V ‘>
YENİ Y A Y IN L A R
Adalet Ağaoğlu 'nun hi - kay eleri; Rem zi Kitabe yi, 207 sayfa, 10 lira,
İki yıl önce yayımlanan "Ölmeye Yatmak" adlı roma nıyla cumhuriyet ideolojisi - nin belirli kesitlerdeki ç e liş kilerini som utlaştırarakeleş- tirel gerçekçi Türk rom anı nın hiç kuşkusuz, en başarılı birkaç örneğinden birini ve - ren Adalet Ağaoğlu, "Yüksek Gerilim"deki hikayeleri ile bu kez, eleştirel düzeyi aşan toplumcu bir sorunsallıkla (problematikle) çıkıyor okur önüne. Ağaoğlu, artık, gerçe - ği çarpık ve tek yanlı görü - nüşleriyle ortaya koyan ideo lojik çelişkiler karşısında e - leştirel bir tavır almakla y e tinmiyor,bu çelişkileri aşa rak gerçeği,bütünselliği için de kavrayan bir dünyagörüşü doğrultusunda temellendir - mek istiyor.Ağaoğlu, "Ölme ye Yatmak"ta cumhuriyetide- olojisinin çelişkilerini yaşa - yan tip'leri anlatmıştı; "Yük sek Gerillm"deki hikâyelerde ise gerçeği bir bütün olarak kavrayan durum 'ları (situa -tions) anlatıyor.
Adalet Ağaoğlu'nun hikâ yelerinde ortaya koyduğu bu s orunsallıkta, tip' lerden du - rumlara doğru görülen aşma, aslında, toplumcu gerçekçi e- debiyatın belirgin özellikle - rlnden biri, giderek, başlıca - sidir. Engels, Minna KautskyL ye yazdığı mektupta, edebiyat yapıtlarındaki toplumcu g e r çekçi yönsemenin "durumdan ve eylemden kendi kendine doğması gerektiğini" belirtir. Kitaptaki hikâyelerin tümü,iş- te bu türden durumlar ü zeri ne kurulmuştur. İnsan tipleri nin vurgulanması, bilerek ar ka plânda bırakılmış ve insan ların karşılıklı gerçek ilişk i lerini vurgulayan durumlar ve eylemler ön plâna çıkarıl m ıştır. Şöyle de söyleyebil! - riz : İnsan bir kendinde - son (fin en soi) ya da bir amaç ol maktan çıkmış, bir durumun belirlenmesine pratik etkin liğiyle katkıda bulunan bir iş lev kazanm ıştır. Ağaoğlu' - nun "YüksekGerüim"dekihi- kâyelerinin sorunsallığı bu ol guya dayanır.
'Tip hikâyesi'yerine ' du rum hikâyesi'ni getiren bu so runsallık, genel olarak yaza - rı, anlatımı artistik düzeyde geçerli kılacak biçimler ara
Yüksek Gerilim
maya götürür.Bu biçimler,hi kâyelerin alegoriler ya da sim gelerle anlatılmış olm asıdır. Alegoride,eğretileme (metap- hor) düzeyi ile sözcük ( lite — rai) düzeyi kesiksiz bir bi - çimde süregider ( sözgelimi, Orvvell'in "Hayvan ÇiftUği"n- de olduğu gibi); simgesel öy küde ise bu iki düzey sürekli olarak birbiriyle çakışm az. Adalet Ağaoğlu, yukarda sözü nü ettiğimiz 'Yol' hikâyesin de alegoriyi, buna karşılık'Du- var Öyküsü'nde ise simgeci - liği bir anlatım biçimi olarak kullanır. 'Yol' ile birlikte ki tabın en güzel hikâyelerinden biri olan 'Duvar Öyküsü'.söz cük düzeyinde yaşlı bir duva rın içine girerek onu çöker ten küçük bir andız tohumu - nun masalsı hikâyesidir. Eğ - retileme düzeyinde ise doğa diyalektiğinin süreçleri için de tarihin diyalektiğini orta - ya koymaya yönelir . Burada şunu önemle belirtmek gere - kiyor : Aslında, doğa süreçle - rini simgesel düzeyde kulla - nıp bununla tarihsel bir süre ci temellendirmeye, ( ya da, Engels'in deyişiyle,'toplum - sal çatışmaların gelecekteki tarihsel çözümlerini anlat - ma'ya) yönelmek, içinde bü yük tuzakları taşıyan bir a r tistik anlatım biçimidir.İnsan tarihindeki süreçleri doğa sü reçlerine indirgenmiş gibi gösterme sakıncasını da b ir likte getiren bu yaklaşım, do ğanın simgesel kullanımını ideolojik düzeyde geçersiz kılabilir. Ama Adalet Ağaoğ - lu,'Duvar Öyküsü'nde bu tu zağa düşmemiştir. Bu hikâye nin son bölümleri, doğa diya - lektiğinden farklı olarak,tari hin diyalektiğinin insanın top lumsal etkinliği (faaliyeti) ile belirlendiği konusunda uyarı cı ve aydınlatıcı açıklamalar getirmektedir:'Duvar Öykü sü' insanın 'bir tohumdan d a ha devingen olduğunu bilme - nin güveniyle' tarihsel göre - vini üstlenmesiyle biter.
'Duvar Öyküsü' üzerinde bu kadar uzun uzadıya durma mın nedeni, Ağaoğlu'nun bu hikayede, John C ruickshank' ın Albert Camus'nün " Veba" sı için söylediği gibi'somut ile soyutu organik olarak zorun lu bir ilişki' biçiminde birleş tirm iş olmasıdır.Artistik an latım biçimi olarak simgese li, soyut içeriğiyle bu ölçüde bağdaştıran hikâyeler Türk e
debiyatında çok a z d ır. Cru - ickshank, Veba için şöyle di - yordu : "Hem sözcük düzeyi , hem de eğretileme düzeyleri nin birbirine iyice girmiş ol ması, her iki düzeyin de oku - yucu tarafından hemen anla - şılmış olduğunu ve her ikisin den de ayrı ayrı haz duyduğu nu gösterir. Hikâyenin kendi - si, sürekli bir alegori ile iş - lenerek aşırı derecede geril- memiştir. Okuyucunun simge yi yorumlaması kesintisiz bir süreç değildir. Bir düzeyden ötekine geçiş ancak kesik k e sik olur. Hikâyenin sözcük an lamı dışında kalan yönü daha inandırıcıdır. Çünkü bu yön, herzaman değil, ancak aralık larla ortaya çıkar" ( J . C ru- ickshank , Albert Camus ve Başkaldırma Edebiyatı) . Bu çözümleme, 'Duvar Öyküsü ' için de geçerlldir.
Adalet Ağaoğlu,roman,hi kâye ve oyunlarının içerik a - çısından devrimci bir sorun sallık taşımasına ne ölçüde önem veriyorsa, bu içeriğin en yetkin artistik anlatım bi çimleriyle uyumlanmasına da o ölçüde önem veren sayılı birkaç yazarımızdan biridir. Belirli bir durumu somut ve nesnel bir biçimde yansıtmak için, anlatım temposunu ba - zen yavaşlatıp, bazen çabuk - laştırarak, gerilim ve gevşe meler yaratarak kullanmak - tadır. Sözgelimi 'Gün Üç Da - kika' hikâyesi, sabırsızlıkla beklenen önemli bir haberin ( 'af' haberinin)getırdiği du - yusal tedirginliği bu duruma uyumlanan kesik ve bilerek kullanılmış staccato bir anla tım temposuyla işlem iştir. Ama, öte yandan da, sözgeli mi 'Bileyci'hikâyesindeki o a- ğır, kapanık ve belirli bir so nuca (bileycinin müteahhidi öl dürmesi) doğru gittiği belli o- lan olayların bağlantısı , k e siksiz ve yavaş yavaş sertle şen bir tempoyla verilir. De - nebilir ki Adalet Ağaoğlu, e - debiyata, önce oyun yazarlı - ğıyla girmiş olmanın getirdi ği dramatik tempo bilinciyle, anlatımı biçim ve yapı olarak en uyumlu bileşimlere vardı ran bir yazarımızdır. " Yük sek Gerilim", son yılların en iyi, en başarılı birkaç (ne ya - zık ki, sayısı çok az.') hikâye kitabından biridir.