S a h iú : i *
—T T
w/ 3 o
ISTANBUL!! DOLAŞIRKEN
Şimdiki Askerî
Tıbbiye okulu
meşhur binayı meşhur Büyük Fuat
yaşa kendisine konak olarak yaptırmıştı
S e r m e t M u h t a r A L U S
Aakeri Tıbbiye okulu
Binanın ön ve asıl ana kısmınıkendine konak olarak yaptıran Büyük Fuat Paşadır. Şair Keçeci ia d e İzzet Mollanın büyük oğlu ve malûm a, Tanzimat devrinin de Reşit ve Ali Paşa ile beraber üç mühim simasından biri.
Önce cami derslerine devam - dan sonra Tıbbiyenin ilk talebe leri arasında hekim çıkmış. Kay makamlığa kadar varıp bu mes leği bırakarak Babıâli tercüme odasına girmiş ve az zamanda yükselmiş.
Müteaddit siyasî memuriyetle ri, beş defa Hariciye Nazırlığı, Paris kongresinde murahhaslığı, iki defa Sadrazamlığı, bir kere Seraskerliği, Abdülâzizin Mısır seyahatinde Yaveri Ekremliği, Avrupa seyahatine refakati v«.r.
Garplılaşmak fikirliliği, gayet hoşsohbet ve hazır cevaplığile meşhurdur. Uğradığı kalp hasta lığını tedavi için Fransanın Nice şehrinde bulunurken 1868 de vefat etmiş. İstanbula getirilen cenazesi, Sultanmahmut türbesi civarındaki kabrine gömülmüştür ki, yakınında bilhassa 20, 25 se ne evvel ve hâlâ da maruf dok - torlarımızın muayenehaneleri mevcut.
Üniversite meydanının Bakır cılar ve Mercan yokuşu tarafına düşen caddeye el’ an Fuatpaşa caddesi denilmesi, bahsettiğimiz konak münasebetile, o vakitten kalma.
Merhum, binayı kurar kurmaz işgüzarlar, Abdülâzizin ayranını kabartıyorlar:
— Beşiktaş sahil sarayınızın eşit..
Hoşunduyu çeken hünkâr, bu nu biddetfi hiddetli vezirine söy leyince, hazret, mülkü derhal devlete kavançe ediveriyor. (H a ginei Celilei M aliye) oraya nak lolunuyor.
Fuat Paşa konağı hakkında az ço k bir fikir vermek için Kanlıca- daki yalısına 1858 de misafir gi den Fransalı Matmazel De Mel- fort’un notlarını ( 1) hulâsa ede ceğim:
D avet üzerine, Fransız Elçisi Thouvenel’ in madamile birlikte Tarabyadan yalıya yollanmışlar. Sefaret kayığı yaklaşınca deniz kıygındaki büyük kapı açılmış. İçeride manastır paravanalarıvari ikinci bir kapı. Gerisinde Paşanın biricik karısı ve maiyeti.
( 1 ) «Un séjour à l’ambassade de France à Constantinople sous le Second Empire» Plon, Paris
1902.
Ufak tefek, tombalak, dilber, ancak 35 yaşlarında olan hanıme fendi, misafirlerini pek nezaketle karşılayıp harem bölüğüne doğru öne düşmüş.
Birkaç basamak merdiveni çı karken iki yana sarkan bürüm cük etekleri aralanmada; keza bürümcük, kabarık donundan pem be beyaz teni görünmede.
Bir dehlizden, çiçekler ve kuş kafeslerde dolu salonlardan geç mişler. Bütün mobilyeler basık, rahat: Ağır kumaşlardan geniş geniş sedirler; saten üzerine sır - ma veya ipek işlemeli yumuşak yastıklar; köşelerin mermer raf larında yine çiçekler, buhurdan lar: kuş cıvıltıları.
Pasa da gelip sofraya oturul - muş. Yemekler hep alaturka. Hanımefendi gayet nazik ve lâtif tavırla, yüzüklü, güzel parmakla- j rile tavuktan bölüp bölüp ikram da.
Yemekten kalkınca yanlarına! gelen genç bir kadını. Paşa: (G e linim ve kendi büyütmemiz Ma dam Kâzıml ( 2 ) diye takdim etmiş.
Hüsnü ve zarafetiie İstanbulun I yektalarından. O da alaturka tarz giyimli, fakat ayaklarında keçi ! derisinden uzun potinler.
Haremde başka bir evlâtlık da- j ha var. Bu da bir peri kızı kadar j güzel bir prenses kadar süslü, ! bir imparatoriçe kadar vakur bir , Çerkeş kızı.
Başında pırlantadan akarsu; j saçları sarı, gözleri mavi, kirpik leri kumral ve kıvrık, kaşları mu- j
kavves ve ince.
Meyilli, yolları çakıl taşlarile
j
mozaikli, sıra sıra ağaçlı bahçeyi i dolaşırlarken kuzgunî siyah, kor-
j
kunç bir haremağası çıkagelip, j düşmemesi için boyuna hanime- I fendiyi tutar, boyuna da aşağı j düşen beyaz çoraplarını yukarı kaldırıp dururmuş.
( 2 ) Kocasının ölümünden son ra bu hatun, katolik olup Istan • buldaki Belçika Sefiri Van den Bosch ile evlenmiştir.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta h a T o ro s Arşivi