• Sonuç bulunamadı

Hz. Peygamber'in zekat memuru olarak görevlendirdiği sahabiler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hz. Peygamber'in zekat memuru olarak görevlendirdiği sahabiler"

Copied!
76
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İSLÂM TARİHİ VE SANATLARI ANABİLİM DALI

İSLÂM TARİHİ BİLİM DALI

HZ. PEYGAMBER’İN ZEKAT MEMURU OLARAK

GÖREVLENDİRDİĞİ SAHABİLER

Ayşe YAVUZ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Ahmet ÖNKAL

(2)
(3)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Adı Soyadı Ayşe YAVUZ

Numarası 084246011013

Ana Bilim / Bilim Dalı İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı/İslam Tarihi Bilim Dalı Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof. Dr. Ahmet ÖNKAL

Ö

ğrencinin

Tezin Adı Hz. Peygamber’in Zekât Memuru Olarak Görevlendirdiği Sahâbîler

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Öğrencinin Adı Soyadı (İmza)

(4)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Adı Soyadı Ayşe YAVUZ

Numarası 084246011013

Ana Bilim / Bilim Dalı İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı/İslam Tarihi Bilim Dalı Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof. Dr. Ahmet ÖNKAL

Ö

ğrencinin

Tezin Adı Hz. Peygamber’in Zekât Memuru Olarak Görevlendirdiği Sahâbîler

Ayşe YAVUZ tarafından hazırlanan ‘HZ. PEYGAMBER’İN ZEKÂT MEMURU OLARAK GÖREVLENDİRDİĞİ SAHÂBÎLER’ başlıklı bu çalışma …/…/2011 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Prof. Dr. Ahmet ÖNKAL

Danışman İmza

Prof. Dr. Mehmet Ali KAPAR

Üye İmza

Prof. Dr. İ. Hakkı ATÇEKEN

Üye İmza

(5)

ÖNSÖZ

Allah’a hamd, Rasûlüne, âline ve ashâbına salât ve selâm olsun.

Yüce Allah Bakara Sûresi üçüncü ayette “Onlar ki rızık olarak verdiklerimizden infâk ederler” buyurarak bize müminlerin özelliklerinden birinin de zekât vermek olduğunu bildirmiştir. İslâm Dini insanları sadece ahirete yönlendiren bir din değildir. Hem dünyaya hem de ahirete aynı ölçüde değer veren ve her iki dünya mutluluğu için çözüm yolları getiren bir inanç sistemidir. İşte bu yönden bakıldığında zekât ibadeti, yalnızca Allah’ın kullarından istediği ve müminlerin özelliği olarak nitelendirdiği bir ibadet değildir. Aynı zamanda zekât, insanları mutluluğa götüren, toplumun refah seviyesini yükselten, fakir insanları orta seviyeye yükseltmeye çalışan ulvî bir sistemdir. Kısacası zekât insanlar için sosyal bir sigortadır.

Hz. Peygamber devrinde Medine İslâm Devleti’nin kuruluşundan itibaren zekât bireylerin inisiyatifine bırakılmamış, zekât mallarının toplanma zamanı belirlenmiş, düzenli bir şekilde toplanması için görevliler atanmış, toplanan zekâtlar kayıt altına alınmış, titizlikle korunmuş ve Kur’ân-ı Kerim’de belirtilen yerlere dağıtılmıştır.

Bu sebeple çalışmamızın gayesi Hz. Peygamber’in zekâtın toplanması ve dağıtılması için görevlendirdiği zekât memuru sahâbîleri tanımak ve onların yapmış olduğu faaliyetleri ele alarak İslâm’ın zekât müessesesine verdiği değeri ve önemi ortaya koymaktır.

Çalışmamız bir giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında zekât ve öşür kavramlarının tanımı verilmiş, zekâtın önemi, tarihçesi ve geçmiş ümmetlerde var olup olmadığı, zekâtın İslâm’da teşri tarihi ile zekâtın müesseseleşmesi açıklanmıştır. Birinci Bölüm’de Hz. Peygamber’in kendi kabilelerine gönderdiği zekât memuru sahâbîler ve faaliyetleri ele alınmıştır. Bu bölümde zekât memurluğu vazifesini yürüten sahâbîler alfabetik olarak sıralanmıştır.

İkinci Bölüm’de kendi kabileleri dışındaki diğer kabilelere zekât memuru olarak görevlendirilen sahâbîler ve onların görevli olarak gittikleri yerlerdeki çalışmalarından, zekât memuriyeti ile vazifeli kılınmış sahâbîlerin özelliklerinden bahsedilmiştir. Bu

(6)

bölümde de zekât memuru olarak görevlendirilen sahâbîler alfabetik olarak sıralanmıştır.

Zekât memuru olarak görevlendirilen sahâbîlerin isimlerinin yazımında Diyanet İslâm Ansiklopedisi esas alınmıştır. İsimler yazılırken îraba dikkat edilmemiştir.

Araştırmamızda, öncelikle kavramları açıklayan sözlükler, hadis, fıkıh, tefsir kitapları ve ilk devir siyer-meğazî çalışmaları ile bunların günümüze ulaşmasını sağlayan daha sonraki dönemlerde telif edilmiş siyer kitaplarından faydalandık.

Bu çalışmayı hazırlarken tecrübesini ve yardımlarını esirgemeyen saygı değer hocam Prof. Dr. Ahmet Önkal’a teşekkürlerimi sunarım.

Ayşe YAVUZ

(7)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Ayşe YAVUZ

Numarası 084246011013

Ana Bilim / Bilim Dalı İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı/İslam Tarihi Bilim Dalı Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof. Dr. Ahmet ÖNKAL

Ö

ğrencinin

Tezin Adı Hz. Peygamber’in Zekât Memuru Olarak Görevlendirdiği Sahâbîler

ÖZET

İslâm dininin en önemli esaslarından biri olan zekât ibadeti, Hz. Peygamber zamanında kurum haline getirilmiş ve bu kurum organizesi kamu otoritesinin yetkisine havale edilmiş.

Hz. Peygamber döneminde zekât mallarının toplanma zamanı belirlenmiş, düzenli bir şekilde toplanması için görevliler atanmış, toplanan zekâtlar kayıt altına alınmış ve Kur’ân-ı Kerîm’de belirtilen yerlere dağıtılmıştır. Zekât müessesesinin işlevselliğini yerine getiren en önemli organ ise zekât memurları olmuştur. İslâm’ın yayıldığı coğrafyalara gönderilen memurlar görevlerine lâyıkıyla îfâ etmişlerdir.

Zekât Müessesesi, sonuç olarak Hz. Peygamber döneminde inşaâ edilmiş, kamu otoritesi tarafından yönetilmiştir. Bu kurum tam anlamıyla işlerlik kazandığı için toplumdaki fakirlik problemine çare bulunmuş ve insanların sıkıntıları büyük oranda çözülmüştür.

(8)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Ayşe YAVUZ

Numarası 084246011013

Ana Bilim / Bilim Dalı İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı/İslam Tarihi Bilim Dalı Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof. Dr. Ahmet ÖNKAL

Ö

ğrencinin

Tezin Adı The Companıons Of The Prophet Who Are Allocated As Zakat Offıcıals

SUMMARY

The zakat worship that is one of the most important principles of Islam became an organization at time of Our Prophet and organization of this institution has been transferred to public authority.

Time for gathering zakat property has been determined at time of Prophet and officials have been assigned to gather them regularly, gathered zakat has been recarded and they have been distributed stated places in the Quran the most important organ that implements functionality of zakat institution became the zakat officials. The zakat officials performed their duties in due form in the geography where Islam spread.

Consequently, zakat institution hasbeen built at time of Prophet and has been managed by public authority. This institution became functional properly so poverty problem in the society has been solved and problems of the people have been resolved greatly.

(9)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... i

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU... ii

ÖNSÖZ ... iii ÖZET ... v SUMMARY... vi İÇİNDEKİLER... vii KISALTMALAR... x GİRİŞ... 1

A. ARAŞTIRMANIN KAYNAK VE YÖNTEMLERİ ... 1

B. ZEKÂT ... 3

a. Kavram Olarak Zekât ... 3

b. Kavram Olarak Öşür ... 5

C. ZEKÂTIN ÖNEMİ... 7

D. ZEKÂTIN TARİHÇESİ ... 10

E. ZEKÂTIN TEŞRİ TARİHİ ... 12

F. ZEKÂTIN MÜESSESELEŞMESİ ... 13

I. BÖLÜM KENDİ KABİLESİNE ZEKÂT MEMURU OLARAK GÖREVLENDİRİLEN SAHÂBÎLER a. Adî b. Hâtim et-Tâî ... 18

b. Büreyde b. Husayb ... 19

c. Büsr b. Süfyân ... 19

d. Cemre b. Nu’mân ... 20

(10)

f. Ebû Cehm ... 21 g. Ebû Mûsâ el-Eş’arî... 22 h. Hâcib b. Zürâre... 23 ı. Hamel b. Mâlik ... 24 i. Hâris b. Ebû Dırâr ... 24 j. Heysem... 25 k. Huzeyfe b. Yemân... 25 l. Huzeyme b. Âsım... 26 m. Mâlik b. Nüveyre ... 26

n. Mirdas b. Mâlik el-Ğanevî ... 27

o. Mütemmim b. Nüveyre ... 27

ö. Râfi b. Mekîs el-Cühenî ... 28

p. Sa’d b. Ebû Zübâb... 28

r. Sehl b. Mencâb et-Temîmî... 29

s. Ukbe b. Âmir ... 29

ş. Zibrikân b. Bedr et-Temimî... 30

II. BÖLÜM DİĞER KABÎLELERE ZEKÂT MEMURU OLARAK GÖREVLENDİRİLEN SAHÂBÎLER VE ZEKÂT MEMURLARININ GENEL ÖZELLİKLERİ A. DİĞER KABİLELERE ZEKÂT MEMURU OLARAK GÖREVLENDİRİLEN SAHÂBÎLER ... 32 a. Abbâd b. Bişr... 32 b. Alâ b. el-Hadramî... 32 c. Hz.Ali ... 33 d. Amr b. Âs ... 35 e. Amr b. Hazm ... 36

