• Sonuç bulunamadı

İstanbul'da kahve ve şehrin eski kahvehaneleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İstanbul'da kahve ve şehrin eski kahvehaneleri"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

/V». 37 - Mayış 1947 AYLIK ANSİKLOPEDİ kıralhk rejimine dönüldü, İkinci George tek.

rar kıral oldu. Fakat Yunan kiralının bir de­ fa daha tahttan ayrılması ve bir defa daha o tahta dönmesi mukadderdi. Ancak dönme Yunan milletinin isteğiyle olmakla beraber ayrılma, dıştan gelen bir zor yüzünden oldu; İkinci Dünya Savaşında Yunanistana saldı, ran îtalyaya karşı Yunanlılar kahramanca dövüştüler; fakat Almanyanın îtalyaya yar­ dım lüzumunu duyarak Yugoslavyayı çiğne dikten sonra Yunanistanı da ezmesi üzerine İkinci George 1941 de önce Giride, oradan da Londraya gitti ve muvakkat “Hür Yu. ııanistan" hükümeti Londrada kuruldu. Bu hükümet ve elindeki kuvvetler savaşın so­ nuna kadar Müttefiklerin yanında savaşa devam ettiler. Bu hükümet 1944 te kurtarı­ lan Atinaya döndü ve ondan sonra da Yu­ nanistan kurtarıldı, Mihver mağlûbolmıya yüz tuttu. Yunanistanın kurtuluşundan son. ra da ikinci George bir müddet daha Lon. diada kaldı ve Başpiskopos Damaskinos’u yerine naip tâyin etti.

Nihayet 1946 da bütün Yunanistanda yapılan plebisit sonunda yüzde seksen beş bir çoğunluğun oyiyle İkinci George Atinaya döndü, üçüncü ve sonuncu defa tahta çıktı (Bekiniz:Yunanistanda harb sonrası siya, si durumu, partiler, son seçim ve plebisit; Aylık Ansiklopedi, sayfa 948).

İkinci George Alman Hard Akademisi- sonra komünistlerin ve komünist çetelerin meydana getirdikleri güç durumla karşı, laştı. Yunanistanı bu büyük gaileden kur­ tarma gayretleri arasında 1 nisan 1947 salı günü saat 14,30 da kalb sektesinden öldü.

ikinci George Alman Savaş Akademisi­ ni bitirmiş, İngiliz sarayında bir hayli ya­ şamış, son derece terbiyeli, dürüst ve mü. nevver bir zattı. Eşinden ayrıldıktan sonra bir daha evlenmediği için bekârdı ve çocuğu da yoktu. Çok iyi giyinirdi. Avcılığa ve film senaryosu yazmıya pek meraklıydı.

İkinci George, yukarıdanberi çizdiğimiz dağdağalı hayatına göre azçok talihsiz kı­ ratlardandır. Bu talihsizliği dönmüş ve artık memleketinin saadetini görecek bir yolda bulunmuş sanıldığı sırada ânî ölümü Yuna­ nistanda olduğu kadar dost Türkiyede ve ba­ tı demokrasilerinde teessür uyandırmıştır.

İkinci George’un yerine Yunan tahtına, çocuğu olmadığı için, kardeşi Prens Paul geçti ve 1 nisan 1947 de yemin etti. Yeni Kıral 1901 doğumludur; Prenses Hedeıika ile evlidir ve ikisi kız, biri ei'kek olmak üaere üç çocuğu vardır.

( N a r i A l i A y d ı n ) İSTAN BU L«A KAHVE VE ŞEHRİN ESKİ KAHVEHANELERİ — Istanbula kahveyi ilk sokan ve büyük şehirde ilk kah. vehaneyi açan Kanunî Sultan Süleyman zamanında, Hicrî 962 (1555) de iki Suriye, li olmuştur. Peçevî İbrahim efendi vakayı şöylece kaydediyor: “ Seııei mezbur hudu­ dunda Halepten Hakem namında bir harif ve Şamdan Şems nam bir zarif gelip Tah- takalede birer kebir dükkân açıp kahve, furuşluğa başladılar. Keyfe müptelâ bâzı yârani sâfa, hususi okur yazar makulesin- den nice zürefa toplanır oldu, yirmişer o- tuzar yerde meclis durur oldu. Kimi kitap okur, kimi tavla ve şatrançla meşgul olur, kimi nev güfte gazeller getirip maariften bahsolunur. Nice akçeler ve pullar sarfe- dip yâran cemiyetine sebebolmak için ter. tibi ziyafet eden bir iki akçe kahve para­

1087 sı vermekle ondan artık cemiyet satasın

eder oldular.”

