• Sonuç bulunamadı

Tarihi yapılarda zanaat-Mimari bütünlüğü ve çağdaş tasarımlarda sürdürülebilirliği üzerine bir değerlendirme

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tarihi yapılarda zanaat-Mimari bütünlüğü ve çağdaş tasarımlarda sürdürülebilirliği üzerine bir değerlendirme"

Copied!
29
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Başvuru : 29.01.2018 Kabul : 04.07.2018

Tarihi Yapılarda Zanaat-Mimari Bütünlüğü ve Çağdaş Tasarımlarda Sürdürülebilirliği Üzerine Bir Değerlendirme

Özlem Karakul Ömür Bakırer

orcid.org/0000-0003-0874-6088 orcid.org/0000-0003-4151-529X

Öz

Endüstrileşme süreci ve sonrasında 20. yüzyılda yeni yapı teknolojilerinin gelişimi, her alanda olduğu gibi mimaride de “standartlaşma” ve “tek tipleşme” tartışmalarını beraberinde getirmiştir. Mimaride standartlaşma, mimarinin bağlamla, kültürle, zanaat ve sanatla olan ilişkisini kopararak, herhangi bir yerde inşa edilebilecek, her türlü kullanıcıya hitap eden genel ve asgari düzeyde mimari özelliklere sahip bir yapılaşma anlayışı yaratmıştır.

Somut olmayan kültürel mirasın bir parçası olan geleneksel zanaatların korunması, uygulayıcı ustaların yaptığı üretimlerin sürekliliği ve nesilden nesile aktarımın sağlanmasıyla mümkün olmaktadır. Geleneksel yapı üretiminin neredeyse tamamıyla son bulması, zanaatların yaşayabilirliğini ve yaşama alanlarını restorasyon süreçleriyle sınırlamıştır. Talebin azalması, uygulayıcı ustaların sayıca azalmasına yol açarak, zanaatin korunmasında, mimariyle kurduğu organik ilişkilerin yeniden kurulmasının zorunluluğunu da ortaya koymuştur. Bu bakımdan, zanaat mimari bütünlüğünün yeni yapı ve çağdaş tasarımlarda sürdürülebilirliğinin yollarını aramak, koruma süreci için yaşamsaldır. Bu çalışma, Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra, Ankara’da bulunan I Ulusal Mimari Akımı üslubuyla inşa edilmiş, altı kamusal yapı örneğindeki zanaat üretimlerini inceleyerek, gelenekte var olan zanaat-mimari bütünlüğünün, çağdaş tasarımlar içinde sürdürülebilir yönlerine yönelik bir değerlendirme yapmayı amaçlamaktadır.

Anahtar Kelimeler

Zanaat • Mimari • Koruma • I.Ulusal Mimari • Ankara

* Bu makale, 12-14 Ekim 2017’de Ankara’da düzenlenen “V. Uluslararasi Halk Kültürü Ve Sanat Etkinlikleri Sempozyumu” kapsamında sunulan “Zanaat- Mimari İlişkisini Yeniden Canlandırmak: Ankara Kamu Yapıları” başlıklı sunuştan geliştirilerek hazırlanmıştır. Makalede yer alan fotoğrafların tamamı, Özlem Karakul’a aittir. Makalede kullanılan plan çizimleri, İnci Aslanoğlu’nun 1980 yılında yayınladığı “Erken Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı” isimli kitabından alınmıştır.

 Özlem Karakul (Doç. Dr.), Selçuk Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Konya, Türkiye. Eposta: karakulozlem@gmail.com.

 Ömür Bakırer (Prof. Dr.), ODTÜ, Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü, Kültürel Miras Koruma Lisansüstü Programı, Ankara, Türkiye. Eposta: bakirer@metu.edu.tr.

Atıf: KARAKUL Özlem; BAKIRER Ömür, ‘’Tarihi Yapılarda Zanaat-Mimari Bütünlüğü Ve Çağdaş Tasarımlarda Sürdürülebilirliği Üzerine Bir Değerlendirme’’, Art Sanat, 10, 2018, s. 168–195.

(2)

An Assessment on Integrity of Craft and Architecture in Historical Buildings and Its Sustainability in Contemporary Designs

Abstract

In the 20th century, following the period of Industrialization, the development of new building technologies brought new discussions that focused on “standardization and uniformization” in architecture as in all other disciplines. Standardization in architecture has some results such as; by breaking the relationship of architecture with its local context, culture, craft and art, and introducing a standardization in architecture has created a new understanding about buildings. This understanding of buildings can be accepted anywhere that have minimum and general architectural qualities and can accepted by everybody.

The conservation of traditional craftsmanship as a part of intangible cultural heritage is possible through their transmission from one generation to another and the continuity of the productions by practicing craftsmen. The end of traditional building production restricts the living areas of crafts and their livability in restoration processes. The decrease in demand, causing a decrease in the number of practicing craftsmen, brings forward the necessity of regenerating the organic relationships of crafts with architecture for their conservation. In this respect, the search for sustainability of integrity between craft and architecture in new buildings and contemporary designs is vital. This study aims to make an assessment of the sustainable aspects of the integrity of craft and architecture in tradition through contemporary designs, by investigating craft productions in six public building examples constructed in the First National style after the foundation of the Republic in Ankara.

Keywords

(3)

Giriş

"Geleneksel zanaatlar", UNESCO 2003 Sözleşmesi’nde, somut olmayan kültürel mirasın ilişkili olduğu alanlardan biri olarak değerlendirilmektedir.1 Somut olmayan kültürel miras, “toplulukların, grupların ve kimi durumlarda bireylerin, kültürel miraslarının bir parçası olarak tanımladıkları uygulamalar, temsiller, anlatımlar, bilgiler, beceriler ve bunlara ilişkin araçlar, gereçler ve kültürel mekanlar”2 olarak tanımlanmaktadır. Sözleşmede, somut olmayan kültürel mirasın belirdiği alanlar, a) Somut olmayan kültürel mirasın aktarılmasında taşıyıcı işlevi gören dille birlikte sözlü gelenekler ve anlatımlar; b) Gösteri sanatları; c) Toplumsal uygulamalar, ritüeller ve şölenler; d) Doğa ve evrenle ilgili bilgi ve uygulamalar; e) El sanatları geleneği; olarak belirtilmektedir. “El sanatları geleneği”genel başlığı altında incelenebilecek “geleneksel zanaatlar”, ustaların bilgi ve becerilerini yansıtan fiziki özellikleri yanında, gelenek içinde sürdürülen pek çok kültürel anlamı da taşımaktadır.3 Bu bağlamda, bu çalışma, mimaride somutlaşmış geleneksel zanaatları, somut ve somut olmayan özelliklerinin bütünlüğü çerçevesinde değerlendirerek, bu bütüncül yaklaşımın korunması ve çağdaş tasarımlarda sürdürülebilir yönlerine ilişkin bir tartışma ve değerlendirme yapmayı amaçlamaktadır.

Çalışma kapsamında kullanılan yöntem, literatür araştırması ve alan araştırması ile elde edilen verilerin, geleneksel mimaride somutlaşan zanaat ve mimari bütünlüğünün farklı bileşenleriyle anlaşılması ve bu bütünlüğün çağdaş mimari içinde sürdürülebilir yönlerini tartışmak üzere, birlikte değerlendirilmesinden oluşmaktadır. Literatür araştırması kapsamında, tarih boyunca zanaat, sanat, mimarlık ilişkisi, Anadolu’da geleneksel mimari inşa sürecinde zanaat üretimleri,somut ve somut olmayan miras unsuru olarak taşıdıkları önemaçısından değerlendirilerek, mimari ve zanaat ilişkisini anlamaya yönelik bütüncül bir kuramsal çerçeve

1 UNESCO, Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi, Paris, 2003 (https://ich.unesco.org/doc/src/00009-TR-PDF.pdf).

2 Bkz. UNESCO 2003 Sözleşmesi, Madde 1, http://www.unesco.org/culture/ich/doc/src/00009-TR-PDF.pdf. 3 Özlem Karakul, “A Conservation Approach to the Knowledge and Skills of Traditional Building Masters”, Milli Folklor-International and Quarterly Journal of Cultural Studies, C.14, Y.27, S.107, 2015, s.149-160.

(4)

geliştirilmektedir. Kuramsal çerçevenin örneklemesini yapmak üzere, Cumhuriyet’in ilanından sonra, I.Ulusal Mimari Dönem üslubuyla inşa edilmiş, Ankara Ulus’ta bulunan altı kamu yapısının incelenmesine yönelik, değerlendirme başlıklarını içerecek bir matris oluşturulmaktadır. Matris, incelenen her bir yapının ön cephesinde bulunan yapı, mimari ve dekoratif elemanlarında izlenen farklı zanaat üretimlerini saptamaya ve bütüncül bir değerlendirme yapmaya yönelik hazırlanmıştır. Ayrıca, her bir yapı için hazırlanan matrisler, incelenen tüm yapıların karşılaştırılması ve benzerlikler ve farklılıkların ortaya konulması açısından da kullanılabilecek verileri toplu halde içermesi anlamında da önemlidir.

2017 yılı Ağustos ayında yapılan alan araştırması kapsamında incelenen altı kamu yapısı, 1926-1930 yılları arasında, tarihselci ve seçmeci bir bakış açısının öne çıktığı, I. Ulusal Mimarlık Dönemi üslubuyla inşa edilmiş, yoğun bezeme programına sahip olmaları nedeniyle zanaatsal üretim çeşitliliği sunmaları açısından incelenmeye değer bulunmuştur. Yapılar, ön cephelerindeki yapı elemanları ve mimari elemanlar üzerindeki bezemelerde somutlaşan zanaatsal üretimler açısından incelenerek, fotoğrafla belgelenmiştir. Alan araştırması sırasında incelenen yapıların, matris kullanılarak değerlendirilmesi sonucunda gelenekte var olan zanaat mimari ilişkisi ve bütünlüğünü belgelenmiş, geleneksel zanaatların korunması ve geleneksel yapı teknolojisinin yok olmaya yüz tuttuğu günümüz koşullarında, çağdaş mimari alanında sürdürülebilir yönlerine yönelik bir değerlendirme ortaya konulmaktadır.

Zanaat-Sanat-Mimarlık İlişkisi Tarihine Bakış

Zanaat, Endüstri Çağı öncesinde el işçiliğine dayanan her türden üretim için kullanılan bir sözcüktür.5 Sanatsal etkinliklerin, “sanat” ve “zanaat” olarak iki grupta değerlendirilmesi Rönesans Dönemi’nde ortaya çıkmış, bu dönemden itibaren 20. yüzyıla kadar güzel sanatlar dışındaki tüm beceriler “zanaat” olarak adlandırılarak, ikinci derecede önem kazanmışlardır.6 Bu anlayıştan dolayı, üstün sanatsal kaliteye sahip olduğu düşünülen, halk mimarisi, taş oymacılık, ahşap oymacılık gibi zanaat ürünleri, anıtsal yapılar kadar dikkate değer nitelikte görülmemiştir.

Sanatçı ve zanaatkarın statüsünün aynı olduğu Ortaçağ boyunca, sanat ve zanaat arasında bir ayrımın olmadığı, kolektif bir üretim olan sanatın kilisenin hamiliğinde atölyelerde sanatçı

4 Metin Sözen ve Uğur Tanyeli, Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, Remzi Kitabevi İstanbul, 2010, s.329 5 Sözen ve Tanyeli, a.g.y.

(5)

imzası konulmaksızın üretildiği bilinmektedir.7 Bu dönemde, tabloların üretim sürecinde, farklı konularda uzmanlaşmış ressamlar birlikte çalışıyor, ana planı ve portreleri çizen usta ressam, tabloyu bitirmeleri için zanaatkarlara bırakıyordu.

Rönesans’la birlikte, Michelangelo’nun öncülüğüyle, sanatçıların tablolarına imzalarını atmaya başlamasıyla birlikte, sanat ve zanaat ayrışması belirginleşerek, sanatçının statüsü yükselmiş, sanat ve zanaat pratiklerinin ayrılma sürecinde, sanatçının “yaratıcı”, zanaatkarınsa “uygulayıcı” olduğu fikri benimsenmeye başlanmıştır.8

Sanat ve zanaat ayrışmasına karşı dünyada oluşan ilk tepki, William Morris öncülüğünde oluşan Arts&Crafts Hareketi’dir. Bu hareket, Endüstri Devrimi ile ayrımı derinleşen sanatçı ve zanaatkarların tekrar yan yana gelerek, endüstri ürünlerinin tasarımına zanaatkarların aktif katılımını, eğitim programının merkezine koymuştur.9 Daha sonra ortaya çıkan Art-Nouveau akımı da, endüstrileşmeye karşı, zanaat ve sanatın mimariyle, birlikteliğini amaçlıyordu.

Arts&Crafts Hareketi ve Art-Nouveau akımından sonra, I.Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan üç kuramsal hareket, Hollanda’da De Stijl (1918), Almanya’da Bauhaus (1919) ve Sovyetler Birliği’nde Vkhutemas (1920), mimar, sanatçı ve zanaatkar kavramlarını tekrar yan yana getirerek, mimarlığın tüm sanat dallarını kapsayan bir meslek olduğu fikrini esas almışlardır.10 Bauhaus kuruluş bildirgesinde ise mimarlar ve sanatçıların, zanaatlara geri dönmesi gerektiği vurgulanarak, sanatçıların, zanaatta becerisi olmasının, yaratıcı hayal güçlerinin temel kaynağı olduğu belirtilmektedir. Bu anlamda, Bauhaus’un, sanat ve zanaatin tekrar birleşmesini temsil ettiği söylenebilir. Bauhaus’un zanaatlara dönüş çağrısı, bu dönemde yapılan mimarlık ürünlerine de yansımıştır. Bauhaus kolektif eğitim anlayışı içinde, sanatçı ve zanaatçı işbirliği, sanat, elişçiliği önemli bir yer tutmaktadır.11 Mimarlık eğitimi içinde, öğrenciler, çömlek, tekstil, tiyatro, özgün baskı ve ahşap atölyelerinden geçerek, zanaatlar konusunda deneyim kazanıyorlardı. Her öğrencinin, bir sanatçı ve bir zanaatkardan oluşan iki ustası, sıkı işbirliği içinde çalışarak, çok yönlü bir eğitim anlayışı içinde eğitim veriyorlardı.12 Mimarlığın, iç tasarımdan çevre bütününe kadar bir bütün olduğu anlayışı, mobilya ve aksesuardan, mekana

7Kağan Güner, Modern Türk Sanatının Doğuşu Konstrüktivist Türkiye Cumhuriyeti’nde Kültür ve İdeoloji, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2014, s.66.

8 Güner, a.g..y. 9 Güner, a.g.e., s.69. 10 Güner, a.g..e., s.71.

11 H. Bayer, W. Gropius, I. Gropius (eds.), Bauhaus 1919-1928, Charles T.Branford Company, Boston, 1959, s.28; Jale Erzen, “Bauhaus’un 90. Yılında”, Mimarlık, Sayı: 349, 2009.

(6)

kadar her konu bir tasarım konusu olarak ele alınıyordu. Böylece öğrenciler hem teorik hem de uygulamalı bir eğitimden geçiyorlardı. Bauhaus’un eğitim anlayışında zanaata verilen önem, endüstrileşme ve teknolojiye karşı bir anlayış değil, seri üretime hazırlanmaya yönelik bir eğitim anlayışı olarak düşünülmekte idi.13 Bauhaus’un eğitim anlayışının Türkiye’de ki karşılığı olan Köy Enstitüleri de yaklaşım olarak bilim, kültür, sanat, el işçiliği, üretim bütünlüğü, katılımcı ve uygulayıcı bir eğitim, amaçlamaktaydı.14

Bauhaus ekolünün mimari anlayışı, geçmiş nesillerin bezeme ağırlıklı dekoratif anlayışına karşı, işlevin dışarıdan kolaylıkla anlaşılabildiği, yalın ve organik bir mimari yaratmayı amaçlamaktadır.15 Bauhaus’un Almanya toprakları dışındaki ilk uygulamaları Türkiye’de gerçekleşmiş, 1938-50 arasında Bauhaus ekolü ile mimarlık pratikleri sentezlenerek oluşan 2. Ulusal Mimarlık Hareketi kapsamında, Sedat Hakkı Eldem ve Emin Onat öncülüğünde çok sayıda mimari eser yapılmıştır.16 Osmanlı ve Selçuklu dini ve sivil mimarisinden alınmış eklektik bir anlayışa sahip I.Ulusal Mimarlık Hareketi yapılarının tersine, 2. Ulusal Mimarlık Hareketi, modern mimari anlayışı yerel olanla sentezleyerek eserler ortaya çıkararak, günümüz Türk mimarisinin de oluşumunun zeminini hazırlamıştır. Anadolu’ da ki zanaat ve mimari ilişkisinde belirleyici olan en önemli örgütlenme olarak Ehl’i Hiref’ten bahsedilebilir.

Osmanlı Dönemi’nde bütün tasarım ve zanaat faaliyetlerini tek bir çatı altında Nakkaşhane’de toplayan Ehl-i Hiref, sanat ve tasarım üsluplarının belirlenmesinde en önemli örgütlenmedir.17 Mimar Sinan’ın da üyesi olduğu bu örgüt, Hassa Mimarlar Ocağı’nın faaliyet ve kuruluşuna da temel oluşturmuştur. Bu anlamda 16. Yüzyıl Klasik Osmanlı Mimarisinin Ehl-i Hiref ve Hassa Mimarlar Ocağı’nın bir sentezi olduğu söylenebilir. Mimari projeler, Hassa’da, binaların iç tasarımı, tezyin sanatları, sabit mobilya tasarımı ve detay tasarımları Ehl-i Hiref’te gerçekleştirmekte idi. Böylece İstanbul’da inşa edilen bir yapı için İznik atölyelerine çini ısmarlanması ve yaptırılması, yerine uyum gibi nedenlerle hiçbir aksaklık oluşturmamakta idi. Bu durum, Klasik Osmanlı mimarisini oluşturan anıtsal yapıların inşasında sanat, zanaat ve mimari ilişkisinin uyum içinde bir bütün oluşturmasını da sağlıyordu. Mimari tasarım sürecinin dışında inşa edilen geleneksel konut mimarisinde ise geleneksel yapı ustalarının bilgi beceri

13 Bayer, Gropius, a.g.y. 14 Erzen, a.g.e.

15 Bayer, Gropius, a.g.e., s. 27. 16 Güner, a.g.e., s.166. 17 Güner, a.g.e., s.67.

(7)

tekniklerini aktardıkları yapı geleneği içinde zanaat mimari birliği de korunmakta idi.Türkiye’de 19. yüzyılın ortalarına kadar sanat ve zanaat ayrımı yok iken, Batılı anlayışta gelişen güzel sanatlar kavramının ortaya çıkışıyla birlikte, sanat ve zanaat ayrımı gelişmiştir. Günümüzde çağdaş sanat anlayışı, estetik içerik taşıyan her türlü üretimi, tüm beceri ve tasarımları “sanat” kapsamı içinde ele almaktadır.18

Mimaride Somutlaşan Geleneksel Zanaatlar

Anadolu, yüzyıllardır farklı kültürlerin katkılarıyla oluşturulmuş tarihi çevrelerde bulunan zengin bir geleneksel yapı stoğuna sahiptir. Tarihi çevreler, yapı ustalarının, çevresel özellikler ile kültürel pratik ve anlatımlardan oluşan yerel koşulları değerlendirerek ürettikleri geleneksel konutlardan oluşmaktadır.19 Geleneksel konutların inşa sürecinde, var olan çevresel koşullar ve kültürel yapı, ustaların bilgi, beceri ve yöntemleriyle şekillenerek, yeni ve özgün bir senteze dönüştürülür.20 Yapıların mekân organizasyonundan, mekânsal özelliklerine, mimari eleman ve dekoratif elemanlarına kadar, mimarinin oluşumunun her aşamasında, yapı ustaları, zihinlerindeki gelenek içinde oluşmuş şemaları kullanarak, yaşayanların ihtiyaçları, yöresel kültürel pratik ve anlatımlarla, çevresel verilerin en uygun bir şekilde değerlendirilip, uygun çözümünü geliştirmektedirler.

Yöresel yapı kültürü usta, çırak ve yaşayanların arasındaki iletişim sisteminin oluşturduğu geleneksel yapıların üretim sürecinden oluşmaktadır.21 Yerel yapı kültürünü temsil eden geleneksel yapılar, yapı ustalarının çevresel özellikler ve yaşayanların ihtiyaç, değerleri ve beklentilerini bilgi ve becerileriyle ele alarak yaratıcılıklarını gösterdikleri karmaşık bir sürecin ürünleridir.

18 Sözen ve Tanyeli, a.g.e., s.330.

19 Ö. Karakul, “Geleneksel Mimaride Kültürel Anlatımların Korunması: Yaşayan İnsan Hazineleri Sistemi”, Geleneksel Mimarinin Yaşayan İnsan Hazineleri, Ed.Özlem Karakul, Grafiker Yayınları, Ankara, 2014.

20 Thomas Hubka, “Just Folks Designing: Vernacular Designers and the Generation of Form”, JAE, S. 32, 3, 1979, s 27-29.

21 Trevor Marchand, “Crafting Knowledge: The Role of ‘Parsing and Production’ In the Communication of Skill- Based Knowledge among Masons”, Ways of Knowing: Anthropological Approaches to Crafting Experience and Knowledge, ed. Mark harris , New York: Berghahn Books, 2007, s.181-202.

(8)

Geleneksel yapıların oluşum sürecinde, kültürel pratikler, çevresel, doğal ve kültürel etmenlerin etkileşimleri, yüzyıllar içinde “yapı tiplerini”22 ve “öncü tipleri”23 yaratmıştır. Yerel yapı geleneği içinde, yapı ustaları, bu “öncü tipleri” model olarak kullanarak, zihinlerinde var olan şemalarla oluşturdukları kompozisyon süreci sonunda, yöresel kültürel pratik ve anlatımların mekânı olan yapıları inşa etmektedirler. Geleneksel çevrelerdeki zenginliğin kaynağı, ustaların “öncü tipleri” ele alış ve yorumlama biçimleri ile ilgilidir. Yapıların mekân organizasyonundan, mekânsal özelliklerine, mimari eleman ve dekoratif elemanlarına kadar, mimarinin oluşumunun her aşamasında, yapı ustaları, zihinlerindeki gelenek içinde oluşmuş şemaları kullanarak, yaşayanların ihtiyaçları, yöresel kültürel pratik ve anlatımlarla, çevresel verilerin en uygun bir şekilde değerlendirilip, uygun çözümünü geliştirmektedirler.

Kültürün yapılı çevreye yansıma biçimlerinden biri olan yapı kültürü, teknoloji ve bilginin şekillendirdiği “teknik, teknik bilgi, beceri, yöntem, araç-gereç ve ustalıklar” dan oluşan “geleneksel zanaatlar” gibi somut olmayan miras unsurlarının, yapı malzemelerinin kullanımı, inşa detayları ile yapıların mimari unsurları olan, yapı elemanları, mimari elemanlar ve dekoratif elemanlarıyla olan etkileşimlerinin bütünü olarak tanımlanabilir.24 (G.1). Bu bağlamda, bu çalışma, mimaride somutlaşan geleneksel zanaatları, ustaların kullandığı teknikler, bilgi, beceriler, yöntemler, malzeme ve aletler açısından, somut olmayan miras unsuru olarak değerlendirmektedir.

22 “Tip”, yaşam tarzı ve biçimin bütünü olarak açıklanabilir (Aldo Rossi, The Architecture of The City, Cambridge, Massachusetts: MIT Press, 1982.); toplumdan topluma değişebilir. Kültürel değerler ve fiziki özelliklerin karşılıklı ilişkileri, tarihi ve kentsel çevrelerin, mimari tipoloji ve kentsel morfolojilerinin oluşturucu ve dönüştürücü güçlerini temsil ederler (Rational Architecture, 1978: 58-59).

23 Attilio Petruccioli, “AliceDilemma”, Typological Process and Design Theory. (Ed. A. Petruccioli), Cambridge, 1998, s. 68. Öncü tipi, verilen bir zamanda, tüm toplumun ifadesi olan bir tip olduğunu ve ev yapan herkesin, bu tipten ilham alarak, örnek aldıklarını anlatır.

24 Özlem Karakul, A Holistic Approach to Historic Environments Integrating Tangible and Intangible Values Case Study: İbrahimpaşa Village in Ürgüp, Unpublished Ph.D. Thesis in Architecture, METU, Ankara, 2011; Özlem Karakul, “An Integrated Approach to Conservation Based on The Interrelations of Tangible And Intangible Cultural Properties”, METU Journal of The Faculty of Architecture, V.28, S. 2, 2011, s. 105-125.

(9)

G.1: Yapı kültüründe geleneksel zanaat mimari ilişkisi (Karakul, A Holistic Approach to Historic Environments Integrating Tangible and Intangible Values Case Study: İbrahimpaşa Village in Ürgüp )

Çalışma kapsamında, mimaride somutlaşan geleneksel zanaatlar, inşa sürecinin iki aşamasını oluşturan, kaba yapı ve ince yapıda uygulananlar olarak iki bölümde değerlendirilmektedir (G.2). Kaba yapının inşası sırasında, temeller, duvar ve döşemeler ve çatı gibi yapı elemanlarının inşasında uygulanan zanaatlar, dülgerlik, taş ustalığı veya kerpiç ustalığı gibi özelleşebilen geleneksel yapı ustalığından oluşmaktadır. İnce yapının inşası sırasında, mimari elemanlar ve dış cephe bezemelerinden oluşan dekoratif elemanların yapımı sırasında uygulanan zanaatlar, marangozluk, taş ustalığı, ahşap ustalığı, metal ustalığı, çini ustalığı, kalemişi ustalığı ve cam ustalığından oluşmaktadır. Geleneksel yapı üretim süreci içinde, özellikle anıtsal ve kamusal yapıların tasarımı ve inşa sürecinde, mimarlar ve zanaatkarların işbirliği içinde çalıştıkları söylenebilir. 20. yüzyılın başlarında, yeni yapı teknolojilerinin gelişimi ve “modern” mimari anlayışların benimsenmesi ve geleneksel yapı tekniklerinin kullanılmamaya başlamasıyla beraber, bu birlikteliğin bozulmaya başlandığı, inşa edilen yapılarda yöresel ve kültürel yansımaların azaldığı ve zaman içinde tamamen kaybolduğu görülmektedir.

(10)

G. 2: Geleneksel yapı inşa sürecinde yapı ve mimari elemanların zanaatlarla ilişkisi

Ankara’da I. Ulusal Mimari Üslubuyla İnşa Edilmiş Kamu Yapılarında Zanaat- Mimarlık İlişkisi

Çalışma kapsamında, Ulus Atatürk Bulvarı üzerinde ve yakın çevresinde bulunan, Cumhuriyet’in ilk yıllarında, I. Ulusal Mimarlık Dönemi üslubuyla inşa edilmiş, Etnoğrafya Müzesi, Devlet Resim Heykel Müzesi, Osmanlı Bankası, Ziraat Bankası, İş Bankası ve Ankara Palas binalarının ön cepheleri, içerdiği yapı elemanları ve mimari elemanlar üzerinde uygulanmış zanaat üretimleraçısından incelenmiştir. I. Ulusal Mimarlar kuşağının mimari yaklaşımı, Osmanlı ve Selçuklu dini ve sivil mimarisinden alınmış eklektik bir anlayışa sahip bir yaklaşımdır.25 I. Ulusal Mimarlık Akımı’nın etkisi altında yapılan yapılarda, seçmeci bir anlayışla, Selçuklu ve Osmanlı Dönemi yapı öğelerinin kullanıldığı görülmektedir.26

25 Güner, a.g.e., s.173. 26 Sözen, a.g.e., s.14.

(11)

Ankara Palas

Ankara Palas, 1924 yılında, Vedat Tek tasarımıyla başlanmış, temelleri atıldıktan sonra, Ahmet Kemalettin Bey’in yeni tasarımıyla, 1927 yılında tamamlanmıştır.27 Betonarme karkas yapı sistemine göre inşa edilen yapı, bodrumla birlikte üç katlıdır. Dolgu duvarları tuğla olan yapının çatısı, kiremit kaplı ahşap bir çatıyla kaplı olup, taş kaplama olarak kullanılmıştır. Dış cephesi simetrik olan yapıda, ortada taç kapı düzeni içine yerleştirilen dışarıya taşırılmış merdivenli bir giriş ile köşelerdeki birer akslık bölümlerde yükseltilip dışarı taşırılmış kuleler bulunmaktadır. Ayrıca, giriş mekanının çatısında, dönemin özelliği olan iç mekandan görülmeyen kurşun kaplı ahşap bir soğan kubbe bulunmaktadır.

Ön cephede görülen mimari bezemelerden, taç kapı üzerine yerleştirilmiş taştan oyma kabartma rumi motiflerle bezenmiş tepelik ile kemer köşeliklerinde rumi motifli çini panolar bulunmaktadır (G.3-4). Tepeliğin altında mukarnaslarla süslenmiş bir korniş bulunmaktadır. Ayrıca taç kapı profilli geniş silmelerle çerçevelenmiştir. Kulelerde, saçak altı kalemişi bezemeler ile taş oyma korniş ile kule cephesi kenarlarında, kemer köşeliklerinde, balkon konsolları ve korkuluklarında taş oyma ve kabartma bezemeler bulunmaktadır. Ayrıca üst kat kapı önlerinde taş oyma korkuluklu balkonlar ile çerçevesinde taş oyma silmeler bulunmaktadır. Alt kat pencere kemerlerinin çerçevesinde taş oyma silmeler bulunmaktadır.

(12)

G. 3: Ankara Palas’ ta zanaat mimari ilişki matrisi

27 Yıldırım Yavuz,, Mimar Kemalettin ve Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Basım İşliği, Ankara, 1981, s.280.

(13)

G. 4: Ankara Palas’ta kemer köşeliğinde çini bezeme

Etnoğrafya Müzesi

1926 yılında, Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından I. Ulusal mimarlık üslubunda inşa edilen Etnoğrafya Müzesi, bodrum üzerine arkada iki önde tek katlıdır.28 Betonarme iskelet sistemiyle inşa edilen yapı, bodrum katta koyu renk, üst katlarda ise açık renk taşla dışardan kaplanmıştır. Dış cephesi simetrik olan yapının simetri aksı üstünde, Osmanlı mimarlığından esinlenen bir portik ve anıtsal merdiven düzeni bulunmaktadır (G.5). Ön cephedeki mimari elemanlar, pencere, kapı, portik, giriş ve kubbenin oluşturduğu düzen, diğer I. Ulusal Dönemde inşa edilmiş yapılara göre daha fazla Osmanlı mimarlığını anımsatmaktadır.

Mimari bezeme olarak, pencere çerçevelerinde, duvar kaplama malzemesi olarak kullanılan taştan farklı bir renk ve tonda mermer kullanılmış, ve pencere üstlerinde kemer formu taş kabartma yöntemiyle oluşturulmuştur. Portiği oluşturan üçlü kemer düzeninde sütün başlıkları, taş oyma ve kabartma bezemeli olup, kemer üstleri kabartma taş ustalığıyla vurgulanmış, üstte iki kemer köşeliğinde rozetler bulunmaktadır (G.6). Portik üstünde bulunan tepelik üzerinde ve cephenin iki kenarındaki kulelerin tepeliklerinde, taş oyma ve kabartma geometrik bezemeler

28 İnci Aslanoğlu, Erken Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı, Ankara: ODTÜ Mimarlık Fakültesi Basım İşliği, 1980, s.106.

(14)

bulunmaktadır. Ayrıca portik arkasındaki duvar yüzeyinde, kapıların kemer üstü, kemer alınlık ve köşeliklerinde çini ustalığıyla oluşturulmuş bitkisel bezemeler bulunmaktadır (G.7).

G. 5: Etnoğrafya Müzesi ön görünüş (sol) ve planı (sağ)

(15)

G. 7: Etnoğrafya Müzesi’nde giriş portik duvarında kemer üstü ve köşeliklerinde çini bezemeler

Devlet Resim Heykel Müzesi (Eski Halkevi ve Türk Ocağı Binası)

1927-30 yılları arasında, Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından I. Ulusal mimarlık üslubunda inşa edilen Eski Halkevi ve Türk Ocağı Binası, günümüzde Devlet Resim Heykel Müzesi olarak kullanılmaktadır.29 Bodrum üzeri iki kat olan yapı, betonarme iskelet sistemiyle inşa edilerek, duvarlar dışardan bodrum katta rustik, üst katlarda lezgi taşı ve mermerle kaplanmıştır. Ön cephesi dışardan simetrik olan yapının simetri aksı üstünde, Osmanlı mimarlığından esinlenen sonradan camla kapatılmış bir giriş saçağı ve anıtsal merdiven düzeni bulunmaktadır (G.8).

Mimari bezeme olarak, pencere üst ve alt kısmında, Etnoğrafya Müzesi’nde olduğu gibi, duvar kaplama malzemesi olarak kullanılan taştan farklı bir renk ve tonda mermer kullanılmış, ve pencere üstlerinde kemer formu taş kabartma yöntemiyle oluşturulmuştur.

Sonradan cam kapıyla kapatılan, giriş saçağının üstünde oluşan balkon korkuluklarında taş oyma geometrik bezemeler, duvar yüzeylerinda kabartma bitkisel bezemeler bulunmaktadır

(16)

(G.9-10). Giriş saçağının üstünde birinci katta, iki yanda taç kapı biçiminde düzenlenmiş taş oyma mukarnaslı bezenmiş nişler bulunmaktadır. Ön cephenin yapı bitiş parapetlerinde, taş oyma bezemeler bulunmaktadır. İkinci kat pencerelerinde, taştan oyma korkuluklar bulunmaktadır. Bunun dışında kat aralarında silmeler, balkon altlarında taştan oyma konsollar bulunmaktadır. Ayrıca giriş kapıları, geometrik motiflerle oluşturulmuş, metal parmaklıklar ve kaplamalar bulunmaktadır.

G. 8: Devlet Resim Heykel Müzesi ön görünüş (sol) ve planı (sağ)

(17)

G.10: Devlet Resim Heykel Müzesi’nde taş oyma ve kabartma bezemeler Osmanlı Bankası

Osmanlı Bankası, 1926 yılında, Giulio Mongeri tarafından I. Ulusal mimarlık üslubunda inşa edilmiştir.30 Bodrum üzerine üç katlı olan yapı, betonarme iskelet sistemiyle inşa edilerek, üzeri kiremitle örtülü ahşap eğimli çatıdır. Dış cephesi simetrik olan yapı, taraklanmış taşla kaplanmıştır. Cephede, çıkmalar, Osmanlı mimarlığından esinlenen pencere düzenleri ve mimari bezemeler bulunmaktadır (G.11).

Mimari bezeme olarak, giriş katında pencere üstü kemerlerin içleri bal peteği desenli demirle kapatılmış, kemer köşeliklerinde birer tane rozet bulunmaktadır (G.12). Üst kat pencere üstündeki kemer tablaları ise taştan oyma bitkisel bezemelidir. Kemer alınlıklarında birer tane işli rozet bulunmaktadır. Üst kat pencere üstü kemerlerin aralarındaki duvarlarda geometrik bezemeli taştan oyma yüzeyler, silme ve kornişler bulunmaktadır. Balkon ve çıkmaların altındaki konsol yüzeylerinde de geometrik bezemeler bulunmaktadır. Girişin üstünde bulunan balkon döşemesinin altında geometrik bezeme kabartmalar yer almaktadır. Ayrıca saçak altında, kelemişi süslemeler bulunmaktadır (G.13).

(18)

G. 11: Osmanlı Bankası

G.12: Osmanlı Bankası’nda zanaat-mimari ilişkisi

(19)

31 Aslanoğlu, a.g.e., s. 117.

Ziraat Bankası

Ziraat Bankası, 1926 yılında, Giulio Mongeri tarafından I. Ulusal mimarlık üslubunda inşa edilmiştir.31 Bodrum ve yüksek zemin üzerine iki katlı, bir asma kat ve çatıdan oluşan yapı, betonarme iskelet sistemiyle inşa edilerek, üzeri kiremitle örtülü ahşap eğimli çatıdır. Ön cephede, yapının köşeleri dışarı taşırılarak kule görünümü almıştır (G.14). Giriş mekanı dışarıya doğru taşırılarak bir saçak oluşturulmuştur. Osmanlı mimarlığından esinlenen pencere düzenleri ve mimari bezemeler bulunmaktadır.

Mimari bezeme olarak, kulelerin çerçeveleri taştan oyma bezemeli olup, içlerinde kemerli pencereler, kapılar ile mermerden oyma korkuluklu balkonlar bulunmaktadır (G.15). Kulelerdeki üçlü kemerlerin üstünde taştan oyma rozetler bulunmaktadır. Pencere ve kapı üstlerinde bulunan kemer tablaları ve köşelikleri taştan oyma bitkisel bezemelerle kaplıdır. Pencere aralarında ki duvarlarda rozetler bulunmaktadır. Giriş mekanı çatı altı duvarda geometrik bezemeli taştan oyma kornişler, korkuluk ve çörtenler bulunmaktadır. Giriş kat cephesi rustik taşla kaplanmıştır. Çatı saçağı altında, kelemişi süslemeler bulunmaktadır (G.16).

(20)

32 Aslanoğlu, a.g.e., s.130.

G.15: Ziraat Bankası’nda zanaat-mimari ilişkisi

G.16: Ziraat Bankası’nda taş oyma ve kabartma ve kalemişi bezemeler

İş Bankası

1929 yılında, Giulio Mongeri tarafından inşa edilen İş Bankası binası, betonarme iskelet sistemiyle inşa edilmiş, Ankara taşı kaplama olarak kullanılmıştır.32 Cephe düzeni açısından, zemin, zemin üstü üç kat ve en üst kat olmak üzere üç bölüme ayrılmaktadır. Cephe özellikleri açısından, yakın tarihlerde yapılan Ziraat ve Osmanlı Bankası’ndan farklı özellikler göstermektedir. Cephede Selçuklu, Osmanlı bezeme öğeleri yanında, Art Nouevau tarzında bir cam saçak bulunmaktadır (G.17).

(21)

G.17: İş Bankası ön görünüş (sol) ve planı (sağ)

Yatay yönde uzanan taşa oyma mukarnaslı kornişlerle üç ana bölüme ayrılan yapının cephesini, dikey olarak bütünleştiren duvar elemanları bulunmaktadır. Dikey duvar elemanlarının üstünde taştan oyma rozetler bulunmaktadır. Mimari bezeme olarak, kemerli pencere ve kapılar ile taş oyma korkuluklar ve cam giriş saçağındaki bezemeler sayılabilir (G.18). Üst kattaki kemerli kapı ve pencerelerin, kemer üstleri taş oyma geometrik bezemelerle süslenmiş, üstlerinde silmeler bulunmaktadır. en üst kat ve orta bölümü ayıran kormişlerin altında ve kat aralarında geometrik bezemeli duvar panolarıyla, kemerlerin üstünde bitkisel bezemeli yüzeyler bulunmaktadır. ayrıca dairesel ön cephe balkonlarında taştan oyma geometrik bezemeli korkuluklar bulunmaktadır. Üst kat kapı önlerinde ve alt kat pencere üstü kemer tablalarında, metal geometrik ve bitkisel bezemeli parmaklık ve korkuluklar bulunmaktadır. Giriş saçağı Art Nouveau stilinde, eğrisel formlu cam bir saçak olup, taşıyıcıları demirden ve bitkisel bezemelidir (G.19). Saçak altında, kemerin üst kısımları taştan oyma bitkisel bezemelerle kaplıdır.

(22)

G.19: İş Bankası giriş saçak altı duvarı taş kabartma, metal ve cam ustalığı

Değerlendirme ve Öneriler| Gelenekten Çıkarılacak Dersler

Çalışma kapsamında incelenen yapıların, geleneksel yapı teknolojisinden yeni yapı teknolojisine geçiş döneminde, betonarme sistemle inşa edilip, yığma taş duvar tekniğiyle inşa edilmiş izlenimi verecek şekilde taşla kaplandığı görülmektedir. Mimar tarafından tasarlanan yapılarda, geleneksel inşa teknikleri ve zanaatları bilen ustaların mimarlarla işbirliği halinde çalıştığı anlaşılmaktadır. Yapılar zanaat-mimari bütünlüğünü yansıtması açısından örnek olabilecek nitelikleri nedeniyle seçilmiştir. Fakat bu bütünlüğün sürdürülebilmesine yönelik yapılacak tartışma, yapıların tarihselci ve seçmeci mimari üslubunu sürdürmeyi savunmanın aksine, çağdaş mimari anlayışı içinde, farklı zanaatların biçimselcilikten uzak bir anlayışla uygulanmasına yönelik öneriler ortaya koymaktadır. Bu öneriler, genel olarak “zanaat eğitimi” ve “yeni tasarımlarda zanaat-mimari ilişkisinin sürdürülmesi” ne yönelik olarak iki alanda tartışılmaktadır.

(23)

İncelenen yapılardan elde edilen veriler birlikte değerlendirildiğinde, yapıların tamamının, inşa edildikleri dönem ve I.Ulusal Mimari Akımının özelliklerine uygun olarak, zanaat ve mimarlık ilişkisi açısından benzer özellikler gösterdiği izlenmektedir. Zanaat, mimariyle kurduğu ilişki açısından, inşa süreci ve ilişkili pratiklere etkisine göre, kaba yapı ve ince yapıda, mimari elemanlar ve mimari bezemeye yansıması olarak iki alanda değerlendirilmiştir. İnşa sürecinde, kaba yapının inşası olarak betonarme karkas yapı sisteminin uygulanması, dolgu duvarların inşası, çatı konstrüksiyonu, duvarların taşla kaplanması mimarın denetiminde yapı ustaları ve işçiler tarafından gerçekleştirilmektedir. Bunun yanında, ince yapının inşası kapsamında, pencere ve kapı doğramalarının yapımı, marangozlar tarafından gerçekleştirilmektedir. Metal ustalığı ise Ankara Palas ve Etnoğrafya Müzesi’nde olduğu gibi kubbelerin kaplanması ile bütün yapılarda parmaklıkların yapımında görülmektedir.

Mimari bezemede kendini gösteren zanaat mimarlık ilişkisi, çok çeşitli zanaatkarların, ince yapının tamamlanması sürecinde mimarlarla birlikte çalıştığının da kanıtı niteliğindedir. Çalışma kapsamında incelenen Erken Cumhuriyet Dönemi yapılarında izlendiği kadar, bu zanaatkarların uzmanlaştığı alanlar, taş, ahşap, metal, çini, kalemişi ve cam ustalığı olarak saptanmıştır. Yapı cephelerinde, zanaatkarların taşı bezeme malzemesi olarak kullanma yöntemleri, “kabartma” ve “oyma” olarak iki türlüdür. Kabartma taş ustalığı, sütun, saçak, tepelik ve parapet gibi cephe elemanları ile kapı pencere gibi mimari elemanların kenarlarında kullanılırken, oyma taş ustalığı ise daha çok parmaklık ve korkuluklarda gözlenmektedir. Taş ustalığında görülen motifler, ağırlıklı olarak, geometrik ve bitkisel-rumi motiflerdir. Bunlar dışında, mukarnas ve rozet gibi daha üç boyutlu taştan oyma elemanlar da, Etnoğrafya Müzesi portik ve kulelerinde, Devlet Resim Heykel Müzesi’nin niş, duvarlarında ve kapı pencere köşeliklerinde görülmektedir. Ahşap ustalığı, çoğunlukla kapı kanatlarında, Etnoğrafya Müzesi’nde olduğu gibi oyma, kabartma ya da kündekari ustalığı olarak kendini göstermektedir. Metal ustalığı ise çoğunlukla parmaklıklarda ve İş Bankası örneğinde olduğu gibi girişin üzerini örten saçak taşıyıcılarında geometrik biçimler şeklinde görülmektedir. Cephelerde, ağırlıklı olarak, Ankara Palas’ta görüldüğü gibi, taç kapı ve kemer köşeliklerinde görülen çini ustalığının uygulanması ise sınırlıdır. Kalemişi ustalığı, cephelerde ağırlıklı olarak, Ankara Palas, Osmanlı Bankası ve Ziraat Bankası’nda görüldüğü gibi, çatı saçaklarının altlarında görülmektedir. Cam ustalığı ise cephelerde yaygın olmamakla birlikte, İş Bankası’nda görüldüğü gibi giriş saçak kaplama camlarında izlenmektedir.

(24)

Zanaat-Mimari İlişkisinin Korunması ve Sürdürülebilirliği

Anadolu yapı geleneğinde, ağırlıklı bir rolü olan, zanaat mimari ilişkisinin çağdaş mimari anlayışı içinde korunması ve sürdürülebilir yönlerinin araştırılması, geleneksel zanaatların korunması anlamında da önem taşıyan bir konudur. Somut olmayan kültürel mirasın yansıdığı alanlardan biri olan geleneksel zanaatların korunması, uygulamanın sürekliliği ve ustalık bilgi ve becerilerinin yeni nesillere aktarımı ile doğrudan ilişkilidir. Mimaride somutlaşan geleneksel zanaatların belgelenmesi de, ustalık bilgi ve becerilerin saptanması ve korunması açısından önem taşımaktadır. Mimaride zanaatların belgelenmesi, hem restorasyon süreçlerinde kullanılacak teknik bilginin sağlanması, hem de yeni yapı tasarımları için geleneğin sürekliliğine yönelik derslerin çıkarılması açısından önem taşımaktadır.

Zanaat-mimari ilişkisinin anlaşılması ve belgelenmesi, yapı geleneğindeki tasarım bütünlüğünü anlamak ve çağdaş tasarımlar içinde sürdürmek açısından da önemli dersler içermektedir. Kuramsal çerçevede de açıklandığı üzere, zanaat- mimari bütünlüğü, dönemin teknolojisinin ve yerel malzeme kullanımının, ustaların bilgi ve becerileriyle, kültürel yapıyı dikkate alarak şekillendirdiği bir sürecin doğal sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan, bu bütünlüğü ve sürekliliği, çalışma kapsamında incelenen örnek yapılarda gözlenen bezemelerde somutlaşan ustalıkların sürekliliğine indirgeyecek biçimsel bir anlayış olarak düşünmemek gerekir. Bütüncül tasarımın yapının kütlesinden, iç mekan ve dış mekanlarının incelikli tasarımına kadar yansıtılması gereklidir. Gelenekte olduğu gibi, mimari tasarım süreci, hem işlevsel ve dönemin teknolojisini yansıtan hem de toplumun yapısı, kültürel özellikleri, yaşam biçimleri ve değerleri gibi anlatımsal ihtiyaçlara da yanıt verecek biçimde yürütülmelidir. Çalışma kapsamında, yapı geleneğindeki tasarım bütünlüğünün sürdürülmesi konusu, geleneksel olanın biçimsel bir tekrarı değil, zanaatsal üretim yöntemlerinin çağdaş tasarım, teknoloji ve mimari anlayışı içinde kullanılabileceği ve geliştirilebiliceği alanların saptanmasına yönelik olarak ele alınmaktadır.

Kuramsal çerçevede açıklandığı gibi, “teknik, teknik bilgi, beceri, yöntem, araç-gereç ve ustalıklar” dan oluşan “geleneksel zanaatlar”ın, geleneksel yapı teknolojisiyle üretilen yapılarda, malzeme kullanımı, inşa detayları, yapı elemanları, mimari elemanlar ve dekoratif elemanlarla kurduğu etkileşimler, yeni yapı teknolojisi içinde, çağdaş tasarım anlayışıyla üretilen yapılarda da, yapı elemanları, mimari elemanların ve hatta mobilyaların üretiminde sürdürülebilir yönleri

(25)

bulunmaktadır. Ayrıca gelenekte var olan etkileşimlerin belgelenmesi, günümüz restorasyonlarda gerekli olan teknik bilginin sağlanması açısından da gereklidir.

Zanaat Eğitimi

Mimaride somutlaşan geleneksel ustalıkların belgelenmesi ve korunmasına yönelik çalışmaların, mimarlık, güzel sanatlar fakülteleri ve meslek yüksek okullarının eğitim programlarına girmesi, mezunların tarihi yapı korumaya yönelik farkındalıklarını artırarak, restorasyon süreçlerine katılımlarını kolaylaştıracaktır. Ayrıca, mimar ve sanatçıların eğitim programları içinde zanaat becerisi kazanması, yaratıcı hayal güçlerini geliştirmesi açısından da önem taşımaktadır. Güzel sanatlar fakültelerinde ve meslek yüksek okullarında verilecek zanaat eğitimi, restorasyonlarda çalışabilecek deneyimli ustaların yetişmesinin de önünü açacaktır. Bu kapsamda, ilgili fakülteler ve okullarda geleneksel el sanatları derslerinin açılması, öğrencilerin, usta-çırak ilişkisi içinde el sanatlarını, geleneksel teknik ve aletlerle birebir uygulamalarına yönelik çalışmaların yapılması, geleneksel bilginin nesiller arası aktarımını ve sürekliliğini sağlamak, yeni ustaların yetişmesi ve restorasyon süreçlerinde değerlendirilmesi açısından önem taşımaktadır.

Öte yandan, geleneksel zanaatların, yeni tasarımlarda sürdürülmelerine yönelik proje derslerinin, özellikle mimarlık ve iç mimarlık bölümlerinde açılması, geleneğin yeniden canlandırılması açısından önem taşımaktadır. Bu kapsamda, geleneksel el sanatlarının, yeni tasarımlar için yorumlanacak bağlamlar olarak kullanılarak, yeni yapılarda, iç dekorasyonda ve mobilya tasarımında kullanımını teşvik edici uygulamaların yapılması önemlidir. Mimarlık eğitimi içinde, öğrencilerin geleneksel zanaatlar konusunda deneyim kazanmaları, yaratıcılıklarını geliştirmelerinin yanısıra, ulusal ve yerel çağdaş tasarımların oluşturulması açısından da önem taşımaktadır. Bunun yanısıra, gelenekte var olan, mimarlığın, iç tasarımdan çevre tasarımına kadar bir bütün olduğu anlayışını geliştirmek, özgün ve bütüncül tasarımlar için önem taşımaktadır.

Zanaat- mimari ilişkisinin geliştirilmesi için, Bauhaus anlayışının Türkiye’deki karşılığı olan Köy Enstitüleri’ndeki, bilim, kültür, sanat, üretim bütünlüğü ile katılımcı ve usta-çırak ilişkisine dayanan uygulayıcı eğitim anlayışının, ilk öğretimden yüksek öğretime kadar her düzeyde geliştirilmesine yönelik çalışmaların yapılması gereklidir.

(26)

Yeni Tasarımlarda Zanaat-Mimari İlişkisinin Sürdürülmesi

Günümüzde, geleneksel yapı malzemeleriyle inşa edilmiş yapıların sağlıklı ve ekonomik olması nedeniyle, ayrıca son zamanlarda önem kazanan yerellik ve sürdürülebilirlik kavramlarıyla birlikte, mimarlık alanında zanaata yeniden bir yönelim başlamıştır. Bu durum, geleneksel yapı ustaları için, restorasyonlar dışında yeni bir çalışma alanı sağlaması açısından önemlidir. Özellikle, kırsal çevrelerde yerel malzeme ve tekniklerin kullanımının teşvik edilmesi ve yerel halkın bilinçlendirilmesine yönelik eğitim ve farkındalık çalışmaları, geleneksel yapı ustalığının sürdürülmesi açısından önem taşımaktadır.

Geleneksel zanaatların güncel tasarımlarda değerlendirilmesi ve sanat yorumlarının ortaya konulması, yeni yapılarda kullanımına yönelik ilgiyi de artıracaktır. Bu anlamda, ülkemizde, özellikle sanatsal objelerin zanaatten esinlenerek tasarımına yönelik yeni başlayan çalışmaların sayısında artış görülmektedir33

. Sanatsal obje odaklı bu anlayışın mimariye yönlendirilerek, mobilya tasarımı, duvar, döşeme tavan kaplama malzemeleri gibi mimari unsurların tasarımında esin kaynağı olarak kullanımı, geleneğin sürekliliğini sağlayan özgün tasarımların ortaya çıkması açısından önem taşımaktadır.

Geleneksel yapı malzemelerinin, yeni teknikler ve teknolojiyle, dijital teknolojiyle birlikte modern mimarlık ürünlerinde kullanımına yönelik dünya genelinde ki ilgi artışı, Türkiye’ yi de etkilemektedir. Halen mobilya yapımında uygulanması süren bir ustalık olan marangozluk, teknolojinin katkılarıyla birlikte, zaman ve işgücü açısından kolaylıklar sağlanan bir zanaattır. Camilerde, ahşap oymacılık ve kündekari teknikleri, mimber ve kapılarda, halen uygulanması süren ustalıklardandır. Metal ustalığı, yeni yapılarda da talebe göre, parmaklık ve korkuluk yapımında kullanılabilmektedir. Çini ve seramik ustalığıyla üretilen duvar kaplamaları ve panolarına son dönemde ilgi artmıştır.

Anadolu yapı geleneğinde var olan, taş oyma ya da tuğla geometrik bezemelerin matematiğe dayalı ilkelerinden yola çıkarak, bilgisayar destekli tasarımlar yapılarak, dijital üretim teknikleri ile mimari tasarımlarda yeniden hayata geçirilmesi, geleneğin sürekliliğini sağlamak açısından önemlidir. Bu zanaatların modern mimari anlayışına uygun olarak, dekoratif ve biçimsel olmaktansa, yapının strüktürün ve işlevin organik bir parçası olarak kullanılması önemlidir. Bu

33 Ülkemizde başlayan çalışmalardan biri İstanbul Modern bünyesinde kurulan İstanbul Modern Zanaat, Sanat ve Tasarım Platformu’nun sanat, tasarım ve zanaatı bir araya getiren çalışmalarıdır.

(27)

anlamda yapısal elemanlar, mimari elemanlar ve mobilyalarda geleneksel zanaatların yeni tekniklerle ve yeni tasarımlarla kullanılabilirliğine yönelik araştırmaların artırılması gereklidir.

(28)

Kaynakça/References

Anonim, Rational architecture : the reconstruction of the European city = Architecture rationnelle: la reconstruction de la ville européenne. Bruxelles : Editions des Archives d'architecture Moderne, 1978.

ARSEVEN, Celal Esad , Sanat Ansiklopedisi, İstanbul, Maarif Matbaası, 1952.

ASLANOĞLU, İnci, Erken Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı, Ankara, ODTÜ, Mimarlık Fakültesi Basım İşliği, 1980.

BAYER, H., GROPIOUS, W., GROPIOUS, I. (eds.), Bauhaus 1919-1928, Charles T.Branford Company, Boston, 1959.

ERZEN, Jale, “Bauhaus’un 90. Yılında”, Mimarlık, S.349, 2009.

GÜNER, Kağan, Modern Türk Sanatının Doğuşu Konstrüktivist Türkiye Cumhuriyeti’nde Kültür ve İdeoloji, İstanbul, Kaynak Yayınları, 2014.

HUBKA, Thomas, “Just Folks Designing: Vernacular Designers and the Generation of Form”, JAE, S.32, 3, 1979, s 27-29.

KARAKUL, Özlem, “A Conservation Approach to the Knowledge and Skills of Traditional Building Masters”, Milli Folklor-International and Quarterly Journal of Cultural Studies, C.14, Y.27, S.107, 2015, s.149-160.

KARAKUL, Özlem, “Geleneksel Yapı Ustalarından Öğrenmek”, Yapı Dergisi, Yapı Endüstri Merkezi, S.407, 2015, s.168-172.

KARAKUL, Özlem, “Geleneksel Mimaride Kültürel Anlatımların Korunması: Yaşayan İnsan Hazineleri Sistemi”, Geleneksel Mimarinin Yaşayan İnsan Hazineleri, (Ed.Özlem Karakul), Grafiker Yayınları, Ankara, 2014, s.13-36.

KARAKUL, Özlem, A Holistic Approach to Historic Environments Integrating Tangible and Intangible Values Case Study: İbrahimpaşa Village in Ürgüp, Unpublished Ph.D. Thesis in Architecture, METU, Ankara, 2011.

KARAKUL, Özlem, “An Integrated Approach to Conservation Based on The Interrelations of Tangible And Intangible Cultural Properties”, METU Journal of The Faculty of Architecture, V.28, S. 2, 2011, s. 105-125.

MARCHAND, Trevor, “Crafting Knowledge: The Role of ‘Parsing and Production’ In the Communication of Skill-Based Knowledge among Masons”, Ways of Knowing:

(29)

Anthropological Approaches to Crafting Experience and Knowledge, (Ed. Mark Harris), New York, Berghahn Books, 2007, s.181-202.

PETRUCCIOLI, Attilio, “Alice Dilemma”, In Typological Process and Design Theory, (Ed. A. Petruccioli), Cambridge, 1998, s.57-72.

ROSSI, Aldo, The Architecture of The City, Cambridge, Massachusetts, MIT Press, 1982. SÖZEN, Metin, Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarisi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,

Ankara, 1996.

SÖZEN, Metin, TANYELI, Uğur, Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2010.

YAVUZ, Yıldırım, Mimar Kemalettin ve Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi, ODTÜ, Mimarlık Fakültesi Basım İşliği, Ankara, 1981.

Referanslar

Benzer Belgeler

nolu Askeri Mahkemesi’nde 6 Tem­ muz 1982 tarihinde Hollanda televizyo­ nuna demeç verdiği ve Der Spiegel dergisine yazı yazdığı gerekçesiyle 2 ay 27 gün

Örneklem duvarın farklı zamanlarındaki biçimler, farklı birçok duvar biçimleri ve duvar üzerinden elde edilen farklı bilgi ve yöntemler, içerik, anlam ve işlevler

Çalışmanın amacı, hidrosefali tanısı konan ve bu nedenle V/P şant uygulanan pediatrik olgularda takılan şanta bağlı gelişen komplikasyonları belirleyerek,

Türkiye için yabancıların sağlık sisteminden yararlanmaları oturma veya çalışma izninden birine sahip olanlar, bu izne sahip olmadan sadece vize alarak

İ stanbul'un ilk belediye sarayı olan, bir zamanlar Altıncı Daire olarak anılan Beyoğlu Belediyesi'nin tarihi binasında en üst katın kaçak olduğu ortaya çıktı.. Hem de bu

Une grande offensive paraît être préparée par le Vietcong, qui met en ligne plusieurs bataillons et résiste victorieusement depuis plusieurs jours aux assauts

Gübre çeşidine karar vermede olduğu gibi uygulanacak gübre miktarına karar verme aşamasında da üreticilerin uzman tavsiyesini hiç dikkate almadıkları, bu

Günümüzde bulunulan noktada, toplumun ve bireyin günlük yaşantısında hareketliliği oldukça yüksek düzeyde bulunmaktadır. Bu hareketliliğe insanın birey olarak