• Sonuç bulunamadı

Reşad Ekrem Koçu'dan hatıralar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Reşad Ekrem Koçu'dan hatıralar"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

\»/

f c . .

T P r g T J 4»4!

R

eşad

E

krem

K

o çu

dan

H

atiralar

Reşad Ekrem

Koçu’dan

Hatıralar

K E V O R K P A M U K C İY A N

Koçu, sağlam tarih bilgisini, yaygın okuyucu kitlesine,

(pederastiyi abartarak yansıtması dışında) esas itibarı ile

doğru bir biçimde “indirme”yi başaran değerli bir

yazardı.

MÜMTAZ tarihçi, âlicenap insan ve sohbeti daima aranılan dost, rahmetli Reşat Ekrem Koçu’nun vefatının 15’nci yıldönümü münasebetiyle, “N o k ta ” dergisinin 29 Temmuz 1990 tarihli nüs­ hasında, sayın Sefa Kaplan’ın kalemin­ den bir makale çıkmıştı. Muhteviyatın­ da, muharririn arzusu üzerine hazırla­ dığımız kısa bir yazının son bölümü de dercedilmişti. Ancak, bununla iktifa et­ meyerek, aziz hatırasına hürmeten, da­ ha etraflı yeni bir makale hazırlamayı bir vicdan borcu saydık. Zira, rahmet­ li ile epeyce zaman, İstanbul Ansiklo­

pedisinde teşrik-i mesaide bulunmuş­

tuk. Keza, İstanbul tarihi aşkını da, ilk defa mezkûr Ansiklopedi bize aşılamış­ tı.

Merhum Reşad Ekrem Koçu ile 1950 yılında tanışmıştık. 1944’den beri neş­ rettiği İstanbul Ansiklopedisi’m ilk defa o sene, Amerikan Kitab-ı Mukaddes Şirketi’nin müdürü, müteveffa Lymann Mac Callum’ın çalışma odasında göz­ den geçirmek fırsatını elde etmiştik. Bu fırsat da şu şekilde bize verilmişti. O sı­

ralarda, İngilizceden Türkçeye dinî ma­ hiyette bir metnin tercümesini deruhde etmiştik. Ancak, elimizin altında dak­ tilo bulunmadığı, ve sözü geçen müdür de rahmetli pederimizin dostu olduğu için, akşamları mesaiden sonra, çeviri­ mizi orada daktilo ile temize çekiyor­ duk.

O günlerde dahi, İstanbul, ve bilhas­ sa İstanbul Ermenileri tarihi ile yakın­ dan ilgilendiğimiz için, henüz ciltlenme­ miş olan muhtelif fasiküllerin muhte­ viyatını zevkle gözden geçirmiştik. Ta- biatiyle en fazla Ermenilere ait madde­ lerle alâkadar olmuştuk. Müslimlerle gayri Müslimler arasında ayırım yapıl­ madığını müşahede ederek, veyahut da­ ha doğrusu, gayri Müslimlere de Müs­ limler kadar yer tahsis edildiğini göre­ rek, memnun kalmıştık. Ancak Erme­ nilere ait bazı maddelerde hatalara te­ sadüf etmiştik. Diğer taraftan, bazıla­ rı hakkında kaynak noksanlığı sebebiy­ le, değerlerine nisbeten çok az yazılmış­ tı. Bazı maddeler ise büsbütün unutul­ muştu. Bunun üzerine kendisine bir

mektup yazarak, arzu ettikleri takdir­ de, Ermenilere ait maddelerde faydalı olabileceğimizi bildirmiştik.

Birkaç gün sonra aldığımız cevabî ya­ zıda, bu hususta görüşmek üzere, bizi Ankara Caddesi’nin Vilâyet tarafındaki bitimine yakın bulunan ve binası hâlâ mevcut olan yazıhanesine davet etmiş­ ti. Gönül isterdi ki, bu binanın üzeri­ ne, hatırasına hürmeten dıştan bir pla­ ket koyulsun.

Biz de ilk fırsatta davetine icabet et­ miştik. Ziyaret günü odasında bir albay da vardı, içeri girdikten az sonra, sah- betimizin mevzuu Ermenilere dönüştü. Albay, A tatürk’ün de ifade ettiklerini belirterek, Türkler’le Ermeniler’in ay­ nı ırka mensup olduklarını açıkladı. Ancak, Reşad Bey bu tezi kabul etme­ di. Ermeniler’in Anadolu’nun yerlisi ol­ duklarım, ve antropolojik bakımdan aralarında büyük benzerlikler bulundu­ ğu için, atalarının Hititler olduğunu, Türkler’in ise onbirinci yüzyılda Ana­ dolu’ya geldiklerini beyan etti. Sonra da, Ermeniler’in bilhassa güzel san’at- larda ve ezcümle musikide, resimde, ti­ yatroda, kuyumculukta ve sair sahalar­ da, Türk Kültürü’ne önemli katkıları bulunduğunu tebarüz ettirdi. Keza, Er­ meni ustalarının ellerindeki iş üzerinde büyük bir sabır, dikkat ve titizlikle ça­ lıştıklarını da ilâve etti.

İstanbul Ansiklopedisine A. harfinin

sonlarına doğru yazı vermeğe başlamış­ tık. O sıralarda sunduğumuz maddeler, hemen hemen aynen dercedilmekte idi.

(2)

İsta n bu l A n s ik lo p e d is in in il k s a y fa s ı.

R

eşad

E

krem

K

o ç u

'

dan

H

atiralar

İS T A N B U L

ANSİKLO PED İSİ

KTANRUIUN C AMI. MS'III. MEDRESE MEKTTR. Kİ. nıHMANE. I K U . rOMC. KI1BE. AYAZ­ MA. <. İSMİ, t»»İl. YARAT. VAII. KONAK. KCCJK. HAN. HAMAM. rlYAIRO. KAHVEHANE. MEYHANE-, mmiN Y ABU AKI DE Vİ ET ADAMI. ALİM. jAlR. YANA I KAK. Q AIIAMI. MUKİM, MUALLİM. HOCA. DUVtj. BABA/. KE.JİJ. MHOtlIll. NE.VCİVAN. NİOAR. HANENDE. YA/ENOE. (.ENLİ. KOÇU*. AYYAJ, DERBEDER. EEIUİVAN, IHI 1IMHAİ I, KAKAIMYI. KUMARBAZ. HIKYI/. YE*YBKİ. DİLENCİ. KAATtL. mrrtIN JftHKKH EKİ DArtl. BAYIRI SOYU, HAVAYI, ME-YİRE YKKIBtl. BAMCELREL »OSTANLAEJ V» || An »UTUN IAKİAI <ll >/J-J 1İKIEBİ VE t»ORAEYASI YDKAKI AKI, M AHALİ ELEKt YKMTLERİ YANCHNI AHİ. HAILHNI AKI. /E l/l I l'IBRl. Ut İli Al I EKİ. I İNAYETİ BJÜ. VE UÜLHK». DOYAN OLAN A3K M Al E K AI AKI İNTANIMII MAI HİNİN DEVİR DEVİR ADKI. AN ANE. OİYİM VE. KUŞAMI. BTAN- »111. AİCİOM. NlANmilA Ah’ KMİMI.MI. SİİKIEH. KIIABI AR KOMANI A» YKYAHATNAMELEE.

REŞAD EKREM KOÇU

Ru o u t: w 1-p.l AKTAN»!. m MMMr Al <«. M Nm. » H »»m MAMAMlOf.LO. VW MIC IcM MIMARDCl.il. Au »«AN. Al. OKTA. NM.M Y..C <>K|K. H M YEEAIİ w k aU lk MM.- ıM Alı AK HAY, EAra» HM*. AY VERDİ, Kİ Al-AIAJ-I. »«Mı HARAZ. N«d HA Yi AV. JUr» Nal HAY- KAKDAK. NVı Nal. HI1KATAV. MOar YuMynaı. ÇABANOÛI.U. KQ*»> DAİÎLAROCUİ. N n*. DİKİM TEKİN. HMw< EVLER. Oma. Nan EHLİN. İmal KK.YEVİM. k i m B.YİCE. Al. OENCBLt Ah NUM> OOK.YXU. Mal, OOKTURK. R<v’ Haini OÖNÇ. M KM» KAhYAOCLU. H a . KOCAMAN. H OCUK. NW HM.1 O/KAN. U M On.t>. T Yılma UZVUNA. InoA BAMUKCOYAN. NMla YAK»IS, MMbM YEKTOC’.U. M Y 5EHSUVAKOÖLU. Hah TAMER. Ih.-H.in. H.hm TANIŞIK, Omu» TOKÇA. T.-. M.ı

TOEAC Ah VEREN .Um mmknRc.

YM.Ua BOZCALI. HM«m CANTOK. O U k . ÇAKALOİ M C1ZB.R. Kam H. Hin* Nmh UMUUOâLU. A. BUlMd KOÇU. İ n » SEVtNOOY. YMı» SINAN. ANNUM. TOMRUK. Kaal «REN ram lama İm*,

a EU.I ramilMM,.

1952’de, maddî sebeplerle kapanınca çok üzülmüştük. Zira, Ansiklopedi’nin kendi sahasında çok büyük bir boşluk dolduracağına inanmıştık. Hatırladığı­ mıza göre, son defa gönderdiğimiz uzunca madde, Balıklı Ermeni Mezar­ lığına aitti. İçinde, Ermeni harfli Türk­ çe bütün mezartaşı kitabelerine de yer vermiştik.

Tanıştığımız ilk zamanlarda, bize, ki­ tapçı Bedros Nişanyan’ın (1880-1952) nezdinde gördüğü, geçen asrın başların­ da Venedik’de neşredilen, Ermeni harfli Türkçe bir salnameden bahsederek, orada, onsekizinci yüzyıl İstanbul tari­ hi için çok önemli olan, ve bazı kayıt­ ları Türkçe kaynaklarda bulunmayan bir kronolojiden haberdar etmişti. An­ cak, Venedik’de neşredilmiş Ermeni harfli Türkçe bir yıllık işitilmemiş ol­ duğu için, bu hususta tereddüt göster­ miştik.

Yıllar sonra, Üsküdarlı yazar rah­ metli Sarkis Sakayan’ın (1870-1952) müteveffa eşi Anjel Sakayan, mezkûr tarihlerde Venedik’de Ermenice olarak neşredilen Yeğanak Püzantyan (Bizans Mevsimi) adlı salnameden birkaç adet hediye etmişti. Bunlardan 1817 yılmkini gözden geçirirken, adı geçen Kronolo­ jiy e tesadüf ederek çok sevinmiştik.

Vefatından dokuz ay kadar önce, 26 Kasım 1974 tarihli “Tercüman” gaze­ tesinde, merhumun bu hususta yazdığı bir makalesine de tesadüf etmiştik. Muhteviyatında, Kronoloji’den birkaç kayıt da mevcuttu. Sonunda, Nişan- yan’ın kitaplarının akıbeti bizden sorul­ muştu. Bu hususta bilgisine müracaat ettiğimiz rahmetli mesai arkadaşımız Kirkor Abacıyan (1924-1989), Nişan- yan’m kitaplarının büyük kısmının, Amerikalı tarihçi Harutyun Kürdyan (1901-1976) tarafından «atın alındığını

50 •

306

bildirmişti. Biz de bu hususu kendisine iletmiştik. Hatırı hoş olsun diye, Kro­ nolojinin ihtiva ettiği İstanbul’un umu­ mî tarihi ile ilgili diğer bilgilerin tercü­ mesini de göndermiştik. ’’Tarih ve Ede­

biyat Mecmuası”nın, 1979 Haziran sa­

yısında ise, Kronoloji’nin tamamını neşretmiştik.

Kapanışının üzerinden altı yıl geçtik­ ten sonra 1958 de, bir akşamüstü işten dönerken, Üsküdar vapur iskelesinden çıkan yolculara, İstanbul Ansiklopedi­

sin in yeniden çıkacağını müjdeleyen

prospektüsler dağıtıldığını görünce, çok sevinmiştik.

Rahmetliye tekrar mektup yazarak, yine yardımda bulunabileceğimizi açık­ lamıştık. Teklifimiz bu defa da mem­ nuniyetle kabul edilmişti. Hattâ iltifatta bulunarak, “vefakâr do st” kelimeleri­ ni kullanmıştı.

İstanbul Ansiklopedisinin ikinci dev­

resi, sayın Mehmed Ali Akbay’ın mad­ dî imkânlariyle gerçekleşmişti. Fasikül- ler, her onbeş günde bir, üç forma ola­ rak muntazaman basılıyordu ki, o za­ manlar için kaydadeğer bir süratti. An­ siklopedi’nin yazı işleri ağır bastığı için, bir müddet sonra, yanılmıyorsak, Ve­ fa Lisesi’ndeki tarih öğretmenliği göre­ vinden ayrıldı. Emeklilik yaşı henüz gel­ mediği için, bu kararı maddî yönden aleyhinde oldu.

İşbu ikinci dönemde yazıhanesi, Sir- keci’de, Mühürdarzade H anı’nda bu­ lunmakta idi. Esasen burası, Mehmed Ali Bey’in iş yeri idi. Yazılarımızı dai­ ma bizzat teslim ederdik. Bu vesile ile bazan sohbetlerimiz de olurdu. Bunlar­ dan birinde, onyedinci yüzyılda yaşa­ mış tarihçi Koçi Bey’in (? - 1650) soyun­ dan olduğu için, KOÇU soyadını aldı­ ğım açıklamıştı. Teşrik-i mesaimiz için telif hakkı almazdık. Ancak iki defa 25’er Lira zorla hediye vermişti. Bu mü­ nasebetle, “bir yazar için en tatlı şey

emeğinin meyvasım tatm aktır” demiş­

ti. tki defa da, Sirkeci’deki Pandeli Lo­ kantasında yemeğe davet etmişti. Ay­ rıca, herbir fasikülden birer adet tara­ fımıza hediye edilirdi. Seneler sonra, bütün fasikülleri ciltleştirmiştik. Ne ya­ zık ki, gerek Ansiklopedi’nin tamamı, gerekse verdiğimiz yazıların suretleri, 19 Aralık 1982 tarihinde vuku bulan Kuz­ guncuk’daki evimizin yangınından kur­ tulamadı .

Sohbetlerimiz esnasında bir gün, An­ siklopedide biyografisi bulunmayacak yegâne şahsın kendisi olacağını söyle­ mişti. Bizim tercüme-i hâlimizin ise, kü­ çük ismimizin sırası ile dercedilmesini arzu ettiğim bildirmişti. Zira, P. har­ fini .göreceğinden ümidli değildi. Maa­ lesef, P harfini değil, K harfini dahi

görmek nasip olmadı.

Yaklaşık 1965 yılına kadar, yazı ver­ meğe devam ettik. Bu sıralarda gönder­ diğimiz bazı maddelerin tamamen dı- şarda bırakılmasından, bazılarının ise kuşa çevrilmesinden dolayı, diğer taraf­ tan hariçte hazırlanmakta olan Erme­ nice eski baskılara ait çok etraflı bir bib­ liyografyaya devamlı yardımda bulun­ duğumuzdan ötürü, birkaç yıl ara ver­ mek zorunda kaldık. Sonradan öğren­ diğimize göre, buna üzülmüş ve hattâ biraz gücenmiş.

Yanılmıyorsak 1970’de, Ermenilerle ilgili bir madde hakkında telefonla bil­ gi rica etmişti. Bundan sonra tekrar yazı göndermeğe başlamıştık. Ancak bu sı­ ralarda, bazı ihtilâflar yüzünden şeri­ kinden ayrılmış olduğu için, neşriyat çok ağır bir tempo ile devam etmektey­ di.

Ölümünden birkaç yıl önce, iki defa Göztepe’deki evinde kendisini ziyaret etmiştik. Evlâdhğı rahmetli Mehmed Koçu , keza onun kızkardeşi ve erkek kardeşi ile beraber yaşamakta idi. Bi­ rinci ziyaretimizde yanımızda bir rahat­ sızlık geçirmişti. Bunun arka arkaya si­ gara içmesinden ileri geldiğine kanaat getirerek, birkaç gün sonra kendisine bir mektup yazıp, sigarayı terk etmek telkininde bulunmuştuk. Zira, ilim ve kültür adamları nekadar çok yaşarlar­ sa, ilim ve kültür de o kadar fazla ya­ rarlanır, demiştik. Ancak, önerimiz pek hoşuna gitmemişti. Çünkü tenkidlere karşı tahammülü azdı.

ikinci defa, rahmetli halalarımızdan Zaruhi Çayyan’ın (1884-1968) torunu, kartpostal koleksiyoncusu Herman Bo- yaciyan’la beraber gitmiştik. Bir ara, Ansiklopedi’nin kalan kısmının fikstü­ rünü göstermişti ve ölümünden sonra da onun devamının sağlanmış olduğu­ nu bildirmişti. Bize şarap ikram etmiş­ ti ve kadehini Hazret-i Isa’nın hatıra­ sına kaldırmıştı. Yanılmıyorsak o gün, ölümünün kırkında, Kuzguncuk’taki Surp Kirkor Lusavoriç Kilisesi’-nde, kendisi için ruhanî âyin icra kılınması­ nı vasiyet etmişti. Müteveffa Patrik Efendi’nin muvafakati ile, bu son ar­ zusunu yerine getirmiştik, ve muganni olarak, dinî merasime de katılmıştık.

“N okta” dergisinde, rahmetlinin Hı­

ristiyanlığa karşı meylinin, kanaatımız- ca, dedesi İstanbul Vilâyeti mektupçu­ su Reşad Bey’in üçüncü zevcesinin, Devlet erkânı sarraflığında bulunan ün­ lü Köçeoğlu ailesinden, Agop Efendi Köçeoğlu’nun (1820-1893) oğlu, Andon Bey Köçeoğlu’nun (1866-1933) kızı An­ jel ile evlenmesinden mütevellit olduğu­ nu kaydetmiştik. Bu bilgiyi Reşad Bey bizzat kendisi vermişti. Ancak, bu

(3)

hu-R

eşad

E

krem

K

oçu dan

H

atiralar susta sonradan şüphelenmiştik. Zira

rahmetli, evlendikten sonra Hatice- Melek adını alan Anjel’in, 1960 sırala­ rında 90 yaşında olduğu halde Beykoz’­ da vefat ettiğini bildirmişti. Yani yak­ laşık 1870’de doğmuştu. Binaenaleyh, Andon Bey’in kızı olmasına imkân yok­ tu. Zaten bilâhare, Andon Bey’in be­ kâr olarak öldüğüne de muttali olmuş­ tuk.

Yazımızı “N o k ta ’ dergisine gönder­ dikten sonra, rahmetli dostumuz, Viya­ na Mıkhitharist rahiplerinden, değerli araştırmacı Yeprem Boğosyan’ın (1897- 1972), 1961’de Viyana’da neşredilen,

Köçeyan Ailesi adlı Ermenice monog­

rafisini gözden geçirirken gördük ki, 94. cü sayfada, Harutyun Köçeyan’ın ikinci oğlu Kirkor’un 1845’de doğduğu, Filo- men Avkeryan isminde bir kızla evlen­ diği, ve bu izdivaçtan Iskuhi-Anna is­ minde bir kızı dünyaya geldiği, Kirkor’­ un İslâmlığı kabul ettiği, ve kızının da ihtida etikten sonra, Hatice-Melek adını aldığı yazılıdır.

Boğosyan, halen Episkopos ve Ame­ rika’daki Katolik Ermeniler’in ruhanî reisi olan Rahip Nerses Setyan’ın, muh­ temelen 1950 sıralarında kendisine yaz­ dığı bir mektuba atfen, Agop Efendi’- nin oğlu Aram Bey’le, Melek Hanım arasında veraset davası mevcut olduğu­ nu, ve davayı da Melek Hanım tarafın­ dan kızının takip ettiğini, annesinin de 80 yaşında olduğunu ilâve etmiştir.

Dedesinin, Melek Hanım’dan, kızın­ dan maada bir oğlu da dünyaya gelmiş­ tir. Bir gün yanımızda telefonla bera­ ber konuşmuşlardı. Şu hususu da ehem­ miyetle kaydedelim ki, Reşad Ekrem Bey dedesinin ilk refikasının soyundan idi. Sayın Adnan Giz’in, 1988’de İleti­ şim Yayınları tarafından neşredilen Bir

Zamanlar Kadıköy adlı kıymetli eserin­

de (s. 138), verdiğimiz notta tasrih etme­ mize rağmen, keyfiyet açıklanmamıştır. Şöyle ki, okuyucu üzerinde, Reşad Ek­ rem’in de Köçeoğlu’nun soyundan ol­ duğu intibaı uyanmaktadır.

Reşad Ekrem Koçu’dan hatıra olarak arşivimizde bir gazete mevcuttur ki, Eğinli Zakarya Beykozluyan tarafından Arap harfleriyle İstanbul’da neşredilen

“L âtife” adlı mizah gazetesinin 29

Ağustos 1874 tarihli nüshasıdır. Bera­ ber hediye ettiği ikinci bir sayısını ise, bundan birkaç yıl önce bir kütüphane­ ye göndermiştik. Bunun ilk sayfasının sağ üst köşesinde, Güllü Agop Vartov- yan’ın (1840-1902) bir karikatürü bu­ lunmakta idi.

Rahmetli, Topkapı Sarayı ve Tarihi­

mizde Garip Vak’alar adlı kitapların­

dan da imzalı birer suret takdim etmek lûtfunda bulunmuştu. İkincisinde,

on-■ Reşad Ekrem Koçu.

yedinci yüzyılda yaşamış, Ermeni asıllı Kubbe veziri Doğancı Kara Mehmed Paşa hakkında da bir yazı mevcuttu. Keza, 1814 tarihli Bostancıbaşı defteri hakkındaki makalesinin ayrı basımın­ dan da iki adet lütfetmişti. Bunlardan birincisini de seneler önce bir kütüpha­ neye hibe etmiştik. İkincisi ve üçüncü- sü ise, evimizin yangınında birçok ki­ taplarımız gibi heba oldu.

Ölümünden bahsederken, anî olarak bu dünyadan göçeceğini beyan ederdi. İşittiğimize göre Tanri bu arzusunu ye­ rine getirmiş.

Vefatından sonra, Mehmed Ali Bey, yer darlığı yüzünden, bütün eski fasi- külleri kilo ile satmış. Tabiatiyle o za­ manlar, on beş yıl sonra

Ansiklopedi’-nin yarım milyona alıcı bulabileceğini kimse hayalinden dahi geçiremezdi.

Bütün ömrünü ve maddî imkânları­ nı, büyük bir şevkle ve emsalsiz bir fe­ dakârlıkla, İstanbul tarihine hasreden Reşad Ekrem Koçu’nun unutulmaz is­ mi, daima rahmetle ve minnetle anıla­ caktır.

Yazımızın sonunda önemli bir nok­ taya da temas etmek istiyoruz. Şayet İs­

tanbul Ansiklopedisi, daha İlmî bir şe­

kilde ve daha üstün vasıflı bir teknikle yeniden neşredilecek olursa, hem dün­ yada hiçbir şehre nasip olmayan bir eser meydana gelecek, hem de ruhu şad ola­ caktır.

Cenab-ı Hak gani gani rahmet eyle­ sin.

51 « 3 0 7

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Sistit kliniği olan hastalarda tercih edilen antibiyotikler ve tedavi süreleri Tedavi Süresi Antibiyotik 3 gün (Sayı.. günümüzde “antibiyotiklerin doğru endikasyonlarda

Ahmet Haslın, 1933 yılı Haziranının İlk gün lirinde, uzun ve ı/tıraplı bir hastalık sonunda, henüz ellj yayına varmadan vefat ediyordu. Ömrü hareket

hinin garp kaynaklariyle münasebetlerini doğrudan doğruya tetkik edebilerek bahsettiği devirlerin ve meş­ gul olduğu şahısların cihan ölçüsiyle hatlarını

Ama çöküş sırasında inanılmaz bir olay daha olmuş, Said Paşa’nın çok yaşlı kızı Halide Hanımefendi, evlatlığı ile, karyola­ sının içinde aşağı uçarak

M erhum enin cenazesi 23 Mart 2001 Cuma günü (bugün) saat 13.30'da Türk Hava Kurumu Genel B aşkanlığında yapılacak töreni m üteakip. K ocatepe Camii'nde ikindi

İtalyanların Trablusgarp hare­ katı ile İstanbul’da meydana gelen infial ile Fehim Paşa’nın dolduruş­ ları ve kim bilir Safinaz Sultan vu­ kuatı Zonaro’yu tam

Birkaç gün önce bindiğim vapur Ta- ıabya önünden geçerken ote­ lin yıkılmakta bulunduğunu görünce, Turizm edebiyat ve belâgatinin kuru gürüliüsiy- le

26 yıl e w s l Peyam ilâvslerinda Arrupaya doğru mayii taooddat başlığı İla nofrottiğinis bir makalada Hajİ Komiseri merhum JTurl baya. kendi hatıratını yazdıraig