DÜMBÜLLÜ
İÇİN
O K TA Y AKBAL
H
alk neredeyse oradaydı o ; k en ar sem t sinem aları, yazlık bahçeler... «Dümbüllü» adım da halk verdi, o da benim se di, soyadı yaptı kendine. Bilmiyen san ır ki «Dümbüllü» diye b ir yer vardır, İsm ail efendi de oralıdır. Değildi oysa, D üm büllü ne dem ekti, b ir anlam a gelir miydi? bilm em . Da vulun çıkardığı «düm düm» lere uyan b ir seslenişti belki dem • < < ■* • ^ . *» »* i 1 * 40
B eşik taş’ta, K aragüm rük’te, Ü sküdar’da,- y urdun > « r a s t » da burasında oynadı. Y arım yüzyıl! Y etm iş altı yaşındaym ış öldüğünde. Son olarak TV’deki b ir ram azan program ım sun m uştu seyircilere. B ir anda gençliğimizi, çocukluğum uzu ya şadık onunla. Zaman geçmemiş gibiydi. Özellikle benim gibi eski b ir Şehzadebaşı’lı, eski deyim le D ireklerarası insanı için. Biz, N aşit’i severdik, en çok onu seyrederdik. D üm büllü de bu radaki sinem alardan b irin e gelir, tem sil verirdi arada. Düğün lere, eğlencelere katılırdı. B ir N aşit vardı, b ir de D üm büllü. Benzer n o k ta la n olm asına rağm en a p ay rı kişilikte sanatçılardı. O rtak yanları gerçek b ire r halk sanatçısı olm alarıydı. Gele neksel çizgide yürüyen, o çizgiyi geliştiren b ire r u sta san at adam ı...
N aşit genç yaşta öldü. D üm büllü İse yetm iş altısını buldu. Sürekli çalışm a, koşuşm a... E n acılı, en üzgün an lard a bile gülmek, güldürm ek çabası... D üm büllü’ye in san lar gülm ek eğ lenm ek için giderler: «N aşit’e gittiniz m i, D üm büllü’yü gördü nüz mü?» B udur dillerde dolaşan söz. Falan tiy a tro y a falanca kum panvaya değil, N aşit’e, D üm büllü’y e ! Daha sahney e çıkar çıkm az b ir m utluluk havası dolardı salona ya da bahçeye. Gülmeve hazırdık, gülm ek için gelm iştik. Ne yapsalar, ne de seler, düşseler kalksalar gülecekti^, eğlenecektik. Kel H aşan sahneye b ir elinde süpürge, b ir elinde teneke kovayla çıkarm ış, tekenevi çarpa çarpa.. H alk başlarm ış hemen kahkaha atm aya Ben N aşit’i gördüm , kulisten koca burn u belirince seyirci neşelenirdi. D üm büllü de onlar gibiydi. Belki de son halka sıydı halk güldürüsü adını verebileceğimiz b ir türün...
1969’da b ir tö ren yapıldı D üm büllü için. S ahneden ke sinlikle avrılıy o rd u . H alk san atçılığ ın ı M ünir ö z k u l’a b ıra k tı y an ak la rın d an öperek, b aşın d ak i k ülahı g iy d ird i genç arka- kaşına. A yrıldım , dedi, ama ay rılam ad ı, yine de çık tı sah neye arasıra. Suda yüzen b alık gib id ir halk sanatçısı. H alkın sesi, k ah k ah ası, alkışı ek m ek gibi, su gibi g e re k lid ir ona. Çıkınca bu h av an ın dışına, y aşam ak güçleşir, h a tta sona e re r b ir noktada. «Lüzum suz Adam» o lu r sanatçı. Ç ekilir köşesine a n ıla n y le y a şa r b ir süre. D ayanam az yine ç ık a r sahneye, TV’ye a ra s ıra . B ir m um gibi tü k e n ir y a n a yana...
D üm büllü a rtık yok. B oşuna yaşam adı bu yeryüzünde. M utluluk saçtı çevresine, en yoksul, en yoksun y ığ ın ları se vindirdi, g ü ld ü rd ü , yaşam a bağladı. S ık ın tıla rın ı u n u ttu rd u b ir - iki saatliğine de olsa. Kaç kuşak sevdi onu, ta n ıd ı, be nim sedi. Kaç kuşak yaşam ın ağırlığını onun y a ra ttığ ı kah k a h a la rla u n u ttu ! Böyle s a n a tç ıla r bü sb ü tü n ölmez. B akın H azım , ölüm ünden otuz yıl sonra da u n u tu lm ad ı. N aşit de öyle...
K im se kim senin y e rin i alam az. H er sanatçı «tek» dir, «başka» d ır. D üm büllü çekti g itti dünyam ızdan. A nılar b ıra k a ra k , sevinçli izlenim ler, y aşam am ızda silinm ez izler... Be lirli b ir azınlığın beğendiği, tu ttu ğ u b ir sanatçı olarak da değil, halk çoğunluğunun yüreğinde yer eden h a lk ta n biri, h alk ın tu ttu ğ u , benim sediği biri, b ir b ü y ü k h alk sanatçısı o larak...
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi