30 EYLÜL 1996 PAZARTESİ __ CU M H U R İY ET
KÜLTÜR
Can Yücel’in 70. yaşı ve 50. sanat yılı yarın Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda bir saygı gecesiyle kutlanıyor
|
'Bir nevi rap yapacağız'!
Şiirlerimden şarkı yapılıyor ama onlar bir nevi ölü metin gibi alıp şarkılaştınyorlar. Besteleme bile değil. Teklifim, besteciyle oturup do ğaçlama birlikte yapmak bu işi. Müzikten anlasam ben yapacağım ama yok. Davulcu Can var. Uğur Yücel’i de alacağız. Bir nevi rap yapma niyetindeyiz, bakalım...
|
Şiir açık eksiltmedir'
Edip Cansever'deydik. Önüme bir şişe viski koyup gitti yattı. Kitap larından birini aldım elime, kendime göre fazla gördüğüm, uzun gör düğüm dizeleri çizdim, kırptım. Üstüne de “Şiir açık arttırma değil,
açık eksiltmedir“ diye yazdım.
Bozulmuş haklı olarak. Karşılaştık bir gün. Benimle konuşmuyor, kırılmış. Yanımda Güler var, “ Edip yapma, sen Çan'a küsemezsin,
baksana adın bile Cansever” dedi. Bastık kahkahayı, sarıldık, barıştık.
Sonra oturduk bir dize o söyledi, bir dize ben. Ortak bir şiir yazdık. Uzunca bir şiir oldu. H aliî Ergün de vardı. “Hatıra olarak alabilir mi
yim” dedi ve aldı, hâlâ getirmedi. Görmedim o şiiri bir daha.
İlginç bir deneydi.
I
İlk şiir
Şimdi “50.sanat yılı” diyoruz ama 10 yaşında başladım şiir yazma ya. İlk şiirim de Beethoven’la Mozart üstüneydi. Babam Paris’ten plak lar getirmişti. Onu dinledikten sonra yazmıştım. Şöyle bir şeydi hatır ladığım kadarıyla:
Kuşların sesini sever di Beethoven
M ozart’ın sevdiği gi bi
Dehaları geçti şahaser oldu
M ozart’ın istediği adam oldu
O zaman Peyami Safa Cum huriyet’in çocuk sayfasını yönetiyordu, orada çıktı bu şiir.
I
Başparm ak ve
Tanpınar
Benim başparmağım kütçedir biraz. Onun için de bir şiir yazmış tım. Ahmet HamdlTan-
pınar. babamın arkada
şı bize gelir giderdi. Ökumuştum ona. “Ya
hu Ali, bu genç şairler bir tuhaf... herif başpar mağına şiir yazıyor” (b)
dedi babama.
Tanpınar severdi be ni. Çok da yardım ını gördüm. İnce bir adam, iyi biröğretm en, sezdir meden öğretirdi. Dra- gos’ta otururken babam perşem beleri toplantı düzenler, arkadaşlarını çağırırdı. Öyle kalabalık bir akşam, Tanpınar geldi. Masada boş sandalye kalmamıştı, içeriden sandalye getirdim.
“ Bir tane daha getireceksin” dedi Tanpınar. Getiririm de, niye? “Aya ğımı burktum, onu ayrı bir şahsiyet saymak zorundayım” dedi.
|
'Metin Bey şiir yapar satar'
Beyoğlu’nda Bursa Sokağı’nda Metin Eloğlu’yla bir odada beraber oturuyorduk. Para pul yok. Yeni Sabah’ta çalışıyorum, elime bir şey geçmiyor. Metin zaten çalışmaz, hayatı boyunca da çalışmadı. Annem yardım ediyor bize. Bir gün teyzemle gelmişler bizim odaya, ortalığı toparlayıp temizleyecekler. Teyzem anneme sormuş, “Bu Metin Bey
ne iş yapar” diye, annem de “Şiir yapar satar” demiş. Metin şiir ya
pardı da. satamazdı!
I
DDT'li daktilo
Adana Cezaevi bataklığın üstündeydi. Feci sinek var. İnfaz Kanunu kitabı buldum, habire dilekçe döşeniyorum. Bir gün DDT yaptılar ce zaevini; zehir. Sineklerle beraber bizi de telef edecekler... Bize bir şey olmadı da olan benim zor bela içeri soktuğum daktiloya oldu. Üstü sil me DDT. bembeyaz. Çıktıktan sonra Karaköy’de bir tamirci vardı. Al m an.G ötürdüm ona. Yaptı. “Fakat bu nasıl bu hale geldi anlayama
dım" dedi. Nasıl anlasın ki elin Almanı daktiloya DDT sıkıldığını?..
ZEKİ COŞKUN___________
Dua edin yann bulutlar karar masın, yağmur yağmasın. Açık- hava’da şiirle randevunuz var ya rın: Hayatımızdan epeydir çeki len şiir 1 ekimde sahneye çıkı yor... Epeydir teneffüs zorluğu çeken şiir “Can Baha’nın 50.Sa-
nat Yılı” dolayısıyla Açıkha-
va’ya, sokağa çıkıyor!
Bakmayın ona “Baba” den mesine, “50. sanat yılı”, “Saygı” gibi sözlere. Can Yücel, şiirin en genç, en diri, en canlı damarını, kanalını temsil ettiği için böyle bir randevuya, böyle bir buluş maya.. sahneye çıkıyor. “En ba
ba şair” olduğu camiada tartış
masız kabul gördüğü için de
"Baba” deniyor ona, 70 yaşın
dan dolayı değil. En genç şiir damarının sahibi, ay nı zamanda kendi kitapla rından birine verdiği adla “ Çok Bi Çocuk” tur her zaman.
“Sayın” sözünün yarat
tığı ürküntüden dolayı
“saygı” bir yana sevginin
peşindedir hep. Sevgi Du- varı’nı aşmaya azmetmiş tir ve aşmıştır..Bu yüzden soyadı’ bilinir “Can Ba
ba” denir. Türkiye kültür tari
hinde babadan oğula kaim ve de rin bir çizginin soyadı Yücel. Ba ba Yücel’in (Haşan Âli) künye si, oğul (Can) tarafından “Çağın
en güzel gözlü maarif müfettişi”
olarak çıkarılıyor. Müfettiş, ba kan olacaktır sonra. Köy Ensti- tüleri’nin kuruluşu, “ klasikler
Dizisi”, çeviri ve topyekûn kül
tür seferberliği var o künyede. Oğula gelince baştan ayağa şi ir!...Babadan sirayet etmiş siya set de var ama, hep “düzen dışı”. Onun için de her daim, her ko şulda “sivil” bir siyaset. Yaşa mında ve şiirinde olduğu gibi.
12 Mart’ta yine “kültür/siya-
set” cephesinden gelen-çeviri
bahane- mahkûmiyet var. Tabii Adana Cezaevi’nde tutulan şiir- giinlük var: Bir Siyasinin Şiirle
ri. 1970’lerde romantizmle dağ
türkülerinin kırması haline gel miş “devrimci şiire”, içeriden epey derin, taze soluklar aldırır Bir Siyasinin Şiirleri.
Tabii hapishanede doğmuyor Can Yücel şiiri. Ondan önce
Yazma var. 1950’de; Sevgi Duva rı var, 1973’te. Hece’nin kıska
cında, Garip’in sokağa, küçük adama bakayım derken yarı lüm penleşmiş. havaileşmiş iklimin de. Nâzım Hikmet in gölgesinde folklorik açılım arayan 40 Kuşa- ğı-Devrimci şiiri ve nihayet ken di deyimiyle “yanlış çeviri hare-
keti”ndeıı doğan II. Yeni’nin or
tamında son derece otonom, yer
li, harbi, devingen, kendine mah sus ses taşıyan şiirlerdir bunlar.
Bir Siyasinin Şiirleri, bütün kanalların yeniden yoğrulup ha yat bulduğu bir açılım. Ondan sonra gürül gürül bir Can suyu gelir şiire. En son durak 1995 ’te yayımlanan -eşi Güler Yücel’in de dizeleri Di, kızı Su’nun desen lerini taşıyan- Maile.
Daha ne olsun istersiniz? Şimdi gelelim şu sokağa, sah neye, açıkhavaya çıkma mesele sine. Şöyle diyor şair:
- Garip, 11. Yeni kötü şiirlerdir anlamında söylemiyorum ama, meydanda okunmaksızın çıktı. Şimdiki şiir de öyle. Masadan masaya, fısıl fısıl konulur oldu.
Bunun değişmesi gerekiyor. Ekim Devrimi’nde şiirlerin okunduğu 10-15 bin kişilik top lantılar düzenlenirmiş. Biz de okuma günleri yapardık, okul larda. Şimdi yapsanız kimse gel miyor.
Orhan Veli’nin kürsüden şiir
okuduğunu hiç görmedim. Ok
tay (Rıfat) öyle, biraz Melih oku
du. Ondan öncekiler, örneğin
Ahmet Muhip okurdu. Cahit Sıt kı güzel okurdu, yalnız yarısın
da ağlardı, kendi şiirine ağlardı. Oysa Nâzım, -Mayakovski’den yararlanmış, yararlanmamış ay rı ama- etkilenmiş fütüristlerden. Yüksek sesle okunan şiirler onunki. Sesi güzel olmamasına karşın nasıl yazıyorsa öyle okur du şiirini. Şiirinin yapısını anla
mak için yararlanırdık onun şiir okuyuşundan. Şiirin içine kapa nıp kalması "sesini yitirme- si”nden mi, yoksa kendini yitir mesinden mi kaynaklanıyor? Onun yanıtı da şöyle:
- Cumhuriyet şiiri, bütün tek parti devrindeki gayretlere rağ men -Hececiler, şunlar bunlar- resmi şiir tutmadı. Şiir resmi ka nalın dışında, siyasi olarak da onun dışında duranların inhisa rında gelişti. Bu nedenle de men fi birşey olarak bakılmıştır şiire Türkiye’de. Şimdi otel yaptılar ya, Sultanahmet Cezaevi’nden geçmemiş şair yoktur o devirde.
Menfi bakıldığına ve o damar da tuttuğuna göre, şiirin de
olumsuzlayım mı olması gereki yor?
- M enfi’den kasıt öfkeyse, sevgiyle beraber olmalı bu. Nâ zım da da böyledir. Ama baskı dan ciddi zarar görmüştür şiir. Gençlere seslenme bakımından ayağı bağlanmıştır, kösteklen mişim Kitleye intikali güçleş- miştir. Ondan dolayı da kendi içine kapanmıştır. Hele 1980’den sonra şiir ve şair kendine acır ha le geldi. Bir insan için kendine acımaktan daha kötü bir şey yok tur.
Peki bu içe kapanmadan, ses sizlikten, kendine acır/acınır ol maktan çıkış?
- Biraz umumi olacak ama, iki kanal var açılım için: folklorik şiir hariç tasavvuf ve solculuk
benim görebildiğim. İkisi nin ortak hareket noktası evrenin birliğine inanma sıdır. lnsan-evren anlayışı nı dengeli ortaya koyan düşüncelerdir ikisi de. Sol culuk, baskı nedeniyle gü neş tutulmasına uğramış tır. Şimdi o tutulmadan çıkmak lazım. Açıkhava- . da teneffüs etmekten bunu anlıyorum.
İşte böyle diyor, böyle bakıyor şiire Can Yücel.
O, vakti zamanında, Bir Siya sinin Şiirleri’nde söylemişti:
“Ben artık şiir düzmek değil/şi- iri düzmek istiyorum”
Şiir-Şair-Dünya üçlüsüne, do layısıyla kendi konumuna, işine bakışını da açıklamıştı: “Şiir bir
terlemedir/ Güneş güneş sözler le/ Ve böyle böyle/ Şair erivip gi der.”
* * *
Ve böyle böyle... Şiir sahneye çıkar yeniden, hayatımıza girer yeniden dilimize düşer, yüreği mizi, göğsümüzü kabartır, yeni den.
İyi ki doğdun Şiir... Açıklıa- va’da buluşmak üzere.