İstanbul Atatürk Kültür Merkezinde Dev let Klâsik Türk Musikisi Korosunun konser lerini izliyorsanız, elinin bir işaretiyle bir an da billur seslerden esrarlı bir gönül iklimi ya ratan şef Nevzad Atlığ’ın bu hünerine, disip lin ciddiyetine hayranlık dolu bir saygı duy mamamız elde değildir. Zaten“ Atlığ” dendiği- zaman musiki çevrelerinde akla ilk gelen şey, disiplindir. İnançlı ve azimli çalışmanın, işi ni ciddiye almanın disiplini... Bu husustaki tutum unu kendisi şöyle açıklıyor: “ Ben kö rü körüne bir disiplinin esiri olmadım. Ya nımda çalışanların, sorumluluklarının idra ki içinde kendilerine düşen görevi en iyi bi çimde yerine getirmelerini isterim. Temiz mü zik yapmanın gereği de budur.”
Türk Musikisi alanında ilk “ Profesör” Un vanını alan, kısa bir süre önce de “ Devlet Sanatçısı” seçilen Nevzad Atlığ, 1943 yılın dan beri, tam kırk yıl Türk Musikisi için azimle, inançla mücadele vermiş, yorgun bir savaşçı ..“ İnsan bir yerde devamlı mücade lelerin verdiği bir yorgunluğa duçar oluyor ama arkaya dönüp baktığım zaman şöyle dü şünüyorum; klasik Türk Musikisine yaptığım
bir hizmet varsa ve bu, bütün musikî âlemince de kabul edilmişse benim bütün yorgunluğum geçer, buna inanıyorum” diyor.
Yazıhanesindeki sohbetimiz sırasında ken disinden Ak Kadın için “ Bilinmeyen yönle riyle Nevzad Atlığ” ı tanıtmasını rica ediyo rum . Önce duraklıyor, sonra alçakgönüllü lükle gülümseyip “ Sanki herşeyimle ortaday mışım gibi geliyor bana. Geçimi ve karşılıklı çalışrrtası benden daha kolay bir insan düşü nemiyorum. Uzaktan belki ciddi ve asık su ratlı görünüyorum ama aslında öyle değilim, sıcak yürekliyim.”
Bilindiği gibi müzik dünyamızı saran bir “ arabesk” fırtınası var. Geniş bir kitlenin bu tür müziğe yoğun rekabetine bakılırsa bunun bir ihtiyacı karşıladığı da bir gerçek. Nevzad Atlığ bu konudaki görüşlerini şöyle açıklıyor:
—Çevrede arabeskle birlikte yozlaşmış, hangi kategoriye sokulacağı belli olmayan müzik türleri de var. Mesela batı sazlarının hakim olduğu parçalar batı hafif müziği, Türk sazlarının hakim olduğu parçalar Türk hafif müziği diye sunuluyor. Eğer halk,
ger-Röportaj: Sabahat Emir
TÜRK
MUSİKİSİNİN
• • • • • •YUZUNU
AĞARTAN
İSİM:
NEYZAD
ATLIĞ
çek musiki zevki ve eğitimini almamışsa ken disine en kolay gelen türe yönelir. Bu tip mü ziklere Türkiye’de çok düşkün olanlar var. Tabiatıyla radyo ve TV bu konuda çok etki li. 1940-50 yıllan arasında radyoda Mesut Ce mil ve arkadaşları müzik yayınlarını yürütü yorlardı. Öyle bir anlayış hakimdi ki adeta bütün Türkiye temiz bir müzikle şartlandırıl- mıştı. Bugün radyo ve TV bu konuda daha ciddi bir yayına girse herhalde dinleyicilerden büyük tepkiler gelir. Çünkü halk yıllarca de ğişik müziklerle şartlandırıldı. Ama ne olur sa olsun çok akıllıca bir sanat politikasıyla bunu düzenlemek mümkündür. Herhalde bu konuda radyo ve TV’ye büyük görevler dü şüyor. Müzisyenler de kolay şöhret), kolay ka zanma yollarını terkedip sanatlarını daha cid di boyutlarda icra etseler yerinde olur.
—Türk Musikisinde tek seslilik, çok sesli lik mücadelesine ne diyorsunuz?
—Çok değişik istikamette arayışlar var. Çok seslilik konusu musikimizde eskiden beri gündemdedir. Ben herşeyden önce klasik mu sikimizin çok iyi öğrenilmesi ve muhafaza edilmesi düşüncesindeydim. Klasik musiki zevkinin yerleşmesi şarttır. Çok seslilik basit bir olay gibi telâkki ediliyor. Bu hususta çok ciddi çalışmalara, araştırmalara ve örnekle melere ihtiyaç var. Zaman zaman bazı yaban cı müzisyen ve müzikologların: “ Türk mu sikisinin melodik ve ritmik zenginliği onda çok seslilik aratmayacak kadar zengindir” şeklindeki açıklamaları çok ilgi çekicidir.
Atlığ’dan, Türk Musikisi ve Edebiyat iliş kisi hakkındaki görüşlerini de soruyorum. Şöyle bir açıklamada bulunuyor:
—Türk Musikisi bütünüyle vokaldir. Ens trüman müzik vokal müziğin takdimi duru mundadır. Genellikle eski bestekârlar musi kide musiki aletinden çok en mükemmel mu siki âleti olan insan harçeresini esas almışlar dır. Hançere ancak insan sesiyle, insan sesi de hece ve kelimelerle olur. Bu, şiirin musi kideki ayrılmaz varlığını ortaya koymakta dır. Yalnız bunu söylerken bir hususu ifade edeceğim; bir yerde gerçek şiir, bizim musi kide musikinin taşıyıcı vasfı olarak görülmek tedir. Bazı eserlerde terennüm dediğimiz ma nası olmayan heceler yer almaktadır. Gönül, hem şiir değerinin hem musiki değerinin pa ralel olduğu eserlerin çoğunlukta olmasını ar zu ediyor. Maalesef bazı bestekârlar şiir de ğerine bakmadan ellerine ne geçmişse beste lemişlerdir. Eski musikimizin söz unsuru, dil bakımından çok zor anlaşılır, hatta anlaşıl maz durumdadır. Bu, bir ölçüde handikap olarak telakki edilebilir. Zaman zaman eski güfteleri, aynı vezni tutturm ak şartıyla, da ha anlaşılır bir şekle sokma çalışmaları ya pıldı. Ancak bunda başarılı olunamadı. Do- layısiyle ben, tercüme işinin bir çözüm olma dığı kanaatindeyim. Zaten müzik o kadar güçlü ki, bir bakıma, söz unsuru değerini yi tiriyor.
—Ak Kadın, adından da anlaşılacağı gibi kadınlara seslenen bir dergi. Bu dergi vası tasıyla kadınlarımıza bir mesajınız var mı? Kadınlar hakkında düşünceleriniz?
—Ben, kadına daima saygılı olmuşumdur. Gerek sanat hayatımda, gerek özel hayatım da bu saygımı korudum. Kadının hem ana oluşu, hem Türk ailesinin temelini teşkil et mesi bu saygımı katmerlendiriyor.
Aslında “ herkese karşı saygı” , karakteri nin doğal özelliği olan bu nazik ve değerli mü zisyenimize veda edip ayrılırken onun kazan dığı her ünvana layık olduğunu düşünerek bu seviyeye ulaşmış insanların sayılarının çoğal masını gönülden diliyorum.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi