• Sonuç bulunamadı

BİR HAK İHLALİ OLARAK ÖTEKİLEŞTİRME: GAZETELERİN ÜÇÜNCÜ SAYFA HABERLERİNDE SURİYELİ SIĞINMACILARIN ‘ÖTEKİ’ TEMSİLİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "BİR HAK İHLALİ OLARAK ÖTEKİLEŞTİRME: GAZETELERİN ÜÇÜNCÜ SAYFA HABERLERİNDE SURİYELİ SIĞINMACILARIN ‘ÖTEKİ’ TEMSİLİ"

Copied!
41
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

MALARI DER S

ÇALI

MA

LA

RI

DE

R

S

Tu

rkish Journal of Security Studies

Ci lt:17 Sa yı: 3 / V ol:17 I ssu e: 3

Cilt:17 Sayı: 3 / Vol:17 Issue: 3

T J S S

BİR HAK İHLALİ OLARAK ÖTEKİLEŞTİRME: GAZETELERİN ÜÇÜNCÜ SAYFA HABERLERİNDE SURİYELİ SIĞINMACILARIN ‘ÖTEKİ’ TEMSİLİ

Othering As a Violation of Rights: Representation of Syrian Refugees As “Other”in Th ird Page of Newspapers

NATO’NUN YENİ MİSYONU KAPSAMINDA AKDENİZ VE ORTADOĞU BÖLGESİNDE ARTAN ROLÜ NATO’s Growing Role Under the Scope of Its New Mission in the Mediterrenean and Middle East Region

ŞİDDET VE İNSAN HAKLARI: SURİYE ÖRNEĞİ Violence and Human Rights: Th e Case of Syria HUKUKÎ ŞİDDET

Legal Violence

SAĞLIK HAKKI’NDA DEVLETİN KORUMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ: SAĞLIK ÇALIŞANLARINA UYGULANAN ŞİDDET AÇISINDAN BİR İNCELEME

Protection Obligatien of the State on Health Right: A Reviewer Violence Against Health Workers

TEMEL SİYASAL KAVRAMLARDA SİYASETİN ARACI OLARAK “ŞİDDET” VE SİVİL TOPLUM

“Violence” As a Tool of Politics in the Key Political Concepts and the Civil Society

KADININ ŞİDDETE KARŞI KORUNMASINDA ROL OYNAYAN ULUSLARARASI METİNLERİN İNCELENMESİ VE TÜRKİYE ÖRNEĞİ

Analysis of International Literature Having Role in Protection of Women Against Violence and Turkish Case TERÖRİZM: TANIM(LANAMAMAS)I, TARİHSEL DÖNÜŞÜMÜ, ULUSLARARASI HUKUKTAKİ YERİ VE MÜCADELE YÖNTEMLERİ

Terrorism: (in-)Definability, Historical Change and Transformation, Stance in International Law and Methods of Fighting Against It

Yavuz BAYRAM

İbrahim AKDAĞ

Ercan BALÇIK Rabia SAĞLAM

Esma Aydan DİKMEN

Gökhan AK Levent KÜRBÜZ Yakup ŞAHİN

MALARI DER S

ÇALI

MA

LA

RI

DE

R

S

Turk�sh Journal of Secur�ty Stud�es

Tel: +90 (312) 462 90 65 / 92 Fax: (312) 462 90 95

Tu

rk�sh Journal of Secur�ty Stud�es

V ol:17 Iss ue: 1 Vol:17 Issue: 1

T J S S

KAMU DÜZENİ, GÜVENLİK VE DEMOKRATİKLEŞME

BİR POST-SOVYET DÖNÜŞÜM HİKAYESİ: MAHALLE ÖLÇEĞİNDE GÜVENLİĞİN ÜÇ GÖRÜNÜMÜ FOREIGN TERRORIST FIGHTERS (FTF): BREAK & END OF VIOLENT EXTREMISM, RADICALISM (BEVER) TEŞKİLAT-I MAHSUSA’NIN ANATOMİSİ

HUKUKİ METİNLERDEN UYGULAMAYA KOLLUK ZOR KULLANMA MODELİ

TÜRK POLİS TEŞKİLATINDA POLİS MEMURLARININ İŞE ALIM VE TEMEL EĞİTİM SÜRECİNDE YAŞANAN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

KİTAP İNCELEMESİ: POLİTİK PARANOYA NEFRETİN PSİKOPOLİTİĞİ baskısı bulunmuyor)

Ayşe Çolpan KAVUNCU Ufuk AYHAN

Yücel YİĞİT Cenker Korhan DEMİR

Talha ÖVET Hakan İNANKUL

Yakup ŞAHİN

(2)

Turkish Journal of Security Studies

Cilt: 17 (3) Volume: 17 (3)

(3)

ISSN : 2148-6166

Güvenlik Çalışmaları Dergisi

Turkish Journal of Security Studies

İmtiyaz Sahibi / Published by

Prof. Dr. Yılmaz ÇOLAK, Polis Akademisi Başkanı

Danışma Kurulu / Advisory Board

Prof. Dr. Nawal AMMAR, Ontario, CANADA Prof. Dr. Mark COLVIN, Ohio, USA.

Prof. Dr. Leslie W. KENNEDY, New Jersey, USA Prof. Dr. Robert D. McCRIE, New York, USA Prof. Dr. Robert REINER, London, UK Prof. Dr. Doğan SOYASLAN, Çankaya Üniv. Prof. Dr. Feridun YENİSEY, Bahçeşehir Üniv. Prof. Dr. Minoru YOKOYAMA, Tokyo, JAPAN Prof. Dr. Şule TOKTAŞ, Kadir Has Üniversitesi Prof. Dr. Ruşen KELEŞ, Ankara Üniversitesi Prof. Dr. Eyüp G.İSPİR , TODAİ.

Prof. Dr. Kemal GÖRMEZ, Gazi Üniversitesi Prof. Dr. Onur Ender ASLAN, TODAİ Doç. Dr. Burak TANGÖR, TODAİ Doç. Dr. M. Akif ÖZER, Gazi Üniv. Doç. Dr. Peter MOSKOS, USA

Yayın Kurulu / Editorial Board

Prof. Dr. Ali BİRİNCİ, Polis Akademisi Prof. Dr. Şafak Ertan ÇOMAKLI,Polis Akademisi Prof. Dr. Birol AKGÜN, Necmettin Erbakan Üniv. Prof. Dr. Ali Resul USUL, Stratejik Araştırmalar Mrk. Prof. Dr. Ahmet İÇDUYGU, Koç Üniversitesi Doç. Dr. Ali BALCI, Sakarya Üniversitesi Doç. Dr. Mesut ÖZCAN, Diplomasi Akademisi Doç. Dr. İbrahim DURSUN, Polis Akademisi Doç. Dr. Bayram Ali SONER, Polis Akademisi Doç. Dr. Ufuk AYHAN, Polis Akademisi Doç. Dr. Hamit Emrah BERİŞ, Gazi Üniversitesi Doç. Dr. Mehmet ŞAHİN,Gazi Üniversitesi

Editör / Editor in Chief

Editör Yrd.-Dil Editörü / Associate Editor (Language Editor) Yardımcı Editör / Assistant Editor

Yardımcı Editör/ Assistant Editor Sekreterya / Secretary

: Doç. Dr. Ahmet Erkan KOCA : Yrd. Doç. Dr. Seda ÖZ YILDIZ : Öğrt.Gör. Yasin TURNA : Arş.Gör.Mehmet DEMİRBAŞ : Oya KONCAGÜL ERDOĞAN Her hakkı saklıdır. © Güvenlik Çalışmaları Dergisi yılda üç kez yayınlanan hakemli ve süreli bir yayındır. Güvenlik Çalışmaları Dergisi’nde yayınlanan makalelerdeki görüş ve düşünceler yazarların kendi kişisel görüşleri olup, hiçbir şekilde Polis Akademisinin veya Emniyet Genel Müdürlüğünün görüşlerini ifade etmez. Makaleler sadece dergiye referans verilerek akademik amaçla kullanılabilir.

Güvenlik Çalışmaları Dergisi’ne gönderilen makaleler iade edilmezler.

Güvenlik Çalışmaları Dergisi, EBSCOhost, Criminal Justice Abstracts,TÜBİTAK ULAKBİM Sosyal Bilimler Veri Tabanı, Akademia Sosyal Bilimler İndeksi (ASOS Index) ve arastirmax Bilimsel Yayın İndeksi’nde yer almaktadır.

Yazışma Adresi / For Correspondence:

Güvenlik Çalışmaları Dergisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü Polis Akademisi, 06580 Anıttepe, Ankara / TÜRKİYE

Tel: +90 (312) 462 90 65 Faks: +90 (312) 462 90 95

E-posta: guvenlikcalismalari@pa.edu.tr

Grafik / Tasarım / Baskı

Polis Akademisi Başkanlığı Basım ve Yayım Şube Müdürlüğü Fatih Sultan Mehmet Bulvarı No:218

(4)

İçindekiler

Editörden ... V

Yavuz BAYRAM

BİR HAK İHLALİ OLARAK ÖTEKİLEŞTİRME: GAZETELERİN ÜÇÜNCÜ SAYFA HABERLERİNDE SURİYELİ SIĞINMACILARIN ‘ÖTEKİ’ TEMSİLİ

Othering As a Violation of Rights: Representation of Syrian Refugees As “Other” in Third Page of Newspapers ...1 Rabia SAĞLAM

HUKUKÎ ŞİDDET

Legal Violence ...37 İbrahim AKDAĞ

NATO’NUN YENİ MİSYONU KAPSAMINDA AKDENİZ VE ORTADOĞU BÖLGESİNDE ARTAN ROLÜ

NATO’s Growing Role Under the Scope of Its New Mission in the Mediterrenean and Middle East Region ...55 Esma Aydan DİKMEN

SAĞLIK HAKKI’NDA DEVLETİN KORUMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ: SAĞLIK ÇALIŞANLARINA UYGULANAN ŞİDDET AÇISINDAN BİR İNCELEME

Protection Obligatien of the State on Health Right: A Reviewer Violence Against Health Workers ...79 Ercan BALÇIK

ŞİDDET VE İNSAN HAKLARI: SURİYE ÖRNEĞİ

Violence And Human Rights: The Case of Syria ...97 Gökhan AK

TEMEL SİYASAL KAVRAMLARDA SİYASETİN ARACI OLARAK “ŞİDDET” VE SİVİL TOPLUM

“Violence” As A Tool of Politics in the Key Political Concepts and the Civil Society... 117

(5)

Levent KÜRBÜZ

KADININ ŞİDDETE KARŞI KORUNMASINDA ROL OYNAYAN ULUSLARARASI METİNLERİN İNCELENMESİ VE TÜRKİYE ÖRNEĞİ

Analysis of International Literature Having Role in Protection of Women Against Violence and Turkish Case ...129 Yakup ŞAHİN

TERÖRİZM: TANIM(LANAMAMAS)I, TARİHSEL DÖNÜŞÜMÜ, ULUSLARARASI HUKUKTAKİ YERİ VE MÜCADELE

YÖNTEMLERİ

Terrorism: (in-)Definability, Historical Change and Transformation, Stance in International Law and Methods of Fighting Against It ...145

(6)

BİR HAK İHLALİ OLARAK ÖTEKİLEŞTİRME:

GAZETELERİN ÜÇÜNCÜ SAYFA HABERLERİNDE

SURİYELİ SIĞINMACILARIN ‘ÖTEKİ’ TEMSİLİ

Othering As a Violation of Rights: Representation of Syrian

Refugees As “Other” in Third Page of Newspapers

Yavuz BAYRAM*

ÖZET:

Günümüzde medya insan hakları bakımından iki yönlü bir işlev görmektedir. Bir yandan medya yaptığı haberlerle insan haklarının korun-masını ve kollankorun-masını yüceltirken bir yandan da kullandığı dille bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde insan haklarını çiğnemektedir. Medyanın bir yan-dan insan haklarına ilişkin yapmış olduğu haberlerle ateşli bir hak savu-nuculuğu yaparken, diğer yandan da herhangi bir konuya ilişkin yapmış olduğu haberlerde insanların en temel haklarını kullandığı dille görmezden gelişi önemli bir paradoks olarak ortada durmaktadır. “Ötekileştirme” kav-ramını kısaca kendimizden farklı gördüğümüz kişileri dışlama, yabancı-laştırma, düşman haline getirmek olarak tanımlamak mümkündür. Medya özellikle yapmış olduğu haberlerde “öteki” olmayı haber değerini arttıran önemli bir unsur olarak görmektedir. Oysa medya haber değerini arttıran “öteki”yi bazen bir hırsız, bir cinayet zanlısı olarak ön plana çıkarırken “öteki”nin ait olduğu toplumsal grupları açık bir hedef haline getirdiğini çoğu zaman anlayamaz ya da anlamak istemez. Bu açıdan bakıldığında medyada ötekinin sorunlu temsili önemli bir insan hakları ihlali konusu olabilmektedir. Yapılacak olan çalışmada medyanın ötekileştirerek aslında temel insan haklarını nasıl görmezden geldiği ve ötekine uygulanan top-lumsal şiddetin ve nefretin nasıl önemli bir aracı haline gelebileceği irde-lenecektir. Bu amaçla 2011 yılından bu güne Türkiye’de önemli bir sorun haline gelen “öteki” olarak konumlandırılabilinecek Suriyeli sığınmacıla-rın özellikle gazetelerin polis-adliye ve aktüalite haberlerini kapsayan 3. sayfalarında nasıl temsil edildikleri incelenecektir. Seçilecek yüksek tiraj-lı ana akım medyaya ait gazetelerin belirli bir zaman diliminde konuya ilişkin haberlerinde ‘öteki’nin söylemsel olarak nasıl inşa edildiği ortaya konulurken eleştirel söylem analizi tekniği kullanılacaktır. Çalışma sonun-da Suriyeli sığınmacıların medyasonun-da üçüncü sayfa haberlerinde sorunlu bir şekilde ötekileştirildikleri, bu ötekileştirme yapılırken de temel insan

(7)

hak-larının ihlal edildiği, ötekiye karşı nefret suçunun işlendiği ve dolayısıyla da medyanın temel insan haklarını suiistimal eden bir araç haline geldiği bulgularına ulaşılacağı düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler: İnsan Hakları, Ötekileştirme, Medya, Eleştirel

Söy-lem Analizi,

ABSTRACT:

Today, media has two-way function in terms of human rights. On one hand media glorifies the protection and observance of hu-man rights with its news, on the other hand violates the huhu-man rights con-sciously or unconcon-sciously with the language that it uses. It is an important paradox while media shows a fiery advocacy of rights with its news on human rights, on the other hand ignores the basics rights of human with the language that it uses in the news about any issue. Briefly it is possible to define “othering” as exclusion, alienation of people we consider dif-ferent from ourselves and making them enemies. Media, especially in its news, evaluates being “other” as an important element that increases the newsworthiness. However media features the “other”, which increases the newsworthiness, sometimes as a thief or a murder suspect, usually do not understand or don’t want to understand that it makes the group which the “other” is belong to as a clear target. When considered from this point of view, problematic representation of the other in media could be an impor-tant issue of violation of human rights. In this paper it will be scrutinised how media ignores the basic human rights by othering and how it can be an important tool of the social violence and execration to other. For this purpose, representation of Syrian refugees, who became an important issue since 2011 in Turkey and can be considered as the “other”, will be analysed especially on the third papers of newspapers that covers the current event and criminal news. Critical discourse analysis will be used to explain how the newspapers with mass circulation, which belong to mainstream media, construct the “other” in discourse in the related news in a specific time peri-od. It is considered that the following results will be achieved at the end of the analyses: Syrian refugees are othered in a problematic way on the third page news in the media, while othering them there are violations of human rights and hate crimes against other and so media becomes a tool abusing the basic human rights.

(8)

Giriş

Gündelik hayatta insanoğlunun basit iletişim çabalarında bile toplumsal yapıda ve dolayısıyla bireyde de yerleşik olan söylem/söylemler farkında olmadan kullanılmaktadır. Toplumsal yapı bu söylemlerin bir kısmını ta-rihsel süreç içerisinde üretirken, diğer bazı söylemler de kitle iletişim araç-larında çalışan profesyonellerin ve bu araçların örgütlü yapılarının bilinçli çabaları ile ortaya çıkar. Uzun zamandır kitle iletişim araçları bireylerin en önemli enformasyon kaynağı olarak kabul edilmektedir. Bu araçlar bi-reylere enformasyon sağlarken aynı zamanda bir takım ideolojik tutum ve davranış kalıplarını da bireylerin bilişsel haritalarına işlemektedirler. Bi-reylerin bilinçaltından başlayarak bir tutum ve davranış geliştirdiği nokta-ya kadar devam eden bu etki olayı kitle iletişim araçları ile bir şekilde ilgisi olan en azından bu araçların ürünlerini okuyan, izleyen veya dinleyen bi-reylerin tümünde farklı düzeylerde farklı etkiler ortaya çıkarabilmektedir. Kitle iletişim araçlarının en önemli ürünlerinden olan haber basitçe ger-çekleşen veya olanın doğrudan aktarımı değildir. Haber bir takım süreçler-den geçerek okuyucuya/izleyiciye/dinleyiciye ulaşır. Bu süreçlerde medya profesyonellerinin bir şekilde farklı payları vardır. Bu profesyoneller ele aldıkları haber malzemesini kendi değer yargıları, ideolojileri ve medya or-ganizasyonunun yaklaşımı gibi bir takım faktörlerin etkisiyle yoğurmakta ve alıcı konumundaki bireye aktarmaktadırlar. İşte bu noktada haberin her zaman doğasında olan kurgusal müdahaleler ortaya çıkabilmektedir. Bu durum okuyucunun haberdar olurken bilinçaltına dünyayı yorumlamanın bir takım mesajlarını göndermektedir. Özetle söylem ya da söylem inşası olarak adlandırılabilecek bu olgu yazılı ya da yazısız, görsel ya da işitsel tüm konuşmaların/metinlerin içinde olabilmektedir.

Yapılan bu çalışmada da söylemin gazete haberlerinde ‘öteki’ni nasıl inşa ettiği eleştirel bakış açısıyla ortaya konulmaya çalışılacaktır. Bu amaçla çalışmada öncelikle söylem kavramından kısaca ne anlaşılması gerektiği açıklanmış, daha sonrada söylem analizi ile bu çalışma için de temel ana-liz yöntemi olan eleştirel söylem anaana-lizi ortaya konulacaktır. Daha sonra gazetelerin kurgusal müdahalelerin en az işleyebildiği kabul edilen üçüncü sayfa haberlerinde haberi oluşturan profesyonellerin kendi ideolojilerini ve değerlerini Türkiye’de son zamanlarda yabancı olmasının yanında birçok şehirde gündelik hayatın içinde yer alan Suriyeli sığınmacıların nasıl res-medildikleri ve nasıl söylem yoluyla ötekileştirildikleri ortaya konulmaya çalışılacaktır.

(9)

1. Söylem

Söylem kavramı dilin bir ürünüdür. Bu ürün hakkında yapılan farklı tanım-lar “söylem” kavramının farklı boyuttanım-larına vurgu yapar. Kavramın toplum-sal etkileşim yönüne dikkat çeken Gee (2005, s.32’den aktaran Gür, 2013, s.190) söylemi sosyal bir kurum olarak kabul gören dilin bireysel kulla-nım, düşünme, değerlendirme, yorumlama, eylem ve etkileşimlerin uygun zamanda, uygun bağlamda ve uygun araçlarla ifade edilmesi ile oluşmuş dilsel yapılar olarak tarif eder. Kocaman (2009, s.5’den aktaran Gür, 2013, s.190) ise söylemin gündelik hayatta alan yazında farklı kullanımlarına vurgu yapmaktadır. “Bu farklı kullanımlar ise şunlardır; görüş ve bakış açı-sı, anlatım şekli, kişi ya da topluluğa ait özellik taşıyan öğretiler, ideoloji, sözlü ya da yazılı metinler, biçen, dil, sav ve görüşlerdir”. Söylem bilinçli konuşmalarımız veya yazılarımız içerisinde olabileceği gibi, çoğu zaman gündelik konuşmalarımızda anlamsız gibi görünen ifadelerin içerisinde de yer alabilmektedir. Sözen’e göre gündelik bir konuşmada “bildiğini söy-lememe, bilmediği konularda geçiştirici ifadelerde bulunma eylemleri, tek başına bir anlam ifade etmese de söylem içinde kesinlikle bir anlama sa-hiptir. Söylemi anlaşılabilir kılan, anlatım/ifade ve beyanların nerede, ne zaman ve nasıl ortaya çıktıkları, söylemleri kullanan söylem aktörlerinin kimliğidir”. (1999, s.13). Özetle söylem bilinçli bir çabanın ürünü olabi-leceği gibi kültürel kodlara işlemiş gündelik bir eylemin sonucu olarak da ortaya çıkabilir. Söylemi önemli kılan şey söylemde bulunan kişi, söyleyiş zamanı, söyleniş biçimi ve yeridir.

Potter’a göre söylemler bireyler tarafından yaratılmaz. Sosyal düzeyde var olan söylemler anlamı inşa ederler. Böylelikle toplumlar mevcut sembol-ler ile anlamlar arasında bağ kurmuş olur. Toplumlar bu şekilde konular, olaylar ve olgular üzerinde nasıl düşünecekleri ya da iletişim kuracaklarına ilişkin bir takım söylemsel pratikler kazanırlar (Potter, 1996’dan aktaran Çelik-Ekşi, 2008, s.100). Fairclough ve Wodak’a göre de bu söylemsel pratikler “sosyal sınıflar arasındaki, kadın ile erkek arasındaki ve etnik/ kültürel azınlıklar ile çoğunluklar arasındaki eşitsiz güç ilişkilerinin üretil-mesine ve yeniden üretilüretil-mesine yardım ederek- şeylerin ve insanların po-zisyonlarını yeniden sunmak yoluyla önemli bir ideolojik etkide bulunuyor olabilir” (1997, s.258). Van Dijk’a göre dil kullanımı ve söylem ideolojileri nasıl edindiğimizi, öğrendiğimizi ve değiştirdiğimizi etkilemektedir. Şöyle ki, söylemimizin pek çoğu özellikle bir grubun üyesi olarak konuştuğumuz zaman kanaatler temelinde ideolojik olarak ifade edilir. İdeolojik düşünce-lerimizin pek çoğunu okuyarak ve diğer grup üyelerini, başlangıçta ailele-rimizi ve akranlarımızı dinleyerek öğreniriz. Sonra ideolojileri televizyon seyrederek, okulda ders kitaplarını, ilanları, gazeteleri, romanları okuyarak ve meslektaşlarımız veya arkadaşlarımızın her gün kendi aralarında

(10)

kur-dukları çeşitli şekillerdeki konuşma ve diyaloglar arasına katılarak öğreni-riz (Van Dijk, 2003, s.9). Kısacası söylem ve söylemi yaratan dil bireylerin ideolojiyi benimsemesini, öğrenmesini ve değiştirmesini etkilediği gibi ideolojiden kaynaklanan bir takım toplumsal çarpıklıkların her gün yeni-den üretilmesine de katkıda bulunur.

Söylemler bilinçli bir çabanın ürünüdür aslında. Bireyin herhangi bir konu hakkında anlık olarak ifade ettiği görüşler gibi algılanmamalıdır. Söylem-lerin birbiriyle ilişkili metinSöylem-lerin bir ürünü olduğunu ifade eden Parker, bu birbiriyle ilişkili metinlerin üretimi, anlamlandırılması ve yayılması ile birlikte söylemlerin dilsel yapılar olarak ortaya çıktığını ifade eder. Parker diğer tanımlardan farklı olarak söylemlerin ortaya çıkabilmesi için metin-lerin birbirleriyle ilişkili olmasını ön şart olarak ileri sürer ve bunun için de birçok metnin birleşmesinin ve birbirleri ile ilişkili olmasının gerekti-ğini vurgular (Parker, 1992’den aktaran Gür, 2013, s.190). Buna karşın Ong, hem yazılı hem de sözlü söylemden bahsetmenin mümkün olduğunu ifade eder. Ong’a göre yazılı ve sözlü söylem arasındaki en büyük fark yazılı söylemin, sözlü söylemden daha ayrıntılı ve sabit dilbilgisi kural-ları geliştirmiş olmasıdır. Yazıdaki anlam, dilin düzenlenişiyle ilgiliyken sözlü söylem, yazılı söylemdeki gibi, dilbilgisine gerek kalmadan anlamın belirlenmesine yardımcı olan canlı bir ortama sahiptir. Bir diğer farklılık ise yazılı söylemde anlam dilin kendisinde yoğunlaşırken, sözlü söylemde anlam, bağlamdan doğar (Ong, 1995, s. 54, 122, 128’den aktaran Sözen, 1999, s.36). Bağlam kavramına gelmeden önce son olarak Sözen’in söyle-me ilişkin değerlendirsöyle-melerine değinsöyle-mekte fayda var.

Sözen söylemi sadece dil ve dil pratiğinin bir ürünü olan metinler ile sınır-lamaz. Ona göre Batılı bir felsefenin ürünü olarak söylem basit olarak kul-lanılan bir dil ve dil pratiği olsa da dil kullanımına dayalı dil bilimin gele-neksel öğeleri (cümle, paragraf, metin vs.) ile sınırlı değildir. Söylem, sos-yal, siyasi, kültürel, ekonomik alanlar gibi sosyal hayatın diğer yönleriyle de ilişkilidir (Sözen, 1999, s.20). Aslında sosyal hayatın bu diğer yönleri söylemin çıkmasını ve devam etmesini de sağlar. Şöyle ki; söylem denilen şey toplumsal bir etkileşimin ürünü olarak ortaya çıkar. Bu toplumsal etki-leşimi sağlayan şey ise sosyal, kültürel, psikolojik, tarihsel, dilbilimsel ve iletişimsel unsurlardır. Bu unsurların toplamı da “bağlam”ı oluşturur. Yani bir söylemin ortaya çıkıp, devam edebilmesi için belirli bir bağlam içinde ifadelendirilmesi gerekir. Gür kısaca bağlamı, söylemin ortaya çıktığı ve devam ettiği sosyal, kültürel, psikolojik, tarihsel, dilbilimsel ve iletişim-sel unsurlardan oluşan şartlarla ortaya çıkan bütünlük (Gür, 2013, s.190) olarak tarif etmiştir. Bağlam söylemin ortaya çıkıp anlam kazanabilmesi için önemlidir. Çünkü birer dilsel ürünler olarak söylemler kişilerin dilsel çabalarına dayanır. Dilsel çabalar ise bireyin içinde yaşadığı toplumdan,

(11)

çevreden, tarihsel süreçten kısaca bireyin bağlamından önemli ipuçları ta-şır. Bağlam inceleme birimi olarak ele alındığında ise herhangi bir ifade içinde yer alan dilbilimsel bir birimin veya iletişimle ilgili bir mesajdaki öğenin önünde ve arkasında yer alan birim veya öğeler bütünü olarak da tanımlanabilir (Bilgin, 2003, s.44). Bu anlamda kelime ve mesajların bir ardılanından yani bağlamından da söz etmek mümkündür.

2. Söylem Analizi

Söylem analizi özellikle sosyal bilimler alanında nicel ve nitel veri analizi tekniğine bir alternatif olarak ortaya çıkmış, birçok çalışmanın temel ana-liz tekniği haline gelmiştir. Söylem kavramını temel alan bu tekniğin

kök-lerini yapısalcılık, post-yapısalcılık, post-modernizm ve hermenötik gibi

fikir akımları ve bilim dalları beslemiştir. Bunlar dili, anlamı ve metni nasıl yorumlamalı ve anlamalıyızı açıklamaya çalışmışlardır. 1950’lerde ortaya çıkan ve temelleri Saussure tarafından ortaya atılan yapısalcılık akımına göre dili nesne durumuna getirmek gerekir. Ona göre dil düşüncenin aracı değil, aksine düşünce dilin aracıdır. Dil gerçekliği yansıtmaz, gerçekliği üretir ve sözcüklerin anlamını nesneler değil, dil belirler. Yapısalcılığın bu görüşleri dili tarihsel gelişiminden bağımsız kapalı bir sistem olarak görmek olarak eleştirilmiştir. Bu durum dile ilişkin post-yapısalcı düşün-ceyi ortaya çıkarmıştır. Post-yapısalcılara göre her şey bir yapıdır ve bu yapının merkezi ve sınırı yoktur. Dil kendi içinde kapalı bir sistem değil aksine açık ve esnek bir sistemdir (Orkunoğlu, 2007’den aktaran Çelik-Ek-şi, 2008, s.102). Sözen’e göre post-yapısalcı yaklaşım metin merkezli bir yaklaşımdır. Yapısalcıların ileri sürdüğü gibi her metnin arkasındaki ya-pılara bakmak yerine okuyucuyu merkeze almak gerekir. Metnin anlamı-nı belirleyen yazar değil, okuyucudur. Her metnin birden çok okuyucusu olduğu için birden çok anlamı da vardır. Sözen’e göre yapısalcılık, yazarı öldürmüştür. Pos-yapısalcılık ise, bu öldürme faaliyetini genişletmiş, ya-zarı öldürerek metni ve okuyucuyu ön plana çıkarmıştır (1999, s.54-55). Post-modernizm ise felsefenin merkezine dili yerleştirir. Postmodernistler dil konusunda ‘dilin gerçekliği yansıtmaz’ ve ‘dil gerçekliği artık yansıta-maz’ şeklinde iki ana eğilime sahiptirler. İlk eğilimdekiler dilin gerçekliği yansıtma yeteneğinde olmadığından hareketle dil ile gerçeklik arasında-ki ilişarasında-kiyi savunan tüm dilbilimsel teorileri reddederler. Postmodernizme göre dil, dilin yapısı içinde bulunan öğeler arasındaki bir ilişkinin öğesidir. İkinci eğilimdekiler ise yaşanılan çağın simülasyon çağı olduğunu dolayı-sıyla da simülasyonun gerçeklikle ilişkisi olmadığını savunurlar. Gerçek-lik yerini hiper-gerçekliğe bırakmıştır. İmgelerin ve göstergelerin çağında dilin gerçekliği yansıtması söz konusu değildir. Post-modernizm yazarı yıkmış, metni dönüştürmüş ve okuru yeniden yönlendirmiştir (Orkunoğlu,

(12)

2007’den aktaran Çelik-Ekşi, 2008, s.103). Hermenötik başlangıçta kutsal metinleri yorumlamasının ardından zamanla anlam genişlemesine uğramış ve tüm beşeri söylem veya ifadeye yorumlamaya başlamıştır. Hermenöti-ğin temelindeki anlayışa göre tüm metin veya söylemler, yorum yoluyla ortaya konması gereken pek çok anlamı içlerinde taşırlar (Bilgin, 2003, s.147).

Söylem analizi literatürde ilk kez Zelling Harris’in 1952 yılında aynı isimle yaptığı çalışmasına dayanır. Buna karşın söylem analizini sosyal bilimlerde bir araştırma tekniği haline Fransız bilim insanı Foucault ge-tirmiştir. Bunu da sosyal olayların ve toplumsal güç mücadelesinin ardı-lanını yorumlarken söylem üzerine eğilinmesi gerektiğini ifade ederek yapmıştır. Foucault söylemlerin yorumlamalarından yapılan çıkarımların bilgiyi oluşturduğunu ifade ederek, söylemi toplumsal yapının merkezine oturtmuştur (Gür, 2013, s.193). Zamanla söylem analizi yukarıda da de-ğinildiği gibi farklı felsefi akım ve düşüncelerden etkilenmiş, farklı bilim dalları içerisinde kullanılan bir analiz tekniği haline gelmiştir. Sözen de bu noktaya dikkat çekerek söylem analizinin bu kadar farklı yaklaşımı içinde barındırmasının söylem analizi denilen yöntemin nasıl bir analiz yöntemi olduğu sorusunu akla getirebileceğini belirtmiştir. Sözen’e göre bu analiz “bir sosyolinguistik çalışma, metin analizi, sosyal analiz ve bütün bu analiz türlerini içine alan refleksif ya da eleştirel bir analizdir. Bu analiz, dili bir eylem, iletişim formu, sosyal pratik olarak görme ve yorumlama özelliği taşır. Söylem analizi refleksiviteye bağlı olarak eleştiriye ve özeleştiriye açık bir analizdir. Söylem analizinde bulguları anlamak ve yorumlamak konusundaki köklü etkiler geleneksel yöntemlerden gelir. Analizin nesne-si, sözlü, yazılı ve sözsüz metinledir” (1999, s.81-82). Bu noktada refleksi-vite kavramı üzerinde durmak gerekir. Refleksirefleksi-vite kısaca kendi hakkında, kendi üzerinde düşünen, kendini bir obje gibi ele alıp bakabilen öznenin durumunu ifade eden kavramdır (Bilgin, 2003, s.308). Dolayısıyla söylem analizinin öz eleştiriye açık, analizi yapanın yaptığı analizi her zaman sor-gulayabileceği bir analiz türü olduğu söylenebilir.

Söylem analizleri dilsel yapılardan hareketle sözlü, sözsüz, yazılı ve yazı-sız tüm ifade ve metinlere uygulanabilen bir analizdir. Bu analiz özellikle dilsel ürünlerin altında yatan egemenlik ve güç ilişkilerini açığa çıkarabil-me amacı taşır. Söylem analizinin kendisi de aslında söylem üretir. Yani inceleme birimi söylemler olmasına rağmen ortaya koydukları ürünlerin kendisi de söylem analizine tabi tutulabilir. Fairclough söylem analizinin bu özelliklerini şöyle özetlemektedir: “Söylem analizi, sosyal araştırma-lar içinde bir yöntem olup, mevcut söylemleri yeniden üretme, değiştirme, dönüştürme ya da mevcut söylemlerin özelliklerini açığa çıkarma özelliği-ne sahiptir. Söylem analizleri; açıkça söylem üretme yollarıdır. Her sosyal

(13)

araştırma gibi söylem analizi de “verilere”, “analiz” ve “sonuçlara” daya-nır” (Fairclough 1998, s. 225’den aktaran Sözen, 1999, s.83). Söylem

ana-liziniçeşitli bilim dalları günümüzde kendi varsayımlarına çözüm

getire-cek şekilde farklı biçimlerde kullanabilmektedir. Yani farklı disiplinlerdeki araştırmacılar ellerindeki verilerin niteliğine ve amaçlarına göre söylem analizinin farklı tekniklerini kullanabilmektedir. Örneğin dilbilim ile uğ-raşan araştırmacılar daha çok dilbilimsel yapılar olan cümle, kelime, tam-lama, zarf gibi özellikler üzerinde dururken, siyaset bilimi ya da iletişim alanından araştırmacılar söylemin eleştirel kısmına daha çok odaklanarak kelimelerin veya cümlelerin arkasında yatan ideolojinin ve bu ideolojinin doğurduğu eşitsiz güç ilişkilerinin ortaya çıkarılmasını amaçlar.

Söylem analizinin çalışma konuları çok çeşitlidir. Bu çalışma konuları ül-kelere ve kıtalara göre farklılıklar gösterebilmektedir. Sözen’e göre söylem analizinin önemli ismi Foucault’nun ve diğer Fransız bilim insanlarının çalışmalarında Fransa’yı görmek mümkündür (Sözen, 1999, s.84). Ger-çekten de söylem literatürüne bakıldığında Avrupa ülkelerinde yapılan çalışmaların daha çok cinsiyet, ırkçılık, güç ilişkileri, çevre gibi konular üzerine odaklanırken, Türkiye gibi ülkelerde yapılan çalışmaların da daha çok ülke sorunlarına ilişkin (terör, insan hakları, töre vb.) olduğu görülür. Söylem analizinin materyallerini ise daha çok yazılı metinler oluşturmak-tadır. Gazete haberleri, edebi metinler, raporlar, bilimsel yazılar gibi her tür yazılı materyal söylem analizine tabi tutulabilir. Bu yazılı metinlerin analize tabi tutulabilmesini Sözen söylem analizini bir avantaj olarak gö-rür. Çünkü ona göre bu yazılı materyallerin hepsi araştırmacının etkisi ya da yönlendirmesine maruz kalmayacak şekilde doğal kayıt ve belgelere dayalıdırlar (Sözen, 1999, s.95). Yazılı metinler dışında yazısız metinler de söylem analizcileri tarafından incelenir. Örneğin Ruth Wodak 2006 yılında yapmış olduğu bir çalışmada doktor-hasta diyaloglarını söylem analizine

tabi tutmuştur1. Bunun dışında ki örnekleri arttırmak mümkündür. Özetle

söylem analizinin örneklem evreni arttırılabilir. Bu evren gündelik diya-loglardan gazete haberlerine kadar yazılı ve sözlü, sözsüz iletişimin çeşitli örneklerini kapsar.

3. Eleştirel Söylem Analizi

Söylem analizinin özellikle yazılı metinlerde güç, mücadele, toplumsal ilişkiler ve gücün dağılımı üzerinde duran çalışmaları zaman içerisinde eleştirel söylem analizi olarak adlandırılmaya başlanmıştır. Batılı ülkeler-deki Marksizmi temel alan söylem analizcileri yerleşik ideolojik söylem-1 Bknz. Wodak, R., (2006), Medical Discourse: Doctor–Patient Communication. In: Keith Brown, (Ed-itor-in-Chief) Encyclopedia of Language & Linguistics, Second Edition, volume 7, pp. 681-687. Oxford: Elsevier.

(14)

leri yaptıkları çalışmalar ile eleştirmiş, söylem analizinin dil bilim dışın-daki çalışmalarının eleştirel tarafa kaymasına neden olmuştur. Bu analizin önemli isimlerinden Fairclough ve Wodak eleştirel söylem analizinin Batı Marksizmi ile gelişen bir analiz tipi olduğunu ve Batı Marksizminin sade-ce ekonomik temele değil, toplumun kültürel boyutlarına, ideolojik kültüre ve kapitalist sosyal ilişkilere de vurgu yaptığını belirtirler (Fairclough ve Wodak, 1998, s.260-261’den aktaran Sözen, 1999, s.143).

Foucault’nun çalışmaları eleştirel söylem analizine öncülük etmiştir. Eleş-tirel söylem analizinin ilk örneklerini Austin (1962), Searle (1969), Wit-tgenstein (1953), Foucault (1972), Van Dijk (1993), Halşidey ve Hasan (1989), Hymes (1972)’in çalışmalarında görmek münkündür. Özellikle Teun A. Van Dijk yapmış olduğu çalışmalarla bu gün eleştirel söylem ana-lizinin en çok bilinen ismidir. Van Dijk’a göre eleştirel söylem analizi daha çok toplumdaki güç ve hakimiyet ilişkilerinin yasallaştırılması, onaylan-ması, meşrulaştırılonaylan-ması, dönüştürülmesi, yeniden yapılandırılması ya da bunlara meydan okunması üzerine odaklanır. Ona göre eleştirel söylem analizi var olan paradigmalar ve üsluplar yerine sosyal problemler ve po-litik sorunlara odaklanırken sadece söylem yapılarını tanımlayıp açıkla-maz, aynı zamanda bu söylemlerin sosyal yapı ile etkileşimini de başarı ile açıklar (Van Dijk, 2003, s.352-372). İdeoloji, güç, hiyerarşi ve cinsiyet gibi sosyolojik değişkenlerin her biri ya da hepsi metinlerin yorumlanması ve açıklanması ile alakalı konular olarak ortaya çıkmaktadırlar. Bu konular farklı meslek ve alanlardan araştırmacılar tarafından araştırılırken eleştirel söylem analizi en çok kullanılan analiz tekniği olmaktadır. Son zamanlarda cinsiyet konuları, ırkçılık konuları, medya söylemleri, politik söylemler veya kimliğin farklı boyutları önemli araştırma konuları haline gelmiştir (Wodak, 2002, s.6). Linguistik ile uğraşan bilim insanlarının ilk çabaları ile söylem analizi ve daha ötesinde eleştirel söylem analizi uzun zamandır bilinen bir araştırma ilişkisidir. Buna karşın söylem ve söylem analizine siyaset ve medya gibi bilim dallarından gelen ilgi görece yenidir.

Gazetelerde yeni tip ırkçılığın izlerini eleştirel söylem analizi tekniği ile süren Peter Teo söylem analizinin eleştirel yaklaşımının genellikle haber metinleri, politik görüşmeler, danışma ve iş görüşmelerinden (ki bu görüş-melerde eşitsiz karşılaşmalar ve gerçekleşen manipülatif stratejiler doğal veya tarafsız pek çok insan tarafından gözlemlenebilir) elde edilen verileri

kullandığını ifade etmektedir. Örneğin Fowler vd. 2 yaptığı çalışmada

İn-giliz gazetecilerin farklı ideolojik bakış açılarını yansıtacak şekilde benzer olayları nasıl geniş ayrımsal bir şekilde resmettiklerini göstermiştir. Aynı 2 Fowler, R., Hodge, R., Kress, G. and Trew, T. (1979) Language and Control. London: Routledge and Kegan Paul

(15)

şekilde Margareth Teacher ile yapılan mülakatları analiz eden Fairclough3 otorite ile popüler dayanışmayı birleştiren söylemin nasıl bir otoriter popü-lizm yarattığını açıklamış ve tarif etmiştir. Daha yakın bir dönemde

yapı-lan çalışmada eleştirel dilbilim paradigması içerisinde çalışan Brookes4 iki

İngiliz gazetesinde Afrika ve Afrikalılara karşı yapılan yeni kolonyal ırkçı-lığın nasıl somutlaştığını açığa çıkarmıştır (Teo, 2000, s.12). Bu türden ör-nekleri arttırmak mümkündür. Zira medya çalışmaları alanı 1970’lerden bu güne özellikle yaptıkları eleştirel haber analizleri ile alana katkıda bulun-muştur. Medya çalışmaları 1970 yılında Halloran, Elliot ve Murdock’un Demonstrattions and Communiction (Göstergeler ve İletişim) çalışması ile ivme kazanmış; daha sonra Glasgow Üniversitesi Medya Grubu tarafından yapılan bir dizi çalışma, Çağdaş Kültürel Çalışmalar Merkezi tarafından gerçekleştirilen Policing the Crisis (Krizlerin Denetimi) ve dilbilim köken-li araştırmacıların çalışmaları ile bütünleşmiştir. Böylece gazeteciköken-lik ve ha-ber konularına yönelik eleştirel bir yaklaşımın oluşması sağlanmıştır (İnal, 1996, s.10-11). Söz konusu çalışmalar günlük haber pratikleri içerisinde basın kuruluşları ve çalışanlarının ürettikleri haberlerde ideolojik taraflılı-ğın dışında söylemi güç/iktidar sahibi kişilerin bildirdikleri gibi kurdukla-rını ortaya koymaya çalışır. İnal bu durumu ‘yapısal yanlılık’ kavramı ile açıklamıştır (İnal, 1996, s.113).

Eleştirel söylem analizi çalışmalarına önemli katkılar yapan Fairclough ve Wodak eleştirel söylem analizinin ilkelerini şu şekilde özetlemektedirler (1997, 258-284):

1. “Eleştirel söylem analizi sosyal problemleri ele alır. 2. Güç ilişkileri eleştireldir.

3. Söylem toplumu ve kültürü oluşturur. 4. Söylemler ideolojik olarak çalışır 5. Söylem tarihseldir.

6. Metin ve toplum arasındaki bağ aracılıdır 7. Söylem analizi yorumlayıcı ve açıklayıcıdır. 8. Söylem toplumsal eylemlerin bir şeklidir.”

Eleştirel söylem analizini medya metinlerine uygulayan ilk bilim insanla-rından Teun A. Van Dijk çalışmalarının büyük bir kısmında 1980’ler son-rası Avrupası’nda üretilen ırkçılık ve ön yargı konularına odaklanmaktadır. Van Dijk yaptığı çalışmalarda nitel ve nicel analiz tekniklerini de kullana-rak Almanya, Hollanda ve İngiliz basınından örneklerle toplumun ente-3 Fairclough, Norman (1989) Language and Power. London: Longman

4 Brookes, Heather Jean (1995) ‘Suit, tie and a touch of juju – The Ideological Construction of Africa: A Critical Discourse Analysis of News on Africa in the British Press’, Discourse & Society 6(4): 461–94.

(16)

lektüel kesimi sayılan gazetecilerin toplumda var olan etnik ön yargıların yanında ırkçılığı üretmede ne kadar etkili olduğunu kanıtlamaya çalışmış-tır (Sözen, 1999, s.124). Van Dijk haber metinlerindeki söylemleri çeşitli analiz kategorileri altında açıklamıştır: “haber metni analizi”, “metin an-lambilimi”, “yerel ve küresel bütünlük”, “etkiler”, “üst yapılar: haber şe-maları”, “üslup ve retorik”, “sosyal kognisyon ve sosyo-kültürel bağlam” (Sözen, 1999, s.125). Bireyler dünyada nelerin olup bittiğini, bilgilerini, sosyal ve politik inançlarının çoğunu gündelik olarak takip ettiği haber-lerden öğrenir. Buralardan elde edilen sosyal ve politik inançlar ile bilgi-ler günlük konuşmalara yansır ve söylem haline gelir. Van Dijk da çeşitli gazetelerden seçmiş olduğu haberleri metin analizine tabi tutarak söylem yapılarının hangilerinin politik, ideolojik ve sosyal etkilere sahip olduğunu göstermiştir. Metin anlam bilim ise haber metninin haberi yapan muhabir, okur ve haber analizcisi için ne anlama geldiği, ne hakkında olduğu ve ne tür etkilere sahip olduğu ile ilgilenir. Metin anlambilimi kelimeleri, cüm-leleri, paragrafları veya söylemin bütününü yorumlama kurallarını formüle eder. Metin anlambiliminin önemli nosyonlarından biri, metnin yerel tutar-lılığı (local coherence), bir diğeri ise küresel tutartutar-lılığı (global coherence) dır. Van Dijk önermelere dayalı bir yaklaşımla bütüncül olarak bakar. Ha-ber metninin temel önermelerinin haHa-ber metnini nasıl kuşattığı, küresel ve yerel tutarlılık açısından ele alır. Van Dijk’a göre bir haber metninde öner-meler birbiriyle bağlantılı olarak gelişir (ölüm, düşman, bombalama vb. kavramların savaş haberleriyle bağlantılı kavramlar olması gibi). Bir de metnin önermeleri ve kavramları arasında kaybolan halkalar vardır. Bunlar okuyucunun bildiği farz edilen ve dolayısıyla haber metninde yer almayan bilgilerdir. Bunlar yerel tutarlılığa dünya hakkındaki bilgi, inanç, ideolo-ji ve sübjektif unsurların katılımını sağlar. Küresel tutarlılık ise konularla ve başlıklarla ilgili ne bilindiğini ortaya koymaya çalışır. Haber başlıkları metni özetler ve habere ilişkin en önemli bilgileri verir. Haber başlıkları haber metninin makro düzeyini teşkil eder (Van Dijk, 1993, s.110-112’den aktaran Sözen, s.125-126). Eleştirel söylem analizinde haber metinlerin-de ele alınan analiz birimlerinmetinlerin-den bir diğeri ise ima (implication) dır. Van Dijk’a göre kelimeler, cümleler ve diğer metinsel açıklamalar bilginin ha-berdeki temellerini gösteren kavramları veya önermeleri ima eder. Van Dijk haber analizlerinde sosyo-kognitif bir yaklaşımla üst yapılar ola-rak kategorileştirdiği haber şemalarına da bakar. Van Dijk kognisyonları bir eylem olarak gördüğü için araştırmıştır. Ona göre eylem olan kognis-yonlar mikro yapılar (gazeteciler, göstericiler, azınlıklar) ile makro yapı-lar (mikro yapıyapı-larla ilişkiye giren gazete, hükümet, mahkeme gibi yapıyapı-lar) arasında ilişki kurmaya yardımcı olur. Sözen’e göre haber şemaları haber başlıklarının bir fonksiyonu olup bir haber şeması ana başlık (headline),

(17)

yorumlardan oluşur (Sözen, 1999, s.132, 126). Üslup seçimleri ise bir

ha-ber metninde sosyal ve ideolojik etkileri açığa çıkarır. Haha-beri yazanın fi-kirleri hakkında bilgi verir. Haber cümlesinin sentaksı da üslubun bir diğer görünüşü olarak kabul edilmektedir. Van Dijk haber üslubunu ve cümle sentaksını da bir analiz birimi olarak alır. Son olarak eleştirel haber anali-zinde Van Dijk sosyal kognisyon ve kültürel bağlama bakar. Kognitif sü-reçlere odaklanmak, haber metnin sadece kendisine değil aynı zamanda haber metnini oluşturanın bilişsel süreçlerine odaklanmak demektir (Van Dijk, 1993, s.114-117’den aktaran Sözen, s.126-127). Van Dijk bu nokta-da çalışmalarınnokta-da fikirler ve ideolojilerle birlikte haberi yazanın kültürel bağlamını da dikkate alarak gazetecinin ve okurların söylem stratejilerini ortaya koyar.

4. Gazetelerin Üçüncü Sayfalarında Yer Alan Suriyeli Sığınmacılara İlişkin Haberlerin Analizi

Suriye ile Türkiye ilişkileri özellikle Hafız Esad döneminde problemli olmuştu. Beşar Esad ülke yönetimini ele aldıktan sonra iki ülke arasın-da yakınlaşma olmasına rağmen bahar dönemi fazla sürmedi. Suriye’de ülke içi muhalefetin diğer Arap ve Kuzey Afrika ülkelerinde olduğu gibi gösterilerle Esad iktidarını sonlandırma girişimi Suriye yönetiminin sert tavrıyla karşılaştı. Türkiye yönetimi Esad’ı göstericilere karşı sert davran-maması ve bir takım reformlarla toplumsal gerginliği azaltması yönünde uyardı. Fakat Esad’ın tavrı daha da sertleşti. Bu sebeple Türkiye 2011 yılı sonundan itibaren Suriye halkının resmi temsilcisi olarak muhaliflerin oluşturduğu Suriye Ulusal Konseyi’ni tanıyacağını ilan etti. Böylece iki ülke resmi makamları arasındaki ilişkiler resmen koptu. Gelinen nokta-da 2011 yılı sonunnokta-dan itibaren Suriye’den Türkiye’ye başlayan sığınmacı akını zirve noktasına ulaşmış durumda. Hatta öyle ki Türkiye’de 10 ilde Suriyeli sığınmacı sayısı ile yerli halk sayısı hemen hemen eşitlenmiş, Kilis ilinde öne geçmiş durumda. Kilis’de 108 Bin yerli nüfusa karşılık 110 Bin Suriyeli sığınmacı yaşadığı iddia edilmektedir (http://www.cnn-turk.com/haber/turkiye/kiliste-suriyeli-multeci-sayisi-kent-nufusunu-asti. er. tar. 05.10.2015). Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği-ni (BMMYK) resmi web sayfasında yer alan bilgilerde komşu ülkelere sığınan Suriyeli sığınmacı sayısının 4 milyon 52 Bin’in üzerinde olduğu (http://data.unhcr.org/syrianrefugees/regional.php. er. tar. 05.10.2015), Türkiye’ye sığınan sığınmacı sayısının ise 25 Ağustos itibariyle yaklaşık 1 milyon 940 Bin olduğu (http://data.unhcr.org/syrianrefugees/country. php?id=224. er. tar. 05.10.2015) ifade edilmektedir.

Türkiye’nin Suriye ile uzun bir sınıra sahip olması, resmi olarak Suriyeli sığınmacılara geçici oturma izni vermesi, ülkenin güneydoğu illerinde

(18)

ya-şayan yoğun Arap nüfusu dolayısıyla akrabalık ilişkilerinin olması ve bu konudaki resmi söylemin kucaklayıcı olması gibi nedenlerden dolayı yo-ğun bir insan göçü aldığı ortadadır. Ancak özellikle kamp dışında yaşayan ve çeşitli illere dağılan Suriyeli sığınmacılar yaşadıkları zorlukların dışın-da bir iş kurarak/işe girerek ve mahallelerde kiraladıkları evlerde yaşaya-rak topluma entegre olmaya çalışmaktadırlar. Kemal Kirişçi bir enstitü adı-na hazırlamış olduğu raporda Suriye’de yaşaadı-nan iç savaşın hızlanması ve sığınmacı akımının artmasının zorluklarını şöyle özetlemiştir (2014, s.8);

“İlk olarak, mültecilerin5 ülkelerine yakın bir tarihte geri dönebilmelerinin imkânsız olduğu giderek belirginleşiyor. Bu durum, hükümetin önüne Su-riyelilere Türkiye’de kalma ve topluma entegre olmalarını kolaylaştıracak imkânları verip vermeyeceğinden acil eğitim ihtiyacına, iş, sağlık, barın-ma ve diğer ihtiyaçlara kadar son derece zor bir dizi hassas ve karbarın-maşık konuyu gündeme getiriyor. İkinci olarak, kamp dışındaki mülteci nüfu-su belirgin biçimde büyüyor ve yılsonunda rakamın 1,5 milyonu bulması (2014 yılı itibariyle yazar notu) bekleniyor. Hükümet çalışmalara devam etse de kayıt konusunda mevcut durum, özellikle de yardım ulaştırmanın son derece zor ve karmaşık hale geldiği kamp dışı mülteciler söz konusu olduğunda, tamamlanmaktan hayli uzak. Ev sahibi toplum içine dağılan mültecilere yönelik çalışma yürütmek, farklı kamusal aktör ve kurumların katılımını gerektiriyor ve hedef topluluğun kimler olduğunu belirlemek, ev sahibi topluma nasıl yardım edileceğini saptamak –özellikle de kapsamlı bir ihtiyaç analizi uygulamasının yokluğunda- daha da zorlaşıyor. Üçüncü olarak, sürekli büyüyen Suriyeli mülteci nüfusunun varlığı ev sahibi top-lumu ekonomik, sosyal ve elbette siyasi bakımdan derinden etkiliyor. Son olarak, en önemli noktalardan bir tanesi de Suriye’deki insani ve siyasi durumun kötüleşmeye devam ediyor olması.”

Görüldüğü üzere Kirişçi sözleri ile Suriyeli mültecilerin yaşadığı zorluk-lara dikkat çektiği kadar yerli halkın da bu süreçte mülteciler ile yaşadı-ğı/yaşayabileceği sıkıntılara da dikkat çekmektedir. Gerçekten de gelinen noktada Türkiye’de yaşayan mültecilerin büyük bir kısmı sığınma kamp-ları dışında genellikle büyük şehirlerde yaşamaktadır. Bu şehirlerin varoş-larında sosyal hayata entegre olmaya çalışmaktadırlar. Özellikle yerli halk ile mültecilerin zaman zaman gazetelere de yansıyacak şekilde uyuşmazlık ve çatışma yaşadıkları bilinmektedir. Bu çalışma işte yaşanan bu çatışma ve uyuşmazlıkların gazetelere nasıl yansıdığını ve gazetecilik pratikleri açısından haber yazan muhabirin haber söyleminde ‘yabancıyı’ nasıl öte-kileştirdiğini göstermeye çalışacaktır.

5 Çalışmanın yazarı çalışma boyunca Suriye’den gelen insanlar için ‘sığınmacı’ kavramını kullanmıştır. Buna karşın aynı insan kitlesi için farklı kaynaklardan yapılan alıntılardaki ‘mülteci’ tanımlaması da kaynak-tan doğrudan alıntı yapıldığı için aynı şekilde kullanılmıştır.

(19)

Çalışmanın hipotezleri ve bulgularına geçmeden önce çalışma boyunca sık sık kullanılacak olan bazı kavramları açıklamaya ihtiyaç vardır. Bunlardan ‘ötekileştirme’ özelikle felsefi bir kavram olarak uluslararası hukukun da ele aldığı bir kavram olmuştur. Köken olarak bakıldığında birçok Avrupa dilinin de köken dili olan Latince de “öteki” için ‘alius’ ‘alia’ ve ‘aliud’ kelimeleri kullanılmaktadır. Bu kelime İngilizcedeki ‘alien’ (yabancı) keli-mesinin de köküdür. Demek ki ‘öteki’ nin ‘yabancı’ olan ile yakın alakası vardır. Nahya da bu noktaya dikkat çekerek ‘öteki’ ni şöyle tanımlamıştır (2011, s.29): “Özetle “Öteki”, bir ya da daha fazla kişi, kültür ya da toplum tarafından, geçmiş veya güncel ilişkiler referans alınarak, dikey (sınıfsal) ya da yatay (etnik vb.) olarak farklılaştırılmış ve ayrıştırılmış olan, kişi, grup, sınıf, halk v. şeklinde tanımlanabilir”. Öteki’nin olağandan ayrı kişi, grup ya da kişiler grubuna atıf yaptığını söylemek mümkün.

Gündelik yaşamda bizden olmayanı ‘öteki’ olarak konumlandırırız. Bu ötekiler kimi zaman bir etnisiteye ilişkin tanımlamayı (kürt, laz, roman vb.) içerir, kimi zaman da cinsiyetçi ayrıştırmayı (kadın, eşcinsel vb.), kimi zaman da ekonomik ayrımcılığı (fakir, işçi vb.) içerir. Bu kategoriler daha da arttırılabilir. Fakat görülen şu ki öteki olarak konumlandırılan genellikle toplumun güçsüz kesimleridir. Bu güçsüzlük ekonomik, sayısal, bedensel ya da cinsel farklılıklara atıf yapar. Ötekinin yukarıda yapılan tanımından sonra çalışma kapsamında sıklıkla kullanılacak olan ‘ötekileştirme’nin ne anlama geldiği üzerinde durmak gerekir. Bu kavramın tanımı aslında ‘öte-ki’ tanımının içerisinden çıkar. Kısaca öteki olarak görülen dezavantajlı birey, grup ya da insan topluluğunun toplumsal güç ilişkileri bağlamında sistematik bir şekilde farklılaştırılması süreci diye tanımlanabilir öteki-leştirme. Daha sistematik bir tanımlamayı Bezirgan Arar ve Bilgin şöyle yapmıştır (2009, s.138); “Ötekileştirme, mesafeli durduğumuz veya aidi-yet grubumuzun dışında konumladığımız hedef grup hakkında bir takım tutum, kanaat, inanç, imaj ve anlamlar, ön yargı ve stereotipler gibi çeşitli bilişsel öğelerin bir bütününü ifade eden bir sosyal temsil geliştirmeyi içe-rir. Bu sosyal temsilin oluşumunda ve yayılmasında kitle iletişim araçları önemli bir rol oynarlar”. Gerçekten de kitle iletişim araçları özellikle ya-rattığı imajlar, oluşturduğu stereotipler ile ötekini kolaylıkla yaratmakta ve ötekileştirmektedir. Bunu kimi zaman yayın politikası ilkesi altında yapmakta, kimi zaman da muhabir, yazar, sayfa sekreteri vb. görevlilerin ideolojik kalıplarına sığınarak yapmaktadır.

Kitle iletişim araçlarının yabancıları, eşcinselleri, kadını, engellileri, Ro-manları, Kürtleri, Ermenileri, İslamcıları, Sosyalistleri vb.’ni nasıl öteki-leştirdiği üzerine 2000’li yıllardan sonra sayısız çalışma yapılmıştır. Yer-li ve yabancı Yer-literatürde öteki ve ötekinin söylemsel olarak kitle iletişim araçlarında nasıl kategorize edildiğine dair birçok çalışmadan

(20)

bahsedile-bilir. Bu çalışmalardan bir kaçına göz atılacak olursa örneğin; öncü çalış-malardan biri Alankuş Kural tarafından 1995 yılında yapılmıştır. Alankuş Kural bu çalışmasında Türkiye’de etnik ve dini ötekinin temsilini ele almış ve bu ötekilerin medyada nasıl kategorileştirildiklerini ortaya koymuştur. Bir başka örnek çalışmada Bezirgan Arar ile Bilgin uzun dönemli tarama verileri ile gazete haber başlıklarında ötekinin nasıl temsil edildiğini söy-lemsel kategoriler ile açıklamışlardır. Yabancı literatürde yer alan birçok çalışmadan örnek verilecek olursa Peter Teo 2000 yılında gerçekleştirmiş olduğu çalışmasında seçmiş olduğu iki Avustralya gazetesinde ırkçılığın haber söylemine nasıl sinmiş olduğunu eleştirel söylem analizi ile ortaya koymuştur. Eleştirel söylem analizinin öncü ismi Teun A. Van Dijk’ın da bir çok çalışması vardır. Van Dijk bu çalışmalarından biri olan “Racism and the Press” (Irkçılık ve Basın, 1991) Hollanda, Birleşik Krallık ga-zetelerinde ırksal ön yargıların nasıl üretildiğini eleştirel söylem analizi ile bulgular. Bir başka örnek çalışma ise yakın bir zaman diliminde Tahir tarafından 2013 yılında yapılmıştır. Tahir bu çalışmasında ‘dinsel öteki’ olan Müslümanların ABD’de yayınlanan Washington Post gazetesinde na-sıl temsil edildiğini eleştirel söylem analizi ile ortaya koymaya çalışmıştır. Çalışma boyunca sık kullanılan kavramlardan birisi de ‘mülteci’

kavra-mıdır. Söz konusu kavram BMMYK’nca şöyle tanımlanmaktadır;

“Mül-tecilerin Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi’ ne göre mülteci ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri ne-deniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişidir”.(http://www.unhcr.org.tr/?page=29. Er.tar.05.10.2015). Yine çalışmada kullanılan kavramlardan bir diğeri de ‘sığınmacı’ kavramı-dır. Sığınmacı, mülteci olarak uluslararası koruma arayan ancak statüleri henüz resmi olarak tanınmamış kişilere denir. Bu terim genellikle, mülteci statüsü almaya yönelik başvurularının hükümet ya da BMMYK tarafından karara bağlanmasını bekleyen kişiler için kullanılır. Statüleri resmi olarak tanınmamış da olsa, sığınmacılar menşe ülkelerine zorla geri gönderile-mezler ve haklarının korunması gerekir (file:///C:/Users/user/Downloa-ds/Turkiye%E2%80%99de-Multecilere-Koruma-Saglanmiyor.pdf. er.tar. 05.10.2015). Bu yapılan tanımlamalar uluslararası hukuku dayanak alan uluslararası tanımlamalardır.

Yapılan çalışmada Teun A. Van Dijk’ın eleştirel söylem analizi tekniği uy-gulanmıştır. Bu analiz yönteminde Van Dijk haber metinlerini ‘makro’ ve ‘mikro’ olmak üzere iki düzeyde inceler. Makro düzeyde haberin ‘tematik’ ve ‘şematik’ özellikleri üzerinde duran Van Dijk, tematik düzeyde ‘haber başlıklarına’, ‘alt başlıklara’, ‘haber girişine’ ve ‘spota’ bakar. Şematik dü-zeyde ise ‘hikaye örgüsü’, ‘ana olayın işleniş biçimi’, ‘sonuçlar’, ‘arka

(21)

plan bilgisi’, ‘olayın sosyal ve politik yönü’ üzerinde durur. Bunlar şematik düzeyin durum kısmında habere ilişkin araştırılması gereken özelliklerdir. Yorum kısmında ise ‘haber kaynakları’ ile ‘tarafların sözlü tepkileri’ araştı-rılır. Van Dijk eleştirel söylem analizinin mikro düzeyinde ise ‘sözcük se-çimleri’, ‘cümle yapıları’, ‘cümleler arası nedensellik ilişkileri’ ve ‘retorik’ gibi özellikler ile ilgilenir. En özet biçimde Van Dijk’ın eleştirel söylem analizi tekniği bu şekilde çalışır. Söz konusu araştırma başlıklarının neleri kastettiği çalışma içerisinde daha ayrıntılı olarak verilecektir.

5. Araştırmanın Bulguları

5.1 Nicel Bulgular

Çalışma boyunca Basın İlan Kurumu (BİK) İlan Hizmetleri Müdürlü-ğü’nün Ocak 2015-Temmuz 2015 tarihleri arasındaki verilerine göre tiraj bakımından ilk sıralarda gelen Hürriyet, Sözcü, Haber Türk, Sabah ve Pos-ta gazeteleri araştırma evrenine dahil edilmiştir. BİK’ten gelen tiraj rapor-ları yedi aylık süreci kapsamasına rağmen Ağustos ayı da çalışma evrenine dahil edilmiştir. Söz konusu gazetelerin tiraj raporunda ilk altı içerisinde yer aldığı saptanmıştır. Bu gazeteler dışında rapora göre birinci sırada olan Zaman Gazetesi (876 Bin 216 ortalama tiraj) gerek diğer gazeteler gibi 3. Sayfa haber anlayışına sahip olmaması gerekse de abonelik usulü dağıtım yaparak tirajlarını fazla gösterdiği türünden kuşkulara dayanılarak araştır-ma evrenine dahil edilmemiştir. Araştıraraştır-ma evrenindeki gazetelerin ortala-ma tirajları 300 binler civarındadır. Hürriyet 2015 yılının ilk yedi ayında ortalama 359 Bin 255 tiraja, Sözcü 331 Bin 489 tiraja, Posta 365 Bin 778 tiraja, Sabah 309 Bin 090 tiraja ve Haber Türk 189 Bin 045 tiraja sahip olmuştur. Seçilen gazeteler hem tiraj bakımından Türkiye ortalamasının üzerindedir hem de yaygın kitle gazetesidir.

(22)

Tablo 1: 1 Ocak 2015-31 Ağustos 2015 Tarihleri Arasında Gazetelerin 3. Sayfalarında Yer Alan Suriyeli Sığınmacılara İlişkin Haberlerin

Aylara Göre Dağılımı

İncelenen

Gazete Ocak1-31 Şubat 1-28 1-31 Mart Nisan 1-30 Mayıs 1-31 Haziran 1-30 Temmuz 1-31 Ağustos 1-31 Toplam/Yüzde

Haber Türk - 3 1 4 2 3 2 1 (%14,5)16 Hürriyet 3 4 3 4 3 6 6 5 (%30,9)34 Posta 4 1 5 3 2 2 3 3 (%20,9)23 Sabah 1 1 - - 1 - 3 2 (%7,3)8 Sözcü 3 2 2 6 4 1 5 6 (%26,4)29 Genel Toplam 11 11 11 17 12 12 19 17 (%100)110

Yapılan çalışmada gazetelerin 3. Sayfaları özellikle araştırma konusu ya-pılmıştır. Zira gazetelerin en önemli sayfaları olan birinci sayfaları vitrin sayfaları olup, bu sayfaların nasıl kurgulanacağı konusunda bir gazetenin sayfa editöründen genel yayın yönetmenine kadar birçok kişi sürece mü-dahil olmaktadır. Bu şu demektir ki; gazetelerin birinci sayfaları oluşturur-ken bir muhabirin profesyonel meslek kodları (iş disiplini, gazetenin genel yayın politikası ve dünya görüşü, ideolojik etkenler vs.) yanında gazete-nin kendi yayın politikası da çok etkili olmaktadır. Yani birinci sayfada yer alan haberler her ne kadar var olan bir olayın, sorunun ya da konu-nun haberleştirilmesine dayanıyorsa da aynı zamanda bir takım objektif olmayan ama objektiflik iddiasındaki süreç ve müdahalelere de dayanır. Dolayısıyla birinci sayfa haberleri bir gazete için görece daha az önemli kabul edilebilecek sayfalarına göre daha kurgusaldır ve daha ideolojiktir demek mümkündür. Oysa gazetelerin 3. Sayfa haberleri muhabir ve sayfa editörü dışındaki bir gazete örgütlenmesinin tepe noktasında yer alan isim-lerin müdahalesine daha kapalıdır. Yani gazetenin yönetici ve sahipleri 3. sayfada yer alan daha çok polis ve adliye olayları denilebilecek haberleri kapsayan bu türden bir sayfada gazetenin genel yayın politikasına – hukuki sorun teşkil etmemesi kaydıyla- uygunluk peşinde olmazlar. İşte bu nokta 3. Sayfa haberlerini bu çalışma için araştırma konusu yapmıştır. Bu sayfa-da yer alan haberler sayfa-daha çok trafik kazaları, iş kazaları, cinayet, yarala-ma, gasp gibi adli suç kapsamındaki haberleri ve kaza haberlerini kapsar. 3. Sayfa haberleri muhabirler tarafından toplanabildiği gibi haber merkezi tarafından da masa başında yapılabilir. Bu haberlerin yazım dilinde

(23)

ya-zan muhabirin ya da sayfa sekreterinin mesleki kodları haberin söylemsel özelliklerinde belirleyici olabilir. İşte bu çalışma kapsamında araştırılacak temel varsayım muhabirin 3. Sayfa haberi değeri taşıyan haberlerde bile – ki bu haberler Suriyeli sığınmacılarla ilişkilidir – kendi bireysel dün-ya görüşlerini ve gazetenin dün-yayın politikasını haber dün-yazım diline dün- yansıt-tıklarıdır. Kısacası bu çalışma Türkiye’de bir sorun haline gelen Suriyeli sığınmacıların gazetecilerin profesyonel kodları içerisinde yazdıkları ha-berlerde nasıl ötekileştirildiği üzerine odaklanmaktadır. Bunu yaparken de sıradan gazete haberleri bilinçli olarak seçilmiş, bir gazetenin genel yayın politikasının doğrudan gözlemlenebileceği birinci sayfa haberleri yerine daha dolaylı gözlemlenebileceği üçüncü sayfa haberleri araştırma evrenine dahil edilmiştir.

Seçilen beş gazetenin nicel araştırma verilerine bakıldığında; incelenen sekiz aylık dönemde gazetelerin toplamda üçüncü sayfalarında Suriye ve Suriyelilerin geçtiği 110 adet haber yayınladıkları görülmüştür. Haber sa-yılarının özellikle Nisan, Temmuz ve Ağustos aylarında gözle görülür şe-kilde arttığı, bu haberlerin çoğunun da kaçak yollardan Yunanistan’a bağlı adalara gitmeye çalışan ve bir deniz kazasına maruz kalan sığınmacılarla alakalı olduğu söylenebilir. Seçilen beş gazete içerisinde Suriye ve Suri-yelilere ilişkin en çok 3. Sayfa haberini sırasıyla Hürriyet (34 haber) ile Sözcü (29 haber) ve Posta (23 haber) gazeteleri yapmıştır. En az haberi ise sırasıyla Sabah (8 haber) ve Haber Türk (16 haber) gazeteleri yapmıştır. Bu beş gazete içerisinden 110 üçüncü sayfa haberinin 57’sini gerçekleştiren (toplam haberlerin %51,8’ini) Hürriyet ve Posta Gazeteleri Doğan Basım Yayıncılık ve Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılığa aittir. Bu sahiplik yapı-sının her iki gazetenin iktidar ve Suriye konusundaki muhalif genel yayın politikalarını kısmen açıklayabileceğini düşündürtmektedir. Zira çalışma içerisinde daha önce de anıldığı gibi 2011 yılı sonunda insani kaygılar-la başkaygılar-layıp, gelip geçici bir süreç olduğu tahmini yapıkaygılar-lan Suriyeli sığın-macı göçü gelinen noktada ekonomik, sosyal ve kültürel bir sorun haline gelmiş, bu durum iktidar partisine verilen popüler desteği de azaltmıştır. Örneğin Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi’nin 2014 yılı içerisinde Türk toplumunun Suriyelileri nasıl algıladığı üzerine yapmış olduğu çalışmada ankete katılan katılımcıların %70,8’inin Suriyeli sığınmacılara yapılan yardımların Türk ekonomisine dolaylı da olsa zarar verdiği görüşünde olduğu ortaya çıkmıştır. Yine katılımcılara “Suriyeli sı-ğınmacılar bulundukları yerlerde şiddet, hırsızlık, kaçakçılık ve fuhuş gibi suçlara bulaşarak toplumsal ahlak ve huzuru bozmaktadır” önermesine katılıp katılmadıkları sorulduğunda, katılımcıların % 62,3’ünün önerme-yi desteklediği saptanmıştır. Katılımcıların “Suriyeliler ile kültürel olarak aynı olduğumuzu düşünüyorum” önermesine de %70.6’sının karşı çıktı-ğı görülmüştür

(24)

(http://www.hugo.hacettepe.edu.tr/TurkiyedekiSuriyeli-ler-Syrians%20in%20Turkey-Rapor-TR-EN-19022015.pdf., s. 26,29,32. er.tar.06.10.2015). Kısaca bir sorun haline gelen Suriyeli sığınmacı konusu zaman içerisinde toplumsal gerilim unsuru da olmuştur denilebilir. Kitle iletişim araçları toplumsal gerilimin zamanlarında emniyet süba-bı görevini görür. Bu zamanlarda ortamı yatıştırabilecekleri gibi gerilimi daha da arttırabilirler. İncelenen gazetelerden bir diğeri olan Sözcü gaze-tesi de iktidar söylemine muhalif yayın politikasına sahiptir. Söz konusu dönemde gazete yapmış olduğu 29 haber (toplam haberlerin %26,4’ü) ile Suriyeli sığınmacılara ilişkin en çok üçüncü sayfa haberi yapan ikinci ga-zetedir. Haber Türk gazetesi ise 16 haber (toplam haberlerin %14,5’i) ile en az haber yapan ikinci gazetedir. Üçüncü sayfa haberlerinde Suriyelilere ilişkin en az haber yapan gazete ise 8 haber (toplam haberlerin %7,3’ü) ile iktidara söylemine yakın yayın politikası benimsemiş olan Turkuvaz medya grubuna ait Sabah gazetesidir. Gazetelerin üçüncü sayfa haberle-rinde iktidar söylemine yakın yayın politikası benimseyip benimsememe durumuna göre Suriyeli sığınmacıların haber değeri bulduğu düşünülmek-tedir. Bu sonucu, incelenen sekiz aylık süreçteki gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine ilişkin Tablo 1’deki istatistikler de kanıtlamaktadır.

Çalışmanın nicel kısmına ilişkin ulaşılan sonuçlar bunlarla sınırlıdır. Bu noktadan sonra eleştirel söylem analizi ile elde edilen verilere ve yorumla-ra değinilecektir. Yukarıda da değinildiği gibi incelenen beş gazete Suriyeli sığınmacıların üçüncü sayfa haberlerinde nasıl ötekileştirildikleri eleştirel söylem analizi tekniği ile bulgulanacaktır.

2. Eleştirel Söylem Analizine İlişkin Bulgular

Eleştirel söylem analizinde yazılı ve yazısız metinler makro ve mikro ol-mak üzere iki boyutta değerlendirilmektedir. Makro boyutta tematik ve şematik analize ilişkin bulgular değerlendirilirken, mikro boyutta ise cüm-lenin sentaksına ve kelime yapılarına eğilinmektedir.

2.1 Makro Boyutta Tematik Analize İlişkin Bulguların

Değerlendirilmesi

2.1.1 Haber Başlıklarının Değerlendirilmesi

Haber başlıkları haberin özetidir. Yüksel ve Gürcan haber başlıklarının berin kısa özeti olduğunu ve okurun çoğu zaman haberi okumak yerine ha-berin başlığına dikkat ettiğini söylemektedirler. Haber başlıkları muhabirin tavsiyesi ile şekillense de çoğu zaman muhabirden daha üst pozisyondaki sayfa editörleri, yazı işleri müdürü gibi kişiler tarafından baskıdan önceki

(25)

son şekli verilir (2001, s.38). Teo, haber başlıklarının özenle seçildiğini, minimum kelime ile maksimum bilginin verilmeye çalışıldığını ifade et-miştir (Teo, 2000, s.14). Eleştirel söylem analizinde haber başlıkları ince-lenen önemli verileri oluşturur.

Alfabetik sırayla gidildiğinde araştırma içerisinde haber başlıkları incele-necek ilk gazete Haber Türk’tür. Gazete sekiz aylık dönemde 3. Sayfasında Suriye ve Suriyelilere ilişkin 16 tane haber yayınlamıştır. Söz konusu ha-berlerin dokuz tanesi sığınmacıların yasa dışı yollardan Avrupa ülkelerine gitme girişimiyle ilgilidir. Geri kalan yedi haber ise cinayet, yaralama, te-cavüz, hırsızlık gibi polis-adliye alanına giren haberlerdir. Sığınmacıların Avrupa ülkelerine gitme girişimiyle ilgili dokuz haberin haber başlıkları incelendiğinde söz konusu faaliyetleri gazetenin hukuki açıklamalardan ziyade benzetmelerle (Kaçak, umut yolcusu gibi) açıklama yoluna gitti-ği görülmüştür. Zira Suriye’deki iç savaştan yaşadıkları ölüm korkusu ile Türkiye’ye sığınan bu insanlar 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne

Dair Sözleşme’ye göre ‘sığınmacı’ olarak adlandırılmalıdır6. Oysa Haber

Türk gazetesinde yer alan dokuz habere ilişkin haber başlıklarının beşinde Suriyeli sığınmacılar için ‘kaçak’ nitelendirilmesi yapılmıştır (bknz. Haber Türk’ün 21 Şubat, 4 Mayıs, 28 Haziran, 9 Temmuz, 9 Ağustos 2015 tarihli 3. Sayfa haberleri). Kaçak kavramı sözlükte ‘yasalara, kurallara uymaya-rak, gizlice’ anlamlarına gelmektedir (TDK, 1988, s.1114). Haber Türk’ün üçüncü sayfa haberlerinde Suriyeli sığınmacıları; “Ege’de umudun kaçak yolcuları”, “40 kaçak jandarmaya takıldı”, “Kaçak teknesi battı” vb. baş-lıklarla tanımlamıştır. Suriyeli sığınmacıların Türkiye’deki yasal statüsünü bildirmeye en yakın kavram olarak Haber Türk gazetesinin 4 Mayıs 2015 tarihinde 3. Sayfasında bir haberinin başlığı göze çarpmaktadır. Bu başlık şöyledir: ‘Hafta sonu 5.800 göçmen kurtarıldı’. Bu başlıkta yasal bir tanım-lama (göçmen) olmasına rağmen, Suriyelilerin Türkiye’deki statüsü için doğru bir tanımlama değildir. Zira göçmen çoğu zaman ekonomik sıkıntı-larla bir başka ülkeye oturma izni alarak yerleşen insanı tanımlamaktadır. Suriyelilerin yasa dışı yollardan Avrupa ülkelerine geçme çalışmalarının dışında kalan haber başlıkları ise Suriyeli sığınmacıların karıştıkları adli vakalarla ilgilidir. Bu başlıklarda ise adli vakaya karışan kişinin Suriyeli olduğunun altı ya başlıkta ya da haber metninde çizilmiştir: ‘Suriyeli çocu-ğu tramvay ezdi’, ‘Sahte polis Suriyeli Kadına tecavüz etti 25 yıl istendi’ (30 Mart 2015 ve 24 Haziran 2015 tarihli Haber Türk Gazetesi) vb. 6 Türkiye, 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Sözleşmesi’yi (1951 Sözleşmesi) hazırlayan ülkelerden birisi olmakla beraber, sözleşmeyi coğrafi kısıtlama ile onaylamıştır. Bu kısıtlamanın sonucu ola-rak, Türkiye, Avrupa sınırları dışından gelen kişilere, mülteci statüsü tanımamaktadır. Bunun yerine Sözleşme hükümlerine göre mülteci statüsü taşıyan kişileri Avrupa ülkeleri dışından geldikleri için “sığınmacı” olarak tanımlamaktadır.

(bknz.http://www.goc.gov.tr/files/files/multec%C4%B1ler%C4%B1nhukuk%C4%B1statusune%C4%B-1l%C4%B1sk%C4%B1nsozlesme.pdf.er.tar.07.10.2015).

(26)

Hürriyet gazetesinde ise söz konusu dönemde Suriye ve Suriyelilere ilişkin toplam 34 adet 3. Sayfa haberi çıkmıştır. Bu haberlerin 15 tanesi Suriyeli sığınmacıların Avrupa ülkelerine yasa dışı gitme eylemleri ile ilgilidir. Bu haberlerin başlıkları incelendiğinde sığınmacılar için genelde (beş defa) ‘kaçak’ nitelemesi yapılmıştır. Sayısı az da olsa (iki kullanım, 13 Mart ve 18 Temmuz tarihli Hürriyet gazeteleri) ‘mülteci’ tanımlamasının – her ne kadar Türkiye’nin iç hukuku açısından yanlış da olsa – sığınmacılar için kullanılan hukuki bir tanımlama olduğunu söylemek mümkündür. Hürri-yet gazetesinin 3. Sayfa haberlerinin haber başlıklarında Suriyeli sığınma-cıları ‘kaçak’ olarak nitelendirmesi, bu kişileri ‘yasa dışı iş yapan’ olarak çağrıştırmaktadır. Hürriyet gazetesinin genel itibariyle 3. Sayfa haberle-rinin haber başlıklarında ‘Suriyeli’ vurgusu yapmaması ötekileştirmeme adına olumlu değerlendirilebilecek bir özelliktir. Gazetenin incelenen 34 haber başlığı içerisinde sadece üç başlıkta ‘Suriyeli’ vurgusu yapılmış-tır (6 Nisan, 11 Mayıs ve 18 Temmuz tarihli Hürriyet gazeteleri üçüncü sayfaları). Aynı yayın grubuna ait Posta gazetesinin incelenen döneme ait üçüncü sayfa haberlerinin 23’ünde içinde Suriye ve Suriyeli ibaresi geçen haber metni saptanmıştır. Bu haber metinlerinin tamamı adli vakalardır. Söz konusu haber metinlerinin hiç birisinde ‘Avrupa’ya yasadışı gitme’ ile ilgili konulara rastlanılmamıştır. Posta gazetesi Suriye ve Suriyelilere iliş-kin haberlerinde ve haber başlıklarında olağan hale gelmiş gasp, cinayet, tecavüz, trafik kazası gibi olaylar üzerinde durmuştur. Bu durum Posta ga-zetesinin daha bulvar gazetesi olması ile açıklanabilir. Yine aynı gazetenin haber başlıklarına bakıldığında ‘Suriyeli’ vurgusunun sıklıkla kullanıldığı görülmektedir: ‘Suriyeli Gelin’, ‘Suriyeli Dilenci’, ‘Suriyeli Kız’ gibi (27 Mart, 8 Haziran, 26 Temmuz tarihli Posta gazetelerinin üçüncü sayfaları). Habere konu olan olaylar sıradan bir üçüncü sayfa haberi olmalarına rağ-men olayın aktörlerinin veya mağdurlarının Suriyeli olmasının altı özel-likle çizilmiştir. Bu anlamda gazetenin üçüncü sayfa haber başlıklarının “bizden olmayanı” yani “öteki olanı” özellikle vurguladığı düşünülmekte-dir. Bunun yanında Posta gazetesinin Suriyelilere ilişkin üçüncü sayfa ha-berlerinin başlıklarında sınırlı da olsa ‘mülteci’ ve ‘sığınmacı’ gibi hukuki kavramlara başvurduğu saptanmıştır (27 Nisan, 27 Ağustos tarihli Posta gazetelerinin üçüncü sayfaları). Son olarak Posta gazetesinin 12 Ağustos tarihli nüshasının 3. Sayfasında yer alan ‘Huzur mu kaldı?’ başlığından söz etmek yerinde olur. Söz konusu başlığa ilişkin haber metnine ve fotoğ-rafına bakıldığında tatil beldesi olan Bodrum’da bir tarafta kişisel huzur bulmak için yoga yapan turistler hemen karşılarında jandarma kontrolüne yakalanmış Suriyelilerin resmi bulunmaktadır. Haber metni de bu resmi açıklamaktadır. Söz konusu haber başlığının tatilcilerin huzur aramasına yaptığı atfın yanında yan anlamsal olarak toplumsal bir tepkiye de vurgu yapması Suriyeli sığınmacıları “toplumsal huzuru bozan, toplumsal hoş-nutsuzluğa sebep olan insanlar” olarak sunmaktadır.

Şekil

Tablo 1: 1 Ocak 2015-31 Ağustos 2015 Tarihleri Arasında Gazetelerin  3. Sayfalarında Yer Alan Suriyeli Sığınmacılara İlişkin Haberlerin

Referanslar

Benzer Belgeler

– 1 ON-OFF güç kaynağı anahtar seçici şalteri – 1 yarı otomatik motor START butonu – 2 programlanabilir anahtar butonu – 7 haneli LCD ekran (saat, Hz, VBatt) –

müritlerin sayısı 3 yıl içerisinde 200 bine ulaşmış. Topal Molla istediğini elde edebilmek için Afganistan'da olumsuzlukları ba- hane ederek Afganistan Kralı

Modern pen- tatlon yarışlarının son günü olan 7 Ağustos’ta ise bu sefer 36 erkek sporcu için yine yüzme, eskrim bonus round, binicilik, koşu ve atış disiplinlerden

Programa Cide Kaymakamı Ömer Sağlam’ın yanı sıra, Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı, CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlı Aka, CHP Kastamonu İl Başkanı

31 Mart 2010 tarihinde sona eren ara hesap dönemine ait 188 TL (31 Mart 2009 – 227 TL) tutarında geçici farkların oluşmasından kaynaklanan ertelenmiş vergi gideri

İslam Bilim Tarihçiliğinin Kalbi: FUAT SEZGİN.. 66 » EBABİL » GÜZ

Kredi kartı firması American Express’in araştırmasına göre, Türkiye’deki KOBİ’ler kurumsal kredi kartından nasıl faydalanacağını Avrupalı’dan daha iyi

[r]