(11)

f. Attâb b. Esîd ... 37

g. Cerîr b. Abdullah... 38

h. Ebû Süfyân ... 39

ı. Erkam b. Ebü’l Erkam ... 40

i. Hâlid b. Saîd... 41

j. Huzeyfe b. Yemân... 42

k. İbn Lütbiyye ... 43

l. İkrime b. Ebû Cehl ... 44

m. Kays b. Âsım... 44

n. Muâz b. Cebel ... 45

o. Muhâcir b. Ebû Ümeyye ... 47

ö. Hz. Ömer ... 48

p. Uyeyne b. Hısn... 49

r. Übeyy b. Ka’b... 49

s. Velîd b. Ukbe... 51

ş. Ziyâd b. Lebîd... 51

B. ZEKÂT MEMURU OLARAK GÖREVLENDİRİLEN SAHÂBÎLERİN ÖZELLİKLERİ... 53

a. Müslüman Olmak ... 54

b. Akıllı ve Reşit Olmak... 55

c. Güvenilir Olmak... 55

d. Zekâtla İlgili Hükümleri ve Bilgileri Bilmek... 55

e. İşe Ehil Olmak... 55

f. Zekât Memuru Hz. Peygamber’in Soyundan Olmamalı... 56

SONUÇ ... 57

(12)

KISALTMALAR

As : Aleyhi’s-Salâtü ve’s-Selâm, Aleyhi’s-Selâm AÜİFD : Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi b. : bin, ibn: oğlu

bkz. : bakınız bsm. : baskı bt. : bint: kızı c. : Cilt Çev. : Çeviren

DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi Edt. : Editör

Haz. : Hazırlayan, hazırlayanlar Hz. : Hazreti

İA : İslâm Ansiklopedisi

İHAD : İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi nşr. : neşreden s. : sayfa sy. : sayı Thk. : tahkik tsz. : tarihsiz vd. : ve diğerleri yy. : basım yeri yok

(13)

GİRİŞ

A. ARAŞTIRMANIN KAYNAK VE YÖNTEMLERİ

Hz. Peygamber’in zekât memuru olarak görevlendirdiği sahâbîler konulu çalışmamızda öncelikle kavramların açıklanması için sözlüklere müracaat edilmiştir. Başta İbn Manzûr’un Lisânü’l-Arab’ı, Fîrûzâbâdî’nin Kâmûsü’l-Muhît’i ve el-Mu’cemü’l-Vasît başvurulan sözlüklerdir.

Araştırma konumuz içinde yer alan zekât ele alınırken klâsik fıkıh kaynaklarımızdan olan Serâhsî’nin el-Mebsût’u, Mevsılî’nin el-İhtiyâr’ına başvurulmuştur. Yine maliye üzerine yazılmış eserlerden başta Ebû Ubeyd’in Kitâbü’l-Emvâl’i olmak üzere Ebû Yûsuf’un Kitâbü’l-Harâc’ı, Mâverdî’nin el-Ahkâmü’s-Sultâniyye’si gibi eserler bu konuda önemli kaynaklar olarak kullanılmıştır. Çağdaş çalışmalardan öne çıkan en önemli eserlerden biri zekât hakkında en kapsamlı çalışma olan Yûsuf Kardâvî’nin Zekât isimli eseridir. Ve yine Y. Vehbi Yavuz’un İslâm’da Zekât Müessesesi adlı çalışması faydalandığımız eserler arasındadır.

Araştırmamızda tarama yöntemi kullanılarak temel kaynaklarımız olan Kur’ân-ı Kerim ve Hadislerden konuyla ilgili olan ayetler, hadisler tesbit edilerek incelenmiştir. Araştırmamızı ilgilendiren ayetlerin tefsiri için Taberî’nin ve Cassâs’ın tefsir çalışmalarına müracaat edilmiştir.

Konumuzla ilgili hadisler başta Buhârî ve Müslim’in Sahîhleri olmak üzere Kütüb-i Sitte müelliflerinin tamamının eserlerine müracaat edilerek araştırılmıştır. Ayrıca Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’i ve Heysemî’nin Mecme’u’z-Zevâid’i de yararlandığımız kitaplar arasındadır.

Hz. Peygamber devrinde âmillik görevini yürüten sahâbîlerin hayatını ve şahsiyetini incelerken sürekli olarak müracaat ettiğimiz Tabâkât türü eserler arasında sahabe üzerinde yapılmış çalışmalardan biri olması hasebiyle İbn Sa’d’ın et-Tabakâtü’l-Kübrâ’sı yer alır. Yine zekât memuru sahâbîlerin tesbiti ve hayatları hakkında bilgi sahibi olmak için İbn Hacer’in el-İsâbe’si, İbn Abdi’l-Berr’in el-İstîâb’ı, Zehebî’nin

(14)

Siyeru Â’lâmü’n-Nübelâ’sı ve İbnü’l-Esîr’in Üsdü’l-Ğâbe’si kaynak olarak kullanılmıştır.

Araştırmamız Hz. Peygamber dönemiyle sınırlı tutulduğu için bu döneme yakın olan kaynaklar önem kazanmaktadır. Bunlar arasında bizim için temel kaynak olan İbn İshâk ve İbn Hişâm’ın eserlerini zikredebiliriz. Özellikle Hz. Peygamber’e gelen heyetlerle birlikte zekât memuru olarak gönderilen isimlerle ilgili bilgileri bu iki kaynaktan öğrenmekteyiz. Yine Taberî’nin Târih adlı çalışması, İbnü’l Esîr’in el-Kâmil’i, İbn Kesîr’in el-Bidâye’si ilk dönem İslâm tarihi kaynakları olarak araştırmamızda yer almıştır.

Vâkıdî’nin el-Meğâzi adlı eseri Hz. Peygamber döneminde zekât toplanması esnasında çıkan problemlerin tesbiti ve bu hususla ilgili meydana gelen mücadelelerin ortaya konulmasında ilk istifade ettiğimiz kaynaktır.

Yukarıda zikrettiğimiz kaynaklar dışında konumuzla ilgili makaleler, ansiklopedi maddeleri ve son dönemde ortaya çıkan eserlerden de istifade edilmiştir.

Bu kaynakları tararken konu ile ilgili bilgiler titizlikle araştırılmış, bu esnada bir konu ile ilgili farklı rivayetler olduğunda belirtilmiştir. Başlangıçta kavramsal bir çerçeve çizilmeye çalışılmış, akabinde genel bilgiler zikredilmiştir. Bölümler içinde konular ele alındıktan sonra bölüm sonlarında kısa değerlendirmeler yapılmıştır.

Sonuç itibariyle, çalışmamızda konuyla ilgili temel İslâm tarihi kaynaklarına ve son dönemde ortaya çıkan çalışmalara mümkün olduğu kadar ulaşmaya ve konuyu izah etmeye çalıştık.

(15)

B. ZEKÂT

a. Kavram Olarak Zekât

Zekât kelimesinin türetildiği “zekâ” fiili sözlükte, artma, çoğalma, arıtma, övgü ve bereket gibi anlamları ifade eder.1 Zekât, gelişme ve artma anlamlarına geldiği için Arapça’da “ekin gelişti, arttı” anlamında “zekâ ez-zer’u” denir. Malın bir miktarının verilmesine de zekât denmiştir. Çünkü o dünyada malın artmasına ve âhirete yönelik sevap verilmesine sebeptir. Kişiyi günahlardan temizlediği için zekâtın temizlik anlamı da vardır.2 Kişinin malını temizlemek için malından ayırdığı miktara da zekât denir.3

Kur’ân-ı Kerim’de: “…Allah’ın rızasını isteyerek verdiğiniz zekâta gelince, işte zekâtı veren o kimseler, evet onlar (sevaplarını ve mallarını) kat kat artırmış olanlardır.”4“Şüphesiz ki sadaka (zekât) veren erkeklere, sadaka (zekât) veren kadınlara ve Allah'a güzel bir ödünç verenlere, verdiklerinin karşılığı kat kat ödenir ve onlara değerli bir mükâfat vardır.”5 buyurularak zekâtın artma özelliğine işaret edilmiştir. Yine Kur’ân’da “Onların mallarından sadaka al ki, onunla kendilerini temizlemiş olasın.”6 buyurularak da zekâtın temizleme özelliğine işaret edilmiştir. Hz. Peygamber de: “Herhangi bir kimsenin helâl kazancından verdiği bir sadakayı -ki Allah helâl maldan verilen sadakadan başkasını kabul etmez- Allah sağ eliyle alır (bir hurma kadar bile olsa) sonra o tek hurma değerindeki sadakayı, dağ gibi oluncaya kadar, sizin birinizin sütten ayrılmış tayını büyütüşü gibi sadaka sahibi için dikkatle büyütür.”7 buyurarak sadakanın malı arttıracağına işaret etmiştir.

1 İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, XIV, 358; el-Mu’cemü’l-Vasît, I, 398 2 Serâhsî, el-Mebsût, II, 201-202

3 Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsü’l-Muhît, IV, 339 4 Rûm 30/39

5 Hadîd 57/18 6 Tevbe 9/103

(16)

Kişi zekâtını verdiğinde malı artar ve bereketlenir, kendisi de manen temizlenir. Zaten zekâtın malı artırma, bereketlendirme ve kişiyi günahlardan temizleme özelliği olduğu için ona zekât denmiştir.

Zekât kavramının terim olarak anlamı ise; belirli bir malın, belli bir kısmını, Allah Teâla’nın belirlediği belli bir şahsa, Allah rızası için temlik etmektir.8 Bir diğer tarife göre ise; mülkiyet ve yıl tamamlamak şartıyla, (maden ve ziraat ürünleri dışında) nisap miktarına ulaşan belli bir malın, belli bir kısmını lâyık olan kimselere vermektir.9

Çağdaş fakihlerden olan Yusuf Kardâvî zekâtı şu şekilde tarif etmiştir: “Yüce Allah’ın belirli şartları taşıyan zengin kişilerin malından alınarak lâyık olanlara verilmek üzere farz kıldığı belirli miktardaki mala zekât denir.”10

Ömer Nasûhi Bilmen ise zekât tarifi ile ilgili olarak şunları söyler: “Zekât bir malın, muayyen bir miktarını, muayyen bir zaman sonra müstahak olan bir kısım müslümanlara Allah Teâlâ’nın rızası için tamamen temlik etmekten ibarettir. Zekât Allah kullarının kulluklarındaki sadâkatlerine delalet ettiği için ona sadaka da denmiştir. Sadaka anlam olarak zekâttan geniştir. Nâfile ve vacipleri de kapsar. Ancak zekât nâfile kapsamındaki malî yardımları ihtiva etmez. Zekât vermeye tezkiye, verene müzekkî denir.”11

Kur’ân-ı Kerim’de “Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir.”12 ayetinde geçen sadaka kelimesi, temizleme, günahlardan arındırma anlamını ifade eden zekât anlamında kullanılmıştır.13 Dolayısıyla zekât kelimesi Kur’ân-ı Kerim’de sadaka kelimesiyle de anlatılmaktadır. Ancak zekâtla sadaka aynı şey değildir. Zekâta sadaka denildiği halde sadakaya zekât denilmez.

8 Serâhsî, el-Mebsût, II, 201-203; Mevsılî, el-İhtiyâr, 130

9 Râğıb el-İsfehânî, el-Müfradât, 213-214; V. Zuhaylî, İslâm Fıkıh Ansiklopedisi, III, 247 10 Y.Kardâvî, Fıkhu’z-Zekât, I, 37

11 Ö.N.Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, 330-331 12 Tevbe 9/103

(17)

Nitekim sadaka için mecburî bir yükümlülük yok iken zekâtta zorunlu bir yükümlülük vardır. Zekâtın nisab miktarı bellidir. Bunun dışına çıkılmaz.14 Bunu mantıksal bir önerme şeklinde ifade edersek, her zekât sadakadır, fakat her sadaka zekât değildir.

Kur’ân-ı Kerim’de zekât kelimesi terim olarak otuz iki yerde geçmektedir. İki ayette temizlenme, arınma; otuz ayette ise yardımlaşma ve vergi müessesesini ifade eden zekât anlamında kullanılmıştır. Yine bu ayetlerden yirmi altısında zekât namazla birlikte, namazdan hemen sonra zikredilmiştir.15

b. Kavram Olarak Öşür

Lügatte “onda bir” manasına gelen uşr16 (çoğulu uşûr, a’şâr) kelimesinin Türkçeleşmiş şekli öşürdür. Terim olarak öşür toprak ürünlerinden tahsil edilen zekâtı ifade eder.17

Toprak mahsullerinden zekât (öşür) verilmesinin farz oluşu Kitap, Sünnet ve icma ile sabittir. Kur’ân-ı Kerim’de: “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın …”18 buyurulmaktadır. Bu ayette, topraktan çıkarılan ürünlerden infâk edilmesi emredilmektedir. Ayetteki “infâk edin” emrinin “zekâtını verin” manasında olduğu fakih ve müfessirlerce belirtilmiştir.19 Başka bir ayette: “Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O’dur. Her biri meyve verdiği zaman meyvesinden yiyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve

sadakasını) verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.”20

14 M.Hamidullah, İslâm Müesseselerine Giriş, 70-71 15 M. F. Abdülbâkî, el-Mu’cemü’l-Müfehres, 331

16 Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsü’l-Muhît, II, 89; Râğıb el-İsfehânî, el-Müfradât, 335 17 M. Erkal, “Öşür”, DİA, XXXV, 97

18 Bakara 2/267

19 Serâhsî, el-Mebsût, III, 3; Cassâs, Ahkâmü’l Kur’ân, I, 456 20 En’âm 6/141

(18)

buyurulmuştur. Buradaki “hakkını verin” emriyle zekâtın kastedildiği müfessirlerce ifade edilmiştir.21

Toprak ürünlerinden zekâtın alınacağını zikreden ayetler yanında hadisler de mevcuttur. Hz. Peygamber: “Semânın ve pınarların suladığı yahut sulanmaksızın kendi ince damarlarıyla su emip yetişmiş olan yer mahsullerinde uşr, yâni onda bir zekât vergisi; kuyulardan, kova ve dolapla sulananlarda ise yirmide bir zekât vergisi vardır.”22 buyurmuştur. Hz. Peygamber bu hadiste hem toprak ürünlerinin zekâta tabi olduğunu hem de toprak ürünlerinin sulanma şekline göre öşür miktarının belirleneceğini ifade buyurmuştur.23 Hz. Peygamber’den rivayet edilen başka bir hadiste

toprak ürünlerinden zekât alınırken belli bir nisâp aranacağı ortaya konulmuştur. Hadis-i şerifte: “Beş veskten (653 kg.) az üründe zekât yoktur.”24 buyurulmuştur.

Hz. Peygamber zamanında zekât mükellefi kabilelere yazılar gönderilirken, bazı yazılarda müslümanların her tür üründen zekât verebilecekleri belirtilmiş,25 bazılarında ise zekât konusu mahsûller ayrı ayrı gösterilmiştir.26 Hz. Peygamber Muâz b. Cebel’i Yemen’e âmil olarak gönderdiğinde ona buğday, arpa, hurma ve kuru üzümden zekât almasını emretmiştir.27

Hz. Peygamber döneminde toprak ürünlerinden zekât alınmıştır. Bunu ortaya koyan bir hadiste Hz. Peygamber zekât memurlarına yönelik olarak şöyle buyurmaktadır: “Ağaçlardaki meyvelerin miktarını takdir ettiğiniz zaman (olgunlaştıktan sonra onları toplayın) onların üçte birini bırakın. Eğer üçte birini

bırakmazsanız, dörtte birini bırakın.”28 Hz. Peygamber Tebûk Gazvesi’ne giderken

21 Taberî, Câmi’u’l-Beyân, VIII, 60-62

22 Buhârî, “Zekât”, 56; Ebû Dâvûd, “Zekât”, 12; Tirmizî, “Zekât”, 14 23 M. Erkal, “Toprak Mahsullerinin Zekâtı: Öşür”, İHAD, sy.9, 31-32 24 Buhârî, “Zekât”, 4; Müslim, “Zekât”, 5; Nesâî, “Zekât”, 18 25 M. Hamidullah, el-Vesâiku’s-Siyâsiyye, 318

26 M. Hamidullah, el-Vesâiku’s-Siyâsiyye, 286 27 Ebû Ubeyd, el-Emvâl, 634-635

(19)

Vâdi’l-Kurâ’da sahibi kadın olan bir bahçeye uğramış, bahçede bulunan hurma ağaçlarından çıkacak mahsûlün ve vermesi gereken zekâtın tahmininde bulunmuştur.29

C. ZEKÂTIN ÖNEMİ

Zekât, İslâm dininin beş temel şartından biridir. Bunun en güzel ifadesi Hz. Peygamber’in şu hadisidir: “İslâm beş şey üzerine bina edilmiştir. Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve oruç tutmaktır.”30

Zekâtın farziyeti Kitap, Sünnet ve icma ile sabittir.31 Kur’ân-ı Kerim’deki:

“Namazı kılın, zekâtı verin”32, “Onların mallarından zekât al”33 ve “Hasat günü ürünün hakkını verin”34 ayetleri zekâtın farziyyetinin delilleridir.

Zekâtın farziyetine Sünnet’ten de birçok sarih delil bulmak mümkündür. Hz. Peygamber, Muâz b. Cebel’i Yemen’e gönderdiği zaman ona şöyle buyurmuştur: “Ey Muâz, sen ehl-i kitap olan bir kavim üzerine gidiyorsun. Onları Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim de Allah’ın Rasûlü olduğuma şehadet etmeye davet et. Eğer onlar bunda sana itaat ederlerse, Allah’ın onlara gündüz ve gece içinde beş vakit namazı farz kılmış olduğunu haber ver. Onlar bu namazları îfa ettikleri zaman da, Allah’ın onlara mallarından alınarak fakirlerine verilecek olan zekâtı farz kıldığını haber ver. Ve sen insanların mallarının en iyilerini almaktan sakın. Mazlumun bedduasından da korun. Çünkü onunla Allah arasında hiçbir perde yoktur.”35 Hz. Peygamber başka bir hadiste: “Malının zekâtını verirsen, görevini yerine getirmiş olursun.”36 buyurmuştur. Cerîr b.

29 Buhârî, “Zekât”, 55;Vâkıdî, el-Meğâzî, III, 1006 30 Buhârî, “Îman”, 1; Müslim, “Îman”, 1

31 Serâhsî, el-Mebsût, II, 201-202 32 Bakara 2/43

33 Tevbe 9/103 34 En’âm 6/141

35 Buhârî, “Zekât”, 42; Ebû Dâvûd, “Zekât”, 5; İbn Mâce, “Zekât”, 1 36 Tirmizî, “Zekât”, 2

(20)

Abdullah el-Becelî: “Ben Peygamber’e namaz kılmak, zekât vermek ve her müslümana hayır isteyici olmak üzere biat ettim.”37 demiştir. İşte bu hadis-i şerifler zekâtın farziyyetinin Sünnet’ten delilleridir.

Yine asırlar boyunca bütün müctehidler zekâtın farz olduğu hususunda icma etmişlerdir. Sahâbe zekât vermeyenlerle savaşılması gerektiği ve zekâtın farz olup, onu inkâr edenin mürted olduğu konusunda ittifak etmiştir.38 İslâm’ın beş şartından biri olan zekât, Kur’ân’da sık sık tekrar edilerek önemine işaret buyurulmuş; Hz. Peygamber tarafından da gereken şekilde izah edilerek ehemmiyeti ortaya konulmuştur. Zekâtla ilgili ayetlere baktığımız zaman, namaz ile zekâtın birbirinden ayrı olarak zikredildiği yer çok azdır. Pek çok ayette namaz ile zekât bir arada zikredilmiştir.39

Toplumda malın varlıklı sınıflardan daha fakir kesime aktarılması suretiyle, orta sınıfın çoğalıp güçlenmesine yardımcı olan zekât, paranın ve malın zenginlerin elinde birikmesini önleyip, stok edilmesine de mâni olmaktadır. Toplum fertlerini birbirleri ile aralarında sevgi ve saygı bağlarını kuvvetlendirmek suretiyle kaynaştıran zekât, düşmanlıkları, kin ve nefret duygularını ortadan kaldırır.40

Bir şeyin önemi, insanlığın ona olan ihtiyacı ve temin ettiği fayda ile ölçülür. Zekâtın; zekât veren, zekât alan ve zekât alınıp verilen toplumda sağladığı faydalar göz önüne alındığında, onun ne derece büyük bir önem ifade ettiği ortaya çıkar.

Zekât mükellefi açısından faydaları:

a. Zekât bireyi ruhî yönden arındırır. Hiç şüphe yoktur ki mal sevgisi insanın

fıtratı gereği doğuştan sahip olduğu bir özelliktir. Bu fıtrî özellik bazı ayetlerde şöyle ifade edilmektedir: “Kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Fakat bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer Allah’ın

37 Buhârî, “Zekât”, 2

38 V. Zuhaylî, İslâm Fıkıh Ansiklopedisi, III, 250

39 Mesela bkz. Bakara 2/43, 2/110; Mâide 5/55; Tevbe 9/71

(21)

katındadır.”41 İnsanoğlu malının eksilmemesi için onu sarf etmek istemez. Zekât kişiyi kendi malının esiri olmaktan kurtarır.

b. Zekât ibadeti, kişiye paylaşma bilinci aşılar. Zekât, zengine mal varlığını

yoksullarla paylaşmasını, malını onlara infâk etmesini ve cömert davranmasını öğretir. Kur’ân-ı Kerim’de müminlerin özelliklerinden bir tanesinin: “Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiklerinden Allah yolunda harcamaları”42 olduğu belirtilmiştir.

c. Zekât ibadeti kişiye şükretme bilinci aşılar. Allah’ın insana bahşettiği her

nimetin mutlaka bir şükrü olmalıdır. Zekât da malın şükrüdür.43

d. Zekât kişiyi ahirete hazırlar. İslâm’ın diğer ibadetlerinde olduğu gibi, zekât da

sadece dünya ve ahirete ait gayelere yönelik ibadet değildir. Dünyevî ve uhrevî hedefleri bir arada tutan, kulu Rabbine yaklaştıran, karşılığında uhrevî mutluluk ve mükâfat beklenen ulvî bir ibadettir.44 Zekât, kişiyi dünya sevgisine dalıp boğulmaktan koruyan bir ilaçtır.45

e. Zekât malın arınmasına katkıda bulunur. Temizlik anlamına gelen zekât,

Allah’ın ihtiyaç sahibine verilmek üzere farz kılmış olduğu maldaki bir haktır. Maldaki hakkın ödenmesiyle o mal temizlenir.46 Nitekim ayette de zekâtın ödenmesiyle malın arınacağı ifade buyrulmuştur.47

Zekât alanlar açısından faydaları:

a. Zekât alıcısını ihtiyaç esiri olmaktan kurtarır.48

41 Âl-i İmran 3/14 42 Bakara 2/3

43 Y. V. Yavuz, İslâm’da Zekât Müessesesi, 82

44 H. Certel, “Psiko Sosyal Açıdan Zekât”, AÜİFD, sy.13, 348 45 Y. Kardâvî, Fıkhu’z-Zekât, II, 858

46 İbn Kayyim, Zâdü’l-Meâd, I, 147; S. Kutup, İslâm’da Sosyal Adalet, 182; M. Şeker, İslâm’da Sosyal

Dayanışma Müesseseleri, 90

47 Tevbe 9/103

(22)

b. Zekât fakirin kıskançlık duygusunu köreltir.49 c. Zekât fakirin toplumdaki itibarını yükseltir.50

Toplumsal açıdan faydalarına gelince; zekâtın toplum hayatı üzerinde önemli rol ve tesirlerinin olduğu muhakkaktır. Zekât toplumun hem siyasî ve sosyal yapısını güçlendirir hem de ekonomik yapısına önemli ölçüde katkı sağlar. Sınıf farklarını ortadan kaldırır. Zenginler ve fakirler arasındaki uçurumu kaybettirerek kuvvetli bir iletişim sağlar. Zekât, cimrilik duvarlarını yıkar. Hayırseverlik kapılarını ardına kadar açar ve sosyal bütünleşmeyi sağlar.

Zekât, İslâm’da son derece önemli bir güvenlik kurumu olup, İslâm toplumlarının dayanağı ve sosyal yapının temel taşıdır. Bin dört yüz yıl önce ortaya konan bu müessese bir çeşit sosyal sigorta fonudur.51 Muhammed Ebû Zehra’nın da belirttiği gibi zekât, mükellefiyet, sarf yerleri ve toplanıp dağıtılması bakımından tam bir dayanışma fikrinin ürünüdür.52

D. ZEKÂTIN TARİHÇESİ

İnsanlık tarihinde her zaman zenginler ve fakirler olmuştur. Hatta bu durum sınıf ayrımına kadar varmıştır. Mısır, Mezopotamya, Anadolu ve Roma medeniyetlerine baktığımız zaman zenginlerin fakirleri sömürdüğünü görürüz. Fakirlerin tasarrufunun tamamıyla varlıklı kimselerin elinde olduğunu ve bir mal gibi alınıp satıldığını tesbit edebiliriz. Semâvî bir kitapla ilgisi bulunmayan beşerî dinler de dâhil olmak üzere bütün dinler bu sosyal insanî taraf üzerinde durmuşlardır. Fakirlik problemi halledilmeden kardeşliğin ve mutlu bir hayatın gerçekleşmesi mümkün değildir. Binlerce yıl önce Mısır’da halk dinî bir görevi yerine getirdiğinin bilincinde olarak şöyle diyordu:

49 S. Kutup, İslâm’da Sosyal Adalet, 244 50 Y. V. Yavuz, İslâm’da Zekât Müessesesi, 99 51 T. Yazgan, Sosyal Güvenlik Açısından Zekât, 15 52 M. Ebû Zehra, İslâm’da Sosyal Dayanışma, 138

(23)

“Ekmeği aç olana, elbiseyi çıplağa verdim. Nehirden geçemeyenleri kayığımla karşıya taşıdım. Yetimin babası, dulun kocası ve soğuktan donanların sığınağı oldum.”53

Semâvî dinlerin fakir ve zayıflara iyilik için yaptığı çağrı, bütün felsefelerden, insanların kendilerinin ortaya koyduğu dinlerden daha güçlü olmuştur. Zekât hemen hemen bütün peygamberlerin davetinde yer almış, ihmal edilmemiştir.54

Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Muhammed’den önceki peygamberlerden söz edilirken, zekâtın İslâm öncesi semâvî dinlerde de bulunan ve bilinen bir müessese olduğunu öğreniyoruz. “(Rasulüm) Kitap’ta İsmail’i de an. Gerçekten o, sözüne sadıktı, rasûl ve nebî idi. Halkına namaz ve zekâtı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.”55

Ayrıca Enbiyâ Sûresi’nde geçmiş peygamberlerden bahsedilirken Hz. İbrâhim, Hz. Lût, Hz. İshâk ve Hz. Yakub kastedilerek: “Onları, emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar, dâima bize ibadet eden kimselerdi.”56 buyurulur.

İsrâiloğullarından söz edilirken ise şu ayetlerde zekâttan bahsedilmektedir: “Vaktiyle biz İsrailoğullarından: Yalnızca Allah’a kulluk edeceksiniz, ana babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz diye söz almış ve insanlara güzel söz söyleyin, namaz kılın, zekâtı verin diye de emretmiştik. Sonunda azınız müstesna, yüz çevirerek dönüp gittiniz.”57, “Andolsun ki, Allah, İsrailoğullarından söz almıştı. (Kefil olarak) içlerinden on iki de başkan göndermiştik. Allah onlara şöyle demişti: Ben sizinle beraberim. Eğer namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, peygamberlerine inanır, onları desteklerseniz ve Allah’a güzel borç verirseniz andolsun ki sizin günahlarınızı örterim ve sizi, zemininden ırmaklar akan cennetlere sokarım.”58 53 Y. Kardâvî, Fıkhu’z-Zekât, I, 48 54 Y. Kardâvî, Fıkhu’z-Zekât, I, 48 55 Meryem 19/54-55 56 Enbiyâ 21/73 57 Bakara 2/83 58 Mâide 5/12

(24)

Hz. İsâ da mûcize olarak beşikte konuşurken şöyle demişti: “Nerede olursam olayım, o beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti.”59

Ayetlerde de görüldüğü üzere İslâmiyet öncesi semâvî dinlerde zekât müessesesi yer almıştır. Zekât en son şeklini ise İslâm’la kazanmıştır.

E. ZEKÂTIN TEŞRİ TARİHİ

İslâm Dini’nin beş temel şartından biri olan zekât,60 terim olarak Kur’ân-ı Kerim’in Mekke devrinde inen ayetlerinde de geçmektedir.61 Bu durum daha başlangıç devrinde mal varlığının bir kısmını iyilik ve hasenat olarak sarf etme tatbikatının toplumda mevcut olduğunu göstermektedir. Fakat bu devirde yapılacak olan iyilik, kişilerin ihtiyarına bırakılmış olup herhangi bir müeyyide söz konusu değildir, tâ ki Medine dönemine kadar.62

Mekkî ayetlerde birçok yerde zikredilmekle birlikte Mekke döneminde nazil olan ayetlerdeki zekât kavramı, Medenî ayetlerle farz kılınan, miktar ve ölçüleri belirtilen, toplanması ve dağıtılması için memurlar görevlendirilen ve düzenlenmesinden fertlerin yanında devletin de sorumlu olduğu zekât değildir.63 Mekke devrindeki zekât, kayıt ve tahdîtten tamamen serbest, müminlerin kendi kardeşlerine karşı kardeşlik vazifesine bağlı olarak fertlerin imanına, his ve duygularına bırakılmış bir zekât idi.64

Zekât bilinen şekli ile genel kabule göre hicretin ikinci yılında Ramazan ayından sonra Medine’de farz kılınmıştır.65

59 Meryem 19/31

60 Buhârî, “İmân”,1; Müslim, “İmân”, 19

61 Rûm 30/39; Mü’minûn 23/1-4; Neml 27/2-3; Me’âric 70/24-25

62 M.Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 963-965; S. Tuğ, İslâm Vergi Hukukunun Ortaya Çıkışı, 19 63 Y.Kardâvî, Fıkhu’z-Zekât, I, 60-61; Z.Kazıcı, İslâm Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi, 433 64 İ. Derveze, Kur’ân’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, III, 362-363

65 İbn Mâce, “Zekât”, 21; Nesâî, “Zekât”, 35; İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, I, 248-249; İbn Kesîr,

(25)

Taberî’ye göre ise zekât hicrî 9. yılda (M. 630) farz kılınmıştır. Taberî: “Zekât, hicrî dokuzuncu yılda farz kılındı ve Rasûlullah zekât memurlarını İslâm’ı kabul eden beldelere gönderdi. Zekâta dair “Onların mallarından sadaka al ki, bununla onları (günahlardan) temizleyesin.”66 ayet-i kerimesi de aynı yılda nâzil oldu.” demiştir.67

Zekâtın hicretin 9. yılında (M. 630) farz kılındığını ileri süren görüşler ortaya atılmıştır. Ancak bu yıldan önce meydana gelen hâdiseler sebebiyle bu görüşlere karşı çıkılmıştır. Mesela Hudeybiye barışından sonra hicretin 7. yılında (M. 628) Suriye’ye ticaret yapmak üzere giden Ebû Süfyan orada Bizans İmparatoru Herakleios ile konuşmasında: “Muhammed, namaz kılmayı ve zekât vermeyi emreder.” demiştir.68

Hicretin 5. (M. 626) veya 7. yılında (M. 628) Hz. Peygamber’e gelen Dımâm b. Sa’lebe: “Allah aşkına söyle şu sadakayı zenginlerimizden alıp da fakirlerimize dağıtmayı sana Allah mı emretti?” demiştir.69

Bu ve benzeri örnekler, zekâtın H. 9/M. 630 tarihinde değil, öncelikle verdiğimiz rivayetlerde belirtildiği üzere H. 2/M. 624’te farz kılındığını ortaya koymaktadır.

F. ZEKÂTIN MÜESSESELEŞMESİ

Zekât, İslâm iktisadının temelini oluşturur. İslâm’ın iktisat nizamı, asıl mülk sahibinin Allah olduğunu kabul etmenin temeli üzerinde kuruludur. Bu aynı zamanda mülk ile ilgili hukukî konuların sadece Allah’a ait olduğunu kabul etmek demektir. Zekât ise tüm bu hükümlerin pratik ifadesidir. Aynı zamanda zekât maldaki hakların en önemlisidir. Dolayısıyla malî meselelerde Allah’a teslim olmanın en güzel belirtisi, zekât ibadetidir.70 Zekât, dinî, ahlakî ve hukukî boyutları yanında başka birçok alanı da

66 Tevbe 91/103

67 Taberî, Târîh, III, 123-124 68 Buhârî, “Vahy”, 1

69 Buhârî, “İlm”, 7; İbnü’l Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, III, 57 70 S.Havva, el-İslâm,115

(26)

ilgilendiren çok boyutlu malî bir mükellefiyettir. Bu özelliği nedeniyle bireysel, toplumsal, ekonomik ve hukukî pek çok işlevi bünyesinde bulundurmaktadır.71

Zekât, Allah Rasûlünün ifadesiyle: “İslâm’ın dünya ile âhiret arasındaki köprüsüdür.”72 Fâni ile bâkiyi, ümmet ile devleti, fakirle zengini, madde ile mânayı, Allah ile kulu birleştiren bir köprüdür. Zekât malı kirden, insanın ruhunu cimrilikten temizlediği gibi fakiri de kinden kurtarır.

Zekât, insanlık kadar eski olan fakirlik problemine İslâm’ın çare olarak getirdiği müesseselerden biridir. Bu müessese bireylerin arzu ve iradelerine bırakılmamıştır. Zekâtın organizesi kamu otoritesine havâle edilmiştir.73 Bu gerçeği, zekâtın sarf yerleri

arasında sayılan “zekât memurları”74 (el-Âmilîne aleyhâ ) ifadesi açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Allah Teâlâ zekât memurlarına da zekâttan pay ayırmıştır. Zekât bizzat devlet kuvvetleri tarafından tek bir bütçede toplanarak yerinde dağıtılmıştır. Bu sebeple zekât işlerinde çalışanlara bu bütçeden bir pay ayrılmıştır. Zekât işlerinde çalışan memurlara zekâttan ücret ödenmesi zekâtın bir müessese olarak kurulduğunu ve her yönüyle gelişmeye ve genişlemeye müsait bulunduğunu göstermektedir. Hz. Peygamber de zekât işlerinde çalışan memurlara Tevbe Sûresi altmışıncı ayeti gereğince bütçeden belirli bir maaş vermiştir. Bu gerçeği biz pek çok hadiste tesbit edebilmekteyiz.

Ukbe b. Âmir el-Cühenî bu konuyla ilgili olarak şunları zikretmektedir: “Rasûlullah beni zekât memuru olarak gönderdi. Ben Allah Rasûlü’nden toplanan zekâttan yemek için izin istedim. O da bana izin verdi.”75

İbn Saîd ise bu hususla ilgili olarak şunları söyler: “Hz. Ömer beni zekât toplamak üzere görevlendirdi. İşimi bitirip topladığım zekâtları kendisine teslim edince bana ücret verilmesini emretti. Bunun üzerine: “Ben bu işi Allah rızası için yaptım, mükâfatım Allah’a aittir.” dedim. O da cevaben şöyle söyledi: “Sana verileni al; çünkü Rasûlullah

71 M.A. Mannan, İslâm Ekonomisi Teori ve Pratik, 401 72 Heysemî, Mecmâu’z-Zevâid, III, 62

73 İbn Kayyim, Zâdü’l-Meâd, I, 147; F.Demir, İslâm Hukukunda Mülkiyet, 261 74 Tevbe 9/60

(27)

zamanında bu işte çalıştım, bana ücret verdi. Ben ücreti kabul etmek istemeyince de onu alıp yememi ve sadaka olarak dağıtmamı emretti.” 76

Medine döneminde zekât resmî bir şekle büründürülmüş ve İslâm devleti tarafından toplanan, Beytü’l-mâl’in resmî bir hakkı, kaynaklarından biri olarak değerlendirilen bir konuma getirilmiştir.77 Bu dönemde zekâtın sarf yerleri Allah tarafından belirlenen bir farz olarak ortaya konmuştur. Tevbe Sûresi’nde zekâtın sarf yerleri şöyle zikredilmiştir: “Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlarla, köleler, borçlular, Allah yolunda cihat edenler ve yolda kalmış yolcular içindir.”78

Zekât, farz kılındığı andan itibaren Hz. Peygamber’in görevlendirdiği memurlar tarafından toplanmıştır.79 Bu durum ilk iki halife döneminde de devam etmiş, kabilelere zekât memurları gönderilmiştir.80 Zekâtın devlet tarafından toplanmasının önemine dikkat çeken Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Hakkıyla çalışan zekât memuru evine dönünceye kadar Allah yolunda savaşan gâzi gibidir.”81 Hz. Peygamber devrinde zekât memurlarının bir kısmı devletin merkezi Medine’de görev yapmış, bir kısmı ise Medine dışında görev yapmıştır. Medine’de görev yapan sahâbîler arasında zekât mallarını yazan Zübeyr b. Avvâm, Cüheym b. Salt ve Huzeyfe b. Yemân vardı. Bilâl-i Habeşî zekât mallarını korumakla görevliydi.82 Abdullah b. Revâha ise vergiye tabi malların miktarını takdir ederdi.83

Hz. Peygamber zekât memurlarını gönderirken onlara halkın malından haksız yere bir şey almamalarını, halka iyi davranmalarını, fazla zekât almak için ayrı olan malları

76 Müslim, “Zekât”, 12; Ebû Dâvûd, “Zekât”, 28

77 İ. Derveze, Kur’ân’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, III, 363 78 Tevbe 9/60

79 Vâkıdî, el-Meğâzî, III, 973; İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, II, 160 80 M. Hamidullah, İslâm Müesseselerine Giriş, 116

81 Ebû Dâvûd, “Zekât”, 6; Tirmizî, “Zekât”, 18; İbn Mâce, “Zekât”, 14 82 Kettânî, et-Terâtîbü’l-İdâriyye, II, 155-157

(28)

birleştirmemelerini veya birleşik olan malları ayırmamalarını tembih etmiştir.84 Zaman zaman da onları kontrol etmiştir.85

Hz. Peygamber döneminde zekât müessesesinde görev alan memurlar “musaddık”86 ve “âmil”87 terimleriyle isimlendirilmiştir. Hz. Peygamber döneminden sonra bu görevlilere farklı isimler de verilmiştir. Kâsim, keyyâl, nakkâd gibi.88

Hz. Peygamber’in vefatından sonra halife olan Hz. Ebû Bekir döneminde bazı kabileler zekâtlarını vermek istememişlerdir. Bunun üzerine onlara karşı ordu sevk etmek isteyen Hz. Ebû Bekir’e ashaptan bazı isimler karşı çıkmıştır. Hz. Ebû Bekir onlara cevaben: “Allah’a yemin ederim ki, ben namaz ile zekâtın arasını ayıran kimselerle muhakkak harp ederim. Çünkü zekât malî bir haktır. Bunlar Allah’ın Rasûlüne verdikleri bir dişi oğlağı benden men ederlerse, zekâtı men etmek suçundan dolayı onlarla muhakkak savaşırım.” demiştir.89 Temel hedeflerinden biri canın korunması ve muhafazası olan İslâm’ın zekât vermeyenlerle savaşması esasen zekâtın önemini ve onun devletin koruması altında olduğunu göstermektedir.

İslâm, zekâtı Allah tarafından yeryüzünün halifesi olarak tayin edilen insan için emretmiş ve onun hükümlerini, miktarını ve sınırlarını belirlemiştir. Ayrıca zekâtı ihtiyaç sahiplerine bir yardım mekanizması kılmış, kalpleri birleştirici bir etken haline getirmiş ve yeryüzünde Allah’ın kelâmının yükselmesine vesile tayin etmiştir.90 İslâm, zekât müessesesiyle bütün insanların sosyal güvenlik haklarının bulunduğu gerçeğini ta yedinci yüzyılda ortaya koymuştur ve devletin kontrol ve idaresi altında bu müessese varlığını devam ettirmiştir.91

84 Buhârî, “Zekât”, 35; Ebû Dâvûd, “Zekât”, 8; Ebû Yusuf, el-Harâc, 90

85 Buhârî, “Zekât”, 68; E. Dumlu, “Kamusal Bir Gelir Olarak Zekât”, AÜİFD, sy. 33, 106 86 Vâkıdî, el-Meğâzî, III, 973

87 Tevbe 9/60

88 C. Yeniçeri, “Asr-ı Saadette Devlet Bütçesi”, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslâm, III, 298-299 89 Buhârî, “Zekât”, 1

90 Y.Kardâvî, Fıkhu’z-Zekât, II, 853-854

(29)

I. BÖLÜM

KENDİ KABİLESİNE ZEKÂT MEMURU OLARAK GÖREVLENDİRİLEN SAHÂBÎLER

Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinden sonra zekât farz kılınınca Rasûlullah zekâtın toplanılmasını emretmiş ve İslâm’ı seçen kabilelere zekâtlarını toplamaları için tahsildarlar göndermiştir. Kur’ân-ı Kerim’de de Tevbe Sûresi’nde “âmilîn” kelimesi açıkça zikredilmiştir.92 Bu âyette zekât işleriyle uğraşanların varlığı kabul edilmekte, bunların toplanan vergiler üzerinde maaş şeklinde bir hakka sahip olduğu açıklanmaktadır. Hz. Peygamber döneminde, zekâtların önceden tahmini, toplanması, kayıt altına alınması, korunması, merkeze nakli, dağıtımı gibi işlerle mükellef memurlar tayin edilmiştir. Bu görevlilerden bir kısmı devlet merkezi olan Medine’de bahsedilen vazifeler için görevlendirilmiş, bir kısmı da Medine dışına tahsilât için gönderilmiştir.

Asr-ı Saâdette zekâtlar Hz. Peygamber’e ya da onun görevlendirdiği memurlara verilirdi. Hz. Peygamber tarafından birçok sahâbî zekât memuru olarak görevlendirilmiştir. Bu sahâbîlerden bazıları kendi kabileleri üzerine zekât memuru olarak gönderilmiştir.

Şimdi biz bu bölümde, Hz. Peygamber tarafından yanında bir süre kalıp eğitime tâbi tutulduktan sonra bizzat kendi kabilesine zekât memuru olarak görevlendirilen sahâbîleri alfabetik sırasıyla ele alacağız:

(30)

a. Adî b. Hâtim et-Tâî (v. 67/686)

Ebû Tarîf Adî b. Hâtim b. Abdullâh et-Tâî, Orta Arabistan’da ikamet eden Kahtânî soyundan Tayy kabilesinin reisi ve cömertliği ile meşhur olan Hâtim et-Tâî’nin oğludur. Adî b. Hâtim, Hz. Peygamber’in amansız düşmanlarından olup mutaassıp bir hristiyandı. Hz. Ali’nin Tayy kabilesi üzerine düzenlediği seriyyeye mukâvemet edemeyen Adî b. Hâtim, ailesiyle birlikte hristiyan Arapların bulunduğu Suriye sınırlarına doğru kaçmıştı. Müslümanlar pek çok esirle Medine’ye döndü. Esirler arasında Adî b. Hâtim’in kız kardeşi Seffâne de bulunuyordu. Seffâne, Hz. Peygamber’in huzuruna çıkarak kendisinin serbest bırakılmasını taleb etti. Hz. Peygamber bu talebi kabul ederek ayrıca ona elbise, yiyecek, nafaka ve harçlık vererek Seffâne’yi Şam’a kardeşi Adî’nin yanına gönderdi. Seffâne’ye yapılan muameleden hoşnut olan Adî, kız kardeşini de alarak bir heyetle Medine’ye geldi. Hz. Peygamber’le görüşmesi sonucu hicretin 9. yılında (M. 630)93 İbn Abdi’l-Berr’in el-İstîâb’da kaydettiğine göre ise hicretin 7. yılında (M. 628) İslâmiyet’i kabul etti.94

Adî b. Hâtim, Hz. Peygamber döneminde de kabile reisliğine devam etmiştir. Başarılı çalışmalarıyla kabilesinin tamamen müslüman olmasını ve devlete karşı görevlerinin eksiksiz bir şekilde yerine getirilmesini sağlamıştır. Aynı zamanda Adî b. Hâtim, Hz. Peygamber tarafından kendi kabilesinin zekâtlarını toplamakla görevli âmildir. Adî b. Hâtim, bu görevi lâyıkıyla yapması ve zekâtları tam olarak ödemesiyle meşhur olmuştur.95

93 İbn Seyyidi’n-Nâs, Uyûnü’l-Eser, II, 278; İbn Hacer, el-İsâbe, II, 468 94 İbn Abdi’l-Berr, el-İstîâb, III, 1057-1058

(31)

b. Büreyde b. Husayb (v. 63/682-83)

Eslem kabilesinin Sehmoğulları koluna mensuptur. Adının Âmir, künyesinin Ebû Sehl, Ebû Sa’sân veya Ebü’l-Husayb olduğu da rivayet edilmektedir. Mekkeli müşriklerin hicret esnasında Hz. Peygamber’i diri veya ölü olarak ele geçirene büyük mükâfatlar vaad ettiğini duyan Büreyde, arazisinden geçmekte olan Hz. Peygamber’i ve yanındakileri durdurup kimliklerini öğrenmek istemiştir. Fakat bu esnada Rasûlullah’ın konuşmasından etkilenerek müslüman olmuş ve adamlarıyla beraber onun arkasında namaz kılmıştır. Hz. Peygamber’in Medine’ye bayraksız girmesini uygun bulmadığı için sarığını çözüp mızrağına bağlamış ve arazilerinden çıkıncaya dek onlara muhafızlık yapmıştır. Hz. Peygamber’den kısa bir müddet sonra Büreyde de Medine’ye hicret etmiştir.96 Hz. Peygamber’le birlikte on altı gazveye katılan Büreyde b. Husayb, Tebük seferi için kabilesini savaşa hazırlamakla görevlendirilmiştir.97

Büreyde b. Husayb hicretin 9.yılında (M. 630) Hz. Peygamber tarafından Eslem ve Ğıfâr kabilelerine zekât memuru olarak görevlendirilmiştir.98

c. Büsr b. Süfyân

Büsr b. Süfyân b. Amr el-Huzâî el-Ka’bî, Hz. Peygamber’in hicretin 6. yılında (M. 627) aralarında kendisinin de bulunduğu Huzâa kabilesi ileri gelenlerine İslâmiyet’i kabul etmeleri için yazdığı mektup üzerine müslüman oldu.99

Hz. Peygamber hicretin 9. yılı Muharrem ayında (M. 630), Huzâalıların zekâtlarının tahsili için Benî Ka’b’dan Büsr b. Süfyân’ı zekât memuru olarak görevlendirdi. Huzâalıların konakladığı bölgeye giden Büsr b. Süfyân onlardan zekât

96 İbn Kuteybe, el-Ma’ârif, 300; İbn Abdi’l-Berr, el-İstîâb, I, 185-186; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, I,

209-210

97 Z. Güler, “Büreyde b. Husayb Hadisesi ve Günümüze Yansımaları”, İSTEM, sy. 4, 65

98 Vâkıdî, el-Meğâzî, III, 973; İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, II, 160; Zehebî, Siyeru A’lâmü’n-Nübelâ,

II, 469-470.

(32)

olarak verecekleri malları hazırlamalarını istedi. Temîmliler, Huzâalıların zekât mallarını almaya hazırlanan Büsr b. Süfyân’ı engellediler. Huzâalılar: “Biz İslâm Dini’ne girdik, müslüman olduk. Zekât bizim için bir görevdir.” demiş olsalar da; Temîmliler malların alınmasına engel oldular. Büsr’ü develerin yanına bile yaklaştırmadılar. Medine’ye dönen Büsr olanları Hz. Peygamber’e aktardı.100 Bunun üzerine Hz. Peygamber Uyeyne b. Hısn’ı Temîm kabilesi üzerine göndermiştir.101 Zekât memuru olarak görev yapan Büsr b. Süfyân’ın vefat tarihi tam olarak bilinmemektedir.

d. Cemre b. Nu’mân

Cemre b. Nu’mân b. Hevze b. Sinân b. Uzre, Uzre kabilesinden olup, kabilenin liderlerindendir. Hz. Peygamber’e bir heyetle gelmiştir. Kavminin zekâtlarını Hz. Peygamber’e vermiştir. Uzre kabilesi, zekâtını veren ilk kabileler arasında yer alır.102 Bunun dışında kaynaklarda hakkında herhangi bir mâlûmat yoktur.

e. Dahhâk b. Süfyân (v. 11/632)

Ebû Saîd ed-Dahhâk b. Süfyân b. Avf el-Âmirî, Kilâboğulları’ndan olup Medine köylerinden birinde yaşardı. Necid’de yaşadığı da söylenmektedir. İslâmiyet’i kabul edince Hz. Peygamber onu Adnânî Hevâzin kabilesinin bir kolu olan Benî Kilâb’a yani kendi kavmine hem İslâm’a davet hem de zekât memuru olarak göndermişti. Dahhâk b.Süfyân, Benî Kilâb kabilesinde bir müddet kalarak onların İslâm’ı kabul etmelerine vesile olmuş ve zenginlerinden zekâtlarını toplayıp fakirlerine dağıtmıştı. Daha sonra Dahhâk b. Süfyân, Benî Kîlab’tan on üç kişilik bir heyetle Medine’ye döndü.103

100 Vâkıdî, el-Meğâzî, III, 973-974 101 İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, II, 161

102 İbn Abdi’l-Berr, el-İstîâb, I, 275; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, I, 349; İbn Hacer, el-İsâbe, I, 243 103 İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, IV, 274; İbn Abdi’l-Berr, el-İstîâb, II, 742-743; İbn Hacer, el- İsâbe,

(33)

Mekke’nin fethine, bazı kaynaklara göre ise Huneyn Savaşı’na 900 kişiyle katılan Süleymoğulları’na Hz.Peygamber “Sizi yalnız başına 100 kişiye bedel birisiyle 1000’e tamamlayayım mı?” demiş ve başlarına Dahhâk b. Süfyân’ı kumandan tayin etmişti. O, ölüm cezalarını infâz ederdi ve Rasûlullah’ın başucunda yalın kılıç nöbet tutarak korumalık da yapardı.104 Kuratâ seriyyesinin kumandanlığını da Dahhâk b. Süfyân yapmıştır.105 Dahhâk’ın ridde savaşlarında (11/632) şehid düştüğü sanılmaktadır.106

f. Ebû Cehm (v. 70/690)

Ebû Cehm Âmir b. Huzeyfe b. Ğânim el-Kureşî el-Adevî’nin, Hz. Peygamber’in hakemlik yaptığı Kâbe’nin tamiri olayında kuvvetli bir genç olarak çalıştığı ifade edilmektedir. Kureyş kabilesinin ileri gelenlerinden biridir. Nesep ilmini, Araplar’ın meşhur savaşlarını ve şiiri iyi bilirdi.107

Ebû Cehm Mekke’nin fethedildiği gün müslüman oldu. Aynı gün Safâ tepesinde Hz. Peygamber’e biat etti ve Medine’ye göç ederek oraya yerleşti.108 Huneyn Gazvesi’nde elde edilen ganimetleri Ci’râne mevkiinde korumakla görevlendirildi. Malların taksiminden önce ganimetten bazı şeyler almak isteyen Hâlid b. Bersâ ile aralarında çıkan kavgada onu yaraladı. Kısas isteyen Hâlid’e Hz. Peygamber diyet vererek gönlünü aldı. Böyle bir olayın Ebû Cehm’in zekât memurluğu yaptığı sırada cereyan ettiği Hz. Âişe tarafından nakledilmektedir.109

Ebû Cehm, Hz. Osman’nın cenazesini Bakî Mezarlığı’na defneden dört sahâbîden biridir. Ebû Cehm uzun zaman yaşamış, hatta Abdullah b. Zübeyr devrinde (64/684) Kâbe’nin yeniden inşasını görmüştür.110

104 İbnü’l Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, III, 47-48; İ. Lütfi Çakan, “Dahhâk b.Süfyan”, DİA, VIII, 411-412 105 İbn Seyyidi’n-Nâs, Uyûnü’l-Eser, II, 277

106 İ. Lütfi Çakan, “Dahhâk b.Süfyan”, DİA, VIII, 412 107 İbn Abdi’l-Berr, el-İstîâb, IV, 1623

108 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, VI, 57-58; İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 35-36; 109 İbn Hacer, el-İsâbe, I, 402

(34)

g. Ebû Mûsâ el-Eş’arî (v. 42/662-63)

Yemen’in Zebîd şehrinde oturan, ahlâk ve meziyetleri Hz. Peygamber tarafından övülen Eş’ar kabilesindendir. Hz. Peygamber’in halkı İslâm’a daveti duyulunca, Ebû Mûsâ ile iki ağabeyinin de aralarında bulunduğu 50 kişilik bir heyet O’nun yanına gitmek üzere bir gemiye binmiştir; fakat gemi hava şartları sebebiyle Habeşistan’a sürüklenmiştir. Yemen’li heyet, Cafer b. Ebû Tâlib ve arkadaşlarının orada bulunduğunu öğrenince bir süre Habeşistan’da kalmışlardır. Hicretin 7. yılında (M. 628) Hayber’in fethi sırasında Habeşistan’a hicret eden müslümanlarla birlikte Medine’ye dönmüşler ve Hz. Peygamber’in Hayber’de olduğunu öğrenince oraya gitmişlerdir. Ele geçen ganimetten kendilerine pay veren Hz. Peygamber bu iki hicret için ayrı ayrı hicret sevabı aldıklarını buyurarak kendilerini tebrik etmiştir.111

Ebû Mûsâ, Hayber’in fethinden sonra yapılan gazve ve seriyyelere katılmıştır. Hz. Peygamber, Ebû Mûsâ’yı Veda Haccı’ndan önce Yemen’in Zebîd, Aden, Me’rib ve sahil taraflarının zekâtlarını toplamakla görevlendirmiştir.112 Ancak Ebû Mûsâ’nın görevi sadece zekât memurluğu değildi. Muâz b. Cebel’le gönderildiği Yemen’de yeni dini, onun îtikâdî, amelî ve ahlâkî esaslarını anlatmaları, Kur’ân-ı öğretmek ve namaz kıldırmaları, dinî konularda halkı aydınlatma görevleri de vardı.113

Hz. Ebû Bekir’in halifeliği döneminde de Yemen’de kalan Ebû Mûsâ ridde olaylarında Esved el-Ansî ile mücadele etmiştir. Daha sonra Suriye fetihlerine katılmış ve Hz. Ömer onu Basra vali ve kadılığına tayin etmiştir. Hz. Osman zamanında Basra valiliği yanında Kûfe valiliği görevini de yürütmüştür. Hz. Ali döneminde Cemel Savaşı’nda tarafsız kaldığı için valilikten azledilmiştir. Ve Sıffîn Savaşı sonrası Hz. Ali’nin hakemliğini Ebû Mûsâ yapmıştır.114 Ebû Mûsâ el-Eş’arî hicretin 42. yılında (M. 662-63) vefat etmiştir. 115

111 İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, IV, 105-107

112 İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, II, 344-347; Zehebî, Siyeru A’lâmü’n-Nübelâ, II, 381 113 İbn Abdi’l-Berr, el-İstîâb, IV, 1764; M.Fayda, İslâmiyet’in Güney Arabistan’a Yayılışı, 88 114 İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, IV, 105-117

(35)

h. Hâcib b. Zürâre (v. 3/625)

Ebû İkrişe Hâcib b. Zürâre b. Udüs b. Zeyd et-Temîmî, Temîm kabilesi reislerindendir. Bahreyn emiri Münzir b. Sâvâ ile aynı soydan gelmektedir. Câhiliye döneminde katıldığı Cebele, Cifâr ve Nisâr savaşlarında yenilmiş, kardeşi Lakît b. Zürâre, Cebele savaşında öldürülmüş, kendisi de esir düşmüştür. Savaş sonunda Âmir b. Sa’saaoğulları Hâcib için 1100 deve fidye istemişler, Temîm kabîlesi de bu fidyeyi ödemek zorunda kalmıştır.116

Hz. Peygamber’in Temîm kabîlesiyle münasebetleri nübüvvetin ilk yıllarına rastlar. Ancak Temîm kabîlesi İslâmiyet’i hicretin 9. yılında (M. 630) kabul etmiştir. Temîmliler’in Huzâa kabîlesine gönderilen zekât memurunun görevini yapmasına engel olmaları ve Huzâalılar’ı kışkırtmaları üzerine Hz. Peygamber dokuzuncu yıl Muharrem ayında Uyeyne b. Hısn el-Fezarî’yi 50 kişilik bir süvâri birliğiyle Temîmliler üzerine gönderdi. Uyeyne 52 esirle Medine’ye döndü. Bunun üzerine Temîmliler, ileri gelen bazı adamlarını esirleri serbest bırakması için Hz. Peygamber’e gönderdiler. Rasûlullah onların ricasını kabul edip esirleri serbest bıraktı. Temîmliler aynı yıl, bir rivayete göre aralarında Hâcib b. Zürâre’nin de bulunduğu 80-90 kişilik bir heyeti Medine’ye yolladılar. Heyettekiler şehre gelince Mescid-i Nebevi’ye girerek bağırıp çağırmaya başladılar. Onların bu hareketi Kur’ân’da “Sana odaların arka tarafından bağıranların çoğu aklı ermez kimselerdir”117 âyetiyle kınanmıştır. Heyettekiler daha sonra şair ve hatipleriyle geldiklerini söyleyerek müsâbaka yapmak istediler; sonunda da mağlûbiyeti kabul ederek müslüman oldular.118

Heyet içinde yer alan Hâcib b. Zürâre müslüman olduktan sonra Hz. Peygamber tarafından kendi kabîlesine zekât memuru olarak görevlendirilmiştir. Ve vefat edinceye kadar da zekât memurluğu görevini îfâ etmiştir.119

116 İbn Hacer, el-İsâbe, I, 273 117 Hucurat 49/4

118 Vâkıdî, el-Meğâzî, III, 973-979; İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, I, 293-294; A.Lütfi Kazancı, “Akrâ b.

Hâbis”, DİA, II, 285

(36)

ı. Hamel b. Mâlik

Hamel b. Mâlik b. Câbir b. Rebîa b. Ka’b b. el-Hüzelî. İbn Hacer el-İsâbe isimli eserinde Hamel b. Mâlik’in biyografisini verirken; onun kendi kavminin zekâtlarını toplamakla görevlendirildiğini belirtmiştir.120 Hamel hakkında zekât memurluğuyla ile ilgili başka bir bilgi bulunmamaktadır.

i. Hâris b. Ebû Dırâr

Ebû Mâlik el-Hâris b. Ebû Dırâr b. Habîb el-Huzâî, Hz. Peygamber’in hanımlarından Cüveyriye’nin babasıdır. Huzâa kabilesinin Benî Mustalık kolunun reisidir. 121

Hicretin 5. yılında (M. 626) müslümanlarla, Mustalıkoğulları arasında Müreysî Gazvesi gerçekleşmiştir. Bu gazvenin sonunda Mustalıkoğulları yenilmiş, büyük bir grup müslümanlara esir düşmüştür. Esirler arasında Hâris b. Ebû Dırâr’ın kızı Cüveyriye ve oğlu Abdullah da vardı.122 Hâris, fidye karşılığında çocuklarını kurtarmak üzere Medine’ye götürmekte olduğu develerinden ikisini vermeye gönlü razı olmadığı için onları Akîk Vadisi’nde saklamış, diğerlerini Hz. Peygamber’e götürmüştür. Hz. Peygamber ona Akîk Vadisi’nde sakladığı develeri sorunca sadece kendisinin bildiği bu olayı ona Allah’ın bildirdiğini düşünerek hemen müslüman olmuştur. Hâris’in müslüman olmasından sonra tüm kabile İslâm’a girmiştir.123

Hâris b. Ebû Dırâr Medine’de müslüman olduktan sonra Hz. Peygamber onu kabilesinin zekâtlarını toplamakla görevlendirmiştir. Hâris zekâtları toplayacak, topladığı zekâtları Hz. Peygamber’in görevlendirdiği bir memura teslim edecektir. Hz. Peygamber, zekâtı teslim almak üzere Velîd b. Ukbe’yi görevlendirmiştir. Velîd b. Ukbe, Mustalıkoğulları’nın kendisine kötülük yapacakları hissine kapılarak yarı yoldan

120 İbn Hacer, el-İsâbe, I, 355; Kettânî, et-Terâtîbü’l-İdâriyye, II, 156 121 İbn Hacer, el-İsâbe, I, 281

122 İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, II, 64 123 İbn Hişâm, es-Sîre, III, 308-309

(37)

geri dönmüş, Rasûlullah’a da Hâris’in zekâtı vermediğini ve kendisini öldürmek istediğini söylemiştir. Bunun üzerine Mustalıkoğulları üzerine bir askerî birlik gönderilmiştir. Diğer taraftan zekâtı teslim alacak kişi gelmediğinden Hz. Peygamber’in kendisine gücendiğini düşünerek endişeye kapılan ve kabilesinin ileri gelenlerinden bir heyetle Medine’ye hareket eden Hâris, kendisini yakalamaya gelen heyetle Medine civarında karşılaşmış, Hz. Peygamber’in huzuruna gelerek olanları anlatmıştır.124 Bu olay üzerine: “Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın.”125 meâlindeki ayet nâzil olmuştur.126

Hâris b. Ebû Dırâr’ın vefat tarihi tam olarak bilinmemektedir.

j. Heysem

Hz.Peygamber, Kays’ın babası Heysem’i kavminin zekâtlarını toplamakla görevlendirmiştir.127

k. Huzeyfe b. Yemân

Huzeyfe b. Yemân el-Ezdî, Hz. Peygamber tarafından Ezd kabilesine musaddık (zekât memuru ) olarak gönderilmiştir. Kendi ehlinden zekât toplayan âmiller arasında yer alır.128 Hz. Peygamber Huzeyfe’yi gönderirken kendisine zekât tarifesi yazıp vermiştir. Huzeyfe Hz. Peygamber’in istediği şekilde zekâtları toplayıp yoksul halka dağıtmıştır.129

124 İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, II, 64; İbnü’l Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, I, 399-400 125 Hucurat 49/6

126 Taberî, Câmi’u’l-Beyân, XXVII, 124

127 İbn Hacer, el-İsâbe, III, 615; Kettânî, et-Terâtîbü’l-İdâriyye, II, 157 128 İbn Hacer, el-İsâbe, I, 318; Kettânî, et-Terâtîbü’l-İdâriyye, II, 155 129 M. Hamidullah, el-Vesâiku’s-Siyâsiyye, 182

(38)

Hz. Peygamber’in vefatından sonra Ezd kabilesi irtidât etmiştir. Huzeyfe b. Yemân onları uyarmış, tevbe etmeye çağırmıştır ancak tevbeyi kabul etmemişlerdir. Huzeyfe durumu Hz. Ebû Bekir’e haber veren bir mektup yazmıştır. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir, İkrime b. Ebû Cehl’i bu kabile üzerine göndermiştir.130

l. Huzeyme b. Âsım

Huzeyme b. Âsım el-Uklî, Ahlâf kavmine zekât memuru olarak gönderilmiştir. İbn Hacer, Huzeyme’nin biyografisini verirken İbn Kâni’in Seyf b. Ömer yoluyla, onun da Müyessir b. Abdullah b. Udes’ten şu rivayette bulunduğunu nakleder: “Udes ve Huzeyme Hz. Peygamber’e geldiler. Hz. Peygamber Huzeyme’yi Ahlâf kavmine görevlendirdi.”131 Görevlendirme yapıldığı zaman Huzeyme için şu belgeyi yazdı: “Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla, Allah Rasûlu Muhammed’den Huzeyme b. Âsım’a; ben seni kavmine sâî (zekât memuru) olarak gönderdim. Onlar sıkıştırılmasın ve onlara zulmedilmesin.”132

m. Mâlik b. Nüveyre (v. 11/632)

Mâlik b. Nüveyre el-Yerbûî et-Temîmî, Temîm kabilesine bağlı Hanzale’nin Yerbû kolundandır. Şair ve savaşçı bir kimseydi. Câhiliye devri savaşlarında aktif rol oynayan Mâlik’in kabilesi, Temîm ile Medine’ye gelip müslüman olmuştur. Hz. Peygamber, Mâlik b. Nüveyre’yi Yerbû’un ve diğer bazı Temîmliler’in zekâtını toplamakla görevlendirmiştir. Rasûlullah vefat ettiği zaman da Mâlik bu görevi yapıyordu. Rasûlullah’ın vefatını öğrenen Mâlik, topladığı zekât develerini hemen sahiplerine iâde edip, kabilesine Peygamber’in vefatını haber verdikten sonra Hz. Peygamber’in yerine geçecek Kureyşli’nin eskisi gibi kendilerinden zekât istememesi

130 İbn Hacer, el-İsâbe, I, 318; M. Hamidullah, el-Vesâiku’s-Siyâsiyye, 182 131 İbn Hacer, el-İsâbe, I, 427-428

(39)

halinde onun yanında yer alabileceklerini, bu malların kendi hakları olduğunu ve daha önce de mallarını başka insanlara vermediklerini söyledi. Çok çabuk bir şekilde karar veren Mâlik’e bundan dolayı “cefûl” (aceleci) denilmiştir. Kabilesinden birçok kimse onu destekleyip verdikleri malları geri almışlardır.133

İrtidât edenlere karşı savaşmakla görevlendirilen Hâlid b. Velîd, Mâlik’i yakaladığında öldüreceğine yemin etti ve Bütâh’a hareket etti. Orada kimseyi bulamayınca bölgenin çeşitli yerlerine birlikler gönderdi. Bunlardan biri Mâlik’i ve yanındaki on bir kişiyi yakalayıp Hâlid’e getirdi. Müslümanlar onun mürted olup olmadığı hususunda ihtilafa düştüler. Mürted olduğunu belirten grupla hareket eden Hâlid b. Velîd, Mâlik’in öldürülmesini emretti. Mâlik öldürüldü, kadın ve çocuklar esir alındı.134

n. Mirdas b. Mâlik el-Ğanevî

Hz. Peygamber tarafından kendi kavmine zekât memuru olarak görevlendirilen sahâbîlerdendir.135

o. Mütemmim b. Nüveyre (v. 30/650)

Ebû Nehşel Mütemmim b. Nüveyre b. Cemre b. Şeddâd el-Yerbûî et-Temîmî, mersiyeleriyle tanınan şair ve muhadram sahâbî olup adı bazı kaynaklarda Mütemmem şeklinde geçiyorsa da doğrusu Mütemmim’dir. Künyesi Ebû Temîm, Ebû İbrâhim, Ebû Edhem ve Ebû Nüheyle şeklinde de kaydedilmiştir. Temîm kabilesine bağlı Benî Hanzale’nin Benî Yerbû koluna mensuptur. Benî Yerbû’un reisi Mâlik b. Nüveyre’nin kardeşi olup Rasûlullah tarafından kabilesinin zekâtını toplamakla görevlendirilmiştir. Tek gözlü, kısa boylu ve çirkin bir kimse olan Mütemmim kardeşi Mâlik’in şahsiyeti

133 İbn Hacer, el-İsâbe, III, 358; H. Lamnens, “Mâlik b. Nüveyre”, İA, VII, 258-259 134 Taberî, Târîh, III, 276-280

(40)

yanında gölgede kalmış, bir ara Benî Tağlib’e esir düşmüş ve kardeşinin gayretiyle kurtulmuştur.136

Hz. Peygamber, Mütemmim müslüman olduktan sonra onu Temîm kabilesinin zekâtlarını toplamakla görevlendirmiştir.137 Hz. Peygamber’in vefatından sonra irtidât eden Arap kabileleri arasında Mâlik ve Mütemmim’in kabilesi de yer alıyordu. Hz. Ebû Bekir bunlarla savaşmak için Hâlid b.Velîd kumandasındaki kuvvetleri görevlendirdi. Bu savaşta Hâlid b. Velîd, Mâlik’in öldürülmesini emretti. Çünkü Mâlik Hz. Peygamber’in vefatından sonra topladığı zekât mallarını sahiplerine iâde etmişti.138 Kardeşinin ölümüne çok üzülen Mütemmim onun için yazdığı ağıtları okuyarak dolaşmaya ve derbeder bir hayat sürmeye başlamıştır.139

ö. Râfi b. Mekîs el-Cühenî

Râfi, Cüheyne kabilesine mensup olup Rıdvan Biatı’na şâhid olan sahâbîlerdendir. Hz. Peygamber tarafından kavminin zekâtlarını toplamakla görevlendirilmiştir.140

p. Sa’d b. Ebû Zübâb

Sa’d b. Ebû Zübâb İslâm’la şereflendikten sonra Hz. Peygamber tarafından kendi kavminin zekâtlarını toplamakla görevlendirildi. Bu konuyla ilgili olarak Sa’d b. Ebû Zübâb şöyle söylüyor: “Allah Rasûlü’ne gelip müslüman olduk ve “Ey Allah’ın Rasûlü! Kavmimin mallarını müslüman oldukları zamandaki şekliyle bırak” dedim. Hz. Peygamber de öyle yaptı ve beni onlara zekât memuru olarak tayin etti. Zekât

136 İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, III, 275 137 İbn Hacer, el-İsâbe, III, 360

138 Taberî, Târîh, III, 276-280

139 İ.Sarmış, “Mütemmim b. Nüveyre”, DİA, XXXII, 193

Referanslar

Benzer Belgeler

Gençlerin zararlı akımlardan kendilerini korumaları ve bu dünyada mutlu ve huzurlu bir hayat sürüp ahirette ebedi kurtuluşa erişebilmeleri için ibadet

Baskı (Ankara: Gece Kitaplığı Yayınları, 2015), 10; Mustafa Öztürk, Kur’an-ı Kerim Meali -Anlam ve Yorum Merkezli Çeviri-, 1. Besmele’nin Türkçe çevirisi hakkında geniş

İslâm öncesinde yaygın olan putlarla ilgili olarak, İbn Kelbî’nin (ö. 204/819) kaleme aldığı, Kitâbu’l-Esnâm adlı eseri İslâm öncesi dini hayat hakkında önemli

sözcüğünü kullanmıştır. Halbuki phlebotomy kelimesinin manası damardan kan alma yani “fasd”dır. Dolayısıyla yazarın iki farklı kavramı birbirine karıştırdığı

Kaynak: Koç, Din Eğitiminde Etkili İletişim; Köylü, Psiko-Sosyal Açıdan Dinî İletişi; Hasan Tutar vd., Genel İletişim, Kavramlar ve Modeller (Ankara: Seçkin

13 Allah’ın varlığı hakkında (O’nu kim yarattı? Nasıl oluştu? vb) 11 Allah'ın varlığının kanıtının olup olmadığı hakkında (Somut delil) 11 Cinlerin musallat olup

29 Bu yapılanmayı ifade eden, hatta anlamını özelleştiren vahdet kelimesi, müstakil varlığı olan her bireyin, kendi- sini bütünün işlevsel bir parçası olarak

6 Bu ayette ifade edilen “nazar” eyleminin eğitsel açıdan taşıdığı değere dair ayrıntılı bilgi için bkz.. peygamber haricindeki kişilerin söz