• Sonuç bulunamadı

Seydişehir'de Seyyid Harun Külliyesi Vakıfları ve Banisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Seydişehir'de Seyyid Harun Külliyesi Vakıfları ve Banisi"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SEYDİŞEHİR'DE

SEYYiD HARUN KÜLÜYESl

VAKIFLARI VE BANİSİ

V

s m t P H A y p y ç M i î t

S

eyyid Harun Camii, Seydişe­ h i r ' i n güney kesiminde, Seyyid H a r u n - ı V e l i Külliyesi içindedir. K ü l ­ l i y e n i n çekirdeği ve ana yapısıdır. Ya­ p ı l ı ş ı n d a n sonra, zaman zaman o n a r ı m ­ ları yapılmışsa da bu o n a r ı m l a r mevzii olmuş, esastan son o n a r ı m ı , külliye ile b i r l i k t e son yıllarda V a k ı f l a r İdaresi t a r a f ı n d a n yapılmıştır. Bu o n a r ı m sıra­ sında camiin kuzey yönü ve bitişiğin­ deki t ü r b e l e r i n dış k a p l a m a l a r ı tama­ men yenilenmiş, külliye, bahçesi ile b i r l i k t e bir duvarla çevrilmiştir (1).

Seyyid Harun Camii'nin i n ş a a t ı n a ait herhangi bir tarih kitabesi bulun­ mamakla birlikte, şimdilik elimizde tek kaynak olan "Menâkıb-ı Seyyid H a r u n - ı Veli" adlı yazma eserden camiin Seyyid Harun t a r a f ı n d a n , onun "İlâhi bir i l ­ hamla bir şehir kurmak üzere buraya geldiği" y ı l l a r d a yapıldığı a n l a ş ı l m a k t a ­ dır. Adı geçen M e n a k ı b n â m e ' d e verilen bilgiler dikkate alınırsa, Seyyid Harun, Eşref oğulları Beyliğinin bu bölgede hü­ k ü m s ü r d ü ğ ü yıllarda, Eşrefoğlu Beyi M u b a r ü z i d d i n Mehmet Bey z a m a n ı n d a (1302-1322) buraya geldiğine ve camiin b i t i ş i ğ i n d e k i türbesi kitabesinde kayıtlı 1320 y ı l ı n d a öldüğüne göre, camiin 1302-1320 yılları arasında yapıldığı an­ l a ş ı l m a k t a d ı r . Bizim m e n a k ı b n â m e ifa­ desinden a n l a d ı ğ ı m ı z Camiin Seyyid Harun'un ö l ü m ü n d e n en az 10 yıl önce t a m a m l a n d ı ğ ı d ı r . Buna göre Seyyid Ha­ run C a m i i ' n i n 1310 yılında yapılmış ol­ d u ğ u n u varsaymak hiç de yanlış olma­ y a c a k t ı r .

Seyyid Harun Camii'nin cümle

ka-Mchmet ÖNDER

pısı kuzeye açılmaktadır. Cami, dik­ dörtgen plânlıdır. Dikdörtgenin dar ke­ n a r l a r ı , güney (Kıble) de mihrap, ku­ zeyde cümle kapısı üzerinde yer almış­

tır. Camiin doğu ve batısında da birer kapısı v a r d ı r . Tek minaresi k u z e y b a t ı köşesine yerleştirilmiştir. K ı b l e d e n cümle kapısına doğru i k i sıra halinde düzenlenmiş, birbirine kemerlerle bağlı yedişer sütunlu i k i sıra nef, camii eşit üç sahna bölmektedir. Bu on dört sütün ü z e r i n e oturan çatı düz d a m l ı d ı r . Son o n a r ı m l a r d a içten tahta tavanlarla ör­ t ü l m ü ş t ü r . Cami içerisinde, kuzeydoğu ve k u z e y - b a t ı d a tahtalarla çatılmış i k i mahfel yer a l m a k t a d ı r . Her i k i mahfele de a h ş a p merdivenlerle ç ı k ı l m a k t a d ı r . Mahfeller bir taraftan camiin yan du­ v a r l a r ı n a , öteki taraftan s ü t û n l a r a da­ yalı, kemerli kirişlere o t u r m a k t a d ı r . Camiin batı d u v a r ı n d a alt sırada i k i , doğu d u v a r ı n d a dört, kıblesinde i k i penceresi, üst sırada ise b a t ı d a i k i , kıblede i k i , doğuda üç penceresi v a r d ı r . Böylece 15 pencere camiye bol ışık ver­ mektedir. Camiin sonradan yapılmış o-lan ahşap m i h r a b ı , boyalar ve tahta oy­ malarla süslüdür. Asıl m i h r a b ı n neden yapıldığı bilinmemektedir.

Seyyid Harun Camii, sonradan ya­ pılan onarımlarla asıl şeklini az çok k a y b e t m i ş olsa dahi, camiin Anadolu'da

(1) Seyyid Harun Külliyesi iiıerine yapılan ton araftırm» Sayın R . H ü ı c y i n ttnal tarafından y a p ı l -nuftır. B a k ı m ı : R.HüMyin Ü n a l , 'Sejryid Harun Camii ve Ö n ü n d e k i Ü ç K ü m b e t ' t«tanbul Üniversiteli E d e b i ­ yat F a k ü l t e ı i Sanat Tarihi Y ı l h f ı , Sayı: V I . , ı: 45-65, İatanbul, 1976

(2)

14 MEHMET ÖNDER Selçuklular ve Beylikler devrinde ör­

nekleri çok olan düz damlı ve ahşap sü-tûnlu camiler tipinde yapıldığı bir ger­ çektir.

En eski örneğini Sivrihisar'daki U l u Cami (1232) de gördüğümüz daha sonra Afyon U l u Camii (1272) ve Beyşehir'­ deki Eşref oğlu Camii (1297-1300) ile gelişmişliğini takip ettiğimiz bu ahşap sütûnlu ve toprak damlı cami tipleri genellikle kıble duvarına dikey olarak sıralanmış sütün dizileriyle ayrı bir özellik taşır(2). Seyyid Harun Camii, Seydişehir'in 30 K m . kuzey-batısında bulunan Beyşehir'deki Eşrefoğlu Camii ile aynı üslûpta olup onun daha küçük bir örneğidir. Eşrefoğlu Süleyman Bey t a r a f ı n d a n 1297 yılında inşaatına baş­ lanan ve 1300 yılına doğru tamamlanan Beyşehir Eşrefoğlu Camii, Seyyid Ha­ run Camii'nden en az 10 yıl önce yapıl­ mıştır. Bu camii yapan ustaların Seyyid Harun Camiini de daha sade, daha gös­ terişsiz bir ölçü ve işçilikte yaptık­ larını, en azından Eşrefoğlu Camiini örnek aldıklarını söylemek hiç de yan­ lış değildir. Ne var k i bu gibi düz ça­ tılı, ahşap sütûnlu câmiler zaman içinde pek çabuk y ı p r a n m a k t a , eğer bakılmaz ve o n a r ı m l a r ı n a özen gösterilmezse asıl u n s u r l a r ı n ı kaybetmektedir. Seyyid Ha­ run Camii'nin de t a v a n ı n ı tutan hatıl­ ları tamamen çürümüş olduğu için, son o n a r ı m d a çatısı a k t a r ı l a r a k yeni­ lenmiştir.

Seyyid Harun Camii'nin kuzey cep­ hesine bitişik ikisi cephedeki cümle kapısının solunda, b i r i de sağında olmak üzere üç kümbet (türbe) yer al­ m a k t a d ı r . Bunları ayrıca görelim:

Seyyid Harun Türbesi:

Seyyid Harun Camii'nin kuzey cep­ hesine bitişik üç kümbetten sağdaki i l k k ü m b e t , Seyyid Harun-ı Velt Türbesi-dir. T ü r b e son yıllarda Vakıflar İda­ resince onarılmıştır. T ü r b e , 6,10 x 6,10 m.' boyutIu,kare plân üzerine oturmak­ tadır. K ö f e k i ' k e s m e taşlarla örülü göv­ desi ü z e r i n d e sekiz köşeli bir kasnak, bunun da ü z e r i n d e yine sekiz yüzlü pramidal bir k ü l â h b u l u n m a k t a d ı r . Pra-midal k ü l â h , b e l i r l i bir yükseklikten sonra içe doğru k ı v r ı l d ı ğ ı için basık

görülmektedir. Oysa b ü t ü n kare p l â n l ı , pramidal külâhlı k ü m b e t l e r d e k ü l â h belli eğiliminde normal y ü k s e k l i ğ i n e ulaşmakta, göze daha hoş gelmektedir. Gövdesi üzerindeki saçakların d ü z sil­ meleri, taş kaplıdır. T ü r b e n i n kuzeyin­ deki kapısı, sivri kemerli bir niş al­ tında basık kemerlidir. Her i k i kemerin arasında, mermer kabartma sülüsle ya­ zılmış, tek satırlık k i t â b e yerleşti­ rilmiştir. Kitâbe şöyledir:

^ . j ^ J ' - ^ ^ û j j U

eS-^r-Türkçesi: "Bu kutlu t ü r b e , yoksul­ ların efendisi, Allah'ın rahmetine ka­ vuşmuş ve günahları bağışlanmış olan Seydt Harun'un y i r m i ü ç rebi'ülevvel yediyüz yirmide ölmesi üzerine inşaa edildi" (3).

Bu kitâbeye göre, t ü r b e , 23 Rebi'­ ülevvel 720 (3 Mayıs 1320) tarihinde ölen Seyyid Harun'un ö l ü m ü n d e n he­ men sonra, belki de a y n ı yıl y a p t ı r ı l ­ mıştır. T ü r b e içerisindeki üzeri sıvan­ mış tuğla örgü sanduka da Seyyid Ha­

run'a aittir.Sandukanın baş ucundaki kemerli yüzey, firûze renkli altıgen, dörtgen, yamuk, üçgen çini levhalarla doldurulmuştur. Panonun ortasında yer alan i k i kare çini levha üzerine "Allah" kelimesi kazınarak yazılmıştır.

T ü r b e içi, basık dört kemer üzerin­ de bir kubbe ile ö r t ü l ü d ü r . Üç pencere­ sinden b i r i güneyde, camie açılır. Pen­ cerelerin k o n t r l a r ı n d a , civardaki hara­ belerden derlendiği belli olan Klâsik devir taş a r t ı k l a r ı vardır. Bunlar süsle­ melerinden anlaşıldığına göre Bizans devri yapı a r t ı k l a r ı d ı r . K ı b l e d u v a r ı n ­ da sivri kemerli mihrap yer a l m a k t a d ı r . T ü r b e n i n i k i k a n a t l ı a h ş a p kapısı ma­ h a l l i özellik taşıyan ve Beylikler devri karakterini gösteren oymalarla

süslü-( I ) E m s t D i e c - O k t » y A s l a n a p » , T ü r k S a n a t ı , ı : SS, İstanbul, 195S

(3)Bu kitabe, bu okunu* U« ö n c e M.Z«ki Oral'm "Turgutofullan, E M T İ M İ Vakfiy«l«ri* Vakıflar DargİM i n . l 9 5 « , t.SS adh makaİMÜMİa a j m c a R.Hfiaari» t l -nal'ın a.g.c.dc yayınlaanuftır.

(3)

SE^ D İ S E H İ R D E SE^A İD H A R U N K Ü L L İ Y E S İ V A K I F L A R I VE BANİSİ 15 dür. K a p ı k a n a t l a r ı n ı n alt ve üst bö­

l ü m l e r i n d e birer dikdörtgen pano var­ dır. Ü s t t e k i panolardan sağdakine

soldakine de

^ ^ ^ U \ ı , yazılmıştır. Her i k i ­ sinin T ü r k ç e a n l a m l a r ı şöyledir: "Bizi İslâm f ı t r a t ı ve sözü aydınlığa çıkarır". Kanatlar ince bir kenar suyu ile çevril­ miştir. İçerisi R û m î zencereklerle dol­ d u r u l m u ş t u r . Panoların altında ve üs­ t ü n d e kalan asıl yüzey, geometrik geç­ melerle , R û m t motiflerle süslenmiştir. Bu tür a h ş a p oyma k a b a r t m a l a r ı , Sel­ çuklu devri eserlerinden .Ankara Hoca Paşa ve .Alâeddin Camii minberinde, Beylikler devrinde de Ermenek'de Ka-r a m a n o ğ l u devKa-ri eseKa-rleKa-ri kapı ve pen­ cere k a n a t l a r ı olarak görmek m ü m k ü n ­ d ü r (4).

Halife Sultan Türbesi:

Halife Sultan Türbesi, Seyyid Ha-run-ı Veli Camii'nin kuzey-doğusu bi-tişiğindedir. T ü r b e n i n doğu d u v a r ı ca­ mi d u v a r ı n a göre biraz çıkıntılıdır. K u ­ zeye açılan bir kapısı ile batıya açık bir penceresi vardır. Bu türbe de Sey­ yid Harun T ü r b e s i n e benzer şekilde ka­ re (4,90 X 4.90 m.) plânlı, taş bir gövde üzerine yarım küre kubbe örtülü, Bey­ likler devri üslûbunda inşa edilmiştir. Kuzey kapısı üzerinde tek satırlık kita­ besi v a r d ı r . Kitabenin o r t a s ı n d a k i bir kısım eksiktir. Okunabilen bölümleri şöyledir:

'^Z^ (_•) j l i i;— w'^-'

Türkçesi: "Bu k u t l u türbe, toprağı i y i olsun, 768 yılı Şevval a y ı n ı n lO.cu Cuma günü yapıldı".

Kitabede işaret edilen 10 Şevval 768 (9 Haziran 1367) t a r i h i n i n Seyyid Harun'un kızı Halife Sultan'ın ölüm ta­ r i h i o l d u ğ u n u , Seyyid Harun'un Konya Mevlâna Müzesi İhtisas K ü t ü p h a n e s i ' -nde 1513 envanter n u m a r a s ı n d a kayıtlı (Menâkıb-ı Seydt H a r u n - ı Veli) adlı yazmaya iliştirilen k a y ı t t a k i şu iba­ reden a n l ı y o r u z :

J tJSj^ 4İ!İj_»; j j j ' u ^ jUai— - ^ ^ J

V'A ÜL.

Türkçesi: "Harun Veli Kızı Halife S u l t a n - T a n r ı kabrini n u r l a n d ı r s ı n 768 yılı Şevval ayının 10.cu Cuma günü ve­ fat etti.768".Bu kaydın kitabe ile ben­ zerliği o r t a d a d ı r . Kitabedeki eksik kı­ sımların Halife Sultan'la i l g i l i olduğu a n l a ş ı l m a k t a d ı r Şeydi Harun menâkı-bında Halife Sultan'ın babası Seyyid Harun'un 720 H.(1320 M.) yılında ölü­ münden sonra onun postuna o t u r d u ğ u , k ı r k y ı l d a n fazla bu postta babasını temsil ettiği kaydı vardır k i , bu da kitabedeki ölüm tarihine u y m a k t a d ı r .

Halife Sultan T ü r b e s i n d e , üzeri harçla sıvalı üç sanduka yer almakta­ dır. S a n d u k a l a r ı n kime ait olduğu b i ­ linmemekle birlikte birisinin bu tür­ bede medfun Halife Sultan'a ait olduğu kesindir. Diğer i k i s a n d u k a n ı n Halife Sultan'dan sonra Şeydi H a r u n - ı Veli za­ viyesine Şeyh olan i k i kişiye ait olması (sırasıyla Seyyid Musa ve Şeyh Ahmed) i h t i m a l i daha y a k ı n d ı r .

Rüstem Bey ve Sultan Hatun T ü r b e -si:

Rüstem Bey ve Sultan Hatun T ü r b e ­ si, Seyyid Harun Camii'nin kuzeyinde-dir. Halife Sultan T ü r b e s i n i n kuzey du­ varına bitişiktir.Türbenin kare plân ü-zerinde (3.45 x 3.55 m.) kesme taş kap­ lamalarla yükselen bir gövdesi v a r d ı r . Köşelerde birbirleriyle birleşen dört kemerin araları üçgen şeklinde tromp­ larla sekize bölünerek üzerine bir kub­ be o t u r t u l m u ş t u r . Kubbe dıştan kümbet şeklindedir. K ü m b e t i n görünen yüzleri­ ni süsleyen sağır kemerler ve bu kemer­ ler içine açılmış üst pencerelerin ajurlu şebekeleri birer süsleme unsuru olarak dikkat çekmektedir. Doğusuna bir kapı açılmıştır.

T ü r b e d e T u r g u t o ğ u l l a r ı soyundan Emin Şah Bey' in kızı Sultan Hatun'a, R ü s t e m Bey'e, Rüstem Bey Oğlu A l i Bey ve Rüstem Bey Kızı D ü r r ü h a n d Hatun'a ait sanduka şeklinde dört me­ zar taşı ile Yusuf adlı birine ait bir mezar taşı b u l u n m a k t a d ı r .

T u r g u t o ğ u l l a r ı , Selçuklular devrin­ de Asya'dan Anadolu'ya göçen bir

(4) E m » t Diet, Oktay A»lanapB, M . M e ı ' u t K o ­ man, Karaman Devri Sanatı, İstanbul 19B0

(4)

16 MFHMET ÖNDER T ü r k aşiretidir. Konya i l i sınırları

içerisine yerleştirilmiş, K a r a m a n o ğ u l -l a n i-le a k r a b a -l ı k kurarak, on-ların en sadık emirleri arasına katılmıştır. Sey­ dişehir ve bölgesinin K a r a m a n o ğ u l l a r ı -nın eline geçmesiyle (XIV.yüzyıl son­ ları ile XV.yüzyıl ortaları) Turgutoğul-l a n , Sarayönü, ITurgutoğul-lgın, K a d ı n h a n ı ve Sey­ dişehir'de K a r a m a n o ğ u l l a r i n a bağlı bir emirlik halinde, yarı müstakil hüküm sürmüş ve bu şehirlerde cami, zaviye, t ü r b e gibi eserler yaptırmışlardır(5).

Seyyid Harun Camii külliyesine bağlı bu türbenin ne zaman yaptırıldığı bilinmemekle birlikte, Türbe'deki en eski mezarın Turgutoğlu Emir Şah Bey'in kızı Sultan Hatun'a ait olmasıy­ la, onun 825 H.(1422) yılında ölümün­ den sonra yapıldığı tahmin edilmekte­ dir. T ü r b e içerisinde bulunan mezar taşlarırun kitabeleri şöyledir:

1- Sultan Hatun Mezarı:

Türbeye girişte soldan birinci ve doğu d u v a r ı n a yakın mezar, Turgut­ oğlu Emir Şah kızı Sultan Hatun'a ait­ tir. Mezar üzerinde mermer bir sanduka kapak, i k i ucunda baş ve ayak taşları vardır. Taşlar burma sütün ve motifler­ le süslenmiştir. Mezarı üzerine yerleş­ tirilen mermer sanduka üzerinde (Bes­ mele) ile Bakara Sûresinden bazı âyet­ ler yazılmıştır:

j j k ^ . ^ 1 _ -uJp f ^

Mezarın baş taşının i k i yüzünde: " K u t l u Şehid, rahmet olunmuş ve esir­ genmiş olan Turgut Bey oğlu Emir Şah Bey kızı Sultan Hatun D ü n y a d a n a h i r e tc göçtü. A l l a h onun kabrini n u r l a n d ı r -sın" a n l a m ı n a gelen şu Arapça kitabe o-k u n m a o-k t a d ı r :

j ' ^ J ' 2 Jj\ d)o oLİ 2

Ayaktaşının i k i y ü z ü n d e Sultan Ha-tun'un 825 yılı Şaban ayının 8.ci g ü n ü (29 Temmuz 1422) vefat ettiğine dair şu kitabe ile yine Bakara Sûresi'nden alınma bazı âyetler yazılıdır.

iL^jj 3 ji_r^j ^,->- "U^ jUjL, 2

y ^ 1 5 ^.j y v'' Jj^l U4

d i i l / s . 7

Rüstem Bey Mezarı:

Türbede, Solda mermer sanduka şeklindeki ikinci mezar, 843 H i c r t yılı Safer ayında (Temmuz 1439) ölen Tur-g u t o ğ u l l a n n d a n Emir Halil Bey Oğlu Rüstem Bey'e aittir. Mezartaşı üzerinde (Besmele) ile birlikte (Bâkâra, A l - i İmran ve Mümin Sûresi) nden seçilen âyetler, Şirazlı Sâdi'nin Gülistan adlı eserinden alınmış Farsça beyitler, Rüstem Bey'in vefat tarihi yazılıdır. 1-4 satırları içine alan bu bölüm şöyledir:

^\ V ^ 1 İiılJ^ ^ ^ ^ 1 1 ^ ^ ^ 1 1 İ J I _ 7

^jJA- y ^j^- o-^ Jh^. ^

(5) M.Zeki Oral, "Turgutoğulları", IV.Türk T a r i h Kurumu Bildirileri, s;140-157 Ankara, 1952, A y r ı c a "Turgutoğulları Eserleri-Vakfiyeleri," Vakıflar Dergisi, Sayı: III.s: 32-64; Ankara,1956

(5)

SH^ D İ S E H İ R D E SE^ ^ İD H A R U N K Ü L L İ Y E S İ V A K I F L A R I VE BANİSİ 17 ilb j W J L T J:İJ j l > ! 1 »T . O d i âîıl j l i <üi' o L L j i ^ - ^ ı û u 4 - • ^ - ^ ^ ^< - - • t ^ İül j i . J l S a n d u k a n ı n 5.ci s a t ı r ı n d a T ü r k ç e şu kıt'a o k u n m a k t a d ı r :

Cihan ç ü n k i bâki kalası degül Vefâ bulmaz andan ne sultan ne kul Bu ö m r ü n tizden geçer m ü d d e t i C i h â n ı n hemişe budur âdeti

Bu k ı t ' a n ı n a l t ı n d a k i 6.cı satır Fars­ ça i k i beyittir. 7.ci satırda R ü s t e m Be­ yin "Büyük Emir H a l i l Bey oğlu R ü s ­ tem Bey 843 yılı Safer a y ı n d a öldü" an­ l a m ı n a gelen şu A r a p ç a tarih kitabesi yazılıdır:

lio .LU

3- A l i Bey'in Mezarı:

T ü r b e girişinde soldan üçüncü me­ zar, T u r g u t o ğ u l l a r ı n d a n Rüstem Bey oğlu A l i Bey'e aittir. K u r ş u n t renk mermerden sanduka şeklinde yapılan mezar taşı ü z e r i n d e (Besmele) ile baş­ layan Bakara Sûresi'nin i k i âyeti, Rüs­ tem Bey'in mezar taşında yazılı olan G ü l i s t a n ' d a n seçilmiş Farsça kıt'a ile T ü r k ç e kıt'a aynen yazılmış ve sonuna 843 yılı R e b i ' ü l e v v e l ayında(Ağustos 1439) ö l ü m ü n e dair tarih kitabesi kon­ m u ş t u r . Mezar taşı ü z e r i n d e k i y a z ı l a r ı n t a m a m ı şöyledir:

Jli ^ J ü l _ <Jl V İill f:^J\ ^ ^ ) \ İiii (»-w 1

^JL*]> ^yS' AJJU AİlL y ^-UaJL 6

^^^^} ^Jif.,. y ^y^: u-^

J Â'l ^ J J A ; - i ^ t > I I A J I İ I İ j „-yvjl J J ^ ' j ^ » ^ I I I

o > l J 8 4- D ü r r ü h a n d Hatun Mezarı:

T ü r b e girişinde ilk mezar, 832 H (1428 M.) yılında ölen Rüstem Bey kızı D ü r r ü h a n d Hatun'a aittir. Mermerden yapılmış küçük bir sanduka şeklindeki mezar taşı üzerinde "Hatırı sayılır Bü­ yük Emir Rüstem Bey kızı kutlu şehit, Allah'ın rahmetine ulaşmış olan D ü r r ü ­ hand Hatun 832 yılı Muharrem a y ı n d a f â n t d ü n y a ' d a n bekâ yurduna göçtü" a n l a m ı n a gelen şu Arapça kitabe var­ dır:

Jl bl'l s-^Mp^* â-Ux-Jl '^'^P ^Uil /

rS^\ j J U LLJi j b

5- Yusuf Bey Mezarı :

T ü r b e içerisinde, sanduka şeklinde bir mezar taşı daha vardır. Ü z e r i n d e sadece (Yusuf bin Mustafa) yazısı ile ölüm tarihi olan 999 H. (1590 M.) ya­ zılıdır. Bu mezarın T u r g u t o ğ u l l a n so­ yundan Mustafa oğlu Yusuf adlı bir k i ­ şiye ait olduğu s a n ı l m a k t a d ı r .

Seyyid Harun Külliyesi V a k ı f l a r ı Seyyid Harun m c n â k ı b ı n d a , Eşref-oğlu M ü b a r ü z i d d i n Mchmed Bey'in Sey­ yid Harun'un yaptırdığı cami, medrese ve zaviyeden ibaret külliyesine Beyşe­ hir' deki köşkünü ve hasbahçesini vak­ fettiğine dair bilgiler verilir ise de, gerek Seyyid Harun'un düzenlediği vakfiye, gerekse Eşrefoğlu'nun bu vak­ fiyeye ek senedi tam metin olarak bu güne kadar elimize geçmiş değildir. Böyle olmakla birlikte, arşivlerde

(6)

Sey-11 MEHMET ÖNDER y i d Harun Külliyesi vakıf gelirler ile

görevlileri h a k k ı n d a bilgi ve belgeler v a r d ı r . Şöyle k i , Fatih Sultan Mehmed'-i n Karaman SeferMehmed'-inden sonra "Kara­ man Eyaleti" adıyla Osmanlı devletine b a ğ l a n a n bu i l i n v a k ı f l a r ı n ı n bir dökü­ mü yapılmıştır. Bu vakıflara ait, 1958 yılında y a y ı n l a n a n fihristte Seyyid Ha­ run Camii, medresesi ve zaviyesine, çevrede yer alan Akkilise, Kıraçlar, Bulak, Buzağıcı, K a r a k ı z , Gökil, U l u k i -lise, Kovalı, Pınarbaşı gibi köylerdeki bazı arazilerin gelirleri, ayrıca Seydişe­ hir'de bir hamam ile bazı d ü k k â n ve fı­ rınların, Beyşehir'de bazı bahçelerin vakfedildiği görülmektedir (6).

Sultan Bay«zid U. devrinde ^'azılan 1482 t a r i h l i Konya Tapu Defteri (c:40, s:188) 'nde Seyyid Harun Zaviyesi va­ kıf gelirleri sayıldığı gibi. K a n u n i Sultan Süleyman devrinde yazılan Ka­ raman Eyaleti Tapu Defterinde (c:62) de, Seyyid Harun Camii, medresesi ve zaviyesine vakfedilen mülklerin bir listesi b u l u n m a k t a d ı r . Bu listeye göre, 57 parça arazı, 4 çiftlik, 5 bağ, 1 ha­ mam, 1 fırın, 1 han, s a y ı l a n belirtil­ meyen kaspp, debbağ, boyacı, yağcı d ü k k â n l a r ı . U l u Kilise k ö y ü n ü n tamam öşrü v a k f ı n gelir kaynaklan arasında sayılmıştır (7).

V a k ı f l a r Genel M ü d ü r l ü ğ ü Arşivin­ de Seyyid Harun Külliyesi i l k v a k f i ­ yesi bulunmamakla birlikte, külliye v a k f ı n a bağlı imamet, hitabet, müder­ rislik, vaizlik, aşirhanlık, müezzinlik, kayyumluk, aşçılık, mütevellilik gibi görevler, bunlara ödenecek ücretlere ait k a y ı t l a r a rastlanmıştır (8).

Bugün Konya Müzesi Arşivi'nde bu­ lunan Seydişehir Şer'iye Sicilleri, çok eski yıllara inememekte, ancak 1871 y ı l ı n d a n b a ş l a m a k t a d ı r . Bu sicillerde bulunan bir belgeye göre, 15 Cemazi-yel-evvel 1289 (22 Temmuz 1872) tari­ hinde Seyyid Harun T ü r b e s i n d e , Seyyid Harun soyundan Osman oğlu Seyyid Ahmet Halife'nin; Seyyid Osman, Sey­ yid İsmail, Seyyid Mehmed ve Seyyid Sadettin a d ı n d a dört oğlu vardır. Bun­ lardan Seyyid Osman, Seyyid Harun Medresesinde m ü d e r r i s , i k i n c i oğlu Seyyid İsmail de hatip olarak görev v a n m a k t a d ı r . Ü ç ü n c ü oğlu Seyyid Meh­

med görev almağa ehil o l m a d ı ğ ı n d a n Seyyid Harun Türbesi T ü r b e d a r l ı ğ ı n a dördüncü oğlu Seyyid Sadettin g e t i r i l ­ miş, bu tevcih Konya Kadısı t a r a f ı n ­ dan tescil edilerek (bir kıt'a berat-ı şerif-i âlişân ihsan buyurulmak ricasıy­ la) Dersaadet'e (İstanbul'a) yazılmıştır (9).

Bu belgeden anlaşılıyor k i , Seyyid Harun Külliyesinde müderris, imam, t ü r b e d a r gibi görevlere atananlar Sey­ yid Harun soyundan gelen kişilerdir. Bu, yüzyıllar boyu böyle devam etmiş­ tir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivin­ deki bir belgeden de, 22 R e b i ' ü l a h i r 1289 (13 Mart 1882) tarihinde Seyyid Harun Camii müezzinliğine 7 akçe gün­ delikle Hafız Mehmed'in a t a n d ı ğ ı gö­ rülmektedir (10).

Bu görev a t a m a l a r ı n a ait belgeler Şer'iye Sicillerinde de vardır. Ne var k i , külliyenin zengin v a k ı f l a r ı dağıl-mış,tutanın elinde kalmış, bu arada ca­ mi ve medreseye kimse bakmamış, zavi­ yesi çoktan yıkılmıştır. Bu konuda 1332 H. (1913 M.) t a r i h l i Konya Vilâyeti Sal-nâmesinde şu acı ve üzücü satırlar o-k u n m a o-k t a d ı r :

"Seyyid Harun V a k f ı n a , Seydişe­ hir'deki h a m a m ı n ve birkaç d ü k k a n ı n v a r i d a t ı bağlı olduğu gibi, kasaba öşründen bir hisse de a y r ı l m a k t a ve her sene bu hisse hazineden Evkaf San­ dığına ödenmektedir. Camiin, Evkaf Sandığında birikmiş yüzbin k u r u ş ka­ dar parası olduğu halde birçok yerleri ve bilhassa camiin ş a r k ı n d a k i yazlık Medresesi, avlu d u v a r l a r ı ve h a m a m ı tamire m u h t a ç ve h a r a p t ı r . E v k a f mü­ hendisi tamir keşfini y a p t ı r m ı ş , k e y f i

-(6) F.N.Uzluk, F a t i h Devrinde Karaman Eyaleti Vakıflannın Fihristi", s:33, Ankara, 1958

(7) B u liste için bakınız: M . Ç a ğ a t a y U l u ç a y , "Makölat-ı Seyyid Harun", Belleten, c:2, s:755, Ankara 1945

(8) Vakıflar Genel Müdüriüğü Arşivi, E s a s : 9 / l , Genel: 3C0-302, Esas: 9/2, Genel 481-499

(9) Konya Müzesi Arşivi Şer'iye Sicilleri, c: 233, s: 32

(10) Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi. Defter: 898. s:255

(7)

S E Y D İ S E H İ R D E SEYYİD H A R U N K Ü L L İ Y E S İ V A K I F L A R I VE BANİSİ 19 yet V i l â y e t m a k a m ı n a arzedilmiştir,

m e z k û r h a m a m ı n ve d ü k k â n l a r ı n sene­ l i k on b i n k u r u ş kadar v a r i d a t ı v a r d ı r . Her ne kadar senelik onbin kuruşa va­ ran öşür hissesi Mal S a n d ı ğ ı n d a n Evkaf S a n d ı ğ ı n a veriliyorsa da, hamam ve d ü k k â n l a r ı n v a r i d a t ı , mütevelli vekille­ r i ve evkaf hademesi t a r a f ı n d a n i n t i ­ zamsız bir şekilde harcanmakta ve bu paralar t u t a n ı n elinde k a l m a k t a d ı r " (11).

Seyyid Harun külliyesi, uzun yıllar o n a r ı l m a d a n kalmış, bu arada Medrese­ si de y ı k t ı r ı l a r a k yerine K u r ' a n Kursu binası y a p t ı r ı l m ı ş . Zaviye arsası da kişilere satıimtşttr. K ü l l i y e ancak 1970 yılında V a k ı f l a r İdaresince onarılmış­ tır.

Seyyid Harun K i m d i r ?

Seyyid Harun'un yazma M e n â k ı b ı n a göre, h a y a t ı ve Anadolu'ya göçerek S e y d i ş e h r i ' n i n b u l u n d u ğ u yerde bir şe­ hir k u r m a s ı hikâyesi sonradan ilâve e d i l d i ğ i n e i n a n d ı ğ ı m ı z bazı olağanüstü "menakıbevî" olaylardan a r ı n d ı r ı l ı r s a şöyle özetlenebilir:

Seyyid Harun, Asya. T ü r k i s t a n ı Ho­ rasan bölgesinde yaşayan emirlerden b i r i d i r . Devir, o n d ö r d ü n c ü yüzyıl. Bu devir Moğol a k ı n l a r ı n ı n Asya'yı kasıp k a v u r d u ğ u yıllara rastlar.Asya'daki bir çok T ü r k boyları, bu a k ı n l a r karşısında selâmeti, Batı'ya, bu sırada Anadolu S e l ç u k l u l a r ı n ı n idaresinde bulunan A-n a d û l u ' y a göç etmekte bulurlar. AA-nado­ lu Selçukluları; Asya'dan gelen bu göç­ lere k a p ı l a r ı n ı a ç m a k t a , T ü r k boylarını d ü z e n l i bir iskân politikası içinde Anadolu'ya yerleştirmektedir. Ç ü n k ü boylar Bizans'a karşı sınır bölgelerine yerleştirilerek s ı n ı r l a r ı n güvenliğini sağladığı gibi, bazı boylar da Anado­ lu'nun Türkleşmesi b a k ı m ı n d a n dağlık bölgelere, yaylalara, boş ovalara yer­ leştirilmiş, bunlar kendilerine verilen topraklarda genellikle kendi a d l a r ı n ı taşıyan obalar, köyler k u r m u ş l a r d ı r . Malazgirt savaşından sonra Anadolu Selçuklu devletinin kurulması ve Kon­ ya'nın bu devlete başkent oluşundan sonra, başlatılan bu iskân politikası. Cengiz o r d u l a r ı n ı n Asya'yı kasıp ka­ v u r d u ğ u o n ü ç ü n c ü yüzyılın ilk yarısın­ da daha çok yaygınlaşır. Acımasız Mo­

ğol y a n g ı n ı n d a n c a n l a r ı n ı kurtarmak isteyen Oğuz boyları, kafileler halinde

