Sahiie 4
| Gazeteler, Gazeteciler
Fazlı Necip Bey
tf---?
1
M i
( i *
A
Recaizade Ekrem
bey ve çocukları
“ Nejat gayet ağırbaşlı bir çocuk Erciimende
gelince, o biraderinin zıddı tamı ateş
gibi bir çocuk. Hani şu sivri zekâlardan. . .
N ejad ’m hastalığı ve üstadın endişeleri -
N eja d ’m ölümünden sonra acıklı
bir mektubu
Recaizade Ekrem bey, FazlıNecip beye gönderdiği mektup larının çoğunda çocuklarından bahseder. Bunlar kendisinin ne kadar muhabbetli bir baba, ne derece rakik kalbli bir insan ol duğunu gösterir. Mektuplardan gelişi güzel bir kaçını neşredi yoruz:
Mektubunuzun Nejad’a ait fıkralarını kendisine gösterece ğim. Şimdi burada değil, yani mektepte. Çocuk iyi çalışıyor. Zannederim ki az vakit sonra mektebin abıruyu olacak. Ge çen gün getirdiği cüzdanına mektep idaresi tarafından «Ne- jad gayet iyi bir şakirddir, ken disinden umumen hoşnuduz.» ibaresi yazılmıştı. O kadar se vindim ki gözlerim yaşla doldu. 30 Teşrinievvel 311 Nejad gayet ağırbaşlı bir ço- çocuk. Henüz 13 yaşında olduğu halde yirmi yirmi beş yaşında bir genç gibi görünüyor. O ka dar ağır ki mektepte çoluk ço cuk arasında bulunmağa miza
cındaki mekânet tahammül e- demedi. Bu sene evde ders alı yor. Fazla olarak piyano da öğ reniyor.
Ercümend’e gelince, o büyük biraderinin zıddı tamı. Ateş gibi bir çocuk. Hani şu sivri zekâ lardan. Lisan öğrenmekteki is tidadı fevkalâdesi sayesinde al tı ayda Rumcayı da pek güzel tekellüme başladı. Şimdi Al manca öğreniyor. Hiç şüphem yok ki altı ay sonra anı da ser- bes serbes söylemeğe başlıya- caktır.
5 Teşrinievvel 313 Nejadcığım ehemmiyetlice bir hünnak ile bir iki gün hasta landı. Müteakiben vücudunda 1 ufak ufak kırmızı şeyler belirdi. Neuzübillâh Taalâ (İskarlatin) diye aklım başımdan gitti. Son ra tahakkuk etti ki kızamıkmış. Zaten Nejad’m hastalandığının ikinci günü Ercümendciğim de ateşler içinde yatağa düşmüştü.
Enis Tahsin T İL
Gazeteler, Gazeteciler
(Baş tarafı 4 üncü sahifede) Hâsılı bir kaç gün içinde ikisi birden dehşetli surette kızamık larını döktüler. Fakat böyle kı zamık pek nâdir görülür şey lerden.
Bunlar anlaşılmcaya kadar arada ben öldüm. Düşün bir kere, tamam bir hafta gece gündüz uykusuz, gıdasız kal dım. Hastalandım. Şimdi, Cena bı hakka hezaran hezar ham- düsenâ olsun, anlar devrei ne- kahate girdiler. Sıhhatleri pek iyi gidiyor. Lâkin ben bir türlü kendimi toplıyamıyorum. Cüm- lei asabiyem fena sarsılmış. Ne ise o da geçer.
S Mart 314 Fazlı! Sen benim en vefakâr bir iki dostumun burisi olduğun için seni bir vakitte unutmam. Lâkin «Asrı» bazan unutsam caizdir. Çünkü «Asır» her va kit senin aynın olamıyor. Bu nunla beraber yine ben «Asır» dan birşey diriğ etmem. Ancak o şey nerede?. Dedim ya, ben si zin gibi değilim, yorgunum. Fazla olarak başımdan gaileler.. Bazan gailei haileler de eksik olmuyor.
Bak dün Nejad mektepten avdet ederken yolda muattalül- his olarak düşüvermiş. Yanında bulunan uşak kucağına almış, en yakın eczahaneye götürmüş. Bir çok mualeceler, ihtimam larla çocuk, zavallı Nejad göz lerini açabilmiş. O halde iken yine kucakta olarak eve getir diler. Biçarenin gözleri açık ise de hâlâ aklı başına gelememiş idi.
Kuş kadar vücudunu deraguş ettim. Evin üst katma kadar çıkardım. Yatağına yatırdılar. Vakadan kendisi tama- miyle bihaber. Ev halkına ârız olan telâş ve ıstırabın sebebini bilemediği için «Bu telâş nedir? Ne oluyor babacığım, ben hasta mıyım? Saat kaç? Ben bu sa bah kalktım, mektebe gittim mi?..» diye suallerde bulunma sı yüreğimi paramparça etti. Ah! Ne kadar zayıf, ne kadar halsiz!.. Yatağına girip biraz istirahetten sonra yavaş yavaş aklı başına geldi. Vaka olduğu gibi kendisine söylendi. Fakat o, nasıl düştüğünü, düştüğünden bed’ile eve gelip de tamamiyle iadei his edinceye kadar ne nalier geçirdiğini bilmiyordu, hâlâ da bilmiyor.
Birgün evvel sabahtan akşa ma kadar çalışmış, bir kaç coğ rafya haritası tersim ve telvin
etmiş. Kendi vazifelerinden başka arkadaşlarından birisinin de hatırı için vazifelerini hazır etmiş. Bu sebeple gece hiç uyu yamamış. Ertesi, yani vaka gü nü de tabiî pek zayıf, pek bîtab bulunmuş, ihtimal ki mektepte de başkaca sıkılmış. Bu ahvalin neticesi olarak da yolda tarif ettiğim gibi bayılıp düşüvermiş. Eğer bu hal alelâde bir baygın lık geçirmekten ibaret ise in şallah bundan sonra bir daha gelmemesi için lâzım olan takay yüdatta kusur olunmaz. Ya şa- yed sar’a gibi bir illetin başlan gıcı ise ben ne yaparım?.. Bu gece tâbessabah biz uyuyama- dık. Fakat o medid, fasılasız, sakin bir uyku ile vücudunu başını dinlendirdi. Bu sabah da — Cenabı hakka bin şükür — her zamanki gibi iyi bir halde uyandı. Bir hafta kadar gezdi rip hava aldırmak için işte bu gün Adaya götüreceğim. Adada belki hiç vakit bulamam diye şu kâğıdı çırpıştırıyorum. Alla hın merhametine sığındım.
Nejad, maateessüf üstadın korktuğu hastalığa tutulmuştu. Mektuplarından bir çoğu bu hastalığın tedavisi için ne ka dar uğraştığına, ne kadar di dindiğine dairdir. Fakat bütün bu gayretler tesirsiz kalmış, za vallı Nejad hayata gözlerini kapıyarak üstad Ekrem’i bü yük bir yeis ve keder içinde bı rakmıştır. Bunun derecesi aşa ğıdaki mektubundan anlaşıla bilir:
Nuruaynım Fazlı Necip, Dostlarım artık beni ölmüş bilmeli. Beni ziyaret ederlerse türbe ziyaret eder gibi etmeli... Bana mektup gönderirlerse fa tiha gönderir gibi göndermeli. Benden mukabeleye, cevaba muntazır olmamalı. Mamafih sana şu kadarcık bir şey yazı yorum.
Nejadm... O cevheri fenaya- bın kıymetiyle mütenasip ne yazılabilir? Mamafih biraz şey ler yazdım ki ruhumun elim lerinden, kalbimin şehikalarm- dan ibaret Şimdi tab’ı teşebbii- satındayız. Musavver olacağı için biraz külfetli olacak.
Buraya geleceğini yazıyorsun. Bir an evvel gelsen de bir kaç fasıl da seninle ağlaşsak! Ah halim pek harap. Baki heme dost cümle fâniest iki gözüm efendim.
Büyükada 31 Mayıs 316
Enis Tahsin T İL
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi