunu unutmamak gerekir. Fakat bir kısmı zaten 93 Harbi muhacirleri ve onların çocukları olan gençlerin, Rumeli’deki yuvala-rından uzaklaştırılma maceralarını unutmaları ve buna sebep olanlara kinlenmemeleri zordur. Burada Yahya Kemal’in de bir Rumeli muha-ciri olduğu ve propagandaya düşmeyen şiir anlayışıyla oralardan ayrılış azabını unutulmaz bir “melal”le dile getirdiği hatırlanmalıdır: “Bizim diyar” onun o kaybolmuş yerler için dilimize kazandırdığı bir ifadedir ve çağrışımı bütün o acılı günlerin izlenimlerini ve hasretini içinde barındırır.

Ramis Karabulut yaşanan korkunç gün-ler içinde eli kalem tutanların bir kısmının hamasî edebiyatın dışında kaldığını ısrarla vurgulamaktadır. Gerçekten de şiiri günlük konunun dışında tutmak amacını güden ve bugünkü şiirimizin de yönünü gösteren Ah-met Haşim ve Yahya Kemal günlük duygu-lanma ve taşkınlıkları dile getiren şiir an-layışına karşı direnmişler ve bu yüzden de bir çok ithama maruz kalmışlardır. Ben, bu ithamlara katılmadığımı ve onların bu dav-ranışında başka bir kahramanlık bulduğumu belirtmiştim. Savaş yıllarından bir kısmını askerlikle Çanakkale ve Anadolu’da geçirmiş olan Ahmet Haşim’in savaşta bulunduğunu başkalarından öğreniyoruz. Savaşı yaşama bazılarında onu unutma ihtiyacını da bera-berinde getirmektedir. Fakat eğer o mevcut şiirlerini yazmasaydı, Türk şiiri ne kadar çorak kalırdı. Haşim şairliğinin hiç değilse bir kısmını savaş şiirlerine ayırsaydı, acaba edebiyatımız gerçekten büyük şiirler mi ka-zanırdı? Sanatçılardan okuyucu olarak bekle-diklerimiz, her zaman onların bize sundukları olmayabilir. Ama o güzellikleri tadabilmek için, her türlü müdahaleden uzak kalınması gerektiğine inanıyorum.

(3)

BALKAN SAVAŞI ŞAİRİ ESAT RIZA BEY VE BÜTÜN ŞİİRLERİ 233

uzun yıllar sonra Eğil Dağlar, Aziz İstanbul, Mektuplar ve Makaleler’de toplanan yazıla-rında, savaşın uyandırdığı duyguları, düşünce-leri, zaman zaman unutulmayacak deyişlerle ve genellikle tahlilî bir şekilde dile getirmiş, okuyucuları üzerinde de büyük bir etki yarat-mış olan Yahya Kemal de yaşadığı savaşla-rın izlenimlerini şiirinde işlememiştir. Gazete yazılarının çabuk unutulmaları onların etki alanlarını şüphesiz ki daraltmıştı. Kendisi de Balkanlar’dan gelmiş ve doğduğu toprakları hiç unutmamış biri olarak, kaybedilmiş yerleri ölümsüz şiirlerinde yaşatmaya devam etmiştir. 93 Savaşı’ndan itibaren Balkanlar’daki Türk izlerini silmek amacındaki mücadele, daha birkaç yıl önce Mostar Köprüsü’nün hedef alınarak yıkılmasına kadar sistemli bir şekilde devam etmiştir. Bunlar ancak incelemeler ve ölümsüzlük kazanan güzel sanat eserleriyle zihinlere kazınabilir. Yahya Kemal propa-ganda amaçlı olan, şüphesiz ki o günün in-sanlarınca kavranan bu tür edebiyata duyulan ihtiyacı biliyor fakat ondan bilinçli olarak uzak duruyordu. Bundan dolayı onu, en azından günümüzde, onun şiirimize neler kattığını gördükten sonra suçlamak mümkün mü? Balkan Savaşı ile ayakları yere basan yazarlar İstanbul’a akan, bozulmuş ordunun hasta

as-kerlerinin ve perişan muhacirin manzarasıyla uyanmışlardır.1 Yakup Kadri’nin “Rahmet” hikâ-yesi böyle bir uyanışın belgesi niteliğindedir ve yazarın sanat anlayışında da mutlak bir dönemeç noktası oluşturur. Bu dönemeç noktası aşk şi-irlerinden destan edebiyatına geçme özlemidir ki Ramis Karabulut bunu Kiralık Konak kahra-manının uyanışına dayanarak vurgular (s. 35). Fransızların kan dolu, millî marşlarını Türk-çeye çevirmeye çalışmış ve bazı şiirlerinde de etkilendiği gizlenemeyen mısralardan anlaşı-lan Namık Kemal’de de “intikam” ve “kin” kelimeleriyle karşılaşılmaz.