önce Doğu Anadolu'da kümeleşir, bura­ dan Anadolu'nun çeşitli bölgelerine, b u g ü n k ü Suriye ve I r a k ' ı n kuzey kesi­ mine dağılırlar. Bu göçler sırasında T ü r k i s t a n ' d a çok yaygın bir tasavvuf g ö r ü ş ü n ü n pîrı olan Ahmed Yesevt der­ vişleri de, kendi t a r a f t a r l a r ı ile b i r l i k t e Anadolu'ya gelmiş, bunlar özellikle O-ğuz boylan olan T ü r k m e n l e r a r a s ı n d a üstün bir saygı görmüş, benimsenmiş, k u r d u k l a r ı tekke ve ocaklarda tasavvu-f t i n a n ç l a r ı n ı yaymış, taratasavvu-ftar topla­ mışlardır.Asya'dan Anadolu'ya aralık­ sın yapılan bu göçler Moğolların Ana­ dolu'yu da ellerine geçirmeleri ve ida­ reyi ellerine almaları ile de devam et­ miştir. İşte böyle bir devirde, O n ü ç ü n ­ cü yüzyılın sonlarına doğru Horasan emirlerinden b i r i olan Seyyid Harun da

Anadolu'ya göçetme k a r a r ı n d a d ı r . Sey­ y i d ; emir, bey, reis, a n l a m ı n a geldiği gibi, peygamber soyundan gelenlere de verilen bir ü n v a n d ı r . Elimizdeki Me-n a k ı b Me-n â m e ' d e Seyyid HaruMe-n'uMe-n dedesi­ nin a d ı n ı aldığı ve soyunun peygam­ berin t o r u n l a r ı n d a n İmam Musa K â z ı m Hazretlerine kadar uzandığı k a y ı t l ı d ı r . Seyyid Harun'un amcası da Horasan

emiridir. Onun ö l ü m ü n d e n sonra emir­ l i k kendisine geçmiş g ö r ü n m e k t e d i r . Ne var k i , Seyyid Harun' un emirlik, sul­ tanlık gibi d ü n y a s a l t a n a t ı n d a gözü yoktur. O da Yesevt inancını ve ta­ savvuf! görüşlerini h a k k ı y l a benim­ semiş, bir gönül eridir. Ü z e r i n d e k i emirlik k a f t a n ı n ı atarak bir an önce dervişlik hırkasını giymeye can atmak­ tadır. Birgün ceddinin ve amcasının m e z a r l a r ı n ı ziyaret ederken kulağına gaipten bir ses gelir. Bu ses:"Ey Ha-runî.Rum (Anadolu) d i y a r ı n a göç et! Orada Karaman ilinde, K ü p e d a ğ ı der­ ler bir dağ vardır. Bu dağın doğusunda bir şehir kur. K u r a c a ğ ı n bu şehrin hal­ kı doğru ve hayırlı kişilerden ola.Şâkt o l a n l a r ı n sonu hayır olmaya..." demek-tedir.Bu sözler zaman zaman tekrar edilince, Seyyid Harun bunu i l â h t bir emir sayar ve a d a m l a r ı n ı toplayarak şöyle der:"Bana bundan böyle emirlik, beylik gerekmez, siz benim yerime b i

(8)

20 MEHMET ÖNDER risini bulun, onu emir yapın. Bu göste­

riş d ü n y a s ı n d a n soyunuyor, yalnız A l ­ lah'a sığınıyorum". Bundan sonra sırtın­ dan emirlik cübbesini atar, malını mül­ k ü n ü fakirlere dağıtır, kendisine uyan kırk kadar yakını ile birlikte Hora­ san'dan, o zamanlar R û m ülkesi denilen Anadolu'ya yönelir.

Seyyid Harun'un Horasan'dan Ana­ dolu'ya sefer eden kırk kişilik ker­ v a n ı n d a kendisinden küçük i k i kardeşi de vardır. Bunlar Seyyid Bedreddin ve Seyyid Mahmud'dur. Ayrıca kendileri­ ne bağlı gönüldaşlarından Akça Baba, Haydar Baba, Nasipli Sultan, Gökdemir Baba, gibi dervişler de kendisiyle be­ raberdir. Menâkıbnâmeye göre, kendile­ rine gökyüzündeki bir bulut kılavuzluk etmekte, yol göstermektedir. Kafile ön­ ce Bağdad'a gelir. Bağdad'da İmam Ca­ fer soyundan Şeyh Alâeddin'in zaviye­ sine konuk olur. Çok saygı görürler.

Seyyid Harun, Şeyh Alâeddin'in ha­ yır duasını ve iznini a l d ı k t a n sonra. Karaman illerine doğru yola çıkar. Bu ilin merkezi Konya'ya gelirler.

Seyyid Harun'un Konya'ya geliş yılı Menâkıbı' nda belirtilmemekle birlikte bunun Selçukluların son devirlerine doğru olduğu sanılmaktadır. Şöyle k i Seyyid Harun, bir şehir kurmak üzere bugünkü Seydişehir'in bulunduğu yere geldiği zaman, hemen y a n ı b a ş m d a k i Beyşehir £şrefoğullarının elindedir ve

1302 yılında babası Seyfeddin Süley­ m a n ' ı n yerine geçen Mübarüziddin Mehmed Bey, Eşrefoğlu Beyliğinin ba­ şındadır. Bu durumda, Selçuklu Devle­ t i n i n son sultanı İkinci Mes'ud, Konya t a h t ı n d a o t u r m a k t a d ı r (1301-1308).

Konya, o günlerin bir i l i m ve irfân şehridir. Birçok bilginler, mutasav­ vıflar, dervişler, /.sya' dan, Anadolu'ya göçerken Konya'ya gelerek burada yer­ leşmeyi daha uygun bulmuşlardır. Ho­ rasan'daki Belh şehrinden Anadolu'ya göçen ve Konya'da yerleşen "Sultan'ül-Ulema" B a h a ü d d i n Veled ve oğlu Mev-lâna Celâleddin bunlardan biridir. Kon­ ya'ya i l k yerleşenlerden b i r i de (Çarh-nâme) adlı manzum T ü r k ç e tasavvuf! e-serin sahibi şair ve mutasavvıf Hoca Ahmet Fakih'dir. 1221 yılında Kon­

ya'da ölen Ahmet Fakih, Seyyid Harun Menâkıbına göre, ö l ü m ü n d e n önce der­ vişlerine: "Benden sonra Konya'ya Ha­ run adında bir Veli gelecek. Onun sağ elinde ak bir beni vardır. Onu bu ben­ den tanıyınız ve ona uyunuz" demiştir. Seyyid Harun Konya'ya gelir gel­ mez doğruca şehrin güney semtindeki girişinde bulunan Hacı Ferruh (Hoca Faruk) Mescidine gitmiş, abdest alarak namaza durmuştur. Namaz biraz uza-yınca Konya'lı cemaat, bu kırk kişiyle Konya'ya gelen ve hemen namaza du­ ran yolcuyu merak ederek, a d a m l a r ı n a adını sormuşlar "Harun" olduğunu öğre­ nince hemen avucuna sarılmışlar, sağ avucundaki ak beni görmüşler, bu kişi­ nin Ahmed Fakih'in haber verdiği kişi olduğuna inanmışlardır. Seyyid Harun ve adamları artık Konya'nın en aziz misafiridir. Herkesin saygısını görmek­ tedir. Ne var k i , Seyyid Harun Konya'­ da yerleşmek niyetinde değildir. Aldığı ilâht emri yerine getirecek, K ü p e d a ğ ı ' -nın doğusunda bir şehir k u r a c a k t ı r . Konyalılar, şehirlerinde kalması için çok ısrar ederlerse de bir süre sonra kervanın denkleri sarılır, K u p e d a ğ ı yo­ luna düşülür.

O sıralarda Seyyid Harun'un karde­ şi Seyyid Bedreddin, zayıf bedeni ve uzun süren meşakkatli yolculuk yüzün­ den rahatsızdır. Buna rağmen yola çı­ kılmıştır. K o n y a ' n ı n güneybatısındaki Hatunsaray kasabası yakınlarında i k i dağ arasında mola verilir. Seyyid Bed­ reddin burada Hakk'a kavuşur, mezarı­ nı yapar ve defnederler k i , bugün de bu mezara Seyyid Mezarı derler. Bura­ dan Çuk.urçimen köyüne gelir, Maybeli-ni geçerek, Karaviran obasına ulaşırlar. Geçtikleri yerler de hep Oğuz Boylan (Türkmenler) o t u r m a k t a d ı r . Derken Küpedağını bulur ve doğu eteklerinde­ k i sulak bir düzlükte son m o l a l a r ı n ı ve­ rirler. O yıllarda Vervelid denilen bu­ raya yakın eski bir şehrin öreni v a r d ı r . Her taraf yapı t a ş l a n ile doludur. K ü -pedağı'nm ormanları ise gerekli ağaç ihtiyacını karşılayacak d u r u m d a d ı r . Çevredeki halk, K y p e d a ğ ı ' n a "mübârek" bir insanın geldiğini öğrenmiş, birçok "keramet" lerini görmüş, ona inanmıştır. Yardıma hazırdır.

