• Sonuç bulunamadı

TÜRK ROMANINDA MEVLANA

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "TÜRK ROMANINDA MEVLANA"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

C

umhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Din Duygusu isimli hacimli ese-riyle tanınan, hâlen Kırklareli Üniver-sitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölü-mü’nde öğretim üyesi olan Yrd. Doç. Dr. Secaattin Tural’ın yakın zamanda Türk Romanında Mevlâna adını verdiği bir eseri yayımlandı. Eser, modern edebiyat kuram ve kavramlarını, ten-kit ettiği romanlara uygulamasıyla klasik bir bakıştan kendisini kurtar-maktadır. Türk Romanında Mevlâna’nın

bu yönü edebiyat nazariyesinde tenki-din aldığı yeni hâlin itibarını göster-mektedir. Tural, fantastik, kitsch, kolaj, metinlerarası, pastiş gibi kavramları, farklı edebiyat teorisyenleriyle birlikte eserine taşımaktadır. Kitap, günümüz-de klasik egünümüz-debiyat eleştirisinin yerini, modern edebiyat kuramlarına bıraktı-ğını gösteren önemli bir çalışma olarak karşımızda durmaktadır.

Türk Romanında Mevlâna, doğru-zarının belli olduğu söylenerek iki

türde de şiirsel söylemin öne çıktığı-na değinilir. Kuruluş açısından fark-lılık gösteren iki türün yoğunluk açı-sından benzer olduğu; fakat ‘kıssa-dan hisse’ tavrının küçürek öyküde bulunmayışı gibi belli başlı önemli noktalar sunulur.

Çalışmada Ferit Edgü, Yüksel Pa-zarkaya, Murathan Mungan, Murat Yalçın ve Ramon Gomez de la Ser-na’nın öykülerinden örnekler çözüm-lenmiştir. Çalışmanın sonunda hazır-lanan Türk ve dünya edebiyatların-dan küçürek öykü seçkisinde bulu-nan kırk sekiz öykü de küçürek öykü meraklıları için yararlı olacaktır.

“Çiçek, çekirdekte gizlidir hep.” Gerçekten de, hâlâ çekirdeğinin içine kapanmış, açmadan duran bir çiçeğin kurduğu gelecek düşünden daha yoğun,

merkezine daha çok güvenen bir mahre-miyet imgesi var mı ki?” Gaston Bac-helard’ın Uzamın Poetikası adlı yapı-tında ortaya koyduğu bu çıkarım, bi-zi küçürek öykünün imgelem dün-yasına götürür. Yazar öyküsünü oku-run düşlemlerinin odağına bırakır. Metnin gizemine davet edilen okur, yolculuğunun hazırlıklarını yaparak imgenin yankılarına ulaşır. Küçürek öykünün açımlanması okurun hassa-siyeti ve alımlama kabiliyetine bağlı-dır. Nitelikli okurun öyküye bağım-sız anlamlar yüklemesi ile öykü zen-ginleşecektir. Bu yeni türün edebiya-tımıza kazandırılmasında emeği ge-çen Ramazan Korkmaz ve Mutlu De-veci’nin hazırladığı eser, küçürek öy-kü üzerinde çalışmak isteyen akade-misyenlere yepyeni bakış açıları ka-zandıracaktır.

Nilüfer Aka*

Türk Roman›nda Mevlâna

**





* Araş. Gör., Ardahan Üniversitesi, İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebi-yatı Bölümü.

(2)

dan Mevlâna Celâddin Rûmî ve/ya Şems-i Tebrizî’yi bir roman kahra-manı olarak kurgulayan eserleri merkeze almaktadır. Bunlar, Nezihe Araz’ın Aşk Peygamberi (1962), Cihan Okuyucu’nun İçimizdeki Mevlâna’sı (2002), Elif Şafak’ın Aşk’ı (2008), Ah-met Ümit’in Bâb-ı Esrar’ı (2008) ve Si-nan Yağmur’un Aşkın Gözyaşları (2010) romanlarıdır. Secaattin Tural, bu romanlardan Aşk Peygamberi ve Aşkın Gözyaşları’nı “roman olmaktan çok, kurgunun hemen hiç olmadığı, ta-mamen menkıbevî kaynakların tekrarına dayanan” romanlar olarak tanımla-maktadır. Yazarlar eserlerini roman olarak kabul ettikleri için, Tural da bu eserleri çalışmasına dâhil etmiştir. Cihan Okuyucu’nun romanı ise “kurgusal zemini ihmal etmeyen” fakat bu sınıfta değerlendirilebilecek bir roman olarak ifade edilmektedir. Her üç romanın yazarı da bir roman yazmaktan çok, Mevlâna’yı günü-müz insanına tanıtmak, Mevlâna’nın tasavvuftan “bîhaber kalemler” elin-de yanlış yorumlanmasının önüne geçmek maksadıyla eserlerini yaz-dıklarını ifade ediyor.

Secaattin Tural’ın çalışması her ne kadar Mevlâna’yı bir roman kah-ramanı olarak kurgulayan romanları ele alsa da, Türk romanında Mevlâna ve Mevlevîliğin algısını da giriş bö-lümünde söz konusu etmektedir. Bu-rada Sâmiha Ayverdi, Emine Işınsu, Münevver Ayaşlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Peyami Safa, Halide Edip, Orhan Pamuk gibi isimler üzerinde durulmaktadır. Gerek Tural’ın bahsi-ni ettiği romanların gerekse de ede-biyatımızda Mevlevîliği ele alan ro-manların ortak noktası Mevlâna ve Mevlevîlik algısını olumlu bir biçim-de yansıtıyor olmalarıdır. Ancak bu başlığa geçilmeden evvel, Tural,

Mevlâna’nın günümüz dünyasında-ki yerinden söz açmaktadır. Ardın-dan klasik Türk şiirinde Mevlâna’nın yorumlanmasına ve romanımızdaki Mevlâna portresine yönelmektedir.

Türk Romanında Mevlâna’nın giriş bölümünde Mevlâna’nın hayatı, eserleri ve Mevlâna hakkındaki men-kıbevî kaynaklar üzerinde durul-maktadır. Birinci bölümde ele alınan beş romanın geniş özetleri verilmek-tedir. İkinci bölümde Mevlâna’nın çevresinde bulunan isimlerin, başta Şems-i Tebrizî olmak üzere, roman-larda nasıl canlandırıldığı anlatıl-maktadır. Son bölümdeyse romanla-rın tematik incelemesi yapılmakta-dır. Aşk, Mevlâna’nın dine ve insana bakışı, suret-mânâ çatışması ve nefis terbiyesi son bölümün alt başlıkları olarak karşımıza çıkmaktadır.

Edebiyatımızda Mevlâna’yı doğ-rudan söz konusu eden yazarların yola çıktıkları kaynaklar arasında mesnevî, menâkıbnâmeler ve tezki-reler bulunmaktadır. Mevlâna hak-kında en önemli kaynaklar Sultan Veled’in İbtidânâme adlı mesnevîsi, Ahmed Eflâkî’nin Menâkıbü’l-Âri-fin’i, Şems-i Tebrizî’nin Makâlât’ı, Fe-ridun Sipehsâlâr Risâlesi adlı menâkıb-nâmeler ve Devletşah Tezkiresi gibi ba-zı tezkirelerdir. Bugün Mevlâna ve Şems hakkındaki bilgilerin çoğunun kaynağı Sultan Veled’in kaleme aldı-ğı eserlerdir. Özellikle onun İbtidânâ-me adlı İbtidânâ-mesnevîsi Şems ve Mevlâna arasındaki muhabbetin sırlarını açık-lamakla kalmaz, kendisinin birebir şahit olduğu hadiseleri aktarır. Şems’in portresi romanlarda kaynak-lara uygun okaynak-larak çizilmiştir. Secaat-tin Tural, değerlendirmelerinde ro-mancıların hangi kaynakların yo-rumlarını öne çıkardıklarına, tarihî-menkıbevî gerçekliğin roman

(3)

ger-çekliğine nasıl dönüştürüldüğüne ya da dönüştürülemediğine dikkati çekmektedir: “Böylece bir anlamda me-tinlerarasılık olarak kabul edebileceğimiz bir yöntem de kullanmış olacağız.”

Secaattin Tural, romanların özet-lerinin söz konusu edildiği kısımda romanlar hakkındaki hükümlerine de yer vermektedir. Söz gelimi Aşk Peygamberi’nin ‘hakikaten’ bir roman olmaktan çok Mevlâna’nın hayatını romanın imkânları içerisinde fakat ‘roman gerçekliğini dışlayan’ bir tarzda kaleme alınmış olduğunun ifade edilmesi buna örnektir. Tural romanla ilgili; “Kahramanların yalnız-ca Mevlâna ve çevresindeki tarihî kişilik-lerden oluşması ve onların tamamen me-nâkıbnâmelerden iktibas edilmiş olması bunun en önemli delilidir.” demekte-dir. Cihan Okuyucu’nun kaleme al-dığı İçimizdeki Mevlâna’da da yazar, roman yazmak amacından ziyade Mevlâna’yı gençlere tanıtmak için romanın imkânlarından istifade yo-lunu seçmiştir.

Ahmet Ümit’in Bâb-ı Esrar roma-nı, roman tekniğini en iyi kullanan roman olmasıyla diğerlerinden ay-rılmaktadır. Secaattin Tural, roma-nın hatalı yönlerini ortaya koymak-tan uzak durmasa da, romanın di-ğerlerine nazaran farklı yönlerini öne çıkarmaktadır. Tural’a göre, Ah-met Ümit’in Bursa’da romanı hak-kında yaptığı bir konuşmada Şems’in öldürülmüş olduğuna dair rivayeti Sultan Veled’e atfetmesi bu konuda bir bilgi yanlışı olduğunun göstergesidir. Bunun yanı sıra ro-man için “Bâb-ı Esrar bir noktada daha diğer romanlara göre farklı bir konum-dadır bize göre. Bütün menkıbevî kay-naklarda Alaaddin Çelebi olumsuz bir portre içinde çizilip, romancılarımız da buna uygun bir Alaaddin Çelebi’yi

manlarına taşırken, Ahmet Ümit ro-mancı muhayyilesini kullanarak Alaad-din Çelebi ve Şems’le evli olan Kimya arasında sonu hamileliğe kadar giden bir yasak aşk kurguluyor. Bu da menkı-belerin aynıyla romana taşınmasının yol açtığı tekdüzeliğin aşılmasında ve bir roman gerçekliğine çevrilmesinde ro-mancı muhayyilesinin ne kadar önemli bir rol oynadığının güzel bir örneğini oluşturmuş. Tıpkı Şems’in Makâlât’ın-da geçen ‘taşı kanayan yüzük’ rivayeti-nin romanda ‘leitmotife’ dönüştürülme başarısı gibi.” denilmektedir.

Elif Şafak’ın Aşk romanı, Bâb-ı Esrar’la birlikte edebî değeri yadsın-mayan romanlardan olsa da, barın-dırdığı hatalarla okurla arasına me-safe çekmektedir. Buna bağlı olarak ilkin Aşk’taki didaktik yan üzerinde durulmaktadır: “Özellikle kahraman-ların bilincinden yansıyan düşüncelerin oldukça didaktik bir üslâpta verilmesi romanın aksayan yönlerinden birini oluşturmuş. Bu da ana hikâyede El-la’nın; iç hikâyede ise Mevlâna’nın ya-şamış olduğu ruhsal büyüme ve değişi-min herhangi bir çatışma ve çelişkiye ye-terince yer verilmeden işlenmesine yol açmış.” Aşk’ın “bilgi yığını bir roman” olmasının yanında oriyantalist bir bakış açısına sahip olması da Tu-ral’ın bilhassa üzerinde durduğu meselelerden olmuştur. Hadiselerin başlamasıyla giderek bir bilgi yığını-na dönüştüğü ifade edilen romanın, oriyantalist yorumlarla kendini gös-termeye başladığı ifade ediliyor. Bu-na örnek olarak romanda semâ âyi-ninin anlatıldığı sahne verilmekte-dir. Şafak’taki hatalı yanlar, bu yazı içerisinde Tural’ın tespitlerinden yo-la çıkıyo-larak aktarılmaktadır.

Romanın kurgu ve üslûp yönün-den zayıf olduğu sahneleryönün-den biri de menkıbevî rivayetlerin ele alınış

(4)

şekli olarak gösterilmektedir: “Yazar, meyhaneden şarap alma sahnesi örne-ğinde olduğu gibi, Mevlâna’nın Şems’in bu olağandışı isteği karşısında yaşamış olması muhtemel olan ruhsal çatışmaya yoğunlaşması gerekirken, doğrudan doğruya hakikate ermiş bir ‘nefis terbiyesi’ sürecini görmezden gel-miş ve menkıbenin, bir roman gerçekliği içinde değil, menâkıbnâme tadında iş-lenmesini doğurmuş.” denilmektedir. Tural’ın bu önemli tespiti Şafak’ın romanını bilgi hatalarının ötesinde edebî kıymet açısından sorgulanma-sını gerekli kılmaktadır.

Mevlâna’nın çevresinde var olan şahsiyetlerin romanlarda nasıl ele alındığının incelendiği ikinci bölüm-de Elif Şafak ve Ahmet Ümit’in bir roman gerçekliği içinde Mevlâna’yı konu edindikleri görülmektedir: “Ancak Şems-i Tebrizî portresinde ala-bildiğine işlek olan muhayyilenin Mev-lâna’ya geldiğinde kısırlaştığı görülüyor. Şems’in esrarengiz hayatı romancıların zihnini diri tutmasını sağlamıştır.” di-yen Tural, romanın tarihî gerçeklik-lere uymak durumundan olmayan bağımsız bir metin olduğunu sıkça vurgulamaktadır. Bu sebepten kur-gusal zemini en güçlü olan Bâb-ı Es-rar’ı farklı bir cephede değerlendir-mektedir. Devam edecek olursak Şems, bütün romanlarda Mevlâna’ya “mürşitliğe benzer bir rehberlik yapsa da” asıl görevi Mevlâna’daki cevheri ortaya çıkarmaktır.

Aşk’ta Kerra Hatun’un söz konu-su edildiği bölümde Elif Şafak’ın ha-talarından bir diğeri sergilenmekte-dir. Kerra Hatun romanda avluya çıktığında kitapların kule gibi dizil-diğini görür. Şems, kitap yığınından bir tane çekerek şadırvana atar. Bu kitaplar arasında Mütenebbî’nin Di-van’ı, Attar’ın Esrarnâme’si de vardır.

Yalnız burada ‘ilginç’ bir isim daha geçmektedir: Kamusu’l A’lâm: “Mev-lâna’nın babasından kalan kitaplar ara-sında Şemseddin Sami gibi 19. asır yaza-rına ait olan Kamusu’l A’lâm’ın adının geçmesi oldukça ilginç bir durumdur.” Aşk’ın eleştiriye maruz kaldığı nok-talardan biri de bugünün insanına hitap eden bir üslûpla Mevlâna’yı

konuşturmasından gelmektedir.

Mevlâna’nın Mevlâna olma aşamala-rının dikkate alınmadığı birtakım di-yaloglar Tural’a göre yazarın vermek istediği mesaja vurgu yapmak için kurgulanmıştır. “‘Şarap içtiği için dö-vülen’ insanların din adına zulme uğra-dıklarından hareketle, yalnızca şeklî iba-detlere indirgenmiş ve hoşgörüsüz bir din anlayışının eleştirildiği görülmekte-dir bu satırlarda.”

Elif Şafak’a yöneltilen eleştiriler bunlarla sınırlı kalmamaktadır. Şa-fak’ın oriyantalist bir bakış açısıyla Aşk’ı kaleme aldığı her durumda bellidir. Secaattin Tural’ın ifadeleri şu şekildedir: “Batı’da semâ eden der-vişlere ‘Dönen dervişlerin raksı’ denil-diğini biliyoruz. İşte oriyantalist bakış açısından Batılı muhayyileyi okşayıcı sözlerin dayanılmaz hafifliği! Elif

(5)

Şa-fak bu kadarla yetinmez ve Şems’e şu sözleri de söyletir: ‘Allah’a da herkes itibar etmiyor, ona iman etmeyi mi er-teleyeceğiz. Peygamber Efendimize de herkes iltifat etmez. Onu anmayı mı er-teleyeceğiz.’”

Mesnevî’nin yazılmadığı bir dö-neme ait olan ilk sema âyininde Mes-nevî’nin ilk on sekiz beytinin okun-ması da romanın hatalı yönlerinden biridir. Tural’ın tespitine göre Elif Şa-fak Mevlâna’nın çok sonraları söyle-yeceği; “Biz pergel gibiyiz, bir ayağımız şeriat üzre sabit, bir ayağımızla yetmiş iki milleti devrederiz.” sözünü, Mevlâ-na’ya söyletmesi romanın eksiklikle-rinden bir diğeridir.

Oriyantalist bir bakış açısına sahip olduğu vurgulanılan Aşk romanında buna paralel olarak Elif Şafak’ın üslû-bundan Kitab-ı Mukaddes dilinin iz-lerinin görüldüğü ifade edilmektedir. Romanda kullanılan Rab lafzının kul-lanım biçimine dair Secaattin Tural’ın tepkisi şu yöndedir: “‘Rab’ genelde Ki-tab-ı Mukaddes’e ait bir adlandırmadır. Kur’an’da geçen ‘Rab’ mutlaka ‘iyelik ek-leri’yle birlikte geçer ve bizim kültür dün-yamıza da bu şekilde yansımıştır. Yine, Şems’in çocukluğundan bu yana koruyu-cu meleğe sahip olduğundan bahsetmesi de aynı kültür dünyasına ait bir imajdır.” Bir başka yerde Elif Şafak, mahalle okulundan bahsetmektedir. Tural bu-rada da Şafak’a eleştiri getirmekten uzak durmamaktadır: “13. asırda bu-günkü gibi her mahallede bir okul olmadı-ğını bilmek için tarihçi olmaya gerek ol-madığını düşünüyoruz.” Hatta kitapta uzun uzadıya konuşulan kız çocukla-rının sözde okutulmaması meselesi Tural’ın zihnine ‘kardelen projesi’ni getirmektedir.

Romanda söz konusu edilen Şems’le Kimya’nın zifaf gecesi yaşa-nanlar da eleştirilmektedir. Şems’in

Kimya’ya dokunmamak istememesi üzerine Kimya’nın bakire değil der-ler korkusunu yaşaması sonucu Şems vücudunda bir yeri kanatarak bu söylentinin önüne geçmeye çalış-maktadır. Elif Şafak, Kimya’nın bu korkusunu “cemiyetin saçma sapan kurallar”ı olarak görmektedir.

Elif Şafak, romanda Şems’i evli-likten önce Kimya’ya dokunmak için heves eden, kur yapan biri olarak an-latmaktadır. Ancak evlendiklerinde Şems, Kimya’yla halvete girmek iste-mez. İki duygu arasında Şems por-tresi çizmeye çalışan Şafak’a, Secaat-tin Tural bir başka eleştiri yönelt-mektedir: “Eğer bu iki duygu arasında bir ruhsal bir çatışmaya yer verilseydi bu eleştirinin bir geçerliliği kalmayacak-tı. Ancak doğrudan doğruya halk hikâye-si tadında, hiçbir nesnel karşıtlığı olma-yan diyaloglarla kurulmaya çalışılan sahneler, okuyucuda bir gerçeklik duy-gusu uyandıramıyor.”

Burada yer verdiğimiz hatalı kul-lanımlardan dolayı Türk Romanında Mevlâna’nın, sadece Elif Şafak’ın Aşk romanındaki hatalara odaklandığı düşünülmemelidir. Bu, Tural’ın orta-ya koyduğu esere orta-yapılacak büyük bir haksızlık olacaktır. Secaattin Tu-ral, ele aldığı diğer romanlardaki bil-gi, dil bilgisi, üslûp vs. hatalara da yer vermektedir. Sözgelimi; “Sinan Yağmur, 13. yüzyılda yaşayan Şems’e ‘imaj’ kelimesini kullandırırken, Şems ve Mevlâna’nın imajını düzeltmek için ka-leme aldığı kitapta, ‘tespih, cübbe, sakal’ı da kullanarak tam yobaz Müslüman ka-rikatürünü günümüzün modasına uy-gun şekilde çizmiş olur.” Bunun yanın-da Yağmur’un romanı Aşkın Gözyaş-ları’nda Kimya, Tural’ın deyimiyle oldukça arabesk bir başlık altında değerlendirilmiştir: “Kimyamı Altüst Eden Hatun”

(6)

Elif Şafak ve Ahmet Ümit, Sultan Veled’i kaynaklardaki gibi aktarmış-lar, üzerinde pek yoğunlaşmamışlar-dır. Sultan Veled’in aksine Alaaddin Çelebi, romancıların ilgisini çekmiş, onu bir roman kahramanı olarak uzun uzadıya ele almışlardır. Zira Alaaddin Çelebi, Şems’e karşı muha-lefetiyle, Kimya’ya olan ilgisiyle, “ih-mal edilmiş hayat hikâyesiyle” bir ro-man kahraro-manı olarak durmaktadır. Ancak Çelebi, trajediyle anlatılama-mıştır. Secaattin Tural, Mevlâna’nın çevresindeki şahsiyetlerin romanlara yansımasını ele alırken sıkça Alaad-din Çelebi’nin bir roman kahramanı olarak anlatılması için pek çok sebep olduğunu hatırlatmaktadır. En önemlisi de düştüğü ikilemler buna imkân sağlamaktadır.

Romanların tematik olarak işlen-diği son bölümde Secaattin Tural, ro-manların ortak özelliklerinden birini şu şekilde ifade etmektedir: “Mevlâ-na’nın insanın ancak ‘aşk’ın rehberliğin-de yaratıcısıyla bir bağ kurabileceğine, bu duygunun eksik kalması hâlindeyse dinin katı kurallarından ibaret, korkuya dayalı bir inanca dönüşeceğine dair yo-rumları, ele aldığımız romanların ana temalarından biridir.” Bir diğer ortak yan olarak Moğol istilalarından yo-rulmuş Anadolu halkının ferah bir nefes almasını sağlayan kişinin Mev-lâna olarak gösterilmesi gelmektedir. Bunu hem hayatıyla hem de felsefe-siyle sağlamıştır. Dinden, taassuptan uzak ‘uzlaştırıcı’ bir Mevlâna portre-si karşımızda durmaktadır.

Mevlâna’nın insanın kendi nef-siyle olan savaşı için cihat kelimesi-ni kullanmasını kurgulayan Şafak,

bu kavrama farklı bir boyut yükle-meye çalışmaktadır. “Burada ‘cihat’ kelimesinin yaptığı çağrışımları göz-den kaçırmamak gerekir.” diyen Tural, Romanın aslında İngilizce yazıldı-ğını ve sonrasında yazarın kendisi ve başka bir çevirmen tarafından Türkçeye çevrildiğini hatırlatarak Elif Şafak’ın daha “Önsöz”de bu vurguyu yapmasına dikkati çek-mektedir: “Bugün Batı’da İslâmiyet dendiğinde akla gelen ilk kelimelerden olan ‘cihat’, terörle eş tutulan ve Müs-lüman imajını karikatürleştiren bir simgedir. Yazar Hz. Peygamber’in bir hadisine göndermede bulunarak Batılı okuyucuya bir mesaj verir.”

Mevlâna’ya bakışta öne çıkan dü-şüncelerden biri de onun hümanist olduğudur. Özellikle Elif Şafak’ın meseleye bu yönüyle yaklaştığı gö-rülmektedir. (Mevlâna’nın ve Şems’in hümanist kimlikler olarak değerlendirilmesine karşı çıkan tek roman Cihan Okuyucu’nun İçimizde-ki Mevlâna’sıdır. Zira bu roman dışın-daki bütün romanların kahramanı Mevlâna değil Şems’tir.). Şafak’taki bu bakış oriyantalist düşüncenin te-siri olarak karşımızda durmaktadır. Secaattin Tural’a göre Aşk ve Aşk Pey-gamberi, Batılı algıya hitap eder tarz-da oriyantalist bakış açısıyla kaleme alınmıştır. İçimizdeki Mevlâna ve Aş-kın Gözyaşları ise bu algıya karşı dur-maktadırlar. Tural, burada Bâb-ı Es-rar’ı ayrı tutmaktadır. Çünkü Ahmet Ümit, menkıbeleri, polisiye ve fan-tastiği birleştirerek roman yazmanın peşindedir. Tural’ın ifadesiyle bunu da başarmıştır.

Yakup Öztürk*

Referanslar

Benzer Belgeler

(Bundan birkaç y›l önce Co- leman Barkley adl› bir Amerikal›n›n Mes- nevi’den tercüme etti¤i beyitleri, tarihte “En Çok Okunan Kitaplar” listesine giren ilk fliir

Sahabenin Mekke müşrikleriyle Hudeybiyede karşılaştıkları zaman Hz. Peygamberi yalnız bırakmayacaklarına dair onunla güven temelinde yaptıkları sözleşmeye işaret

Bir beytinde şiiri mücevher, düşünceyi ise bir sarrafa benzeten şair, bu yaklaşımıyla kıymetli şiirin değerinin ancak düşünce ile anlaşılacağını belirttiği gibi

Çevrenizde pek çok insan Tanrý'yý gerçekten anlamak için Tanrý ile ilgili düþünme tarzýnýzý demirleyecek, saðlamlaþtýracak olan iyi bir çapaya ihtiyacýnýz

Adres Kırklareli Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Kayalı Kampüsü-Kırklareli/TÜRKİYE e-posta:

Ahmet KOÇAK İstanbul Medeniyet University (Turkey) Assoc.. Bilge BAĞCI AYRANCI Aydın Adnan Menderes University (Turkey)

Nurdan Gürbilek romandaki alayın ironik olduğuna dikkat çekerken, (Gürbilek, 2007, s. Fakat her iki eleştirmenin de bizim de katıldığımız bir sonuca vardığını

Professor Atabey KILIÇ Erciyes University (Turkey) Professor Füsun ATASEVEN Yıldız Teknik University (Turkey) Professor Hanifi VURAL Tokat GOP University (Turkey) Professor