• Sonuç bulunamadı

Bir kahve, bir insan bir tarih

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir kahve, bir insan bir tarih"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

-T T - VS->£/J

20 Ş U B A T 1983

Haldun

lauer

BİR KAHVE, BİR İNSAN

BİR TARİH

E

SKİ kahvehaneler, hele Batı’da, bir şehrin dokunulmaz tarihî anıttan haline gelmişlerdir. O şehirlerin düşü­ nürleri, yazarları ve ünlülerinin buluşma yeri, tartışma odaklandırlar. Paris’e, Berlin’e, Viyana’ya, Roma’ya ait hiçbk edebiyat, tiyatro, politika konusu yoktur ki o şehir kahveha­ nelerinin sözü geçmeden anılabilsin. Kahvehaneler bir tarih parçasıdır, bir anılar ve yaşanmışlıklar hâzinesidir. Bundan ötürüdür ki, millet onlan gözü gibi korur. Biri onlan yıkacak ya da kişiliğini değiştirecek olsa, başta aydınlar olmak üzere, tüm kamuoyunu karşısında bulur.

Paris’i Paris yapan Sorbonne’u olduğu kadar Café des deux Magots’sudur, Café de Dome’udur, Gloserie de Lilas’sıdır, Café Prokop’udur, Türklerin en çok dadandığı Café de La Paix’sidir, eski Egzistansiyalistlerin merkezi Café de Flore’udur. Berlin denince akla Café des Westens, Café Kranzier, Café Möhring gelir. Viyana derseniz Dehmel, Café Mozart, Café Raimond, Café Central, Café Herrenhof; Roma deseniz Corso’daki Café Aragno, Café Rosati, Strego, Café di Roma; Münich deyince Die Kanne, Londra deyince Cafe Ro­ yal gelir.

B

İZİM eski kıraathaneler Batı’daki kahvelerin işlevini pek görmezlerdi. Oraya daha çok boş gezenin boş kal­ fası emekliler ya da ağırbaşlı orta yaşlılar giderdi. Var- dar Kıraathanesi, İkbal Kıraathanesi, Dtreklerarası’ndaki çeşitli kıraathaneler, içinde gazete hariç, kıraatten başka her şey yapılan, tavla, domino, pişpirik oynanan, nargile içilen, dedikodu yapılan, hâsılı sigara dumanı içinde zaman öldürül len yerlerdi.

Bizde Avrupa üslûbu “ Café” lerin ilki hep bilindiği gibi Edouard Lebon’un bugünkü Markiz’in yerinde açtığı Lebon Pastahanesi’dir. Fransa Büyükelçisi General Sébastian! lié birlikte İstanbul’a gelen Edouard Lebon daha sonra efendisi yurda dönünce onunla gitmeyip buraya yerleşmiş, çoluk ço­ cuk sahibi olmuştu. Lebon, Corps Diplomatique’in olduğu kadar, Pera azınlığı kibarlannın ve Avrupa özentisi Türk ay- dınlannın da bir çeşit kulübü oluvermişti. Eski müşterileri içinde sadrazamlar, büyükelçiler, sultan yaverleri sayılır. Sa­ rah Bernhardt ve Mounet Soully’nin de Istanbul turnelerinde burda kahvaltı ettikleri, Namık Kemal ve Şinasi efendilerin Paris yıllannın özlemini Lebon’da kahve içerek giderdikleri bilinir.

“Tout est bon chez Lebon” sloganı o zaman İstanbul’un sosyetisinde ve inteligensiasında boşuna yerleşmemiştir. Bunun bir sebebi şekerlemelerinin nefaseti ise, bir başka sebebi de Paris’ten özel olarak getirtilen bir pasta - mutfak fı- nnıdır. Servis deseniz tam Fransız usulü.

İŞTE sevgili dostumuz Avedis Efendi, Markiz'ini bu es- I ki Lebon’un uzantısı olarak elli yıldır yürütürken ona B kendiliğinden çok daha başka meziyetler de katmıştı. Ben gourmet bir insan değilim. Ama gastronomi uzmanı dostlann hemen hemen birlik olduklan bir yargı şu idi ki, Tür­ kiye’de Avedis Efendi’den daha raffine yemek yapan insan azdı. Lebon’dan kalma lambrilerin üzerindeki Belle Epoque üslûbu fayanslar ilkbahan, yazı, sonbahan tasvir ederdi. Ave­ dis Efendi dostumuz Mazhar Resmor’a salonun havasına çok iyi giden bir de vitray yaptırmıştı. Eski hatıralarla dolu bu pastaneyi yine aynı uygar ve seviyeli, hem bu sefer daha sı­ cak ve yerli bir üslûpla götürüyordu. Saat başlarını saygılı saygılı vuran duvar saatinin sesini nasıl özlemle anyorum. Burada her masa birer küçük ada gibi idi.

Kalabalık içinde yalnız olabilmek İmtiyazına yâlnız burada sahiptiniz. Konuşmak için konuşan, kendini ispatlamak için konuşan insanlardan bıkınca gelip burada yanm saat, bir saat, belki daha fazla kafanızı dinleyebilirdiniz. Sessiz sessiz servis yapan garsonun önünüze bıraktığı büyük çay fincanını ya da soğuk kahve bardağını yudumlarken biraz önce Hachette’ten aldığınız yabancı dergilerinize —evet buraya ancak onlar yakışırdı—göz atardınız. Yahut da yandaki masa­ dan Ragıp Sanca’dan davet alır, bir süre Alain Robbe Grilett’den ya da Quenau’dan konuşurdunuz, ötede Taha To­ ros oturmaktadır. Yakın tarihin bilmediğiniz aynntılarını cö-mertçe size iletebilir. Yahut da köşede baba dostu Necmettin Sahir Sılan’la son Meclis-i Mebusan üzerine koyu bir sohbete girişebilirdiniz.

Şekerleme kısmından Feride ve Selma size gülümsemek- tedirler. Arada bir Avedis Efendi önünde önlüğü, sıvanmış kollan ile arkada bir görünüp kaybolur. Huzur dolu idi bu salon. Temizlik, seviye ve güleryüz. İstanbul’dan uzaklaşınca en çok özlediğim imajlardan biri Markiz’di. İnsanın böyle manevi bannaklara ihtiyacı büyük. Kötü günümde oraya gider kendimi bulurdum.

B

İR evsahibi - kiracı ihtilafı yüzünden AvedisEfendi’ye çık dendiği, yani Markiz’ in sonu geldiği zaman, ehl-i vukuf heyetleri gelir gider olmuşlardı. Dostum Sanca’- nın onlara, “ Burası bizim tek bannağımız. Ne olur Markiz’I muhafaza edelim” diye yakanşı gözümün önünde. Hepimizin istediği de buydu. Şehrin manevi haritasında tarihî yeri olan bu pastahaneden çıkmak zorunda bırakılış Avedis Efendi’yi ta kalbinden vurmuştu. O gün bugün, dört yıldır bu tarihî pas- tahanenin metruk ve tozlu camlan önünden geçerken bir makbereye bakmış gibi oluyorum. İşte şimdi de canlı tarih insanlanmızdan biri, İstanbul’un bir parçası olan Avedis Ça- kır’ı iki gün önce, Üç Horan Kilisesi’nden ebediyete uğurla­ dık. Avedis Çakır iki yıl önce hava savunmamız İçin bugünkü rayiçle 500 milyon verdi. Şimdi vasiyetinde de milyarı bulan tüm varlığının büyük kısmını aynı kuruma bağışladığı anlaşıl­ dı. Bu olgun ve uygar jestin asıl asaleti çağdışı kalmış şoven­ ce bir kini ortadan kaldırmaya yönelik oluşunda idi. Her şeyi­ ni ve bir vakitierki mutluluğunu bu ülkeye, yani ülkesine borç-' lu kibar bir insanın cömertçe bir şükranı idi.

Sevgili dostun toprağı bol olsun.

NOT: Geçen haftaki yazıda Dr. Nuri Fehmi Ayberk’in adı yanlış yazılmıştı. Okurlarımdan ve düzelticilerden özür dilerim.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

The face lingers at the window for an hour or so, then the shutters are dosed once more, and as likely as not there will not be another soul to be seen along the

Often the beloved is only a stimulus for all the stored-up love which has lain quiet within the lover for a long time hitherto.. And somehow every lover

So now if Miss Amelia had split open Marvin Macy's head with the ax on. the back porch no one would have

Hastaların yaşı, yoğun bakımda kalış süreleri, APACHE II skorları ve ventilasyon desteği gereken gün sayısı açısından gruplar arasında anlamlı bir

Halûk bu eseri hastalığı yüzünden yazam adığı için büyük ıstırap

Kendi yapımı, tellere ve eşiğe yap­ tığı eklemelerle bazı yeni buluşlar da içeren san­ turu ile hem sergisinin açılışında hem de ka­ panışında meraklı

Vakum ve aerobik olarak ambalajlanmış kontrol ve farklı seviyelerde LKSE ilave edilen sığır köftelerinin depolama süresince tespit edilen laktik asit bakteri

Burada anlatıcı yerine doğrudan Tezer Özlü demek bence daha anlamlı çünkü baştaki kurmaca duygusu dıştan içe (mekânın içine) geçildiğinde yazarın bire bir