• Sonuç bulunamadı

Kelam açısından Kur'an ve sünnet'te hızır

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kelam açısından Kur'an ve sünnet'te hızır"

Copied!
104
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

KELÂM ANA BİLİM DALI

KELÂM AÇISINDAN KUR’AN VE SÜNNET’TE HIZIR

SALİH SAYIN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

YRD. DOÇ. DR. DURMUŞ ÖZBEK

Bu çalışma ………...tarafından ..….nolu YL/Doktora tez projesi olarak desteklenmiştir.

(2)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... IV

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU ... V

ÖNSÖZ ... VI

ÖZET ... VII

SUMMARY ... VIII

KISALTMALAR ... IX

BİRİNCİ BÖLÜM HIZIR'IN KİMLİĞİ

A-HIZIR KELİMESİNİN SÖZLÜK VE TERİM ANLAMI ... 1

a-Sözlükte Hızır ... 1

b-Terim olarak Hızır ... 1

B-HIZIR'IN ADI, SOYU VE LAKABI ... 3

a-Adı ve Soyu ... 3

b-Lakabı ... 7

C-HIZIR’IN YAŞADIĞI ASIR ... 9

D-HIZIR’IN KİMLİĞİ ... 10

E- HIZIR’IN HÂLÂ YAŞAYIP YAŞAMADIĞI MESELESİ ... 12

İKİNCİ BÖLÜM KUR’AN’DA HIZIR KUR’AN’DA HIZIR ... 14

A-KEHF 18/60-82 ÂYETLERİNİN TERCEMESİ ... …………..15

B-MÜFESSİRLERE GÖRE 18/60-82 ÂYETLERİNİN TEFSİR VE AÇIKLAMALARI ... 17

I-TABERÎ’YE GÖRE KEHF 18/60-82 ÂYETLERİNİN TEFSİR VE AÇIKLAMALARI ... 17

a-Değerlendirme ... 24

II- RÂZÎ’YE GÖRE KEHF 18/60-82 ÂYETLERİNİN TEFSİR VE AÇIKLAMALARI ... 25

a-Mûsâ İle Yardımcısı ... 25

(3)

c-Mûsâ’nın Beraberindeki Genç ... 26

d-Mûsâ’nın Seyahatinin Sebebi ... 26

e-İki Denizin Birleştiği Yer ... 27

f-Balığın Canlanması ... 28

g-Hızır ile Buluşma ... 29

h-Hızır’ın Peygamber olup olmadığı ... 29

ı-Ledûnnî İlim ... 31 i-Gemiye Binmeleri ... 31 j-Hızır’ın Çocuğu Öldürmesi ... 32 k-Hızır’ın Duvarı Düzeltmesi ... 33 l-Mûsâ ile Hızır'ın Ayrılmaları ... 33 m-Sırlı İşlerin İç Yüzleri ... 33

n-Zahir ve Batının Anlamları ... 34

o- Hızır’ın En az Zararı Tercih Etmesi ... 34

ö-Hızır’ın Öğrenilmesi İmkânsız İşler Yapması ... 35

p-Gemiyi Delmesi ... 35

r-Çocuğu Öldürmesi ... 36

s-Duvarın Dibindeki Hazine ... 36

t- Değerlendirme ... 37

III- KURTÛBÎ’YE GÖRE KEHF 18/60-82 ÂYETLERİNİN TEFSİR VE AÇIKLAMALARI ... 38

a-Mûsâ’nın İki Denizin Birleştiği Yere Yolculuğu ... 38

b-Mûsâ’nın Yanındaki Genç ... 39

c-İlim Öğrenme Edebi... 43

d-Öğrenci ve İlim Adamı ... 43

e-Allah'ın İlmine Nispetle İnsanın Bilgisi ... 44

(4)

g-Misafir Kabul Etmeyen Kasaba Halkı ... 46

h-Misafir Kabul Etmeyen Kasabanın Kimliği ... 47

ı-Aç Kimsenin Yiyecek İstemesi ... 47

i-Hızır'ın Duvarı Düzeltmesi ... 47

j-Yapılan İşlerin Âkıbeti ... 48

k-Hızır’ın Tasarruflarını Şer’i Hükümlerden Sıyrılmaya Delil Gösterenler ... 50

l-Hızır’ın Hâlâ Yaşayıp Yaşamadığı Meselesi... 52

m-Değerlendirme ... 53

IV-İBN-İ KESÎR’E GÖRE 18/60-82 ÂYETLERİNİN TEFSİR VE AÇIKLAMALARI ... 55

a-Mûsâ ve Kullarımızdan Bir Kul ... 55

b-Bilinmeyen Sırlar ... 58

c-Değerlendirme ... 62

V-HAMDİ YAZIR’A GÖRE KEHF 18/60-82 ÂYETLERİNİN TEFSİR VE AÇIKLAMALARI ... 63 a-Ledünnün Anlamı ... 67 b-Rüşdün Anlamı ... 67 c- Değerlendirme ... 73 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SÜNNET’TE HIZIR A-MÛSÂ VE HIZIR KISSASINA DAİR RİVAYETLER ... 75

I-Kıssanın Metni ... 77

II-Değerlendirme ... 80

B-HIZIR’A “HIZIR” DENİLMESİNİN SEBEBİNE DAİR RİVAYETLER ... 82

I-Rivayetlerin Metni ... 84

II-Değerlendirme ... 84

C-HIZIR’IN DECCAL İLE MÜCADELESİNE DAİR RİVAYETLER ... 85

I-Rivayetlerin Metni ... 87

II-Değerlendirme ... 87

SONUÇ ... 89

BİBLİYOGRAFYA ... 91

(5)

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlü

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde

bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildi

bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek

sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalı

başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun

olarak atıf yapıldığını bildiririm.

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde

e ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün

ş ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek

unu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalı

kalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun

iririm.

Salih SAYIN

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde

ini, tez içindeki bütün

ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek

unu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada

kalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun

(6)

SELÇUK ÜN

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlü

YÜKSEK L

Salih SAYIN tarafından hazırlanan

Sünnet’te Hızır başlıklı bu çalı

sonucunda oybirliği ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi

olarak kabul edilmiştir.

Prof. Dr.

Süleyman TOPRAK

Ba

Prof. Dr.

Mehmet Sait ŞİMŞEK

Üye

Yrd. Doç. Dr.

Durmuş ÖZBEK

Üye

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

tarafından hazırlanan Kelâm Açısından Kur’an ve

lıklı bu çalışma 16/07/2009 tarihinde yapılan savunma sına

ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi

Başkan:

İmza

Üye:

İmza

Üye:

İmza

Kelâm Açısından Kur’an ve

tarihinde yapılan savunma sınavı

arılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi

(7)

ÖNSÖZ

İslam âleminde ki Hızır inancı, yaygın ve köklü bir inanç olarak yıllardan beri araştırmacıların ilgisini çekmiştir. Hızır’ın veli mi, nebi mi olduğu, hâlâ yaşıyor mu yoksa vefat etti mi vb. sorular daima zihinleri meşgul etmiştir. Hızır hakkında bizim çalışmamıza benzer müstakil bir kitap olmaması, topluma yerleşen Hızır inancının doğruluğu meselesi ve çok değerli hocalarımın teşviki, beni Kur’an-ı Kerim ve Hadisler ekseninde Hızır hakkında bir çalışma yapmaya sevk etti.

Hızır konusu, başta ilmi ve tasavvufi önemi itibariyle dikkate değer bir konudur. Çünkü İslamiyet’in kabulünden beri bu inanç, Türk halk inançları içerisinde önemli bir yer işgal etmiş; etrafında hayli zengin bir gelenek ve buna bağlı bir edebiyat meydana gelmiş, yüzyıllardan beri de canlılığını hiç kaybetmemiştir. Halk inanışlarındaki Hızır’ın yaşadığı kanaati; dilimize “Hızır gibi yetişmek”, “Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez” ve “Her geceyi kadir, her geleni Hızır bil.” vb. birçok deyimi kültürümüze sokmuştur. Bu çalışmamızda Halk inanışlarındaki Hızır’dan ziyade Kur’an-ı Kerim ve Hadislerde geçen Hızır inancını inceleyeceğiz.

“Kelâm açısından Kur’an ve Sünnet’te Hızır” adını taşıyan bu çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, Hızır'ın adı, soyu ve lâkabı, yaşadığı asır, kimliği ve hâlâ yaşayıp yaşamadığı ile ilgili bilgilere yer verdik. İkinci bölümde ise Kur’an’da Hızır konusunu, Kehf süresinin 60–82 arası âyetlerine göre beş farklı tefsir çerçevesinde inceledik. Taberî, Râzî, Kurtubî, İbn-i Kesir ve Hamdi Yazır’ın tefsirlerindeki görüşleri zikrettikten sonra, bu tefsirlerin kısa bir değerlendirmesini yaptık. Üçüncü bölümde ise Hadislere göre Hızır’ı inceledik ve rivayetlerin sıhhati ve râvileri hakkında bilgi verdik.

Bu çalışmadaki amacımız, Kur’an ve Hadis’i esas alarak Hızır’la ilgili olarak toplumdaki inanç ve uygulamaların ne ölçüde Kur’an ve Sünnet’e dayandığını tespit etmek ve bu bilgilerin ne ölçüde tutarlı ve geçerli olduğunu değerlendirmeye çalışmak olacaktır.

Tez konusunun tespitinde ve çerçevesinin belirlenmesinde bizlere rehberlik eden ve çalışmam boyunca her türlü yardımını esirgemeyen başta danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Durmuş Özbek’e, çalışmalarımda büyük emeği geçen değerli hocalarım Prof. Dr. Süleyman Toprak, Prof. Dr. Şerafettin Gölcük ve Prof. Dr. Mehmet Sait Şimşek’e en içten duygularımla teşekkürü bir borç bilirim. Çalışma bizden tevfik Allah’tandır.

