• Sonuç bulunamadı

Sanat eğitiminde afiş

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sanat eğitiminde afiş"

Copied!
168
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

GÜZEL SANATLAR EĞİTİMİ ANA BİLİM DALI

RESİM ÖĞRETMENLİĞİ BİLİM DALI

SANAT EĞİTİMİNDE AFİŞ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Yrd. Doç. Mehmet BÜYÜKÇANGA

Hazırlayan

İsmail ÇETİN

(2)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ... i ÖZET ... ii ABSTRACT... iv I.BÖLÜM 1. GİRİŞ ... 1 1.1. Problem ... 3 1.2. Amaç ... 6 1.3. Önem... 6 1.4. Sınırlılıklar ... 7 1.5. Tanımlar... 7 2. YÖNTEM... 7 2.1. Araştırmanın Modeli... 7 2.2. Veriler ve Toplanması... 7

2.3. Verilerin Çözümlenmesi ve Yorumlanması... 8

II.BÖLÜM 3. SANAT ... 8

3.1. Sanatın Tanımı ve Tarihçesi ... 8

III. BÖLÜM 4. SANAT EĞİTİMİ ... 11

4.1. Sanat Eğitiminin Tanımı ... 11

4.2. Sanat Eğitimi Tarihçesi... 14

4.2.1. Sanat Eğitimi ve Anlamı... 18

4.2.2. Sanat Eğitiminin Gerekliliği ... 20

4.2.3. Sanat Eğitiminin Amaç ve İlkeleri ... 22

4.2.4. Sanat Eğitiminin Birey ve Topluma Katkısı... 28

4.2.5. Sanat Eğitimi ve Yaratıcılık... 31

(3)

IV.BÖLÜM

5. AFİŞ SANATI ... 42

5.1. Afişin Tanımı ve Tarihsel Gelişimi ... 42

5.1.2. Afişin Gelişimi... 43

5.2. Türkiye’de Afiş Sanatı... 47

5.3. Afişin Amacı ve İşlevleri ... 50

5.4. Afişin Gerekliliği ... 53

5.5. Tiyatro Afişleri... 53

5.6. Afiş Tasarımında Uygulanan Yöntemler ... 55

5.6.1. Tanıtım ve Reklam Amaçlı Afişlerin Tasarımında Uygulanan Yöntemler... 55

5.6.2. Mal ve Hizmet Üretimi Açısından Uygulanan Yöntemler ... 55

5.7. Afiş Tasarımında Uygulanan Teknikler... 55

5.7.1. İllüstrasyon Tekniği ile Tasarım ... 56

5.7.2. Fotoğraf Tekniği ile Tasarım ... 56

5.7.3. Karışık Teknik ile Tasarım ... 56

5.7.4. Bilgisayar Destekli Tasarım ... 57

5.7.5. Serigrafi Baskı Tekniği ... 57

5.8. Afiş Tasarımı Yapılırken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar ... 58

5.8.1. Afiş Tasarımında Kompozisyon Yönünden Yer Alması Gereken Unsurlar ... 58

5.8.2. Afiş Tasarımında Renk Yönünden Yer Alması Gereken Unsurlar ... 59

5.8.3. Afiş Tasarımında İçerik Yönünden Yer Alması Gereken Unsurlar... 59

5.9. Afişlerin İzleyiciye Yönelik Sergilenmesi... 60

5.9.1. Afişlerin İç Mekanda Sergilenmesi ... 60

5.9.2. Afişlerin Dış Mekanda Sergilenmesi ... 60

V.BÖLÜM 6. SANAT EĞİTİMİNDE AFİŞ... 61

6.1. Afiş Yarışmalarının Afiş Çalışmalarına Katkısı ... 64

(4)

6.3. Ortaöğretim Resim-İş Dersi Müfredat Programında Afiş Çalışmaları ... 68

6.4. Afiş Çalışmalarının Sanat Eğitimi Verilen Bireylerde Yaratıcılığın Gelişmesine Katkısı ... 70

6.5. Afiş Çalışmalarının Sanat Eğitimi Verilen Bireylerde Tasarım Yapabilme Becerisi Kazandırmaya Katkısı... 72

6.6. Afiş Çalışmalarının Sanat Eğitimi Verilen Bireylerin Estetik Duygu ve Düşüncelerinin Ortaya Çıkarılmasına Katkısı ... 74

6.7. Okullarda Uygulanan Afiş Çalışmalarından Örnekler... 75

6.7.1. İllüstrasyon Tekniğinde Afiş Çalışmaları ... 75

6.7.2. Kolaj Tekniğinde Uygulanan Afiş Çalışmaları... 81

6.7.3. Karışık Teknikte Uygulanan Afiş Çalışmaları... 83

VI.BÖLÜM 7. SONUÇ VE ÖNERİLER... 84 7.1. Sonuç... 84 7.2. Öneriler ... 86 VII. BÖLÜM KAYNAKÇA ... 88 EKLER... 92

Ek 1. İlköğretim Resim-iş Dersi Programı ... 92

(5)

ÖNSÖZ

Sanatın kesin bir tanımını yapmak mümkün değildir. Sanat, sadece insan yeteneklerini ortaya çıkarma amacı içinde değil; insanın bütün davranışlarını içine alan, geniş kapsamlı fayda sağlamaya yönelik amaç içerisindedir.

Sanat; topluma çevreye ve şartlara göre, bazen insanın duygularını ifade ettiği bir araç, bazen bir süs, bazen bir etkileme aracı olmuştur. Her şeyden önemlisi sanat bir gereksinim olarak kabul edilmelidir.

Sanat eğitimi, insanın alışılmışın dışında, güzel ve özgün olanı, arama, bulma ve uygulama iç güdüsü geliştiren bir eğitim alanıdır. Bu niteliği nedeniyle eğitim sistemlerini, sanat eğitimi üzerine kuran toplumlar, diğer alanlarda da gelişmişliklerini sürdürmektedir. Bireylerde sağlam ve bilinçli bir sanat anlayışının yerleşmesini sağlamak için, bilimsel ve doğru yöntemlerle sanat etkinliklerini gerçekleştirmeleri sağlanmalıdır.

Sanat eğitimi kapsamında, bireylerin; özgün, estetik, alışılmışın dışında, çağın şartlarına ve beklentilerine uygun afiş tasarımları yapabilmelerine olanak sağlayacak imkanın, ortamın oluşturulması gerekir.

Bu araştırma da, sanat eğitiminde afiş çalışmalarının önemi ve yeri ile ilgili bilgiler verilmeye çalışılacaktır.

İncelemeye çalıştığım bu araştırmada danışmanım olarak beni yönlendiren, sayın Hocam Yrd. Doç. Mehmet Büyükçanga’ya en içten teşekkürlerimi sunarım.

(6)

ÖZET

Sanat, insanın çeşitli yöntemlerle kendisini ifade etme imkanı bulduğu alandır. Sanat eğitimi ile birey doğru yöntemi seçerek, sanatın önemini kavrayabilecek, yaratıcılığını geliştirerek, kişiliği biçimlenecektir.

Sanat eğitimi, bireye eğitimi süresinde fayda sağlayacak her türlü yöntem ve tekniği uygulama imkanı sağlamaktadır.

Grafik tasarım ürünleri içerisinde yer alan afiş, malzeme ve yöntem bakımından, bireylerin farklı tekniklerle afiş üretebilmelerine çok uygundur.

Afiş çalışmaları bireylerin becerisinin ve yaratıcılığının ortaya konulmasında, geliştirilmesinde ve değerlendirilmesinde kullanılan yöntemlerden birisidir. Bireylere çok farklı uygulama imkanı sağlamaktadır.

Bu araştırma afiş çalışmalarının, sanat eğitiminde yerini ve önemini ortaya koymak amacıyla yapılmıştır. Araştırmada; sanatın tanımı, sanat eğitiminin ne olduğu incelenmiştir.

Araştırma belgesel tarama modeline dayalı olarak yapılmıştır. Afiş çalışmalarının sanat eğitimine olan katkısına ilişkin olgusal veriler toplanmış, verilerin toplanmasında doküman incelemesi yöntemi kullanılmıştır.

Afiş çalışmaları, günümüz sanat eğitimi bağlamında ilköğretim düzeyinde ele alınarak, sanat eğitiminin uygulama alanı olan Resim-iş derslerinde öğrencilerin; yaratıcılığını geliştirmesi, tasarım yapabilme becerisini geliştirmesi bakımından bir araç olarak nasıl kullanıldığı belirlenmeye çalışılmıştır.

(7)

Araştırma sonunda, sanat eğitiminin bireyler için önemli ve gerekli olduğu afiş çalışmalarının bireyin sanat aracılığıyla eğitilmesinde önemli bir çalışma alanı olduğu saptanmıştır.

(8)

ABSTRACT

Art is the field in which individual find opportunity to Express themselves by means of various methods. By art education, through choosing the right method one will comprehend the importance of art, improve his / her creativity and thus his / her personality will be shaped.

Art education provides practicing every sort of techniques and methods that will be beneficial for the individual during his education process.

Poster studies are quite convenient for people to create posters with various types of techniques in terms of material and methodology. Poster studies are one of the methods used in expressing one’s skill and creativity, his being observed, his improvement and evaluation. It provides different practice opportunity.

This study was carried out in order to explain the importance and position of poster studies in art education, In the research; the definition of art and art education was examined.

The research was held depending on documentary scanning model. The factual data related to the contribution of poster studies on art education was gathered; and since the research has the characteristic of qualitative study, document review method was used in data collection.

By handling poster studies in the context of contemporary art education, in art lessons which is the practice area of art education; improving creativity, how it is used in advancing designing skill, the implementing kind and productivity of this study was evaluated through considering the negative and positive aspects of them.

(9)

At the end of the research, it was determined that art education was essential and necessary for individuals and that poster study is an important study field for their education through art.

(10)

I. BÖLÜM

1. GİRİŞ

İnsanlar; ilkçağlardan günümüze kadar duygularını ve düşüncelerini; seslerle, çizgilerle, renklerle, simgeler halinde şekillere dönüştürerek yansıtmışlardır (Erbay, 2000). Sanat, bazen bir büyüleme aracı, bazen bir süs, bazen kalıcılığı sağlayan bir dil ya da dini düşünceyi, bilimi, tekniği yayan bir iletişim aracı, bazen para ya da bir yatırım alanı, bazen de yalnızca kendisi bir gereksinim olarak insanlık tarihinde hep var olmuştur (Etike, 1992). Çağlar boyunca, insan çabasının kutsal olduğu bilincinden yola çıkılarak, sanatsal çalışmalar, yaşamda önemli bir yer tutmuştur. Yaratıcı yetenekleri, başarıları geliştiren, baskı ve hayal kırıklığına karşı çıkan sanattır. Bireyin sosyal ilişkilerini ayarlaması, doğruyu ifade edip seçebilmesi, zihinsel gelişiminin tamamlanması, bir işe başlayıp bitirme sevincini tatması, işbirliği yapması, öğrenme isteğini artırması, yaratıcılığın geliştirilmesi, üretken olması için sanat eğitimine gereksinimi vardır (Erbay, 2000).

Eğitim bir üretim sürecidir ve bireyin iyiyi doğruyu yakalayabilmesi için gereklidir. Sanat eğitimi, estetik kaygıların öğretilmesi ve bunlardan kurgusal sonuçların çıkarılmasına yardımcı olur; böylece sanat ürünleri aracılığıyla duygular kişisel paylaşımlara uzanır. Bilimde doğruyu arayan insan; sanatta, güzeli bulmaya çalışmış ve bütün bu arayışlara da aslında insanın kendini bulma çabası denilmiştir. Sanat; bireylerin toplumu anlamasını ve toplum içinde yerini bulmasını sağlar. Topluma yabancı biri için, o toplumun değerlendirilmesine yönelik ipuçları, ancak sanatla sağlanabilir. Sanat; toplumun değerlerini ideallerini belirler ve günlük yaşamın bir parçasıdır. Bir şehrin caddelerinde yürürken, evlerinin, saraylarının, camilerinin önünden geçerken gördüklerimizden etkileniriz. Kavrandığından daha derin olan sanat, zaman içinde toplum ile değişir ve gelişir. Bugün dünya’da hakim olan teknolojik gelişim, çağdaş toplumlarda sanat eğitiminin kalitesinin belirlenmesinde önemli etken olmaktadır (Erbay, 2000).

Sanat eğitiminin amacı; bireyin duygu, düşünce ve izlenimlerini anlatabilmesini sağlamak, yaratıcılığını geliştirmektir. Sanat eğitimi; gençlere, estetik yargı yapabilme konusunda yardımı amaçlarken, yeni biçimleri hissedip, eğlenmeyi ve heyecanlarını doğru biçimlerde yönlendirmeyi öğretir (Hausman, 1985).

(11)

Sanat eğitimi bireye gereklidir ve yaşamda da önemli bir yer tutar. Sanat eğitimi; bireyseldir. Sanat bireyin yaratıcı gücünü eğitmek, estetik düşünce ve bilinci örgütlemek, estetik yaşamın yapılanmasını temellendirmek için gereklidir. Sanat; bireyin sosyal ilişkilerini ayarlamasını, işbirliği yapabilmeyi, doğruyu ifade edip seçebilmeyi, bir işi başlayıp bitirme sevincini tatmayı, paylaşmayı, öğrenme isteğinin artmasını ve üretken olmayı sağladığı için önemli ve gereklidir.

Sanat eğitimi yapıcı analizi öğreterek, belli şekillerde gözlem, orjinalite, buluş ve kişisel girişimi destekleyerek, pratik düşünceyi geliştirir. Olayları; olmadan da beyinde gerçekleştirebilme gücünü artırır. Bireyin el becerisi gelişir ve sentez yapmayı öğretir. Olayları kendi benliğini ve kişiliğini koyarak çözümleme fırsatı sağlar. Bu sayede kişinin kendine olan güveni de artar. Sanat kişinin dünyayı ve kendisini tanıması ve gerektiğinde değiştirebilmesi için fırsat tanır.

Canlandırabilme ve fikirlerini kağıda dökebilme yeteneği hem sanatsal, hem de bilimsel mesleklerdeki kişilerin eğitimsel başarılarına katkıda bulunmaktadır. Sanat eğitimi; hayal gücünü çalıştırarak, dramatize edip, canlandırarak güçleri geliştirecek, yaratıcı çabayı yönlendirmek için gereklidir (Erbay, 2000).

Yaratıcı bir toplum oluşturmada teknoloji ve bilimin yanı sıra, sanat eğitiminin önemi çağımızda gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır. Yaratıcı insan gücünü elde etmenin yolu eğitimdir. Yaratıcı insan gücüne önem veren toplumların çağdaş yaşam düzeyinde ne kadar ileri düzeye geldikleri görülmektedir. Genel eğitim içinde yer alan görsel eğitim ise sanat eğitiminin en güçlü kaynağıdır.

Sanat eğitiminde başarının sağlanabilmesi, öğrencilerin çok küçük yaşlarda sanat eğitimiyle karşılaştırılmaları ile mümkündür. Temel sanat eğitiminin verildiği resim-iş dersleri çocuklarda yaratıcılığın, yaratıcı gücün harekete geçirilmesini hedeflemektedir (Sezer, 1998).

Sanat eğitiminin en önemli öğesi; yaratıcılıktır. Bu açıdan sanat eğitimi verilirken, yaratmanın hürriyetini sınırlayarak engellemelerden kaçınmak gerekir. Öğretimde yaratıcılık sınırlıdır ve kişiye özgüdür, geliştirilmesi yine kişiye bağlıdır. Sanatsal

(12)

yaratıcılık öğretilmez, uygulama ile geliştirilmesi şarttır. Okuldaki sanat eğitimi programları, öğrencinin içinde var olan gücü şekle sokarak inşa eder. Maddeleri el ile işlemekten ve basit şekiller yaratmaktan duyulan neşe, formdan, renkten, dokudan ve duyuların diğer bütün mesajlarından alınan bir zevktir. Yaratıcılığı geliştirme yollarından biri sanat eğitimidir. Bu yolla yeni fikirler, yaratımlar ortaya atılıp, kişi kendi sınırlarını zorlayarak sanatında farklılıklar yaratır. Sanat eğitiminin genel amaçları içinde; yaratıcılığın geliştirilmesi yatmaktadır. Türk milli eğitiminin genel amacı; öğrencinin ilgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışları ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak ve öğrencinin kendisini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmasını sağlamaktır. Tüm insanlar, özellikle de çocukları için doğuştan sanatsal yaratıcılığın var olması arzulanır. Okullarımızda öğrencilerin yaratıcı güçlerini ortaya çıkaracak fırsatlara ihtiyaçları vardır. Sanat dersindeki çalışmalar, yaratıcılık alanında sınırsız imkanlar sunar. Sanat eğitimi ile öğrencinin, hayal gücü geliştirilerek, yaratıcı çabayı oluşturacak şekilde yönlendirilmesi sağlanmaktadır (Erbay, 2000). Tasarım çalışmaları yaratıcılığın geliştirilmesinde önemli bir yer tutar. Afiş çalışmaları tasarım ürünü olması açısından sanat eğitimi çalışmalarında bireylerde yaratıcılığın gelişmesine ve kullanımına olanak sağlayan bir alandır.

1.1. Problem

Eğitim; kişiye bedensel, zihinsel, ruhsal, toplumsal yönden istenilen davranışların kazandırılmasıdır. Eğitimin amacı, bedeni, ahlaki, mesleki ve estetik yönden sosyal bir kişilik geliştirmektir. Sanat eğitimi bireye gereklidir ve yaşamda da önemli bir yer tutar. Sanat, hayatın yerini tutar ve insanla çevresi arasında bir denge sağlar. Kendini aşmak isteyen insan sanata sarılır. Eğer birey duygulardan uzak olsaydı sanat boş ve anlamsız bir istek olurdu.

Sanat eğitimi bireyseldir. Bireyin yaratıcı güç ve potansiyellerini eğitmek, estetik düşünce ve bilinci örgütlemek, estetik yaşamın yapılanmasını temellendirmek için gereklidir.

Bireyin sosyal ilişkilerini ayarlamasını, işbirliği yapabilmeyi, doğruyu ifade edip, seçebilmeyi, bir işi başlayıp bitirme sevincini tatması, paylaşması, öğrenme isteğinin

(13)

artması, yaratıcılığının geliştirilmesi ve üretken olması için gereklidir. Sanat yapıcı analizi öğreterek belli şekillerde gözlem, orjinalite, buluş ve kişisel girişimi destekleyerek yaratıcı düşünceyi yerleştirir. Olayları olmadan beyinde gerçekleştirebilme gücünü arttırır, bireyin el becerisi gelişir, yaratıcılığı artar ve birey sentez yapmayı öğrenir ( Basset, 1969).

Mağara duvarlarına çizilen resim ve yazılar, görsel iletişimin bir aracı olarak başlangıçtaki iç içeliği, zamanla resimsel soyutlaşma ve sembolleşme yoluyla yazının özgün yapısını oluşturmuştur. Görsel anlatım aracı olarak resim ve sözel anlatımın sembolik biçimde kağıda aktarımı niteliği ile yazı, iki ayrı iletişim ögesidir. Afiş tasarımı bu resim ve yazıyı birbirini tamamlayan bir biçimde aynı ortamda kullanarak, yeni bir iletişim türü yaratmıştır. Tarih boyunca gerek batı kültüründe gerekse kendi kültürümüzde yazı ustaları ile sanatçılardan basımcılara kadar sayısız insan, afiş tasarımının oluşmasına katkıda bulunmuştur. Ancak çağdaş anlamda afiş tasarımı olgusu 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında meydana gelen sanat hareketliliğiyle sağlanmıştır.

Bir problemin tanımı, bilgi toplama, yaratıcılık ve buluş, çözüm bulma ve uygulama süreci olarak tasarım, hayatımızın her tarafında etkili bir olgu durumundadır. Bir planlamanın söz konusu olduğu her yerde mutlaka bir tasarım vardır. Grafik tasarımını uygulamalı tasarım dallarından biri olarak görmek mümkündür ( Becer, 1997).

Tasarım olgusunun bireylere yansıma derecesinin ülkenin kalkınmışlık ve gelişmişlik düzeyi ile doğru orantılı olduğu bilinmektedir. Çağdaş ülkeler topluluğuna girme hedefine kilitlenen ülkemizde, her türlü ürün tasarımlarını kendi kültürel kimlik değerlerimizi de dikkate alarak tasarlayan ve bu tasarım ürünlerine gereksinim duyan bireylere ihtiyaç vardır. Bu gereksinim ise, ilk ve orta öğretim kurumlarındaki resim-iş derslerinde özellikle grafik tasarım ve afiş tasarımı konularının işlenmesiyle karşılanabileceği söylenebilir. Bu da tasarım konularının ilk ve orta öğretim programlarında yer alması ve öğretmenlerin tasarım alanlarına ilişkin bilgi ve becerilerle donatılması ile mümkündür (Alakuş, 2002).

Ülkemizde yaygın olduğu üzere kağıt, kalem ve boya ağırlıklı bir sanat eğitimi yapıla gelmektedir. “Oysa ki ‘hayal gerçeğin çivisidir.’ sözü ancak tasarım eğitimiyle doğrulanabilir. Ya da ‘gerçeğin çivisi olan hayal’ tasarım eğitimi ile nesnelleşebilir. Sanat eğitiminin düşünsel temeli, uygulamanın yetersizliği, farklı yetenekteki öğrencilerin varlığı

(14)

göz önüne alınırsa, daha kapsamlı ve bütünsel bir yaklaşıma ihtiyaç vardır.” Sanat eğitimi bütünü içindeki grafik tasarımı eğitiminde de sorunların benzer olduğu bilinen gerçektir. Afiş tasarımı eğitiminde geleneksel eğitim anlayışları yerine, çağdaş, akılcı, özgür, araştırmacı, denemeye ve sorgulamaya yatkın anlayışların yer aldığı programlara ve bunların uygulayıcılarına yer verilmelidir.

Yetişmekte olan ilköğretim çağı öğrencilerinin, basılı kitle iletişim araçlarıyla çevrelendiği günümüzde görsel okur-yazarlık becerisinin artırılmasına büyük ihtiyaç vardır. Sanat ve tasarım ürünü her türlü eserin doğru algılanması, yorumlanması ve yargıya varılması; ileride belki sanatçı ya da sanat izleyicisi olabilecek bireylerin yetişmesi, sanat eğitiminin “ Resim-iş dar kalıbından kurtarılması ile mümkün olabilecektir. Sanatın endüstriyle ilişkisinden doğan “Bauhaus” felsefesinin 1950’li yıllardan sonra geldiği ülkemizde, “orta dereceli okullarda, resim dersleri içerisinde basit iş dersleri eğitimi verilmiş, ancak bu öğrencileri tasarım mesleğine yöneltmek için yeterli olmamıştır (Tepecik,2002). Yaparak- yaşayarak öğrenme, kaygısıyla proje eksenli hazırlanacak öğretim programlarının sadece uygulama değil aynı zamanda sanat tarihi, eleştiri ve estetikle birlikte verilmesi, afiş tasarımı eğitimini sözü edilen öğrenci evreninde de çekici kılacağı söylenebilir.

İlköğretim kurumları 6,7,8.sınıf resim-iş dersi öğretim programı ve uygulamalarına bakıldığında, aslında bir yaşam boyu sürmekte olan tasarım eğitiminin, programda olması gerektiği şekilde yer almadığı anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi tasarımda genelde görsel bir problemin çözümü şeklindeki bir anlam yüklüdür. Tasarımcıya gelince, “Tasarımcı için tek bir çözüm yoktur; birçok çözüm vardır.” Elbette iyi bir tasarım eğitimi almış bireyin alternatiflerle düşünebilmesi kadar doğal bir şey yoktur. Böylece temelinde düşünme, araştırma ve oluşturma yatan tasarım ve özel anlamı ile afiş tasarımı eğitimi sayesinde bireyler, tasarım ilkeleri ve uygulamalarını öğrenen, düşüncelerini görsel olarak iletebilen nitelikli kişiler durumuna gelebilmeleri mümkün olabilecektir ( Becer, 1997).

Teknolojinin egemen olduğu, gençliğin görsel materyallerle beyin fırtınasına maruz kaldığı günümüzde sanat eğitiminin önemli bir kesiti olan afiş tasarımı konularının çağdaş öğretim yöntemleriyle okullarda uygulanması, giderilmesi gereken önemli bir ihtiyaçtır. İlk ve ortaöğretim kurumları resim-iş derslerinde işlenen afiş tasarımı konularının eğitsel

(15)

değeri bakımından durumunun bilinmesi ve yeni öğretim yöntemleriyle uygulanmasının gerekliliği bakımından böyle bir araştırmaya gerek görülmüştür.

1.2.Amaç

Sanat eğitiminde yer alan afiş çalışmalarının, sanat eğitiminin diğer çalışmalarıyla eş değerde yaptırılması gerektiği, sanat eğitiminin genel amaçlarına hizmet edip, etmediği saptanmaya çalışılacaktır. Bu bağlamda, aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır.

1. Afiş tasarım çalışmalarının bireylerde; a.Görsel öğrenmeye

b.Beceri geliştirmeye c.Sanatsal ürün çıkarmaya d.Yaratıcılığı geliştirmeye

e.Tasarım yapabilmeye katkısı var mıdır?

2. Afiş tasarım çalışmalarının sanat eğitimine katkısı nasıl olmaktadır?

1.3.Önem

Bu araştırma ile, afiş çalışmalarının sanat eğitiminde yeri ve bireyin aldığı sanat eğitimine katkısının neler olduğunun belirlenmesi bu çalışmanın önemini ortaya koymuştur.

Bu araştırma ile, afiş çalışmalarının bireyin yaratıcılığının ve becerisinin gelişmesine, sanat ürünü oluşturmasına, sosyal ve toplumsal gelişimine, görselliğin gelişimine olan katkısının, bu dersi uygulayan eğitimciler tarafından göz ardı edilmemesi gerektiğinin vurgulanmasına, katkıda bulunacağı beklenilmektedir. Ayrıca araştırma afiş çalışmalarının daha ileri seviyede uygulatılırken bireyin, yeni ve değişik tasarımlar deneme, çalışmalar sonucunda ortaya çıkardığı ürünü çevresi ile paylaşabilme ve değer sağlama gibi amaçlara hizmet etmesi yönünden öneminin vurgulanması açısından önem taşımaktadır.

(16)

1.4.Sınırlılıklar

Bu araştırma, sanat eğitiminde afiş çalışmaları ile afiş tasarım teknikleri ve Konya İl merkezindeki Ayşe Sönmez ve Alparslan İlköğretim Okulu ile sınırlıdır. Konu sanat eğitimi, afiş ve afiş çalışmaları, İlköğretim sanat eğitiminde afiş çalışmaları, literatür ve program açısından değerlendirilecektir.

1.5.Tanımlar

Bu araştırmada kullanılan bazı kavramlar ve bunların anlamları şöyledir.

Eğitim: Bireylerde istendik davranış kazandırma sürecidir. Çok geniş bir süreç olup

her tür öğrenimi içine alır ( Avcı, 1995). Fiziksel uyarımlar sonucu, beyinde istendik biyokimyasal değişiklikler oluşturma sürecidir (Sönmez,1996). Bu anlamda eğitim, “kültürlenme” sürecinin bir parçasıdır ( Çelenk, 1999).

Tasarım: İngilizce de design olarak nitelendirilen tasarım sözlük anlamı ile zihinde

kurmak, niyet etmek, kastetmek, çizmek, plan yapmak, tertip etmek, icat etmek, yaratmak gibi kelimelerle ifadesini buluyor ( Odabaşı, 2002).

2. YÖNTEM

2.1. Araştırmanın Modeli

Afiş çalışmalarının, sanat eğitimine katkısının belirlenmesinin amaçlandığı bu araştırma genel tarama amaçlı, belgesel tarama modelidir. Kayıtlı olan belgelerin incelenerek uygun verilerin toplanması amaçlanmıştır.

2.2. Veriler ve Toplanması

Araştırmada, afiş çalışmalarının sanat eğitimine olan katkısına ilişkin olgusal veriler toplanacaktır. Verilerin toplanmasında doküman incelemesi yöntemi kullanılacaktır. Verilerin yer aldığı dokümanlar Gazi ve Anadolu Üniversitelerine ait kitaplıklarda belgesel

(17)

tarama yapılarak başlanacak ve konuyu oluşturacak bilgiler incelenerek belirli bir senteze ulaşabilmek için gerekli düzenlemeler yapılacaktır.

2.3. Verilerin Çözümlenmesi ve Yorumlanması

Araştırmada toplanan verilerin çözümlenmesinde betimsel analiz yöntemi kullanılacaktır. “ Betimsel analiz yönteminde, araştırmada toplanan verilerin, araştırma problemine ilişkin olarak neleri söylediği ya da hangi sonuçları ortaya koyduğu ön plana çıkmaktadır. Verilerin çözümlenmesinde amaçlarda belirtilen boyutlar temel alınacaktır.

II. BÖLÜM

3. SANAT

3.1.Sanatın Tanımı ve Tarihçesi

Sanat; insanın iç dünyasında gelişen belli çeşitten birtakım duyguları dış dünyada elle tutulur, gözle görünür şekilde ifadelendirme ihtiyacının ürünüdür. Birey, nasıl, duymaya ve düşünmeye başladığı andan itibaren kelimenin gerçek anlamıyla hayata girmiş olursa, insanlık da, duygularını ve düşüncelerini sesler, çizgiler ve renkler yardımı ile canlı ve cansız semboller halinde şekillendirmeye başladığı andan itibaren gerçekten tarih sahnesine girmiş olur ( Akverdi, 1953).

İnsanlar sürekli olarak içinde yaşadıkları çevreyi, çevrelerini kuşatan nesneleri kendileriyle ilişkileri açısından algılarlar ve yorumlarlar. Bu işi yaparken hep bu ilişkilerin özünü kavramaya çalışırlar. İşte sanat eylemi de, insanın bu tür birikimleriyle bağlantılı bir enerjidir. Sanatçı, sözgelimi bir ressam, kağıdı kalemi eline aldığı anda hemen resim yapmaz; bu iş çok daha önceden, birikimlerle zihninde oluşmuştur. İnsan zihni, yaşadığı süre içindeki görsel deneylerin, çevresindeki olay ve eşyaların fotoğrafını kaydeden bir arşiv gibidir. Bu bakımdan, yeni görülen bir olayla eski imajların çakışması, hatırlama, tanıma ve çağrışım gibi olaylarla sanatçı, bir canlılık ve tazelik yaratır (Mülayim, 1994).

(18)

Sanatın kesin bir tanımını yapmak mümkün değildir, çünkü subjektif (öznel) bir kavramdır ve dünya üzerinde yaşayan tüm insanlara göre farklı tanımlar yapmak mümkündür. En basit tanımıyla sanat; insanın bir biçim yaratma yetisidir denilebilir. Sanat bilimciler ve sanat tarihi uzmanlarının da kendi anlayışlarına göre yapmış oldukları birçok tanım mevcuttur.Bazı tanımlara göre de, sanat insanın kendini tanımasıdır. Örneğin; ünlü sanat eğitimcisi Herbert Read’e göre; “sanat maddeye biçim verme isteğidir.” Estetik bilimci Hegel ise sanatı, “ruhun madde içindeki görünümüdür” diye tanımlamaktadır. Bu tanımları çoğaltmak mümkündür, ancak hangi tür tanım yapılırsa yapılsın, sanatın içerisinde form (biçim) kaygısı söz konusudur (Tepecik, 2002).

Bir insan yaratması olarak, yine insanın kendini anlattığı bir alandır. Bir başka deyimle, insanın kendini ifade etme yollarından biridir. Sanat tarihi ve arkeoloji araştırmaları şunu gösteriyor ki, yazıdan önce sanat vardı. Henüz yazıyı bilmezken, insanoğlu kendini anlatma yollarından en evrensel olanını çoktan bulmuştu (Bkz. Resim:1,2). Sanatçılar baştan beri hayat deneylerini kısaltıp özetlemişler; geç ve zor kavranan şeyleri kolayca yaşatmış, canlandırmış ve duyurmuşlardır. Yerine göre bir tarih kitabının söyleyeceği sayfalar dolusu şeyi, bir tek resmin mesajıyla alıveririz. Sanatçı, insana ilişkin mesajları yine insanlara aktarırken, en başta biçimler, uyumlu biçimler yaratma kaygısını ve endişesini taşımıştır ( Bkz. Resim: 3,4).

Gerçeğin türlü görüntüleri, sanat planına aktarılırken estetik bir süzgeçten geçer; güzel, çirkin, bayağı, yüce, komik, trajik, vb. unsurlar sanatın ince eleğinden süzülür. Büyük sanat eserlerinde aşk, ölüm, sevinç, korku gibi insana en yakın olan duyguları sık sık tadarız. Sanat, insanın sonu gelmeyen özlemleriyle sınırlı imkanları arasındaki çelişkiden doğmaktadır. Sanat eserlerinin doğuşu sırasında, insanın ruhsal karmaşası ve ilişkilerin dokusunda var olan duyarlık bütün ağırlığı ile devreye girer. İşte, sanat eserlerinde ortaya konan içerik veya temayı kolayca kavrayamayışımızın nedeni budur.

“Sanat” kelimesi, zengin fakat o ölçüde karmaşık çağrışımlar yapan bir kelimedir. Bu kelime herhangi bir şekilde kulağımıza çarptığında; güzel sanatlar, süslemecilik, resim, hattatlık, müzik, dans, mimarlık, heykelcilik, dekor, atölye, üslup, eser ve daha birçok kavram düşüncemizde canlanır. Aynı dil içinde başka hiçbir karşılığı bulunmayan bu kelimeyi sık sık kullanırız. Bugün Türkçe’de iyi yapılan her iş için “sanat” kelimesinden

(19)

yararlanıp; askerlik sanatı, güzel konuşma sanatı gibi kalıpları tekrarlar dururuz. O halde, yapılan bir iş veya hareketin, güzel, gelişmiş ve etkileyici bir biçimde görünmesi, onu bir sanat olarak tanımlamamıza sebep olmaktadır. Bu, şu demektir; insan yaptığı işi

yüceltebildikçe, ona bir parıltı katabildikçe sanat olgusuna biraz yaklaşmış sayılır. Yani sanatın ayırıcı özelliklerinden biri onun günlük, basit ve sıradan şeylerin

üstünde olmasıdır. Sanatı bazen şöyle de tarif ederler: İnsan aklının eşya üzerindeki pırıltısı. Bu, yüzlerce tariften yalnızca bir tanesidir ( Mülayim, 1994).

Bir kısım düşünüre göre ise sanat; birleştirme içgüdüsüne dayanan bir düzen kurma işidir. Düzen, insanın bütünlüğünü elde etme, birbirini tanıma imkanı verir. Sanat bir çeşit insanın kendisi ile röportajıdır. Sanat eseri bir sentezdir. İç dünyamızın eşyaya yansımasıdır. İnsanlık, iç dünyasının farkına vararak onu temsil için sanatı vasıta yapar ( Erkul, 1996).

Sanatın halk ağzındaki tarifi: “güzel olan, hoşumuza giden şey” olarak özetlenir. Temelde doğru olmakla birlikte çok genel ve kestirme olan bu tarifin bizim için bir hayli yetersiz olduğu açıktır. Çünkü, güzel bir yemek, güneşin batışı yahut da dalgaların kıyıya vuruşu ya da leylek sürülerinin uçuşu, hep güzel şeylerdir. Ama bütün bunlar sanat değildir. Şu halde sanatın ne olmadığı konusunda bazı ipuçları elde edebiliyoruz. Saydığımız örneklerden bir kısmı doğada oluşan görüntülerdir. Yani insan elinden çıkmamış güzelliklerdir.Bu tür bir güzelliğe “sanat” diyemiyoruz. İyi bir yemek ise insan elinden çıkmış olmakla birlikte, doğruca ağız tadı ve içgüdülerimize hitabeden bir kompozisyondur. Derin bir düşünce öğesi taşımadığı gibi kalıcı da değildir. Kısacası, ister insan elinden çıkma, ister doğada oluşan, güzel bulduğumuz her şey bir sanat eseri değildir. Bir şeyi güzel bulmak, bir tercih belirtisidir, o şeyin bir çekicilik unsuru taşıdığını ifade eder (Mülayim, 1994). Bu amaçla sanatçı yaratıcılığını ön plana çıkararak çok fazla çalışma ortaya koymaya çalışmıştır.

(20)

III.BÖLÜM

4.SANAT EĞİTİMİ

4.1.Sanat Eğitiminin Tanımı

Toplumların uygarlık tarihi, sanatında tarihidir. Sanat evrende insanın varoluşu ile başlar. İnsanlığın geçirdiği çeşitli aşamalarda sanata yüklenen roller de değişik olur.

Sanat, bazen bir büyüleme aracı, bazen bir süs, bazen kalıcılığı sağlayan bir dil yada dini, düşünceyi, bilimi, tekniği yayan bir iletişim aracı, bazen para ya da bir yatırım alanı, bazen de yalnızca kendisi bir gereksinim olarak insanlık tarihinde hep var olmuştur. Fischer’in deyimiyle “dün de, bugün de gerekli olduğu yarında gerekli olacağı açıktır.”

Uygarlık geliştikçe sanat çok önemli bir görevi daha üstlenir. Bu, sanatın eğitim boyutudur. Eğitim kavramlarına bir yenisi eklenmiştir. Sanat eğitimi kavaramı nedir sanat eğitimi?

20.yüzyılın başından bu yana sanat eğitimi kavramı, genel anlamda, güzel sanatların tüm alanlarını ve biçimlerini içine alan, okul içi ve okul dışı yaratıcı sanatsal eğitimi tanımlamaktadır. Dar anlamda ise okullardaki ilgili bölüm ve sınıflarda bu alana ilişkin olarak verilen dersleri tanımlar.

Tanımda verildiği gibi, sanat eğitiminin önemi yapısındaki yaratıcılık öğesinde yatmaktadır. Yaratıcılık ise insanın yaşam savaşında sürekli geliştirdiği bir yetisidir ve yaşamda “çok aranan ve gittikçe daha çok değer verilen bir yetenek olarak da açıklanmaktadır. Çünkü yaratıcı davranışlar toplumların gelişmesi ve çağdaşlaşma ile doğrudan ilişkilidir.

Alev Arık’ın (1987). C.W. Taylor’dan yaptığı alıntıya göre ;”zamanımızda insanlık, bir zihinler arası rekabetin içindedir. Bu yarışın sonuçlarını tayin edecek en önemli zihinsel faktörlerden biri yaratıcılıktır. Sanat eğitiminin belki en önemli yönü budur. Toplumlar arası yarışta sonucu etkileyecek en önemli öğenin yaratıcılık olduğu kabul edilmiştir.

(21)

Sanat eğitimini önemli kılan yaratıcılık, “yalın tanımlamalara sığmayan karmaşık bir süreç olarak belirlendikten sonra, genel ve geniş bir yaklaşım ile “bilinen şeylerden yepyeni bir şey çıkarmak, yeni, özgün bir bireşime (sentez) varmak, bir takım sorunlara yeni çözüm yolları bulmak olarak tanımlanmaktadır.

Sanat eğitimi her yaştaki birey için yaratıcı güç ve potansiyellerini eğitmek, estetik düşünce ve bilince örgütlenmek için gereklidir. Sanat bireyin sosyal ilişkilerini ayarlamasını işbirliği, yardımlaşmayı, doğruyu seçme ve ifade edebilmeyi bir işe başlayıp bitirme sevinci tatmayı, üretken olmayı sağladığı için gereklidir.

Sanat eğitimi, ilköğretimdeki çocuklar için çok önemlidir. Çünkü, ilköğretimdeki çocuk hareketli, coşkulu, ruhsal yapısı duygusal dünyasının dışa açık olması nedeniyle sanat eğitimini en kolay alacağı dönemin içerisindedir.

Sanat eğitimiyle çocuk, içinde yaşadığı ortamı tanıyacak, kendini dışa vuracak ve toplumsal bir değer olduğunun farkına varacaktır. Sanatla çocuk doğaya yakınlaşır. Doğayla insan arasındaki ilişkileri tanıyarak yaşamın zenginliğini görecektir. Kazandığı yetilere ileriki yaşantılarında yalnız mesleğini bilen yaşamın güzelliğinden, sanatın güzelliğinden haz duymayan mutsuz insan tipinin oluşmaması sağlanmış olur.

Sanat eğitimi, bir organizasyon yöntemi olarak kabul edilir. Sanat eğitimi, görsel algıya dayalı çeşitli teoriler egemenliğinde çocuğu madde, malzeme ile düşünceleri arasında bağlantılar kurarak yeni ve özgün buluşlar yapmaya yönelten bir yöntemdir. Bu yöntem sayesinde çocuk ileriki yaşantısında bilinçli ve kişisel bir biçim kazanacaktır (San, 2003).

Sanat eğitimi yeni bir çağda, yeni bir insan anlayışı ile eğitime girmiştir.Almanya’da başlayan sanat eğitimi akımı koşutunda düzenlenen uluslarası kongreler de bu akımın güçlenmesinde etkin olur.Paris ve Bern’de düzenlenen kongreler resim öğretimine ayrılmıştır. 1901’de Dresden’deki kongre ise görsel- yoğrumsal (plastik) sanatlara ilişkin düzenlenmiştir (Erbay,2000).

(22)

Almanya’da sanat eğitimi açısından belirginleşen düşünce çocuk ve sanat çevresinde gelişir. Dresden sanat kongresinde Konrad Lange; “çocuğun estetik haz alma yetisinin eğitilmesini , gevezelik etmeden asıl sanatı görme ve ondan zevk almayı öğrenmelerini ancak hayranlık duyarak kendinden geçme tehlikesine karşı sanat eğitiminin ussal yanının da pekiştirilmesini ister. Sorun, sanat duygusunu geliştirmek, elleri gözlerin ve düşlemlerin hizmetine vermektedir. Lange’nin isteği “çocuk duyarlılığın eğitilmesidir.”

Çocuktan yola çıkan sanat eğitimi anlayışını destekleyen Hamburglu resim öğretmeni Carl Gotze, 1901 Dresden kongresi konuşmacılarındandır. Gotze , şu üç konu üzerinde önemle durmaktadır ; resim dersleri her okulun ana dersidir, öğrenci doğayı ve nesneleri gözlemlemeli ve gözlemlerini resimlemeyi öğrenmelidir, her öğretmen resim yapabilmeli ve gelişmiş sanat görüşü ve sanatsal ilgileri bulunmalıdır.

Gotze’ye göre; okul çocuğunun yaratıcı tasarımlama yetisini boğmakta ve çocuğu soyut düşünceye götürmektedir ki bu tür düşünce yaşamla ilişki açısından en verimsiz araçtır. Bütün sorun sezgi ve düşünme ile, tanıma ve bilmeyi birbiriyle canlı bir ilişkiye sokmaktadır. Resim çalışmalarında önemli olan sanat için eğitim değil, sanat yoluyla eğitimdir.

Gotze bu görüşleri ile sanat soyut dilini eğitim açısından sakıncalı görmekte, sanatın somut dilini savunmaktadır.

Sanat eğitiminin, endüstri devrimi ile gündeme gelişi anlamlıdır. Sanatın özündeki yaratıcılık ve özgürlük öğesi, makinalaşma ve tekdüze olma sorununa çözüm olarak görülmüştür. İnci San’ın Hans Elzer’den yaptığı alıntıya göre bunun nedeni şöyle açıklanmaktadır (San, 2003).

Çünkü ekonomi, politika ve uygarlık, bu yaratıcılıktan uzak dönemin insanını tek yanlı kılıyordu. Böylece zamanın kültürel eleştirisinden çıkan bu akım çöküşten kurtulmayı insanın ve toplumun eğitiminde görüyordu. Sanat, yazın, bedensel kültür; giyiminde, oturulan evlerde ve kullanılan araç gereçte bile zevkli ve belli bir üsluba uygun kullanım, bu teknolojik çağda insanı eğitecek etkenleri oluşturacaktı. Bu düşünceler aynı zamanda tümel, bütüncül ve yaratıcı bir eğitim bilimi gerekiyordu.

(23)

Bu gerekçelerle sanat eğitimi ya da estetik eğitimi 19.yüzyılın sonlarından başlayarak gittikçe artan bir gereklilikle yaşama girer. Estetik eğitiminden yoksun bırakılan insan tipinin gelecekte toplum için tehlike oluşturacağını belirten Gençaydın, bu tek boyutlu insanı şöyle tanımlamıştır;

Yaşamın zenginliklerini tanımayan, doğaya uzak, doğa-insan arasındaki ve doğanın kendi içindeki çok yönlü ilişkileri tanımada yetersiz, yeni kültür değerleri üretemeyen, ilişki ve çelişkileri öğrenmeyen, bulduğu ile yetinen, eleştiriyi unutmuş, yaşamın başka alanlarına ilgisiz, mesleğiyle ilgili bilgi ve beceriden başka sermayesi olmayan, yaşamın anlamını haz duymayan, umutsuz ve mutsuz bir varlıktır.

Sanat eğitiminde çok önemli bir görev yüklenmiştir. Çağımız sorunlarının yarattığı “mutsuz ve umutsuz varlık” olan insan nasıl mutlu ve umutlu olacaktır? Bu sorunun çözümü sanat eğitiminde bulunmuştur. Bu insan, sanatın belirtilen özellikleri ile eğitilerek “hem kendisini tanıyacak ve kendisiyle barışık olacaktır, hem de dış dünyayı tanıyacak ve dünyayla barışık olacaktır.

Bu denli yaşamsal bir görev yüklenen sanat eğitiminin, amacına ulaşması için temel ilkesinin çok iyi belirlenmesi gerekir. Bu temel ilke taklit değil yaratma ilkesidir. Eski sanat eğitimi anlayışları doğanın, görünenin taklidine dayanmaktaydı. Bugün ise “insanın doğasında bulunan taklit içtepisinin sanatla hiçbir ilgisinin bulunmadığı bilimsel olarak bulgulanmıştır. Doğayı bilinçsizce taklit etmenin yaratıcılığı geliştirici hiçbir etkisi bulunmamakta, doğa ancak bir çıkış noktası olabilmektedir. Önemli olan, görsel düşünmenin mantığının, doğayı tanıma süreci içerisinde, sezinleme yoluyla ortaya çıkarılarak kavranmasını sağlamaktır. Böylece sanat eğitimi yoluyla görsel düşünme ve bilinçli algı gerçekleşmiş olacaktır. Çağımız insanının da en çok buna gereksinimi vardır (Etike, 1992).

4.2.Sanat Eğitimi Tarihçesi

Antik çağlarda Plato sanatı, zihni bilinçsizlikten ve aşırı duyarlılıktan kurtaran insan düşüncelerini entellektüelliğe ve tinselliğe yüceltici bir etmen olarak görürdü. Bir anlamda akla giden yolun açılmasında sanat bir ön koşuldur. Burada “Liberal Art” olarak

(24)

tanımlanan sanat eğitimi geniş anlamda fen, felsefe, tarih gibi alanları da kapsayan doğrudan görsel sanatların ya da yazın ve müzik sanatının belirtilmediği geniş kapsamlı bir eğitimdir.

Daha sonraki yıllarda sanat eğitimi, her yönüyle Antik çağla ilişkisi kurularak yenilikler ve yeni düşünceler üreten “Aydınlanma” çağında görülür. Bu devirde sanat bir yandan profesyonel sanatçıların uğraş alanıdır, öte yandan toplum içinde seçkinler sınıfının yaşamında tamamlayıcı bir öğedir. 19. Yüzyıl batıda endüstri çağıdır. Sanatın okullara ders olarak girmesi endüstri devrimi ile başlar. İngiltere’de 1800’lerin ortasında sanat artık okul programlarının bir parçasıdır. Endüstrinin hızla gelişimi, endüstriyel tasarıma gereksinimi de büyük boyutta gündeme getirmiştir. Bu gereksinimle birlikte okullara sanat dersi girmiştir.

Güzel sanatlar alanında tasarım önem kazanmış, bu yolla endüstrinin üreteceği eşyanın tasarımında yenilikçi bir anlayışın arayışı içine girilmiştir. Amaç üretilen eşyaların iyi pazar bulmasıdır ve bu bağlamda endüstrinin üreteceği ucuz eşya biçimlerini kolay, düzgün çizmektir. İngiliz sanat eğitimci M. Steveni “Ticaret bilinci güçlü 19. Yüzyılda sanat eğitiminde estetikten çok işlevsel amaç tercih edilmektedir” der ( Kırışoğlu, 2002).

Endüstrinin gelişmesiyle başlayan rekabet özellikle Batılı toplumların daha zevkli ürünler için, daha iyi eğitim parolasıyla sanat eğitimine ağırlık verdikleri görülür. Artık sanat, okullarda bireyi bütünleyici bir unsur olmaktan çok göz ve elin uyumuna yönelik bir eğitimle onu kolay yoldan yaşama hazırlayıcı bir ders olmuştur. Bu dersi en iyi şekilde vermesi için İngiliz W. Smith Amerika’ya çağrılır.

W.Smith’e göre yazmak ve çizmek birbiri ile bağlantılı davranışlardır. Sanatın öğretiminde basitten zora doğru bir yöntem izlenmelidir. Smith’in yönteminde sanatın hedefi, doğrudan yarara yöneliktir; ileride, uygulamada yararlı olacak beceriler kazandırmaktır. Sanat yapmak yetenek işi değil, öğrenme işidir. Etkili yöntemler geliştirilip uygulanırsa öğrenci sanata doğru eğitilebilir.

(25)

19. yüzyılın sonlarında sanat eğitiminde amaç, endüstrinin hizmetinden, kişinin estetik yargı yetisinin geliştirilmesine kayar. Okullar müzelere götürülür. Çevre ve doğa da inceleme kapsamına alınır.

Yine aynı yıllarda resim-çizim derslerinin bir başka yararı üzerinde durulur. Pestalozzi ( 1746-1827) çizim derslerinin eğitimin öteki alanları ile ilişkisini kurarak çocuğun zihinsel gelişimini güçlendirmeyi amaçlamıştır ( Kırışoğlu, 2002).

Pestalozzi, Rousseau ve Froebel gibi öncülerin düşünceleri ve uygulamaları ile başlattıkları çocuğun özgürlüğüne ve eğitimine yönelik hareket giderek boyut kazanmaya başlar. Çocuk bedensel ve ruhsal açıdan yetişkinlerden ayrı niteliklere sahiptir. Böylece Amerika’da Stanley Hall’ın öncülüğünde “Çocuk Hareketi” ( Child Study Movement. 1880) başlar.

20. Yüzyılın ilk yıllarında çocuğun bir bütün olarak gelişmesi ile ilgili araştırmalar yapılarak, çocuğun düş gücünü ve yaratıcılığını geliştirmek için çalışmalar yapılmıştır. Çocuğa resimli kitaplar verilmemesi yazıları düş gücüyle belleğine yerleştirmesi, bir anlamda resimsel kavramlar geliştirmesi, çocuğun kendini anlatabilmesi için “sanat” bir araçtır. Bu nedenle çocuğun sanatla eğitimi ön plana çıkmaktadır.

Freud”cu düşünce ve uygulamalar sanat eğitimine, yeni işlevler yükler. “ Sanat eğer yerinde uygulanırsa, çocuğun zihinsel gelişimine yardım eder, onun gerilimini hafifletir, sözle anlatamadığını sanat yolu ile anlatmasına yardım eder”.

Diğer bir görüş ise “ doğalcı görüş” de denilebilen “çocuk sanatı” görüşüdür. Çocuk psikolojisindeki değişimle birlikte görsel sanatlarda devrim niteliğindeki değişim birdenbire bakışları çocuk resmine çevirir. Dışavurumcuların, gerçeküstücülerin yapıtları ile çocuk resimleri arasındaki biçemsel benzerliğe çekilen dikkatler neredeyse çocuk resimlerini sanat katına çıkarır.

Çocuk sanatı kuramında Viyanalı sanat eğitimci Çizek önemli bir isimdir. F. Wilson ( The Child as Artist ) “ Sanatçı Olarak Çocuk” ve W. Viola ( Child Art and Franz Çizek ) “Çocuk Sanatı ve Franz Çizek” adlı kitaplarında Çizek’in fikirlerini toplarlar. “Sanatçı

(26)

Olarak Çocuk” da Çizek şöyle der: “ Bütün Çocukların anlatacakları bir şeyleri vardır. Bu anlatım sürecinde bitmiş işten çok çocuğun gelişimi üzerinde etkili olmak önemlidir” ( Kırışoğlu, 2002).

1930-1960’lı yıllar arasında Lowenfeld ve Brittain tarafından ortaya konulan, “Özgür anlatım”, “Doğal gelişim”, “Yaratıcılık” programların her ülkede vazgeçilmez hedefleri haline gelmiştir. Bu dönemde uygulanan sanat eğitimi programları ‘Yaygın’ olarak tanımlanabilir. Kapsamlı ve çok amaçlı sanat eğitimi kurumları o dönemin ürünleridir.

Çoğunlukla eğitimciler ( Arnheim, 1960) uygulamalı çalışmaların görsel algı gelişimi ve duygusal ayrımsama süreci ile gelişebileceğini savunuyorlardı. 1960’lı yıllara kadar ulaşan bu görüşlerin etkisi bugün de sürmektedir. 1960’lı yıllarda sanat eğitimine yeni bir bakış açısı getirildi. O yıllarda ilk kez sanatın öğretiminden söz edilmeye başlandı. Bu bilişsel yaklaşım daha sonra sanat eğitiminde disiplin odaklı programları gündeme getirdi. Bu yaklaşım, sanat eğitiminde estetik, sanat tarihi, sanat eleştirisi ve uygulamalı çalışmaları bir arada öğretmeyi hedefleyen kapsamlı programlara doğru gelişti.

Eisner (1972) sanatın bir bilişsel gelişim olduğunu savunuyordu. Disiplin odaklı sanat eğitimi yirmi yılı aşkın bir süre içinde bütün dünyada yaygınlık kazandı. Edmund Feldman ( 1970), sanat eğitimine tanımlama, çözümleme,yorum, yargı olarak aşamalar içeren araştırıcı sanat eleştirisi olarak bilinen bir eleştirel düşünce sistemi getirdi. Bu kuramı, Louis Lankford ( 1992) dört belli başlı sanat kuramı ile ilişkili estetik araştırmalar yönünde geliştirdi. Michael Parsons ( 1987) estetik görüş aşamalarını, Mary Ericson ( 1983) sanat tarihsel anlayış aşamalarını saptadı.

John Michael ( 1983) gençlerin sanat yapma yönelimlerini Lowenfeld’in düşüncesini temel alarak sınıflandırdı.

İnsan gelişimi alanında, Howard Gardner ( 1984) ‘Çok yönlü zekayı’ ortaya attı. David Feldman ( 1974) Evrensel’den Tikele olan gelişme yaklaşımını, yetenekli, özel çocuklar üzerinde yaptığı araştırma ile, Tikelden Evrensele olarak yeniden düzenledi.

(27)

Wilson’lar ( 1977) ortaya attıkları kopya kuramı ile eski tabuları yıktılar. Antropolojide ve sosyolojide yeni gelişmelerle çok kültürlü sanat eğitimi, sanat ve toplum ilişkisi araştırmaları çalışmalarda başlangıç oldu. Bu bağlamda kültürel okur-yazarlık önem kazandı. Gilbert Clark ve Enid Zimmerman ( 1987) yetenekliler için bir program önerdiler. Yaşam boyu öğrenme, beşikten mezara sanat öğretimi yaygınlaştı ( Strocrocki- Kırışoğlu,1998).

4.2.1Sanat Eğitimi ve Anlamı

Sanat eğitimi, genel anlamda okul içi ve okul dışı yaratıcı sanatsal etkinlikleri kapsamaktadır. Bu nedenle sanat eğitimi, yetişkin eğitiminden çok, yetişmekte olanların genel eğitim süreci içinde ele alınmaktadır. Ancak sanat eğitimi kavramı sorunsalı sık sık tartışılmış, sanat eğitiminin yalnızca görsel –yoğrumsal alanı mı içereceği ya da tüm sanat dallarını mı kapsayacağı konusunda değişik görüşler savunula gelmiştir. Kuşkusuz bu tartışmalarda, sanat eğitiminin nasıl anlaşılacağının, amaç ve görevlerinin neler olacağının belirlenmesi ya da daha doğru bir deyişle belirlenmesi yada daha doğru bir deyişle belirlenememesi rol oynamıştır. Zaman zaman müzik ve edebiyat gibi sanat türlerinin dışarıda bırakılarak, “plastik sanat eğitimi” ya da “görsel eğitimi” gibi kavramlara gidilmiştir. Zaman zaman da müzik, yazın, drama türleri gibi sanat dallarının da sanat eğitimi kapsamı içinde düşünülüp, bu geniş içeriğin tam hakkını verebilmek için “müzsel eğitim” ya da “estetik eğitim” gibi kavramlar önerilmiştir.

Sanat eğitiminin kuramsal yanı ve bilimsel temeli bir bölümüyle sanat bilimi kapsamına girmektir.Genel eğitim süreci içindeki sanat eğitiminin konuları içine, geçmiş ve şimdiki zaman girmekte, kuram ve uygulama ile üretici ve tüketici (izleyiciye düşen) süreçler hep bir arada yer almaktadır.İzlenen ve zaman zaman da üretilen sanat ürünleri, sanatların resim, grafik, yontu, mimarlık, “kullanım sanatları” diyebileceğimiz dekoratif ve el sanatları alanlarından ve tüm görsel iletişim alanlarından (afiş,fotoğrafçılık, film, video vb.) örneklerdir. Yaygın anlamdaki bir sanat eğitiminde, yalnız yukarıdaki görsel yoğrumsal alanlarla yetinilmeyip, sözel ve işitsel sanatlardan (yazın, müzik, tiyatro, opera, bale, sinema ve televizyon), dolayısıyla tüm görsel- işitsel iletişim sağlayan sanat alanlarından ve gözel (optik) kültür olanaklarından yararlanılacağı doğaldır. Böyle tümel

(28)

anlamda bir sanat eğitimi sanatın oluşumu, sanatsal yaratma, sanatın toplumdaki yeri, sanat türleri, sanat akımları ve anlayışları, sanatçının kişilik özellikleri vb. konuları işleyen, sanat ve kültür tarihi, estetik, sanat kuramları ve eleştirisi, sanat psikolojisi, sanat coğrafya ve topoğrafyası gibi, sanat olayına, sanat ürünlerine ve sanat- toplum-kültür ilişkilerini irdeleyen kuramsal bilgi dallarında katılmasıyla tamamlanıp bütünleşir (San, 2003).

Sanat eğitimine her şeyden önce duyuların eğitimi gözüyle bakabiliriz. Duyular arasında öncelikle bize olanca genişliğiyle dünyayı tanıtan göz gelir. Bu bakımdan sanat eğitimine geniş anlamda bir görme eğitimi, “görme’yi öğreten bir eğitim demek yanlış olmaz. “Görme” burada geniş bir anlam kazanmakta, düşünmeyle bütünleşmektedir. Göz duyarlığı gelişmiş, görmeyi öğrenmiş, düşünmeyle bütünleştirmiş olan, müzik dinlerken, şiir okurken de o sanat yapıtının iletisini görerek onu daha kolay anlayacaktır ( İpşiroğlu, 1998).

Sanat eğitimi, insanın yeniyi, özgünü arama, bulma ve uygulama iç güdüsü geliştiren bir eğitim alanıdır. Bu niteliği nedeniyle eğitim sistemlerini, sanat eğitimi üzerine kuran toplumlar, diğer alanlarda da gelişmişliklerini sürdürmektedir. Bugün çağdaş anlamda bir sanat eğitimi, bireyde sağlam ve bilinçli bir sanat anlayışının yerleşmesini sağlamalı ve çağın gerektirdiği bilimsellikle ve yöntemlerle sanat etkinliklerine yöneltilmelidir (San,1982). Çünkü endüstri insanı salt üreten bir varlık olarak görmeye başlamıştır. Teknolojik gelişme ve makineleşme sonunda kendi kendisine yabancılaşan insan, bireysel niteliklerini duygularını, özlem ve umutlarını, karar verme özgürlüğünü yitirme tehlikesi ile karşı karşıya bulunmaktadır. Oysa insan, duyan, düşünen, yaratan, doğayı ve insanları seven üstün bir varlıktır.

Kagan, sanatın eğitsel işlevini belirtirken; “sanat aslında bilincin bütün mekanizmalarının” açılıp çalışmasının en etkin bir aracı olarak karşımıza çıkmaktadır, açıklamasıyla sanatın duygu eğitiminde olduğu ne denli us eğitiminde de önemli bir araç olarak ele alınan sanat eğitimi, insanın bir bütün olarak us ve duygu varlığı ile eğitilmesinde tartışmasız yerini alır. Böylece sanat, insanın iki temel özelliği olan us ve duyguların eğitiminde önemli bir görevi üstlenmiş olmaktadır.

(29)

Eski eğitim anlayışında yalnızca usun eğitimi önemli bulunmuş, duygu eğitimi hiç düşünülmemiştir. Bilim ve endüstrideki değişim ve gelişmeler duygularında eğitimini gündeme getirdi. 19.yy’ın yarısından başlayarak önce endüstrileşme sürecinde başta giden ülkelerde olmak üzere geniş kitlelerde sanat eğitimine ilginin arttığı ya da arttırıldığı bir gerçektir. Sanat eğitimi endüstri devrimi ile başlamış, makineleşmenin yaygınlaşmasıyla, yaratıcılık ve özgünlüğe verilen önem artmıştır (Gökaydın, 2002).

4.2.2.Sanat Eğitiminin Gerekliliği

Sanat hem öğrenme sürecinin hem de gelişim sürecinin etkin bir yardımcısı olabilir.Çünkü sanat, duygu ve düşünce arasındaki karşılıklı ve iç içe geçmiş bağlantıyı vurgular. İnsanın bu iki yönünün uyumunun sağlanması, bir anlamda eğitimde temel yer alırsa, tüm eğitim süreçleri daha etkili kılabilecek güce sahiptir (San, 2003).

Sanatla insan hep iç içedir. Bireyin kendini tanıma, dışa vurma isteği ve kendini gerçekleştirme arzusunu sanatla bulur. Her birey, doğuştan bir takım yeteneklerle dünya ya gelir. Bazıları, bir eğitim sürecinden geçerek bu yeteneklerini geliştirir. Fakat, eğitim almamış bireylerde dahi sanata karşı bir eğilim vardır. Bu eğilim, günlük yaşantıda kendini belirgin bir şekilde gösterir. Ev dekorasyonundan tutunda, kıyafet seçimine kadar her yerde ve her konuda birey içindeki sanat duygusunu dışarı yansıtır.

Plastik sanat eğitiminde gereken önemin verilmemesi, sanatın toplumda ne gibi etkilere ve tepkilere yol açabileceğinin bilinmemesinden kaynaklanmaktadır.

Sanat eğitimine önem veren toplumlarla, sanata değer vermeyen toplumlar arasındaki uçurumlar göz ardı edilemeyecek kadar büyüktür. Böyle toplumlar kültür değerlerine, sanat eserlerine sahip çıkarlar ve yeni sanat eserleri oluştururlar. Sanatın hakim olduğu yerlerde caddeler, sokaklar bile daha farklıdır. Mekanlar insanı boğmaz , ince bir zevkin ve düşüncenin ürünüdür. Sanat toplumun hayatına girmedikçe o toplumdan sağlıklı olması ve sanatçı yetiştirmesi beklenemez. Sanatın gerekli olduğuna önce toplum olarak inanmalıyız.

İnsanoğlunun, her geçen gün teknolojinin getirdiği ağır baskıdan kurtulması, rahatlaması ve insan olmanın erdemine ulaşması ancak sanat yoluyla sağlanabilir. Özellikle

(30)

teknolojik alandaki gelişmeler ile endüstriyel rekabet ortamında, endüstriye hizmet etme, sanat ürünleri ile yaratıcı güce duyulan gereksinime paralel olarak, sanata ve sanat eğitimine olan ihtiyaçta artmıştır. Plastik sanatlar eğitimi; insan bilincinin yaratıcı becerilerini, özgür kılması açısından önemlidir (Erbay, 2000).

Okullarda, sanat eğitimi dersleri her zaman gereksiz ders pozisyonuna düşürülmekte, öğrenci ve öğrenci velisi de bu derslerin önemsiz olduğunu düşünerek dikkate almamaktadır. Eğitim politikası olarak sanat eğitiminin önemi topluma, öğrencilere ve velilere kavratılmalıdır.

Bilim ve teknikte yoğun gelişmelerin yaşandığı, teknolojinin günlük hayatımıza girdiği günümüzde çocuklarımızın ruhsal açıdan dengeli, paylaşımcı yetişebilmeleri için sanat eğitimi vazgeçilmezdir. Yaşadığımız çevredeki bilinçsiz betonlaşma, gelişme adına yaşanan düzensiz ve zevksiz oluşumlar ancak sanat eğitimi derslerinde kazandırılacak estetik çevre bilinci ile güzelliklere dönüştürülebilir. Sanat eğitimi çocuklarımıza önce kendisine, sonra çevresine saygı duymayı öğretir.

Çevremize baktığımız zaman, pek çok mutsuz insan görmekteyiz. Mutsuzluğunun yanında içinde yaşadığı topluma duyarsız, hiçbir şeyden zevk almayan, sadece işine gidip gelen, kendisine yeni ufuklar açabilecek olan uğraşları olamayan insanlar, giderek mutsuz hale gelmeye başlamıştır. Bunun sunucunda hayattan zevk almayan bireyler ortaya çıkmaktadır. Oysa ki bu tür insanlar için, kendini ifade edebileceği, bir şeyler üretebileceği ortamlar sağlanmalıdır (San, 2003).

İnsana ait temel gelişme sanattır. Her toplum ilkellikten daha kültürleşmişliğe, birinden öbürüne, gelişini, kendi kendine sanatla ifade etmiş, fakat daha önemlisi her insan sanatla heyecanlanmış ve düşüncesini ifade etmiştir. Bununla birlikte sanatlar dış dünyadan daha fazla haberdar olmak için sorumluluk taşırlar. Ayrıca sanatlarda, yaşamın korkularında, sevinçlerinde, heyecanlarında açığa vurulan sanattır. Sanat dinamik ve birleştirilmiş etkinlikler ile çocuklarımızın eğitiminde büyük bir potansiyeldir.

Bir insanın sadece zihinsel yönünün eğitilmesiyle o insanın eğitiminin tam anlamıyla gerçekleştirildiği, yerine getirildiği söylenemez. Çünkü tek yönlü, tek boyutlu bir eğitim

(31)

olgusu bireyi duygu dünyasından uzaklaştırarak salt ve kuru bir dünyaya götürür. Yani tek yönlü, tek boyutlu zihinsel gelişim eğitimi olayına karşı, duygu gibi duyumsal değerlerin içinde yer aldığı değerlerin geliştirilmesi sonucunda, her yaratıcı olgunun, düşüncenin, duygu değerleriyle, zihinsel aktivitelerin organize edilmiş, disiplinli bir uğraş sonucunda ortaya çıkacağı bir eğitim olgusunun gereksinimi anlaşılabilecektir. Bu yönlü bir eğitim oluşumuna da her bireyin ve toplumun ihtiyacı kaçınılmazdır (Demir, 1993).

Bu ihtiyacın karşılanması için çeşitli çözüm yolları aranmaktadır. Bu amaçla, çeşitli kurslar, hobi edindirme kulüpleri ile toplumun ve bireylerin sanatsal etkinlikler içerisinde yer almaları sağlanmaktadır.

Sanat eğitimi ile yeteneklerinin farkında olan, kendine güvenen bireylerin yetişmesi sonucunda, sanata duyarlı ve sanat bilinci kazanmış toplumların oluşması sağlanabilecektir.

4.2.3.Sanat Eğitiminin Amaç ve İlkeleri

Sanata ilişkin en önemli özellik anlatımdır. Kişinin çok öznel iç görüsü, imgeleri, düşünüleri ve duyguları sanat ile görselleşir. Bu çok özel dünyanın dışa dönüşmesi, bir başka deyişle anlatımı; başkalarının bu anlamda anlatımının anlaşılması insan için bir gereksinimdir. Hangi sanat formu olursa olsun yaratma eylemi anlatılmak isteneni izleyiciye iletme amacını güder. Bu aynı zamanda üretilen aracılığı ile anlatımların paylaşılmak istenmesidir. Öyle ise sanat eğitimi çocuğa ve gence sanat aracılığı ile iletişim kurma olanağı verir.

Simgeler, mecazlar aracılığı ile kurulan bu iletişim bağını üretici ve tüketici olarak çocuğun elinden almak onu bu çok güçlü deneyimden yoksun bırakmaktadır. Aynı zamanda usunun bütün boyutlarıyla beslenmesine ve gelişmesine engel olmaktır.

Sanatsal anlatımı, onun özel dilini kullanmayı öğrenen kişi, aynı zamanda bu dil yardımıyla geçmiş ve çağdaş sanat yapıtlarına değer yargısıyla ulaşabilir. Gördüğü yapıtları niteliksel olarak ayrımsar. Buna görsel duyarlık ya da görsel okur yazarlık denilebilir. Sanat eğitimi kişiye görsel okur-yazarlık kazandırır.

(32)

Çevremizi saran yalnız doğa ve sanat yapıtları değildir. İnsana renk, çizgi, biçim, doku, mekan gibi değerlerle ulaşan daha pek çok nesne bu ortamda yer alır.

Bunların kimisi sanat yapıtı olarak nitelenirken bir kısmı da estetik açıdan değerlendirmeye alınır. Ancak, sanat değildirler. Sanat eğitiminin bir başka işlevi de sanat yapıtlarına olduğu kadar çevreye ve her türlü görsel nesneye bir başka boyutta estetik ölçütlerle ulaşmayı sağlamaktır. Bu, sanat yapıtlarından seri üretime, tanıtımdan paketlemeye, mimarlık yapıtlarından çevre düzenine, televizyondan sinemaya, iç dekorasyondan giyime kadar her şeye, kendi özel oluşumları içinde sanat olarak ya sanat gibi değerlendirmeyle, yaklaşmak demektir.

Bir başka deyişle bir sanat yapıtını eleştirirken kullanılan niteleme ve değerlendirme dili ile bu yapıtlara yaklaşımdaki eleştirel tavır ayrıdır. Bu iki tavır bir birine karıştırılmadan ancak, özellikle ikinciler hiç ihmal edilmeden sanatta öğretim yapılmalıdır. Sanat eğitimi kişiye, niteliksel ayrımsamaya yönelik eleştirel düşünme kazandırır.

Değerlerle düşünmeyi, nitelikleri ayrımsamayı öğrenen kişinin estetik açıdan bakış ve görüş alanı genişler. Beğenileri, tek boyutta kalan, yalnız kendi bildikleri ve sevdiklerini güzel sayan insanlar yerine geniş düşünen insanlar yetiştirmek sanat eğitiminin amaçları içinde yer alır. İçinde yaşanılan kültüre, öteki kültürlere, geçmişe ve çağdaşa aynı değerle ilgili, bilgi ve sevgiyle yaklaşım gelişmiş bu görsel yetiye ve geniş anlamda sanatsal düşünmeye bağlıdır. Her yeniliğe kapalı uslar yerine, her yeniliğe açık bireyler yetiştirmek bu yolla olur.

Kişiler kendi doğal davranışları ve sınırlı dünyaları içinde kendilerine bir çevre yaratırlar. Bu çevre, uyumsuz renkleri, karmaşa içindeki görünümü ile elbette kültürel anlamda düzeysiz çevre olacaktır. Bu durum ötekileri rahatsız ediyorsa bunun sorumlusu kendisi değil, yetersiz sanat eğitimidir. Çünkü, kültür değerleri içinde yer alan, karmaşık ve tikel özelliği ile sanatın kişiye kazandıracağı yaşantı zenginliğini başka hiçbir şeyin kazandıramayacağı gibi, bu zenginlik kendi kendine de kazanılmaz. Sanat eğitimi kişiye kendi kültürünü olduğu kadar, öteki kültürleri öğrenme ve değerlendirme olanağı verir.

(33)

Sanat salt duygu, düşünü ve imgelerin görülen formlara dönüştürülmesi değildir. Kişiye kazandırdığı eleştirel göz de sanatın tam işlevlerinin tam sınırını belirlemez. Sanat aynı zamanda insanın yapabileceklerine sonsuz deneyim olanağı veren bir alandır. Sanatta sürekli araştıran, sürekli yenilenen bir yaratıcı süreç yaşanır. Bu sanatçı duyarlığının yaratıcı serüveni hiç bitmez, aksine artarak sürer. Picasso’nun bir resminde izlenen bu araştırıcı süreç, aynı zamanda sanatçının bir yaşam boyu bir yapıttan öteki yapıta geçerek sergilediği yaratıcı bir serüvendir.

Her yapıtta değerlerle düşünen insan zekasının bir sanatsal sorunu çözdüğü izlenir. Bu tükenmeyen yaratıcı sorun çözme serüveni sanatçıda arttıkça izleyicinin de bu üretilen yapıtlara tepkisi ve yanıtı artarak gelişir. Böylece toplumların kültürel değerleri oluşur. Stanislawski, yetenekli sanatçılar gibi yetenekli seyirciler de vardır,… “Bu bakımdan, sanat yapanın sanatsal bilinci ile sanatı algılayan kişi arasında aşılmaz bir sınır yoktur.” der.

Sanatçı ile izleyici arasındaki bu yaratıcı iletişimsel bağ üreticide ben yaparım, tüketici de ise Ben de yapabilirim isteği ve gücü uyandırdığın da, amaç gerçekleşmiş demektir. Sanat eğitimi kişiye duygu, düşünü ve imgelerini bir ürüne dönüştürme de yaratıcı davranış kazandırır.

Kişinin sanat aracılığı ile öğrendiği bu özel dil, üretirken kazandığı yaratıcı davranış, öğrendiği bütünlüğü yaratma yetisi ve izlerken elde ettiği eleştirel tavır sonuçta ona ayrıcalıklı bir göz kazandırır. Bu göz sanatın içerdiği bütün değerlere ve anlamlara açılan bir penceredir.

Sanatın kişiye kazandırdığı bir başka boyut yaratıcı eylemin yine değeri kendinden kaynaklanan mutluluk duygusudur. Bu gerçekte Freudcu yaklaşımlarda izlenen, sanatın dışavurum yolu ile kişiye sağladığı rahatlığın verdiği haz değildir. Böyle olmuş olsaydı, bu haz bir kez elde edildi mi, yaratıcı eyleminde tamamlanması gerekirdi. Oysa, sanatçı çoğu kez sancılı geçen bu yaratıcı serüvenini hemen hemen kesintisiz sürdürür. Öyle ise bu mutluluk, örneği okul öncesi çocukta çok belirgin bir biçimde görülen işin kendinden kaynaklanan bir mutluluktur. Buna ödülü işin kendisi olan mutluluk da denilebilir. Çalışırken sanatçının bedensel ve ussal çok yoğun bir çaba içinde olduğu bir gerçektir. Çalışma sırasında sanatçının pek de mutlu olduğu söylenemez. Ancak, ne sonuçta elde

(34)

edilecek parasal kazanç, ne de şu ya da bunun etkisi onun sanat yapmasına engeldir. O zamanını, emeğini ve bütün gücünü harcayarak ürettiği zaman mutludur.

Bu hazzı aynı zamanda yaratmanın bir güdüsü olarak çocuklara tattırmak sanat eğitiminin bir başka amacıdır.

Sanat bir kültür varlığıdır. Sanatı eleştirel bir gözle algılayıp değerlendirmeyi öğrenen çocuk bu yapıtları tarihsel süreç içinde yerine koymayı da öğrenmelidir. Bu yolla her çağın her ülkenin sanat yapıtlarına, kültürel varlıklarına geniş bir perspektif içinde yaklaşır. Kısaca sanat tarihini öğrenir. Bunu yaparken gerçek yapıt görme, müzelere gitme alışkanlığı kazanır. Çok ve gerçek sanat yapıtı görme, bu yapıtlardaki değerleri özümseme kişide bir değer birikimi sağlar. Bu birikim yeni yapıtlar olarak yaratıcı kişilerce geleceğe aktarılır.

Sanat, bir yaratıcı süreç olarak kişiyi özgür düşünmeye, özgür çalışmaya ve yaratmaya götürür. Bu özelliği ile onda birey olma bilinci yaratır. Üreten, seçen, beğenen kişi aynı zamanda içinde yaşadığı toplumun bir üyesidir. Bu yolla toplum içinde kendine, çevresine yabancılaşmaktan kurtulur. Bu işleviyle sanat, kültürel ve toplumsal gelişme de katılımcı kişiler yetişmesinde önemli rol üstlenir (Kırışoğlu, 2002).

Sanat eğitiminin amacı sanatı yaymak kadar, izleyerek olumlu mesajlar iletmektir. Sanatın sosyo-kültürel, psikolojik amaçları vardır. Dinsel, duygusal faydacı ve ulusal amaçlara hizmet eden sanat, insanları kötü duygulardan kurtararak onlara iyi duygular aşılar; sanatın insanın özü ile bütünleşip gelişmesi, bireyin psikolojik farklılıklarını da gözeterek, ruhsal gereksinimlerinin doyurulması ve ruh sağlığı bakımından dengeli bir kişi yaratma çabasıdır.

Plastik sanatlar eğitimi; kişiyi, malzeme bilgisiyle donatarak, görme şekillendirme, yeteneklerini geliştirerek, eğitilmesini sağlayarak, heyecanı, imajı ve her türlü duyguyu pratiğe dönüştürür. Öğrencinin imgelerini hayal dünyasını geliştirme, doğayı ve sanat eserlerini koruyup gözetmek sevdirmek, sanat eserlerini tanıma özelliğini kazandırmak, öğrendiklerini en iyi şekilde uygulama imkanı sağlamaktır.

(35)

Sanat eğitiminin amaçları ya da hangi amaca hizmet ettiği konusu temel özelliklerine göre de görsel yolla algılamayı öğretmek, yaratıcılığı geliştirmek, sanatın anlaşılmasını sağlamak, kendini ifade yeteneği kazandırmak sanatçı yetiştirmek, yöntemleri geliştirmek endüstriye hizmet etmek, boş zamanları değerlendirmek olarak da sıralanabilir. Sanat eğitimi kişinin görsel yolla algılamayı öğrenmesi, yaratıcılığının gelişmesi kendini ifade edip mesleğe yönelmesinde önemli rol oynar. Pek çok meslekte belli miktarda pratik çizim yapabilme becerisi, kişinin anlatım ve ifadesine yardımcı olması açısından avantajdır.

Sanat eğitimi; öğrencilere, duygu ve düşüncelerini görsel olarak ifade etme yeteneği kazandırmada yardımcı olur. Sanat, kişiyi görsel olarak eğitir. Sanat objesini görerek, birey güzeli ve estetik değerleri görmeyi, tanımayı, seçmeyi öğrenecektir. Bu açıdan sanat eğiticidir. Kişilerin görsel imajları doğru algılamasına yardımcı olur. Yaratıcılığını gelişimine yardımcı olan şartların sağlanması ile de sanat, insana en fazla olanağı sağlar. Aktiviteler sayesinde görüş tazeliğini ve fiziksel dünyaya olan duyarlılığın açık tutulmasına yardımcı olur. Sanat; insana duyular yoluyla algılanan pek çok mesajı, fiziksel dünyanın birer parçası olan şekilleri, renkleri, yapıları, sesleri ve doğanın kokularını almaya ve bunlardan zevk duymaya teşvik eder. Daha sonra duyusal izlenimler, görsel ifadelere (kağıda, tuvale ya da kil’e )dönüştürülür.

Sanat çalışmaları kişilerin görüş ufuklarını değiştiren, boş zamanlarını değerlendiren kendilerini geliştiren bir faaliyettir . Sanat çalışmalarına katılan kişiler boş zamanlarını değerlendirmenin yanında yeni bir yaşam gücü, topluma yararlı olduğu ve emeğinin sonunda bir üreti çıkarmanın hazzını taşır. Sanat eğitimi bireylere maddi olanaklar sağlayarak meslek edindirme sürecinde yer alır.

Sanat eğitiminin toplumsal amaçları sanatçı yetiştirmek, endüstriye hizmet etmek, sanat yöntemlerini geliştirmek, geleneksel değerlere ve estetiksel değerlere sahip çıkmak olarak sıralanabilir.

Sanat eğitimi; sanatçının kendini ifade etmek için seçtiği uzmanlık alanında, yaratıcı çabalarını değerlendirecek imkanlar sunar. Daha iyi ve yetenekli sanatçılara karşı gittikçe artan talep, ticari alandaki rekabette de üstün yetenekli sanatçılara olan ihtiyaç, sanatçıların yetiştirilmesinin önemini de ortaya çıkarmaktadır ( Erbay, 2000).

(36)

Sanat eğitimi, insanın sanatla ilintileri’nin biçimlenmesidir. Bu da ilkin, sanat sevgi’sinin gelişmesini, sanata içten gereksinim duyulmasını; ikinci olarak da, sanatın anlamı, özgül değeri ve imgesel dili anlayışının gelişmesini içine alır. Hiç kuşkusuz, bu süreç, insanın sanat bilgisinin oluşumuna dayanır; bu bilginin amacı da, insanlığın biriktirmiş olduğu çok yanlı sanatsal değerlerin tüm zenginliği içinde insana verilmesidir (Kagan, 1993).

Günümüzde; sanat eğitimine çok önemli bir görev yüklenmiştir. Buna göre öğrencinin; aktif olarak sanat programlarında yer alması, sanat eserlerinin sergilenmesi yoluyla topluma sanatı sevdirmek ve onun etkilenme gücünün tanıtılmasına katkıda bulunmaktadır. Çağımız sorunlarının, kişiler üzerinde mutsuzluğun nasıl mutluluğa dönüşeceğinin cevabı, sanat eğitiminde bulunmuştur. Sanat eğitimi alan kişiler, sanatın belirtilen özellikleri ile eğitilerek hem kendisini, hem de dış dünyayı tanıyacak ve dünyayla barışık kalacaktır.

Sanat eğitimi toplumsal, sosyal ve endüstriyel verimlilik açısından ele alındığında kişilerin sanatsal beklentilerine kişilere olduğu kadar, toplumsal yapıda da endüstrinin taleplerine cevap vermesi gereklidir.

Sanat eğitiminin genel eğitime destek olarak onun içinde yer alması gerekliliği yıllarca tartışılan konudur. 19.yüzyılın ortalarına doğru İsviçreli pedagog Johann Heinrich Pestalozzi (1746-1827) çizgi, geometrik şekiller ve ölçü kavramlarının sanat ve iş eğitiminde etkin olmasıyla, öğrencinin düşünce, araştırma ve yaratma yeteneğinin gelişeceğini savunmuştur. Lienhardunol Gertrud (1781) adlı yapıtında; öğretmenlik deneyimlerinden bahsetmiş ve eğitim yöntemi üzerinde çalışmıştır. Sanat eğitiminin zeka düzeyini yükselteceği düşüncesini savunarak, sanat eğitiminin; genel eğitime fayda sağlayacağı ileri sürmüştür. Milwaukee devlet okulları sanat programları uzmanı Richard Deornek, ise “yeni yollar” projesi ile Milwaukee’de ilk ve orta öğretimde sanat derslerinin tam olarak müfredata alınmasıyla ne gibi sonuçlar elde edildiğini araştırmıştır. Araştırma sonucunda öğrencilerin derslere pek girmediği ve başarı seviyesi düşük olan okullarda, sanat derslerinin programa aktif olarak alınmasıyla, öğrencilerin; başarı ve devamlılıkları artmış ve veliler çocuklarının bu imkanlardan daha fazla yararlanmaları için başvurularda

Referanslar

Benzer Belgeler

Çalışmamız, sanatın değişimin mimarı, dönüşümün sosyo-kültürel ajanı ve sanatın sosyalizasyonun bir bileşeni olarak görülmesini, yeni toplumsal ve

Bu araştırma, Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki bir ilde faaliyet gösteren bir kamu hastanesinde halkla ilişkiler faaliyetlerinin işleyişini ve halkın bu konuya

Divan şiirinin poetikasının bir bütün olarak ortaya konmasında Azmîzâde Hâletî ve ona benzer şairlerin kendi şiirleri hakkındaki görüşlerinin ve genel

The downward and forward direction of facial growth results from displacement of the maxilla in this direction along with:.. Ⓐ upward and backward remodeling of the

Grafik tasarımda önemli bir yere sahip olan illüstrasyon, düşüncelerin ve verilmek istenen mesajların hedef kitleye doğru bir biçimde iletişim kurarak görsel

Zira her zaman yapıtlarının tümü seslendirilmiş tek bestecimiz olarak andığımız Erkin’i uma­ rız yakında “yapıtlarının tümü CD üzeri­ ne kaydedilmiş”

Asur Ticaret Kolonileri Çağı adını verdiğimiz ve en az 200 j ı l l ı k bir zamanı içine alan bu devrede, Asur'lu tüccarların ve şahısların elbette çeşitli

Çalışmamızda elde edilen lomber MR sonuçlarına göre disk sinyal intensite kaybı KBA’lı grupta daha sık görülüyordu ve BA olmayan RA’lı hasta grubuyla arasında