• Sonuç bulunamadı

Mimar Kemalettin mesleği ve sanat ülküsü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Mimar Kemalettin mesleği ve sanat ülküsü"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TT- £><î

/?H

M İ M A R

§<

îV! ¿4 I / i- ' i ' r I ' I i \

m t u i m i m u u m m m i ^

MESLEĞİ

VE

SANAT ÜLKÜSÜ

Y Ü K S E K M İ M A R S E D A T Ç E T İ N T A Ş A b i d e l e r i K o r u m a H e y e ti ü y e s i ve R ö lö v e B ü ro su Şefi

İ

mzasında da kartlarında da muallim sıfatını kulla­nan hocamız Mimar Kemalettini 12 temmuz 1 927 de kaybetmiştik; onun adı ve eserleri hak­ kında on beş, on altı yıldır sürmekte olan sessizlik ve hare­ ketsizlik anormaldir, arızidir; hakikatta sanat muhitimiz bu büyük ve inkılâpçı sanatkârın şahsiyetine, meslekî hüviyetine lâyık olduğu kadar derin ve geniş bir saygı beslemektedir.

Mimar Kemalettin’in hayatını baştan başa önümü­ ze serecek tam ve kâmil bir monografi meydana ge­ tirmek için çalışıyorum; fakat gereken bütün dokü­ manları henüz tamamlıyamamış olduğum için şimdi onun yalnız meslek ve sanat ülküsünü, inkılâpçı ve asıl ruhunu bu sayfalara aksettirmeye çalışmakla ikti­ fa edeceğim.

Kemalettin, mimarlık hayatına, mimar mektebin­ den değil mühendis mektebinden aldığı diploma ile atılmıştır. Mühendislik ve mimarlık, amaç ve hazırlık yönlerinden hayli önemli farklar taşıdıkları için bun­ lardan birinin kapısından girip ötekinin kapısından çıkmak gibi görünen bu olay üzerinde biraz durmak lâzımdır.

Bilindiği gibi mühendislik, esas itibariyle maddi ve teknik bir iştir ve matematik kanunlarından ayrı­ lıp his ve hayale kapılmak, mesleğin ruhuna aykırıdır. Mimarlık ise, doğrudan doğruya hayalin genişlik ve canlılığına bağlı, artistik bir meslektir.

Bununla beraber bu iki mesleğin yekdiğeriyle münasebetli tarafları da vardır. En basit bir misal: Bir mühendis, demirden bir şimendifer köprüsü yapar­ ken onun ilk ve son vazifesi, üzerinden geçecek tire­ nin gerek zati, gerekse yürüyüş, duruş gibi ârızi ha­ reketlerden alacağı bütün tazyik ve sıkletlerini hesa- bederek ona göre ayak ve başlık temellerinden tutunuz da bağlantılarındaki en ince silme demirlerine kadar bütün teferruatını matematik formüllerin vuzuh ve katiyeti içinde tesbit etmektir. Estetik cihet, bu köp­ rünün çirkin olmadan heybet ve azamet arz edebilmesi keyfiyetidir. Bu ise çok defa kendiliğinden hâsıl olur ki mühendislik ancak bu noktadan mimarlıkla bir münasebet taşımaktadır.

Muallim Mimar Kemalettin (1870 — 1927)

Mimarlığa gelince o, insanların ve medeniyetlerin zevklerini ifade eden güzel binalar ve anıtlar yaratan, daha ziyade, his ve hayal mahsulü artistik bir meslektir.

Bir mimarın az çok ressam ve heykeltıraş olması, şiiri duyması, müzikten anlaması ve tarih, psikoloji, sosyoloji bilmesi gerekli olduğu gibi, bunların kendi­ sine vereceği bilgi ve zevk olgunluğu ile yaratacağı binaları taşıyacak temellerin ve o temeller üzerindeki gizli ve aşikâr direklerin sağlamlığını ve bu direkler üzerine oturtacağı cisimlerin bağlantı ve muvazenesini temin etmek iktidarına da sahip olması şarttır. İşte mimarlık mesleği de bu teknik yönden mühendislikle ilgilidir.

Yekdiğerine esasta aykırı olan bu iki meslek mensuplarının, ilmi bilgilerini artırmakla beraber ka­ biliyetlerini de hedeflerine göre çalıştırarak geliştirmiş olmaları lâzımdır.

İşte hakikat olarak herkes tarafından kabul edil­ miş olan bu duruma göre üstat Kemalettin’in mimar oluşu aykırı görülürse de bunun izahı güç değildir.

Ailesi, onu, fıtri kabiliyetinin veçhesini küçüklü­ ğünde takdir ve vuzuhla tâyin edemediği için, Mühen­ dis Mektebine vermişti. Kemalettin, mektepte arka­ daşları arasında küçük düşmiyecek kadar bütün

(2)

!Ş N İ f " ’ ’

I

Mimar Kemalettin’in İlmî otoritesi altın­ dayken Vakıflar Mimari Bürosunun vücu­ da getirmiş olduğu İstanbul Bahçekapı’da

Türk stilindeki Dördüncü Vakıf Hanı (Şimdiki Borsa Hanı)

lerine çalışmış, fakat fıtratındaki fev­ kalâde sanat incizabından yakasını kurtaramıyarak resme ve mimariye bilhassa kendini vermiş ve diploma­ sını aldıktan sonra o vakit Mühendis Mektebindeki mimarlık profesörü Jasmond’a muavin tâyin edilmişti. Ondan sonra da Kemalettin asla mü­ hendislik etmemiştir.

Jasmond o vakitler Alman hükü­ meti tarafından Türk mimarisini tet­ kik için İstanbul’a gönderilmiş mü­ him bir artist olup İstanbul’da Ragıp Paşaya yaptığı köşklerle kendisini sevdirerek onun delâletiyle Mühendis Mektebine mimari profesörü tâyin edilmişti. Daha sonra Türk mimarisi hakkındaki şahsi telâkkisine göre Sirkeci garı gibi mühim bir binayı yapmış, îstanbulda da yüksek bir itibar kazanmıştı.

Diplomasını alır almaz kendisine muavin seçmiş olduğu değerli talebesi Kemalettin’in gittikçe inkişaf eden kabiliyeti karşısında onu teşvik ede­ rek Almanyaya gitmesine delâlet,

(3)

Mimar Kemalettin’in eserlerinden: Ankara’da Evkaf apartmanı

hattâ şahsan yardım etmişti. Bu suretle Kemalettin Almanyada epeyce müddet yüksek atelyelerde çalıştıktan sonra memleketine dönmüştür.

Mühendis Mektebinden mühendis çıkmasına rağ­ men Kemalettin’in çok kuvvetli inkişaflar göstermiş olan mimarlık kabiliyeti, bizde onun şahsına münhasır kalan bir istisna teşkil eder. Nitekim Kemalettin’in bu muvaffakiyetine şahit olduktan sonra onun Evkaf­ taki atelyesinde etrafına toplanarak birer Kemalettin olmaya çalışmış ne kadar Mühendis Mektebi mezunu tanıyorsak bunların hepsi ancak merhumun atelyesinde faydalı olabilmişler, fakat bu atelye dağılınca her biri amelî hayatta mühendislikten uzak düşmüş, mimarlığa kavuşamamış bir durumda kalmışlardır. Bunun neti­ cesi olarak da hiçbir memlekette görülmedik bir tarzda mühendislerin mimarlık dâvasında oluşları hâdisesi doğmuştur.

Kemalettin, İstanbul’da Jasmond’dan aldığı ilk sanat ateşiyle birlikte ruhunda pek derinliklere giden bir ülkünün ilk ilhamını da yine ondan almıştır. Çünkü mimar Jasmond, memleketinden yüksek bir sanatkâr olarak gelmiş olduğu halde İstanbul’da bü­ tün şahsiyet ve hüviyetiyle Türk mimarisinin tesiri altına girmiş, bu sanatın yükseklik ve asaletine hay­ ranlığı ile o vakit Almanya’da ve bütün medeni âlem­ de hâkimiyeti devam eden Rönesans mimarisini unut­ muş bir hale gelmiştir.

Sirkeci garı binasında görülen Jasmond’un kafa­ sından doğma Türk mimarisi tarzındaki acayiplik, ne Türk mimarisinin acayipliğinden, ne de Jasmond’un hayranlık ve takdirkârlığındaki zayıflıktan ileri- gelmiştir. Her vesile ile söylediğim gibi, garp

Kemalettin’in İstanbul Lâleli’de barok tarzında Harikzedegân (bu günkü Hava kurumu) apartmalarından bir cephe görünüşü

(4)

mimarisiyle yuğrularak şahsiyetini kazanmış her hangi bir artistin Türk mimarisi hakkındaki telâkkisi ruhun­ da kökleşmiş olan sanat anlayışlariyle kendi görüş tarzının orijinal ifadesidir. Nitekim ondan sonra gene İstanbul’da eserlerini gördüğümüz Valöri, hattâ en son olarak Monçeri gibi ecnebi mimarların Türk mimarisi hakkındaki telâkkileri de, ayrı ayrı hususiyetler gösteren, fakat birer Türk mimarisi eseri olmıyan binalarında okunur. Yabancı memleketlerden yabancı kültür

muhi-dolaşmış, Kanuni ordulariyle Belgrad fethinde bulun­ muş, Viyana’ya kadar dayanan sahadaki orta ve cenup Avrupa şehirlerini gezmiş, fakat bütün gezdiği yerlerde kendi sanatının yüceliği üstünde bir şey göremediğini elli iki yıllık Hassa Mimarbaşılığı esnasındaki yüzlerce sanat eserleriyle tarihe söylemiştir.

Daha XV. asırda Osmanlı İmparatorluğunun mi­ mari ve inşai teşkilâtının gayet muntazam bir merkezî tinde şahsiyetini kazandıktan sonra yurdumuza gelip

Türk mimarisine sevdalanmış bir artistin ne kadar kuv­ vetli olursa olsun Türk tarzı diye ya­

pacağı binalar işte böyle Sirkeci garın­ dan veya Düyunu Umumiye binasından daha iyi bir şey olamazlar. Sirkeci garı, gotik tarzına kaçar, Rönesans çeşnisi verir, Arap tarzını andırır, fakat hiçbir zaman Türk tarzı değildir. Bu hakikat, bu gibi mimari eserlerden tutunuz da Avrupa ve Amerika stüdyolarında çev­ rilen filimlerdeki şarka ait bütün de­ kor ve kıyafetlere kadar umumi bir şümul taşıyan bir hakikattir.

Fakat yukarda söyldiğimiz gibi, Jas- mond’un en büyük hizmeti Kemalettin gibi lıarikulâde kabiliyet taşıyan bir Türk gencine kendi sanatının güzellik ve asaletini, zenginlik ve üstünlüğünü hatırlatması ve ona ilham vermiş ol­ masıdır.

Gerçi o vakitler Kemalettin ile be­ raber mimaride milliyetçilik fikriyle çalışan - Yenipostane mimarı - Vedat ve Âbide-i Hürriyet mimarı Muzaffer de vardır. Mimar Vedat Paris’ten aldığı Rönesans mimarisinin tesirinden bir türlü kurtulamamıştı.

Kemalettin bunların hiçbirisine benzemiyen bir ülkü peşinde ortaya çık­ mıştı. O, hem İstanbul Mühendis Mek­ tebinde ve Almanya’da öğrendiklerini hazmetmiş, hem hiç sınırlarından dışarı çıkmamış bir sanatkâr taassubiyle, millî sanata, onun bütün inceliklerine, bütün asaletine iman ederek sadık kalmıştı. Almanya’da ve dolaştığı Avrupa top­ raklarında görüp seyrettiği bütün anıtsı binalarda inceden inceye tetkik ettiği garp mimarisinin her nevi eserlerinde Türk mimarisine üstünlük bulamamış, her güzel şey karşısında hayalindeki Türk mimari âbidelerinin füsunkâr gü­ zellikleri daha yüksek sesle haykırmış ve yurduna döndüğü vakit de karşılıklı bir mukayese ile vicdanında pürüzsüz bir hakikat olarak beliren Türk sanatı­ nın üstünlük ve asaletine en derin ve şumullü bir sadakatle meslek hayat ve ülküsünü bağlamaya azmetmişti.

XVI. asırda Koca Sinan da böyle yapmıştı. O da Hassa Mimarbaşı olma­ dan evvel Yavuz ordusiyle İran’ı, Mısır’ı

Mimar Kemalettin’in eserlerinden Bostancı camisinde detay ve son cemaat yeri

(5)

Kemalettin’in eserlerinden İstanbul’da Eyüp’te Beşinci Mehmet Türbesi

Mimar Kemalettin’in Hocalığı

Mimar Kemalettin, Güzel Sanatlar Akademisi henüz (Sa- nayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi) adını taşıdığı zamanlarda garip bir tâbirle (Nazariyat-ı mima­ riye) adiyle okutulmakta olan bir dersin hocalığını yapıyordu. Bu ders tam Kemalettin’in der­ si idi. Yani ismi ne olursa ol­ sun Kemalettin bu dersle tale­ besine tanı bir bilgi ve salâhi­ yetle, gerek geçmişteki, gerek geçerdeki bütün önemli dünya mimarisini ayrı ayrı hususiyet­ leriyle izah eder ve bunlar ya­ nında Türk mimarisinin hu­ susiyetlerini de canlandırarak açık ve vazıh bir mukayese sa­ hası yaratırdı.

Kemalettin, Selçuk ker­ vansaraylarını anlatırken, Türk kervanlarının ihtişamını, Türk tüccarlarının bu kervanlarda cins atlar sırtında, ipek halılar üstündeki vakarlarını, onların sırmalı peşkir ve gümüş leğen, ibrik tutan hizmetkârlarını ve bu kervansaraylara nasıl zen­ ginlik ve debdebe ile konup göçtüklerini tasvir, yahut Os- manlı hamamlarında bir Türk ağasının debdebe ve ihtişamını hikâye ederken ruh un daki imanı, millî benliğindeki guru­ ru, süzgün gözlerinden çıkan kıvılcımlarla talebesinin ruhu­ na tamamiyle aksettirir, onlar­ da yeni yeni millî meşaleler tutuştururdu.

Dersine ait kitap mevcut olmadığı için irticalen, vezinli ve kafiyeli yüksek şiirler söyler gibi, siyah tahta üzerine tebe­ şirle bütün dünya mimarisine ait ve en ufak teferruatına kadar tam proporsiyonu ile ve âdeta cetvel, gönye ve per­ gelle çizilmiş kadar muntazam resimler yapar; bizler de bu dersi zevkle dinlerken o resim­ leri defterimize aynı zevkle naklederdik.

düzene sahip olduğunu, bunu kaydetmekte Osmanlı ta­ rihçileri ne kadar kayıtsız olurlarsa olsunlar, ben bizzat yurdun en uzak köşelerindeki eserlerde okuyorum ve buna inanıyorum. Bu teşkilâtı XVI. asırda liyakatli elinde yarım asır çalıştırmış olan Koca Sinan’ın gerek bizzat kendi elinden gerekse otoritesi altındaki impa­ ratorluk atelyelerinden çıkmış binaların hiçbirinde yabancı bir sanat malzemesi görülmeden Türk mimarisi en yüksek başarılara mazhar olmuştur. İşte Kemalettin de aynı ruhun, aynı ülkünün çocuğu idi.

Kemalettin’in Atelye Hayatı

Üstat Kemalettin’i, masası başında, çok sevdiği si­ garası ağzında, çalışırken seyretmeye doyamazdık. Par­ maklarında tuttuğu kalemin ucunda hayranlıkla kendi­ mi ve her şeyimi unuturdum. T cetvelinden tutunuz da gönye, pergel, kalem, desimetre ve hattâ lâstiğe kadar bütün aletlerin öyle munis bir intizam ve kolaylıkla ça- lışışları vardı ki, nihayet kâğıt üzerinde çizgilerden ve noktalardan teşekkül ediveren şekillerin güzelliklerine

(6)

hayran olmamak kabil de­ ğildi. Bu çizgiler arasında beliriveren bir kemer veya bir başlık, Sinan sadakatinin veya Sedefkâr Mehmet’teki sanat samimiyetinin birer ifadesi olarak çıkıverirdi.

Mimar Kemalettin Mektebi

Meşrutiyet yıllarında Şeyhülislâm ve Evkaf Nazırı olan Hayri Efendi, mimar Kemalettin’in değerini tak­ dir etmiş ve ona Evkafta istediğine yakın bir atelye ve fen heyeti kurmuştu. Sa- nayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi ecnebi muallimler vasıta- siyle Grek, Grekoromen, Rönesans mimarilerini Türk gençliğine öğretirken mi­ mar Kemalettin de Evkaf­ taki okul haline getirmiş olduğu atelyesinde kabili­ yetli genç mimarlara klâsik Türk mimarisini en sadık bir hassasiyetle öğretiyor ve tatbik ettiriyordu. Hür­ riyet tepesindeki Mahmut Şevket Paşa, Eyüp’teki Be­ şinci Mehmet türbeleri, Bostancı ve Bebek camileri, Bahçekapıdaki 4 tane Vakıf hanı Kemalettin’in hocalığı ve şefliği altında çalışmış olan bu atelvenin yadi­ gârlarıdır.

Kemalettin’in Sanat Ülküsü ve Sanaattaki

İnkılâp Telâkkisi

Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi fenni mimari şubesinin talebeye Türklükle müna­ sebeti olmıyan yabancı tarz­ ları öğrettiği ve dışarda hükümet binaları, zengin­ lerin köşk, yalı ve konak­ ları - usta ve çırak tarzında hüdayı nâbit yetişmiş - Rum ve Ermeni kalfalar elinde yapılmakta olduğu bir za­ manda mimarinin bir ilim, bir zevk ve yüksek bir kültür işi olduğunu muhite

anlatmanın, sonra da XVIII. asırdan beri tarihe karışmış olan klâsik bir sanatı, millî mimariyi ihyaya kalkışmanın ne kadar güç bir iş olduğu kolaylıkla takdir edilebilir.

Bunun zorluğu iki yöndendi. Biri millî mimariyi bu sağır muhite kabul ettirmek, İkincisi mektebi, müntesibi, istiyeni bulunmıyan millî sanatı en mâkul tarafından arayıp bulmak ve onu mezarından dipdiri çıkararak tarih huzuruna dikmek.

Kemalettin’ln eserlerinden Hürriyet tepesindeki Mahmut Şevket Paşa kabri

İşte bu zorlukların birincisine Mimar Hoca Kema­ lettin, eski Evkaf binalarının tamirinde ilk defa restorasyon esası güderek karşı koymuş, birincisinden daha müşkül olan İkincisini de evvelâ Hayrettin gibi, Sinan gibi geçmiş üstatlara gönüllü talebe yazılmak suretiyle halle girişmiştir. Hele bu geçmişler arasında Sinan’a ve Sinan mesleğine o kadar derin bir aşkla bağlanmıştı ki ona bütün hüviyetini vermiş, hattâ o vakit doğan bir erkek evlâdının adını Sinan koymuş,

(7)

Kemalettin’in eserlerinden Bebek camisi

onu da mimar yetiştirmiştir (Şimdi Nafıada çalışan yüksek Mimar Sinan Mimaroğlu).

Bu üstatların bizzat eserleri üzerinde, onları rö- löve ederek, klâsik sanatı çok dikkatle inceliyen Kemalettin, camilerin restorasyon işlerinde gösterme­ ye başladığı ve bütün inceliklerini benimsediği millî mimarinin modern binalara tatbiki işine de, o vakit Evkafın yaptırdığı vakıf hanlarında başlamıştır. Bir tecrübe mahiyetinde olan bu başlamanın neticesi pek parlak olmuştur. Şöyle ki:

Mimar Jasmod’un Sirkeci’de yaptığı Gar binası, mimar Valörini’nin yaptığı şimdi İstanbul Erkek Lisesi olan Düyunu Umumiye binası ve şimdi Yüksek T i­ caret Okulu olan Ziraat Nezareti gibi binalar oryan­

tal birer karikatür halinde Türk tarzı diye karşımıza dikilmişken, Vedat Beyin Rönesans tesirinden kurtu­ lamamış Postanesiyle, Sul­ tanahmet meydanında aynı ruh mahsulü (Defter-i Ha- kani Emaneti) - şimdiki Ta­ pu ve Kadastro - binaları ecnebilerinkine âdeta birer nazire olmaktan öteye geçe­ memişken, hattâ Galata’da yakın bir vukufla Monçeri’- nin yaptığı Karaköy Palas binası o vakitki Türk payi­ tahtının göbeğinde Bizans mimarisinin bütün incelik ve ihtişamını taptaze bir eda ile ihya ve dünyaya ilân ederken Kemalettin’in Vakıf hanları ve bilhassa en sonuncusu olan Dördüncü Vakıf Hanı da, klâsik Türk mimarisinin, 7 katlı, kalo­ rifer ve asansörlü modern bir ticaret hanında nasıl görünebileceğini bütün dün­ yaya gösteriyor; olgun ve yüksek bir salâhiyetle tarihe söylüyordu.

Kemalettin’ın bu Vakıf hanlarına her ne vesile ile olursa olsun dil uzatmayı ben şahsan hakka ve haki- kata karşı bir tecavüz ad­ dederim. Zira bir defa Ke­ malettin bu hanları yapar­ ken bütün dünyada geçer akçe, klâsik sanat yani kub­ be ve kemer mimarisi idi. İkincisi Kemalettin’in tap­ tığı İlâhî varlık klâsik Türk mimarisinin öz şahsiyeti ve öz hüviyeti idi ki o bir cami cephesinde ne ise bir tiyatro cephesinde de o, hattâ bir bar salonunda da yine odur. Fakat şahsiyeti tek olan bu İlâhî varlığın her yerdeki konuşma tarzı ayrı ayrı ve yerine göredir. Binaenaleyh mimar Ke­ malettin’in bütün dünya mimarisinin yaşamakta ol­ duğu klâsik kemerler ve kubbeler devrinde ilk defa kendi ruh kudreti ile bir caminin son cemaat yerin­ den, bir kervansarayın harap cephesinden süzerek ayırdığı öz Türk sanat elemanlariyle böyle yedi katlı bir han vücuda getirmesi ve bunu yaparken de XVIII. asırda cehaletin kürek ve kazmasiyle mezara gömül­ müş olan Türk sanatının XVI. asırdaki yüksek şahsiyetine en ince teferruatına kadar sadık ve saygılı kalabilmek suretiyle bu büyük ülküde muvaffak ol­ muş bir eser vücuda getirmiş olması sanat tarihimizin

(8)

derin bir saygı ve şükranla anacağı asil bir olaydır. Hem öyle parlak bir olay ki inkılâp mimarisi veya modern Türk mimarisi diye bir şeyler konuşmaya kendi­ mizi zorladığımız bu yıllar­ da hepimizi, hocalı talebeli bütün Türk sanat münte- siplerini derin derin ve saygı ile, hayranlıkla dü­ şündürmeye değer.

Bizlere düşen, o binaları birer tarihî olay diye yerin­ de bırakmak, kayıtsız bakış­ larla seyretmek değil, onu durmadan işlemek ve üstat Kemalettin’in ilk defa ilân etmiş olduğu bu asîl ülkü peşinde yürüyerek Türk mimarisini kendi öz şah­ siyeti üzerinde yürütmek, yükseltmek ve zamanın icapları emrediyorsa, onu modernize etmek, fakat İl­ lâki onun şahsiyetini belirt­ mek ve bu suretle sanat tarihimizin Selçuk medeni­ yetinden Osmanlı medeni­ yetine intikali hâdisesindeki istihale gibi Osmanlı im­ paratorluğunun Cumhuriyet Türkiyesine intikali hâdi­ sesindeki inkılâbın ifadesi olabilecek kuvvetli bir in­ kılâp mimarisi yaratmaya uğraşmaktır.

KemaJettin'in sanat baya­ tında artistik bir hâdise

İstanbul şehrinin ecnebi işgalinde inlediği yıllarda idi. Bir iki sene evvel İstan­ bul’un Cibali’den başlayıp Yedikule’ye kadar uzanan büyük yangınında açıkta kalan fakir aileler için iane toplanmıştı. Bu iane ile iane komsiyonu reisi olan Mânizade Hacı Hü­ seyin Efendi ve arkadaş­ ları Lâleli camisi civarında

fevkalâde ekonomik şartları haiz aile apartmanları vücuda getirmeyi Kemalettin’den istediler. Kema- lettin, Lâleli camisi gibi mimarlık tarihimizde mü­ him bir hâdise teşkil eden ve Barok mimarinin kıy­ metli bir örneği olan bir bina yanında yükselttiği (Harikzedegân apartmanları) nı aynı tarzda yapmıştır.

Kemalettin bu apartmanların plânlarında eski lürk evlerinde, han ve kervansaraylarında değişmez bir esas olan merkezi açık kurları unutmadı ve apart­ manların kat merdivenlerini de, yine eski Türk bina­ larında olduğu gibi bu açık kurların etrafını dolaşan

Kemalettin in eserlerinden Bostancı camisi

verandalardan çıktı ki, bunlar Türk sanat tarihinin hiçbir devrinde kaybolmamış hususiyetlerdir.

Kemalettin bu binaları yaparken ne kendiliğin­ den bir şey ilâvesine kalkışmış, ne de ecnebi stiller­ den malzeme almıştır. O en tarafsız bir zihniyetle ve İlmî bir görüşle XVIII. asır Türk sanat tarihinden bir sahife okumuştur.

Kemalettin’in son yılları

Mimar Kemalettin hocamız, mizaç itibariyle çok sakin, hiddetini belli etmez, münakaşadan çekinir, mücadeleden uzak yaşamak ister bir.insandı.

(9)

Mimar Kemalettin'in eserlerinden A nkara'da Gazi

Ankara’ya geldiği zaman sanatta bir kararsızlık ve sanatkârlar arasında bir karışıklık hüküm sürüyordu. Vedat Bey çağırılmış, karşılıklı başladığı klüp binasiyle otel (şimdiki Büyük Millet Meclisi bina­ siyle Ankara Palas) tamamlanmadan yarım kalarak elden ele geçmeye başlamış ve tabiatiyle bu binalar türlü ellerde acayip şekillere girmişti. Mühendisle mimar, ta­ lebe ile profesör ayırdedilmez bir halde baştan başa bir karışıklık içinde bulunu­ yorduk.

Kemalettin sessizce gelerek bu inkılâp ocağında bir bina yapmak istedi. Tam bu sırada onun salâhiyetine uygun bir binaya da ihtiyaç baş göstermişti: Türk Ocağı binası. Kemalettin Türk Ocağı binasi için proje hazırlamakla meşgulken ortalığın karışıklığı, onun bu büyük ve ideal işi yapmasına, bizim de hem güzel bir binaya, hem de doğruya yöneltici bir örneğe nail olmamıza engel oldu.

Ankara’nın imarcı ve hassas enerjisine çok haklı olarak (Türk mimarisi bu ise lüzum yok) dedirten binaların yerinde Kemalettin’in kaleminden çıkmış eserler yükselseydi belki onun meydana koyacağı Türk mimarisinin ciddiyet ve asaleti hepi­ mizde heyecan ve hayranlık uyandıracak ve onu takiben teselsül edecek benzerleriyle Iurk mimarisi işlenecek ve nihayet bugün bizim yeniden aramaya kalkıştığımız inkı­ lâpçı ve modern şeklini çoktan bulmuş olacaktı. Böylece Mimar Kemalettin mek­ tebi, bu büyük inkılâbı salâhiyetti ve realist

(10)

Terbiye Enstitüsü binasının içten ve dıştan muhtelif görünüşleri

görüşiyle mimari kanalından da tarihe söylemiş bulunacaktı. Böyle olmadığı için Türk sanatı da Türk mimarları da gözden düşmüş oldu ve Ankara’ya yabancı stiller akını başladı.

Ecnebi mimarlardan ilk defa gelen biri bir modern mimari peygamberi edasiyle Ankara muhitine varınca mimar Kemalettin’in o vakit Ankara’da başlamış olduğu Gazi Terbiye Enstitüsü binası da maceralara mâruz kaldı. Bu zat sanat ve teknik bahsinde Kemalettin’e ulaşamıyacak bir durumda bulunduğu halde bu binayı hırpalamak için binbir tenkid yağdırı­ yordu. Kamalettin ise maddi ve mânevi rabıta­ larla bağlanmış olduğu bu binayı Vedat Bey’in yaptığı gibi bırakıp savuşamazdı. istenilen tadilâtı istemiyerek yapmaya mecbur olurken bina da güzelliklerinden ve asa’etinden birçok şeyler kaybetmiş oluyordu. Bununla beraber bugünkü haliyle bile Cumhuriyet merkezimizin en başta duran binalarından birisidir.

Gazi Terbiye Enstitüsü binasına yapılan bu yersiz tenkidler yüzünden Kemalettin’in fevkalâ­ de ıstıraplı günler yaşamış olduğunu yakından biliyorum. Hattâ bu yüzden merhumun göz yaşı dökmüş olduğunu da söylerler. Bereket versin ki onu yine Maarif ocağı teselli etmiş ve ateşli bir inkılâpçı olan Maarif Vekili rahmetli Mustafa Necati müzaharet ederek ona binasını tamamlat- tırmıştır. Bugün her ikisini de kalbimizin en sıcak köşelerinde saklıyor ve saygı ile anıyoruz.

Nihayet Kemallettin Ankara’da yine eski ocağına dönmüş, Evkaf Fen Heyetinin başına geçmiş ve orada çalışmaya başlamıştı. Fakat çok çalışamadı. Günün birinde bir nezf-i dimaği onu birdenbire aramızdan aldı. Onun kıymetli hâtırası kalblerimizde ve sanat ülküsü vicdanla­ rımızda, namı da Türk sanat tarihinin en temiz sayfalarında yazılıdır.

(11)

Mimar Kemalettin’ in eserlerinden Ankara’da Gazi Terbiye Enstitüsü binasının cepheden görünüşü

Mimar Kemalettin’in eserleri

8 /m a r t/ 1338 ( 1922) tarihini taşıyan aşağıda­ ki yazı, Mimar Kemalettin’in eserlerini bildiren bir listedir. İstanbul’da Lâleli’deki Harikzedegân apart­ manlarını bitirdikten sonra Kudüs’te Mesçid-i Aksa’yı tamir eden, Ankara’ya dönerek vakfa ait binaları ve Gazi Terbiye Enstiıüsünü yapan ve istasyonda Dev­ let Demiryolları idare binasının inşaatına başlamışken ölen Mimar Kemalettin’in Evkaf Nazaretine girdiği tarihten ölümüne kadar beraberinde çalışmış olan Vakıflar Umum Müdürlüğü İnşaat Müdürü Yük­ sek Mimar Nihat Nigizberk, bu listeyi, rahmetli üsta­ dının not defterinden kendi not defterine nakletmiştir. Üstadın el yazısı ile bıraktığı bu değerli vesika ve hâtırayı ilk defa olarak neşrediyoruz:

Mimar Kem alettin’ e ait vesika metni

«Mimar Kemalettin’in Meşrutiyetten evvelki âsarı Berlin Sefiri Esbakı Galip Bey merhumun Rumelihi- sarının yükseklerinde yaptırdığı iki köşk ile başlıyan birçok ahşap evlerle konaklardan sonra Acıbademde Hicaz Valii Esbakı Ahmet Ratıp Paşa merhumun inşa ettirdiği köşkle nihayet bulan ahşap inşaatın ve mima­ risinin tatbikatı adidesine aittir.

Bunlardan:

Nişantaşında İsmail Paşa konağı, Nişantaşında Halil Paşa konağı, Ortaköyde Sultan Hazretlerinin

tepedeki büyük köşkleri, Acıbademde Ahmet Ratip Pa­ şa köşkü (el’an Çamlıca Kız Sultanisi) şayanı tezkârdır.

Bu hususi ikametgâhlarda sahibinin zevk ve arzu­ su teşekkülâtı mimariyeye hâkim ise de millî meslek tezyinine ait tezahürat nümayandır. Haydarpaşa’da muhacirin misafirhanesi ve Filibe şehrinde Şark Demir­ yolları istasyon binası Mimar Kemalettin’in bu devre ait âsarındandır.

Meşrutiyeti mütaakıp Evkaf Nezareti İnşaat ve Tamirat Müdiriyet ve Sermimarlığına tâyin olunan Mimar Kemalettin 1 nisan 133 5 tarihine kadar de­ vam eden memuriyeti esnasında Evkafa ait mebanii cesimei cedideyi vücuda getirmiş ve âbidat ve âsarı atikai mimariyeyi tamir ve ihyaya çalışmıştır.

Teşekkülâtı mimariye ve tezyiniyesinde millî mesle­ ki mimarinin ittihaz ve ihyasına gayret edilen bu yeni binalar taksimatı dahiliye ve teferruatı inşaiyesinde terakkiyatı cedidei fenniyenin tatbikine ihtimam edil­ miş tam kâgir ve kesme taştan yadigârî eserlerdir.

Birinci Vakıf Han: Müşrifi harap olan Vani Efendi medresesi arsasına yapılmıştır.

İkinci Vakıf Han.

Üçüncü Vakıf Han: Beyoğlunda Ağhamamı civa­ rındadır.

Dördüncü Vakıf Han: Haricen tamam, dâhilen pek az noksan olduğu halde Mütarekeden beri Caserne

(12)

Gazi Terbiye Enstitüsünden diğer bir görünüş

Victor namiyle Fransız askeri tarafından işgal olun­ muştu {1 }.

Beşinci Vakıf Han: Şehzade Camiinin şarkı cenu­ bisinde Vefaya giden yol üzerinde son iki katı ikmal olunamıyarak Harbi Umumi sebebiyle natamam kalmış­ tır {2 }. İstanbul şehrinin en mühim içtimai ihtiyaç­ larından birini tatmin edecek tertibatı havi olan bu binanın ikmal olunamaması şayanı teessüftür. İki katı birden el’an büyük ve vâsi bir konferans aslonunu, kütüphaneyi, alt katında rahat bir kıraathaneyi ve üst iki katında taşralı talebeye mahsus odaları havidir.

Altıncı Vakıf Han: Atik Ali Paşa camiinin şarkı cenubisinde Müdaafai MilJiyeye mahsus olarak küçük ve yalnız iki katlı bir bina olup yalnız temelleri ik­ mal edilebilmiştir £3}.

Yedinci Vakıf Han: Yenipostane karşısında Evkaf arsasına inşa edilmek üzere yalnız projeleri ve inşa şartnamesi tanzim edilmiştir.

Valdesultan Hastanesinin yeni binaları: 1 — İdarehane ve merkez binası.

2 — İki katlı iki haricî hastalıklar paviyonu ve ameliyatı cerrahiye dairesi.

[ 1 ] Bahçekapı’da, Hacı Bekir karşısındaki büyük han. [2] Yüksek Öğretmen Okulu.

[3] Çemberlitaş’ta, ÇemberlitaşTa Atik Alipaşa Camisi arasın­ dadır. Caminin görünüşünü bozacağından temel atma merasiminden sonra inşasından vazgeçilmiştir.

3 — İki katlı üç dahilî hastalıklar paviyonu ve hamam tedavii bilma dairesinden mürekkep olarak haricen kamilen ikmal olunmuştur, işbu mühim eserin matbah, çamaşır dairesi, sâri hastalıklar paviyonu, makine dairesi ve tekmil tertibatı dahiliye ve sıhhiyesi harb sebebiyle maatteessüf ikmal olunamıyarak kalmış­ tır. İstanbul şehrine 3 50 - 400 yataklı her türlü te- rakkiyatı cedidei tıbbiyeyi haiz bir müessesei sıhhiye kazandıracak olan bu hayırlı teşebbüsün hakkiyle ik­ mali pek faydalı olacaktır.

Mektepler:

Mektebi Kuzat: Mâliyeden Süleymaniye’ye gide­ cek yol üzerindedir.

Mühendis Mektebi: Gedikpaşa’da, yarısının yalnız temelleri inşa olunabilmiştir.

Reşadiye Mektebi: Eyüp’te Cennetmekân Sultan Reşat Türbesi civarındadır.

Bostancı Mektebi iptidaisi: Bostancı camii civa­ rındadır.

Göztepe Mektebi iptidaisi: Natamam idi.

Ayazma Mektebi: Üsküdar’da Ayazma camii civa­ rındadır.

Hamidi Evvel medrese ve kütüphanesi: Yavuz Sultan Selim’dedir.

Camiler ve türbeler:

Bostancı camii, Bebek camii, Kamerhatun camii (Beyoğlunda İngiliz Sefarethanesi arkasında), Makrıköy 17 1

(13)

Gazi Terbiye Enstitüsünden iki görünüş ı \ i ; v i İL T #*' ' — , «, ♦ ı n . f g

-s -s m ı

4^ '

,Pf I

_ ^

'

ISEİS?*®

<■«.

r-**»

—* —

I 1

I

§ :'

■•- — rr. r~ —

{ i

'

-“i

(14)

Gazi Terbiye Enstitüsü binasına toplu bir bakış

camii (natamam idi), Eyüp’te Sultan Mehmet Reşat Türbesi.

Bunlardan başka Mimar Kemalettin Edirne’de ve Anadolunun şehir ve kasabalarında mektepler, med­ reseler, darülmualliminler, ziraat müesseseleri, kütüp­ haneler ve hükümet konaklan için mütaaddit ve mu­ fassal projeler ve şeraiti inşaiye lâyihaları tanzim ve bunlara göre inşaatlarına da mübaşeret olunmuş ise de Harbi Umumi dolayısiyle ikmallerine muvaffak olu­ namamıştır. Daha Avrupa’da ikmali tahsil ettiği sıra­ larda merkezî Avrupa’da en yeni hapishaneler tetki­ kiyle o zamanlar memleketimiz için inşası tekarrür eden bir hapisanei umuminin plânlarının tanzimine ve inşaatına memur olan Mimar Kemalettin’in bu husustaki mesai ve istihzaratı fenniyesi dahi maattees­ süf kuvveden fiile çıkamamıştır. Yangından sonra Babıâlinin yeniden inşası tekarrür ve Mimar Kema­ lettin tarafından tanzim ve ihzar olunan projeler kabul edilmiş ve bunlardan muhterik mahalle tesadüf eden büyük kapı ile merasim merdivenini, Sadaret ve Şûrayı Devlet dairelerini ihtiva eden merkezî kısmın inşaatını bilmünakasa Mimar Alâeddin Bey taahhüt

ve hedmiyat ve hafriyat ile temellerine mübaşeret etmiş ise de Harbi Umuminin zuhuru bu güzel işin de meydana gelmesine mâni olmuştur. Filibe şehri istasyon binasındaki mesaii mimariyesinden memnun kalan Şark Şimendiferleri idaresi, Selânik ve Edir­ ne istasyonlarının yeniden inşası projelerini Mimar Kemalettin’e tanzim ettirmiş ve bunlara tevfikan in­ şaatlarına başlattırmış idi. Bunlardan Selânik istasyonu yalnız temel merasiminin icrasiyle kalmıştır. Edirne is­ tasyonunun çatısı da dâhil olduğu halde akşamı esasi- yei inşaiyesi tamam olmuş ise de harbden dolayı Edir­ ne’nin şimendifer kapısına da Türk milliyetinin sima­ sını verecek olan bu eserin de ikmali müyesser olama­ mıştır. Bu suretle Mimar Kemalettin’in vücuda gelen âsarı meyanında natamam veya resim kâğıtları üzerinde kalan birçok mesaisi vardır. Harb ve mütareke devir­ lerinde tahrip ve imha hükümfermadır.

Mimarların faydalı mesaisi ve muvaffakiyetleri sulh ve imar devirlerinde hâsıl olur. Bu feyizli devirlere intizaren Mimar Kemalettin Lâleli Camii civarında Harikzedegân kat evlerini yaptırıyor. (8 Mart 3 3 8)»

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

düşünen Hayri Efendi, Kemalettin Bey’in önerilerine uygun olarak, “İnşâat ve Tamirât Heyet-i Fenniyesi”nin kadrolarını genişletir ve büyük bir merkezi mimarlık

mayeli “ özbatrans Nakliyat Ticaret A.Ş.” , aile fertlerini ortak ettiği 36 milyon sermayeli “ Aköz Ticaret Müşavirlik. A.Ş.” , “ Bahattin

Ne yapacağı­ mızı bilememezlik yüzünden büyük b ir şaşkınlık içindeydik.. T am o sırada, ikinci bir irad e

Merkür, Kasım’ın ortalarından sonra akşam gökyüzünde çıplak gözle görülebilecek kadar yükselmiş olacak ve ay sonuna kadar yavaş yavaş yükselmeyi sürdürecek..

[r]

Bu amaçla prognostik nütrisyonel indeks (PNI) ve nütrisyonel risk indeksi (NRI) gibi indeksler ortaya atılmıştır.Bu indekslerin hesaplanmasında albümin düzeyi, deri

Bu nedenle yabanc› cisim aspirasyonu özel- likle çocuklarda ak›lda tutulmal›, klinik ve rad- yolojik olarak flüphelenildi¤inde bronkoskop yard›m› ile medikal tedavi

With increasing hole diameter and work piece material thickness, due to the increasing material volume, bushing height is increased.. But the bushing height is not showed a parallel