'
• 9 Aralık 1990 Pazar • Sayfa 15
Son günlerin en coktartışılan yazarı
ORHAN PAMUK
“ 1 --- ---— — ■ -heessesb ıımii ıir ıiMiıwrrrTmı»ınıntyiırei“ Kara Kitap” isimli romanıyla edebiyat dünyamızda
fırtınalı bir tartışma ortamı yarattı Orhan Pamuk. Fethi
Naci'nin bir zamanlar "Türkiye'de roman yok”
demesiyle başlayan tartışmadan bu yana, edebiyatımız
bu kadar alevli bir tartışmaya tanık olmamıştı...
Pamuk, pek çok ilginç yanıyla, tanınması gereken biri...
/ i " ■ - V V; - V * ? ■ i
P B
■"
§ ;
s*. ;m rJ
ft-• İÇTİĞİ SİGARA:...
---i
...Barclay • PARFÜM:... ... ( * ) • SEVDİĞİ İÇKİ:... ...Nescafe • OKUDUĞU SON KİTAP:...‘‘Cumhuriyet Kızı"
Memet Baydur'un • GÖRDÜĞÜ SON FİLM:David Lynch'in ‘‘Vahşi Duygular”
• SEVDİĞİ SPOR:... ... Futbol • NASIL BİR TATİL:... ...(☆ ) • KULLANDIĞI OTOMOBİL: ...( * ) • SEVDİĞİ MÜZİK TÜRÜ:...
miyor
. Yok. Müzik dinle-• İZLEDİĞİ SON KONSER: ....Dolayısıyla yok. • SEVDİĞİ RESSAM:... Rupyard Paxilovich • SEVDİĞİ KAĞIT OYUNU:. ... Yok • BEĞENDİĞİ KADIN TİPİ: ... <*> • BEĞENDİĞİ ERKEK TİPİ: ...( * ) (☆ ) Orhan Pamuk'un bu sorulara neden cevap
vermediği, yazımızın içindedir.
mmmmmam
RHAN PAMUK’un evi ne girerken bunu dü şünüyorum. İnsana, İstan bul'da ve bir yazarın me kânında olduğunu hiç de yadırgatmayan bir eve gi riyorum. Gençliğini, dar bir huni gibi kıvrılarak çıkılan merdivenlerin sonundaki çatı katına bırakan, hüzün
lü eski bir aile apartma nının kokusunu hemen alıyorsunuz. Çalışma ma sasında yanan sönük ışık küçücük, dağınık, heryeri kitaplar ve broşürlerle dolu salonu saklayamıyor.
Orhan Pamuk'un sevdi
ği bir tarafı yok mu? “Hiç
bir yanımı fazla sevmiyo rum. Kendinden memnun insanlar bana hep keriz gibi gözükmüşlerdir. Ke rizlerden de hoşlanmı yorum. Kalabalık bir yer de aynaya bakanlar ya da kendi başarılarını yansıtan ruhsal aynalara bakan in sanlarla arkadaşlık et mem. Otobüsten inerken pardösüsünü farkında ol madan kapıya sıkıştırıp, bunun farkında olmayan insanları seviyorum” di
yor__________________
COK ÖZEL
SORULAR
Orhan Pamuk'ia anla
şabilmek gerçekten çok zor. Bu ondan mı, benden mi kaynaklanıyor, bir türlü anlayamıyorum. Hemen hemen bütün sorularımı reddediyor. Yanlış anlaşıl mak korkusu ne zaman korku olmaktan çıkıp para noya haline geliyor acaba diye düşünüyorum.
Yukarıda kutuda boş kalan yerleri, baskı hatası sanmayın. Cevaplamamak için kendine göre gerçek ten geçerli nedenleri var. Her şeyden önce o tablo da yer almayı istemiyor. Bu, kendisini “At gibi his
setmesine neden oluyor muş." Çok sıradan bir ki
şilik sergilemek istemiyor.
"Benim sevdiğim ressamı soruyorsunuz. Bir kere bir tane ya da üç tane değil. Benim size söyleyeceğim beş altı isim de neyi ifade edecek? Benim kişiliğimi mi?" diyor. Mesela, “Na sıl bir tatil hayal ediyorsu nuz?” sorusunu "Çok ö- ze l" diyerek cevaplandır
mıyor. Sanki her soru, o- nu at olmaya biraz daha yaklaştırıyor.
"Beğendiğiniz kadın ti p i" diye sorduğumda artık
dayanamıyor ve ayağa fır layarak “İsterseniz bu söyleşiden vazgeçin. Böy le bir soruya cevap ver mem mümkün değil” di
yor. Tabii bu cevap beni sadece, bu sorudan vaz- geçirebiliyor. Ve tabii be ğendiği erkek tipi soru sundan da.
Sıra tarihlere geliyor.
Bu sorulardan da hoşlan mıyor. Ama konuşma sı rasında 30 yaşında oldu ğunu öğrenebiliyorum.
KARA KİTAP
"İkİ-üç bin kişi okursa, kitabımı basarlar" düşün
cesiyle yazarlığa başlayan
Orhan Pamuk, özellikle
son günlerde edebiyat dünyasında tartışmalara yol açap son kitabı "Kara
Kitap” konusunda konuş
maktan kaçınıyor. “Eleştiri
kaldırabiliyor musunuz?”
sorusunu yanlış anlaşılır düşüncesiyle cevaplamak istemiyor. En sevmediği şeylerden biri de “Büyük
yazar rolüne girmek". İyi
lerini okuyup, kötü eleştiri ler okumaktan hoşlanmı yor Pamuk.
Ancak, bu kötü eleştiri leri “okumama zevkini"
çoğu zaman arkadaşları tattıramıyorlarmış. Hep bir şeyler fısıldayanlar çıkar mış. Haklı, ben de söyle şiyi yaptığımız gün “Kara
Kitap" hakkında bir gaze
tede çıkan yazıyı özetli yorum. Yani, yine bu zev kinden mahrum kalıyor. Hatta sadece mahrum kal- mayıp biraz da sinirleniyor.
YAKILMAK
İSTİYORUM
Kalabalıktan pek hoş lanmıyor. "Yalnızken mut
lu olurum. Kalabalığın en çekici yanı ölümü unuttur masıdır" diyor. Ölümü, "huzursuz bir yatakta yat maya" benzetiyor. “Ka ranlık bir yerde, üzerini kar kaplamış toprakların altında, ağzım açılmış, içi ne topraklar dolmuş bir şekilde yatmak hiç de hoş olmaz herhalde" diyor.
“Ben yakılmak istiyorum"
diye de ekliyor. Bu bir va siyet olarak kabul edilir mi bilemiyorum.
Niye yazdığını, “ Ya şam, küçük küçük ânlar dan oluşuyor. Her anı, i- çinde ve saf bir şekilde, bütün netliğiyle yaşayamı- yoruz. Bize bugüne kadar hayat diye öğretilen, anla tılan her şey sadece gün lük yapılan ve yapılması gereken hareketler. Ben bunları adlandırma ayrıca lığına sahibim” diye anla
tıyor.
Son yazdığı “Kara Ki
tap" dört senesini almış.
Yani senede yüz sayfa.
"Yazarken en fazla nere lerde zorlanırsınız?" diye
soruyorum. “Hiç belli ol
maz. Bazen bir cümleyi istediğim gibi yapabilmek için saatlerce bu salonda volta attığımı bilirim " di
yor. Nasıl yazmaya başla
dığını, ilham kaynaklarını merak ediyorum. Şöyle di yor:
“Günlük hayatta yaşa nan rutin olaylara, herke sin gördüğü gibi değil de farklı bir gözle bakarsanız yazı ilginç olur. İnsan bir ağacın, bir bardak suyun ya da masanın üzerindeki makasların büyüsüne ka pıldığı, o ender hissetti ğimiz sezgi anlarında san ki bütün dünyanın anlamı birdenbire değişir. Sanki nesneler soyunur, çak maklar, mürekkepler, ka şık soyunur da dünyanın şimdiye kadar sezeme- diğim bir anlamı, belki iki-üç anlamı ortaya çıkı- verir. Bu durumu hisset tiğim andan itibaren ya zarlık artık çok kolaylaşır. Bu ruh haline girebilmem için de insanlardan uzak laşmam gerekir.”
Yazmasıyla ilgili küçük bir de ayrıntı vereyim. Belki psikolojik tahlil yap mak isteyenlere yardımcı olabilir. Kitaplarını dolma kalemle yazıyor ve mü rekkep şişelerini de birikti riyor_________________
KENDİNİ
BEĞENMİŞLİK
İlgi çekmekten kaçın mak, önemli görünmek is tememek yazarlığın değil de sanki başka bir mesle ğin raconu değil mi? “Or
han Bey, yazarlık da bir yerde kendini beğenmek değil mi? Düşüncelerini ya da hayallerini insanla ra sunma cesareti ancak kendini beğenen bir insa na mahsus değil midir?"
diye soruyorum. Çünkü kendini övmekten ya da övdüğü zaman yanlış an laşılmaktan korkuyor.
“Ben herkesin bildiği, his settiği ama dile getireme
diği şeyleri yazıyorum. Bunları adlandırma cesa reti ve uyanıklığına sa hibim. Kendini beğenmiş likle, ayrıcalığı karıştır mamak lazım. Benim ayrı calıklı bir tarafım var. Hepinizin bildiği şeyleri ustalıkla tekrar görebiliyor ve size gösterebiliyorum "
cevabını veriyor.
Cevabına bir de örnek gösteriyor: “50 yıldır Tür
kiye'de asansör kullanıldı ğı halde bizde bir asansör kültürü hâlâ oluşamadı. A- sansörde karşılaşan in
sanların huzursuzluğu,
birbirlerine düşmanca ba kışları ya da gözlerini yer den ayırmamalarının her kes farkındadır. O anda düşünmediği bu ayrıntıları başka bir gözle görmek okuyucuyu memnun eder. Ben de bu işi yapıyorum."
KADIN, ERKEK
VEÇOCUKLAR
Zaman zaman neden özel olduğunu anlayama dığım sorulara takılmaya devam ediyoruz. Yanlış anlaşılma korkusu birçok soruyu engelliyor. Maske sini biraz aralamaya çalı şırken, o “En dokunaklı
yanımız özel hayatımız değil mi? Yüzümüze bir maske geçirerek koru nuruz. Bu maskeyi hafifçe aralarsak alay ederler, şaka yaparlar. Bundan şi kâyet etsek de başkaları için aynı şeyi biz de ya parız" diyor.
Hayatında kadının, er keğin ve çocukların yerini
“Kadınların yanındayken onların yanında olduğumu hissederim. Erkek ve ço cuklarda ise ancak o kişi nin erkek ya da çocuk ol duğunu hissetmezsem ra hat ederim" şeklinde ifa
de ediyor.
Ta h a To ros Arşivi H