O
N SEKÎSÎNCt yüzyılın ilk çeyreğine, yani 1720 yılla rına gelinceye kadar Îstan- bulda bir yangın çıktığı zaman bunu söndürmek yeniçerilerin vazifesiydi. Bu işi görmek için lâztm gelen balta, kanca, su ko vası ve saire gibi âletler, Şehre mini tarafından temin edilir ve bunlar yeniçeri odalarında yani kışlalarında dururdu. Yangın söndürme işinde yeniçerilere ica bında ileride yeniçeri olacak o- lan acemi oğlanları da yardım eder, bu arada pek ziyade hizmet edenlere mükâfatlar verilir veya hut terfi ettirilirlerdi. Bu usulü kuran Yavuz Sultan Selimdi; ondan evvel yangım söndürme â- letleri bedesten dellâlında durur ve yangın zuhurunda kim isterse bunları alarak söndürmeğe ko şardı. Lâkin bu usul bir çok in- , tizamsızlık'ara ve çapulculukla ra sebep olduğu için kaldırılmış ve bu vazife yeniçeri ocaklarına verilmişti. Bundan do’ ayı şehrin her hangi bir yerinde yangın vukuunda, sadrazamla birlikte o- cağın en büyük âmiri Olan yeni çeri ağasının da vak’a mahalline gitmesi kanundu. Eğer şehirde sık sık yangın zuhur ederse, sad razamın uğursuzluğuna verilerek azledilirdi. Bu yüzden, sadra zamla araları iyi olmayan yeni çeri ağalarının onu azlettirmek için gizlice yangın çıkarttıkları olurdu. Bazan da yine sadrazamı çekemiyen öbür devlet ricali on dan kurtulmak için yeniçeri ağa larını bu işe ikna ederlerdi.Yavuzun kurduğu usule göre, o zamana kadar bedestende bu lunan yangın söndürme âletleri Ağakapısına, yani yeniçeri ağası
dairesine konmuş, sonra kışla lara dağıtılmıştır. Yeniçerilerin yangın söndürmekte pek büyük gayret ve hizmetleri görülmüş se de ocak teşkilâtının bozuldu ğu sıralarda bunlar da yağma ve çapulla halkı soymağa başlamış lar ve faydadan çok zarar ver mişlerdi.
Bu hal, ilk tulumbacı ocağının kuruluşuna kadar devam etti. 1720 yılında, yangın tulumbası nın kâşifi olan Davut Gerçek’i’n nezareti altında acemi ocağına bağlı ve onlardan alman efratla Dergâh-ı âli tulumbacı ocağı ih das olunup başına bu zat getiril di. Keşfettiği yangın tulumbası ise Türkiyede Cumhuriyetin ilâ nına kadar kullanılan meşhur tu lumbadır.
Davut Gerçek aslında Fransızdı. Vatanından ayrılıp Felemenk’e gelmiş ve burada yerleşmişti. 1716 senesinde ise karısı ve ço luk çocuğu ile Îstanbula hicret edip Galatada yerleşti- Buna se bep, Tiirkler ve İslâm dinine kar şı duyduğu büyük muhabbetti. Nitekim, kısa bir müddet sonra devlet hizmetine girdi. Kandiye valisi bulunduğu sırada vefat e- den İbrahim Paşanın Derya kap tanlığı esnasında deniz savaşla rına katıldı. Venedik donanma- siyle olan çarpışmada büyük ya rarlıkları göründü. Bilhassa, do nanma toplariyle fevkalâde seri
ve doğru nişan alışı İprahim Pa şanın dikkatini çekip ona bir çok iltifatlarda bulundu. O da, sefer dönüşü bütün ailesi halkıyle bir likte İslâm dinini kabul etti.
Davut Gerçek, teknik işlerde hususi bir bilgi ve ihtisas sahi biydi. İstanbu a geldiği günden- beri bu şehirde çıkan yangınların pek büyük tahribat yaptığı
gö-ramıyor, yangınlar ekseriya rüz gârın istikametine göre ilerliye- rek nihayet o cihette yanacak bir şey kalmadıkta^ sonra sönüyor du.
Davut Gerçek, bunun üzerine uzun uzun düşünüp taşındıktan . sonra kol kuvveti ile işleyen tu
lumbayı icat etti. Bu sayede, u- zatılacak hortumlarla tutuşan bi nalara bol miktarda su sıkmak ve ateşi fazla genişlemeden ye rinde södürmek mümkün olacak tı. Bu keşfini hemen o sırada sad razam bulunan. Damat Nevşehirli İbrahim Paşaya arzetti. Padişah Üçüncü Abmet’de bu işle a’ âka- dar oldu. Tulumba ilk defa o ’ a
Türkiyede İlk Tulumbacı
Ocağı Nosıl Kuruldu?
TULUMBANIN KÂŞİFİ DAVUT GERÇEK, TÜR- KİYEDE İLK TULUMBACI OCAĞINI KURDU VE KENDİSİ 120 AKÇA YEVMİYE İLE TULUM BACI BAŞI TÂYİN OLUNDU. MAİYETİNDE BlR KETHÜDA, BlR KÂTÎP, BÎR ÇAVUŞ YA MAĞI, BlR ONBAŞI VE ELLİ TULUMBACI NEFERİ İLE SAKA BULUNUYORDU. OCAĞIN EFRADI ACEMİLER ARASINDAN SEÇİL
MEKTEYDİ
Yazan: Mithat SERTOĞLU
zünden kaçmamıştı. Evlerin he men tamamen ahşap, sokakların gayet dar oluşu çıkan yangınla rın süratle büyümesine sebep o- luyor, pek iptidai olan söndürme usulü ise hemen hiç bir işe ya
rak Tophanede zuhur eden bü yükçe bir yangında kullanılıp a- teşi süratle ve kolaylıkla söndür düğü görüldü. Sadrazam bunun üzerine Davut Gerçek’e istediği gibi tulumbacı ocağı kurmak mü
saadesini verdi ve kendisini Ser tulumbacı-i dergâhı âli un- vaniyie ve yüz yirmi akça yev miye ile tulumbacı! başı tâyin et ti. Maiyetinde aitmiş akça yev miyeli bir kethüda, yirmi akçeli bir kâtip, yirmi altı akça ile bir çavuş yamağı, otuz akça ile bir onbaşı: ve onbeşer akça ile elli tu umbacı neferi ve saka buluna caktı. Ocağın efradı acemiler a- rasından seçilecek ve bu şekilde acemi ocağma bağlı olacaktı.
Tulumbacı ocağma bir müd det sonra aitmiş kişilik bir hor tum tamircisi grupu ilâve olun du. Neferlerine bakır miğferler giydirildi. Yangınlarda ne dere ce işe yaradıkları anlaşılınca mevcutları yüz elliye çıkarıldı. On dokuzuncu yüz yılın başlan gıcında ocak mevcudu 530 u bul muştu. Bundan başka, tulumbacı namzedleri olarak hizmet eden ve yetiştirilen ayrı bir -kısım var dı. Şehir büyük ve dağınık ol duğu için yangın yerine çabuk yetişmeleri maksadiyie bunlar kısım kısım ayrılıp muhtelif dev let dairelerine tevzi olunmuşlar dı. Başlarında miğfer, ayakların da kırmı zı yemeni bulunup bal dırları çıplak olur ve omuzların da kartal kanadı denilen kırmızı renkte kaputlar taşırlardı. Yal nız tulumbacı başının miğferi gümüştendi.
Bu teşkilât, yeniçeri ocağının ilgasına kadar devam etmiş ve onunla birlikte dağıtılmıştır. Lâ kin sonradan kurulan tulumbacı teşkilâtı da aynı söndürme âleti ni kullanmış ve hattâ eski oca ğın bazı an’anelerini de muhafa za etmiştir. Cumhuriyete kadar devam eden son zamanlar tulum bacılığı ise bam başka bir bahis olmakla beraber onun bir çok anan’anelerini de bu eski tulum bacı ocağının mazisinde aramak lâzımdır.
Aslında bir Fransız olan Davud Gerçek ismindeki adamın icat ettiği tulumba, o zamana göre yangın larda bir bayii işe yaramış ve tulumbacılık da Cumhuriyet devrine kadar devam etmiştir. Yukarıda bir tulumbacı takımının yangına gidişi tasvir edilmektedir. (R esim : Münif Fehim)
, ; - ı ■ -
13
-İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a To ros Arşivi