Salih SAYIN Konya–2009

(8)

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlü

Ö

ğr

en

ci

ni

n Adı Soyadı

Salih Sayın

Ana Bilim /

Bilim Dalı

Temel

Kelâm

Danışmanı

Yrd. Dç. Dr. Durmu

Tezin Adı

Kelâm Açısından Kur’an ve Sünnet’te H

Kelâm Açısından Kur’an ve Sünnet’te Hızır adını ta

ve bir sonuçtan oluşmaktadır. Önsözde, konunun önemi, niçin çalı çalışmanın amacı üzerinde durulmu

Birinci bölümde Hızır’ın kimli

ve terim anlamları açıklandıktan sonra Hızır’ın asıl adı, soyu ve lâkâbı, ya kimliği ve hâlâ yaşayıp yaşamadı

İkinci bölümde muhtelif âlimlerden seçti müfessir (Taberî, Râzî, Kurtûbî,

çerçevesinde Kur’an’da ki Hızır konusunu inceledik. Daha sonra bu tefsirlerin kısaca değerlendirmelerini yaptık.

Üçüncü bölümde ise Sünnet’te geçen Hızır’ı inceled tabiri yer almamaktadır. Kehf sûresi’ndeki, Hızır

verdiğimiz kul” tabiri kullanılmı

bildirilmiştir. Ancak bu rivayetlerin hepsini peygamberimiz

b. Ka’b nakletmiştir. Hızır’a “Hızır” isminin verilmesinin sebebiyle ilgili rivayetler de Ebu Hureyre’de toplanmaktadır. Hızır’ın Deccal ile mücadelesine dair rivayetler ise sadece Ebu Said el-Hudri’den gelmektedir. Hızır ile ilg

tarafından nakledilmektedir. Dolayısıyla buradan Hızır konusunun peygamberimiz (s.a.v.) zamanında fazla ilgi çeken ve merak uyandıran bir mesele olmadı

ortaya çıkmaktadır.

Sonuç bölümünde ise ş

verdiği, Hz. Mûsâ’nın imtihanına vesile kıldı ve kendisine uzun ömür verilmi

yaşadığı anlamına gelmez. Her insan gibi o da vakti gerçeği birçok âyet ve hadis ifade etmektedir. Yine her ba sûretinde Hızır’ı beklemesi, çok çe

kültürün halkta bıraktığı etkiden ba Teâlâ birini yardıma gönderir ama bu ki Çünkü hiçbir beşere ebedilik verilmemi

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Salih Sayın

Numarası 064244051016

Temel İslâm Bilimleri

Kelâm

Yrd. Dç. Dr. Durmuş Özbek

Kelâm Açısından Kur’an ve Sünnet’te Hızır

ÖZET

Kelâm Açısından Kur’an ve Sünnet’te Hızır adını taşıyan bu çalışma üç bölüm maktadır. Önsözde, konunun önemi, niçin çalışıldığı, kapsamı ve manın amacı üzerinde durulmuştur.

Birinci bölümde Hızır’ın kimliği üzerinde durulmuştur. Hızır kelimesinin sözlük ve terim anlamları açıklandıktan sonra Hızır’ın asıl adı, soyu ve lâkâbı, yaş

şamadığı vb. meseleler tespit edilmeye çalışılmıştır. muhtelif âlimlerden seçtiğimiz üslupları farklı be

müfessir (Taberî, Râzî, Kurtûbî, İbn-i Kesir, Elmalılı Hamdi Yazır)’in tefsirleri çerçevesinde Kur’an’da ki Hızır konusunu inceledik. Daha sonra bu tefsirlerin kısaca Üçüncü bölümde ise Sünnet’te geçen Hızır’ı inceledik. Kuran’da bizzat “Hızır” tabiri yer almamaktadır. Kehf sûresi’ndeki, Hızır-Mûsâ kıssasında “katımızdan ilim imiz kul” tabiri kullanılmıştır. Buradaki “kul”un Hızır olduğu sahih hadislerle tir. Ancak bu rivayetlerin hepsini peygamberimiz (s.a.v.)’den sadece Übeyy tir. Hızır’a “Hızır” isminin verilmesinin sebebiyle ilgili rivayetler de Ebu Hureyre’de toplanmaktadır. Hızır’ın Deccal ile mücadelesine dair rivayetler ise Hudri’den gelmektedir. Hızır ile ilgili bütün rivayetler, bu üç sahabe tarafından nakledilmektedir. Dolayısıyla buradan Hızır konusunun peygamberimiz (s.a.v.) zamanında fazla ilgi çeken ve merak uyandıran bir mesele olmadığ

Sonuç bölümünde ise şu kanaate vardık: Hızır Allah’ın kendisine bâtıni ilim ’nın imtihanına vesile kıldığı, Kuran’da “sâlih kul” diye ifade edilen ve kendisine uzun ömür verilmiş bir peygamberdir. Ancak, uzun ömürlü olması hâlâ ı anlamına gelmez. Her insan gibi o da vakti gelince vefat etmiştir. Nitekim bu i birçok âyet ve hadis ifade etmektedir. Yine her başı sıkışanın aksakallı bir dede sûretinde Hızır’ı beklemesi, çok çeşitli kültür ve inançlardan etkilenen tasavvufi ı etkiden başka bir şey değildir. Böyle zor bir durumda Allah Teâlâ birini yardıma gönderir ama bu kişi kesinlikle burada bahsedilen Hızır de

ere ebedilik verilmemiştir.

064244051016

şma üç bölüm ğı, kapsamı ve ızır kelimesinin sözlük ve terim anlamları açıklandıktan sonra Hızır’ın asıl adı, soyu ve lâkâbı, yaşadığı asır,

ştır.

beş büyük i Kesir, Elmalılı Hamdi Yazır)’in tefsirleri çerçevesinde Kur’an’da ki Hızır konusunu inceledik. Daha sonra bu tefsirlerin kısaca Kuran’da bizzat “Hızır” kıssasında “katımızdan ilim u sahih hadislerle (s.a.v.)’den sadece Übeyy tir. Hızır’a “Hızır” isminin verilmesinin sebebiyle ilgili rivayetler de Ebu Hureyre’de toplanmaktadır. Hızır’ın Deccal ile mücadelesine dair rivayetler ise ili bütün rivayetler, bu üç sahabe tarafından nakledilmektedir. Dolayısıyla buradan Hızır konusunun peygamberimiz (s.a.v.) zamanında fazla ilgi çeken ve merak uyandıran bir mesele olmadığı sonucu ızır Allah’ın kendisine bâtıni ilim ı, Kuran’da “sâlih kul” diye ifade edilen bir peygamberdir. Ancak, uzun ömürlü olması hâlâ tir. Nitekim bu anın aksakallı bir dede itli kültür ve inançlardan etkilenen tasavvufi ildir. Böyle zor bir durumda Allah i kesinlikle burada bahsedilen Hızır değildir.

(9)

SELÇUK ÜN

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlü

Ö ğr en ci ni n Adı Soyadı Ana Bilim / Bilim Dalı Danışmanı Tezin İngilizce Adı

View of Kalam

This thesis consists of

the issue, scope and purpose of this work.

In the first chapter I have focused on Khidr's identity, is he alive or dead and its etymological and technical meanings as a word.

In the second chapter,

Tabari, Razi, Kurtûbî, Ibn-i Kesir, Elmalili Hamdi Yazır and have reviewed their dealing up the Prophet Khidr subject.

In the third chapter The Prophet Khidr (as) in the Sunnah have examined. In the Qur'an "Khidr" is not included as a phrase. In the verse 65 of surat al

the Khidr-Moses tale “a slave of Ours whom We had granted mercy from Us and whom We had also given knowledge direct from Us”. The word of "slaves" means Khidr as has been reported in Sahih hadis. But all of this rumor, our prophet (sav) 'den only Übeyy b. Ka'b was transferred.

In the conclusion we have reached the following evaluations: Khidr is a prophet that God gave him the mystic knowledge and long life, bu the lon

is stil alive. Because every man dies, Indeed, this fact is expressed in many verses and hadiths.

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Salih Sayın Numarası 064244051016

Basic Islamic Sciences Kelâm

Yrd. Dç. Dr. Durmuş Özbek

The Prophet Khidr in the Qur'an and Sunnah in the

View of Kalam

SUMMARY

This thesis consists of three parts. In the preface i explained the importance of the issue, scope and purpose of this work.

In the first chapter I have focused on Khidr's identity, is he alive or dead and its etymological and technical meanings as a word.

In the second chapter, we have selected five big scholars’ commentaries like i Kesir, Elmalili Hamdi Yazır and have reviewed their dealing up the Prophet Khidr subject.

In the third chapter The Prophet Khidr (as) in the Sunnah have examined. In the r'an "Khidr" is not included as a phrase. In the verse 65 of surat al- Kahf of Quran, in Moses tale “a slave of Ours whom We had granted mercy from Us and whom We had also given knowledge direct from Us”. The word of "slaves" means Khidr as een reported in Sahih hadis. But all of this rumor, our prophet (sav) 'den only Übeyy b. Ka'b was transferred.

In the conclusion we have reached the following evaluations: Khidr is a prophet that God gave him the mystic knowledge and long life, bu the longevity doesnt mean he is stil alive. Because every man dies, Indeed, this fact is expressed in many verses and Numarası 064244051016

n the Qur'an and Sunnah in the

three parts. In the preface i explained the importance of

In the first chapter I have focused on Khidr's identity, is he alive or dead and its

we have selected five big scholars’ commentaries like i Kesir, Elmalili Hamdi Yazır and have reviewed their

In the third chapter The Prophet Khidr (as) in the Sunnah have examined. In the Kahf of Quran, in Moses tale “a slave of Ours whom We had granted mercy from Us and whom We had also given knowledge direct from Us”. The word of "slaves" means Khidr as een reported in Sahih hadis. But all of this rumor, our prophet (sav) 'den only

In the conclusion we have reached the following evaluations: Khidr is a prophet gevity doesnt mean he is stil alive. Because every man dies, Indeed, this fact is expressed in many verses and

(10)

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser a.g.m. : Adı geçen madde as. : Aleyhi’s-selâm b . : Bin-ibn bkz. : Bakınız c. : Cilt

c.c. : Celle Celâlühü

DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi H. : Hicri

Hz. : Hazreti

MEB : Milli Eğitim Bakanlığı. Mad : Maddesi

r.a. : Radiyallahü anhü s. : Sayfa

s.a.v. : Sallallâhü Aleyhi Ve Sellem TDK : Türk Dil Kurumu

TDV. : Türkiye Diyanet Vakfı Terc. : Terceme eden

Trz. : Tarihsiz Vd. : Ve diğerleri yay. : Yayınları

(11)

BİRİNCİ BÖLÜM

HIZIR’IN KİMLİĞİ

A-HIZIR KELİMESİNİN SÖZLÜK VE TERİM ANLAMI

a-Sözlükte Hızır

Hızır kelimesi lügatta; taze, parlak, göz alıcı ve yumuşak1,genişleme2,heder3,

siyahla beyaz arasındaki renklerden bir renk4 anlamına gelir. Hadır ise yeşil, taze ekin

ve yeşilliği bol (çok) yer anlamındadır.5 Mecâzi olarak iyiliği bol kimse6,yeşil hurma,

yeşil sebze7 anlamına gelmektedir.

b-Terim olarak Hızır

Hızır kelimesinin ıstılahta birbirinden farklı birçok anlamı vardır. Bunlardan bazıları şunlardır: a) Hızır, Mûsâ (as.)’nın arkadaşı olan bir peygamber8, b) Allahın

kullarından salih bir kul,9 c) Oturduğu yerin oradan kalktığında bahçe olduğu kimse,10

1 İbn Manzur, Cemâle’d-Din Muhammed b. Mükerrem, Lisânü'l- Arab, Dâru’s-Sâdr yay., Beyrut, 1990, c.4,

s.248 ; ez-Zebîdî, Ebu’l-Feyz Muhammed b. Muhammed Murtazâ, Tâcu’l-Arûz, Daru’l-Fikr, Trz. c.1, s.2772.

2

el-Cürcânî, es-Seyyid eş-Şerîf Ali b. Muhammed b. Ali, Ta’rîfât, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2003. s.103.

3 İbrahim Mustafa Vd., el-Mu’cemu’l-Vasit, Çağrı yay., İstanbul, 1992, c.1, s.240; el-Cevheri, İsmail

b.Hamid, es-Sıhah , Kahire, 1956, c.2, s.647–648, Ahfeş Allahü tealanın (ا  )ayetinde hızran kelimesiyle ahzar anlamını kastettiğini belirtiyor. Araplar deyim olarak kanı heder olmuş kişi hakkında da

ًاِْ ُ َد ََهَذ :

ًارََه يأ

. İfadesini kullanırlar. Ayrıca bkz.,Sarı, Mevlüt, el-Mevârit, Arapça-Türkçe Lügat,

Bahar yay., İstanbul, Trz., s.415.

4 el-İsfehânî, Râgıp, Ebu’l-Kasım Hüseyin b. Muhammed, el-Müfredât fî Garîbi’l-Kur’an, Kahraman yay,

İstanbul, 1986, s.126.

5 ez-Zemahşerî, Ebil Kasım Mahmud b. Ömer, Esâsü’l- Belâğa, Beyrut, 1965, s.166; İbrahim Mustafa

Vd.,a.g.e., c.1, s.240.

6

ez-Zemahşeri, a.g.e.,s.166.

7 Erkân, Ârif, Arapça –Türkçe Büyük Sözlük, İstanbul, 2004, c.1, s.1095; Sarı, Mevlüt, a.g.e., s.415. 8 el-Cevheri, a.g.e., c.2, s.647–648.

9 el-Ezheri, Ebu Mansur M. b.Ahmed, Tezhîbü’l-lüga, Tahkık, Abdü’s-Selâm Muhammed Harun, Mısır,

(12)

d) Ebedi hayata kavuştuğu ve ölümsüz olduğu söylenen ve darda olanların imdadına yetiştiğine inanılan İlyas Peygamber’in lakabıdır,11 e) Halk inanışlarına göre içenlere ölmezlik veren ab-ı hayat içmiş bulunan, böylece ölümsüzlüğe kavuşmuş olduğuna inanılan ve kul sıkıştığı zaman imdadına yetişmekle meşhur olan peygamber, çabuk

davranan kimse, birinin en sıkışık bir zamanında beklemediği biri,12 f) Hz. Mûsâ

döneminde yaşamış ve peygamber olması kuvvetle muhtemel, hikmet ve ilim sahibi bir şahsiyettir.13

10

İbn Düreyd, Ebu Bekr Muhammed b. Hasan el-Ezdi, Cevheretü’l-lüga, Daru’l-Ma’rife, Beyrut, Trz. c.1, s.307.

11

Doğan, Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, Rehber yay., Ankara, 1990, s.474 ; Sâmi, Şemseddin, Kâmûs-i Türkî (Temel Türkçe Sözlük) , Tercüman Gazetesi, İstanbul,1985, c.2, s.505.

12 Develioğlu, Ferit, Osmanlıca –Türkçe ansiklopedik lügat, Doğuş Matbaacılık, Ankara, 1970, s.436

;TDK,Türkçe sözlük, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Ankara, 2005, c.1, s.642 ; Meydan Larousse, Büyük Lügat ve Ansiklopedisi, Sabah Gazetesi yay., İstanbul, 1992, c.9, s.45

13Döndüren,Hamdi-Önkal,Ahmet, Şamil İslam ansiklopedisi, Hızır mad., Şâmil yay., İstanbul, 1990, c.2,

(13)

B-HIZIR'IN ADI, SOYU VE LAKABI

a-Adı ve Soyu

Hızır’ın asıl adının ne olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Kehf suresinde sâlih bir kul diye geçmekte, sahih hadislerde ise bu sâlih kulun, Hızır olduğu zikredilmektedir. Müfessirlerin çoğunluğu da bu şahsın Hızır olduğu görüşündedir. Bu rivayet farklılıkları Hızır hakkındaki inanç ve telakkilerin değişik kaynaklardan geldiğinin bir delili sayılabilir. Âlimler, Hızır’ın asıl adını ortaya çıkarmaya çalışmışlar ama bu konuda görüş farklılıkları meydana gelmiştir. Hızır olduğu ileri sürülen isimlerden bazıları şunlardır:

1- Hazûra İbn-i Âdem: İbn-i Abbas (r.a)’dan gelen bir rivâyete göre Hızır’ın, Hazûra İbn-i Âdem olduğu, eceli te’hir edilerek Deccal’in yalancılığını meydana

çıkarıncaya kadar kendisine ömür verildiği ifade edilmiştir.14

2- Hazrûn İbn-i Kâbil: Bazı tarihçilere göre Hızır’ın asıl ismi budur.15

3- Hasisatra’nın küçültülmüşü veya Arapçalaşmışı: Şarkiyatçıların bazılarına göre Hızır ismi Hasisatra’nın küçültülmüş şeklidir ve Yahudi Ahesver ile alâkası olduğu

düşünülmüştür.16 Bazı şarkiyatçılara göre ise Hızır kelimesi Arapça asıllı olmayıp

Gılgamış destanında yer alan Gılgamış’ın atası Hasisatra’nın Araplaşmış şeklidir.17

4- Muammer b.Malik b.Abdillah b. Hasr b. Lâzet: İbn-i Hacer bu görüştedir.18

5- Âbir (Âmir) b. Şelah: Hızır’a isnat edilen bir isim de budur.19

14 Davutoğlu, Ahmet, Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi, Sönmez yay., İstanbul, 1979, Kitâbü’l-Fedâil 200,

c.10, s.6146.

15 el-Askalânî, Ahmed b. Ali b. Hacer, el-İsâbe fi Temyizi’s-Sahâbe, Mısır,1908, c.1, s.883 ; Adıvar,

Adnan Vd.,MEB., İslâm Ansiklopedisi, Hızır Mad., Pertev Naili Boratav, MEB yay.,İstanbul, 1977, c.5, s.460.

16 Adıvar Vd., a.g.e., c.5, s.461.

17 Çelebi, İlyas, Hızır mad., DİA, TDV. yay., İstanbul, 1998, c.17, s.406 ; Ocak, A.Yaşar, İslâm Türk

inançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü, Türk Kültürü Enstitüsü yay., Ankara, 1990, s.66.

(14)

6-Hızır b. Amâlik: Âlimlerden bazıları da onun Hz. İshak’ın torunlarından

olduğunu söyler.20 Tarihçi Taberi’ye göre de Hz. İbrahim’in neslinden gelmektedir.21

7-el-Hadır b. Fir’avn: Firavun’un oğlu22 veya Firavun’un kızının oğlu diyenler

olmuştur.23 Bu rivayeti kabul etmek mümkün değildir. Çünkü Mûsâ (as.) Firavun’un

sarayında büyümüştür. Firavun’un oğlunu veya kızını tanımaması imkânsızdır. Âlusî de

bu ismin doğru olmadığı kanaatindedir.24

8-İranlı Birisi: İranlı olduğu ya da babasının İranlı annesinin yunanlı ya da tam tersi

olduğu şeklinde bir rivayet vardır.25

9- Zülkârneyn’in Komutanı: Pers meliki olan Zülkârneyn’in kumandanlarından biridir diyenler vardır.26

10-Hz. Yûşâ: Bazıları Hızır’la Yûşâ’nın aynı kişiler olduğunu söylemişlerdir. Bu

görüşün kökleri şark efsanelerine dayanmaktadır.27 Hz. Yûşâ, Hz. Musa’nın

kızkardeşinin oğludur. Babasının adı Nun'dur.

19 Canan, İbrahim, Kütüb-ü Sitte Muhtasarı Terceme ve Şerhi, Peygamberlerin Faziletleri, Akçağ yay.,

Ankara, 1988, c.12 , s.367.

20 Davutoğlu, a.g.e., Terc., Kitâbü’l-Fedâil 200, c.10, s.6146. 21

ez-Zebîdî, Ebu’l-Abbâs Zeynü’d-Din Ahmed b. Ahmed b. Abdi’l-Latîf, Sahih-i Buhâri MuhtasarıTecrid-i SarMuhtasarıTecrid-ih TercemesMuhtasarıTecrid-i ve ŞerhMuhtasarıTecrid-i, Terc., NaMuhtasarıTecrid-im ,Ahmed- MMuhtasarıTecrid-iras, KâmMuhtasarıTecrid-il, Ankara,1978, c.9, s.144,( İlk 3cMuhtasarıTecrid-ilt Ahmed Naim tarafından, diğer 9 ciltse Kâmil Miras, tarafındandan terceme edilmiştir.)

22 Davutoğlu, a.g.e., Terc., Kitâbü’l-Fedâil 200, c.10, s.6146. 23 Adıvar Vd., a.g.e., c.5, s.460 ; İbn-i Hacer, a.g.e., c.1, s.891.

24 Âlûsi, Şihabü’d-din es-Seyyid Mahmud, Ruhu’l-Meânî, Beyrut, Trz., c.5 s.92. 25 Akıncı, A. Cemil, Hızırı Arayan Peygamber, Fatih yay., İstanbul, 1968, s.31.

26 Sertoğlu, Mithat, Türk ve İslâm Tarihi, Tercüman yay., İstanbul, 1963, s.82 ; Hûb, Ramazan, Hızır

Aleyhi’s-Selâm, Kırk Kandil yay., İstanbul, 2000, s.32.

(15)

11-Hz. İlyas: İlyas Peygamber olduğunu söyleyen tefsirciler vardır.28 Ahmet Yaşar

Ocak da, Hızır ve İlyas’ın aynı kişiler olduğunu iddia ediyor.29 Âlusî, bu ismin tercihe

şayan olmadığını kaydeder.30

12-Hz. Elyasa: Bunu Mücahit söyler.31 Bu görüşü Ömer Nasûhi Bilmen de

tefsirinde zikreder.32 Ayrıca torun İbni'l-Cevzi de Hızır’ın Elyesa olduğu kanaatindedir.

O öteki isimleri daha zayıf ihtimal olarak değerlendirir. Bazı yazarlar ise Hızır’ın asıl isminin Elyasa olmadığı kanatindedirler. Tarih kaynakları ise ısrarla Hızır’ın İlyas’tan başkası olmadığını söyler. Mesela Umâre, Tarîhu’l-İskender isimli eserinde şöyle der: Beş peygamber vardır ki, bunların her birisinin iki ayrı ismi mevcuttur. Bunlar: Elyasa-Hızır, Yûşâ b.Nûn-Zülkifl, Yakup-İsrail, Yunus-Zünnun, İsa-Mesih, Muhammed-

Ahmed’dir.33

13- Ermiya b. Hilkiya: Bazı âlimlere göre Hızır, Hilkiya oğlu Ermiya’dır.34

14- Melek: Mevdûdi Melek olduğunu söyler.35

28 Bilmen, Ömer Nasuhi, Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri, Akçağ yay., Ankara, 1991, c.4,

s.1977.

29 Ocak, a.g.e.,s:81 30 Âlûsi, a.g.e., c.5, s.92. 31 Miras, a.g.e., Terc., c.9, s.145. 32 Bilmen, a.g.e., c.4, s.1977. 33 Ocak, a.g.e.,s.62.

34

İbnü’l-Cevzi, Ebu'l-Ferec Ebu Abdurrahman b. Ebi'l Hasan, Zâdu’l-Mesir fi İlmi’t-Tefsir, Dımeşk, 1965, c.5, s.167; el-Askalânî, a.g.e., c.1, s.787.

35 Mevdudi, Ebü'l- Â’lâ, Tefhimû'l- Kur’an, Terc.. Muhammed Han Kayanî Vd., İnsan yay., İstanbul, 1996,

(16)

15-Glaukos: Grek mitolojisindeki Glaukos (İlyada) hikâyesi de Hızır kıssasıyla irtibatlandırılmaktadır. Şarkiyatçi Frlediander, efsane Arapça’ya uyarlanırken ''yeşil''

anlamına gelen glaukos kelimesinin ''hadır'' olarak terceme edildiğini söyler.36

16-Hadır İbn-i Âmiya: Hızır’ın Hz. Harun’un soyundan geldiğini ve isminin Hadır İbn-i Âmiya olduğunu ileri sürenler olmuştur. Ancak İbnü’l-Cevzi, bu rivayetin zayıf

olduğunu söyler.37

17- Hazrûn b. Amâyil : ( Hazrûn b. Amâyil b. en-nefr (el-yefz) b. el-Ays b.İshak b. İbrahim. Bu silsileyi İbn-i Kesir, Mes’udi ve Makdisi ikinci derecede itimada şâyan bulur.38

18- Belya b. Melkân b. Fâliğ b. Âbir b. Şâleh b. Afrahşad b. Sâm b. Nuh: İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğuna göre, Kehf süresinde bahsi geçen ve ledün ilmine sahip kul Hızır’dır. Hızır’ın asıl ismi de Melkan oğlu Belya’dır.39 Müfessirlerden Âlûsi, bu silsilenin doğru olmadığını belirtir.40

Bütün bu isimleri ve nesep zincirlerini İbn Hacer el-İsâbe isimli eserinde nakleder.41 Bu isim ve silsilelere dikkat edilecek olursa, bunlardan bazılarının Ehl-i Kitap muhitlerine ait oldukları, bazılarının ise bir Arap şeceresi olduğu görülür. Kimisinde şecere Hz. Nuh’a, kimisinde Hz. İbrahim’e, kiminde de Firavn’a dayanmaktadır. Hızır’ın gerçek adını tesbit etmek mümkün değildir. Bu çeşitliliğe rağmen kaynaklarda en çok itibar gören silsile, en son zikrettiğimiz rivayettir. Birçok ulema Hızır’ın asıl adının Belya b. Melkan olduğu kanaatindedir.

36

Çelebi, DİA, a.g.m., c.17, s.406.

37 Ocak, a.g.e., s.62; İbnü’l-Cevzi, a.g.e., c.5, s.167. 38 Ocak, a.g.e.,,s.62.

39 et-Taberi, Ebu Cafer Muhammed b. Cerir, Târihu’t-Taberî, Terc., Mehmet Keskin, Taberi Tarihi, İstanbul, Trz., c.1,

s.543; İbnü’l-Cevzi, a.g.e., c.5, s.167.

40 Âlûsi, a.g.e., c.5, s.92.

(17)

Müfessir İbni kesir ile son dönem araştırmacıları olan Wensinck ve Ahmet Yaşar Ocak, Belya’nın, İlya’nın Araplaşmış şekli olduğunu söylemişlerdir. Ayrıca islâmi kaynakların Hızır'ı eninde sonunda bir insan hüviyetinde tasavvur ettiklerinden, kendisine bir de nesep silsilesi bulmak zorunda kaldıklarını ve bu konuda geniş çapta

Ehl-i Kitap rivayetlerini kullandıklarını ifade etmişlerdir.42 Fakat Kur’an, Hadis, Tefsir

ve Tarih kitaplarında belirtilenlere göre İlya ve İlyas aynı, Hızır ile İlyas farklı kişilerdir; ayrıca bunların beraber hareket ettiklerine dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Buna göre halk kültüründeki Hızır-İlyas beraberliğini ifade eden

Hıdrellez telakkisinin sağlam bir temele dayanmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır.43

b-Lakabı

Kur'an-ı Kerimde Hızır ismi zikredilmez. Hızır kelimesi onun asıl ismi olmayıp

künyesidir.44 Arapça kaynaklarda hadır (Hadr, Hıdr) şeklinde yer alan ve Arapça

menşeli olduğu kabul edilen kelime, Türkçede Hızır ve Hıdır biçiminde, İranlılarda

Khezr şeklinde kullanılmaktadır.45 Hadır “yeşilliği bol olan yer” anlamına gelen Ahder

ile eş anlamlıdır. Bu özel anlam daha sonraları isim ve lakap olmuştur.

Her halükârda Hızır kelimesinin, İslâmi kaynaklarda isim olarak değil de, bir lakap olarak kabul edildiği ama pratikte adı yerine kullanıldığı anlaşılıyor. Nitekim bu güne kadar birçok kimse tarafından Hızır’ın gerçek ismi olduğu söylenen isimlerin bilinmediği veya az bilindiği bir gerçektir.

Wensinck, el-Hadır yahut el-Hıdır kelimelerinin Gılgamış’ın atası Hasistra'nın Araplaşmışı olduğunu iddea eder. Friedlaender ise Hızır (as.)'ın adını, İskender efsanesi ve ona çok benzeyen Glaukos masalıyla alâkalı bulmaktadır. Glaukos yeşil demektir. Efsane Arapçaya uyarlanırken bu isim el-Hadır şeklinde tercüme edilmiştir. Menşei ne

42 Ocak, a.g.e.,, s.63-64.

43 Çelebi, DİA, a.g.m., c.17, s.406.

44 Köksal, M. Asım , Peygamberler Tarihi, TDV yay., Ankara, 2004, c.2, s.107. 45 Ocak, a.g.e.,, s.60.

(18)

olursa olsun el-Hadır yahut Hızır kelimesinin, Arapça bir kelime olup bir lakaptan ibaret

bulunduğu sonucu kesin görünüyor.46

Bazı kaynaklarda bu ismin Hızır’a kuru yerde oturduğunda altından otların yeşerip

dalgalanması47,cennet pınarından (ab-ı hayat) içtiği için ayağını bastığı yerle namaz

kıldığı yerin yeşile bürünmesi48 sebebiyle verildiği zikredilir.

Bazı ilkel dinlerdeki bitki tanrısı ile İslâm’daki Hızır telâkkisinin hiçbir alâkası yoktur. Wensinck ise “Hızır’ın oturduğu yerin yeşermesi” meselesini Kitab-ı Mukades'teki “işte adı filiz (yeşil) olan adam ve o durduğu yerden filizlenecek ve Rabbin mabedini yaptıracaktır” ifadesi ile irtibatlandırarak Hızır isminin kaynağının

Ahd-i Atik olduğunu söyler.49

Ahmet Yaşar Ocak’ın naklettiğine göre bu rivayetlerin çeşitliliği sebebiyle bazı şarkiyatçılar ve folklor araştırıcıları, Hızır'ın şahsında, İslâmileştirilmiş bir ilk çağ bitki tanrısı görmek istemişlerdir. Hasluck ve Walker bu görüştedir. Hızır'ın eski bir bitki tanrısının İslâmileştirilmiş şekli biçiminde değerlendirilmesi, bahar ve yaz bayramlarının, taşıdığı lâkaptan dolayı zamanla Hızır Kültü ile birleşmesinin sebebiyet

verdiği yanlış bir değerlendirmedir.50

Bütün bunlardan ortaya çıkan sonuç şudur; Hızır kelimesinin İslam’i kaynaklarda isim değil, bir lakap kabul edildiği, ama isim yerine kullanıldığı anlaşılıyor. Nitekim birçok kimse Hızır’ın ismi olarak verdiğimiz isimleri ya bilmez veya çok az bilir. Hızır

46 Ocak, a.g.e., s.61.

47 Buhârî, Ebû Abdillah M. b. İsmail, Sahîhu’l- Buhârî, Çağrı yay., İstanbul, 1981,Enbiya, 27, c.4, s.126;

Tirmizî, Ebû İsa Muhammed b. İsa b. Sevre, Sünenü't-Tirmîzî, Terc. Osman Zeki Mollamehmetoğlu, Sünen-i Tirmizi Tercemesi, Çağrı yay., İstanbul, 1981, Tefsir 19, c.5 s.309-312.

48 el-Ezheri, a.g.e., c.2, s.427. 49 Çelebi, DİA, a.g.m., c.17, s.406. 50 Ocak, a.g.e., s.60.

(19)

isminin menşei ne olursa olsun bunun Arapça bir lakaptan ibaret olduğu görüşü, diğer görüşlerden daha isâbetlidir.

C-HIZIR’IN YAŞADIĞI ASIR

Hızır’ın hangi devirde yaşadığı ile ilgili kesin bir bilgi yoktur. Bu konuda birbirinden farklı pekçok rivayet vardır. Bunları kısaca ifade etmekle yetineceğiz.

1-Bir rivayete göre Hz. İbrahim’den önce yaşamıştır ve Hz. İbrahim’in dedesinin

oğludur veya Hz. İbrahim döneminden az sonra dünyaya gelmiştir.51

2-Zülkarneyn’den önce Hızır bulunuyordu. Hızır, Zülkarneyn zamanında

peygamber olarak gönderilmiş olup Hz. Mûsâ zamanına kadar kalmıştır.52

3-Zülkarneyn’in başkomutanı Hızır’dır.53

4-İskenderin çağdaşıdır ve Hz. Mûsâ devrine kadar yaşamıştır.54

5-Bazıları Hızır’ın nesebini İsrailoğulları’na nisbet etmişler ve Mûsâ (as.)’ın

akrabasıdır demişlerdir.55

6-Bazılarına göre Hızır, Nâşıya b. Amuş (jesaje ben Amos) devrinde doğmuştur.56

51 Davutoğlu, a.g.e., Terc., Kitâbü’l-Fedâil, c.10, s.6146 Hadis no:200.

52 Hamdi Yazır, Elmalılı M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, Sadeleştiren: İsmail Karaçam Vd., Azim yay., İstanbul, 1992,

c.5, s,383.

53 Bursevi, İ. Hakkı, Tenvîru’l-Ezheni Min Tefsîri Ruhu’l-Beyan, Muhtasar Ruhu’l-Beyan Tefsiri, İstisar:

M.Ali Sabûnî, Terc. Abdullah Oz Vd., Damla yay., İstanbul, 1995, c.5, s.290.

54 el-Askalânî, a.g.e., c.1, s.886. 55 Keskin, a.g.e., Terc., c.1, s.408. 56 Adıvar Vd., a.g.e., c.5, s.462.

(20)

7-Yaşadığı devirle ilgili en çok taraftar bulan görüş müfessirlerden Sa’lebi’nin görüşüdür. “Hızır uzun ömürlü bir peygamberdir. İnsanların ekserisine görünmez. Hz.

İbrahim döneminde yaşamıştır.57 Aynı zamanda İskender’in (Zülkarneyn) çağdaşıdır ve

Hz. Musa devrine kadar yaşamıştır.” Meşhur olan tarihi rivayet budur.58

8-Diğer bir görüşe göre ise, Hızır’ın Hz. Mûsâ’dan çok önce, İran hükümdarı Efridun b. Efsiyan devrinde hayatta olduğu, Zü’lkarneyn’in öncü kuvvetlerini yönettiği, Hz. Mûsâ devrinde de yaşadığı kabul edilir. Hızır’ın Zü’lkarneyn devrinde yaşadığının söylenmesinin sebebi, İskender (Zülkarneyn) efsanesidir. Ayrıca Hz. Süleyman döneminde yaşadığına dair rivayetler de mevcuttur. Bazı kaynaklar ise, Efridun ile Zülkarneyn arasındaki zaman farkını düşünerek aradaki uyuşmazlığı gidermek için bu iki şahsı aynı şahıs kabul edip dolayısıyla Hızır’ın Hz.İbrahim’in çağdaşı olduğunu iddia etmişlerdir.59

D-HIZIR’IN KİMLİĞİ

Hızır’ın ilahiyat kaynaklarında tartışılan en önemli yönü, kimliği meselesidir. Çünkü Allah’ın verdiği gizli ilmi, Mûsâ gibi bir peygambere öğretmekle görevlendirilen bu esrarengiz şahsın kim olduğu konusu daha da önem kazanmaktadır. Kaynaklar bu sorunun cevabını farklı yerlerde aramışlardır. Kimi Ehl-i Kitap rivayetlerine başvururken, kimi de bunlara itibar etmeyip sadece âyetlerle Hızır’ın kimliğini tesbite çalışmıştır. Hareket noktaları ise Hızır’ın Mûsâ yanındaki konumu olmuştur. Çünkü burada Hızır öğreten, Mûsâ ise öğrenen konumundadır. Peygamberlerin zamanlarının en bilgini ve peygamberliğin de en yüce makam olduğunu düşünürsek, Hz. Mûsâ’ya ilim öğretmekle görevlendirilen Hızır kimdir?

Bu soruyu İslâm âlimleri kendi pencerelerinden bakarak cevaplamaya çalışmışlar ve bu konuda değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Bazıları nebi olduğunu, bazıları veli

57 Kurtubi, Muhammed b. Ahmed, el-Camiu’li-Ahkami’l-Kur’an ve’l-Mübeyyinü Lima Tedammenahü

Mine’s-Sünneti ve Âyi’l-Furkan, Terc. M. Beşir Eryarsoy, Buruc yay., İstanbul, 1997, c.11, s.105.

58 Adıvar,Vd., a.g.e., c.5, s.461. 59 Ocak, a.g.e.,, s.66.

(21)

olduğunu, bazıları ise melek olduğunu söyler. Ne nebi olduğuna, ne veli olduğuna ne de melek olduğuna dair açık bir âyet vardır. Nebi olduğunu söyleyenler, Allah tarafından

kendisine rahmet ve ilim verilmiş olmasını60 kıssada anlatılan işleri kendiliğinden

yapmadığını açıklamasını61 vahiyle yönlendirilmesini ve sahip olduğu bilgiler

dolayısıyla Mûsâ’dan üstün olduğunu, bir peygamberin ancak bir başka peygamberden ilim öğrenebileceğini nebi olmasına delil gösterirler. Hızır’ın veli olduğunu söyleyenler ise, ona verilen bilginin vahiy değil de ilham olduğunu söylerler. İlham da Allah’ın veli kullarına gelir. Onlara göre eğer Hızır peygamber olsaydı bu ayette açıklanırdı. Birde Hızır’ın peygamber veya veli olduğunu benimseyen kimseler vardır ki bunlar iki tarafı

birleştirmek isteyen daha sonraki dönem yazarlarıdır.62

Kâmil Miras’ın belirttiğine göre İbn-i Hacer, Hızır’la ilgili rivayetleri naklettikten sonra, ona peygamber diyenlerin görüşünün doğru olduğunu, veli diyenlerin ise zındıklar olduğunu söyler. Buna gerekçe olarak da; bu kimselerin velileri

peygamberlerden üstün görmelerini gösterir.63 İbn-i Hacer’in bu sözleriyle zamanındaki

Sufiler’i kasdetmiş olması muhtemeldir. Günümüzdeki eserlerin büyük çoğunluğunda

da Hızır’ın bir peygamber olduğu kanaati hâkimdir.64

Hızır’ın melek olduğu iddiası ise pek taraftar bulmamıştır. Mevdûdi, bir insanın başkasının malını tahrip etme ve haksız yere birini öldürme gibi bir hakkı olmadığını, ayrıca Kur’an’ın kul dediği kişinin bir insan olduğunu bildirmemesi ve hadislerde de açık bir şekilde Hızır’ın insan olduğunun bildirilmemesini delil göstererek, Hızır’ın

60

Kehf,18/65.

61 Kehf,18/ 82.

62 Cezuli, Muhammed, Hayrat, Şerh, Muhammed b. Kemal İzmîtî, (Kara Davud)

Delâilu’l-Hayrat Şerhi, İstanbul, Trz. s.586.

63 el-Askalâni, a.g.e., c.1, s.430-431. 64 Miras, a.g.e., Terc., c.9, s.144.

(22)

melek veya insanlar için belirlenen sınırlarla bağımlı olmayan başka bir yaratık

olduğunu söyler.65

Bütün bu tartışmaların sonunda genellikle Tasavvuf erbâbı, onun veli olduğunu,

Kelâm, Tefsir ve Hadis âlimlerinin çoğu da onun nebi olduğunu söylerler.66

E- HIZIR’IN HÂLÂ YAŞAYIP YAŞAMADIĞI MESELESİ

Hızır’la ilgili meselelerin yüzyıllardan beri üzerinde en çok durulanı ve tartışılanı hâlâ yaşayıp yaşamadığı meselesidir. Bu meseleyle ilgili kaynaklarda sayfalarca bilgi mevcuttur. Bunun sebebi ise âyet ve hadislerde bu konuyla ilgili bir açıklama olmamasına rağmen halk arasında Hızır’ın yaşadığına dair mevcut olan inançtır. Bunda da Ehl-i Kitap ve diğer çevrelerden gelen çok zengin bir geleneğin halk üzerindeki etkisi büyük rol oynamıştır. Ayrıca Tasavvuf çevrelerinin de Hızır’ın hayatta olduğunu benimsemiş olması, meseleyi canlı tutmuştur. Dolayısıyla meselenin bu noktalar göz önüne alınarak değerlendirilmesi gerekir.

“İslâmî kaynaklar topluca incelendiği zaman, Hızır’ın hâlâ yaşayıp yaşamadığı konusunda şu görüşler ortaya çıkmaktadır. Âlimlerin çoğunluğu Hızır’ın hâlâ yaşamadığını kabul ederler. Bu görüşü savunanlar genellikle Kur’an ve Hadis desteğiyle konuşan Fıkıhçı ve Hadisçiler’dir. Tasavuf âlimlerin bir kısmı ise Hızır’ın hâlâ yaşadığını savunurlar. Bunlar ise Tasvufçular ve Tasavufla israiliyyattan etkilenerek bu görüşü benimseyen halktır. Âlimlerden kimisi de bu konuda hiçbir fikir beyan etmez ve bu tartışmalara girmez. Bazı âlimler ise her iki tarafın görüşlerini sadece nakletmekle yetinirler. Bir de her iki görüşü te’lif ve te’vil etmeye çalışan âlimler vardır. Günümüze

yakın âlimler genelde bu yolu izlemişlerdir.”67

65 Mevdûdî, a.g.e., Terc., c.3, s.171-172. 66 Ocak, a.g.e.,, s.66.

67 İbn Hacer, kendi devrine kadar olan görüşleri ayrıntılarıyla kısımlar halinde kaydeder ve

(23)

Yukarıdaki özetlenen görüşler göz önüne alınırsa, İslâmî kaynaklar açısından, Hızır’ın maddi manada bir hayat sürmediğine dair genel bir kanaat vardır. Mutasavvıflar ve halk arasında Hızır’ın ölümsüzlüğüne inanılmasına rağmen, ilmî yönden böyle bir şeyin vârid olamayacağı, muhtelif devirlerde, değişik ilmî meslek ve birikime sahip olan âlimler tarafından açıklanmıştır.

Hızır’ın asıl adı ve yaşadığı asır ile ilgili bilgiler farklılık arzetmektedir. Genel kanâat Hızır’ın, Hz. İbrahim ile Hz. Mûsâ dönemlerinde yaşadığı ve asıl adının da Melkan oğlu Belka olduğu şeklindedir. Hızır isminin ise Hızır’ın asıl adı olmayıp lakabı olduğu kesindir. Bu bilgiyi ise bize sahih rivayetler haber vermektedir.

Hızır etrafındaki tartışmaların en çoğu, onun kimliği etrafında yani Nebi mi Veli mi Yoksa Melek mi olduğu hususunda dönmektedir. Bir diğer problem de onun hâlen yaşayıp yaşamadığı meselesidir. Kimliği etrafındaki geniş münakaşalara rağmen, genelde şu ortaya çıkmaktadır: Tefsirciler, Hadisçiler ve Kelâmcıların genel kanaâti Hızır’ın uzun ömür süren bir nebi olduğu ve vefât ettiği şeklindedir. Veli olduğunu ve yaşadığını söyleyenler ise tasavvufçulardır.

Bu bilgileri verdikten sonra şimdi Kehf 18/60-82 âyetlerinde geçen Hızır-Mûsâ kıssasını esas alarak Ku’an’da geçen Hızır konusunu inceleyeceğiz.

(24)

İKİNCİ BÖLÜM

KUR’ANDA HIZIR

Hiç şüphesiz Hızır meselesinin ilahiyat temeli Kur’an’a dayanır. Bu itibarla

Kur’an’da geçen Mûsâ-Hızır kıssası,68 İslâm dünyasında günümüze kadar oluşan bu

konudaki bütün anlayış ve inaçların çekirdeğini oluşturmuştur.

Kur’an’ın yorum ve açıklaması olan tefsirler ise, rivayet, dirayet, hem rivayet hemde dirayet ve tasavvufi tefsirler olarak guruplara ayrılmıştır. Pek çok müfessir gerek Hızır gerekse Hızır ve İlyas meselesine geniş yer ayırmıştır. Ancak müfessirlerin konuyu işleyiş biçimleri farklılık arzetmektedir. Her müfessir konuya kendi ilmi birikimi ve meşrebi açısından bakar. Hızır’la ilgili rivayetleri açıklarken de kimisi sadece konuyla ilgili rivayetleri verir kimisi de tasavvufî bazı izah ve yorumlara yer verir. Müfessirlerin ekserisi, başta Ehl-i Kitap’tan olmak üzere, İslâm âleminde yaygın olan rivayet, menkibe ve efsaneleri nakletmişlerdir. Sonraki dönem müfessirleri de öncekilerden aynı nakillerde bulunmuşlar ve Hızır’la ilgili rivayetlerde oldukça genişlemiştir.

Söz konusu tefsir kaynakları çoğu zaman aynı bilgileri tekrar etmişlerdir. Bu bilgiler, Kur’an’da geçen kısım hariç genellikle Hızır’ın adı, lakabı, soyu, kimliği, İlyas ile ilgisi ve hâlâ yaşayıp yaşamadığı meseleleri etrafında toplanır. Çağımıza yaklaşıldıkça bilgilerin tenkitten geçtiği ve israiliyyat türü bilgilerin ayıklamaya tabi tutulduğu görülür. Netice itibariyle Hızır konusunda tefsir kaynaklarındaki bilgilerin son derece farklı bir mahiyet arzettiği ortaya çıkmaktadır.

Hızır’la ilgili Tefsir kaynaklarının kısa bir değerlendirmesini yaptıktan sonra, bu güne kadar İslam dünyasında çok tanınan ve revaçta olan, metotları faklı beş ünlü müfessir (Taberi, Râzî, Kurtubi, İbn-i Kesir ve Hamdi Yazır )’in tefsirleri çerçevesinde Hızır konusunu inceleyeceğiz. Öncelikle kıssanın geçtiği Kehf 18/60-82 âyetlerinin meâlini vereceğiz. Daha sonra ise Taberî, Râzî, Kurtubî, İbn-i Kesîr ve Hamdi Yazır’ın

(25)

Hızır’la ilgili görüşlerini verdikten sonra bu görüşler hakkında kısa değerlendirmelerde bulunacağız.

A- KEHF 18/60–82 ÂYETLERİNİN TERCEMESİ

60. “Mûsâ genç arkadaşına: Ben iki denizin birleştiği yere ulaşmaya yahut yıllarca yürümeye kararlıyım demişti.”

61. “İkisi iki denizin birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutmuşlardı. Balık bir delikten kayıp denizi boyladı.”

62. “Oradan uzaklaştıklarında Mûsâ yanındaki gence: Azığımızı çıkar andolsun bu yolculuğumuzda yorgun düştük dedi.”

63. “O da: Bak sen! Kayalığa vardığımızda balığı unutmuştum. Bana onu hatırlamamı unutturan ancak şeytandır. Balık şaşılacak şekilde denizde yolunu tutup gitmiş dedi.”

64. “Mûsâ: İstediğimiz zaten buydu dedi. Hemen geldikleri yoldan izleri üzerinde geri döndüler.”

65. “Bu arada ikisi katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve kendisine ilim öğrettiğimiz kullarımızdan birini buldular.”

66. “Mûsâ ona: Sana öğretileni bana hayra götüren bir bilgi olarak öğretmen için peşinden gelebilir miyim? dedi.”

67-68. “O: Sen doğrusu benim yaptıklarıma dayanamazsın, bilgice kavrayamadığın bir şeye nasıl dayanabilirsin? dedi.”

69. “Mûsâ: İnşallah sabrettiğimi göreceksin, sana hiçbir işte baş kaldırmayacağım dedi.”

70. “O da: O halde bana uyacaksan ben sana anlatmadıkça herhangi bir şey hakkında bana soru sormayacaksın dedi.”

(26)

71. “Bunun üzerine kalkıp gittiler. Sonunda bir gemiye bindiklerinde o gemiyi deliverdi. Mûsâ: Gemiyi içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu şaşılacak bir şey yaptın dedi.”

72. “Mûsâ'ya: Ben sana yaptığım işlere dayanamazsın demedim mi? dedi.”

73. “Mûsâ: Unuttuğum için bana çıkışma, gücümün yetmediği şeyden beni sorumlu tutma dedi.”

74. “Yine gittiler; sonunda bir erkek çocuğa rastladılar, O hemen onu öldürdü. Mûsâ: Bir cana karşılık olmaksızın masum bir cana mı kıydın? Doğrusu pek kötü bir şey yaptın dedi.”

75. “O: Ben sana, yaptığım işlere dayanamazsın demedim mi? dedi.”

76. “Mûsâ: Bundan sonra sana bir şey sorarsam bana arkadaş olma, o zaman benim tarafımdan ma’zur sayılırsın dedi.”

77. “Yine yola koyuldular; sonunda vardıkları bir kasaba halkından yiyecek istediler. Kasaba halkı, bu ikisini misafir etmek istemedi. İkisi, şehrin içinde yıkılmağa yüz tutan bir duvar gördüler, Mûsâ'nın arkadaşı onu doğrultuverdi. Mûsâ: Dileseydin buna karşı bir ücret alabilirdin dedi.”

78. “O şöyle söyledi: İşte bu, seninle benim ayrılmamızı gerektiriyor; dayanamadığın işlerin yorumunu sana anlatacağım.”

79. “Gemi, denizde çalışan birkaç yoksula aitti; onu kusurlu kılmak istedim, çünkü peşlerinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı.”

80. “Oğlana gelince; onun ana babası inanmış kimselerdi. Çocuğun onları azdırmasından ve inkâra sürüklemesinden korkmuştuk.”

81. “Rablerinin o çocuktan daha temiz ve onlara daha çok merhamet eden birini vermesini istedik.”

82. “Duvar ise, şehirde iki yetim erkek çocuğa aitti. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı; babaları da iyi bir kimseydi. Rabbin onların erginlik çağına ulaşmasını

(27)

ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarmalarını istedi. Ben bunları

kendiliğimden yapmadım. İşte dayanamadığın işlerin içyüzleri budur.”69

Buraya kadar Kehf 18/60–82 âyetlerinin tercemesi verdik. Şimdi belirttiğimiz sıraya göre tefsirlerde ki Hızır konusunun tefsir ve açıklamalarını inceleyeceğiz.

B-MÜFESSİRLERE GÖRE KEHF 18/60–82 ÂYETLERİNİN TEFSİR VE AÇIKLAMALARI

I-TABERÎ’YE GÖRE KEHF 18/60–82 ÂYETLERİNİN TEFSİR VE AÇIKLAMALARI

Taberî 60. âyetin tefsir ve açıklamasını şöyle yapmıştır: “Âyet-i Kerimede, Mûsâ’nın genç adamından bahsedilmektedir. Hadis-i Şerifte de bu gencin, Yuşa b. Nûn olduğu rivayet edilmektedir. Yine ayet-i Kerimede Mûsâ’nın Hızır ile yolculuğa başlaması için iki denizin birleştiği yere kadar gitmesinin emredildiği ifade edilmektedir. Bu iki denizin birleştiği yerin de Marmara ile Karadeniz'in birleştiği İstanbul boğazı veya Akdeniz ile Atlas Okyanusu'nun birleştiği Cebel-i Târık boğazı olduğu rivayet edilmektedir.

Übey b. Kâ'b, Rasulullah (s.a.v.)’ın bu kıssayı şöyle anlattığını rivayet etmektedir. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: “Mûsâ Peygamber bir kere İsrailoğulları içinde hutbeye çıkmıştı. Kendisine en çok âlim olan kimdir? diye soruldu. "En âlim benim" diye cevap verdi. Bu husustaki ilmi “Allah daha iyi bilir” diyerek Allah’a havale etmediğinden dolayı Allah Teâlâ ona sitem etti. Allah Teâlâ; “İki denizin bitiştiği yerde kullarımdan biri var o senden daha âlimdir” diye vahyetti. Mûsâ: “Ya rabbi ona nasıl yol bulayım?” dedi. Ona: “Bir zenbil içinde bir balık taşı. Onu nerede kaybedersen o kulum oradadır” denildi. Mûsâ gitti. Genç arkadaşı Yûşâ b. Nûn’u da birlikte götürdü. Bir zenbil içine de bir balık koyup aldılar. İki denizin bitiştiği yerdeki kayanın yanına varınca başlarını yere koyup uyudular. Derken, tuzlanmış ölü balık zenbilden sıyrılıp kurtuldu ve denizin içinde kendine su borusu gibi bir boşluk bırakarak yol açtı. Deniz içinde böyle bir yol açılması Mûsâ ile genç arkadaşına garip gelmişti.

(28)

Uyandıktan sonra o gecenin geri kalan kısmında ve bütün gün gittiler. Sabah olunca Mûsâ genç arkadaşına: “Öğle yemeğimizi ver, bu yolculuğumuzdan yorgunluk duymaya başladık” dedi. Hâlbuki Mûsâ emrolunduğu o yerin ötesine geçmedikçe yorgunluk duymamıştı. Genç arkadaşı; “Bak hele, taşın dibinde barındığımız zaman balığın gittiğini haber vermeyi unutmuşum” dedi. Mûsâ : “Zaten istediğimiz de buydu” dedi. Bunun üzerine kendi izlerini takibederek geriye döndüler. Taşın yanına varınca bir de baktılar ki orada esvâbına bürünmüş bir zat duruyor. Mûsâ selam verdi. Hızır: “Hayret, burada selam ne gezer?” dedi. Mûsâ “Ben Mûsâ’yım” dedi. O, “Beni İsrail’in Mûsâ’sı mı?” diye sordu. Mûsâ : “Evet” dedi. Mûsâ sonra yine söze başlayıp “Sana öğretilen ilim ve hikmetten bana da öğretmen için sana tâbi olabilir miyim?” dedi. Hızır: “Ey Mûsâ sen benimle arkadaşlığa sabredemezsin. Bende, Allah'ın kendi ilminden bana verdiği öyle bir ilim var ki sen onu bilemezsin, sende de Allah'ın verdiği öyle bir ilim vardır ki onu da ben bilemem” cevabını verdi. Mûsâ “Beni inşallah sabırlı bulursun, sana hiçbir işinde de karşı gelmeyeceğim” dedi.

Gemileri olmadığı için deniz kıyısında yürüyerek gittiler. Oradan bir gemi geçiyordu. Onları da alsınlar diye gemicilerle konuştular. Gemiciler Hızır’ı tanıdılar ve onları ücretsiz olarak gemiye bindirdiler. O sırada bir serçe geminin kenarına konup denizden bir iki yudum su aldı. Hızır : “Ya Mûsâ! Benim ilmimle senin ilmin, Allah'ın ilmini bu serçenin denizden aldığı bir yudum su kadar bile eksiltmez” dedi. Sonra gemi tahtalarından birini alıp söktü. Mûsâ: “Adamcağızlar bizi gemilerine ücretsiz olarak almışlarken sen gemilerine kastedip içindekileri batırmak için mi deliyorsun?” dedi. Hızır : “Sen benimle arkadaşlığa hiç sabredemezsin” demedim mi?” dedi. Mûsâ: “Unuttuğum için beni muâheze edip de bana güçlük gösterme” cevabını verdi. Gerçekten de Mûsâ’nın bu ilk muhalefeti bir dalgınlık eseriydi. Yine gittiler bir de baktılar ki bir çocuk diğer çocuklarla oynuyor. Hızır çocuğu tuttu ve başını eliyle kopardı. Mûsâ: “Kısası gerektirmediği halde günahsız birinin canına nasıl kıyarsın?” dedi. Hızır yine: “Ben sana benimle arkadaşlığa asla sabredemezsin demedim mi?” cevabını verdi. Yine gittiler. Nihayet bir köye geldiler ve köy halkından yemek istediler. Halk onları misafir etmedi. Orada, yıkılmaya yüztutmuş bir duvar buldular. Hızır eliyle duvarı doğrulttu. Mûsâ: “İsteseydin, hiç olmazsa bunun için bir ücret alabilirdin”

(29)

deyince Hızır : “Bu andan itibaren artık ayrılalım” dedi.70

Rasulullah (s.a.v.) kıssayı buraya kadar anlattıktan sonra, “Allahü Teâlâ Mûsâ’ya rahmet etsin. Ne olurdu sabretseydi de Hızır ile aralarında geçen maceralar

Allah Teâlâ tarafından bize bildirilseydi” buyurdu.71

Taberî 61. âyetin tefsir ve açıklamasını kısaca şöyle yapmıştır: “Hz. Mûsâ ve genç adamı, iki denizin birleştiği yere varınca orada uyumuşlar, bu sırada zenbilin içinde bulunan pişmiş balığı da yanlarına koymuşlardı. Hz. Mûsâ uyurken balık, içinde bulunduğu zenbilden çıkıp denize kaçmış ve denizin içinde kendisine bir dehliz şeklinde yol açılmıştır.”72

Mûsâ ile yanında bulunan genç Yuşa b. Nûn, iki denizin birleştiği yeri geçtiklerinde Mûsâ yanındaki gence: “Öğle yemeğimizi getir de yiyelim. Şüphesiz ki biz bu yolculuğumuzda yorulduk” dedi.

Hz. Mûsâ’nın, Hızır’la buluştuğu yeri geçince açlık ve yorgunluk hissetmesinin sebebi, balığın kaybolduğunu, dolayısıyla Hızır’la buluşacakları yeri geçtiğini anlamasıdır.

Mûsâ genç arkadaşına: “Öğle yemeğimizi getir yiyelim” deyince genç arkadaşı

ona: “Gördün mü biz kayanın yanında dinlenirken ben balığı unuttum. Onu söylememi bana ancak Şeytan unutturdu. Balık denizde acâip bir yol tutup gitti” dedi.

“Bu olayda Hz. Mûsâ’nın genç adamını şaşırtan hadise, ölmüş olan bir balığın dirilerek denize atlayıp gitmesidir. İşte bu mucizenin meydana geldiği yer, Hz. Mûsâ ile Hızır’ın buluşacakları yerdi. Hz. Mûsâ bunu daha önceden bildiği için, genç arkadaşına, balığın canlanarak denize atlayıp gittiğini görünce kendisine haber vermesini

70 Buhari, a.g.e.,Kitâbü’l -îlm, 16.19.44, c.1, s.26-39; Müslim, Ebü’l-Hüseyin Müslim b. el-Haccac el-Kuşeyrî,

Sahîhu Müslim, Çağrı yay., İstanbul, 1981,Kitâbü’l-Fedâil, 170-174, c.4, s.1847-1853.

71 et-Taberi, Ebu Cafer Muhammed b. Cerir, Câmi’u’l-Beyân an Te’vili’l-Kur’ân, Terc. Mehmet Keskin, Taberi Tefsiri, Hisar yay.,İstanbul, 1996, c.5 s.367-369. (Nakil)

(30)

söylemişti. Fakat onlar bir kayanın yanında istirahat ederlerken balık canlanıp denize gitmiş, genç adam ise bunu Hz. Mûsâ’ya haber vermeyi unutmuştu. Oradan ayrılıp bir müddet gittikten sonra açlık hisseden Hz. Mûsâ’nın yemek istemesi üzerine adam

balığın denize gittiğini hatırlamış ve söylemişti.”73

Mûsâ, genç arkadaşına: “İşte bizim aradığımız da balığın hatırdan çıkması ve denize gitmesiydi” dedi. Geriye döndüler, izlerini takibederek gittiler.

Âyet-i Kerimede geçen “salih kul” dan maksat, Hızır’dır . Bu husus, Buhâri,

Müslim ve diğer Hadis kitaplarında zikredilmektedir.74

Hızır’ın hâlen hayatta olup olmadığı hususunda farklı görüşler zikredilmektedir. İbn-i Salah ve Nevevî gibi bazı âlimler ve tasavvuf erbabı, Hızır’ın hâlen yaşadığı görüşündedirler. Âlimlerin çoğunluğu ise Hızır’ın ölmüş olduğu görüşündedirler. Bunlar görüşlerine delil olarak birçok Nass’lar zikretmişlerdir. Delillerinden biri de: “Ey Muhammed, biz senden önce hiçbir beşere ebedilik vermedik. Sen ölürsen onlar sanki baki mi kalacaklar?”75 âyet-i kerimesidir.76

Mûsâ Hızır’a: “Allah'ın sana öğrettiği, doğruyu bulabilme ilminden, bana da öğretmen için sana tâbi olabilir miyim?” veya Mûsâ Hızır’a: “Allah'ın sana öğrettiği ilimden, hayırlı olanı bana gösterecek bir ilmi öğretmen için sana tâbi olabilir miyim?” dedi. 77

Salih kul Mûsâ’ya şöyle dedi: “Sen benimle arkadaşlığa sabredemezsin.”

Hızır Mûsâ’ya: “Sen benimle beraber bulunmaya sabredemezsin” dedi. Zira

73

et-Taberî,a.g.e., Terc., c.5, s.370.

74 et-Taberî, a.g.e., Terc., c.5, s.370 Bkz.Buhari, a.g.e.,Kitâbü’l -îlm, 16.19.44 , c.1, s.26-39; Müslim, a.g.e., Kitâbü’l -Fedâil, 170-174, c.4, s.1847-1853.

75Enbiya , 21/34.

76 et-Taberî, a.g.e., Terc., c.5, s.371. 77 et-Taberî, a.g.e., Terc., c.5, s.371-372.

(31)

Hızır, Allah'ın kendisine öğrettiği özel ilimlere göre hareket edip hâdiselerin dış görünüşüne bakmıyor, asıl hikmetlerine göre hareket ediyordu. Hz. Mûsâ ise, Allah'ın kendisine öğrettiği hükümler çerçevesinde hareket ediyor ve hâdiselerin dış görünüşüne göre karar veriyordu. Bu bakımdan Hızır, Mûsâ’nın kendisiyle birlikte olduğu sürece gördüğü şeyler karşısında sabredemeyeceğini biliyordu.

Hızır sözlerine devam ederek Hz. Mûsâ’ya şöyle dedi: “Ey Mûsâ! bilgin dâhilinde olmayan şeyler hakkında nasıl sabredeceksin? Zira bunlar, Allah’ın bana öğrettiği gayba ait bilgilerdir.” 78

Mûsâ Hızır’a: “İnşallah beni, senden göreceğim şeyler karşısında sabreden bir kimse bulacaksın. Gördüğüm şeyler hoşuma gitmesede sana hiçbir hususta karşı

gelmeyeceğim” dedi. 79

Hızır : “Mûsâ’ya eğer bana tâbi olacaksan, yaptığım şeylerin gerçek yönünü sana anlatmadıkça, yaptığım şeyi garip görsende, herhangi bir şey hakkında bana soru sorma” dedi.

Mûsâ ve Hızır yürümeye başladılar. Binmek için bir gemi aradılar. Rastladıkları bir gemiye bindiler. Denizde giderken Hızır gemiyi deldi. Bunun üzerine Mûsâ bu işe karşı çıkarak ve verdiği sözü unutarak: “Denize açıldıktan sonra içindeki yolcuları boğmak için mi gemiyi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın” dedi.

Âyette Hızır, Mûsâ’ya sabredeceğine dair verdiği sözde duramadığını ilk defa hatırlatmaktadır. Dolayısıyla Mûsâ’nın bu unutmasını ma’zur karşılıyor.

Hz. Mûsâ, Hızır’dan özür dileyerek: “Sana karşı gelmeyeceğime dair verdiğim sözü unutmamdan dolayı bunları söylediğim için kusuruma bakma ve bana, senden ilim

öğrenme işimde güçlük çıkarma” dedi. 80

78 et-Taberî, a.g.e.,Terc., c.5, s.372. 79 et-Taberî, a.g.e.,Terc., c.5, s.372-373. 80 et- Taberî, a.g.e., Terc., c.5, s.373.

(32)

Mûsâ Hızır ile beraber yollarına devam ettiler. Hızır rastladıkları bir çocuğu öldürdü. Hz. Mûsâ da buna tahammül edemeyerek: “Sen tertemiz günahsız bir insanı, kısası gerektirmediği halde öldürdün ha? Şüphesiz ki sen, çok kötü bir iş yaptın” diye ikinci itirazını yaptı.

Burada Hızır Mûsâ’nın sabredeceğine dair verdiği sözde durmadığından dolayı

ikinci defa dikkatini çekmekte, Mûsâ ise bu sefer de şöyle demektedir. 81

Mûsâ tekrar özür dileyerek: “Bundan sonra sana herhangi bir şey hakkında soru soracak olursam artık benimle arkadaşlık etme. Zira sana muhalefet edersem sen ma’zur

sayılmış olursun” dedi. 82

Mûsâ ve salih kul yollarına devam ettiler. Bir kasabaya vardılar. Oranın halkından yemek istediler. Fakat kasaba halkı onları misafir etmedi. Bu arada Mûsâ ve salih kul, kendilerini misafir etmeyen bu kasabada yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler. Salih kul o duvarı düzeltiverdi. Mûsâ da Hızır’ın, ücretsiz olarak o duvarı düzeltmesine bir mânâ veremeyerek: “Eğer dileseydin burada çalışmana karşılık bu halktan bir ücret alabilirdin” dedi.

Musa'nın bu sözü bardağı taşıran son damla oldu ve Hızır ona şöyle dedi. 83

Mûsâ’nın, Hızır ile yolculuk yaparken, ona karşı gelmeyeceğine dair söz vermesine rağmen üçüncü defa bu sözünde duramaması üzerine Hızır Mûsâ’ya: “Artık ayrılma zamanımız gelmiştir. Ben sana sabredemeyerek sorduğun şeylerin sırlarını açıklayacağım” demiştir.

“Hızır bu âyette Hz. Mûsâ’ya sabredemeyip sorduğu şeylerin gerçek yüzlerini anlatarak, kendilerini taşıyan gemiyi niçin deldiğini açıklıyor. Buhari bu Kralın adının

81 et-Taberî, a.g.e., Terc., c.5, s.374. 82 et-Taberî, a.g.e., Terc., c.5, s.375. 83 et-Taberî, a.g.e., Terc., c.5, s.375.

(33)

Hüded b. Büded olduğunu söylemiştir.”84

“Öldürdüğüm erkek çocuğa gelince, onun anne ve babası mümin kimselerdi.

İleride o çocuğun onları isyan ve inkâra sürüklemesinden korktuk.”85

Öldürdüğüm erkek çocuğa gelince, o kâfir bir çocuktu. Onun anne ve babası ise mü’min idiler. Çocuğun anne ve babasını isyan ve inkâra sürüklemesinden korktuk. Zira anne ve babası, çocuğa şefkatlerinden dolayı onun etkisi altında kalabilirlerdi. İstedik ki rableri onlara o öldürülen çocuktan daha temiz ve daha merhametli bir çocuk versin.

Öldürülen çocuğun “Ceysür” adında birisi olduğu ve Allah-ü Teâlâ’nın bu anne

ve babaya onun yerine salih bir evlat verdiği rivayet edilmektedir.86

“Ücretsiz düzelttiğim duvar ise, şehirde iki yetim erkek çocuğun idi. Duvarın altında kendilerine ait bir hazine vardı. Babaları salih bir kimseydi. Rabbin onların rüştlerine erip hazinelerini bizzat kendilerinin çıkarmalarını istedi. Bu, rabbinden bir rahmetti. Ben bunları kendiliğimden değil, Allah'ın emriyle yaptım. İşte sabredemediğin şeylerin içyüzü budur”.

Bu düzeltilen duvarın altında bulunan hazinenin ne olduğu hakkında farklı görüşler zikredilmiştir: “İkrime ve Katâde bu duvarın altındaki hazinenin, önceden oraya gömülmüş mallar olduğunu söylemişlerdir. Taberi de bu görüşü tercih etmiştir. Sa’d b. Cübeyr ve Abdullah b. Abbas ise bu hazinenin ilim olduğunu söylemişlerdir.

Mücahid de bu hazinenin, üzerinde bilgiler yazılı altın levhalar olduğunu söylemiştir.”87

84 et- Taberî, a.g.e., Terc., c.5, s.376. 85 et- Taberî, a.g.e., Terc., c.5, s.377. 86 et-Taberî, a.g.e., Terc., c.5, s.377. 87 et-Taberî, a.g.e., Terc., c.5, s.376.

Referanslar

Benzer Belgeler

Geçici, bir baharlık, halk arasında "Ben yârime gül demem/Gülün ömrü az olur" dediği gibi kısa ömürlü, fani ve aldatıcı gül yerine hakiki gülü

Ebu’l Kelam Azad da bu çevrenin görüşlerinden etkilendi ve hayatı boyunca siyasi ve entelektüel sömürgeciliğe karşı mücadele etti.. Mevlana Ebul’l Kelam Azad’ın

Zira en yalın haliyle, “za- manı etkin kullanmaya yönelik bilinçli bir çaba” 64 olarak da ifade edilen zaman yönetimi konusundaki bilinçsizlik, bireyin stres, depresyon gibi

İmâm Tirmizî, Sünen’inde, “Bir gecede iki vitir yoktur” bâbının sonunda, şöyle demektedir: Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’i Ashâb’ından ve başkalarından bir

“Gördüğünüz gibi bu söylediklerimle size onların görüşlerini öğrenme imkânı kıldım.” Onlar şöyle demişlerdir: “Sizden duyduklarımızın doğru olduğuna inanıyoruz.”

[r]

Sana tam itaat içinde bir kul olarak canımı al ve beni hayırlı ve dürüst insanlar arasına dahil eyle!. Duamı, lütfen kabul buyur

Taha Suresi 29-35 Ayet-i Kerimeleri Musa Aleyhisselam’ın Duasıdır.. Üşdüd