• Sonuç bulunamadı

Fikret Mualla dosyası

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Fikret Mualla dosyası"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

A k b a n k ’ı n b ir k ü lt ü r h ir m e o la n T a b a T o ro s’ u n y a zd ığ ı F İK R E T M t İL L A k it a b ın d a n y a ra rl a n ıl m ış r.

‘7fte*ta&cı

D

O

S

Y

A

S

I

Fırçasını ve şarap şişelerini terk edip gittiğinde 64 yaşındaydı. 64

yıla Paris'i, Berlin'i, akıl hastanelerini, yoklukları, acıları ve hin-

bir rengi sığdırdı Fikret Mualla. Kimdir Fikret Muallak Sanat dün­

yasına renk veren bir Türk mü, Paris ressamı mı, koleksiyoncula­

rın gözde imzası mı, yoksa bir deli m if

İstanbul'un soylu ailelerinden birinin çocuğu olarak, 1903 yılın­

da İstanbul'da doğduğunda, bir kız evlada sahip olmanın ateşiyle

yanıp tutuşan ailesini hüsrana uğratmıştı. Tıpkı bugün bir Fikret

Mualla'ya sahip olmanın gururu içinde iken, birden tablolarının

sahte olduğunu öğrenenlerin hüsranı gibi! Bu şirin erkek çocuğuna

Mualla adının verilişi kadar, saçlarının kesilmeyişi ve kıyafetleri de

oldukça manidar. Bir başka deyişle Fikret Mualla, biçimsel de olsa

ailesinin kız çocuk özlemini gidermek zorunda bırakılmıştı. “Zo­

runda bırakılmak", bu iki kelime Fikret Mualla'nın yaşamında ol­

dukça fazla yer etmişti ve belki de bu yüzden m uhalif bir kişilik

geliştirdi. Ölçülü bir disiplin ve iyi bir kültür alması için Galata­

saray Sultanisine yatılı verilen Fikret Mualla, yaşamındaki talih­

sizliklerin ilkiyle burada karşılaştı. Top oynarken sakatlandı. Bu

sakatlık, yaşamı boyunca bir bacağının aksamasına neden oldu, ikin­

ci darbe annesinin kaybıydı Fikret için. Okuldan aldığı Ispanyol

nezlesini eve taşımış ve kendince annesinin ölümüne neden olmuş­

tu. Fikret Mualla yüreğinde annesinin acısı bütün tazeliğini korur­

ken, babası Ekrem Efendı'nin bir kadınla gönül ilişkisine girmesi­

ni hiç hazmedemedi. Hırçınlaştı. İlk gençlik döneminin bunalım­

ları aile acılarıyla bir leşince, Fikret Mualla giderek dengesizleşti.

Bardağı taşıran damla, babasını bir tartışma sonucu yumruklaması

oldu. Ve önce akıl hastanesine, ünlü Doktor Prof. Mazhar Osman 'ın

tedavisine, ardından da yurt dışına tahsile gönderildi. 17 yaşın­

da genç bir delikanlı iken mühendis olma idealiyle Zürih'in yolu­

nu tuttuysa da, Zürıh'ten Heidelberg'e, oradan da Münih'e geçti.

(2)

F ikretM ualla'yı hım aya edenlerden Mm. A ngles’le bir anısı

Münih’te Güzel Sanatlar Akadem isi’nde ünlü

ressam Arthur K am pftan ders aldı. Burada eği­

tim ini tamamlayan Mualla, İstanbul’a döndü

ve önce öğrencisi olduğu Galatasaray Sultanisi’n-

de resim öğretmeni olarak görevine başladı. Bir

süre de Ayvalık Ortaokulu’nda öğretmenlik yap­

tı. Ne var ki, bağm sız ve disipline karşı kişili­

ği, onun bu işi sürdürmesine engeldi. Görevin­

den ayrıldı. A rtık Beyoğlu’nun arka sokakların­

da bohem hayatı yaşayıp resim yapıyordu. Ihsan

İpekçi ve Salah Cimcoz, Mualla’ya destek oldu­

larsa da, skandallar, polisler peşini bırakmadı

Mualla’nm. 1939’un ilk günlerinde Paris’e adım

attı. Sadece Paris’e değl, dünyaca ünlü Fikret

Mualla olmaya da bir adım atıştı bu. Sanat mer­

kezi ve sanatçıların Paris’i, kısa bir süre sonra

işgal edildi. İkinci Dünya Savaşı bütün hızıyla

sürmekte ve dünya yokluklar içindeydi. Fikret

Mualla, bulabildiğ her materyali tuval olarak

kullandı. Duvardan söktüğü afiş, pencere camı

Mualla’nın fırçasıyla renklendi. Parklarda, met­

rolarda yattı, aç kaldı, fakat forçasını elinden bı­

rakmadı. Tablolarını Montpamanse’deki kahve­

lerde sattı. 25 y ıl boyunca eserlerini toplu ola­

rak serğleyemedi. O Paris’teki yaşamını, çok

ucuza elden çıkardığı resimlerle ve onun resim­

lerinin gelecekte değer kazanacağını sezenlerin

desteğyle sürdürdü. Fikret’i son günlerine kadar

himaye eden ise Raquel Angles oldu. Son yılla­

rım A lp D ağlan’nın eteğndeki Reilanne kasa-

. basında geçirdi. Kasırgalı, fırtınalı bu yaşam,

1967’de sona erdi. Ardında binlerce renk, biraz

rivayet ve pek çok tablo bırakarak.

Bugün koleksiyoncular, Fikret Mualla’mn

renklerine, olağanüstü çizgilerine sahip olabil­

mek için çok büyük paralar döküyorlar. Resim­

len, Paris’te Hotel D rouot’ta; Dalí, Picasso, Pi-

sarro ğ b i resim üstatları ile aynı piyasada boy

gösteriyor.

Fikret Mualla, Taha Toros’un dediği ğ b i bir

deli ressam olarak yaşadı; bir sanat yıldızı

ola-Hıfzı Topuz genç bir gazeteci olarak, Fikret Mualla'yı 1952 yılında Fransa'da yakından tanıma fırsatını buldu. Gazeteci-sanatçı ilişkisi içinde bir röportaj sırasında baş­ layan bu dostluk, Mualla’nın ölümüne dek de 15 yıl sür­ dü. Bu dostluğun başlangıç gününe dair hayli ilginç ve hayli de düşündürücü bir anısını aktararak söze giriyor Topuz. "Fransa’da burslu okuyor,bir yandan da gaze­ tecilik yapıyordum. Türkiye'deki sanatçı dostlarım Mu- alla'nın Paris'te olduğundan söz ettiler. Impasse de Ro­ uet'deki stüdyosunun adresini buldum, röportaj için ya­ şadığı yere gittim. Yaşam şartları pek iç açıcı değildi, sefalet içindeydi. Tanışmamızın üstünden bir-iki dakika geçmişti ki, bana ısrarla kendisinden bir resim satın al­ mamı teklif etti. Burslu bir öğrenci, genç bir gazeteci olarak sınırlı imkânlara sahiptim. Bu alışverişe tüm özverime karşı ancak on frank ayırabileceğimi söyledim. Bu rakama minicik bir tablonun bile alınamayacağını bil­ diğimden, bir eskizinizi, bir karalamanızı on franka karşılık verin bana, dedim. O sırada yerinden kalktı, bugün de saklamakta olduğum çok güzel bir eserini bana verdi ve elimdeki on frankı alıp ortadan kayboldu. Biraz sonra kucağında ekmek­ ler ve şarap şişeleriyle geri döndü. Benden aldığı on frankı bakkala yatırmıştı. A l­ dıklarını birlikte yedik içtik. Saatlerce sohbet ettik, işte Mualla böyle bir ruhun sahibiydi.” Hıfzı Topuz sözlerine devam ediyor."Resimlerini 5-10 franka (bugünkü parayla 2.000-4.000 TL.'ye) satabilmek için, kapı kapı dolaştığı günler olurdu. Kaç kez koltuğunun altında birkaç resimle Rue de La Sorbonne'da, Hôtel Rolüne gelip, 'Bunları arkadaşlarına satamaz mısın?' dediği günleri anımsarım.

Yoksulluk canına tak etmişti. Aklı da pek öyle başında sayılmazdı. Başından ge­ çen olayları, yerine ve dinleyenlere göre çeşit çeşit anlattığı olurdu. Hangisi doğru, hangisi değil, kimse anlayamazdı. Çok zengin bir hayal gücü olduğu için, belki ken­ disi de kafasında yeni biçimler uydurur, onlara inanırdı. Örneğin şu Picasso ile ta­ nışması olayını,her dostuna başka başka anlatmıştır. Bana anlattıkları başkadır. Ta- ha Toros'a anlattıkları başka, ilhan Komana anlattıkları başka, Abdülhalik Rend?'- ya anlattıkları başka. Gerçeği hiçbir zaman, hiç kimse bilemeyecektir.

Fikret'i yakından tanımış olanların sayısı da yıldan yıla azalmıyor mu? Kimler göçtü gitti? Fikret Adil, Tevfik Kent, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Neyzen Tevfik, İbrahim Çallı, Elif Naci, Feridun Çölgeçen, Mübin Orhon, Safder Tarim, ilhan Koman, Oktay Gün- day, Haşan Esat Işık.

Oğlum Kerem Topuz birkaç ay önce Fransa'nın güneyinde, Fikret'in son yıllarını geçirdiği Reillane kasabasına gitmiş. Fikret'in her gün Madame Anglès'e duyur­ madan şarabını içtiği 'Auberge' e uğrayıp, Fikret'in dostlarını araştırmış, ancak bir tek kişi bulabilmiş, Auberge'i işleten Monsieur Cannoni çoktan ölmüş, Fikret'le aynı masaya oturanlar da Reillane'a veda etmişler. Düşünün Fikret artık oralarda da yok.

Fikret'in kotası son yıllarda yükselmeye başladı; resimleri zaman zaman Paris'te Hôtel Drouot denen açıkartırma salonunda satışa çıkartılıyor. Kataloglarda sık sık adı geçiyor. Bir resim 15-20 bin frank. 5-10 franga alıcı bulamayan Fikret'in, hiç bu fiyatlar aklına gelir miydi?

Fikret günü gününe yaşadı. 'Café-brasserie' de bir biftekle 'un demi’ (yarım litre) şarap parasına çalıştı. Yoksulluk ve çaresizlik içinde de zaman zaman deli ro­ lü oynadı. Selim Turan anlatmıştı. Fikret ‘Bazen deli rolü oynarken, deliriyorum ' dermiş. Delirmeyip de ne yapacaktı Fikret?"

HIFZI TOPUZ

“Delirmeyip de

ne yapacaktı Fikret?”

Fikret Mualla'yı l9S2’de tanımıştım; neredeyse kırk yıl olacak. Dostluğumuz,

ölümüne dek sürdü, yani on be; yıl. Kendisiyle ilk kez I952'de Paris'te, Impasse

de Rouet’deki stüdyosunda bir röportaj yapmıştım, dost olduk. Sefalet içinde

(3)

"Fikret Mualla bir akşam Beyoğlu'ndaki Degüstas- yon'a gider. O sıralarda Atatürk’ün portrelerinin fo­ toğraftan büyütülmesi yerine, ressamlar tarafından ya­ pılmasını savunan bir hava vardı. Mualla bu hava için­ de Atatürk'ün portresinin karşısına geçer, bu fotoğra­ fın bozuk olduğunu, Mustafa Kemal'in portresinin usta ressamlar tarafından yapılması gerektiğini söyler ve elin­ deki kadehi resme doğru fırlatır. Amacı sadece kötü resmi protesto etmektir. Fikret Mualla önce emniyete götürülür. Ardından cezai ehliyeti olmadığından akıl has­ tanesine gönderilir." Fikret Mualla'nın yakın dostu, mek­ tup arkadaşı Taha Toros, ünlü ressamın acılı yaşamın­ dan bir kesiti böyle dile getiriyor. " B ir yanardağa ben­ zeyen iç dünyası, zaman zaman lav püskürtür, sonra

sönerek sükûnete kavuşurdu. A ra sıra, akıl hastanelerinin, hapishanelerin misafir oluşu bu yanardağın alev saçtığı dönemlere rastlardı. En güzel eserlerini, içindek alevlerin boyalarıyla karıştığı dönemlerde yapmıştır."

Yıllar süren yazışmalar, sohbetlerin anıları, Toros'un kalbindeki yastığından uya­ nır gibi oluyor. "Fikret eğer Fransa'ya gitmeseydi sıradan bir ressam olarak kalır­ dı. FWişan bir hayat sürdüğü Beyoğlu'nun kaldırımlarında silinir giderdi. Sanat dün­ yasının merkezi olan Paris, Mualla'nın fırçasına tılsım verdi. Ünlü resim dâhisi Pi- casso'nun takdir ettiği Mualla kendine özgü bir çığır açtı. Sihirli fırçasının yarattığı tipleri, tatlı renkleri ve usta çizgileriyle; saflığı, hüznü, hırçınlığı, bazen de çocuksu mizahı simgeleyen resimleriyle, sanat dünyasının duvarlarına adını çiviledi. Arşi­ vimdeki mektuplarına, fotoğraflarına ve çalışma odamın duvarlarını sıcak renkle­ riyle süsleyen tablolarına baktıkça, çoğunlukla onun bitkin mimikli çehresini görür gibi oluyorum ve gözlerim buğulanıyor."

Bu uzun yıllara dayanan dostluğun ilk yıllarında, Taha Toros acaba Fikret Mual- la'nın ünlü bir ressam olacağını, Paris Ressamı unvanıyla tanınıp, resimlerinin mil­ yonlarla ifade edilen rakamlarla satılacağını, hatta Mualla için kitap yazacağını tah­ in etmiş miydi?: "Fikret Paris'e gittikten sonra, kendi tarzını, kendi janrını yarat- . işte o dönemlerde belki çok bilinçli olarak değil ama, Van Gogh'a benzetmiştim Fikret'i. Bu benzetmeyi, resimlerinin değişik tadından ötürü yapmıştım. Doğrusu böylesine ünleneceğini hiç tahmin etmemiştim." Dünyaca ünlü bir ressamın, hem de Fikret Mualla gibi lokantadaki peçeteden, mektup kâğıdının köşesine kadar bütün beyazlıklara boyalarıyla hayat veren, üstüne üstlük tabloları günden güne daha bir değer kazanan Paris Ressamı taklit edilmez mi? Taha Toros, gözleri buğulanarak anlatıyor: "Sanat çevrelerinde, Mualla'nın sahteleri tartışması sıkça yapılıyor. Mu- alla'nın Fransa'da olduğu gibi Türkiye'de de piyasası vardır. Bunu üzülerek söylüyo­ rum, taklitleri var. Evlerinin duvarlarında Fikret Mualla'yı görmek isteyen resim meraklıları dikkatli olsunlar." Taha Toros, sözüne ara verip Fikret Mualla'nın tablo­ sunu gösteriyor. "Bakınız, Fikret, boyaları ince işlemekten ve iç içe karıştırmaktan çok, kendine özgü yaygın bir üslupla resim yapar, bu da sahtecilerin işini kolaylaştı­ rıyor. Bir yakınım Fransa'dan bir Fikret Mualla almış, görmemi istedi. Tabloyu in­ celedim, renk ve çizgiler Fikret'e aitmiş gibi görünüyor. Arkasını çevirdim. Kâğıdı imal eden fabrikanın damgası var. Araştırdım da gördüm ki, bu fabrika Fikret’in

TAHA TOROS

“Fikret Paris’e gitmeseydi

sıradan bir ressam olarak kalırdı.”

4* İÇ. t Z <r<

¿ j f

-İT

î» ^ • r * '' J ^ S ~ “

i .

,

7 '. ->■

r~

R esim li m ektuplarından örnek (Taha Toros Koleksiyonu)

ölümünden sonra kurulmuş. Sahte tablolar hem Türkiye'de, hem de Fransa da yapılıyor."

Bu gün binbir özenle sahtele­ ri yapılan Fikret Mualla, eserle­ rinin bir kısmını kendi elleriyle yok etmiş. Bu yok oluş öyküle- Ai Toros'tan dinliyoruz: "Salah „ mcoz, Moda'daki konağında Mualla'ya bir yer ayırmış ve dev­ let büyüklerinin toplu halde tab­ losunu yapması için sipariş almış­ tı. Mualla işin, coşku ve heyeca­ nı içinde günlerce çalıştı. Fakat bir gün, Kalamış'taki bir meyha­ nede yapılan bir münakaşadan sonra eve koştu ve hemen he­ men tamamlanmış olan portre­ lerin tümünü jiletle kesip, bıçak­ la gözlerini oydu. Bir başka ola­ yı da bana kendisi şöyle anlat­ mıştı: Beyoğlu'nun ara sokakla­ rından birinde yaşarken, parasız kaldığı bir gün. dört tablosunu alıp Güzel Sanatlar Akademisi'- ne götürmüş. Müdür Burhan Toprak'tan resimlerini satın al­ masını istemiş. Sevdiği ve özene­ rek yaptığı İstanbul'un tanınmış semtlerinden görüntüleri içeren tabloları alınmayıp üstelik beğe­ nilmeyince, resimleri kucaklayıp, akademinin önünden sokağa at­ mış. Fikret Mualla bir deli ressam olarak yaşadı, doruğuna çıktığı sanatının maddi ve manevi zevk­ lerini tadamadan yokluk içinde öldü. Öldükten sonra sanat dün­ yasının duvarlarına adı çivilendi."

(4)

cak bir kurum olmadığı gibi, devletin desteği de sıfır. En azından bir laboratuvar sorunu halledilseydi bir ölçüde bunun önüne geçilirdi."

"Peki neden Fikret Mualla konusunda bu denli çok sahtecilik olayları gündeme geliyor?" "E v e t" diyor Cimok ve devam ediyor: “ Şu anda Fikret Mualla kadar sahtesi oluşmuş bir başka ressam söz konusu değil. Fikret Mualla tarzının kopya edilmeye yatkın oluşu da bunu körüklüyor. Çocuğa uç renk verirseniz, Fikret Mu­ alla yapabilir. Olayın naif, saf, güzel tarafı vardır. Fikret Mualla resimleri çok tutulu­ yor. Sahte resim yapanları teşvik edecektir bu durum. Osman Hamdi yapan var mı? Fikret Mualla'nın resimleri teknolojik olarak taklide imkân veriyor, uslübu uy- gunlamaya müsait. Resime yatkın bir insan iş edinip eline o devrin kâğıt ve boyası­ nı geçirdiğinde Mualla yapabilir. Hele Türkiyede. Çünkü Türkiye'de sağlıklı bir ku­ rum olmadığı için bu Mualla'dır, bu değildir demek çok zor."

O halde diyoruz, Türkiye'de bir kişi F. Mualla alacağı zaman sahte olup olmadı­ ğını anlama şansına sahip değil! "Bizim yapabileceğimiz sadece resimde müdahale olup olmadığını tespit etmektir. Müzeye dahi sahte resim satabiliyorlar, bizim bu koşullarda bu arabesk yapı içinde sağlıklı sonuç almamız olası değil. Türkiye'de açılan sergilerde hep bilirkişiler, uzmanlar vardır. Onların dedikleri geçerlidir. Gelgelelim ben bu konuda kişilerle neticeye gidilebileceğine inanmıyorum. Ancak boya, tarz, renk olarak yakındır diyebilirler belki. Am a yüzde yüz orijinaldir demenin tek ko­ şulu, bilimsel olarak laboratuvarda tespitini yaptırmaktır. Aksi takdirde, güneş al­ tında bir profesör, resme bakarak orijinaldir diyemez. Ama Türkiye'de böyle olu­ yor maalesef. Komik! Mesela Ferid Edgü, Fikret Mualla'nın eserlerini tespit ediyor. Neye göre ettiğini ben de bilmiyorum. Biz, sınırlı da olsa elimizdeki teknik imkân­ lar, sanat tarihi bilgisi, birikimimizle çıkamıyoruz işin içinden, onlar gözle, yalnızca gözle nasıl çıkıyorlar anlamıyorum doğrusu! Mesela ben iki senedir Fikret Mualla ekspertizi yapmıyorum. Başımız ağrıyor. Tehditlere maruz kalıyoruz. Evimin tele­ fonunu savcılığa verdim, dinlemede! Fikret Mualla konusunda yapacağınız olum­ suz herhangi bir açıklama sonrasında hedef oluyorsunuz. Camlarınız kırılabilir, ciddi boyutlarda rahatsız edilebilirsiniz sık sık.

Bütün bu tehlikelere karşın Türkiye'de Fikret Mualla imzalı tabloların diğerlerine na­ zaran daha rahat alıcı bulduğuna değiniyor Cimok. Ve sonuçta, Fikret Mualla alırk' yapılabilecek tek sağlıklı şeyin, "Sadece dua etmek" olduğunu ekliyor üzüntüyle..

FARUK CİMOK

“Mualla'nın sahtesinden çok

orijinali var mı diye bakıyoruz.

Faruk Cimok, Yıldız Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu fe- sim ve festorasyon Bölümü'nde öğretim görevlisi. '80’den bu yana çeşitli karma ve kişisel sergileri gerçekleştiren Ci- mok'un öz işiyse, resimlerle ilgili araştırmalara girmek ve re­ sim onarımı yapmak. Sanatçının bu alanda çalışan bir de f e ­ sim Onarım Merkezi var. Cimok, Teşvikiye'deki fesim Ona­ rım Merkezi'nde yedi yıldır tablolar üzerinde inceleme ve araştırmalar yapıyor. Koleksiyonerlerden gelen resimlerin onarımının yanında istenildiğinde ekspertiz de yapılan bu merkezde tablolardaki müdahale oranı ve boya tespiti de gerçekleştiriliyor. Bu çalışmalar sırasında ultraviyole ışınların­ dan yararlandıklarını söylüyor Cimok. Sözü Fikret Mualla'- ya getirip "Sanatçının resimleri üzerinde çeşitli sahtecilik olay­ ları döndüğüne katılıyor musunuz?" diyoruz.

"Fikret Mualla olayı çok özel. Sanatçının piyasasının art­ ması içeride de dışarıda da aşırı bir sirkülasyon yarattı. Fik­ ret Mualla’nın sahtesi var mı yok mu diye bakmıyoruz ar­ tık. Tam tersi orijinali var mı diye yaklaşıyoruz. Fikret Mual­ la olayı çok ciddi. Sanatçının Türkiye'de üst üste sergileri açıldı. Birtakım Muallalar teşhir edildi. Haliyle rakamlar büyüdü, fekamların büyümesi işin ciddiyetini daha da artırdı. Mualla olayında dış kaynaklı gelişmeler de söz konusu. Mesela Fran­ sa'da bir galeri Türkiye'de ‘Sertifikalı Mualla satılır' diye ilan verdi. Bize gelen resimlerin yüzde 90'ının arkasında yurt dı­ şından giriş mühürleri var, çerçeve yabancı, inanıyorum ki dışarıdan gelen resimlerin orijinal olma ihtimali yüzde 20 bile değil. Biz Fikret Mualla'nın orijinalini arama durumuna düştük" diyen Cimok, Avrupa'da da tam anlamıyla Fikret Mualla konusunda bilimsel çalışmalar yapan müesseseler ol­ madığını vurguluyor. Bir resme üç merkezden verilen rapo­ run birbirini tutmadığını, Fransa, Amerika, İtalya'nın rapor­ larının ayrı olduğunu dile getiriyor. Türkiye'deki aksamanın 50 kat fazlasının yurt dışında da görüldüğünü ısrarla vurgu­ layan Cimok'a, "Ya Türkiye’de durum" dediğimizde gülüyor, "Türkiye'de sanat eğitimi yapan kurumlar resim ekspertizi yapmaya yetkin değildir. Resim dersi veren bir kişi, resmin ekspertiziyle, restorasyonuyla ilgili açıklama yapamaz. Fik­ ret Mualla olayında nasıl sonuca gideceksiniz ki? İnsanlar bir­ birine inanarak alışveriş yapıyor. 'Bu Mualla' diyor, birisi di­ ğeri de inanıp alıyor, Türkiye'de ekspertiz müessesi de oluş­ madığına ve talep de yoğun olduğuna göre, bu işin önüne geçmek mümkün değil. Daha doğrusu bu koşullarda zor! Bi­ limsel çalışma yapabilecek, otoritesini ortaya

koya-94 FIRST

1979'dan beri Bebek'te etkinliklerini sürdüren Kile, açtığı nitelikli sergiler ile adından sık sık söz ettiren bir galeri. Kile, bugüne değin ilki 1984’te olmak üzere dört kez de Fikret Mualla sergisi gerçekleştirdi.

İstanbul'da F. Mualla sergisini bu denli sık düzenle­ yen iki galeriden biri olduğu için, Kile'nin yöneticilerin­ den Doğay Sümer ile Fikret Mualla üzerine konuştuk.

Doğay Sümer'e "Neden F. Mualla?” diye soruyoruz önce.

"Ortağım Kaya Şimşek de, ben de F. Mualla'nın ha­ yatı, kişiliği ve tarzını çok seviyoruz. Onun sergilerini açabilmek, en büyük amacımızdı. Mukadder Sezgin dostumuzun, büyük bir F. Mualla koleksiyonu vardı. İlk sergimizi onun koleksiyonu ile gerçekleştirdik. Vedat Oztarhan, Ferid Edgü, Mustafa Taviloğlu da F. Mualla sergilerini açmamızda bize yardımcı olan isimlerdi. Ayrıca Paris’te anlaşmada ol­ duğumuz galeri, bize müzayedelerden F. Mualla resimleri sağlıyor. Önümüzdeki sezon yeni bir F. Mualla sergisi daha açacağız. Bu sergi için de Paris'ten I5'e yakın Fikret Mualla almış durumdayız."

Fikret Mualla'nın Paris'ten gelen resimlerinin tümünün belgeli olduğuna değinen Doğay Sümer, "Paris'teki müzayedeler, Türkiye'deki sistemin dışında bir çalışma ve uygulama yapıyorlar. Oradan aldığınız bir resmin 10 yıl garantisi vardır ve bu yüzden de biraz daha yüksektir fiyatlar. Biz yalnız F. Mualla değil, sattığımız tüm

DOGAY SÜMER

“Sahte diyor ve

açıklamıyorsa ben onu

mahkemeye veririm ”

(5)

resimler için belge veriyoruz. Sattığımız bir tabloyu iki gün sonra da, beş yıl sonra da, o günkü rayici üzerinden geri alırız."

Özellikle F. Mualla üzerindeki spekülasyonları hatırlatıyoruz Sümer’e. Sümer, ger­ çek olduğuna inandıkları için belge verdiklerini vurgulayıp şunları söylüyor: "Ben bugüne kadar 3000'e yakın F. Mualla eseri gördüm. Eleştirmen Fikret Adil'in geniş bir F. Mualla koleksiyonu vardı; onu inceledim. Türkiye'deki tüm koleksiyonerlerin F. Muallalarını ve de Fransa'da Madame Angels'in F. Muallaiarını tanıma fırsatı buldum. Biz Fikret Mualla resmi alırken sanatçının fırça darbelerine, figür ve kon- türlerine dikkatle bakıyoruz. Gerçek bir F. Mualla'da aykırı bir şey görmezsiniz. Sahtesinde ise, mesela sarıyı çok cart bulursunuz, sizi rahatsız eder. Bu sanatın özgün olayıdır. Bunu anlamanız için çok Fikret Mualla görmeniz lazım. 10-20 tane Mualla gören yorum yapamaz. Çünkü onun genel çizgisini sindirmek gerekir. Kol dönüşleri, surat dönüşleri bellidir. Sahtesinde muhakkak aykırı bir çizgiye rastlarsı­ nız. Ben on sene içinde 3-4 tane sahte Mualla gördüm. Onlarda bariz hatalar var­ dı. Detayları, renk uyumu farklı idi. Kısacası, biz resim alırken bu işi bildiğimiz için, rahatsız olmadan alıyoruz. Amatörce yapmıyoruz. Ben, F. Mualla'nın sahtesi var söylentilerinden bugüne kadar hiç tedirgin olmadım. 'Sahtesi var' diyenlere şu so­ ruyu sormak gerekir, sahtesiyle gerçeğinin mukayesesini yapabilecek yetkinlikte mi­ siniz? Ayrıca 'sahtesini gördüm, var' diyen birinin bunu kanıtlaması gerekir. Sahte uiyor ve açıklayamıyorsa ben onu mahkemeye veririm! Biz her sene açacağız Mu­ alla sergisini. Galeri olarak ben, sattığım resmin yükünü taşımak zorundayım, id­ dia ediyor ve diyorum ki, ben Fikret Mualla'yı tanırım.”

Fikret Mualla resminin çok basit gözükmesine rağmen Hoca Ali Rıza ve Çallı'- dan çok daha zor bir tekniğe sahip olduğunu savunan Doğay Sümer, Türkiye'de Fikret Muallaların sahtesinin, koleksiyoneri etkileyecek boyutlarda olmadığını da vurguluyor.

Beş sene içinde 100'e yakın Fikret Mualla sattıklarını ve tek bir resmin dahi sah­ te diye geri gelmediğini de ekliyor Sümer, "Bizim sattığımız F. Muallaları 15-20 sene önce Madame Angels'in evinde görenler var” diyor.

Fikret Mualla'nın eserlerini taklit edecek insanın elinde, en az 80-100 adet resim 'ması gerektiğine değinen Sümer, bunun nedenini de şöyle açıklıyor: "F. Mualla'- ^a tek rengi kullanma olayı vardır ki, bu çok zor bir iş. Onun resimleri rahat kon- türler taşır. Eğer resimden uzaksanız, ilişkiniz yoksa, size F. Mualla'nın sahtesini gerçek diye rahatlıkla sunabilirler, siz de gönül rahatlığı ile inanabilirsiniz."

Sümer, F. Mualla tablolarının sahte mi, gerçek mi olduğunu ultraviyole ışınları ile anlamanın mümkün olamayacağı görüşünde. "Ultraviyole, sahte dolar ve mark tespitinde kullanılan bir alet. Onunla resme bakılmaz. Resim görsel bir olaydır. Baktığınız zaman anlarsınız. Vedat Öztarhan, Ferid Edgü, Mustafa Taviloğlu ile be­ raber baktığınızda, daha da iyi anlayabilirsiniz. Eğer görsel olarak yanıldığınızı dü­ şünüyorsanız, tahmin olaylarına girersiniz. Kaldı ki, aykırı F. Muallalar da var. F. Mualla, 1940-50 arası tarzının dışında resimler de yapmıştır, inceleyince anlıyorsu­ nuz. imzası var, kullandığı renkler, kâğıt..."

F. Mualla'nın dönemine ait kâğıt ve boyaların bulunarak, o malzemeyle sahte resim olayına girmenin zor, hatta imkânsız olduğu görüşünü taşıyor. O döneme ait ve F. Mualla'nın resim kâğıdı yerine kullandığı opera afişlerinin hiç de ucuz ol­ madığını dile getiriyor. Eserin sahteliğine ilişkin taşınan kuşkunun, çok istenirse Em­ niyet Müdürlüğü'nde bulunan bir makineyle de giderilebileceğini vurgulayarak, "Bu makine Batı'da da kullanılıyor ve resmin kaç yaşında olduğu konusunda kesin bilgi veriyor. Ne var ki 5 ila 10 milyon arası bir ücreti var bu işlemin. Türkiye'de sadece büyük sahtekârlıklar ve değerli kâğıt tahribatı için kullanılıyor. Batı'da ise çok önemli ressamların eserleri için başvuruluyor. F. Mualla için söz konusu değil."

Peki, F. Mualla’ya neden böylesine bir talep var? "F. Mualla’ya sanıldığı kadar çok talep yok. F. Mualla sergisini bir Vakko, bir de biz açarız. Vakko'ya da Ferid F.dgü kanalıyla gelmiştir. Ferid Edgü, Vedat Öztarhan, Mustafa Taviloğlu'nda çok k iyi en az 50 tane F. Mualla vardır. Senelerdir topluyorlar çünkü. Sergi açmak demek kolay resim satmak anlamına gelmiyor. Kolay satılmıyor maalesef. Türki­ ye'de resim kültürü daha yeni yeni gelişiyor. F. Mualla, iki senedir satılmaya başla­ dı. Biz ilk zamanlar sanatçının eserlerini galeriye astığımızda, bakıp 'çocuk resmi' diyorlardı. Şimdilerde seçkinlerin arasında bir F. Mualla modası gündeme geldi. Bazı kişiler duvarlarını renklendirmek için alıyorlar sanıyorum. Meraklıları ise elle- rindekileri hiçbir zaman satmıyorlar. Biz çok zorluk çekiyoruz F. Mualla sergisi açar­ ken. Önümüzdeki sergi için ayırdığımız çalışma süresi en azından 9 ay!"

VEDAT ÖZTARHAN

“Mualla daha ne anlam, ne de

fiyat olarak değerini bulmadı ”

Fikret Mualla; koleksıyoncularınson yıllardaki gözde imzası. Vedat Öztarhan; Yalnız­ ca Fikret Mualla koleksiyonu yapan, hatta sanat çevrelerinin tanımlamasına göre elinde en çok F. Mualla imzalı tablo bulunan resimsever. Neden yalnız F. Mualla? Öztarhan'a yöneltilmesi gereken ilk soru bu olmalı diye düşünüyoruz. "Duygusal yapımın ve mes­ leğimin bir uzantısı galiba. Mualla'nın İstanbul'dan kaçıp I938'de Paris'te başlayan, ta­ mamı zorluklarla dolu olarak akıp, 1967 'de de Fransa'da noktalanan yaşamından çok etkilendim. Bunun yanında mesleğim gereği moda ile iç içeyim, renkler dünyamın bir parçası. Mualla'nın o can, hareket dolu renkleri ruhuma işledi. Ve I970'te bu heyecanla ve sahip olabilmenin hazzı ile ilk Fikret Mualla'mı Paris'ten Madame Angles'ten satın aldım. O yıllarda Fransa'da tanıtma müsteşarı olarak görev yapmakta olan dos­

tum Mukadder Sezgin ile takdir ettiğim sanatçı Abıdin Di- no, duygusallığın ağır bastığı Fikret Mualla tutkumun daha bilinçli bir çizgiye oturmasına yardımcı oldular. Sonraki yıl­ larda çoğunluğu yurt dışından olmak üzere Fikret Muallalar almaya devam ettim.”

Sahtesini alma korkusu hiç yüreğinizi sarmadı mı? "Sarmadı, çünkü 1970'lerde sahte Fikret Muallaların var olduğu söylentileri yoktu. O laf 1985'lerde ortaya çıktı. Yani benim Mualla'nın tarzını ezber ettiğim yıllarda. Zaten söy­ lendiği gibi sahtelerinin bolluğuna da hâlâ inanmıyorum. Mu­ alla zor taklit edilir. Onun figürleri, renkleridir, imzası. Ben­ ce Hikmet Onat, taklide daha açıktır. Ve iyi taklitse de zor anlaşılır, belki de anlaşılmaz. Am a Mualla'da bu olmaz işte. Kendine özgü bir tarzı var çünkü. Mesela ben bir bakışta sahte Mualla'yı tanırım.Yanılma şansım cızdır." Renklerinin canlı oluşu, çizgilerinin sadeliği Fikret Mualla'yı seçkinlerin bir anda en gözde ressamı haline dönüştürdüğünü vurgulayan Öztarhan gülümseyerek ekliyor; "Dekoratif diye alıyorlar...."

Peki siz yatırım olsun diye hiç Fikret Mualla aldınız mı? "Asla almadım, bunu kesin olarak söylüyorum. Ama 1980'lerden sonra tabloların anormal fiyat artışı gösterme­ si, elimde hesapta olmayan bir değerin oluşmasını sağladı. Emlaktan, altından daha çok prim yaptı Mualla. Şimdi yatı­ rımlarımı, iki oğluma bırakacağım değerleri düşünürken, Mu- alla'nın tablolarını da işin içine katıyorum. Bu arada hemen ekleyeyim; Son-iki yıldır bir tek Fikret Mualla resmi bile al­ madım, çünkü fiyatlarını çok pahalı buluyorum."

Fikret Mualla modasının hızını yitireceğine, fiyatların dü­ şeceğine mi inanıyorsunuz yoksa?

"Hayır. Tam aksine Mualla'nın daha ne anlam, ne de fiyat olarak değerini bulamadığına inananlardanım. Yükseliş aynı hızla sürecek. O zaman artık Fikret Mualla almayacaksınız. Ben Fikret Mualla'ya hayranım. A rtık almam yeter diyo­ rum, pahalı diyorum, ardından Fransa'da onun yaşadığı çev­ reye özel olarak gidip kıyı bucak geziyorum, izlerine, tanı­ dıklarına rastlarsam heyecan duyuyorum. Tabii bu arada içi­ min ısındığı bir tablosuna rastlarsam da parayı verip alıyo­ rum."

"-s

(6)

FE R İT EDGU

*Fikret Mualla'nın bu kadar çok sahtesinin

olması, biraz da benim günahım...”

Ferit Edgü, Fikret Mualla konusunda, etkin ve yetkin isim­ lerden biri. Geniş bir Fikret Mualla koleksiyonuna sahip olan Edgü, sanatçının daha çok 1946 - 1954 arası dönemlerinde­ ki resimlerini tercih ettiğini vurguluyor. "Çünkü" diyor, "O n ­ dan sonraki dönemleri, sanatçının kendi kendini tekrarıdır.” Sahibi olduğu Ada Yayınları'nda, Fikret Mualla ile İlgili çok sayıda eser de yayınlayan Edgü, Mualla'nın önce renkli kişili­ ğini, sonra da renkli resimlerini sevdiğini söylüyor. 1958-1960 yılları arasında haftada üç-dört kez Mualla ile sohbet etme imkânı bulduğunu da belirtiyor Ferit Edgü. Fikret Mualla'nın hayattayken dahi resim çevrelerinde mitos olduğundan söz ediyor; " O mitos 19. yüzyıl sonlarından, 20. yüzyılın orta­ larından kalan bohem sanatçı İmajı idi. Fikret Mualla, Van Gogh'ların, Gogen'lerin, Modigliani'lerin bohemini devam et­ tiren bir sanatçıydı, içgüdüleriyle bohem dünyası içinde re­ simler yapıyordu, resimleri de otantiktir. Çünkü, o hayatı yaşadı, resimleri de bunu yansıtır. Başka bir deyişle, bunlar kısa zamanda yapılan resimlerdir. Bu nedenle boyutlar kü­ çüktür, hemen bitirilip, bir şişe şaraba, bir kap yemeğe satıl­ ması için de kolay kuruyan guaj kullanılmıştır". Fikret Mual- la'nın çok fazla resim yaptığını da söylüyor Ferit Edgü. Pa­ ris'te bulunduğu yıllarda sanatçının Parisli dostlarındaki tüm resimleri gördüğünü de ekliyor sözlerine. A rtık faaliyette ol­ mayan galerisi Bedri Fehmi’de birçok Fikret Mualla sergisi açan Edgü, çok sayıda Fikret Mualla eserini de Türkiye'deki koleksiyonerlere kazandırmış bir isim. 50 eserlik önemli bir Fikret Mualla koleksiyonunu dağılmayacağını bildiği için, Erol Simavi'ye sattığını da açıklıyor. Fikret Mualla'yı yakından ta­ nıyan, sanatına vakıf biri olması münasebetiyle Ferit Edgü'- den sahtecilik olayı üzerine görüşlerini alıyoruz. Edgü, özel­ likle son 5-6 yıldır, Fikret Mualla'nın çok sayıda sahtesinin üretildiğini, bu olayın da Fransa'dan kaynaklandığını açıklı­ yor. Türkiye'de resim alıcılarının büyük çoğunluğunun, re­ sim bilgisinden yoksun olmalarının da sahte olayını körükle­ diğini söylüyor Ferit Edgü.

Fikret Mualla'nın neden bu kadar sahtesinin yaygın oldu­ ğunu, olayın nasıl ve neden başladığını, neler yapılabileceği­ ni de yine Ferit Edgü'ye soruyoruz. İlk Fikret Mualla müza­ yedesinin I975'te Paris'te yapıldığını, kendisinin de bir rast­ lantı sonucu, o müzayede de bulunduğunu belirtiyor Ferit Edgü. "100'den fazla resmi vardı Mualla'nın o müzayede de. Bir dostumla birlikte, resimlerin çoğunu da biz aldık. O sı­ ralarda sahte Fikret Mualla olması için bir neden yoktu, çünkü resimleri para etmiyordu! Türkiye'ye döndüğümde, olayla ilgili yazı yazdım. Türkiye'deki koleksiyonerleri, Kültür ve Dışiş­ le ri Bakanlığı'nı uyardım. Bir Türk ressamının Paris'te mü­ zayedesi oluyordu ve benden başka kimse yoktu. Bir yıl sonra yeniden müzayede yapıldı. Yazılarım üzerine, Kültür, Dışiş­ leri Bakanlığı yetkilileri salonu doldurdular. Fiyatlar da bir ön­ ceki yıla göre yüzde yüz arttı! Türkiye'de artan fiyatlar, Fran­ sa'ya yansıdı. Fransa'da sahte resim yapmanın suçu büyük. Ne varki Türkiye gibi soruşturma açmayacak bir ülke söz konusu olunca iş kolaylaşıyor. Bir de Fransa'da Fikret Mual­ la'nın ekspertizini yapacak kimse yok, bu da bir avantaj! ‘80'lerin başında üretilmeye başlanan sahte Mualla'lar, Pa­ ris'te müzayede salonlarında satılmaya başladı. Fransa'da sah­ te bir sanat eseri gündeme geldiğinde ve ispat edildiğinde, 30 yıl sonra dahi paranızı geri veriyorlar. Burada böyle bir durum söz konusu değil. Fikret Mualla'nın bu kadar çok sah­ tesinin olması biraz da benim günahım! 1975'te Paris'te mü­ zayede sonrası İstanbul'da Vakko Sanat Galerisi'nde büyük bir retrospektif sergisini açtım sanatçının. Ardından kendi galerimde F. Mualla'nın Parisli dostlarından satın aldığım re­ simlerle bir sergi daha gerçekleştirdim. Yazılar yazdım, ar­ dımdan başkaları da yazdı. Böylece F. Mualla'nın resmine karşı bir talep oluştu. Moda oldu... Talep Paris'teki açıkgözlere yaradı! Hâlâ, Paris'teki müzayedelerde bilmeden sahte F. Mu­ alla'lar satılıyor." Fikret Mualla'nın.tuval resmi yapmadığını, bu nedenle de sahtelerinin çok kolay üretildiğini söylüyor Ed­ gü. "Bazen öyle sahtelerini görüyorsunuz ki ayırt etmek, teş­ his koymak bir saatinizi alabiliyor. Bazıları da Mualla'yı şöyle bir görmüşler, analiz etmemişler, sadece biri göstermiş on­ lara, o kadar! Bana getiriyorlar, daha kapıdan içeri girerken, 'Getirmeyin, bu F. Mualla değil' diyorum, 'Ama daha bak- madınız'diyorlar, 'Bakmaya gerek yok' diyorum."

96 FIRST

Türkiye'de kendisine getirilen F. Mualla’ların yüzde sekseninin sahte olduğu, da üzülerek belirtiyor F. Edgü, " Ç o k yaygın şekilde sahteleri üretiliyor. Özellikle son zamanlardaki F. Mualla ların sahte olup olmadığını herkes anlayamaz."

Edgü, kendisinin de her resmin sahte olup olmadığını anlayamayacağını, sadece resimler hakkında İyi ya da kötü diyebileceğini belirtiyor. F. Mualla'nın kendisini tanıdığını, elinden 500 den fazla Mualla resmi geçtiğini, sanatçının hangi kâğıda, hangi boyayı kullandığını, 1954 ile 1960 arası resimlerinin farklarını, hastalık döne­ mindeki eserlerini, Türkiye'de iken yaptıklarını, temalarını, değişikliklerini, paletini iyi bildiğini vurguluyor. Türkiye'de ekspertiz müessesesinin oluşmadığını söyleyen Edgü, sahtecilik olayında laboratuvarlara ancak 100 senelik bir sanat eseri için baş­ vurulduğunu söylüyor.

F. Mualla, konusunda moda olgusuna ilginç bir örnek de getiriyor. Edgü: “ 1980'lerin başında bir dostum. Bedri Rahmi Galerisi'nden aldığı bir Mualla'yı yılbaşında ar­ kadaşına hediye etmişti. Arkadaşı, 'Ben bu resmi aşamam' diye geri getirdi galeri­ ye. Üç yıl sonra aynı kişi bizim galerimize gelerek çok sayıda F. Mualla aldı. Üç yıl içinde göz zevki ve kültürünün gelişeceğini sanmıyorum. Dolayısıyla sadece mo­ daya uymak için F. Mualla alıyordu. Yine F. Mualla sergilediğimiz dönemlerde, bir gün bir dostum telefon etti, arkadaşının evinde F. Mualla natürmortu gördüğünü, bizde patlıcanlı natürmort olup olmadığını, varsa almak istediğim söyledi!"

Sahtecilik olayının, Türk sanatseveri bilinçlenmediği sürece hızla artacağına de­ ğiniyor Edgü. Bir ay önce Fransa'da yapılan bir müzayedenin katalogunda sahte bir F. Mualla'yı hemen teşhis ettiğini de belirterek: "O nu mutlaka bir Türk almış­ tır ve eminim çok yakında da sergilenir. Sahte olduğu hemen anlaşılıyordu. 'İstan­ bullu Balıkçılar' diye de bir isim uydurmuşlar resme."

Sahtecilik olayını çok büyütmemek gerektiğini ifade eden Edgü, resim meraklı­ larına sahte olup olmadığını anlayamıyorlarsa almamalarını öğütlüyor. "Ya da" di­ yor. "Güvenilen bir yerden almak lazım. Hangi koleksiyonerden geldiğine bakmak da iyi bir çözüm olabilir. Katalogların altında daha önce kimlerde olduğuna dair isimler vardır. Van Gogh'un altında bazen 16 koleksiyoner görürsünüz. Resmin im­ zasının olup olmaması önemli değil, imza atmak, resmi yapmaktan kolay. Cezan- ne'in resimlerinin yüzde 80'i imzasızdır. Çünkü resmin kendisi imzadır."

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Kuzey Kutbu Deniz Buzu Grönland Buz Tabakası Kolombiya Buzulu Glacier National Park Antarktika Deniz Buzu Pine Adası Buzulu Larsen B Buz Tabakası Tasman Buzulu Meren, Carstenz ve

The dilatometer data of the dimensional change or shrinkage (dL/L0) and shrinkage rate (dL/dt) of the pellets in the first stage sintering zone is given in Figure 3 depending

Okmeydanı ile sim­ geleşmiş her biri birer sanat eseri olarak tasarlanmış bu dikilitaşlan bulabilmek bugün zorlu bir araştır­ mayı, hatta arkeolojik

Kültür endüstrisinin ideolojisi, panzehirini yine kendi içinde taşır (Dellaloğlu, 2001: 96). Endüstri’nin kendisiyle çelişir hale gelebilmesi için, belirli bir

Verilen bilgilere göre ayrıca darülkurra, Cumhuriyet döneminde önce sağlık müzesi, ardından müftülük binası, 1968’den sonra Kültür Bakanlığı’na bağlı

Aya Yorgi manastırı, denize i- nen sert bir yamacın üzerinde inşa edilmiş olduğundan burası halk ara­ sında «Krimnos» yâni «Uçurum» manastırı diye de

Kemal paşa zade Sait beyin mnhtumu babaaum- j el yazısile yazılmış bazı notlarını j görmem için bana

Dizide okuyucunun daha az tanıdı­ ğı sanatçılarla ilgili ciltler, özellikle de çağımıza daha yakın dönemlerle ilgili klasikleşmiş yazarlara ayrılacak