• Sonuç bulunamadı

Tedavi görmemiş iskeletsel 1. sınıf olguların büyüme gelişimlerinin McNamara sefalometrik analizi ile longitudinal olarak incelenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tedavi görmemiş iskeletsel 1. sınıf olguların büyüme gelişimlerinin McNamara sefalometrik analizi ile longitudinal olarak incelenmesi"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

DİCLE ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

TEDAVİ GÖRMEMİŞ İSKELETSEL I. SINIF OLGULARIN

BÜYÜME GELİŞİMLERİNİN

McNAMARA SEFALOMETRİK ANALİZİ İLE

LONGİTUDİNAL OLARAK İNCELENMESİ

Dt. NİHAL HAMAMCI

ORTODONTİ ANABİLİM DALI (DOKTORA TEZİ)

DANIŞMAN

Yrd. Doç. Dr. SEMRA ŞAHİN

DİYARBAKIR

(2)

İÇİNDEKİLER

SAYFA

ÖNSÖZ ………... I

SİMGELER VE KISALTMALAR………... II TABLOLAR VE ŞEKİLLER………. III

ÖZET ………... 1 SUMMARY ………... 3 GİRİŞ VE AMAÇ ………... 4 GENEL BİLGİLER ………... 6 BİREYLER VE METOD ………... 28 İSTATİSTİK VE BULGULAR.………... 40 TARTIŞMA ………... 48 SONUÇLAR ………... 67 KAYNAKLAR ………... 68 ÖZGEÇMİŞ ………... 81

(3)

ÖNSÖZ

Bütün hayatım boyunca maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen sevgili aileme, doktora eğitimim boyunca gerek bir abla ve gerek bir hoca olarak her zaman yanımda olan doktora hocam Sayın Yrd. Doç. Dr. Semra ŞAHİN’e, tez materyalini toplamamda ve hazırlanmasında bana yardımcı olan arkadaşım Dt. D. Dara KILINÇ’a, tez istatistiğinin yapılmasında yardımlarını esirgemeyen Sayın Yrd. Doç. Dr. Ersin UYSAL’a teşekkür ederim.

(4)

I

SİMGELER VE KISALTMALAR

cm :Santimetre mm : Milimetre

F : Varyans Analizi Fisher Değeri n : Denek Sayısı

n.s. : Non-Significant (Anlamlı Değil)

t : İkili Karşılaştırmalardaki Student t Değeri Sd : Standart sapma

X : Ortalama Değer * : p<0.05

** : p<0.01 *** : p<0.001

(5)

II

ŞEKİL VE TABLOLAR

Şekil 1: Çalışmamızda kullandığımız sefalometrik noktalar. Şekil 2: Çalışmamızda kullandığımız düzlemler.

Şekil 3: Çalışmamızda ölçtüğümüz açılar.

Şekil 4: Çalışmamızda yaptığımız linear ölçümler.

Tablo 1: Çalışmamızdaki bireylerin her üç dönemdeki yaş ortalamaları. Tablo 2: McNamara normları 1.

Tablo 3: McNamara normları 2.

Tablo 4: Kız, erkek ve toplam bireylerin her üç döneme ait verilerinin tanımlayıcı istatistik

değerleri, ortalama ve standart sapmaları.

Tablo 5: Verilerin çoklu karşılaştırmaları. Tablo 6: Paired (eşleştirilmiş) t testi sonuçları.

(6)

1. ÖZET

İnsanın, büyüme sürecinde tüm vücudunda olduğu gibi, diş, çene ve yüz sisteminde de çeşitli değişiklikler meydana gelmektedir1.

Ortodontik tedaviler sürecinde meydana gelen değişikliklerin etkili bir çoğunluğundan büyüme sorumlu olduğu için, ortodontik tedavilerin başarısı ile büyüme arasında da önemli bir ilişki vardır2,3.

Yüz iskelet sisteminde büyüme ile meydana gelen değişiklikler, ortodontik tedavilerin planlamasında, amaçlarında ve tedavilerin sonuçları üzerinde oldukça etkili olduğundan, ortodonti pratikleri için de oldukça önemli bir konudur2.

Ortodontik tedavi gören olguların çoğunlukla büyüme ve gelişimleri devam eden bireyler olması nedeniyle, ortodonti pratiği bu bireylerdeki büyüme ve gelişim potansiyelini tedaviye yansıtarak olumlu sonuçların elde edilmesini amaçlamaktadır2,3.

Geçmişten günümüze kadar ortodontistler, kafa ve yüz kemiklerinin büyüme ve gelişimi ile ilgilenmiş ve bu karmaşık proçesi anlamaya çalışmışlardır. Sefalometrik filmlerin ortodontide kullanılmaya başlanması ise konuyla ilgili araştırmalara daha çok yönelme imkanı doğurmuştur2,3.

Biz de çalışmamızda, daha önce herhangi bir ortodontik tedavi görmemiş, iskeletsel sınıf I ve normal okluzyona sahip 14 kız, 14 erkek, toplam 28 bireydeki büyüme ve gelişim değişimlerini McNamara sefalometrik analiz yöntemi4 ile longitudinal olarak incelemeyi

amaçladık.

Araştırmamızdaki bireyleri, Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı arşivinde toplam dokuz yıllık kayıtları bulunan 14 kız, 14 erkek toplam 28 kişi oluşturmuştur. Araştırmayı oluşturan kız bireylerin başlangıçtaki yaş ortalaması 9.0 yıl, erkeklerin ki ise 8.7 yıldır. Aynı bireylerden, ilk kayıtların alınmasından beş ve dokuz yıl sonra ikinci ve üçüncü dönem kayıtları alınmış ve bu bireyler kız, erkek ve cinsiyet ayırımı yapılmadan toplam olarak üç dönemde ( T1,T2,T3) incelenmişlerdir.

Elde edilen verilerin istatistiksel değerlendirilmesinde, tekrarlı ölçümlerin ortalamalarının analizi için Repeated Measures Anova testi, çoklu karşılaştırmalar için Tukey HSD testi ve kız ve erkek grupların kendi içlerindeki analizlerinde ise eşleştirilmiş (paired) t

(7)

Sonuç olarak, bireylerimizde toplam dokuz yıllık bir süreçte meydana gelen büyüme ve gelişim değişimlerini, kız ve erkekler için ayrı ayrı ve cinsiyet ayırımı yapmadan bütün (toplam) bireyler için tespit ettik ve sonuçları tablolarımızda sunduk (Tablo 4,5,6). Araştırmamızın sonuçları bulgularımızın, McNamara’nın4 bu dönemler için belirlediği

normlarla da uyumlu olduğunu göstermektedir.

Anahtar Kelimeler: McNamara Analizi, Longitudinal Araştırma, Büyüme ve Gelişim.

2. SUMMARY

In the growth process many changes take place in teeth , face and jaw system as whole body. Reason of the changes occur in orthodontic treatment period is growth and therefore

(8)

The changes occur with growth in face-skeleton system are very effective on orthodontic treatment planning, goals and results. It is also an important subject for the orthodontic practice2.

Since the patients having orthodontic treatment are on growth and development period, orthodontic practice tends to reflect this period’s potential to treatment procedure to maintain positive results2,3.

Until today, orthodontists have studied on face and head bones growth and development and tried to understand this complex process. With the use of cephalometric films orthodontists have the chance for more studies on this concern2,3.

In our study we have investigated the growth and development changes of 14 female, 14 male totally 28 subjects who have orthodontically untreated skeletal Cl I anomaly and normal occlusion, with McNamara cephalometric analysis4 longitudinaly.

Our study consist of 14 male, 14 female total 28 subjects who have 9 year record in Dicle University, Dentistry Faculty, Orthodontics Department. Initial median age of girls were 9.0 year and boys were 8.7 years. 5 and 9 years after the initial records, second and third period records were taken. And these were investigated in T1, T2 and T3 periods without taking care of sex differencies.

Statistical analysis of obtained values were evaluated by Repeated Measure Anova test for repeated measurement medians and Tukey HSD test for multiple comparison and Paired t tests for male and female groups analysis in itself.

As a result of our study determine the growth and development changes of our subjects in 9 years for males and females apart and also for whole subjects without sex differencies. These are shown in tables 4,5,6. According to our study; our findings are related with McNamara4 norms stated for these periods.

(9)

3. GİRİŞ VE AMAÇ

Ortodontik tedavilerin amacı, bireylere dengeli bir fonksiyon ve okluzyonla birlikte mümkün olduğunca estetik bir yüz görünümü kazandırmaktır5,6.

Ortodontik tedavilerin başarıya ulaşmasında ise, baş ve yüz sisteminin normal ve dengeli büyüme gelişiminin bilinmesi oldukça önemlidir. Büyüme ve gelişimin normal sınırlarının iyi bilinmesi, malokluzyonların daha iyi teşhis edilebilmesine, büyüme ve gelişim hızının artma ve yavaşlama gösterdiği evrelerin bilinmesi ise, tedavi sırasında bu evrelerden olumlu yönde yararlanmamıza neden olacaktır. Her nekadar büyüme ve gelişim ortodontide çoğu kez tedaviye yardımcı olsa da, bazen de bu ters yönde olup, tedaviyi güçleştirebilmektedir7,8.

Baş ve yüz sisteminin büyüme ve gelişiminin incelenmesinde günümüzde birçok yöntem kullanılmaktadır. Bu yöntemler, kurukafalar (kraniometry) ve canlılar üzerinde doğrudan yapılan ölçümler, uzak röntgen filmleri üzerinde yapılan ölçümler (radyografik sefalometri) ve hayvan deneyleri olarak sıralanabilir. Özellikle hayvanlar üzerinde implant ve boyama yöntemleriyle yapılan deneyler, baş ve yüz sisteminin büyüme ve gelişiminin açıklığa kavuşmasında geniş ölçüde katkıda bulunmuştur. Günümüzde ise en fazla kullanılan yöntem sefalometrik filmler üzerinde yapılan ölçümlerdir7.

Büyüme alanları, miktarı, hızı, yönü ve oranlarında meydana gelen değişiklikler ve büyümeye etki eden faktörler gibi konulara duyulan ihtiyaç, ortodontide sefalometrik filmlerin daha fazla kullanılmaya başlanmasına neden olmuştur. Bu yöntemle elde edilen bilgilerin ve oluşturduğu normların, ortodontide teşhis ve tedavi planlamasına getirdiği yararlar ise oldukça önemlidir2,3.

Hirschfeld ve Moyers9 de, baş ve yüz iskelet sistemindeki boyut artışlarının, ortodontik

teşhis ve tedavi planlamaları açısından oldukça önemli olduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca araştırmacılar genetik yapının belirlediği büyüme yönünün ve hızının, çevresel etkenlerle değiştirilebileceğini de ifade etmişlerdir.

Tedavi planlamasında, ortodontik tedaviye başlamadan önce yapılan sefalometrik analizler ve model analizleri genellikle hastanın o günkü dişsel ve iskeletsel ilişkilerini tespite yönelik ölçümler içermektedir. Tedavi planının sadece bu ölçümlerden yararlanılarak

(10)

yapılması, büyümeyle meydana gelecek olan değişikliklerin göz ardı edilmesi demektir. Bu nedenle planlamada herhangi bir hataya sebep vermemek için yapılması gereken, Ricketts3

tarafından da belirtildiği gibi bireyin şimdiki ve gelecekteki durumunu içeren dinamik bir senteze ulaşmaktır. Ancak bu şekildeki bir planın hastaya uygulanmasıyla başarılı sonuçların elde edilmesi mümkün olacaktır2,3.

Irksal değişikliklerin neden olduğu farklı normal büyüme ve gelişim normlarının her topluma uygulanamayacağı, aksi taktirde böyle bir uygulamanın yanlış yönlendirici bilgiler vereceği de unutulmamalıdır. Dolayısıyla her topluma ilişkin normal büyüme ve gelişim normlarının belirlenmesi ve o topluma özgü normların ortaya çıkarılması daha doğru bir yaklaşım olacaktır7.

Biz de bu düşüncelerin ışığı altında, çalışmamızda Diyarbakır yöresinde yaşayan, iskeletsel sınıf I ilişkiye sahip 14 kız, 14 erkek toplam 28 bireyin, dokuz yıllık bir süreçte meydana gelen büyüme ve gelişim değişikliklerini, McNamara sefalometrik analiz yöntemini4

(11)

4. GENEL BİLGİLER

Büyüme ve gelişim ile ilgili bilgi birikimi her dişhekimi ve ortodontist için gereklidir. Çocuklarla aktif olarak çalışan kişiler için, normal durumları, anormal ve patolojik varyasyonları ayırt edebilmek önemlidir. Ortodontistler sadece dentisyonla değil, dentofasiyal kompleksin bütünüyle ilgilenirler. Bu nedenle fasiyal büyümeyi hastanın çıkarları doğrultusunda da yönlendirebilirler. Bunu yapabilmenin yolu ise normal büyüme paterni ve onun altında yatan mekanizmaları anlamaktan geçer1.

Kraniofasiyal büyüme kompleks bir olaydır. Çünkü her bireyin kendine ait bir genetik yapısı, çevresel faktörleri ve alışkanlıkları vardır. İnsan yüzündeki şekil ve ilişki değişikliklerini çocukluktan erişkinliğe geçişteki 20 yıllık periyotta tam olarak tahmin edebilmek, genetik ve çevresel faktörlerin kombine ve kompleks etkilerinden dolayı çok zordur. Bu durum yüz gibi üç boyutlu bir yapının iki boyutta değerlendirilmeye çalışılmasıyla daha da zorlaşmaktadır10.

Fasiyal büyümenin miktarı ve yönü, ortodontik tedavilerin başarısını veya başarısızlığını belirleyen önemli bir faktör olarak kabul görmektedir. Ortodontistler tedavi planlamasında ve mekanizmasında, en iyi metod ve en doğru zamanı kullanabilmek için kraniofasiyal büyümeye hakim olmalıdırlar. Eğer iskeletsel ilişkilerdeki değişimi tam olarak anlayabilirsek, ortopedik ve ortodontik tedavinin yöntemine ve zamanına daha kolay karar verebiliriz. Tedavi zamanlamasını daha iyi ayarlarsak, en kısa zamanda en az biyolojik, psikososyal ve finansal zararla optimal ortodontik tedavi sonuçları elde edebiliriz. Bu nedenle klinik kararlar verilirken, özellikle ekstraoral kuvvet ve fonksiyonel aparey kullanımında, çekimli veya çekimsiz tedavi kararlarında ve ortognatik cerrahi operasyonlarında kraniofasiyal büyüme mutlaka göz önüne alınmalıdır11-13.

Fasiyal yapılardaki gelişimin, genlerin ve çevresel faktörlerin kontrolü altında olduğu, ayrıca diyet, hormonlar, hastalıklar ve alışkanlıkların da yumuşak doku ve kemik gelişimini etkilediği belirtilmiştir14,15.

Ortodontistler olarak merak ettiğimiz, büyümenin nerede, hangi yönde ve ne kadar gerçekleştiğidir. Genel olarak, kafanın farklı bölümlerinin aynı oranda ve aynı paterni takip edecek şekilde büyümediği kabul edilmiştir16.

(12)

Bergersen17, diş-çene-yüz büyümesinin, genel vücut büyümesi ile paralel seyrettiğini ve

genel vücut büyümesindeki duraklama ve hızlanma dönemlerinin diş-çene-yüz yapısını da etkilediğini kabul etmiştir.

Björk18, ortodontik tedaviler boyunca büyümenin ve kullanılan mekaniklerin katkılarını

tayin etmek için sefalometrik impozisyonlar kullanmıştır. Süperimpozisyonlar için stabil anatomik bölgeler bulmanın oldukça zor olduğunu, ancak ufak hatalarla da olsa, stabil olarak kabul edilmiş anatomik noktaların süperimpozisyonlarda kullanıldığını belirtmiştir.

Büyüme ve gelişim ile ilgili birçok teori19-24 geliştirilmiştir.

Klaauw22 tarafından ortaya atılan ve Moss19 tarafından geliştirilen teoride, büyüme ve

gelişim konusunda fonksiyon gören yapıların, ilgili oldukları iskelet sisteminin büyüme ve gelişiminden sorumlu olduğu kabul edilmiştir.

Moss19, fonksiyonel kranial birimlerin iki kısımda incelenmesinin konuya daha fazla

açıklık getireceğini belirtmiştir. Bu kısımları fonksiyonel matriksler ve iskeletsel birimler olarak ifade etmiştir. Moss19 kafatasındaki boşlukların, etrafındaki iskelet ünitelerin formunu

etkilediğini iddia etmiştir. Ayrıca fonksiyonel matrikse herhangi bir zarar geldiğinde, bağlı olduğu iskeletsel ünitede de bir defekt olacağını belirtmiştir. Moss ve Greenberg’in23

çalışmaları, nörokranial suturların esas büyüme alanları olmadığını da göstermiştir.

Enlow20 ise, baş ve yüz iskelet sistemindeki suturlar, kondil ve sinkondrozislerin

büyüme merkezi olarak görev yaptığını, fakat yumuşak doku fonksiyonlarının da büyüme ve gelişim üzerindeki etkilerinin önemli olduğunu ileri sürmüştür. Araştırıcı kafa kaidesi büyümesinde; sfenooksipital, intersfenoidal, sfenoetmoidal ve intraoksipital sinkondrozislerin etkili olduğunu belirtmiştir. Bazı araştırmacıların25-27 bulguları da Enlow’un20 bulgularıyla

benzer sonuçlar göstermektedir.

Brodie28 ise, yüz büyümesini ortaya çıkaracak etkenin, kas fonksiyonları ve yaşamsal

fonksiyonların başlamasıyla önem kazandığını savunmuştur. Malokluzyonlarda teşhis açısından yumuşak doku fonksiyonlarının ve ağız, burun, yutak fonksiyonlarının dikkatle incelenmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

Normal büyüme paterni ile ilgili diğer bir görüş ise, vücudun bütün doku sistemlerinin aynı oranda büyümediğidir1.

(13)

Scott29 kraniofasiyal iskeleti sekiz farklı kısıma bölmüş ve her birinin kendine has bir

büyüme paterni olduğunu savunmuştur.

Klaauw22 kafatasının birbirinden bağımsız, ama ilişkili 30’dan fazla fonksiyonel

üniteden oluştuğunu göstermiş ve her bir ünitenin bağımsız bir büyüme yönüne sahip olduğunu söylemiştir.

Proffit ve Fields1, doğumdan hemen sonra beden ve uzuvların kafa ve yüzden daha hızlı

geliştiğini, dolayısıyla vücut oranlarının değiştiğini ve kafanın toplam vücuda oranının %30’a düştüğünü belirtmiştir. Büyüme paterni süresince, kafa oranındaki sürekli düşüşün devam ettiğini ve bu oranın yetişkinde yaklaşık olarak %12’ye ulaştığını söylemiştir. Doğumda vücut boyunun yaklaşık olarak 1/3’ü kadar olan bacakların yetişkinde vücut boyunun hemen hemen yarısına denk geldiğini ve alt ekstremitelerin üst ekstremitelere göre postnatal yaşam süresince daha çok büyüme gösterdiğini, normal büyüme paterninin bir parçası olan bütün bu değişimlerin büyümenin sefalokaudal meylini gösterdiğini belirtmiştir. Özet olarak Proffit ve Fields1, büyüme artışı yönünün kafadan ayaklara doğru olduğu görüşündedir.

Ayrıca Proffit ve Fields1, fasiyal büyüme paterni ile sefalokaudal gelişim

karşılaştırıldığında, beyine daha uzak olan mandibulanın, beyine daha yakın olan maksilladan daha geç ve daha fazla büyümeye meyilli oluşunu şaşırtıcı bulmamıştır.

4.1. MAKSİLLER VE MANDİBÜLER BÜYÜME TEORİLERİ

Gianelly ve Goldman25, nasomaksiller bölgede, sagittal planda yer alan dört suturun

(Frontomaksiller, Zigomatikomaksiller, Zigomatikotemporal, Piterigopaletin) bu bölgenin büyüme ve gelişiminde önemli rol oynadığını belirtmişlerdir. Suturların hepsinin birbirine paralel konumda yerleştiğini ve bu bölgelerdeki büyümeyle beraber, nasomaksiller kompleksin ileri ve aşağı doğru harekete zorlandığını savunmuşlardır.

Genel görüş ise maksillanın ileri ve aşağı hareketinin büyüme süresince nasal septum kıkırdağı tarafından da desteklendiğidir30.

Coben de31, nasomaksiller bölgedeki büyümede, sfenooksipital sinkondrosisin ve

(14)

Ayrıca çeşitli araştırmacılar da24,32,33, maksiller büyümede sutural aktiviteyle beraber,

kıkırdak burun bölmesinin önemli rol oynadığını, kafa kaidesi büyümesinin de bağlı olduğu kıkırdak burun bölmesinin büyümesini etkileyerek, maksillanın büyümesine katkıda bulunduğunu belirtmişlerdir.

Moss19, Moss ve Greenberg23 maksilla büyümesinde ağız, burun, yutak ve göz

fonksiyonlarının etkili olduğunu savunmuşlardır. Fonksiyonların ihtiyacına uygun olarak kemiklerde remodelling işlemlerinin oluştuğunu, bu hareketin de sutural bölgelerde gerilim kuvveti oluşturarak yeni kemik yapımını başlattığını ileri sürmüşlerdir.

Mandibüla büyümesi ile ilgili bilgilerin ilk kaynağı ise, yaklaşık olarak 200 yıl önce, 1754 yılında Hunter’ın34 mandibula büyümesi üzerindeki çalışmasıyla başlamıştır.

Rezorbsiyonun da apozisyon gibi kemik büyümesinin bir parçası olduğundan ilk olarak o bahsetmiştir. Araştırmacı, mandibulanın büyümesinin çene ucunun uzamasından çok, kafa kaidesi yönünde yani posterior yöndeki büyümeyle gerçekleştiğini saptamıştır.

1866 yılında Humphry35, Hunter'ın34 çalışmalarını değerlendirmek amacıyla yaptığı

araştırmasında, domuz mandibulalarının ramuslarının posterior ve anterioruna açtığı deliklere teller bağlayarak büyüme yönünü incelemiştir. Çalışmasında posteriordaki telin kemik içine gömüldüğünü, anteriordaki telin ise yumuşak doku içine doğru serbestleştiğini belirlemiştir.

1922 yılında Keith ve Campion36, antropolojik ölçümler yardımıyla kafa kemiklerinin

büyümesini incelemişler ve kondil başının önemli bir büyüme merkezi olduğunu savunmuşlardır.

Moss ve Meehan33 fonksiyonlara cevap olarak ortaya çıkan orofasiyal kapsüldeki

genişlemenin önemli olduğunu belirtmişlerdir. Mandibulanın, pasif ve ikincil bir cevap oluşturarak, kapsüler matriksin hacim artışı sonucu uzayda aşağı ve ileri doğru yer değiştirdiğini kabul etmişlerdir. Sonuç olarak kondilde görülen büyümenin kapsüler matriksin bu fonksiyonuna cevap olarak meydana geldiğini ileri sürmüşlerdir.

Bazı araştırmacılar24,37 ise mandibulanın çeşitli bölgelerindeki periostal erime ve

endostal depolanmaların kas ataşmanlarıyla ilgili olduğunu savunmuşlardır. Kondilde hücre çoğalması sonucu oluşan yer değiştirici kuvvetin, mandibulanın aşağı ve ileri doğru hareketine neden olduğunu belirtmişlerdir.

(15)

Mandibüler büyüme ile ilgili temel bilgileri ise Brodie’nin38 çalışmaları oluşturmaktadır.

Bu araştırmacı, mandibulada kondilin önemli bir büyüme merkezi olarak rol oynadığını, ramusun posterior kenarındaki kortikal kemik artışının ve mandibuladaki alveolar kemik büyümesinin mandibulanın öne ve aşağıya doğru büyümesine neden olduğunu tespit etmiştir.

Bazı araştırmacılar ise39-41 kondil kıkırdağının bir büyüme merkezi olmadığını ve

büyüme potansiyeli göstermediğini savunmuşlardır. Mandibulanın hacimsel olarak periosteal ve endoosteal apozisyon ve rezorpsiyon ile büyüdüğünü belirtmişlerdir. Ayrıca mandibulanın farklı parçaları olduğunu ve bu parçaların büyümesinin farklı faktörlere bağlı olduğunu belirtmişlerdir.

Enlow da37, kondil kıkırdağının mandibulanın boyutunu ve şeklini kontrol eden bir

merkez olmadığını, buradaki hücrelerin hareketine göre mandibulanın aşağı ve öne doğru yer değiştirdiğini, kondilin ramusta oluşan büyümeyi takip ederek adaptif bir büyüme sağladığını belirtmiştir.

Mandibula büyümesinde kondil kıkırdağının önemli rol oynadığını fakat esas etken olmadığını kabul eden araştırmacılar da vardır25,42.

Ricketts43, mandibula büyümesinin dairesel ark şeklinde olduğunu ve dairesel tahmin

metodlarının eğer büyümeyle ilgili bir patoloji yoksa, rahatlıkla kullanılabileceğini ve güvenilir olduğunu belirtmiştir. Moss44 ise mandibula büyümesinin logaritmik spiral şeklinde

olduğunu bildirmiştir.

Mandibüler büyüme, maksilla ve mandibulanın anteroposterior ilişkisinin gelişiminde önemli rol oynamaktadır. Pubertal periyotta mandibulada dikkate değer bir büyüme meydana gelmekle beraber, mandibüler büyüme miktarı, yönü, zamanlaması ve şiddeti geniş bir çeşitlilik göstermektedir. Ancak ortodontik tedaviler için en önemli konu zamanlamadır. Mandibüler büyüme ile genel iskeletsel maturasyon, el bilek büyümesi, seksual maturasyon ve servikal vertebraların maturasyonu arasındaki ilişkileri inceleyen birçok araştırmacı bulunmaktadır45-50.

Harris51, mandibula büyümesini incelemek için 4 ile 12 yaşları arasında, tedavi

görmemiş, 22 erkek, 18 kız toplam 40 çocuğun 4 yıl ve daha uzun süreli sefalogramları üzerinde çalışmıştır. Kızlardaki ortalama mandibula uzunluğunu, erkeklerdekinden yaklaşık olarak 2 mm daha kısa, yıllık büyüme miktarının ise iki grup arasında ve grupların kendi içinde farklı olduğunu bulmuştur. Araştırmacı büyüme hızındaki değişime göre dört büyüme

(16)

periyodundan bahsetmiş ve bunları şöyle sıralamıştır; 1. Yaşamın ilk yıllarında ani bir yavaşlama dönemi, 2. Erken çocukluk döneminin sonunda dereceli bir artış dönemi, 3. Preadelosan periyotta büyümede yavaşlama dönemi ve 4. Adelosan periyotta büyümede peak dönemi.

Schudy52 mandibüler büyüme yönünü tespit için yaptığı çalışmada, 62 vakanın 29'unu

11-14 yıl, 33'ünü ise 8-11 yıllık büyüme periyodunda takip etmiştir. Vertikal, sagittal veya horizontal büyüme arasında oluşan rotasyonun farklılığının ortodontik tedavide büyük bir öneme sahip olduğunu vurgulamıştır. Araştırmacı, mandibulanın hem saat yönünde, hem de tersi yönde rotasyonlar gösterdiğini bildirmiştir. Mandibulada büyümeyle görülen saat yönündeki rotasyonun, molar bölgesindeki artmış vertikal büyüme sonucu ortaya çıktığını ve overbite mesafesinde azalmaya sebep olduğunu söylemiştir. Bunun aksi yani saat yönünün tersine olan mandibula rotasyonunun ise, vertikal büyüme yetersizliğine bağlı olarak oluştuğunu ve bunun da overbite artışına sebep olduğunu belirtmiştir.

4.2. SEFALOMETRİ

Sefalometriye hakim olamayan bir klinisyen, hiç bir zaman elindeki vakaya mümkün olan en geniş açıdan bakamaz, olası en doğru tedaviyi seçemez ve değişimlerin doğru analizini yapamaz 2.

Yüz iskelet sisteminde meydana gelen değişiklikleri değerlendirmek için, en çok tercih edilen yöntem sefalometridir. Metodun tekrarlanabilir olması, yöntemi yararlı hale getirmektedir53,54. Yüzdeki değişiklikleri değerlendirmek için ayrıca antropometri,

fotogrametri ve komputer imaging yöntemleri de kullanılmaktadır55-57.

1931 yılında Broadbent58 yayınlamış olduğu makalesi ile gerçek anlamda bir

sefalometrik uygulamayı ilk kez ortaya koymuş ve bunu başlangıçta sadece seri çalışmalar için kullanmıştır.

Björk59, yüzün büyüme ve gelişiminin incelenmesinde sefalometrik filmlerin diğer

yöntemlere göre daha yararlı olduğunu savunmuştur. Büyüme analizlerinin; yüz boyutlarının ve intermaksiller ilişkilerin değişimi, yüz büyümesinin yoğunluğu ve kişisel olgunlaşma devreleri hakkında aydınlatıcı olması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca büyüme ve gelişimin yön

(17)

ve hızının tayininde longitudinal, metrik ve yapısal analizlerin de önemli rol oynadığını ileri sürmüştür.

Brodie38, 30 yıl sonra sefalometrik film uygulamasını sadece klinikte teşhis aracı olarak

uygulamaktan çıkararak, logitudinal çalışmalar için de kullanmıştır. Sefalometrik radyografi, uygulanmaya başlanmasından ancak 50 yıl sonra ortodontistlerin büyük bir bölümü için standart bir prosedür olmuş ve en çok klinik ortodontide kullanılmaya başlanmıştır.

Sefalometri 1931 yılında Broadbent58 tarafından bulunduğundan beri, birçok

sefalometrik analiz yöntemi tanımlanmıştır. Bu analizlerden Downs, Steiner, Tweed ve Ricketts geniş ölçüde kullanılmıştır. Wits, Jarabak, Coben, Wylie, Sassouni, Enlow ve Bimler analizleri ise daha az kullanılmasına karşın, yine de çok iyi bilinen metodlardır4.

Günümüzde mevcut olan analizlerin çoğu 1940 ile 1970 yılları arasında tasarlanmıştır. Kraniofasiyal yapıdaki ilişkilerde anlamlı değişiklikleri tahmin etmek bu yöntemlerle imkansız olduğu için, başka analiz yöntemlerine ihtiyaç duyulmuştur. Geçen son 10 yıl boyunca, klinik ortodontide, fasiyal bölgenin bütün kemik strüktürünün üç boyutlu repozisyonuna izin veren ortognatik cerrahi vakaları ve iskeletsel bozuklukların tedavisinde yeni olanaklar sunan fonksiyonel aparey vakaları çoğalmıştır. Buna bağlı olarak daha hassas sefalometrik analiz yöntemlerine ihtiyaç duyulmuştur. Sadece dişler ve kemikler arasındaki ilişkiler değil, çeneler ile bazal kaide ve çenelerin birbirleriyle olan ilişkilerine de bakılmalıdır. McNamara analiz yönteminde de, dişlerin dişlerle, dişlerin çenelerle, çenelerin birbirleriyle ve bazal kaideyle olan ilişkileri tanımlanmıştır4.

Yüz iskelet sisteminin büyüme ve gelişiminin incelenmesinde kullanılan sefalometrik analizlerin güvenilirliği tartışılsa da, günümüzde daha iyi bir yöntemin olmaması uygulamada tercih hakkı vermemektedir. Sefalometrik film analizlerinde kullanılan noktaların saptanmasında yapılabilecek hatalar ve düzlemlerin güvenilirliği de tartışma konusu olmuştur7.

Kafa filmi ölçümlerinde genelde iki tür hata oluşmaktadır. Bunlardan ilki projeksiyon hatalarıdır. Bunun sebebi genellikle üç boyutlu bir nesnenin iki boyutta görüntülenmesidir. Filmi alınan obje birebir ölçülerde değildir. Diğer hata ise tanımlamada ortaya çıkar. Bu hatalar ise kafa filmleri üzerindeki işaret noktaları belirlenirken yapılan hatalardır 16,56.

Beaton ve Cleall60 sefalometride kulak çubuklarının neden olduğu 4 derecelik

(18)

saptanmasında önemli hataların yapıldığına, diğer nokta ve düzlemlerdeki hataların ise önemsiz olduğuna dikkat çekmişlerdir.

Bunun yanısıra sefalometrik işaret noktalarının yada ölçüm değerlerinin bazı özelliklere sahip olması gerekmektedir. Bunlar;

1. İşaret noktaları radyogram üzerinde kolay bulunmalıdır. 2. Net sınırlara sahip olmalıdır.

3. Doğrular ve düzlemler arasındaki ilişkiler, bu yapıların kafatasının diğer bölümleriyle olan ilişkileri belirgin olmalıdır.

4. İşaret noktaları ve açılar kesin ve kaliteli ölçüm sonuçları vermelidir. 5. Ölçümler istatistiksel analizlere uygulanabilir olmalıdır.

6. Sefalometrik analizler, klinik ortodontistler açısından fazla spesifik bilgiler gerektirmemelidir61.

1970’lerde ise bilgisayarlı sefalometrik analiz metodları ortaya çıkmış ve büyüme paterniyle ilgili kompleks istatistiksel analizler ve dentoiskeletsel analizler yapılmıştır. Klinisyenler bu teknolojiyi kullanmaya başladıklarında, tekniği çok kolay ve kullanışlı olarak tanımlamışlardır57.

1970’ lerde Ricketts3 klinisyenlerin bir sefalogramdan daha geniş bilgi elde edip

(diagnoz, tedavi planı, kısa ve uzun dönem tedavili veya tedavisiz gözlenen dentofasiyal değişiklikler), varolan potansiyeli sonuna kadar kullanması gereğinin ilk farkına varan kişidir. Araştırmacı, teknolojinin gelişmesinden yola çıkarak teşhis ve tedavi planlamasına yeni bir boyut getirmiş, sefalometrik analizlerde, tedavi planlanmasında, olguların sunulmasında, tedavi sonuçlarının belgelenmesinde ve büyüme araştırmalarında bilgisayar kullanımının faydalarından bahsetmiştir. Bilgisayarlar sayesinde klinisyenin kendi kararını rahatlıkla verebileceğini, kendi pratiklerinden edindiklerinin onu patolojik veya anormal konuma sevk edebileceğini, bilgisayarların organize bir rehber gibi iş görerek mevcut olan kayıtlar sayesinde hekime yol gösterici olduğunu belirtmiştir.

Bilgisayar kullanımı sadece analizde yararlanılan bir araçtır. Analiz metodunun kendisi değildir. Bilgisayarlar longitudinal, metrik, strüktürel ya da diğer tahmin metodlarına dayanan

(19)

eşitlikleri kullanmak üzere programlanmıştır. Bilgisayar teknolojisinin en büyük avantajı ise komplike formüllerin büyüme tahmini çalışmalarında kolaylıkla uygulanabilmesidir10.

4.3. BÜYÜME VE GELİŞİM İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR

Fasiyal büyüme trendleri değerlendirilirken, eldeki verilerin kesitsel (cross-sectional) olarak kıyaslanmasındansa, longitudinal olarak karşılaştırılması daha anlamlıdır62. Ancak

literatürlerdeki birçok sefalometrik standart, longitudinal çalışmaların sınırlı olmasından dolayı kesitsel çalışmalardan elde edilmiştir63.

İskeletsel anomalilerdeki varyans tahminleriyle ilgili çalışmalar mutlaka normal okluzyona sahip bireylerle birlikte olmalıdır. Sonuç olarak hepsinden önemlisi, yeterli miktarlardaki longitudinal örnekler uzun dönem gelişimsel eğilimleri göstermelidir12.

Kraniofasiyal büyümenin analizi için birçok metod tanımlanmıştır. Örneğin Walker64,

seri olarak çekilmiş filmlerin çakıştırılmasıyla büyüme periyodunu incelemiştir. Birçok konvansiyonel analiz metodu ile kraniofasiyal büyüme ve oluşum modeli belirlenmiştir65,66.

Eğer düzlemler, büyüme ve remodelling alanlarını tam olarak taklit edebilecek şekilde yapılırlarsa, büyüme ve morfolojinin doğası tam olarak aydınlatılırsa, kraniofasiyal büyüme ve gelişim, populasyonla karşılaştırmalara gerek duyulmadan anlamlı bir şekilde incelenebilir65.

Büyüme ile ilgili araştırmalar öncelikle kemik üzerinde yapılmıştır. Kemik büyümesi üzerine yapılmış araştırmalar ise ilk olarak Belchier’in67 1736 yılındaki çalışmasıyla başlar.

Brodie68, longitudinal olarak büyümeyi 3 aydan 8 aya kadar incelemiş ve insan

kafatasına ait morfogenetik yapının erken dönemde oluştuğunu ve değişmediğini belirtmiştir. Wilhelm ve arkadaşları69 yapmış oldukları çalışmada, bireyleri 1 aylık, 2 yıllık ve 14

yıllık dönemlerinde kranial tabanda yedi adet sefalometrik ölçüm yaparak değerlendirmişlerdir. 22 tane Cl I ve 21 tane Cl II bireyde bu sefalometrik ölçümleri kıyaslamışlardır. Çalışmalarında Cl I ve Cl II olgular arasındaki iskeletsel gelişim değişikliklerinin hangi noktada olduğuna dair yeni bilgiler elde etmeyi amaçlamışlardır.

(20)

Çalışmanın sonucunda, bu değişikliklerin kranial tabanda meydana gelmediğini gözlemlemişlerdir.

Snodell ve arkadaşları70, sınıf I iskeletsel ve dişsel yapıya sahip 25 erkek (4-25 yaşları

arasında), 25 kız (4-20 yaşları arasında) toplam 50 kişinin posteroanterior filmlerini alarak, transversal ve vertikal kraniyofasiyal büyümeyi longitudinal olarak incelemişlerdir. Çalışmanın sonucunda, altı yaşındaki transversal ölçümleri, vertikal ölçümlere oranla erişkin değerlerine daha yakın olduğunu tespit etmişlerdir. Erkeklerde, maksiller genişlik dışındaki tüm iskeletsel ölçümlerde 18 yaş sonrasına kadar artış görülmüş, kızlarda ise büyüme 17 yaşında tamamlanmıştır. Ayrıca araştırmacılar, altı yaşındaki değerlerin bilinmesiyle ve regresyon çizgisi yardımıyla, 18 yaşına dek olan değişimlerin tahminlerinin sağlanabileceğini belirtmişlerdir.

Björk59, 4 ile 24 yaşları arasındaki 100 kişinin kayıtlarını içeren bir metalik implant

çalışması yaparak, çenelerdeki büyüme ve rezorbsiyon alanlarını ve kişisel farklılıkları incelemiştir. Mandibulanın alt kenarının büyüme ve gelişim olayları sırasında stabil kalmadığını ve posterior bölümlerinde rezorbsiyonların olduğunu saptamıştır. Mandibuladaki uzunluk artışının esas olarak kondildeki büyümeyle gerçekleştiğini, çene ucunun ise, birkaç patolojik gelişim vakası dışında anterior kısmının stabil olduğunu söylemiştir. Apozisyonel ve rezorbsiyonel aktivite sonucunda, mandibula alt kenarında oluşan değişikliklerin ve şeklin büyüme yönünün de göstergesi olduğunu belirtmiş ve mandibulanın rotasyon tiplerinden bahsetmiştir. Olgulardan aldığı filmlerin çakıştırmasında, çenelerin arkaya ve öne doğru rotasyonlar yaparak geliştiğini saptamıştır. Belirli aralıklarla alınan sefalometrik filmler üzerinde rotasyonların saptanmasının, alt çenenin gelecekteki büyüme yönü ile ilgili bilgiler verebileceğini de belirtmiştir.

Bishara ve arkadaşları71 çalışmalarında, ideal oklüzyona sahip, 15'i kız 20'si erkek

toplam 35 bireyi 5 ile 25 yaşları arasında incelemişlerdir. G1 periyodu olarak adlandırdıkları; 5-10 yaş grubu ve G2 periyodu olarak adlandırdıkları; 10-15 yaş grubundaki bireylerin sefalometrik değerlerini karşılaştırmışlardır. Sonuç olarak, erkek bireylerde; SNA açısı, overjet, overbite ve N-ANS boyutlarındaki artışın önemli, SNB ve ANB açıları ile NM ve SGo boyutlarındaki artışın önemsiz, kızlarda ise; overjet, overbite, N-ANS ve NM boyutlarındaki artışın önemli, SNA, SNB ve ANB açılarıyla, S-Go boyutundaki artışın önemsiz olduğunu belirtmişlerdir.

(21)

Bishara63, normal bir okluzyona sahip ve tedavi görmemiş, 20 erkek 15 kız toplam 35

bireyi, 5 yaşından erişkinliğe kadar incelemiş ve sefalometrik standartlar bulmaya çalışmıştır. Çalışmanın sonucunda, toplam 17 açısal ve linear ölçümden yalnızca yüz yüksekliği oranında, 5 yaşından erişkinliğe kadar oldukça anlamlı bir artış saptamıştır.

Bishara ve Jakobsen62 yapmış oldukları çalışmada, üç normal yüz tipindeki (MP-SN

açısına göre uzun, orta ve kısa) değişiklikleri, 5 ile 25.5 yaşları arasında longitudinal olarak incelemiş ve şu sonuçları bulmuşlardır:

1. Çoğu bireyin (%77) 5 ile 25.5 yaş arasında aynı yüz tipine sahip olduğu ve yaşla birlikte orijinal yüz tiplerinin de stabil kaldığı gözlenmiştir.

2. Değişik parametrelerin büyüme eğrilerinin kıyaslanması (erkeklerdeki MP-SN ve Pog-NB eğrileri hariç) paralellik göstermiş, ana eğrilerdeki değişimlerin kıyaslanması ise üç yüz tipi arasında belirgin değişiklikler olduğunu ortaya çıkarmıştır.

3. Her yüz tipinde farklı dentofasiyal yapıların ilişkisi açısından geniş bir varyasyon gözlenmiştir.

4. Aynı yüz tipindeki kızlarda ve erkeklerde dentofasiyal parametrelerde belirgin farklılıklar gözlenmiştir.

5. Yüz büyüme trendleri değerlendirileceği zaman, eldeki verilerin kesitsel olarak kıyaslanmasındansa, longitudinal olarak kıyaslanması daha anlamlı bulunmuştur.

Bishara ve arkadaşları72, 20 erkek 15 kız toplam 35 bireyin 5 ile 45 yaşları arasındaki

lateral sefalometrik filmlerini almış ve yumuşak doku profilindeki değişimlerini longitudinal olarak incelemişlerdir. Yumuşak doku profilindeki büyük değişikliklerin kızlarda erkeklerden daha önce meydana geldiğini tespit etmişlerdir. Alt ve üst dudağın, kız ve erkeklerde 15 ile 25 yaşları arasında estetik çizgiye göre anlamlı olarak geride bulunduğunu, bu durumun 25 ile 45 yaş arasında da devam ettiğini bildirmişlerdir. Holdaway yumuşak doku açısını da 5 ile 45 yaş arasında azalmış olarak tespit etmişlerdir.

Kreig45 erken fasiyal büyümeyi değerlendirdiği longitudinal çalışmasında, 5 ile 12

yaşları arasındaki bireylerde üç kraniofasiyal boyutu değerlendirmiştir. Kız ve erkeklerde juvenile büyüme döneminde, major büyüme değişiklikleri bulunduğunu, bu dönemin erkekler için 8.0 ile 11.5 yıl, kızlar için 8.0 ile 9.6 yılları arasına rastladığını savunmuştur.

(22)

Nanda ve Ghosh73, yapmış oldukları longitudinal çalışmada, kızlarda 6 ile 12 ve

erkeklerde 12 ile 18 yaşları arasındaki büyüme değişikliklerinin oldukça fazla olduğunu ve her iki cinsiyette 18 ile 24 yaşları arasında bile, azda olsa büyüme değişiklikleri olduğunu tespit etmişlerdir. Erkeklerdeki değişikliklerin ise kızlardan daha fazla olduğunu belirtmişlerdir.

Karlsen74 yapmış olduğu longitudinal çalışmada, yüksek (>35) ve düşük (<26) MP-SN

açısına sahip bireyleri 6 ile 15 yaşları arasında değerlendirmiştir. Bütün bireylerde mandibulanın ileri hareket ettiğini, MP-SN açısı 400 ve üzerinde olan 7 birey olmasına

rağmen, hiçbir bireyde tamamen arkaya rotasyon görülmediğini vurgulamıştır. MP-SN açısının ortalama değerini ise hem düşük, hem yüksek açılı gruplarda azalmış olarak bulmuştur.

Ochoa ve Nanda75, çalışmalarında maksilla ve mandibula büyümesini longitudinal

olarak kıyaslamışlardır. Araştırmacılar tedavi görmemiş Class I okluzyonlu 28 ( 15 kız 13 erkek) bireyi 6 yaşından 20 yaşına kadar değerlendirmişlerdir. Çalışmanın sonuçlarında; palatal düzlemin horizontal düzlemden anlamlı derecede aşağı indiğini, anterior ve posterior nasal spinaların aynı oranda hareket ettiğini, mandibulanın maksilladan uzunluk olarak yaklaşık iki kat daha fazla büyüdüğünü ve erkeklerde 10 ile 16 yaşları hariç iskeletsel ve kronolojik yaş arasında anlamlı bir farklılık olmadığını saptamışlardır.

Woodside76 aktivatör tedavisinin mandibüler uzunluk üzerindeki etkilerini araştırırken,

kontrol grubunda 2 preadelosan büyüme atılımı gözlemiştir. Erken atılımı 6-7 yaşlarında tespit etmiş ve bunu çocukluk dönemi büyüme atılımı olarak adlandırmıştır. Daha sonraki atılıma ise juvenil atılım demiş ve bunun kızlarda 7.5, erkeklerde ise 9’lu yaşlarda meydana geldiğini gözlemiştir.

1974’te Riolo ve arkadaşları77, 6 ile 16 yaşları arasındaki kraniofasiyal büyümeyle ilgili

bir atlas yayınlamışlardır. Bulguları, hem erkekler, hem de kızlar için maksiller uzunlukla ilgili çizgisel ölçümlerin yaşla beraber belirgin bir artış gösterdiğini, maksillanın kranial tabanla olan ilişkisinde (SNA) çok az bir değişim meydana geldiğini göstermiştir.

Bishara ve arkadaşları78, farklı dönemlerde büyümeyle meydana gelen değişiklikleri

incelemek amacıyla, ortodontik tedavi görmemiş 35 nötral oklüzyonlu ve 30 CI II div. l maloklüzyonlu bireyi uzun süreli takip etmişlerdir. Bu iki grubu, süt dentisyondan daimi dentisyona kadar toplam üç dönemde (süt dentisyonu tamamlandığında, daimi birinci molar

(23)

sürdükten sonra ve daimi dişlenme (üçüncü molarlar hariç) tamamlandığında) incelemişlerdir. İki grup arasında erken dönemde sadece mandibüler uzunluğu farklı bulmuşlardır. Tüm bu dönemlerde görülen bütün değişiklikler karşılaştırıldığında, normal grupta maksiller ve mandibüler uzunluktaki artışları, CI II grupta ise iskelet ve yumuşak doku profilinin konveksitesindeki artışları daha fazla bulmuşlardır.

Karlsen79 çalışmasında, kız bireylerden oluşan iki grubu 6 ile 18 yaşları arasında uzun

süreli takip etmiştir. İlk gruptaki bireylerde iskeletsel sınıf I ilişki, diğer bireylerde ise orta derecede mesial bir ilişki bulmuştur. Araştırmacı bu iki grup arasındaki kraniyofasiyal morfoloji ve büyümeyi karşılaştırmayı amaçlamıştır. Bireylerin hepsinden 6 ile 18 yaşları arasında uzun süreli kayıtlar almıştır. Mesial çene ilişkisine sahip bireylerin tümünde, mandibüler iskeletsel protrüzyonun, mandibulanın anterior kranial kaideye göre önde konumlanmasına bağlı olduğunu bulmuştur. Ayrıca iki grup arasındaki morfolojik farklılıkların, çocuklar altı yaşındayken de mevcut olduğunu, çenelerdeki büyüme miktarının benzer olmasının da bu farklılıkların korunmasında etkili olduğunu belirtmiştir. Sonuç olarak kraniofasiyal yapının küçük yaşta belirlendiğini ve büyüme sürecinde nadiren değişim gösterdiğini bildirmiştir.

Buschang ve Pinto80 longitudinal çalışmalarında, kondiler büyüme ve glenoid fossanın

yer değişimini, çocukluk ve adelosan dönemde 118 çocuk ve 155 adelosan bireyde incelemişlerdir. Kızları sırasıyla 6 ile 10 ve 9 ile 13 yaşlarında, erkekleri ise 8 ile 12 ve 11 ile 15 yaşlarında incelemişlerdir. 4 yıllık condylion ve artikulareye ait sefalometrik değişimleri incelemişlerdir. Sonuç olarak; kondil büyümesini 0.8 ile 1.3 mm posteriora, ve 9.0 ile 10.7 mm superiora doğru bulmuşlardır. Artikulare anlamlı derecede condyliondan daha az superiora ve daha çok posteriora hareket etmiştir. Glenoid fossa 1.8 ile 2.1 mm arasında posteriora ve 1.0 ile 1.8 mm inferiora hareket etmiştir. Artikulare ise anlamlı bir şekilde kondyliondan daha fazla inferiora hareket etmiştir. Erkeklerde adelosan dönemdeki superior kondiler büyüme, çocukluk döneminden daha fazla olmuştur. Glenoid fossa ise, adelosan dönemde, posterior ve inferiora çocukluk döneminden daha fazla büyümüştür.

Nanda81, erken büyüme atılımı ile ilgilenen ilk araştırmacılardandır. Nanda81 yapmış

olduğu 15 kişiden oluşan araştırmasında, Sella-Nasion’un (S-N) 7 yaşında, Go-Gn’un ise 11 yaşında bir büyüme atılımı gösterdiğini tespit etmiştir. Araştırıcı ayrıca, diğer spesifik

(24)

ölçülmüş çalışmalarla kıyaslandığında erken fasiyal büyüme atılımının oldukça yaygın olduğunu tespit etmiştir.

Buschang ve Martins12 yapmış oldukları longitudinal çalışmada, çocukluk ve adelosan

dönem ilişkilerini incelemiş, çocuk ve adelosanların birbirine göre farklı anteroposterior büyüme paterni gösterdiklerini tespit etmişlerdir. Sonuç olarak anteroposterior ve vertikal büyümeyi birbirleri ile ilişkili bulmuşlardır. Ayrıca hem kız hem de erkekler için anteroposterior yöndeki ve vertikal yöndeki ilişkilerde orta düzeyde bir korelasyon olduğunu tespit etmişlerdir.

Björk19 yapmış olduğu çalışmada, Fransız kökenli Kanadalı ve Danimarkalı çocukları

kıyaslamış, ANS açısının çocukluk ve adelosan dönem boyunca 5 mm hareket ettiğini bulmuştur. Örneklerin %16’sından fazlasında sadece çocukluk dönemi boyunca 4 mm’den fazla bir hareket saptamıştır. Adelosan dönem boyunca ANS’deki kemiksel apozisyonu 1 mm’den daha az olduğunu bulmuş ve bunun maksillanın pozisyonel değişiminde çok etkili olmadığını saptamıştır. Maksillada çocukluk döneminde, belki de sfenoetmoidal sinkondrosisin erken birleşmesi ve nasal septumun değişen büyüme paternine bağlı olarak, adelosan döneme nazaran daha çok anteriora hareket gözlemiştir. Bu çalışmaya göre, maksillada hem adelosan, hem de çocukluk döneminde gelişmeler görülmüştür.

Dentofasiyal yapılardaki adelosan büyüme atılımı, özellikle de mandibuladaki atılım, fasiyal büyüme konseptleri içinde üzerinde en çok durulanıdır. Klinisyenler her zaman için tedavi planlaması yaparken adelosan büyüme atılımını hesaba katmalıdırlar. Bu konudaki en güvenilir veriler metalik implant çalışmalarından elde edilmiştir59. Björk59 çalışmasında 41

erkek çocuğun kondil gelişimini, 7 ile 21 yaşları arasında incelemiş ve bireylerden sadece 11’inin (%25’ten az) fark edilebilir bir pubertal büyüme varyasyonu gösterdiğini belirtmiştir.

Hürmeydan7, 7 ile 18 yaşları arasında, normal oklüzyona sahip kız ve erkek bireylerde

yüz iskeletindeki boyut artışlarını incelemiştir. İncelemede Coben sefalometrik analizini uygulamış ve sonuç olarak;

1-Yüz boyutlarının değişimini belirleyen değerlerin, erkeklerde kızlardan daha büyük olduğunu,

2-Yüz yükseklik ve derinliğindeki artışı etkileyecek yapıların oranlarındaki değişimin, kız ve erkeklerde farklılık gösterdiğini,

(25)

3-Erkeklerde yükseklik artışının derinlikten, kızlarda ise derinlik artışının yükseklikten daha fazla olduğunu,

4-Her iki cinste de arka yüz yüksekliğinin diğer yükseklik ölçümlerine göre daha fazla artış gösterdiğini ve bu artışın da alt yüz yüksekliği artışını etkilediğini,

5-Her iki cinste de alt yüz derinliğinde artış olduğunu saptamıştır.

Blanchette ve arkadaşları82, uzun ve kısa yüzlü bireylerde 7 ile 17 yaşları arasında,

yumuşak doku değişimlerini longitudinal olarak değerlendirmişlerdir. Toplam 32 kişinin dahil edildiği çalışmanın sonucunda; kızların yaklaşık olarak 14 yaş civarında erişkin yumuşak doku boyutlarına kavuştuğunu, erkeklerde ise bu değişimin 16 yaşına kadar devam ettiğini bulmuşlardır. Farklı vertikal yüz paternine sahip bireylerde A noktasındaki yumuşak doku kalınlığı ve üst dudağın yüksekliği hariç bütün değerlerde anlamlı derecede farklılıklar bulmuşlardır. Uzun vertikal paterne sahip bireyler kısa paterne sahip olanlara nazaran daha kalın ve daha uzun bir yumuşak doku yapısı göstermiştir. Yumuşak doku boyutlarındaki bu farklılıkların sebebini burada bulunan kompansasyon mekanizmasına bağlamışlardır. Ayrıca uzun vertikal paterne sahip bireylerdeki pubertal büyüme atılımının, kısa vertikal paterne sahip olanlardan daha erken meydana geldiğini, bunun da ortodontik tedavi zamanlaması açısından önemli bir klinik bulgu olduğunu bildirmişlerdir.

Üner83 normal oklüzyonlu, cephe ve profil görünümleri düzgün olan, 8 ile 13 yaşları

arasında 14 erkek, 8 ile 12 yaşları arasında 17 kız olmak üzere, toplam 31 bireyden bir yıl ara ile iki kez sefalometrik film çekmiştir. Sonuç olarak, her iki cinste de üst çenenin ön arka yöndeki konumunun bir yıl içerisinde büyüme ve gelişimden etkilenmediğini belirtmiştir.

Judy ve arkadaşları84 yapmış oldukları geriye dönük (retrospective) çalışmada,

anteroposterior çene ilişkilerini değerlendirmek için kullanılan AF-BF düzlemini, 30 erkek, 32 kız toplam 62 birey (8-18 yaşları arasında orijinal Bolton çalışma örneklerini kullanarak) üzerinde değerlendirmişlerdir. Yapılan çalışmada her iki cinsiyet arasında herhangi bir farklılık bulamamışlardır. AF-BF değerinin yaş artışına bağlı olarak anlamlı derecede azaldığını, ANB ile AF-BF ilişkisini incelediklerinde ise sagittal maksillomandibüler ilişkilerin değerlendirilmesinde bu ölçümün kullanışlı olduğunu tespit etmişlerdir.

Bishara ve arkadaşları46, 8 ile 17 yaşları arasında mandibula uzunluğundaki

değişiklikleri incelemişlerdir. Sonuç olarak, boya ait büyüme eğrisinin, mandibüler uzunluk ve mandibüler parametrelerden farklı olduğunu saptamışlardır.

(26)

Coben85 çalışmasında, büyüme ve gelişimle beraber yüz iskelet sisteminde ortaya çıkan

değişiklikleri (8-16 yaşları arasında) incelemiştir. Çalışmasındaki bireyleri seçerken düzgün bir profilin yanı sıra, kabul edilebilir bir okluzyona sahip olmalarına dikkat etmiştir. Coben85

derlenen lateral sefalometrik filmler üzerinde Basion noktası ve Frankfort horizontal düzlemini esas alarak ölçümler yapmıştır. Tüm yüz derinliği olarak kabul edilen Basion-Nasion ölçümünü, tüm ön yüz yüksekliği olarak alınan Basion-Nasion- Menton ölçümünü ve diğer yüz derinlik ve yükseklik ölçümlerinin yüzdelerini alarak değerlendirmiştir. Yapılan çizgisel ölçümlerin, yüz iskelet boyutlarındaki artışı tam olarak belirtemeyeceğini ve değerlerin toplam değer içindeki yüzde katkılarının daha önemli olduğunu savunmuştur. Araştırmasından elde ettiği veriler sonucunda;

1- Her iki cinste de orta yüz derinliğinde az miktarda bir artış olduğunu, 2- Alt yüz derinliğinin her iki cinste de kesin artış gösterdiğini,

3- Yükseklik artışının erkeklerde daha fazla olması nedeniyle, erkeklerin kızlardan daha uzun yüzlü olduklarını,

4- Her iki cinste de de arka yüz yüksekliğinde artış olduğunu,

5- Tüm ön yüz yüksekliği oranlarındaki artışın en az değişimi gösterdiğini,

6- Her iki cinste de fasiyal açıda artma, konveksite açısında ise azalma olduğunu bulmuştur.

Jamison ve arkadaşları86, yaşları 8 ile 17 arasında değişen, ideal oklüzyonlu 20 erkek ve

15 kız toplam 35 bireyde maksiller ve mandibüler ilişkileri ve bunların boyla olan ilişkisini longitudinal olarak incelemişlerdir. Prepubertal dönemde cinsler arasında boy, SNA ve ANB açılarında önemli değişiklikler tespit etmişlerdir.

Baumrind ve arkadaşları87, karışık dişlenme ve adelosan büyüme periyodundaki

maksiller remodelingi izlemek amacıyla, metalik implant içeren 31 hastayı, 8.5 ile 15.5 yaşları arasında takip etmişlerdir. Çalışmalarında ANS, PNS ve A noktalarına metalik implantlar yerleştirerek uzun süreli takip döneminde, pozisyonlarındaki değişiklikleri gözlemlemiş ve maksillanın üst yüzeyinin aşağıya doğru remodelasyon gösterdiğini saptamışlardır. Fakat oluşan değişiklik miktarının az, kişisel farklılığın ise oldukça fazla olduğunu belirtmişlerdir. Cinsiyet farkını araştırmamışlardır. Sert damağın anteroposterior uzunluğundaki artışın esas olarak posteriordaki remodelasyon sonucunda meydana geldiğini,

(27)

maksillada ANS ve PNS arasındaki uzunluk artarken, maksillanın aşağı ve öne doğru rotasyonel olarak büyüğünü gözlemişlerdir.

Chung ve Wong88, ortodontik tedavi görmemiş düşük (>270), orta (27-360) ve yüksek

(<360) mandibüler düzlem (MP-SN) açısına sahip 95 adet Class II bireyi Bolton-Brush ve

Burlington büyüme araştırma gruplarından seçerek incelemişlerdir. Üç ayrı grubun 9 ve 18 yaşlarında sefalometrik çizimlerini yapmışlar ve üç grupta 28 parametreyi ölçerek kıyaslamışlardır. Sonuç olarak 9 yaşında yüksek açılı grubun yüksek fasiyal konveksite, artmış Y aksis, artmış gonial açı ve artmış anterior fasiyal yükseklik gösterdiğini, düşük açılı grubun ise artmış SNA açısı, artmış posterior kranial taban, ramus ve posterior fasiyal yükseklik gösterdiğini tespit etmişlerdir. 9 yaşından 18 yaşına kadar her üç grupta da yüz konveksitesinde düşüş ve mandibulanın ileri rotasyonunda azalma meydana geldiğini belirtmişlerdir. Düşük açılı grupta, yüksek açılı gruba nazaran yüz konveksitesi ve mandibulanın ileri rotasyonunun anlamlı derecede arttığını, ayrıca düşük açılı grupta mandibüler kesicilerin geriye doğru, yüksek açılı grupta ise ileriye doğru devrildiğini bulmuşlardır. Kız ve erkek bireylerin açısal ölçümlerde benzer, çizgisel ölçümlerde ise farklı sonuçlar gösterdiğini savunmuşlardır.

O’Reilly ve Yanniello89 çalışmalarında, servikal vertebraların maturasyonu ve

mandibüler büyüme değişimleri arasındaki ilişkiyi incelemek için 9 ile 15 yaşları arasındaki 13 Asyalı kızın yıllık lateral sefalometrik grafilerini alarak değerlendirmişlerdir. Sonuç olarak mandibuladaki korpus uzunluğu ve ramus yüksekliğindeki istatistiksel belirgin artışların, servikal vertebralardaki maturasyon aşamaları ile ilişkili olduğunu saptamışlardır.

Nanda ve arkadaşları90 40 bireyde 7 ile 18 yaşları arasında ( 17 erkek, 23 kız) yapmış

oldukları çalışmada, yüz profilindeki yumuşak doku büyüme değişikliklerini araştırmışlardır. Çalışmalarının sonuçlarında en geniş artışın burunda olduğunu kaydetmişlerdir. Ayrıca erkeklerde burnun 18 yaşında dahi erişkin boyutlarına ulaşmadığını bulmuşlardır. Üst dudak uzunluğunun kız ve erkeklerde 15 yaşında tamamlandığını, kız ve erkeklerde dudak uzunluğu artışının klinik olarak anlamlı olduğunu savunmuşlardır. Erkeklerde alt ve üst dudaktaki toplam artışın 6.9 mm, kızlarda ise 2.65 mm olduğunu bulmuşlardır. Pogonionda yumuşak doku değişikliklerinin çok fazla olmamakla beraber, kızlarda 1.5 mm ve erkeklerde 2.4 mm’lik bir artış gösterdiğini belirtmişlerdir.

(28)

Sinclair ve Little91, daha önce tedavi görmemiş 65 bireyi 9 ile 20 yaşları arasında

değerlendirdikleri çalışmalarında, dentofasiyal olgunluğu incelemişlerdir. 9-10 yaşını karışık dişlenme (T1), 12-13 yaşını erken dişlenme (T2) olarak adlandırdıkları gruplardaki erkek bireylerde, SNA açısında artış, ANB ve Go açılarında azalma olduğunu tespit etmişlerdir. ANB açısındaki azalmayı, mandibulanın öne doğru hareketi ile, mandibüler plan açısının azalmasını ise posterior yüz yüksekliğinin gelişimi ve mandibüler molar erüpsiyonuna bağlı olarak geliştiğini bildirmişlerdir.

Baumrind’in92 yapmış olduğu çalışmalar, ortodontik tedavilerin prognozu hakkındaki

tahminlerin yüksek derecede güvenilir olduğunu göstermiştir. Onun tablolarında, şekil ve boyut değişikliklerinin en az yirmi yaşına kadar devam ettiği gösterilmiştir.

Moore ve arkadaşları13, 11 ile 16 yaşları arasında 39 erkek ve 10 ile 15 yaşları arasında

47 kız toplam 86 bireyden, yılda bir kez olmak üzere yıllık sefalometrik ve el-bilek grafileri alarak incelemişlerdir. Yaptıkları çalışmada SN, GoGn, SGo ve NMe ölçümlerinde istatistiksel olarak anlamlı artışlar tespit etmişlerdir.

Bazı araştırmacılar17,47,48,93 büyüme atılımı ile maksimum fasiyal büyümeyi eş zamanlı

bulurken, bazıları45,49 ise maksimum fasiyal büyümeyi genel büyüme atılımından daha geride

bulmuşlardır.

Tofani50 yapmış olduğu çalışmada, distal phalanks kapanmasının maksimum

mandibüler büyüme için iyi bir gösterge olduğunu belirtmiştir. Araştırıcı Toronto’da Burlington büyüme merkezindeki çalışmasında, mandibüler büyüme atılımının kronolojik yaştan ziyade iskeletsel yaşla uyumlu olduğunu savunmuştur. Sesamoidin kemikleşmesinin ise, erkeklerde mandibüler büyümeden 0.7 yıl, kızlarda ise 1.1 yıl önce olduğunu belirtmiştir. Esas soru, kraniofasiyal yapılarda pubertal büyüme atılımının gözlenip gözlenmediği ve bunun bütün bireylerde olup olmadığıdır. Mitani94 kız ve erkek bireyleri içeren çalışmasının

sonuçlarında, kranial taban, maksilla, mandibula gibi yapıların linear ölçümlerindeki büyüme atılımının ortalama %60’nın, maksimum büyüme ile aynı döneme rastladığını bulmuştur. Lewis ve arkadaşları95 ise kranial taban ve mandibuladaki büyümenin kızlarda %77 ve

erkeklerde %85 oranında pubertal atılım ile uyumlu olduğunu bulmuşlardır. Ayrıca yüz büyümesini genel vücut büyümesiyle ilişkili olduğunu saptamış ve bu nedenle yüz büyümesinde, adelosan dönemin göz önüne alınması gerektiğini belirtmiştir.

(29)

Bishara ve arkadaşları46, Iowa üniversitesinde, fasiyal büyüme sistemini kullanarak

yapmış oldukları çalışmada, mandibulada pubertal atılımın yaygın olmadığını ve görülme zamanının tahmin edilemez olduğunu belirtmişlerdir.

Anadolu’da yaşayan Türk popülasyonunun sefalometrik normlarını değerlendirmek için de çeşitli çalışmalar96-98 yapılmıştır. Gazilerli96 Steiner normlarını ideal okluzyona sahip 13 ile

16 yaşları arasındaki bireylerde değerlendirmiş, Erbay ve arkadaşları97 Anadolu Türk erişkin

bireylerinde sefalometrik olarak horizontal dudak pozisyonunu, Steiner, Ricketts, Bustone ve Sushner ve Holdaway yumuşak doku analizlerini kullanarak değerlendirmiş, Başçiftçi ve arkadaşları98 Holdaway yumuşak doku standartlarını Anadolu Türk erişkin bireylerinde

sefalometrik olarak değerlendirmiş ve Türk bireylerdeki sefalometrik normları çıkarmaya çalışmışlardır.

Telli11 40 çocuk üzerinde yapmış oldukları longitudinal çalışmada, Ricketts’in uzun

dönem büyüme tahmini metodunu kullanmışlar ve kızlarda daha yüksek bir büyüme tahmini tespit etmiştir. Erkeklerde ise maksiller ve mandibüler büyüme parametreleri için tahmin edilebilirliğin daha yüksek olduğunu tespit etmiştir.

West ve McNamara99, ortodontik tedavi görmemiş bireylerde kraniofasiyal büyümedeki

değişiklikleri değerlendirmek amacıyla, geç adelosan ve erken erişkinlik dönemindeki toplam 58 bireyden seri lateral sefalogramlar almışlardır. Neticede, istatistiksel olarak anlamlı büyüme değişikliklerinin meydana geldiğini tespit etmişlerdir. Uzun vadeli dönemde, hem kız hem de erkek bireylerde mandibula ve orta yüz uzunluğunda, posterior ve alt anterior fasiyal yükseklikte anlamlı artışlar tespit etmişlerdir. Erkeklerde, mandibulada anterior rotasyon, kızlarda ise mandibulada posterior rotasyondan bahsetmişlerdir. Yumuşak doku değişikliklerinde ise erkeklerde burun ve çenenin aşağı ve ileri, dudakların genellikle aşağı ve düz hareket ettiğini, buna karşın kızlarda burun büyümesini aşağı ve ileri, dudakların ise az miktarda bir retruzyon gösterdiğini belirtmişlerdir.

Lewis ve Roche100, kafa kaidesi gelişiminin ve mandibüler uzunluğun, kızlarda

erkeklere göre daha yüksek olduğunu açıklamışlardır.

Foley ve Mamandras101 post pubertal dönemde kızlarda maksilla ve mandibulanın

büyüme miktarını ve yönünü tanımlamak için tedavi görmemiş, Cl I ilişkiye sahip 37 bireyin 14, 16 ve 20 yaşlarında lateral sefalometrik grafilerini alarak longitudinal olarak incelemişlerdir. Araştırmacıların buldukları sonuçlara göre; Mandibüler büyüme 14-16 ve

(30)

16-20 yaşları arasında anlamlı olarak artmıştır. Tüm mandibüler büyüme için Co-Gn ölçümü yapılmış ve bu tüm maksiller büyüme olan Co-A’dan yaklaşık olarak iki kat daha fazla olduğu ortaya çıkmıştır, mandibüler büyüme oranı 14-16 yaşları arasında 16-20 yaşlarına nazaran 2 kat daha fazla bulunmuştur. Ayrıca 14-20 yaş periyodunda posterior vertikal yüz yüksekliğinin artışı anterior vertikal yüz yüksekliği artışından daha az olmuştur. Mandibüler düzlem açısı 1.10 azalırken, mandibüler kesiciler yaşla beraber labiale doğru eğilmiştir.

İşeri ve Solow102 Björk materyalini kullanarak yapmış oldukları çalışmada, bireylerdeki

maksiller ve mandibüler anterior alveolar büyümenin, geç adelosan ve erken erişkinlik döneminde de devam ettiğini tespit etmişlerdir.

Love ve arkadaşları103 daha önce ortodontik tedavi görmemiş, postpubertal dönemde,

iskeletsel ve dental Cl I karakterdeki 30 erkek bireyde, 16 ile 20 yaşları arasında fasiyal büyümeyi longitudinal olarak incelemişler, maksiller ve mandibüler büyümede her yaş periyodunda yüksek bir korelasyon tespit etmişlerdir. Bunun yanı sıra bütün mandibüler ölçümleri, maksiller ölçümlerden yaklaşık olarak iki kat daha fazla bulmuşlardır. Posterior vertikal büyüme, anterior vertikal büyümeden fazla olduğu için; araştırmacılar mandibüler büyümeyi yukarı ve ileri rotasyon şeklinde saptamışlardır. Ayrıca alt kesicileri de yaşla beraber linguale eğilmiş olduğunu belirtmişlerdir.

20 yaş sonrasında da yüzle ilgili bir grup parametrenin değişmeye devam ettiği belirtilmiştir71,79,104.

Lewis ve Roche100 yapmış oldukları çalışmada, 20 bireyin 17 ile 50 yaşları arasındaki

sefalometrik filmlerini çekmiş ve üç adet kranial taban ( S-N, Ba-N, Ba-S), üç adet mandibüler uzunluk ( Ar-Go, Go-Gn, Ar-Gn) ölçümlerini değerlendirmişlerdir. Bu altı değer için maksimum artışı 29 ile 35 yaşları arasında bildirmişlerdir.

Behrents104 ortodontik tedavi görmemiş, 113 sağlıklı erişkin bireyi 17 ile 2 yaşlarında ve

daha sonra tekrar 65 ile 83 yaşları arasında değerlendirmiştir. Tüm kranial taban ve mandibüler uzunluk değerlerinin 25 ile 30 yaşları arasında anlamlı şekilde arttığını, ayrıca sella-nasion, basion-nasion ve condylion-pogonion ölçümlerinin 35 yaşından sonra da anlamlı şekilde artış gösterdiğini tespit etmiştir.

Gormely ve Richardson105 yapmış oldukları longitudinal çalışmada 21 erkek ve 26 kız

bireyin 18 (T1), 21 (T2) ve 28 (T3) yaşlarında lateral sefalometrik filmlerini çekmiş ve çeşitli ölçümler yapmışlardır. Çalışmanın sonucunda, genel iskeletsel ve dental ilişkilerde nispeten

(31)

büyük değişimler bulmazken, sadece yüz yüksekliği ve çene uzunluklarında az miktarda bir artış olduğunu belirtmişlerdir.

Akgül ve Toygar106 yapmış oldukları longitudinal çalışmada, 20 ile 30 yaşları arasındaki

kraniofasiyal ve dentoalveolar değişimleri incelemişlerdir. 14 kadın (başlangıç yaş ortalaması 22.35) ve 16 erkeğin (başlangıç yaş ortalaması ise 22.2) değerlendirildiği, 65 sefalometrik ve 10 dental ölçümün yapıldığı araştırma yaklaşık olarak 10 yıl sürmüştür. Sonuç olarak; erken erişkinlik döneminde, özellikle kadınlarda ve vertikal boyutlarda küçük değişiklikler gözlemişlerdir. Total anterior yüz yüksekliğinde her iki cinste de artış gözlerken, alt anterior yüz yüksekliğinde özellikle kadınlarda anlamlı bir artış saptamışlardır. Yumuşak dokuyu da bu vertikal iskeletsel değişimlerden etkilenmiş ve üst dudaktaki retruzyonun kadınlarda anlamlı olduğunu saptamışlardır. Ayrıca üst dudaktaki kalınlığı da her iki cinste azalmış olarak tespit etmişlerdir. Overbite miktarı özellikle kadınlarda anlamlı miktarda artarken, bütün dental ark ölçümleri her iki cinsiyette de azalmıştır.

Israel107, yaşları 24 ile 48 arasında olan bayan hastaları 14 ila 28 yıl sonra yeniden

değerlendirmiştir. Yapmış olduğu bu çalışmada sella–nasion, sella-basion, gonion-gnathion ve condylion-gnathion’da anlamlı artışlar tespit etmiştir.

Bishara ve arkadaşları72 yapmış oldukları longitudinal çalışmada, 25 ile 46 yaşları

arasında tedavi görmemiş normal bireylerde meydana gelen dentofasiyal değişiklikleri değerlendirmeye çalışmışlardır. 15 kadın 15 erkek toplam 30 bireyde sefalometrik ve dental ölçümler yapmışlardır. Sonuç olarak, kadınlardaki bütün iskeletsel linear ölçümlerin ve iskeletsel konveksitenin anlamlı olarak arttığını, kranial taban açısı ve mandibüler konveksitenin ise azaldığını tespit etmişlerdir. Değişimlerin çoğu nispeten küçük boyutlarda olmuştur, çalışma süresi boyunca mandibüler arkta anlamlı çapraşıklıklar olmuştur. Erkeklerde ise iskeletsel linear boyutlarda anlamlı artışlar meydana gelmiştir. Ayrıca kranial taban açısı artmış, maksiller iskeletsel prominans ve iskeletsel konveksite ise azalmıştır. Erkeklerde yaşla beraber hem maksilla, hem de mandibuladaki çapraşıklıklar artmıştır. Diş boyutu ark boyu uyumsuzluğu 25 ile 46 yaşları arasında anlamlı olarak artış göstermiştir.

Enlow108, kafa ve yüz kemiklerinin büyümesi, yüzey remodelasyonları,

maloklüzyonların anatomik temeli ve etnik varyasyonların yapısal temeli gibi konuları detaylı bir şekilde açıkladığı bir kitap yazmıştır. Bu kitapta, büyümenin hızının, miktarının, yönünün ve yüz yapısının, yaş ve cinsiyetle birlikte kişiden kişiye farklılık gösterdiğini ve bu farklılığın

(32)

değişik toplumlara ait bireyler arasında da görüldüğünü belirtmiştir. Tek bir populasyon üzerinde yapılan çalışmalarla elde edilen sefalometrik değerlerin, özellikle de farklı ırklar söz konusu olduğunda, başka bir populasyonun bireyleri için geçerli olmayabileceğini belirterek, bimaksiller protrüzyonun siyah ırkta normal olarak kabul edildiğini, beyaz ırkta ise ortodontik tedavi gerektirdiği örneğini vermiştir. Ayrıca farklı topluluklar arasında bunun gibi birçok yapısal değişikliklerin görülmesinin normal ve doğal bir sonuç olduğunu bildirmiştir.

(33)

5. BİREYLER VE METOD

Çalışmamızın ilk iki dönem materyalini Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı arşivinde mevcut 28 birey (14 kız, 14 erkek) oluşturmaktaydı. İlk dönem lateral sefalometrik filmler alındıktan beş yıl sonra, aynı bireylerden birinci ile aynı koşullarda ikinci lateral sefalometrik filmler alınmış ve bundan dört sene sonra da yine aynı bireylerden ilk iki dönem ile aynı koşullarda üçüncü dönem lateral sefalometrik filmler alınmıştır. Bireylerin tümü Diyarbakır ilinden seçilmiştir.

Bireylerden lateral sefalometrik filmler alınırken, röntgen kaseti ile orta oksal düzlem arasındaki mesafe 12.5 cm, target ile orta oksal düzlem arasındaki mesafe 155 cm olacak şekilde ve bireyler sentrik okluzyonda ve Frankfort horizontal düzlemi yere paralel olacak şekilde konumlandırılmıştır.

Araştırmamızda kullandığımız bireyleri seçerken şu özelliklere dikkat edilmiştir. 1. Dişsel Class I ilişkiye sahip olması,

2. İskeletsel sınıf I ilişkiye sahip olması,

3. Bireylerin herhangi bir ortodontik tedavi görmemiş olması ve 4. Tedavi gerektirecek miktarda bir malokluzyonunun bulunmaması.

Çalışmamızda bireyler, cinsiyetlerine göre kız ve erkek olmak üzere iki gruba ayrıldı. Bu gruplar da, kayıtların alış sırasına göre üç dönemde değerlendirildi. İlk döneme T1, bundan 5 yıl sonraki ikinci döneme T2 ve ilk dönemden 9 yıl sonraki üçüncü döneme T3 denildi. Bu gruplarda T1’de kızların yaş ortalaması 9.0 yıl, erkeklerin 8.7 yıl, T2’de kızların yaş ortalaması 14 yıl, erkeklerin 13.7 yıl ve T3’de kızların yaş ortalaması 18 yıl ve erkeklerin 17.7 yıl idi. Ayrıca bireyler cinsiyet ayırımı yapılmadan da toplam olarak üç dönemde değerlendirildi. Bu gruptaki bireylerin T1’deki yaş ortalamaları 8.8 yıl, T2’de 13.8 yıl ve T3’de 17.8 yıl idi (Tablo 1).

Şekil

Tablo 1. Çalışmamızdaki bireylerin her üç dönemdeki yaş ortalamaları.
Şekil 1. Çalışmamızda kullandığımız sefalometrik noktalar.
Şekil 2. Çalışmamızda kullandığımız düzlemler.
Tablo 2. McNamara Normları 1.
+6

Referanslar

Benzer Belgeler

[r]

Açı Ölçü Birimleri : Açılar açı ölçer (ya da eski adıyla iletki) denilen araçla ölçülür. Açı ölçü birimleri; derece, grad ve radyan olarak bilinir.. Bir

[r]

Clinical Outcomes of Impending Nasal Skin Necrosis Related to Nose and Nasolabial Fold Augmentation with Hyaluronic Acid Fillers. Faria KM, Fonseca FP, Silva

Aşağıdaki çizimlerde kaç tane açı olduğunu altlarına yazalım... www.leventyagmuroglu.com

Aşağıdaki saatlerdeki akrep ve yelkovanların oluşturduğu açıları altlarına yazınız... www.leventyagmuroglu.com

[r]

[r]