“Kin” kelimesi, sevgiliye ait bir özellik olarak, Divan şiiri dünyası içinde geçer. İntikam keli-mesi sadece “Felekten intikam almak demektir ehl-i idrake /Edip tezyîd-i gayret müstefîd olmak nedametten” beyitindedir. Hatta Gülnihal’de Namık Kemal’in ideal idareci olarak sunduğu Muhtar Bey “intikam ne sevilmez söz” der. Abdülhak Hâmit’in Esat Rıza’ya gönderdiği mektubunda intikam ve kin kelimeleri yerine “kısas” kelimesini kullanması dikkati çekiyor. “Kısas”ın hukukî anlamıyla birlikte Hâmit bu kelimeyi yazarken şüphesiz ki Nesteren adlı oyunundaki “Kısas isterim padişahım kısas” ifadesini hatırlatmak amacındadır.2

1 Yazarlarımızda Balkanlar’dan göçün izleri hakkında bk. İnci Enginün, “Türk Edebiyatında Balkanlar”,

Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları 3: Orhon Yazıtları’ndan Bugünkü Türk Dünyasına, Dergâh Yayınları, 2013, s. 69-96.

2 Nesteren’in babasını öldüren Hüsrev’in cezalandırılmasını istediği parça şudur: “Padişahım! Vazifen kısas.

/ Oğlunu urdur, sonra da beni as! / Bana yârım can, size katil halef / muzır olmak ma’lûm, evlâsı telef! / İdamını taleb ettiğim zâlim / sizin oğlunuzsa benim sevgilim! / sizin nısf-ı ömrünüzse kezâlik / benim de ömrümün nısfına mâlik! / Halk için şehzâde ise bence şâh. / halk için şâh ise bence padişah, / halk için padişâhsa bence sanem!... / Nazarımda âlem onsuz cehennem, / onunla birlikte bir dâr-ı mihnet, / ölürse mezar, urulursa cennet!... / Adle tahtınız mahall-i ihtisas, /kısas isterim, padişahım, kısas!...” Abdülhak Hâmid Tarhan, Tiyatroları 7 Mâcera-yı Aşk, Nesteren, Zeynep, Hakan, Dergâh Yayınları, 2002, s. 211. a Mehmet Baha Pars’ın bestelediği bu parçayı Safiye Ayla’dan dinlerken Halide Edib çok duygulandığını

anlatır: “Safiye Ayla, merhum Mehmet Baha’nın bestelediği Abdülhak Hâmid’in bir şâheserinden bir parça okudu. ‘Kısas isterim, padişahım kısas’ diye yükselen pürüzsüz bir ses acı bir feryat hâlinde salonu çınlatırken, piyesin kahramanlarının ruhlarını görüyor gibiydim.” “İki Eş Sanatkâr”, Yeni İstan-bul, 2482, 15 Ekim 1956 ve İnci Enginün, Halide Edib Adıvar, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 2. b.1989, s. 251-254; İnci Enginün, “Halide Edib’te Musiki ve Zihniyet Değişikliği”, Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları 2, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2012, s. 220.

(4)

234 İNCİ ENGİNÜN

Balkan Savaşı günlerinde Mehmet Akif’in “Hakkın Sesleri” adıyla toplanan şiirleri de “intikam” ve “kin”den çok yapılanların tasvi-ridir. Ancak usta ve duygulu şair bu tasvirlerle gönlü bulanıp söyleyecek sözü kalmayınca öyle bir feryat koparır ki, o bütün mazlumların sesi olarak belki de hâlâ yankılanmaktadır. “Ağzım kurusun! Yok musun ey adl-i ilahi.”3 Bulgar ihtilalci şairi Hristo Butof’un vahşet telkin eden şiirleri özellikle Balkan Savaşı günlerinde dikkati çekmiş ve ondan yapılan bazı çeviriler süreli yayınlarda da görülmüştür. Dönemin bazı yazılarında böyle bir şaire özlem de hissedilmektedir.4 Osmanlı Devletin’nden kopmuş Ortadoğu ve Balkanlar, nesillerini kinle yetiştirmişlerlerdi. Hâlâ kendileriyle barışık olamamalarında acaba bu telkinlerin etkisi nedir?

Edebiyat tarihinde iyi ve kötü birçok yazar, şair bulunur. Kimi bir mısraıyla ölümsüzleşir kimi tek bir şiiriyle hatırlanır. Kimisi sadece çevresinde, belirli bir zamanın şairidir. Devrin şartları değişince unutulurlar. Mehmet Emin’in ilk çıktığında o kadar ilgiyle karşılanan şiirleri “Ben bir Türküm dinim cinsim uludur” mısraı ile kopardığı feryat, ona büyük bir şöhret ka-zandırmıştı. Fakat bugün şiir severlerin onun şiirleriyle yetindiği hatta okuduğu söylenebilir mi? O, tarihin o anında işlevini yerine

getir-miş bir yüce şairdir. Zaman müthiş bir elektir. Eledikleri, insanlığın büyük tecrübelerine bir zaman katkıda bulunan ve sonraya kalamayan-lardır. Onların kasten unutulmak istenmeleri de belki bir dönem için geçerli olabilir. Fakat çoğu edebiyatın gerektirdiği süreklilikte yer alamayanlardır. Hele Esat Rıza gibi gencecik yaşta ölüp şiirini, sanatını tamamlayamayanlar belki de ilk elenenlerdir. Halbuki onun şiir kitabını biri –muhtemelen uydurma bir adla– daha önce davranarak neşretmiştir. Demek ki bu şiirlerin sevileceğini fark eden ve yararla-nan da vardı. Devir değişip edebiyattan başka işlevler beklenirken bu “intihalci” kitabın yeni baskısını yapmamıştır. Bu intihal olayı (s. 25) yazarını kim bilir ne kadar üzmüştü. Fakat bu durumu teşhir ederek şiirlerini sahiplenmesi de onun güçlü kişiliğini haber veriyor.5 Esat Rıza ve kendisiyle birlikte nice yaşıtlarını –de-dem de onlardan biriydi– rahmet ve saygıyla anarken zihnimde Moğol istilasının tarumar ettiği Anadolu’da genç mezarların karşısında haykıran Yunus Emre’yi hatırlıyorum: “Gök ekini biçer gibi.”

Daha nice edebiyat tarihine giremeyen yazar ve şairlerimiz üzerinde yapılacak çalışmalar adına, yapılan bu yararlı çalışmanın başka genç meslektaşlarımıza da örnek olmasını dilerim. Her çalışma, yeni değerlendirmelerin, yorum-ların da yolunu açacaktır.

3 Safahat üçüncü Kitap Hakkın Sesleri, hzl. Fazıl Gökçek, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2007, s. 39. 4 Yeni Türk Edebiyatı Metinleri 3: Nesir 2, hzl. İnci Enginün-Zeynep Kerman, İstanbul: Dergâh Yayınları,

2011, s. 890-891.

5 Edebiyatımızda kaçak baskı ve emeğe saygısızlık öteden beri yaygındır. Bu konuda çok ciddi bir çalışma

için bk. Ömer Faruk Akün, “Abdülhak Hâmid’in Basılı Eserleri Hakkında Yeni Bilgiler”, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, C. 15, 1967, s. 107-159.

Referanslar

Benzer Belgeler

İlkokul dördüncü sınıf Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programının kazandırmayı hedeflediği temel becerileri ders kitabının kazandırma yeterliliğine yönelik olarak

Haydarpaşa Lisesi’nin bulun­ duğu tarihi binanın bir bölümü­ ne yerleşecek Marmara Üniver­ sitesi Tıp Fakültesi’ne bu yıl alı­ nacak 100 öğrenci ilk kez yaban- cı

Pişmeden veya yıkanmadan veyahut ka- bukları soyulmadan yenilen besin madde- leri açıkta muhafaza ve teşhir edilmeye- cek, bunlar dışardan sinek ve toz girme- yecek surette

Sanşo kaldırımın kenarı ile iki adamın dört bacağı arasında çişi gelmiş gibi mekik dokumaya başladı.. Hülya’nm babasının görüş alanı içinde bir

Mau il ne s’ agissait pas d’une démonstration belliqueuse internationale à

Ayrıca tübül epitellerinin fırçamsı kenarlarında ayrılma ve bozulmalar, tübül bazal membranlarında kalınlaşma, glukojenik vakuolizasyonu gösteren şeffaf görünümlü

ve devamÎ maddelerinde düzenlenen iÝ saÙlÎÙÎ ve güvenliÙi hükümleri olan kamu hukuku ku- rallarÎna aykÎrÎlÎÙÎn yaptÎrÎmÎ genel olarak idari ve cezai yaptÎrÎm ise

Ancak tezkirelerdeki bu bilgilerden farklı olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı’ndaki Muallim Cevdet koleksiyonunda K.479 numara ile kayıtlı olan