Kahvehaneler, İstanbulluların fevkalâ­ de rağbetiyle karşılandı ve süratle şehrin hemen her semtinde açıldı. Fakat derhal kahve aleyhine bir cereyan başladı. Haram olduğu iddia edildi ve Üçüncü Murat za­ manında; her şey ki kömür mertebesine vara, sırf haramdır diye bir fetva alınıp kahve içmek, yasak edildi ve kahvehaneler

Bundan sonra, bir ara Birinci Ahmet zamanında da kısa süren bir kahve ve tü­ tün yasağı oldu. Fakat Hicrî 1043 (1633) de Dördüncü Murat’ın yasağı hem bu hü­ kümdarın ölümüne kadar tam beş yıl sür­ dü. Hiri 1084 (1638) e kadar hem de Kah­ ve ve tütün yasaklarının en şiddetlisi oldu. İstanbul kahvehaneleri temellerine varın, ca yıktırıldı, yerlerine bekâr odaları yapıl­ dı. Bu müstebit hükümdarın nazarında,

t k büyük kah kapatıldı. Bunun üzerine bâzı çıkmaz so. kaklarda, yahut dükkân arkalarındaki giz­ li odalard.asubaşı ve asesbaşı gibi zabıta âmirlerine görmezden gelmek payı verile­ rek koltuk kahvehaneler, kaçak kahveha­ neler açıldı. Diğer taraftan da kahvenin müdafileıi çoğalmıya, vâizler kahve içme­ nin günah olmadığım iddia ve isbat eden

ve h an e le rd e n

kahvehaneler, bir takım tehlikeli müisitle- rin bir araya gelip “levazımı saltanat” tan dem vurdukları, hükümet ve hükümdar aleyhine türlü yalan ve fitne uydurup yay­ dıkları birer fısk yeriydi. Yasağının Edir- nede lâzımgelen şiddetle tatbik edilmediği­ ni gören Dördüncü Murat bir hattı hüma­ yunla bostancı başıyı Edirneye göndermiş, sözler söylemiye

başladı ve nihayet Üçüncü Mehmet za­ manında; kömür haddine gelmemekle içmesi caizdir, diye bir fetva alındı. Birkaç gün içinde İstanbul, kahveha­ nelerle donandı. U- lema ve şeyhler bi­ le kahvehanelere de­ vam edip yâran ve akraniyle ülfet ve sohbette bir mah­ zur görmediler. Hat­ tâ ulemadan ve dev­ let ricalinden, irad

olarak büyük ve mükellef kahveha­ neler yaptırılıp gün­

deliği bir altından tik kahve han ele rde n birtaaedaha kiraya verenler görüldü.

Hicri 1009 (3601) da Ingilizler tara, fından Istanbula tütün getirildi. Peçevili bunun için de: “ Bâzı emraza şifa olmak üzere sattılar. Ehli keyiften bâzı yâran keyfe müsaadesi vardır deyu müptelâ ol­ dular” diyor. Kahvenin yanı başında bir de çubuk keyfi başlayınca kahvelerin şenliği da iki misli oldu.

bütün kahvecileri idam ettirmişti; bu ha­ berin Istanbulda aksi eşsiz bir korku ve dehşet uyandırmıştı. Dördüncü Murat’ın ölümü ile de yasak kendiliğinden kalktı. Kahve ticareti, büyük sermayeli fakat en kârlı işlerden biri oldu.

Hicrî 1100 (1689) da kahveye bir güm­ rük resmî kondu ve hâzineye önemli bir ge­ lir kaynağı oldu; gümrük resmî kahve

(2)

Si-1088 AYLIK ANSİKLOPEDİ ,V o. 37 ■ Magi, 19*7 yatını yükseltmiş olmasına rağmen halkın |

rağbeti eksilmedi, hattâ İstanbul piyasa­ sında zaman zaman kahve sıkıntısı çekilir i oldu, hükümet İstanbul gümrüğüne fazla j kahve getirtmek yollarını aradı. Kahve ev­ velâ Yemenden Cidde yoliyle Mısıra gelirdi,

i

Avrupa tüccarları kahveyi Mısır piyasasın- | dan alırlardı. Mısırda ecnebilere, kahve sa- j tışı yasak edildi; onlar da yüksek fiyatla j Yemenden aldılar; bu sefer Mısıra az kahve geldi; 1718 de bir ferman gönderilerek öte- j

bacı, kayıkçı, hamal ve dellâk ile üdeba, ! şüeıa ve ulemanın kahvehaneleri ayrı ayrı olduğu gibi, her kahvehanede de gençlerin ve büyüklerin ayrı peykeleri, sofaları ol­ muştur.

İstanbulun dillere destan olan yeııi kahvehaneleriyle geçen yüzyıl sonlarının tu- ; lumbacı kahveleri ve çalgılı kahvehaneleri, damacı kahveleri, tiryaki kahveleri, esrar­ keş kahveleri başlı başına birer âlem teş­ kil ederler. Taıızimattan sonra kurulan

hüviyetini tamamen kaybetmiş bulunmak­ tadır. Aksaı ayda Yusufpaşa kahvehanesi, Lâlelide meşhur Taşhan kahvesi ve Fatihte Şekeıci hanı kahvesi de yarım yüzyıl evvelki parlak mazisiyle ölçülemiyecek birer yer ol­ muş, Aksarayda istanbulun en heyecanlı horoz döğüşlerinin yapıldığı meşhur Murat paşa kahvehanesi ise kapanmıştır.

Y e n i ç e r i k a h v e h a n e l e r i : Ye­ niçeri ocağının zapt ve raptı bozulup ta hemen bütün İstanbul esnafı ocağa yoldaş

Evvelde, ka hve i ç m ı k İçin b ü y ü k l e ri n e v l e r in d e toplaşırlardı So nra m ü k e l l e f k a h v e h a n el e r yapıldı denberi Mısıra gönderilen ve oradan Tür-

kiyenin her tarafına taksim edilen kahve­ nin kefereye satılmaması tenbih olundu.

İstanbul kahvehanelerinin umumî bir yasakla değil de, büyük şehirde siyasî lü­ zum üzerine herhangi biri hakkında verilen mühürlenme cezasiyle sık sık kapandıkları bir devir Alemdar Mustafa Paşanın sada­ retidir. O zamanlar, hükümet aleyhinde si­ yası dedikodulara “ devlet sohbeti” deni­ lirdi; şiddetle yasaktı; içindeki yâran ve ahbapların devlet sohbetiyle meşgul oldu­ ğu haber alman kahvehaneler derhal kapa­ tılırdı. Alemdar Paşanın yalnız kahveha­ neleri dolaşan yüzlerce hafiyesi vardı; bu­ na rağmen paşanın bizzat tebdil dolaştığı da olurdu. O devirde mükellef kahvehane­ leriyle meşhur semtlerden biri Fatihti; Fa­ tihin en büyük kahvehanesi de caminin karşısında Sakaltraşetmez’in kahvehane- siydi. Bir gün tebdil dolaşan Alemdar Pa­ şa, öğleye doğru bu kahvenin önünden geç­ miş, içinde bir hayli ahbap cemiyeti gör­ müştü. öğle okunduktan sonra tamam ce­ maatin camiişerifte bulunacağı vakit dön­ müş ve dükkânı gene dolu görmüştü. O za­ man atının başını kahvehanenin kapısına çekerek Fatih kolluğu bayraktarını çağırt­ mış ve içindekileri tevkif ederek dükkânı da mühürletmişti.

İstanbulda kahvehanenin rağbet bulup yerleşmesine yegâne sebep, ağır ziyafet külfetlerine ve masraflarına lüzum kalma­ dan ahbap ve yaranın bir kahve parasiyle toplanıp konuşma fırsatım bulmaları ol­ muştur. Bu bakımdan eski İstanbul kahve­ haneleri, aynı zamanda birer sanat ve ede­ biyat mahfili olmuşlardı. Kahvehanenin bir köşesi de bir berber dükkânı olmuş, kah­ vecilikle berberlik, sohbetle nezafetin tim­ sali halinde birleşmişti. Berberler hacamat- çılık, sünnetçilik, ve dişçilik gibi küçük cer­ rahlıkla da meşgul olmuşlar, kahvehanenin mahalledeki içtimai kıymetini bir kat daha »ağlamışlardır, istanbulda, semt semt,

ara-kahvehaneier ve bunların tekâmülü eseri olan İstanbul kıraathaneleri hakkında bize en kıymetli malûmatı, “ Mecmuai Ebüzzi- ya” daki perakende hâtıraları arasında Ebüzziya Tevfik merhum vermektedir.

Bugün ise, istanbulda, büyük şehrin şanına lâyık tarzda pek az kahvehane ve kıraathane kalmıştır denilse yeridir. Ka­ lan eski kahvehaneler arasında ancak yu­ karı Boğazda bâzı balıkçı kahvehaneleri, meşhur Emirgân kahvehanesi, Eyüpsultan- da iskele kahvesiyle Bostan iskelesi kahve­ si, liman ağzına bakan Ahırkapısı kahve­ hanesi, Haremkapı sahilindeki balıkçı

şa-Kahrehanelorde meddahlar

laşları, Bayezitte Küllük kahvehanesi, Edir- nekapı dışındaki kahvehaneler sayılabilir. Bir zamanlar kahvehaneleri, çayhaneleriyle meşhur Divanyolu ve Şehzadebaşı, bugün I

olduktan sonra kahveciler d'e, kahvehane­ lerinin kapısı üstüne mensup oldukları ye­ niçeri ortasının (taburunun) nişanım asma­ ya başlamışlardı. Her yeniçeri ortasının kı­ lıç, balta, kayık, hançer, gemi çapası gibi bir nişanı, alâmeti farikası vardı. Orta yol­ daşları, hemen umumiyetle kendi nişanla­ rım taşıyan kahvehanelere çıkarlardı.

Üçüncü Selim ve Dördüncü Mustafa devirleriyle ikinci Mahmut’un ilk saltanat yılları, yeniçeri ocağının, kelimenin en ye­ rinde ve kuvvetli mânasiyle bir haşarat ya­ tağı olduğu zamandır. Öyle ki, İstanbul ci­ varında, meselâ Tophane, Galata, iki yaka­ lı Boğaziçi köyleri ve bilhassa Üsküdarda, ırz ve namus sahipleri, fevkalâde bir lüzum görmedikçe evlât ve ayalini sokağa çıkar­ mazdı.

Yeniçeri kahvehaneleri, baldırı çıplak külhanilerin sabahtan akşama kadar saz ve söz ve hattâ işret ve afyon ve esrarla keyif çattıkları yerlerdi. Hemen hepsi gayet bü­ yük ve fevkalâde süslü olan bu kahveha­ neler, umumiyetle de istanbulun manzara­ sı en güzel yerlerine, bilhassa denize nazır sur bedenleri üstüne yapılır, yahut deniz üstüne kazıklarla atılmış salaşlar üstüne kurulurdu. Her kahvehanenin köçekleri, sa­ zendeleri, meddahları, eli ayağı düzgün u- şakları bulunurdu. Peykeler kilim ve sec­ cadeler, kuzu postları ile döşenir, duvarla­ ra aynalar ve Bektaşi levhaları asılır; pey­ kelerin önü saksılar, bilhassa fesliğenlerle donatılır; kahvehanenin ortasında da, he­ men daima bir havuz ve fiskiye bulunurdu. Kahve ocakları ise bir gelin köşesi gibi süs­ lenirdi. Kapaklı ve açık boy boy cezveler, dolap dolap fincanlar, en az birkaç tanesi gümüş ve altın başlıklı billûr şişeli nargi­ leler; kehribar ağızlıklı çubuklar, çiçekli oymalı lüleler bir servet teşkil ederdi. O- cak başında, umumiyetle kahvehane sahi­ binin evlât yerine büyüttüğü bir delikanlı bulunurdu.

(3)

/Ve.

37

- M a g ia 1947 AYLIK ANSİKLOPEDİ

Uı89 '

mazdı. Kahvehane sahiplerinin hemen hep­

si de namlı yeniçeri zorbalarıydı

Yeni yapılan bir yeniçeri kahvehanesi, döşenip dayandıktan sonra, kapısının üstü­ ne asılacak olan orta nişanı için parlak bir alay tertip edilirdi. Nişan, umumiyetle şimşir, nadiren de abanoz üzerine kabart­ ma olarak işlenir, münasip boyalarla boya­ nır ve tezhip edilirdi. Kahvehanenin nişan alayı, Sülevmaniyedeki Ağakapısmdan baş­ lardı. Nişan levhasını başkarakollukçu ba­ şının üstünde tutardı. Kırk elli ve hattâ daha fazla tuvana delikanlılar, altın ve gümüş kakmalı hançerler, tüfek ve taban­ calar-, kıymetli Lâhur şalları, Kişmir şal­ ları; Cezayir kesimi esvaplariyle levhanın önü ve ardı sıra yürürlerdi. Alayın en ö- nünde de elleri teberli Baktaşi babaları

bu-Gala tad a aemal ka h v eh a n el e ri

lunurdu. Soytarılar, çengiler, köçekler en­ vai maskaralık yapıp oynarlar, atlı aday çavuşları seyre koşan halkı kamçı ve kır­ baçla dağıtarak: “ Savulun bre savulun... Nişan geliyor!..” diye bağırırlardı. Arada bir de hep bir ağızdan: “ Allah ocağımıza zeval vermesin!..” diye bağırırlardı.

G e ç e n y ü z y ı l ı n n a m l ı ü ç k a h v e h a n e s i : Ebüzziya Tevfik Bey merhum, Mecmuai Ebüzziyanın bir nüsha­ sında geçen yüzyılın üç namlı İstanbul kahvehanesi hakkında şu zengin malûmatı veriyor: “ îstanbulun kırk elli sene evvel kurulup da on beş yirmi seneye gelinciye kadar muhafazai şöhret etmiş olan üç kah­ vehanesinden birincisi Mahmutpaşa camii avlusunda Mahkemei Şeriye yanındaki kahvehanelerden biri, diğeri Okçularbaşm- daki “Uzun kahve” ve “ Karakulak hanı” idi.

Mahmutpaşa camimdeki kahvehaneyi Parisin "Kafe dö Prekop” una mukabil ad­ dedebiliriz; çünkü bu kahvehaneye en şöh­ retli zamanında, zurefayı ulemamızdan, me. şahiri üdeba ve şüeramızdan bir hayli ze­ vat devam ederlermiş. Ceridei Havadis mu­ harrirleri Âli ve Hafız Müşfikler, ulema­ dan meşhur Abdi Bey, Münif ve Ethem Pertev efendiler, meşahiri riyaziyundan müneccimbaşı Osman Saip Efendi Bekir Sami Paşa, Divan efendisi Mithat efendi (Mithat Paşa), Attar Camı Ahmet Efendi Recai efendi, Ahmet Faris ve Takvimi Ve- kayi müsahhihi Lûtfi efendiler, şüeradan Lebip Efendi, Kâzım Bey, Fatin ve BursalI Sakip ve emsali gibi kibar fuzelâ... Bu kahvehane âdeta mecmai ürefa olarak soh­ bet mevzu ve gayeleri, fikirleri tenvir yol­ lu yeni bahisler ve mühim meseleler imiş. Bu zatlardan birtakımı sabahları, yaz ise öğleden sonra toplanırlarmış, öğleden son­ ra devam edenlerin ekserisi satranç ve dama ve Osmanlı oyunlariyle vakit geçirirlermiş.

Kahvehanenin, sair müşteriler gibi rasge­ le müşterisi yokmuş.. Yalnız bu zatların görüşmek istiyen ehibbası gelebilirmiş. A- deta bir nevi klüp hükmünde imiş..

“Uzun kahvehaneye gelince bir zaman­ dan sonra Okçularbaşı kıraathanesi ve bi­ raz sonra Sarafim kıraathanesi diye şöhret bulmuştu. Reşitpaşa türbesiyle karşı karşı­ ya olan bu kahvehane, Reşit Paşa merhu­ mun ya son günlerinde veyahut ölümünün tezine küşad edilmiştir, iptidalarında mü­ dür mazulleri toplanırdı. Ceridei Havadisle Takvimi Vekayiden ibaret olan ve biri her hafta salı ve diğeri perşembe günleri neş­ redilen bu iki varakai havadisi en evvel bu kahvehanede toplıyarak müşterilerinin mü­ talâasına arzeden müteveffa Sarafim efen­ didir. Sonraları Tercümanı Ahval, Ruzna- me ve Tasviri Efkârla Mecmuai Fünun, Mirat gibi matbuatı yevmiye ve mevkute­ nin çoğalmasiyle bu kahvehane bir darül- kırae hlini almıştır. O tarihlerde bâzı ufak tefek: müellefat ve âsâr tabedildikçe bu kıraathane satış ve tevzi merkezi olmak üzere ilân olunduğundan, edebiyatla meş­ gul olanların veya edebiyattan zevk alan­ ların rağbeti gittikçe artmıştır. Bilhassa Ramazan geceleri cidden bir bezmi şiir ve edep idi. Namık Kemal, Sadullah, Halet, Ayetullah, Arif Hikmet, Haşan Suphi, Âli, Refik ve Yusuf ve Aziz Beylerle Vidinli Tevfik (paşa), Ahmet Muhtar (paşa), Sü­ leyman (paşa), Hacı Raşit ve Sait efendi­ ler alelekser orada toplanırlar, edebiyattan riyaziyata, şiir ve hülyadan siyasiyat ve içtimaiyata kadar her şeyden bahsolunur, müdavelei efkâr edilir, herkes bildiğini,

Yakın k ö y l e r d e b ir ka hv e ha ne

duyduğunu söylerdi. 1283 (1808) ramazanı bu kıraathanenin en parlak bir devrini teş­ kil veya itmam etmiştir. O sene âdeta bir klüp, hem de siyasî ve İçtimaî bir klüp ha­ line inkılâp eylemişti. Eyyamı sairede ise gündüzleri, ashabı haysiyeti eelbedebilecek esbabı câmı olduğundan, ahadı nâsdan kimse girmezdi. Evvelâ bir fincan kahve­ den kırk para alınırdı. Bu ise zarurî idi. Çünkü çok olmıyan müdavimleri saatlerce oturur, evrakı havadis mütalâasiyle vakit geçirir idiler. Sonraları Tuna, Bosna ve Fı­ rat ve Envarı Şarkiye ve Suriye gazeteleri bu kıraathaneyi' tevzi merkezi edindikle­ rinden, Vilâyetler havadisine teşne olanlar dahi buraya toplanırdı. Kıraathane cidden mühim bir şekil almış ve Abdülhamidin istibdadı başlangıcına kadar devam eyle­ miştir.

“ Okçularbaşından kırk elli adım ilerde olan Karakulak hanının avlusunda bir ga­ zino vardı ki ramazanları her gece vesair günlerde Cuma ve Pazar geceleri Istanbu- lun en meşhur sazendelerinden ibaret bir

saz takımı bulunurdu. Ezcümle bu takımın sazende başısı meşhur kemani kör Sebuh’un kendine hâs bir tarzı hayretefzâ ile nağ- mesazoluşu, bu .kahvehaneye bedayii mu­ sikiye meftunlarını celbeyliyordu. Gazino­ nun sahibi olan Civanaki, ekseri kibardan olan müşterilerini hoşnud etmiye dikkat eder bir sahibi dirayet idi. Kendisi Kefalon. yalı ve başı şapkalı bir adam olduğu halde, müşterileri umumen Müslüman ve ekseri­ yet üzere erbabı fazl-ü irfan idi. Ramazan geceleri iftarı müteakip pek çok zevat ora­ ya gider ve teravihten sonra başlıyan sa­ za kadar birkaç fincan kahve ile keyfini yetiştirirdi. Bu gibi meraklı ve ehli keyif olan zevat için ihzar ettiği kahve hakika­ ten pek lâtif idi. Müdevver bir beyaz tepsi derunünde zarflı bir fincan, bir ufak şişe çiçek suyu, bir de altın . gibi parlak cezve­ de pişmiş kahve getirilir ve bir sehpa üze­ rine bırakılırdı. Bu kahve ile sahur-vakti­ ne kadar gazinoda oturmak ve saz dinle­ mek hakkı, fakat iki kuruş mukabilinde idi. Ondan sonra içilecek kahve ve şurup ve li­ monatanın beher fincan ve kadehi için bir kuruş alırdı. Bu cihetle Karakulak hanına orta halli kimseler bile devam edemezdi. Sathı, bir müsellesi kaimüzzaviye teşkil eden bu gazino, epeyce geniş olduğundan geceleri iki yüz kişiden ziyade müşteri bu­ lunurdu. Bâzı gece oturacak yer bile bulun­ mazdı.

“ Bugün îstanbulun hiçbir semtinde, balâda, evsafından haber verdiğimiz kahve­ hanelere mümasil bir kahvehane yoktur.”

D a h a z i y a d e t u l u m b a c ı l a r ı n v e y e n i ç e r i l e r i n d e v a m e t t i k ­ l e r i ç a l g ı l ı k a h v e l e r ise başka bir âlemdi. Buralarda çalgı ile beraber mâ­ ni ve beyitler söylenir, halk şairleri rnüşa- areler yaparlardı.

B u y a z ı y ı , 1870 de Istanbula gel­ miş olan İtalyan edibi Edmondo de Ami- cis’in şu şirin sözleriyle bağlamak yerinde olur:

“Bir kahvenin önüne oturduk. Pek fa ­ kirane fakat pek orijinaldi. Diyebilirim ki Kanunî Süleyman zamanında açılmış olan ilk kahvehaneden yahut Dördüncü Murat’ın şiddetle hareket ederek kapattığı kahveha­ nelerden pek farklı olmasa gerek. “ Dafiün- nevm ve katiüşşehve” denilen kahvenin men’i için ne kadar fermanı hümayunlar çıkmış, ne kadar şer’î mücadele yapılmış, ne kanlı tedbirler alınmıştı. Şimdi; Galata ve Beyazit kulelerinin tepesinde,

vapurlar-Me ydanlarda s e y y a r ka hv eci ler

da bile kahve içiliyor. Mezarlık içinde kah­ ve vardır, berber dükkânında kahve var­ dır, hamamlarda kahve vardır, çarşı içinde kahve vardır, insan Îstanbulun neresinde bulunursa bulunsun, etrafına hiç bakma­ dan sade, bir, kahveci! diye bağırması kâ­ fidir. Uç dakika sonra, önünüzde bir fincan kahve tütmiye başlar.”

(Reşat Ekrem K oça)

Referanslar

Benzer Belgeler

Ağaoğlunun cenaze merasimine Büyük Millet Meclisi azalarmdan bir çok zevat, Vilâyet, Üniversite ve bilû- mum ilmi teşekküllerinin mümessil- lerile kendisinin

Bu sürenin sonunda, olgu 3 ve 5’e, 15 gün aralarla bilateral komplet subtalar gevşetme (KSTG) ; olgu 4’ün sağ ayağına KSTG, 15 gün sonra ise sol ayağına KSTG + lateral

Topal Sıdıka ve Arap Ahmed Gene plâklarda (Memo), (Kuzu), (Kesik kerem) gibi dağîleri; semai, koşma, destan kabilinden soloları bu­ lunan bir ahbar vardı ki

Günümüzün en popüler değerlendirme sistemi olarak kabul edilen 360 derece değerlendir- me sistemi gücünü, farklı kaynaklardan elde edilecek olan sonuçların daha objektif

Viyana’ daki kahve evleri iki resimde de görüldüğü gibi restore yeniden boyama ve içindeki yazılar hep değiştirilmiştir. İçindeki yazılar ve sözler Kolschitzky’ a ait

MABEYN BEKLEME SALONU — Muayede Salonu ve Veliaht Dairesin'den sonra sarayın en önemli bölümü olan Mabeyn Dairesi, büyük salonlardan meydana gelmiş­

[r]

Yıldızına çok yakın yörüngelerde dolanan gezegenler aşırı sıcak, yıldızına çok uzak yörüngelerde dolanan gezegenlerse aşırı soğuktur.. Bir yıldızın etrafındaki