(9)

SE^ D İ S E H İ R D E SEYYİD H A R U N K Ü L L İ Y E S İ V A K I F L A R I VE BANİSİ 21 Seyyid Harun, k u r a c a ğ ı şehrin ye­

r i n i tam belirledikten sonra, önce et­ r a f ı n ı bir surla çevirmeye karar ver­ miştir. O zamanlar şehirler ancak kal'a-larla korunur, şehre giriş çıkışlar ancak kal'a k a p ı l a r ı n d a n yapılırdı. Şehrin ca­ mileri, medreseleri, zaviyeleri, evleri kal'a içinde k a l ı r d ı . Bu düşünce ile şeh­ r i n kalesinin üç kapısını yapmaya ka­ rar verir. K a p ı l a r ı y a p ı l d ı k t a n sonra bunlar b u r ç l a r ve duvarlarla birbirine bağlanır. Üç k a p ı d a n b i r i güneydeki U -l u k a p ı ' d ı r . Bu k a p ı n ı n yapı-lmasını der­ vişlerinden Akça Baba'ya ısmarlar. İ-kincisi Hızır (yahut Pazar) kapısıdır. Bu kapı içinde Nasibli Baba görevlen­ d i r i l i r . Ü ç ü n c ü kapıya Evliya "Kiçi" kapısı denir. Bu kapı Haydar Baba ta­ r a f ı n d a n yaptırılır. K a p ı l a r , kale be­ denleri ve b u r ç l a r l a birbirine bağlan­ d ı k t a n sonra, sur içindeki yapılar ka­ r a r l a ş t ı r ı l ı r . Evlerin yeri ayrılır. Sey­ yid Harun önce bir cami, bir medrese, bir hamam, bir zaviye (tekke) yapılma­ sını istemektedir. Çevrede ne kadar mi­ mar, usta, dülger varsa herkes canla başla bu y a p ı l a r ı n i n ş a a t l a r ı n d a görev alır. Y a p ı d a k u l l a n ı l a n taşların çoğu Vervelid harabesi ile öteki harabeler­ den taşınır. Şehrin b u l u n d u ğ u bölge ve k u r u l d u ğ u yer, Eşrefoğulları beyliğinin sınırları içerisindedir. Altı saatlik me­ safedeki Beyşehir,bu beyliğin merkezi­ dir. Eşrefoğlu M ü b a r ü z i d d i n Mehmet Bey, Beyşehir'de o t u r m a k t a d ı r . Bey'e haber gelir. Derler k i : " K ü p e d a ğ ı ' n ı n y a m a c ı n a , Vervelid şehri harabelerine y a k ı n bir yere bir adam gelmiş, çevre­ sine toplanan bir sürü insanlarla kal'a yapıyor, şehir kuruyor, sizin haberiniz yok. Bu ne işdir? "Mehmed Bey, bu ha­ ber üzerine, neyin nesi o l d u ğ u n u öğren­ mek için b i r k a ç a d a m ı n ı K ü p e d a ğ ı ' n a gönderir. Gidenler durumu görür, onlar da öteki çalışanlar gibi aşka gelip taş taşımaya başlarlar. Haber gelmeyince Eşrefoğlu Mehmet Bey,başka adamlar salar, derken kendisi askeriyle, s ü v a r i ­ si ile gitmeye karar verir. V e z i r i öpler. (Dur b a k a l ı m belki m ü b a r e k bir kişi­ dir, gönlünü k ı r m a y a l ı m , ben gidip ön­ ce bir a r a ş t ı r a y ı m . Gelir size a n l a t ı ­ rım) Mehmet Bey kabul eder. Vezir öğ­ renir k i , Seyyid Harun d ü n y a h ı r s ı n d a n elini eteğini çekmiş,bir "inşânı kâmil".

bir â h i r e t eridir, hayırlı bir iş yapmak­ tadır, o da omuzunda taş t a ş ı y a n l a r d a n olur, durumu Mehmet Bey'e b i l d i r i r . Mehmet Bey büyük bir kalabalıkla Sey­ y i d Harun'u ziyaret için yola düşer. Seyyid Harun'un elini öper, Menâkıb-nâme şu cümlelerle devam eder:

(Seyyid Harun, Eşrefoğluna der k i , "Ya Eşrefoğlu Mehmed Bey, biz d ü n y a beyliğini, anın içün t e r k i t t ü k k i ahi-rette H ü d â n ı n fazlına, uşakına dostlar ile duş eylesün amma bu şehre kastey-lemeklüğümüz budur k i kudretten i l ­ ham ile işittum k i Ya Harun Rum'a çık. Karaman d i y a r ı n d a K ü p e d a ğ ı ' n ı n ş a r k t a n canibine şehir yap şehrin halkı sülehâ ola şakt olanın akibeti hayır ol­ maya diye işittim, tac-ı tahtı t e r k i d ü b Sıtkı-ı Hakka b e r k ü d ü b şu hale geldük. Ey Eşrefoğlu işte şehir de,il de senin, bizim nemiz varidi Eşrefoğlu işidüb ağ­ ladı, dedi k i . Sultanım ben de senin bir muhibbinim, sen yaptuğun şehirde be­ nim nem var. Sultan (Seyyid Harun) dedi Şehir Beylere lâyıktır bize gerek­ mez diye buyurdu. Dahi y a n ı n d a k i â-limler dediler. Ya Eşrefoğlu Mehmed Bey, sen al dahi Sultan'a vakfeyle de­ diler, Eşrefoğlu dedi k i hoş aldım ka­ bul ettim, yine Seyyid Harun Sultan'a v a k f e t t ü m dedi dahi benim şehrimde köşkümle bir hasbahçem vardır. Anı dahi vakfettim, siz şahid olun dedi. He­ men Sultanın elini öpüb revan oldu...)

Yine m e n â k ı b n â m e y e göre, Eşrefoğ­ lu Mehmed Bey, gönül hoşluğu ile Bey­ şehir'e d ö n d ü k t e n sonra, Seyyid Ha­ run'un yaptırdığı camii, medrese, ha­ mam gibi hayır eserlerine zengin vakıf­ lar bağlar. V a k f i y e y i Seyyid Harun'a gönderir. İnşaat hızla devam eder, cami medrese, zaviye t a m a m l a n ı r , Seyyid hücresine çekilerek ibadetini s ü r d ü r ü r ­ ken etraftan şehre göçler başlar, evler, barklar kurulur, şehir giderek büyür. Bu sırada Ilgın ile K a d ı n h a n ı arasında­ k i Mahmut Hisar köyünde zaviye ve tekkesi bulunan Dediği Sultan n^im bir velt Seyyid Harun'un ziyaretine gelir, her i k i gönül dostu birbiriyle görüşür, ilâhi sohbetlerde bulunurlar (12).

Sey-(12) Dediği Sultan Menakıbı, Türbesi hakkında Bk: M.Zeki Ora], "TurgutoğuUan, Eserleri, Vakfi­ yeleri", Vakıflar Dergisi, Sayı: I I I , s:3264, A n k a -ra,1956

(10)

22 MEHMET ÖNDER y i d Harun camiin bir köşesine yaptır­

dığı çilehanede günlerini ibadetle ge­ çirmeye başlar.İlahi bir emri yerine getirmedin huzuru içindedir. Ölümüne y a k ı n günlerde aile e f r a d ı n ı toplar, kızı Halife Sultan'a ve karısına, kar­ deşinin oğlu, küçük yaştaki Musa'ya i y i b a k m a l a r ı n ı , hoşça t u t m a l a r ı n ı , fakir-f u k a r a y ı gözetmelerini vasiyet eder, seçkin m ü r i d l e r i n i de toplayarak helâl-laşır, bunlardan Mahmud Seyyid'i Alâ-tyye'ye (Alanya), Zekeriya Baba'yı Ma­ navgat'a, A l i Baba, Gökseyid, Kilimpuş ve Siyah Dervişleri de Teke iline, Na-sipli Baba' yı Aydın'a, Gök Timur Ba­ ba'yı Adalara,Haydar Baba'yı da Ru­ meli'ne gönderir, oralarda halka Hak yolunda mürşidlik etmeleri görevini ve­ rir. Son vasiyeti, öldüğü zaman camiin köşesine gömülmesi ve üzerine hemen bir türbe yapılması olur. Hicretin 720 yılı Rebiülevvel ayının 23. günü (3 Ma­ yıs 1320) fânt âleme gözlerini kapar. Ölümünden sonra, cenaze namazı kılı­ nır. Cami bitişiğindeki mezara defnedi­ lir. Aynı yıl üzerine bir türbe yapılır.

Seyyid Harun Menâkıbı burada ta­ mamlanırsa da Menakıbı düzenleyen Şeyh Abdülkerim, Seyyid Harun'dan sonra olup bitenler h a k k ı n d a kısa b i l ­ giler verir. Şöyle k i , Seyyid Harun'un ölümünden sonra Haydar Baba derviş­ leri toplar, Seyyid'in yerine k i m i n pos­ ta geçmesi lâzım geldiğini görüşürler. Seyyid'in kardeşi oğlu Musa henüz kü­ çük olduğu için posta uygun görülmez. Seyyid Harun'un kızı Halife Sultan'ın babasının postuna oturması kararlaştı­ rılır. Halife Sultan babası yerine Sultan olur. Halife Sultan'dan sonra Seyyid Harun postuna, Seyyid Harun'un kar­ deşi oğlu Şeyh Musa,ondan sonra oğlu Şeyh Ahmet onun da oğlu Şeyh Meh-med oğlu Seyyid AhMeh-med oğullan Ah­ med ve İ b r a h i m , İ b r a h i m ' i n oğlu Musta­ fa, onun. oğulları Seyyid İbrahim ve Şeyh Musa'dan sonra Menâkıbın yazanı A b d ü l k e r i m , Şeyh postuna otururlar. Yıl H i c r i 962 (1554 M).

S E Y Y İ D H A R U N M E N A K I B I Y A Z M A N Ü S H A L A R I

B ü y ü k Selçuklu Devleti Sultanı A l ­ p a r s l a n ' ı n Malazgirt Zaferi ile sistemli

bir şekilde başlayan ve Anadolu Sel­ çukluları devrinde aralıksız devam e-den Asya'dan Anadolu'ya T ü r k göçleri, beraberinde birçok bilginleri, mutasav­ vıfları, dervişleri, şairleri, s a n a t ç ı l a r ı da Anadolu'ya getirmiş, b u n l a r ı n Ana­ dolu' ya yerleşmelerini sağlamıştı. Çoğu Ahmed Yesevt tasavvuf yolunun tem­ silcileri olan ve kendilerine (Horasan Erleri) adı verilen, mutasavvıf şeyhler, dervişler Anadolu'da yerleştikleri böl­ gelerde birer m â n e v i güç o l u ş t u r m u ş , k u r d u k l a r ı dergâh, tekke ve zaviyeler­ de, çevrelerine toplanan halkı, kendi inançları doğrultusunda, ama daima İs­ lâm dininin sağlam temellerine ve ilke­ lerine dayalı olarak irşad etmişlerdir. Anadolu Selçukluları devrinde, daha çok XIII.Yüzyılda Anadolu'ya gelerek yerleşen birçok tasavvuf ş e y h l e r i n i n , bu arada a d l a r ı n ı sayabileceğimiz Şeyh Ahmed Fakih, Baba İlyas,Mevlanâ Cclâ-leddin. Hacı Bektaş, Sadreddini Kone-vt, A h i Evren, Seyyid Harun gibi i l i m ve irfânda kutuplaşmış, y a ş a d ı k l a r ı yıl­ larda b ü y ü k saygı görmüş ve ö l ü m l e r i n ­ den sonra, çoğu kendi adlarına kurulan t a r i k a t ı n "ptr"i olmuş büyük mutasav­ vıf ve bilginlerin hayatları, zamanla (menkıbevl) bir şekilde yazılmış, böyle­ likle menakıb kitapları meydana gel-miştir.Bunlardan Baba İlyas'ı Horasani ve oğullarının Menakıbı, Elvan Çelebi t a r a f ı n d a n (Menakıbû'l-Kudsiyye f i menâsıbi'l-Ünsiyye) adıyla yazılmıştır (13). Mevlâna'nın menkıbeleri ise önce Sipehsâlâr Mecdüddin t a r a f ı n d a n (Risale-i Sipehsâlâr der Menakıb-ı Hazreti H ü d â v e n d i g â r ) adıyla, sonra Ahmed E f l â k i t a r a f ı n d a n ( M e n a k ı b u ' l -A r i f i n ) olarak derlenmiş, her i k i menâkıb da yayınlanmıştır (14). H a c ı Bektaş-ı Veli'ye ait m e n k ı b e l e r (Vilâyetname) adı a l t ı n d a toplanmış, bunlardan değişik n ü s h a l a r meydana gelmiştir. (Velayetname-i Hacı Bektâş-i

(13) Menâkıb'ül Kudsiyye, ilk defa tarafımızdan bulunarak bilim dünyasına tanıtılmış, daha sonra 1984 yılında İ.Erünsal ve A.Yaşar Ocak t a r a f ı n d a n yayınlanmıştır.

(14) Menâkıb-ı Hz. M e v l â n a Celâleddin-i R û m î (Çeviren Ahmed Avni) İst.1331 Eflâki, M e n â k ı b ' ü l Arifin (Tahsin Yazıcı Tere), Ankara 1959-1961

(11)

S E Y D İ S E H İ R D E SEYYİD H A R U N K Ü L L İ Y E S İ V A K I F L A R I VE BANİSİ 23 Velt) a d ı ile çeşitli yıllarda

y a y ı n l a n a n l a r vardır(15). A h i Evren ve d i ğ e r l e r i n i n m e n a k ı b ı , bu konuda geniş bir repertuvann var o l d u ğ u n u ortaya k o y m a k t a d ı r .

Sayıları pekçok olan bu (evliya) me-n a k ı b me-n â m e l e r i a r a s ı me-n d a Seyyid H a r u me-n i Veli M e n a k ı b ı n ı n a y r ı bir yeri ve özel­ liği v a r d ı r . Seyyid Harun, M e n a k ı b ı n -da, ç e v r e s i n d e k i l e r e i l â h t sırları açar, onlara A l l a h yolunda m ü r ş i d l i k eder­ ken, bir amaca doğru yönelmiştir. Bu a-maç daha Horasan Hindeyken ilâhî bir ilhamla kendisine d u y u r u l m u ş , Anado­ lu'da da Karaman i l i n d e k i K ü p e d a ğ ı d o ğ u s u n d a bir şehir k u r m a s ı istenmiş olmasıdır.Seyyid Harun bu i l â h î emre uyarak Anadolu'ya sefer etmiş, işaret edilen yere gelerek şehrini k u r m u ş ve buradaki zaviyesinde ölmüştür. Ölü­ m ü n d e n sonra zaviyesine şeyh olanlar­ dan Şeyh Musaoğlu A b d ü l k e r i m , 962 H . (1554 M.) y ı l ı n d a Seyyid Harun h a k k ı n ­ daki o güne kadar söylenen bilgileri, F a r s ç a yazılmış y a z ı l a r d a n da faydala­ narak (Menâkıb-ı Seyyid H a r u n - ı Veli) a d ı y l a T ü r k ç e bir ( m e n â k ı b n â m e ) mey­ dana getirmiştir. A b d ü l k e r i m ' i n yazdığı bu F a r s ç a M e n â k ı b k i t a b ı n ı n bugüne kadar ancak dört nüshası görülmüştür. Bu n ü s h a l a r şunlardır:

1- Konya Mevlâna Müzesi İhtisas K ü t ü p h a n e s i n d e k i Nüsha, K ü t ü p h a n e ­ nin 1513 sayılı envanterinde kayıtlıdır.

16,5 X 1 İ c m . e b ' a d ı n d a , meşin c i l d l i , 54 y a p r a k t ı r . Her sayfasında 13 satır var­ dır. Harekeli nesih yazı ile yazılmıştır (16). N ü s h a n ı n 4/a sayfasında, Menâ-kıb'ın yazarı A b d ü l k e r i m kendini tanı­ tarak nasıl y a z d ı ğ ı n ı şu cümlesiyle an-latmaktadır:(Bu fakir A b d ü l k e r i m bin Şeyh Musa, Seyyid Harun Sultan'ın ma-k a l a t ı n ı şol ptrlerden, azizlerden işidıib bildiği üzere dahi P a r s î (Farsça) evrak bulunup parsî{den) T ü r k î y e tercüme e d ü p t a h r i r olundu..) (17)Kitabın içinde a y r ı c a bir kâğıt eklenmiş ve bu kâğıda Seyyid Harun'un 23 Rebi'ül-Evvel 720 (3 mayıs 1320) tarihinde, kızı Halife Sultanın ise 10 Şevval 768. (9 Haziran

1367) Cuma günü öldükleri kaydedil­ miştir. Verilen bu tarihler Seyyid Ha­ run'un ve kızı Halife Sultan'ın

tür-belerindeki vefat kitâbelerine uymak­ tadır.

Bu nüsha, K o n y a l ı Tarih Öğretmeni M.Ferid U ğ u r t a r a f ı n d a n görülmüş ve kendi elindeki nüsha ile karşılaştı­ r ı l a r a k bir özeti Konya Halkevi Der­ gisinde y a y ı n l a n m ı ş t ı r (18).

