• Sonuç bulunamadı

İstanbul bir yalnızlıktır 8:Kimler geldi kimler geçti

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İstanbul bir yalnızlıktır 8:Kimler geldi kimler geçti"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

24 NİSAN 1988

İD lZl YAZILAR:

İSTANBUL

BİB YALNIZLIKTIR

■ ¡■ á á á titib c s a ú a a fe tiL

-PERA PALAS,

ASLINDA ÜNLÜ ŞARK

EKSPRESİ

YOLCULARININ

KONAKLAMA

YERİYDİ...

BUGÜN DE ORİJİNAL

EŞYALARININ

KİMİLERİNİ

KORUMAKTA...

Kimler

Greta Garbo, sinemanın en efsanevi yaldızıydı. Garbo, şöhretinin doruğunda sinemayı bıraktı ve kayıplara karıştı. Oysa bir zamanlar, çok gençken İstanbul’a gelmişti ve muhakkak ki büyük ümitler besliyordu hayata karşı.

NDOKUZUNCU yüzyıl so­ nunda yetişmiş yazarlarımız için Beyoğlu, bir uçtan bir uca o eski Pera,monden ha- I yatın semtidir. O kadar ki, ; İstanbul’la Beyoğlu birbirin­ den ayrı iki ülke gibi alımla- nır. Abdülhak Şinasi’nin saptayımına kulak verelim: “Çamlıca’nın günleri güneşle, geceleri ay ye yıldızlarla ne kadar nurlu ve parlak olsa da, İstanbul’un bütün daüssılalı (sıla özlemi ya­ ratan) semtlerinde oturanların hemen hepsi­ nin âdet edindikleri gibi, biz de, arada sıra­ da, bu sevgili mahallemize ihanet etmeyi ve gidip Beyoğlu gecelerinin içkisini tatmayı se­ verdik. Şüphe yok ki burada daha hızlı bir ha­ yat neşesine kavuşuyorduk.”

Yeniden yaşamak istediği günlerin Be- yoğlu’nu şimdi yaşadığı günlerin Beyoğlu'n- dan hayli farklı hatırlar Abdülhak Şinasi. Ge­ çen, geçip gitm iş zamana bir yas çelengi oturmaktan kendini alamaz.

O zamanın Beyoğlu geceleri Tünel’den Halep Çarşısı’na kadar canlı, eğlencelidir. O zamanın Beyoğlu gecelerinde elektrik yoktur, havagazıyla aydınlanma sağlanır. Barların, si­ nemaların adı bile geçmez; buna karşılık iç­ kili lokantalar, çalgılı gazinolar saltanat sür­ mektedir. Ucuz kira faytonları, kupa arabala­ rı otomobilin görevini yüklenmiştir. Şimdinin yıkık dökük, Abdülhak Şinasi’nin bu satırları kaleme aldığı günlerin pırıltılı Elhamra sine­ ması, geçmiş zamanda Palais de Cristal’dir, bir kafe şantan, yanı çalgılı kahve. Palais de Cristal’de, üst katta, merdiven başında görün­ tüyü değiştirici, güldürücü aynalar hafızada derin iz bırakır...

O kırmızı Saint-Antoine kilisesinin oldu­ ğu yerde Konkordia Tiyatrosu vardır; neşeli, oynak, hoppa bir mekân, arkada kumarhane­ si bile var. Bununla birlikte Halep Çarşısı gö­ rünür görünmez Beyoğlu adım adım tenha­ laşmakta, Taksim’e kadar karanlık bir mıntı­ ka başlamakta. Taksim’de büyük ağacıyla Ha- midiye Çeşmesi ve artık Şlşli’ye kadar, bayağı ıssız bir yol.

SOSYAL TOPOGRAFYA

Abdülhak Şinasimiz o zamanlar gençliğini yaşarken, Servet-i Fünun romancıları harıl ha­ rıl monden Beyoğlu’nu anlatmaktadırlar. Fransa’dan gelen tiyatro kumpanyaları, İtal­ ya’dan gelen opera trupları birdenbire Avru­ pai hayatın dekorunu kurmuştur. Kadın-erkek, hanımlarla beyler, Osmanlı-Türk töresini bir yana bırakıp, monden hayatın gereklerine ayak uydurmaya çalışırlar bu roman sayfala­ rında.

Saffeti Ziya’nın yazdığı “Salon Köşe­ lerinde” romanı, Pera Palas salonların­ daki bir baloya geniş yer ayırmıştır. Romanın kahramanı Şekip, baloda pek zarif bir valsin kavalyesidir ve dans arkadaşı, İngiliz kızı Lid- ya’nın övgüsünü kazanır: “Fakat siz ne İyi vals ediyorsunuz... Bir Türk için bu harikulade bir şeyi”,

Mehmed Rauf Bey’in “Son Yıldız” roma­ nı sayfalarını yine Pera Palas’a, ayrıca Tokat­ layan salonlarına açacaktır. Amerika’dan yeni dönmüş Fikret’le kızkardeşi Fehamet, Tokat­ layandaki baloda birlikte dans ederler. Bir Türk kızı dans etsin!... Pera Palas’ın görkemli balosundaysa hanımlar şampanya bile içe­ cekler. Ne var ki Fikret, o gecenin danslarını beğenmeyecek, tutumları, çağrıları, jestleri, oyunu fazla senlibenli bulacak. Avrupai, mon­

geldi

kim ler geçti

Rokoko stilinde bir yapısı olan otel saygıya değer bir ayakta kalma mücadelesi verirken, kapısını aşındıranlar arasında Atatürk'ten İnö­ nü’ye, prenslerden Agatha Christie’ye kadar pek çok ünlü de var...

den hayata ayak uydurmamız öyle kolay de­ ğil...

DuhanTden anlaşılabileceği gibi Pera Pa­ las aslında ünlü Şark Ekspresi yolcularının konaklama yeridir. Rokoko stilinde bir yapı. Bugün de orijinal eşyasının kim ilerini koru­ makta, İstanbul’un en eski otellerinden biri olarak gerçekten saygıya değer bir ayakta kal­ ma mücadelesi vermektedir.

Pera Palas’ta konaklamış ünlülerden de söz açacağız. Otelin 101 numaralı odası Ata­ türk’ün anısına ayrılmış, minik bir müze. İs­ met Paşa da Pera Palas’ta kalmış, Celal Ba- yar da. Bir başka Cumhurbaşkanımız Fahri Korutürk de... Adnan Menderes, Refik Say­ dam... Yazarlarımızdan başı çekenler Yakup Kadri’yle Falih Rıfkı. Ben, Attilâ Ilhan’ın da kaldığını anımsıyorum.

Krallar, kraliçeler, hanedan mensupları listesi sayılacak gibi değil: Eski Arnavutluk Kralı Ahmet Zogo, eski Romanya Kraliçesi Mary, Kralı Carol, eski Sırp Kralı Pierre, Şah Rıza Pehlevi, Hıdiv Abbas, VII. Edward, Pren­ ses Adile Osmanoğlu (II. Abdülhamit’in toru­ nu)..

Agatha Christie, polis romanlarının eşsiz kraliçesi de Pera Palas’ın konuklarından. Ote­ lin bugünkü yöneticileri Hercule Poirot,ve Ja­ ne Marple yaratıcısı için bir iddia ileri sürü­ yorlar: “ Meşhur yazar Agatha Christie’ nin hayatındaki 11 günlük kayıp devreye ışık tutacak esrarlı anahtar, medyum Tamara Rand ve Warner Bros film şirketi gayretleriyle 7.3.1979 tarihinde 411 numaralı odada bulun­

muştur. Bu anahtar halen otelimizde muha­ faza altındadır.”

Henüz çok gençken İstanbul’u ziyaret eden Greta Garbo, Pera Palas’ın manzarası­ na hayran kalır. Garbo’nun bu kentte büyük bir aşk yaşadığı söylentileri vardır, İstanbul’ da, Haliç’in efsanevi günbatımına dalıp gide­ rek. Garbo’yu Charles Boyer, Josephine Ba­ ker, Julio Iglesias izliyor değişik dönemlerde.

ÜÇ MEVSİM

Fakat biz şimdi Peyami Safa Bey’in “Fatih-Harbiye” romanına “takılıp” Pera Pa- las’tan ufaklaşarak Lebon ve Markiz pasta­ nelerine yol alacağız. Okuyanların hatırlaya­ bileceği gibi bu romanın kişileri Lebon'la Markiz arasında mekik dokurlar. Peyami Sa­ fa onların felakete sürükleneceği kanısıyla yürek titremelerine uğrar. Yüzyılımızın başın­ daki Beyoğlu, eski İstanbul tarafında oturan aileler için bir korku ülkesidir. Erkek ve dişi Frankeştayn’lar cadde boyunca semiz av araştırıp dururlar.

Oysa Lebon masumiyet dolu bir kuruluş­ tur. Sonradan İlk Lebon’u Markiz işgal ede­ cek, ikinci Lebon da karşı sırada yer alacak­ tır. Duhanî’ye göre, “Lebon bu eski yerinde, duvarların, lambrilerin üstünde kalan bölüm­ lerinde kübik oymalarla yapılmış fayans pa­ nolar hâlâ durmaktadır. Dört mevsimi anlatan bu tablolar yalnızca üç adettir. Bu eksikliğin

nedeni, içlerinden birinin, sanıyorum kış ola­ nı, imalat ya da taşıma sırasında veya mon­ te edilirken kazaya uğramış olmasıdır.”

Lebon’a öğle yemeğine davet edilen Sa­ ralı Bernhardt, Fransız Sefareti kâtipleriyle şampanya yuvarlamaktan kendini alamaz. Sa­ ralı Bernhardt, Beyoğlu'nu bir uçtan bir uca kupa arabasıyla dolaşır, Avrupa’da satın ala­ bileceği her şeyin Pera’da da satılıyor olma­ sına önce şaşar, sonra dudak büker. İmpa­ ratorluk başkentinin özgün, yerli mallarını1 bunca az sergiliyor olması dikkatini çekmiş­ tir; mihmandarına üzüntülerini bildirir.

Beyoğlu’ndaki gezimizi Tepebaşı bahçe­ sine kadar uzatalım. Orayı, daha yakın tarih­ te, ellili yıllarda Ziya Osman Saba anar.

Saba’nın Tepebaşı bahçesi, “Mai ve Siyah” romanının başlangıcında yer almış çalgılı bahçedir.

Bugünün Beyoğlu dünyası mondenliğin değil, lumpenliğin simgelerini içermektedir. Muhafazakâr yazarlarımızın yuva yıkıcı buldu­ ğu o eski Pera, şimdi belediyenin eline bıra­ kılmış, belediyece verilecek şekle zorunlu kı­ lınmıştır. Tarlabaşı’ndaki yıkıma, ahlaki yıkı­ lışın ortadan kaldırılması gözüyle bakılıyor- sa, bu, yıkımlarla ahlakın onarılabileceği dü­ şüncesinden kaynaklanmaktadır. Kendinden menkul bir onarım olsa gerek.

Ne var ki, bugünün Pera’sına bugünün Sa­ ralı Bemhardt’ları, Greta Garbo’ları, İsmet Pa­ şaları, Celal Bayar’ları zaten uğramamakta­ dır ve zaten onlar da birer hayal gibi silinip gitm iş değiller midir?

M

İp,

J ¡ f l i

Pera Palas İstanbul’da nasılsa korunabilmiş mekânlardan biridir. İşin ilginç yanı, tarihi de­ kor aranan filmciler ve televizyoncular için ayakta kalabilmiş son mekândır. Tanrı Pera Pa- las’ı yıkımlardan korusun!

Beyoğlu’nda bir yalnız ev. Kimbilir kimler yaşadı, dolaştı, güldü ve ağladı odalarında. Kimbilir hangi unutulmuş maceraları fısıl­ dıyor duvarları. Şimdi bir yoksulluk simgesi.

YÂRIN:

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Konuşulan İstanbul Türkçesi'yle yazdığı şiir lerle Yahya Kemal Beyatlı, şiir dilinin zen­ ginleşmesini sağladı.. Modern TUrk şiirinin kurucusu sayılan Yahya Kemal

Sinema bizde bir endüstri düzeni içinde kapitalist (hatta .kapitalist bile olamayan) sını-.. fınelindedir.Bunedenle bu sı­ nıfın koyduğu kurallara uymak

Plânları büyük bir itina ile yapılmış olan Köprülülerin yalısı, her zaman için tatbik edilebilecek nümunelik bir inşa tipi teşkil eder. Diyarlarının,

Bugün türkleri İslam ailei ictimaiyesi arasında yüksek bir hazzı vicdan ve samîmi bir hissi itminan ile alnı açık yürüyebilmeğe saik olan sebeblerden biri

Joubert sendromu anormal solunum düzeni ve göz hareketleri, hipotoni, ataksi, serebellum ve beyin sapının nöropatolojik anomalileri ile birlikte gelişimsel geriliğin

Aslında yetenekli bir ressam olan Abdül­ mecit Efendi, 1900 yılında, köşkün eskimiş olan dış kapısında değişiklik yaptı.. Türk Mısır üslûbundan

Üretilen malzemelerin birçoğu fiber şeklinde üretildiği için kullanılan fiber miktarına bağlı olarak çok farklı dayanım özellikleri verebilmektedir.. Fiber

Haşim Bey İstanbul Belediyesine geldiği zaman Meclisin ekseriyetini teşkil eden 54 Adalet Partili üye ve seçimden evvel Belediyeye yerleşmiş olan gene Adalet