2- Manisa Muradiye K ü t ü p h a n e Nüshası, K ü t ü p h a n e n i n 1390 numara­ sında kayıtlı bu nüsha, i l k i n , M . Ça­ ğatay Üluçay t a r a f ı n d a n i l i m d ü n y a s ı ­ na tanıtılmıştır (19). Makalat-ı Seyyid Harun adıyla envanter edilen bu yaz­ ma, Konya Mevlâna Müzesi nüshası ile b i r k a ç kelime değişikliği ve bazı ek­ lemeler dışında hemen hemen aynıdır. N ü s h a 21 x 15 cm. e b ' a d ı n d a saman rengi kaba bir kağıda yazılmış, 35 va­ rak (69 sayfa) dır. Her sayfasında 15 satır v a r d ı r . K i t a b ı n 65.ci sayfasının sağ k e n a r ı n d a k i (Hicret-i Peygamber Sallallâhu aleyhi vessellcm d o k u z y ü z altmışiki senesinde ahval budur) iba­ resinden, 962 H.(1554) yılında Şeyh Musa oğlu A b d ü l k e r i m t a r a f ı n d a n ya­ zıldığı, yahut onun yazdığı nüsha­ lardan aynı devirde istinsah edildiği a n l a ş ı l m a k t a d ı r . M.Çağatay Uluçay, bu nüshayı titizlikle yeni harflere çevi­ rerek Belleten'de yayınlamıştır (20).

3- M.Ferid U ğ u r Nüshası, Y u k a r ı d a belirtildiği gibi, K o n y a l ı Tarih Öğ­ retmeni ve araştırmacı M.Ferid Uğur'-un özel k ü t ü p h a n e s i n d e , y u k a r ı d a k i n ü s h a l a r ı n bir istinsahı olan üçüncü bir (Menâkıb-ı Seyyid Harun) yazması

bu-(15) Sefer Aytekin, V i l a y e t n â m e - i Hacı B e k t â ş Veli, A n k a r a 1956, A.Gölpmarlı, M e n â k ı b - ı Hacı B e k t a ş - i Veli İstanbul 1958

(16) N ü s h a n ı n evsafı için bakınız: Abdülbaki G ö l -pınarlı, M e v l a n â M ü ı e s i Yazmalar Katalogu,c:l, 8:198-199, Ankara 1972

(17) Menâkıbın yazarı Abdülkerim, kitabına ( M a - k â l â t ) adını verirse de kitabın kayıtlarında M e n â k ı b adı geçmektedir.Doğrusu da budur.

(18) M.Ferid Uğur, "Seydişehri'nin Kurulumu", K o n y a Halkevi Dergisi, Sayı:4 Konya 1936

(19) M . Ç a ğ a t a y U l u ç a y , "Makalât-ı Seyyid H a ­ run", Belleten c: 2, s: 749-778

(12)

MEHMET ÖNDER l u n d u ğ u n u bu konudaki makalesinden

öğrenmekteyiz (21). M.Ferid Uğur'un özel k ü t ü p h a n e s i n d e k i bu nüsha, daha sonra Faik Soyman Kütüphanesine gir­ miştir. Bugün Konya'da M.Faik Soyman vakfı K ü t ü p h a n e s i n d e d i r . 1967 yılında Konya'da eski kitaplar alıp satan Ab­ durrahman Etik'in elinde 30 yapraklık bir (Menâkıb-ı Seyyid Harun) bulundu­ ğunu o zamanlar Mevlâna Müzesi'nde görevli uzman Necati Elgin söylemiştir. Bu nüshanın kimin elinde olduğunu bilmiyoruz.

4- Menâkıb'ın dördüncü nüshasının ötedenberi Seydişehir'li öğretmen Rüştü Ergen'in elinde bulunduğu, bu konuda yazdığı makalelerinden anlaşılmaktadır (22). Bu Menâkıbnâme'nin Konya Müzsi'ndeki Menâkıbname'den istinsah e-dildiğini söyleyen Rüştü Ergen, Menâ-kıbnâme'yi (Seydişehir Tarihi) adı al­ tında, 9 Şubat 1956 tarihli Seydişehir Gazetcsi'nde yeni harflere çevirerek aynen tefrikaya başlamışsa da bu tefri­ ka ancak 8 Mart 1956 tarihine kadar 4 sayı sürebilmiş, devamı yayınlanama-mıştır. Rüştü Ergen'in ölümünden sonra

Menakıb yazmasının ailesi elinde bu­ lunduğu söylenmektedir.

Bu arada Seydişehir Alaylar Camii İmam ve Hatibi olan Abdurrahman A -yaz, Seyyid Harun Menakıbı'nı kendi ifadesi ve üslûbu içinde sadeleştirip özetleyerek bazı ilâvelerle (Makalât-ı Seyyid Harun Velt) adı altında y a y ı n ­ lamıştır (23). K i t a b ı n ı n önsözünde A b ­ durrahman Ayaz : (Konya M ü z e s i ' n d e k i nüshayla elimdeki nüshayı karşılaş­ tırdığım zaman ikisi a r a s ı n d a en ufak bir değişiklik görmedim) demektedir. Yazarın elindeki n ü s h a n ı n R ü ş t ü Ergen ailesi elinde bulunan nüsha olduğu, bu nüshadan faydalandığı s a n ı l m a k t a d ı r .

Seyyid Harun M e n a k ı b ı ' n ı n başka nüshaları elbette vardır. Şimdilik biz bilinen bu dört nüsha ile yetiniyoruz.

(21) M.Ferid Uğur'un adı geçen makalesi.

(22) R ü ş t ü Ergen, "Seydişehri'nin Kuruluşu", Konya Halkevi Dergisi, Sayı:125-126 K o n y a 1949, A y ­ rıca bak: Seydişehir Tarihi, 9 Ş u b a t 1956 tarihli Seydişehir Haftalık Gazetesi.

{23) Abdurrahman A y a î , M a k a l a t - ı Seyyid H a ­ run Veli (Yazan, Abdulkerim bin Ş e y h Musa), K o n y a ,

1970

B E L G E : 1

Seyyid Hanın Türbesine Seyyid Harun soyundan Seyyid Sadeddin'in

TürbeÖar olarak atanmasına dair Konya Kadısı tarafından

IS C3emaziyelewel 1289 (22 Temmuz 1872) tariMi aız. (Seydişehir Şer'iye Sicilleri, c : 233, s : 32. Konya Müzesi Arşivi)

(13)

SE^ n İ S E H İ R D E SEY^ İD H A R U N K Ü L L İ Y E S İ V A K I F L A R I VE BANİSİ 25 B E L G E : 2 J » ^ ' ^ W L ^ ) r ^ J Seyyid H a n ı n Î ^ . V f \ ı - ,'ı • , r , . raenakıbı Yazması'nın t > L >s^ J ^ ' ! >J ^ ) 1 ) ' U ^ ^ ilk sayfası. - - " - ^ ' - ' J ' • r:;:;^.:r;^::::v.;v:v.; o";::...:.::::B-:-:;v.v;;»T;.:-:ı:-.-rit:-v:::7::;tt . Û ; ; .V ::::::

Plân - 1 : Seyyid Hanın Camii ve bitişiğindeki Türbeler Plânr A- Camı, B- Seyyid Hanın Türbesi, O- Halife Sul­ tan Türbesi, D- Rüstem Bay Türbesi (R. Hüseyin ÜNAL'dan),

(14)

26 MEHMET ÖNDER

r

^ , . ; )

2^

V

(15)

S E Y D İ S E H İ R D E S E Y Y İ D H A R U N K Ü L L İ Y E S İ V A K I F L A R I V E BANİSİ 27

/

RESİM 1 : Seyyıd Harun Camu ve Külliyesi

(16)

2 L \/rPT-TMF.T ÖNDER

r

RESÎM 3 -Seyyid Harun Türbesi Kapısı

Referanslar

Benzer Belgeler

Şeirin sonunda Ərəbcə hicri 1301(miladi 1883-84) ili göstərən tarix beyti də yazılmışdır. Nigari Divanı dilşünaslıq baxımından da araşdırılmış, Türkiyədə Muzaffər

invazyonunun derecesinin tespitinde göğüs duvarı invazyonu için tanımlanan konvansiyonel BT parametreleri (geniş açı, plevral temas yüzeyi uzunluğu ve plevral

Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel M ü­ dürü Haşan Duman, sempozyumun, Namık Kemal’i yaşatmak, yeni kuşaklara tanıtm ak, kişiliği

39.00 UYGUNDUR 52 MÜHENDİSLİK Kimya Süreç.. Mühendisliği Mustafa Öztaş

 Bu çalışmanın amacı, vücut kitle indeksi (VKİ) ve hiperemezis gravidarum varlığının ikili tarama testi parametreleri ile arasındaki

İbn Teymiyye, kelâmcıları, nakli bir haber olarak gördükleri için eleştirmektedir. Ona göre naki usûlü’d-dîni açıklayan bir yapıya sahip olup

Bunun yanı sıra, İslam toplumlarının yozlaşmasını ele alan Kutup (1993, 154-164)’un Sosyal Adalet kitabını 4 Benna öldürülmeden önce yazdığında Mısır’daki

Ya­ k u p K ad ri’n in bu bilinç düzeyine olan k atk ısı ise küçüm senem e­ yecek ölçüdedir. Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha