• Sonuç bulunamadı

Batı Karadeniz Bölgesindeki akraba evliliklerinde kronik ve genetik hastalıklar sıklığının araştırılması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Batı Karadeniz Bölgesindeki akraba evliliklerinde kronik ve genetik hastalıklar sıklığının araştırılması"

Copied!
67
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

DÜZCE ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

BATI KARADENİZ BÖLGESİNDEKİ

AKRABA EVLİLİKLERİNDE KRONİK VE GENETİK HASTALIKLAR SIKLIĞININ ARAŞTIRILMASI

Ecz. Kenan ARSLAN

DÜZCE ÜNİVERSİTESİ Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yönetmeliğinin Tıbbi Biyoloji ve Genetik Programı İçin Öngördüğü YÜKSEK LİSANS TEZİ Olarak

Hazırlanmıştır.

DÜZCE 2010

(2)
(3)

T.C.

DÜZCE ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

BATI KARADENİZ BÖLGESİNDEKİ

AKRABA EVLİLİKLERİNDE KRONİK VE GENETİK HASTALIKLAR SIKLIĞININ ARAŞTIRILMASI

Ecz. Kenan ARSLAN

DÜZCE ÜNİVERSİTESİ Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yönetmeliğinin Tıbbi Biyoloji ve Genetik Programı İçin Öngördüğü YÜKSEK LİSANS TEZİ Olarak

Hazırlanmıştır.

TEZ DANIŞMANI Doç. Dr. Recep ÖZMERDİVENLİ

(4)

Sağlık Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğüne,

Bu çalışma jürimiz tarafından Tıbbi Biyoloji Genetik Programında Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.

Tez Danışmanı Doç. Dr. Recep ÖZMERDİVENLİ Düzce Üniversitesi

Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Genetik AD

Üye Doç. Dr. Şerif DEMİR

Düzce Üniversitesi

Tıp Fakültesi Fizyoloji AD

Üye Doç. Dr. Handan ANKARALI

Düzce Üniversitesi

Tıp Fakültesi Biyoistatistik AD

ONAY:

Bu tez, Düzce Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yönetim Kurulu’nca belirlenen yukarıdaki jüri üyeleri tarafından uygun görülmüş ve Yönetim Kurulu’nun kararıyla kabul edilmiştir.

(5)

TEŞEKKÜR

Eğitimim süresince bilgi ve desteğini benden esirgemeyen değerli hocam Doç. Dr. Recep ÖZMERDİVENLİ’ ye, tezimin istatistiksel analizlerinin yapılmasına yardımcı olan Doç. Dr. Handan ANKARALI’ ya, eğitimimin başlangıcından tayin olduğu zamana kadar bilgi ve tecrübelerinden faydalandığım hocam Doç Dr. Fatma SILAN’ a, şükranlarımı sunarım. Eğitimim boyunca laboratuar çalışmalarında yardımcı olan Uzman Biyolog Cansu ZAFER ve Dr. Bülent UYANIK’ a, tez çalışmamda bilgilerini esirgemeyen anket katılımcılarına, anket çalışmamda bana yardımcı olan eczane çalışanlarıma teşekkürü bir borç bilirim. Tüm hayatım boyunca benden desteğini esirgemeyen, her zaman yanımda olduklarını hissettiren sevgili annem ve kardeşime, sevgisi ve desteği ile her zaman yanımda olan, hayatımın anlamı sevgili eşime, varlığı mutluluk kaynağı, yaşama sevincim olan sevgili oğlum Eymen’ e sonsuz sevgilerimle.

(6)

ÖZET

Bu çalışma; akraba evliliği sıklığının araştırılması ve akraba evliliğine bağlı doğurganlık, çocuk ölümleri, genetik ve kronik hastalıkların belirlenmesi amacı ile yapıldı. Çalışmaya Eskipazar ilçesinde ikamet eden 36.9 yaş ortalaması olan 320 gönüllü bayan denek katıldı. Veri toplamak için araştırmacı tarafından geliştirilen açık uçlu 17 sorudan oluşan anket kullanıldı. Akraba evliliği sonucu gerçekleşmiş olan 224 canlı doğum dosyaları ve ailelerinin verdiği bilgiler doğrultusunda sorgulandı. Anket formlarından elde edilen veriler istatistiksel analiz için Windows ortamında SPSS programı kullanılarak Ki-kare ve t testleri ile değerlendirildi. Değerlendirmelerde p< 0.05 düzeyi anlamlı olarak kabul edildi. Analiz sonuçlarımıza göre çalışmamıza katılan 320 kadının 102’ sinin akraba evliliği yaptığı (%31.8) ve toplam 224 çocuklarının olduğu belirlendi. Akraba evliliği yapan deneklerimizin % 52.9’ u birinci derece, %27.5’ i ikinci derece, %19.6’ sı da üçünce derece ve daha uzak akraba idiler. Halen yaşayan ve akraba evliliği sonucu dünyaya gelen 224 çocuğun 24 (%10.7) tanesinin genetik hastalık taşıdığı belirlendi. Çalışmamıza katılan 461 çocuk sahibi akraba evliliği yapmamış 218 bayanın çocuklarının %3.7 (17 kişi)’ sinde genetik hastalık olduğu belirlendi. Akraba yapanlarla yapmayan gruplar arasındaki ölü doğum oranları %1.5 ve %6.6 akraba evliği yapanların lehine bulundu. Sonuçlarımıza göre öğrenim düzeyi arttıkça akraba evliliği derecelerinde azalma gözlendi. Birinci derecede akraba evliliği yapan orta öğretim mezunu %79 iken, ikinci derece akraba evliliği yapanlarda %70, üçüncü derece ve daha üzerinde %66’ ya düştüğü belirlendi. Sonuç olarak; akraba evliliklerinin eğitim düzeyinin artışına bağlı azaldığının gözlenmesine rağmen ülkemizde önemli bir sağlık sorunu olarak gündemde kaldığını söyleyebiliriz. Akraba evliliklerinin neden olduğu sağlık sorunlarının giderilmesinde genetik danışma hizmetlerinin birinci basamak temel sağlık hizmetleri içinde yer alması gerektiğini ve akraba evliliği yapmış bireylere genetik danışma hizmetlerinin ücretsiz verilerek genetik merkezlerin sayılarının acil olarak artırılması gerektiğini düşünmekteyiz.

(7)

ABSTRACT

This study, to investigate the frequency of consanguineous marriage and intermarriage depends on fertility, infant mortality, genetics and chronic disease were carried out to determine. Eskipazar residing in the district to work with an average of 36.9 years female participants joined 320 volunteers. Developed by the researchers to collect data open-ended questionnaire was used consisting of 17 questions. As a result of intermarriage took place and the family files of 224 live births, according to the information given was questioned. The data obtained from questionnaires to statistical analysis using SPSS software in a Windows environment Chi-square and t tests were evaluated. Evaluations, p <0.05 level were considered significant. According to our analysis results, our study involved 320 women, 102 of them that the consanguineous marriage (31.8%) and a total of 224 children were determined to be. The subject of marriage to relatives, 52.9% first-degree and 27.5% second degree, 19.6% were third-degree and more distant relatives. Inbred still living 224 children from 24 of them (10.7%) were found to carry genetic disease. Intermarriage between the groups do not do those stillbirth rate of 1.5% and 6.6% were in favor of marriages between relatives of those who do. According to our results, level of education increases, decreases were observed in the degree of consanguinity. First-degree consanguineous marriage, while 79% of the first school graduates, 70% for those doing second degrees of consanguinity, on the third degree and the 66% or fall respectively. As a result of intermarriage, low levels of education due to the increase observed in spite of that our country remains a major health issue on the agenda can say. Intermarriage caused health problems in removing genetic counseling services, primary health services in should take place and that intermarriage have made individual genetic counseling services provided free of charge the genetic genetics centers in the number of emergency as the increase are needed.

(8)

İÇİNDEKİLER ONAY SAYFASI……….…...ii TEŞEKKÜR ... iii ÖZET... iv ABSTRACT ... v İÇİNDEKİLER --- vi

SİMGELER VE KISALTMALAR ... viii

ŞEKİLLER... ix

TABLOLAR ... x

1.GİRİŞ VE AMAÇ--- 1

2.GENEL BİLGİLER --- 3

2. 1. Aile Kavramı ve Aile Tipleri --- 3

2. 1. 1. Aile kavramı --- 3

2. 1. 2. Aile tipleri --- 3

2. 2 Evlilik Kavramı ve Evlilik Çeşitleri --- 4

2. 3. Akrabalık Kavramı ve Dereceleri --- 5

2. 3. 1. Akraba Evliliği Oranını Etkileyen Faktörler --- 6

2. 4. Dünyada Akraba Evliliği --- 7

2. 5. Türkiye’ de Akraba Evliliği--- 8

2. 5. 1. Akrabalık Derecesine Göre Evliliklerin Dağılımı --- 9

2. 6. Kalıtım ve Genetik --- 9

2. 6. 1. DNA Molekülleri ve Genler --- 9

2. 6. 2. Mutasyon ve Tipleri… ………...……12

2. 7. Kalıtımsal Genetik Hastalıklar --- 14

2. 7. 1. Multifaktöryel (Poligenik) Kalıtımla Geçen Hastalıklar --- 15

2. 7. 2. Kromozom Anomalileri --- 15

2. 7. 3. Tek Gen Mutasyonlarına Bağlı Genetik Hastalıklar --- 15

2. 8. Genetik Hastalık Çeşitleri --- 23

(9)

2. 11. Akraba Evliliğinin Ölü Doğum Oranı Ve Çocuk Ölümlerine Etkisi --- 30

2. 12. Akraba Evliliği Ve Konjenital Anomali Sıklığı --- 31

2.13. Akraba Evliliğinde Genetik Danışmanlık --- 32

3. GEREÇ VE YÖNTEM --- 33 4. BULGULAR --- 34 5. TARTIŞMA --- 40 6. SONUÇ VE ÖNERİLER --- 46 7. KAYNAKLAR--- 48 EKLER EK 1: Anket Formu

(10)

SİMGELER VE KISALTMALAR

A Adenin

AAA Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalığı ABD Amerika Birleşik Devletleri C Citozin

DDY Dudak Damak Yarıkları DNA Deoksiribonükleik Asit DMD Duchenne Musküler Distrofi DS Down Sendromu

G Guanin

HÜNEE Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü mRNA Messenger Ribonükleik Asit

n Örneklem sayısı NTD Nöral Tüp Defekti p Anlamlılık düzeyi RNA Ribonükleik Asit

SPSS Statistical Package for the Social Sciences T Timin

(11)

ŞEKİLLER

Şekil Sayfa

Şekil 2.1. DNA çift sarmalı. ...11

Şekil 2.2. Otozomal resesif kalıtımı gösteren çaprazlama örneği ...19

Şekil 2.3. Otozomal resesif kalıtımı gösteren pedigri örneği ...20

Şekil 2.4. Otozomal dominant kalıtımı gösteren çaprazlama örneği ...21

Şekil 2.5. Otozomal dominant kalıtımı gösteren pedigri örneği ...22

Şekil 2.6. X’e bağlı dominant kalıtım pedigrisi ...23

(12)

TABLOLAR

Tablo Sayfa Tablo 2. 1. Ülkemizde akraba evliliğinin yıllara göre dağılımı. ... 8 Tablo 2. 2. Mutasyon tipleri ve beklenen sıklıkları. ...14 Tablo 4.1. Grupların demografik bulgularının karşılaştırılması (aritmetik ortalama ±

standart sapma,%). ...34 Tablo 4.2 Akraba evliliği yapan grubunun akrabalık derecelerine göre öğrenim

düzeylerinin karşılaştırılması (%). ...35 Tablo 4.3 Akraba evliliği yapanların akrabalık derecelerine göre karşılaştırılması

(%). ...35 Tablo 4.4 Ankete katılanların anne ve baba akrabalıklarının değerlendirme

sonuçlarının karşılaştırılması (%). ...36 Tablo 4. 5. Akraba evliliği yapan çiftlerin çocuklarında saptanan hastalıklar. ...37 Tablo 4. 6. Akraba evliliği yapmayan çiftlerin çocuklarında saptanan hastalıklar. ...37 Tablo 4. 7 Ankete katılanların çocuklarında görülen kalıtsal hastalıkların

karşılaştırılması (%). ...38 Tablo 4. 8. Ölü doğum- akraba evliliği karşılaştırması...38 Tablo 4.9. Ankete katılanların öğrenim durumları ile gebelik sayısı arasındaki

ilişkinin karşılaştırılması (%). ...39 Tablo 4.10.Ankete katılanların akraba evliliği sonucu oluşabilecek hastalıklar

(13)

1.GİRİŞ VE AMAÇ

En az bir ortak ataya sahip bireylere ‘akraba’, akrabalar arasında yapılan evliliklere de ‘akraba evliliği’ denilmektedir (Kalyoncu, 1980).

Akraba evlilikleri, akrabalık bağını güçlendirmekten, gelenek, görenek ve dini inanışlar doğrultusunda bir evlilik yapmaya, miras yoluyla toprağın bölünmesini önleyerek gelecek nesillerin güvence altına alınması anlayışına, aileye yabancı birisinin girmesi ile akrabalık bütünlüğünün ve dayanışmasının bozulacağı inancına kadar değişik nedenlerden dolayı yapılmaktadır. Dolayısıyla bu evliliklerin oranı ırka, soya, etnik farklılaşmaya, dine ve yaşanılan coğrafi bölgeye göre farklılıklar gösterebileceği gibi, sosyo-ekonomik-kültürel yapı, kişisel beklentiler ve törelere göre de toplumdan topluma farklılıklar göstermektedir (Durmuş, 2003).

Akraba evliliği sıklığı gelişmiş ülkelerde azalmasına karşın, gelişmekte olan ülkelerde yüksek tespit edilmiştir. Özellikle Afrika, Orta Doğu ve Hindistan’ da bu oran Dünya Sağlık Örgütü 1999 verilerine göre %25–61 olarak tespit edilmiştir. Günümüzde Asya ve İslam ülkelerinde bu oran hala yüksekliğini korumaktadır (Timur, 1972).

Türkiye’ de akraba evliliği sıklığı incelendiğinde; Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA) verilerine göre, akraba evliliği sıklığı 1968’ de %29,2, 1983’ de %20.9, 1988’ de %21.1, 1993’ de %23, 1998’ de %25.1 ve 2003’ de %22 tespit edilmiştir (Tunçbilek, 2001; TNSA, 2003; HÜNEE, 2004). Akraba evlilikleri otozomal resesif genlerin bir araya gelme sıklığını arttırarak toplum sağlığını yakından ilgilendiren bir evlilik şeklidir (Tunçbilek, 2001).

Akraba evliliğinde önemli olan sorun, sağlıklı olan bireylerin genlerinde taşıdıkları hastalıkların çocuklarına aktarılmasıdır. Kan bağı olan akrabalar, toplumun genelinde görülen ortak gen yüzdesinin dışında, ayrıca akraba oldukları için ve bunun derecesine göre daha da fazla ortak gen taşımaktadırlar (Hancıoğlu ve Tunçbilek,

(14)

1998). Akraba evliliği yapan popülasyonda özürlü çocuk doğma riski diğer popülasyona göre iki kat artarak %8–9 olmaktadır.

Akraba evliliği genetik hastalıkların epidemiyolojisini etkileyen önemli durumlardan biridir (Ulusoy ve Baharlı, 1999). Aynı tip hastalıklı genle karşılaşma riski akrabalık olduğunda daha yüksek olacağından, özellikle ailesinde otozomal resesif geçişli hastalık bulunan bireylerin mutlaka genetik danışmanlık almaları ve yakın akrabası ile evlenmiş olmaları durumunda ortaya çıkacak tehlikeler hakkında bilgilendirilmeleri gerekmektedir (Genç, 1997). Bununla birlikte, akraba evlilikleri kadınların sağlık hizmetinden yararlanmalarını da etkilemektedir. Sağlık hizmetlerinin sunumu sırasında, ek danışmanlık gerektiren bu durumda olan kadınların mutlaka alması gereken doğum öncesi, doğum ve doğum sonu bakım hizmetlerini diğer kadınlardan daha az aldıkları göz ardı edilmemelidir (Özvarış ve ark. 1998).

Sonuç olarak, Türkiye’ de yüksek oranda görülen akraba evlilikleri için, genetik danışma hizmetinin sağlık hizmetleri içinde, özellikle de birinci basamak sağlık hizmetleri kapsamında planlanması uygun bir yaklaşım olacaktır (Özvarış ve ark. 1998). Toplumda akraba evliliği ve akraba evliliği sonucunda ortaya çıkan olumsuzlukları önleyebilmek için bireyleri akraba evliliğine yönlendiren faktörlerin belirlenmesine ihtiyaç vardır. Bu çalışma; akraba evliliği sıklığının araştırılması ve akraba evliliğine bağlı doğurganlık, çocuk ölümleri, genetik ve kronik hastalıkların belirlenmesi amacına yönelik olarak planlandı.

(15)

2.GENEL BİLGİLER 2. 1. Aile Kavramı ve Aile Tipleri

2. 1. 1. Aile kavramı

Aile toplumun çekirdeğini oluşturan en küçük yapı taşıdır. Aile; ‘Kuşak ilişkilerine göre ana, baba ve çocuktan meydana gelen gruptur.’ Sumner-Keller ise aileyi şu şekilde tanımlamıştır: ‘Aile en az iki neslin bir arada bulunduğu, kan bağı ile karakterize edilen küçük bir sosyal örgüttür. Aile ana, baba, çocuklar ve tarafların kan akrabalarından meydana gelmiş ekonomik ve toplumsal birliktir (Ayan ve ark. 2002; Özkaya, 2003). Aile kavramının bütün toplumlar için tanımını yapmak, toplum yapısına göre aile kavramı değişkenlik gösterdiğinden zordur. İnsanların tümü bir aile birliği içinde yaşamaktaysa da ailelerin yapı ve biçimi toplumdan topluma değişmekte ayrıca aynı toplum içinde de farklı zaman dilimlerinde yöresel ve sınıfsal farklılıklar gösterebilmektedir (Öztürk ve Günay, 1995; Özkaya, 2003).

2. 1. 2 Aile tipleri

Toplumun yapı taşı olan ailenin tipleri şu şekilde sınıflanabilir:

1. Geniş aile: Anne-baba-çocuklar, çocukların eş ve çocuklarını, anne veya babanın kardeşleriyle, kardeşlerinin eş ve çocuklarını içine alan sosyal grup ‘Geniş aile’ olarak tanımlanmıştır. Birden fazla evli çiftin bulunduğu geniş aile tanımı içinde başlıca 3 ayrı aile biçimi bulunmaktadır (Dirican ve Bilgel, 1993).

a) Ataerkil geniş aile: Aile başkanı ve karısıyla, evli oğulları, gelinleri veya bir evli oğul ve diğer bekâr çocukları, ya da tek bir evli oğul, gelin ve torunların birlikte oturma durumudur. Ataerkil ailede baba otoritesi mutlak hâkimdir (Gürel, 1996).

b) Bileşik geniş aile: Birden fazla evli çifti ve en az üç kuşağı kapsayan ve birbirine akrabalık veya evlilik yoluyla bağlı olan ve aynı konutu paylaşan bireylerin meydana getirdiği sosyo- ekonomik gruptur (Gürel, 1996).

(16)

c) Kök geniş aile: Geniş aile sistemi içinde sınıflaması yapılan en küçük aile birimidir. Küçük aile biçiminde aile içinde kuşaklar yalnız dikey olarak genişler. Kök aile içinde ‘baba yerini oğul alacak’ anlayışı mevcuttur. Kök aile biçimi İrlanda ve Japonya’ da sıkça görülmektedir.

2. Çekirdek aile: Anne-baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşan en küçük aile birimidir. Modern toplumlarda ideal aile tipi kabul edilmektedir (Gürel, 1996).

3. Parçalanmış aile: Ölüm, boşanma, ayrı yaşama gibi nedenlerle karı kocadan birinin ya da her ikisinin bulunmadığı aileye denmektedir (Gürel, 1996).

Yapılan çalışmalar neticesinde edinilen verilere göre; son yıllarda ülkemizde geniş aile oranı azalırken, çekirdek aile oranı giderek artmakta bununla birlikte parçalanmış aile oranları da kararlı bir şekilde artış göstermektedir (Dirican ve Bilgel, 1993).

1998 yılı Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması verilerine göre; çekirdek aile oranı kentsel kesimde %72.2 iken, kırsal kesimde %57.5, geniş aile oranları ise kentsel kesimde %15.5, kırsal kesimde %32.1 tespit edilmiştir (Özvarış ve ark. 1998).

1998 yılı Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması’ nda aile tiplerinin oranları bölgelere göre incelendiğinde; çekirdek aile tipine en fazla Akdeniz Bölgesi’ nde, en az Doğu Anadolu Bölgesi’ nde rastlanırken; geniş aile tipine ise en fazla Doğu Anadolu Bölgesi’ nde, en az ise Akdeniz Bölgesi’ nde rastlanmaktadır (Özvarış ve ark. 1998).

2. 2 Evlilik Kavramı ve Evlilik Çeşitleri

Evlilik esas olarak kadınlar ve erkekler arasında yaratılan ve toplum tarafından da onanan bir ilişki türünü karakterize etmektedir (Beder, 1996).

Aile, akrabalık, evlilik gibi kavramlar toplumun kültürel sürekliliğinin devamı için önemlidir. İnsan toplumunun temelini oluşturan; üretim, tüketim, miras, çocuk

(17)

yetiştirme ve barınma gibi işlemlerin gerçekleştirildiği yerin aile olduğu, toplumların cinsel ilişkiyi sınırlandırmak için ihtiyacı olan kurumun evlilik, cinsel ilişki sonucu dünyaya gelen çocukların yetişmesi için gerekli olan kurumun da aile olduğu belirtilmiştir (Haviland, 2002). Bu nedenle; evlilik ve aile birbiri ile iç içe olan kurumlardır.

Evlilik çeşitleri Balaman (1982)’ a göre:

1) Exogamy (Dış evlilik veya Grup dışı evlenme): Kişinin kendi grubu (aile, soy, kabile, millet vb.) dışından birisiyle evlenme zorunluluğudur.

2) Endogamy (İç evlilik veya Grup içi evlenme): ‘Belirli bir grup ya da kategori içerisinde gerçekleşen evliliktir’. Bu tür evliliklerde anne ve babanın aynı soydan olması şartı vardır. Bu evlilik biçimi ile grubun düzeninin, prestijinin ve statüsünün korunduğu inancı yaygındır. Kan yakınlığı olan akrabalarla yapılan evlilikler iç evlilik grubuna girer.

3) Monogamy (Tek eşle evlilik): Bir erkeğin ve bir kadının evlenmesi olup, bütün toplumlar tarafından kabul edilen ve en yaygın evlilik şeklidir.

4) Polygamy (Çok eşle evlilik): Bir kadın veya bir erkeğin birden fazla eşe sahip olmasına denir.

5) Grup Evlenmesi: Birden çok erkekle, birden çok kadının evliliği biçimidir. Bazı ilkel topluluklarda (Brezilya-Kaingang) ve son yıllarda İskandinav ülkelerinde görülebilmektedir.

6) Diğer Evlenme Biçimleri

2. 3. Akrabalık Kavramı ve Dereceleri

En az bir ortak ataya sahip olan bireylere ‘akraba (consanguineous)’, akrabalar arasında yapılan evliliklere ‘akraba evliliği (consanguineous marriage)’, bu evlilikten

(18)

doğan çocuklara ise ‘aynı soydan ebeveyn çocukları (inbred)’ denir (Kalyoncu, 1980). Akrabalık anlamına gelen ‘consanguineous’ sözcüğü, Latince kan anlamına gelen ‘sanguis’ ve ortak anlamına gelen ‘con’ sözcüklerinin bir araya gelmesinden oluşmuştur (Ayan ve ark. 2002).

Akrabalıkta ortak ata zorunluluğu var olup; ortak ata bir ya da iki kuşak kadar önce ise buna ‘yakın akraba’, eğer ortak ata kuşaklar öncesinde bulunuyorsa ‘uzak akraba’ olarak tanımlanır (Ayan ve ark. 2001). Akrabalıkla ilgili ölçü; pratik olarak ne kadar geriye gidilebileceği temeline dayanmaktadır. Genellikle üç kuşak; ebeveyn, büyük ebeveyn ve onların ebeveyni dikkate alınırken daha öncekiler akrabalıkta dikkate alınmamaktadır. Bu anlamda ikinci kuzenler arasındaki akrabalık derecesi kabullenilebilen uzak akrabalık ölçütü olmaktadır (Bökesoy ve Karabulut, 2005).

Birinci Derece Akrabalık: Anne, baba, kardeşler ile çocuklar birinci dereceden akrabadırlar.

İkinci Derece Akrabalık: Büyük anne, büyük baba, torunlar, teyze, hala, amca, dayı, yeğenlerdir.

Üçüncü Derece Akrabalık: Birinci kuzenler, torun çocukları, büyük büyükanne ve baba, büyük hala, büyük teyze, büyük amca, büyük dayı ve kardeş torunlarıdır.

Eşler arasında akrabalık ne kadar yakınsa, bir sonraki nesillere hasta gen aktarma olasılığı da o kadar yükselir. Bu sebeple popülasyon genetiğinde kullanılan akrabalık derecelerinin anlaşılıp, doğru şekilde kullanılması büyük önem taşımaktadır.

2. 3. 1. Akraba Evliliği Oranını Etkileyen Faktörler

2003 yılı TNSA verilerinde Türkiye’ de akraba evliliği oranı %22 saptanmıştır. Akraba evliliği; kadının eğitim düzeyi, aile sisteminin çekirdek veya geniş aile oluşu, kırsal alan veya merkezi bölgede yaşama, iyi sosyoekonomik durum,

(19)

kadının iş gücünün artması, akraba evliliğinin çocuk sağlığı üzerindeki etkilerini bilmek gibi faktörlerden etkilenmektedir (TNSA, 2003; HÜNEE, 2004).

Yapılan araştırmalar, genellikle geniş aile biçimlerinde akraba evliliğine daha sık rastlandığı yönündedir. Bu doğrultuda; Atalay tarafından yapılan çalışma, çekirdek ailelerde evli çiftlerin %17’ sinin birbiriyle akraba olduğuna, geniş ailede ise bu oranın %83’ e ulaştığına vurgu yapmaktadır (Atalay, 1981).

1998 TNSA verilerine bakıldığında; akraba evliliği yapan kadınlar akraba evliliği yapmayanlara göre bir yıl daha erken evlenmektedir. Akraba evliliği yapanlarda ilk evlenme yaşı 18, yapmayanlarda 19 hesaplanmıştır (TNSA, 1998; HÜNEE, 1999). Kahramanmaraş’ ta 2002–2003 yılları arasında yapılmış bir çalışmada kadın ve erkeğin ilk evlenme yaşı akraba evliliği yapanlarda daha düşük tespit edilmiştir (Donbak, 2004). Bu sonuçlar; sosyo-ekonomik-kültürel düzey arttıkça akraba evliliği sıklığının azalacağını ortaya koymaktadır.

2. 4. Dünyada Akraba Evliliği

Çeşitli evlilik bağlarıyla akraba olan kimselerin; özellikle yeğenlerin (kardeş çocuklarının) birbirleri arasındaki evliliğine ‘akraba evliliği’ denir (Örnek, 1971).

Kardeş çocuklarının evliliği birinci derece, kardeş torunlarının evliliği ise ikinci derece akraba evliliği olarak kabul edilmektedir (Ulusoy ve Tunçbilek, 1987). Akraba evliliği baba soyundan (amca-hala çocukları) ve anne soyundan (dayı ve teyze çocukları) akraba evliliği olarak iki gruba ayrılır (Ayan ve ark. 2001).

Dünyada akraba evliliği ile ilgili yapılan çalışmalarda, akraba evliliği oranları toplumdan topluma dini, etnik, sosyo-kültürel, coğrafi nedenlerden dolayı farklar gösterdiği belirtilmektedir (Khoury ve Massad, 1993; Hussain, 1999).

Dünyada bazı ülkelerde yapılan araştırma sonuçlarında akraba evliliği oranları; Hindistan ve İran’ da %40, Mısır’ da %30, Belçika’ da %5, Japonya ve Çin’

(20)

de %3, Fransa’ da %1, İsveç’ te %0.9, Hollanda’ da %0.36 tespit edilmiştir (Gunaid ve ark. 2004).

Yemen’ de %44 saptanan akraba evliliklerinin %70’ ini birinci derece akraba evlilikleri oluşturmaktadır (Gunaid ve ark. 2004). Pakistan’ da %50 saptanan akraba evliliği oranı, kırsal kesimlerde %62’ ye varmaktadır (Hussain ve Bittles, 1998).

Pakistan’ da akraba evliliğinin nedenlerine yönelik yapılan çalışmalarda akraba evliliği yapılmasında en büyük üç sebebin din, ekonomi ve kültür olduğu saptanmıştır. Çoğu zaman müslümanlar arasında devam eden dinsel gelenekler böyle evlilikler için temel neden gösterilmiştir (Hussain, 1999).

Dünyada yapılan diğer çalışmalar ile akraba evliliği sıklığı ile, kadının eğitim düzeyi, evlilik yaşı, meslek ve ekonomik düzeyinin ilişkili olduğu belirlenmiştir (Shami ve ark.1999; Jurdi ve Saxena 2003).

2. 5. Türkiye’ de Akraba Evliliği

Ülkemizde akraba evliliği yaygın bir evlenme geleneğidir. Birinci kuzen evlilikleri toplumumuzda sık görülmektedir. Toplumumuzda erkek kardeşlerin çocuklarıyla, kız kardeşlerin çocuklarının kan yakınlığının farklı olduğu inancını taşıyanlara genetik danışmanlık sırasında sıkça rastlanmaktadır (Bökesoy ve Karabulut, 2005).

Türkiye genelinde akraba evliliği sıklığına bakılacak olursa; Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması verilerine göre, ülkemizde akraba evliliği oranlarının yıllara göre dağılımı Tablo 2.1’ de verilmiştir.

Tablo 2. 1. Ülkemizde akraba evliliğinin yıllara göre dağılımı.

1968 1983 1988 1993 1998 2003

(21)

2. 5. 1. Akrabalık Derecesine Göre Evliliklerin Dağılımı

Dünyada yapılmış çalışmalara bakıldığında; Ürdün’ de %51 olarak saptanan akraba evliliğinin %33’ ü birinci derece kuzenler arasında yapılmıştır (Khoury ve Massad, 1993). İran’ da birinci derece kuzen evliliği %28, Suudi Arabistan’ da ise %31.4 tespit edilmiştir (Al-Abdulkareem ve Ballal, 1998; Saadat ve ark. 2004).

Birinci derecede akraba evliliği yapan çiftlerin Türkiye’deki oranlarını; Ayan ve ark. Ankara’ da %81 (2001), Baki ve ark. Trabzon’ da %39 (1992), Kılıçarslan Sivas’ ta %67.3 (1993) olarak tespit etmişlerdir. Yine Konya’ da 1997’ de yapılmış başka bir çalışmada birinci derece akraba evliliği sıklığı %14.6, diğerleri %8.6 tespit edilmiştir (Demirel ve ark. 1997).

2. 6. Kalıtım ve Genetik

2. 6. 1. DNA Molekülleri ve Genler

Genler yani temel kalıtım birimleri, DNA molekülleridir. DNA genetik kodu oluşturur, binlerce gen kromozomlarca taşınır. Bu kromozomlar hücrelerin çekirdeklerinde bulunan çomak benzeri oluşumlardır. İnsanlarda her hücre normal olarak 23 çift halinde 46 tane kromozom taşır. Bunların 22' si somatik hücrelere ait homolog kromozomlardır. Cinsiyet kromozomu olan (XX ya da XY) bir çifti ise bireyin cinsiyetini belirler.

DNA üç üniteden oluşan polimerik bir nükleik asit makromolekülüdür: bunlar, beş-karbonlu şeker (deoksiriboz) , azot taşıyan bir baz ve bir fosfat grubudur.

DNA’ nın anatomik yapısında, genetik bilginin bir hücreden yavru hücrelere ve bir nesilden diğerine hatasız olarak aktarımını sağlayan kimyasal bilgi taşınmaktadır. DNA’ nın primer yapısı aynı zamanda proteinlerin polipeptid zincirlerindeki aminoasit dizisini de belirlemektedir. DNA’ ya bu özellikleri kazandıran özel nitelikleri vardır. DNA yapısı bir çift sarmaldan oluşmaktadır.

(22)

Şekil 2.1. DNA Çift Sarmalı.

Bu helikal yapı, bazlar arsındaki hidrojen bağı ile bir arada tutulan ve ters yönde ilerleyen iki polinükleotid zincirden oluşmuş, sağ dönüşlü spiral bir merdivene benzemektedir: Bir zincirdeki Adenin, diğerindeki Timin ile Guanin ise diğerindeki Citozin ile eşleşir. Sonuç olarak, bir zincirdeki nükleotid baz dizisine ait bilgi, diğer zincirin baz dizisini otomatik olarak belirlemektedir. DNA molekülleri çift sarmal yapı sayesinde, iki zincirin ayrılmasını takiben orijinal kalıp zincirdeki diziye uygun olarak iki yeni komplementer dizinin sentezlenmesi ile tamamen replike olmaktadır. Gerektiğinde aynı şekildeki baz eşleşmesi ile hasarlı DNA moleküllerinin yeterli ve doğru onarımı sağlanır.

Gen en basit haliyle bir polipeptid zincirindeki aminoasit dizisinin kodunu ve ekspresyonda gerekli olan regülatör dizileri taşıyan bir DNA parçası olarak düşünülmektedir.

Genler kromozomlar üzerinde lineer dizilmiş ve her bir genin kendine özel bir yeri vardır. Bu yerlerin sayısı ve düzenlenişi homolog kromozomlarda (cinsiyet kromozomları dışındakilerde) birbirinin aynıdır. Homolog yerlerde bulunan genler allel olarak adlandırılır. Her bireyde tüm genler için, her biri bir kromozom çiftinin

(23)

tek bir tanesinde yer alan 2 allel vardır. Özel bir gen konusunda bir çift birbirinin aynı allel taşıyan bir kimse homozigot; birbirinin aynı olmayan alleller taşıyan kimse heterozigottur. Eğer bir gen etkisini yalnızca tek bir kromozom üzerinde bulunduğu halde gösterebiliyorsa bu dominant gendir. Resesif bir gen ise etkisini yalnızca bir kromozom çiftinin iki üyesi üzerinde bulunduğunda gösterebilir.

Genetik bilgi DNA’ da kod (genetik kod) aracılığı ile saklanır. Bu kodlar polipeptidlerin aminoasit dizilerini belirleyen ve birbirine komşu olan baz dizileridir. İlk olarak RNA, transkripsiyon olarak bilinen bir işlem ile DNA kalıbı üzerinden sentezlenir. Sonra, mesajcı RNA (mRNA) olarak adlandırılan ve kodlanmış bilgiyi taşıyan bir RNA tipi ile nükleustan sitoplazmaya taşınır ve burada proteindeki aminoasit dizisini belirlemek üzere RNA dizisi çözülür, translasyona uğrar. Translasyon işlemi ribozomlarda gerçekleşir. Ribozomlar, mRNA’ larda dahil olmak üzere, protein sentezine katılan tüm moleküllerin bağlanma bölgelerinin bulunduğu sitoplazmik organellerdir (Berg, 1981).

İnsan kromozomları tarafından kodlanan tahmini 50000 genin ekspresyonunun düzenlenmesi, farklı kontrol düzeyleri arasında bir seri karmaşık ilişkiyi gerektirmektedir. Bunlar: uygun gen dozajı, gen yapısı, transkripsiyon, mRNA stabilitesi, translasyon, protein işlenmesi ve protein degredasyonudur. Bazı genler için genin yapısındaki kalıtsal değişikliklerin veya/çevre gibi genetik olmayan faktörlerle indüklenen değişikliklerin neden olduğu fonksiyonel gen ürünü düzeyindeki dalgalanmalar çok önemli değildir. Diğer genlerin ekspresyon düzeyindeki değişiklikler, bu genlerin ürünlerinin biyolojik yollardaki önemini yansıtacak şekilde önemli klinik sonuçlara neden olabilir. Kromozomlar ve genlerin yapı-fonksiyonlarındaki kalıtsal çeşitlilikler ve bu çeşitliliklerin özgül özelliklerin ekspresyonuna olan etkisi, tıbbi ve moleküler genetiğin esasını oluşturmaktadır.

Genomdaki kalıtılabilen varyasyonlar, insan genetiğinin ve tıbbi genetiğin temel taşlarıdır. Belirli bölgedeki genetik bilginin altarnatif varyantları allel olarak adlandırılır. Genlerin çoğu için, bireylerin çoğunda bulunan ve genetikçilerin wild-tip ya da normal allel dedikleri tek bir versiyon bulunur. Genin diğer versiyonları,

(24)

wild-anlamına gelen mutasyon ile ayrılan mutant allellerdir. Eğer toplumda bu lokus için en az iki adet sık görülen allel varsa, lokusun polimorfizm gösterdiği (birçok çeşit anlamında) söylenir. Normal allel veya sık görülen polimorfik allellere ek olarak lokuslarda bir veya daha fazla sayıda nadir görülen varyant alleller de olabilir; bu nadir allellerin bazılarının genetik hastalığa neden oldukları saptanmışken, diğerlerinin sağlık için bilinen bir önemleri yoktur (Lewin, 2000 ).

Genotip, bir kişinin toplam olarak tüm lokuslardaki veya daha tipik olarak tek bir lokustaki genetik yapısını oluşturan alleller kümesidir. Fenotip ise bir genotipin morfolojik, klinik, biyokimyasal veya moleküler özellik olarak gözlenebilen ekspresyonudur.

Bir tek gen hastalığı tek bir lokustaki alleller tarafından belirlenen bozukluklardır. Yakın veya uzak geçmişte mutasyonla ortaya çıkan ve genellikle nispeten nadir görülen bir varyant allel, kromozomlardan biri üzerinde wild-tip allelin yerini alır. Birbirinin aynısı bir çift alleli bulunan kişilere homozigot, alleller birbirinden farlı ise heterozigot veya taşıyıcı denir.

Bileşik heterozigot terimi, bir normal bir farklı allelden çok, bir genin iki farklı mutant allelinin bulunduğu bir genotipi anlatmak için kullanılır. Mutasyon terimi tıbbi genetikte bazen bir soyda daha önceden bilinmeyen yeni bir genetik değişikliği, bazen de basitçe hastalığa neden olan bir alleli işaret etmek için kullanılır (Lewin, 2000 ).

2. 6. 2. Mutasyon ve Tipleri

Mutasyon, DNA’ nın nükleotid dizilerindeki veya düzenlenmesindeki değişiklikler olarak tanımlanır. Mutasyonlar; hücrede kromozom sayılarını etkileyen mutasyonlar (genom mutasyonları), tek tek kromozomların yapılarını değiştiren mutasyonlar (kromozom mutasyonları) ve her bir genin değişimine neden olan mutasyonlar (gen mutasyonları) olmak üzere 3 sınıfa ayrılır. Mutasyonların 3 tipi de birçok farklı hücrede sıklıkla meydana gelir. Eğer bir mutasyon, hücrenin DNA’ sında meydana geliyorsa mutasyon germline de toplanmaktadır; mutasyon kalıtsal bir

(25)

değişiklik olarak gelecek kuşaklara aktarılacaktır. Birçok kanser hücresinde olduğu gibi, bazı mutasyonlar ise (somatik mutasyon) belirli hücrelerde değişiklik oluşturur ve somatik mosaizm ile sonuçlanır. Somatik mutasyonlar gelecek kuşaklara aktarılamaz ( Crow ve Denniston, 1985).

Genom mutasyonları

Tüm kromozom sayılarının değişimidir (anöploidi). Mayoz ve mitoz bölünme esnasında kromozomların ayrılma hatalarından dolayı ortaya çıkar. Trizomi 21 (Down Sendromu)’ de görülen, hücre bölünmeleri sırasında bir kromozom çiftinin hatalı ayrılması, genom mutasyonlarına neden olur. Genom mutasyonu anöploid meydana getirir ve insanlarda en sık görülen mutasyon tipidir. Hatalı ayrılma, her 25–50 mayotik hücre bölünmesinde meydana gelir. Bu değer en düşük olandır çünkü buna benzer birçok olayın gelişimsel sonuçları çok ağır olabilmekte ve oluşan anöploid fetus, kaybedilmektedir. Genom mutasyonları, kanser hücrelerinde de çok sık görülür (Vogel ve Motulsky, 1997).

Kromozom mutasyonları

Kromozom mutasyonları, kromozomların sadece bir kısmını içeren duplikasyonlar, delesyonlar, inversiyonlar ve translokasyonlardır. Kromozom bölünme mutasyonları, ya kendiliğinden ya da mayoz sırasında translokasyona uğrayan kromozomların anormal ayrımı nedeniyle de olabilmektedir.

Kromozom mutasyonlarının genom mutasyonlarından çok daha az olduğu tahmin edilmektedir. Her 1700 hücre bölünmesinde yaklaşık olarak 1 oranda oluşurlar. Her ne kadar genom ve kromozom mutasyonlarının sıklığı yüksek olsa da bu mutasyonlar kuşaktan kuşağa nadir olarak süreklilik gösterir. Çünkü genellikle yaşamla ve üreme ile uyumsuzluk göstermektedir. Kromozom mutasyonları sıklıkla kanser hücrelerinde de görülmektedir (Vogel ve Motulsky, 1997).

(26)

Gen mutasyonları

Gen mutasyonları, DNA dizilerindeki değişikliklerdir. Tek bir nükleotidi veya binlerce baz çiftini etkileyecek değişikliklerdir. Gen mutasyonlarına dahil olan baz çifti yer değişimleri insersiyonlar ve delesyonlar iki temel mekanizmadan biriyle oluşur. Hatalar ya DNA replikasyonu sırasında ya da harab olan DNA’ nın tamirinin yapılamamasındandır. Bazı mutasyonlar kendiliğinden olurken diğerleri fiziksel veya kimyasal ajanlarla oluşmakta ve mutajen adı verilmektedir. Çünkü bu ajanlar, mutasyonların sıklığını büyük derecede artırmaktadır (Vogel ve Motulsky, 1997). Tablo 2. 2. Mutasyon tipleri ve beklenen sıklıkları.

Mutasyon tipleri Mekanizması Sıklığı Örnekler Genom mut. kromozomun hatalı 10 -2 / hücre Anöplodi ayrılması bölünmesi Kromozom mut. kromozomun yeniden 6×10 -4 / hücre Translokasyonlar

düzenlenmesi bölünmesi

Gen mut. baz çifti 10-10 / baz çifti / Nokta mutasyonu hücre bölünmesi mutasyonları

2. 7. Kalıtımsal Genetik Hastalıklar

Genetik hastalıklar etiyolojilerine göre üç grupta incelenir (Apak, 2000):

a) Multifaktöryel kalıtımla geçenler

b) Kromozom bozuklukları

c) Tek gen mutasyonu sonucu oluşanlar (Mendel tipi kalıtım)

Genetik hastalıkların %90’ ı multifaktöryel kalıtımla, %9’ u monogenik kalıtımla geçer. %0.5-0.7’ si ise kromozomlardaki anomaliler sonucunda oluşur.

(27)

2. 7. 1. Multifaktöryel (Poligenik) Kalıtımla Geçen Hastalıklar

Tüm genetik hastalıklar içinde prevalansı en yüksek grubu oluşturur. Bu tip hastalıkların ortaya çıkmasında en az iki ya da daha çok sayıda minor gen mutasyonu (genetik predispozisyon) ve çevresel etmenlerin birlikte etkileşiminin sorumlu olduğu düşünülmektedir. Yenidoğanlarda nöral tüp defektleri, yarık damak-dudak, konjenital pylor stenozu, gelişimsel kalp displazisi, konjenital kalp anomalilerinin önemli bir kısmı, yetişkinlerde ise iskemik kalp hastalığı, şizofreni, hipertansiyon, alerjik hastalıklar, kanser multifaktöryel kalıtımla gelen bozukluklara örnektir. Bu tip hastalıklarda ailevi birikim vardır. Yakın akrabalarda yineleme riskleri resesif ya da dominant hastalıklar kadar olmamakla birlikte ailedeki hasta sayısı ile paralel artış gösterir (Dunnen ve Antonarakis, 2000).

2. 7. 2. Kromozom Anomalileri

Çoğu kez sporadik yani de novo oluşup nadiren kalıtsaldırlar. De novo oluşanlar ebeveynden birinin gamet hücrelerinde mayoz bölünme sırasındaki hataya bağlıdır. Bu durumda ebeveynin somatik hücrelerindeki kromozomlar normal olduğundan ve anomali o çocuğa ait gametler oluşurken ortaya çıktığından daha sonraki çocuklar için yineleme riski yoktur. Trizomi 13–18–21 bu gruba örnek verilebilir (Dunnen ve Antonarakis, 2000).

2. 7. 3. Tek Gen Mutasyonlarına Bağlı Genetik Hastalıklar

Tek gen özellikleri ‘Mendelyen Kalıtım’ olarak adlandırılır, çünkü Gregor Mendel tarafından incelenen bahçe bezelyelerinin özellikleri gibi, spesifik tiplerde eşleşmelerin ürünleri arasında sabit oranlarda görülürler.

Tek gen hastalıkları kural olmamakla birlikte, primer olarak pediatrik yaş grubunun hastalıklarıdır, ancak %10’ dan azı puberteden sonra ve sadece %1’ i üreme çağı bittikten sonra görülür.

(28)

Tek gen hastalıklarında ailedeki kalıtım şeklini iyi anlamak çok önemlidir. Kalıtım şeklinin belirlenmesinde ilk basamak; hastanın aile öyküsü hakkında bilgi elde etmek ve standart sembollerle bir aile ağacı (üç kuşak mümkünse daha fazla) çizmektir. Anne ve baba akraba olmadıklarını düşünseler bile, özellikle benzer veya yakın bir etnik veya coğrafi kökenden geliyorlarsa, birkaç nesil öncesinden ortak ataları bulunabilir. Dolayısıyla aile öyküsü alırken akrabalık ve kökenler hakkında sorular sormak önemlidir (Evleksiz, 1988; Balcı, 2005).

Tek gen hastalıkları asıl olarak iki faktöre bağlıdır;

1. Gen lokusunun otozomal (bir otozom üzerinde) veya X’ e bağlı (X kromozomu üzerinde) olmak üzere kromozomal lokalizasyonu

2. Fenotipin dominant (bir kromozom çiftindeki kromozomlardan birinde normal allel olduğu halde, diğerinde mutant allel bulunduğunda ortaya çıkan fenotip, baskın) veya resesif (bir kromozom çiftinde her iki kromozomda mutant bir allel taşındığında ortaya çıkan fenotip, çekinik) oluşuna bağlıdır.

Dolayısıyla, tek gen kalıtımının 4 temel şekli vardır.

a) Otozomal resesif

b) Otozomal dominant

c) X’ e bağlı dominant

d) X’ e bağlı resesif

Akraba evliliklerinde resesif hastalıkların oluşma riski artar. Bu resesif genlerden sadece birinde hata varsa, hastalık belirtileri ortaya çıkmaz, bu kişilerin kendisi sağlıklı olduğu halde, hastalığın taşıyıcısı konumunda bu geni nesilden nesle aktarır. Çocukta bu hastalığın ortaya çıkması için hem annenin hem de babanın aynı hastalıklı geni taşıması gerekir. Dolayısıyla akraba evliliklerinde anne ve baba aynı

(29)

soydan geldikleri için hastalıklı geni taşıma olasılıkları da topluma göre yüksektir (Elibüyük, 1989; Kılıçarslan, 1993).

Otozomal Resesif Kalıtım

Otozomal resesif hastalıklar sadece iki mutant alleli bulunan ve hiç normal alleli bulunmayan homozigotlarda görülür, çünkü bu hastalıklarda bir heterozigottaki normal bir gen kopyası mutant alleli telafi edebilir ve hastalığın görülmesini önleyebilir. Otozomal resesif özelliklere bağlı olarak gelişen tıbbi hastalıklar sayıca birkaç yüz kadardır. Bunlar arasında kistik fibroz (pankreas ve akciğerlere iyon taşınmasını etkiler), Tay-Sachs hastalığı (özellikle beyinde lipid metabolizması ve depolanmasını etkiler), Hemokromatozis ( çeşitli organlarda demir metabolizması ve depolanmasını etkiler) Adrenogenital sendrom, Albinizm, Alkaptonüri, Ataksi-telenjiektazi, Fenilketonüri, Galaktozemi, Orak hücreli anemi gibi hastalıklar yer alır. (Apak, 2000).

Otozomal Resesif Kalıtımın özellikleri şunlardır:

1. Bir otozomal resesif fenotip, bir soyda birden fazla bireyde görülürse tipik olarak sadece probandın kardeşlerinde görülür, annesinde, babasında, çocuklarında veya diğer akrabalarda görülmez.

2. Erkekler ve dişiler eşit etkilenirler.

3. Etkilenmiş bireyin anne ve babası mutant allelerin asemptomatik taşıyıcılarıdır.

4. Probandın her kardeşi için tekrarlama riski dörtte birdir.

Taşıyıcılar fenotipik olarak tamamen sağlıklıdırlar, ancak hasta genleri bir sonraki nesile aktarmada önemli rol üstlenirler (Apak, 2000).

(30)

Şekil 2.2. Otozomal Resesif Kalıtımı Gösteren Çaprazlama Örneği

Otozomal resesif hasta sayısı otozomal dominant hasta sayısından çok daha fazladır. Bunun sebebi zararlı tek bir allelin kalıtımının semptomlar için yeterli olmaması ve böyle bir bireyin çocuklarına bu alleli kolayca geçirebilmesidir. Bu nedenle çoğu zararlı resesif allel, popülasyonun gen havuzundan dominant alleller kadar çabuk silinemezler ve iki kopyanın aktarılması olasılığı daha yüksektir. Akraba evliliklerinde çocukların hasta olma olasılıkları artmaktadır. Yakın akraba evliliklerine karşı çıkan gelenekler, çocuğun homozigot resesif durumdan etkilenmesi ihtimalini en aza indirmiştir.

(31)

Şekil 2.3. Otozomal Resesif Kalıtımı Gösteren Pedigri Örneği

Otozomal dominant kalıtım:

Tek mutant geni heterozigot olarak taşıyanlarda gen etkisinin görüldüğü kalıtım biçimidir. Otozomal dominant hastalıklar, aile içinde aktarılabilirler ve sadece bireyler için değil, bir soyun tamamı için kuşaklar boyunca sorun olabilirler. Dominant kalıtım biçimi gösteren hastalıkların, hasta bir anne veya babadan doğan kız ve erkek çocuklarında ortaya çıkma oranı eşittir. Akondroplazi, Marfan sendromu, Osteogenezis imperfekta, Polikistik böbrek hastalığı otozomal dominant hastalıklara örnek verilebilir (Apak, 2000).

(32)

Şekil 2.4. Otozomal Dominant Kalıtımı Gösteren Çaprazlama Örneği

Otozomal dominant hastalıkların ağırlığı, genellikle hastadan hastaya değişiklik gösterir. Böyle bir genin belirtisinin kişiden kişiye değişiklik göstermesine ekspressivite denmektedir. Kimi hastalık belirtileri tamamen ortadan kalkar ki o zaman da penetrans yokluğu'ndan söz edilir.

Otozomal dominant kalıtımda hastalık kuşak atlamaz. Yani hasta kişinin ya annesi ya babası hastadır. Fakat kimi durumlarda bu kuralın geçersizliği görülür. Hasta kişinin hem annesi hem de babası normal olabilir, yani hastalık kuşak atlamış gibi gözükür. Böyle durumlarda şu olasılıklar göz önünde tutulur. Aynı dominant mutant geni taşıyanlarda anormal karakterin ortaya çıkışı kişiden kişiye farklılıklar gösterebilir. Bu durum ekspressivite farklılıklarına bağlıdır. Bazen dominant geni taşıyan kişide hiç belirti olmayabilir, bu durum penetrans yokluğu ile açıklanır (Örnek,1971).

(33)

Otozomal dominant kalıtımın özellikleri şunlardır:

1. Fenotip genellikle her kuşakta görülür, etkilenmiş herkesin etkilenmiş bir ebeveyni vardır. Karakteri heterozigot olarak taşıyan kişi, bu karakteri çocuklarının yarısına geçirir (%50).

2. Fenotipik olarak normal aile bireyleri fenotipi çocuklarına aktaramazlar (penetrans eksikliği ve yeni mutasyon dışında).

3. Erkekler ve dişiler, herhangi bir cinsiyetteki çocuklarına fenotipi eşit oranda aktarırlar.

Şekil 2.5. Otozomal Dominant Kalıtımı Gösteren Pedigri Örneği

X’ e bağlı dominant kalıtım

X’ e bağlı dominant kalıtımı olan bir aile ağacında; etkilenmiş erkeklerin kızlarının tümü hastalıktan etkilenirken, oğullarının hiçbiri etkilenmez. D vitaminine dirençli raşitizm bu gruba örnek verilebilir.

X’ e bağlı dominant kalıtımın özellikleri şunlardır:

1. Dişi taşıyıcıların hem erkek, hem de kız çocukları fenotipi kalıtmak açısından % 50 risk taşırlar.

(34)

Şekil 2.6. X’e Bağlı Dominant Kalıtım Pedigrisi

X’ e bağlı resesif kalıtım

X’ e bağlı resesif hastalıklar, X kromozomu üzerindeki gen mutasyonlarına bağlıdır ve ancak normal allel yokluğunda belirti verirler. Erkeklerde yalnız bir X kromozomu bulunduğundan, bütün erkekler X kromozomu üzerindeki genler için hemizigotturlar ve mutant bir gen ortaya çıkar. Kadınlar iki X kromozomu taşıdıklarından ancak her iki X kromozomu aynı mutant geni içeriyorsa veya Turner sendromunda (45,X0) olduğu gibi tek X kromozomları varsa hastalığı gösterirler, aksi durumda taşıyıcı olurlar. Sonuç olarak X’ e bağlı resesif hastalıklar genellikle erkeklerde görülür. Bruton tipi agammaglobulinemi, Albinizm (oküler), Glikoz-6-fosfat dehidrogenaz enzim eksikliği, hemofili A-B, Duchenne musculer distrofi örnek verilebilir (Apak, 2000).

X’ e bağlı resesif kalıtımın özellikleri şunlardır:

(35)

2. Gen hiçbir zaman babadan oğluna doğrudan aktarılmaz, ancak etkilenmiş bir erkekten tüm kızlarına aktarılır.

3. Hasta erkeğin bütün kızları taşıyıcı olacağından, erkek torunlarda hastalık %50 olasılıkla görülecektir (Kelly, 1986; Nussbaum ve ark. 2001).

Şekil 2.7. X’ e Bağlı Resesif Kalıtım Gösteren Hemofili Pedigrisi

2. 8. Genetik Hastalık Çeşitleri

En sık görülen genetik hastalık çeşitleri aşağıda anlatılmıştır.

Down sendromu; otozomal anöploidi sendromlarının en yaygın görüleni olan Down sendromu (DS) klinik olarak ilk kez 1866 yılında J. Langdon Down tarafından tanımlanmış, kromozomal temeli olduğu ise 1959 yılında Lejeune ve arkadaşlarınca rapor edilmiştir (Young, 2005). Orta derecede zekâ geriliklerinin en sık rastlanan genetik nedeni olan DS’ nun canlı doğumlar arasındaki sıklığının 1/800 dolaylarında olduğu, sıklığın anne yaşına bağlı olarak arttığı belirtilmektedir (Nussbaum ve ark. 2001). Olguların yaklaşık %95’ inde DS, 21. kromozom çiftinin mayotik nondisjunction’ dan (kromozom ayrılamaması) kaynaklanan 21. kromozomun trizomisi şeklindedir (regüler tip DS) (Başaran, 1999).

(36)

Kistik Fibrozis; akciğer, pankreas, barsak, ter bezleri dış salgı bezlerinde görülen, kalıtsal (genetik) bir hastalıktır. Kistik dejenerasyon gösteren, yani bağ dokusu artımından oluşan tümöral odaklar arasında yer alan sıvı toplanmasıyla belirginleşen tümör olan kistik fibrozis hastalığı, perisinüzoidal hücreler de denilen hepatik stellat hücrelerin, sessiz durumdan aktif duruma geçmesi şeklinde tanımlanabilir. Kistik fibrozis hastalığı, aynı anda solunum sistemi, sindirim sistemi gibi vücudun birden çok sistem ve organını etkileyebilir. Doğumla birlikte görülen fibrozis, bu etkileme sonucu işlev bozukluklarına neden olur (Nussbaum ve ark. 2005).

Fenilketonüri; özellikle beyni etkileyen bir hastalıktır. Türkiye' de fenilketonüri sıklığı 5000 de 1' dir. Fenilalanin' in tirozin hidroksilasyonundaki enzim defekti sonucu fenilalanin yıkılamaz ve hastalık oluşur. Erken tanıyla fenilalaninsiz diyet ile normal zeka düzeyine erişilebilir. Yenidoğan döneminde fenilketonüri taraması, ülkemizde Sağlık Bakanlığı' na bağlı kuruluşlarda rutin hizmetler arasında verilmektedir. Doğumdan sonraki 5–10 gün içinde birkaç damla kan ile basit ve ucuz bir yöntemle (Guthrie testi) hastalık saptanabilir (Nussbaum ve ark. 2005).

Talasemi major; özellikle Akdeniz Bölgesi’ nde taşıyıcılığı yüksek bir kan hastalığıdır. Hemoglobindeki defekte bağlı gelişir. Etnik gruplarda talasemi trade oranı %3-5’ dir. Anemi ağırdır, büyüme geri kalır ve kalp yetmezliği gelişir. Tedavi ile 40 yaşa kadar yaşam uzatılabilir. Son yıllarda ülkemizde evlenmek üzere olan çiftlerde evlilik öncesi taşıyıcılık için taramalar yapılmaktadır (Nussbaum ve ark. 2005).

Konjenital hipotiroidi; tiroid bezi gelişimsel bozukluklarından veya doğumsal tiroid hormon biyosentezinin yapılamamasından kaynaklanan, tiroid hormon yetersizliği ile karakterize klinik bir durumdur. Tiroid bezi intrauterin 16-17. gestasyon gününde görülebilir. Konjenital hipotiroidi yenidoğan döneminde en sık karşılaşılan endokrinolojik sorundur. Konjenital hipotiroidi insidansı yenidoğanda 1/3500-1/4000 arasında değişmektedir (Nussbaum ve ark. 2005).

(37)

Duchenne musküler distrofi (DMD); 3500 canlı doğmuş erkek bebekten birinde görülen, X kromozomuna bağlı olarak resesif geçen ve ilerleyici kas yıkımının belirgin olduğu bir hastalıktır. Semptomlar genellikle 5 yaşından önce başlar ve çocuk yürümeye başladığında, aile tarafından fark edilir. Hastalık hızla ilerler ve 10 yaşına doğru hastayı önce tekerlekli sandalyeye sonra yatağa bağımlı hâle getirir. Hastaların yaklaşık %90’ ı yirmi yaşından önce ölür (Nussbaum ve ark. 2005).

Nöral tüp defekti; beyin ve omuriliğin geliştiği nöral tüp, fetal yaşamın ilk dört haftasında oluşur. Henüz tam olarak nedeni bilinmeyen ancak genetik ve çevresel etmenlerin birlikte rol oynadığı düşünülen bazı durumlarda nöral tüp oluşumunu tamamlayamaz ve anensefali, ensefalosel, meningosel, miyelosel, spina bifida, gibi nöral tüp defektleri (NTD) denilen ciddi doğumsal anomaliler oluşur. Anensefalili bebekler doğumdan kısa bir süre sonra ölürler. Diğer NTD’ ler, yaşam boyu sürecek ciddi sakatlıkların nedenidir. NTD, en sık rastlanan doğumsal anomalilerdendir. Türkiye' de yapılan bir araştırmada görülme sıklığı binde 3 olarak bulunmuştur. Bu oranın Avrupa genelinde binde 1, ABD' de ise binde 2 olduğu belirtilmektedir. Daha önce NTD’ li çocuğu olan çiftlerin ikinci çocuklarında NTD görülme olasılığı %2-3 olarak belirtilmektedir (Friel ve ark. 1995).

Klinefelter sendromu; erkek cinste sık görülür ve hipogonadizm ve infertilitenin en sık nedenidir. Sendromun genetik özelliği X kromozom sayısının değişkenliğidir. En sık karşılaşılan varyasyon 47,XXY’ dir. Hipogonadizm ve infertilitenin yanı sıra mental gerilik, kriptorşidizm, jinekomasti, diabetes mellitus, ataksi eşlik edebilir. Boyları özellikle de alt ekstremiteleri uzundur (Smith, 1997).

Dudak Damak Yarıkları (DDY); en sık rastlanan konjenital anomalilerdendir (Trotman ve ark.1993; Raghavan ve ark. 1994). DDY etiyolojisinde hem genetik hem de çevresel faktörlerin rol oynadığı ancak bu vakaların büyük bir kısmında multifaktöryel kalıtımın geçerli olduğu düşünülmektedir (Tunçbilek, 1999).

Diabetes Mellitus; insulin hormon sekresyonunun ve/veya insulin etkisinin mutlak veya göreceli azlığı sonucu karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasındaki

(38)

bozukluklara yol açan kronik hiperglisemik bir grup metabolizma hastalığıdır. Diabetes mellitus klinik olarak polidipsi, poliuri, polifaji, pruritus, ağırlık kaybı gibi klasik belirtiler ve hastalığa spesifik retinopati, nöropati, nefropati gibi komplikasyonlar ile şüphe edilebilir veya tanınabilir (Diabetes Care, 2003).

Şizofreni; özellikle düşünce, algı ve duygulanım alanlarında bozulmayla seyreden ciddi bir ruhsal hastalıktır. İlk tanı genellikle geç ergenlik ya da erken erişkinlik dönemleri olan 15-35 yaşlar arasında konulmaktadır. Çocukluk döneminde şizofrenik bozukluklara ilişkin belirti ve bulgular az görülmekte, şizofreninin geçerli tanı ölçütlerine tümüyle uyan klinik tablolara ise çok ender rastlanmaktadır (Gürsu ve ark. 1999).

Epilepsi; beyinde herhangi bir bölgenin kontrol dışı aktif hale gelmesi ve bunun bir süre devam etmesi olarak tanımlanabilir. Bu istem dışı aktif hale gelme durumunun başlangıcından bitişine kadar olan döneme, epilepsi nöbeti denir. Beyindeki aktif olan bölgeye göre nöbetler değişiklik gösterir. Örneğin, merkezi sinir sisteminde kol ve bacak hareketlerini sağlayan bölge aktif durumu gelirse, istemsiz kasılmalar olur. Genetik olarak anne ve babadan aktarılabilen bir hastalıktır. Yapılan araştırmalarda; zor bir doğumdan dolayı bazen bebeğin merkezi sinir sisteminin hasar görmesi, menenjit gibi ciddi bir hastalık geçirilmiş olması veya herhangi bir kaza sonrası beyin hasarı oluşması ve benzeri nedenler ile ortaya çıktığı görülmektedir.

Konjenital Kalça Çıkığı; doğuştan femur başının asetabulumun dışında olması ile anlaşılır. Ancak bu hastalığın her tipinde femur başının asetabulumun dışında olması şart değildir. Bir başka deyimle her zaman çıkık olmayabilir. Yani sadece displazi olabileceği ya da unstabil kalçalarda bu hastalık adı altında yer almaktadır. Ayrıca her zamanda konjenital yani doğumsal ortaya çıkmamaktadır (Shamberger ve ark. 1989).

Obezite; ya da halk arasında bilinen adıyla şişmanlık, vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Obezite, besinlerle alınan enerji miktarının, metabolizma ve fizik aktivite ile tüketilen enerji miktarını aştığı durumda ortaya çıkar. Obezite, insan vücudunda kalp ve damar

(39)

sistemi, solunum sistemi, hormonal sistem, sindirim sistemi gibi sistemleri etkileyen ve birçok önemli rahatsızlığa zemin hazırlayan bir hastalıktır. Hastalığın yaygın olarak görülme sebepleri arasında ise hem genetik olarak aktarılan bir hastalık olması hem de çevresel koşullardan (diyet, sigara, alkol vs) etkileniyor olması yatmaktadır.

Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalığı (AAA); çeşitli organlarda ve eklemlerde tekrarlayan iltihabı ataklara neden olan genetik bir hastalıktır. Amiliodoz hastalığın en önemli komplikasyonudur. Ailevi Akdeniz Ateşi, ateş ve serozit atakları ile karakterize bir hastalıktır. Atakların kendi kendini sınırlayıcı nitelikte olması hastalığın en önemli özelliğidir (Tunca ve ark. 2005).

Konjenital kalp hastalığı; canlı doğan her 1000 bebekten 9 tanesinde doğumsal kalp hastalığına (konjenital kalp hastalığı) rastlanabilmektedir. Erişkinlerdeki kalp hastalıkları arasında ise doğumsal kalp hastalıkları 100 hastadan 2 tanesini oluşturmaktadır. Çocukluk döneminde doğumsal kalp hastalıkları arasında ventriküler septal defekt (%25) en sık rastlanmakta iken daha ilerideki yaşlarda bu defektin kapanması dolayısıyla erişkin dönemde atrial septal defekt (%45) en sık rastlanan defekt olmaktadır. Konjenital kalp hastalıklarının kesin sebebi bilinmemekle birlikte genetik faktörlerin etkili olabildiği çeşitli araştırmalarda bildirilmiştir.

Akraba evliliğine bağlı görülen bazı hastalıklar ve Türkiye’ de görülme sıklıklarına örnek verecek olursak; zeka geriliğine sebep olan ve bu nedenle yenidoğan taramalarında önemli bir yer tutan iki hastalık fenilketonüri ve konjenital hipotiroididir. Ülkemizde ortalama her 4-5 evlilikten birinin akraba evliliği olduğu ve bu evliliklerin %70’ inin birinci derece akraba evliliği olduğu gerçeği ile yola çıkarsak; Almanya’ da 1/9000, İngiltere’ de 1/10000, Fransa’ da 1/18000 ve Japonya’ da 1/60000 olan fenilketonürili hasta sıklığı, ülkemizde 1/4000’ dir. Türkiye’ de her yıl ortalama 400 adet fenilketonürili bebek doğduğu kabul edilmektedir ( Güz ve ark. 1989).

Konjenital hipotiroidinin dünya genelinde sıklığı yaklaşık 4000 canlı doğumda bir kabul edilmektedir. Ülkemizde konjenital hipotiroidi tarama programı Cerrahpaşa

(40)

Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı Ana Bilim Dalı’ nda Prof. Dr. Sezer Hatemi tarafından başlatılmış olup, konjenital hipotiroidi insidansı 1989-1992 yılları arasında 10159 yenidoğanda 1/3386, 1996’ da 25851 olguda 1/1847 olarak açıklanmıştır. Hacettepe Üniversitesi Pediatrik Endokrinoloji Ünitesi’ nde 1991-1992 yılları arasında 30097 yenidoğan taranmış ve konjenital hipotiroidi insidansı 1/2736 bulunmuştur. Bu veriler ülkemizde konjenital hipotiroidinin rölatif olarak sık görüldüğünü desteklemektedir (Ercan, 2003).

Ülkemizde her bin bebekten 1-3’ ü ileri derece işitme kaybı ile doğmaktadır. Aydın il merkezinde 2006 yılında yapılmış bir çalışmada, bir yıl boyunca doğan yaklaşık 4800 canlı doğumdan 4500’ ü işitme kaybı açısından taranmış ve yenidoğan döneminde işitme kaybına neden olan etmenlerin dağılımında birinci sırada (%7.7) akraba evliliği tespit edilmiştir (Bolat ve ark. 2007).

Ülkemizde akraba evlilikleri sonucunda Talasemi hastalığı önemli bir toplum sağlığı sorunu haline gelmiştir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre; dünyadaki Talasemi taşıyıcılık oranı %5.1 iken, bu oran ülkemizde %2.1’ dir. Ülkemizde 1.300.000 taşıyıcı, 4.000 civarı hasta mevcuttur.

2. 9. Akraba Evliliklerinde Genetik Hastalıkların Kalıtımı

Akraba evliliğinde önemli olan sorun sağlıklı olan bireylerin genlerinde taşıdıkları hastalıkların çocuklarına aktarılmasıdır. Bu açıdan önemli olanlar ise otozomal resesif ve bazı multifaktöryel geçişli hastalıklardır.

İnsan geni, bilinen yüzlerce resesif hastalıktan birine yol açabilecek 6-8 alleli heterozigot olarak taşır. Birinci derece kuzenler arası evliliklerde genlerin 1/8' i paylaşıldığında genetik olarak belirlenen hastalık riski %3' dür. Söz konusu tehlike aralarında kan bağı bulunmayan ana-babalardan doğan çocuklarda %2' dir. Birinci dereceden kuzenler arasındaki evliliklerde kendiliğinden düşük, ölü doğum, prematürite, beyin felci, multifaktöryel durumlarla (doğuştan kalça çıkığı gibi) sık karşılaşıldığı ancak bu insidans artışının düşük olduğu belirtilmektedir.

(41)

Hastalıklı genler açısından heterozigotluk oranının çok yüksek olduğu kapalı toplumlarda yapılan evlilikler sonucu hastalık ortaya çıkma riski daha yüksek olduğundan bu tür toplumlarda akraba evlilikleri ayrı bir önem kazanmaktadır. Örneğin; musevilerde olduğu gibi, akraba popülasyonlarına ait olmaları nedeniyle de yakın akraba olabilirler. Bu nedenle çok sayıda ortak genleri olabilir. Genetik bir hastalık olan Tay-Sachs hastalığı için sağlıklı bir bireyin taşıyıcı bir kişiyle evlenme riski böyle kapalı toplumlarda 1/20 iken, normal popülasyonda 1/400 gibi düşük bir orandadır.

Otozomal resesif genlerin taşıyıcıları klinik olarak tanınabilir olmasalar da homozigot olarak etkilenmiş kişilerden çok daha sık bulunurlar. Resesif bir bozukluktan sorumlu bir mutant allel genellikle nadir bulunur, bu nedenle bir kişinin nadir görülen mutant allelden iki kopya bulundurması şansı, bir normal ve bir mutant allel kalıtması şansından çok daha düşüktür. Otozomal resesif bir bozukluğun anne ve babanın her ikisinden kalıtılması gerektiği için, herhangi bir taşıyıcının etkilenmiş bir çocuğu olması riski, kısmen eşinin de taşıyıcı olup olmaması olasılığına bağlıdır. Dolayısıyla bir hastalığın taşıyıcı sıklığının bilinmesi genetik danışma için klinik önem taşır.

Otozomal resesif hastalıklardan sorumlu mutant allellerin büyük çoğunluğu homozigotlar yerine taşıyıcılardadır. Mutant alleller ailelerde birçok nesil boyunca homozigot şekilde görülmeden aktarılabilir, böyle gizli resesif genlerin varlığı, taşıyıcı aynı lokusta mutant bir allel taşıyan biri ile eşleşene kadar ve her iki zararlı allel çocuklardan birine kalıtılana kadar ortaya çıkmaz. Aile içi eşleşmelerden doğan çocuklar incelendikten sonra herkesin iyi bilinen ve kolay tanınan otozomal resesif bozukluklar için en az 8-10 adet mutant allel taşıdığı anlaşılmıştır. Bir kişinin taşıdığı zararlı resesif gen mutasyonlarının toplam sayısı kesinlikle bu minimal sayıdan daha yüksektir.

Hem annenin hem babanın aynı lokusta mutant bir allel taşıyıcıları olma şansı ikisinin akraba olmaları durumunda artar ve her ikisi de mutant alleli tek bir ortak atadan almış olabilirler. Genetik bir hastalığı olan bir hastanın annesi ve babası

(42)

da, kuvvetli bir göstergedir. Anne ve baba akraba olmadıklarını düşünseler bile özellikle benzer veya yakın bir etnik veya coğrafik kökenden geliyorlarsa, birkaç nesil öncesinden ortak ataları bulunabilir. Dolayısıyla aile öyküsü alırken akrabalık ve kökenler hakkında sorular sormak çok önemlidir.

2. 10. Akraba Evliliğinin Spontan Abortus Oranına Etkisi

Gebeliğin kendiliğinden, 20. gebelik haftasından önce ve fetus 500 gr’ dan azken sonlanmasına ´spontan abortus` denir (Arısan, 1984). Spontan abortusların en sık (%60) nedeni kromozom anomalileridir. Diğer nedenler arasında; uterus anomalileri, maternal sistemik hastalıklar, implantasyon anomalileri, psikosomatik nedenler sorumlu tutulmaktadır.

Elazığ’ da 1992 yılında yapılmış bir çalışmada, aralarında akraba evliliği olan ailelerde spontan abortus oranı %8.4 iken, akraba evliliği olmayan ailelerde bu oran %5.2 tespit edilmiş ve istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (Tüzün, 1992). Güz’ ün Antalya’ da yapmış olduğu çalışmada, aralarında akraba evliliği bulunan ailelerde spontan abortus oranı %7.58 saptanmış ve akraba evlisi olmayan aileler ile karşılaştırıldığında arada istatistiksel olarak anlam bulunmuştur (Güz, 1987). Malatya’ da yapılan diğer bir çalışmada; birinci derece akraba evliliğinde %16.7, uzak akraba evliliğinde %12.4, akraba olmayanlarda ise %10.7 oranında spontan abortus saptanmıştır (Yakıncı, 1999). Buna karşılık akraba evliliklerinde spontan abortus oranları Kalyoncu’ ya göre %11.4, Al Awadi’ ye göre %12.4’ tür. Bu araştırmacılar akraba evliliği yapmış ve akraba evlisi olmayan aileler arasındaki spontan abortus oranlarının istatistiksel olarak anlam taşımadığını bildirmişlerdir (Kalyoncu, 1980; Al-Awadi ve ark. 1986).

2. 11. Akraba Evliliğinin Ölü Doğum Oranı Ve Çocuk Ölümlerine Etkisi

Ölü doğum, 20. gebelik haftasından sonra ölen bebekler için kullanılan bir terimdir. Genel olarak doğumların %0.5’ i ölü doğumla sonlanır. Ölü doğumların yaklaşık 1/3’ ünde neden bulunamamaktadır (Arısan, 1984).

(43)

Akraba evliliği ve çocuk ölümleri söz konusu olduğunda tartışmalar soyut düzeyde kalmaktadır. Ölü doğumlarda olduğu gibi, akraba evliliklerinde çocuk ölümlerinde de bir artış görülüyorsa da buna neden olarak resesif hastalıklar veya malformasyonlar gibi multifaktöryel nedenler düşünülmektedir (Ulusoy ve Tunçbilek, 1987; Evleksiz, 1988).

Akraba evliliklerinin nedenlerini incelemek üzere yapılan araştırmalar sonucunda, akraba evliliklerinde görülen çocuk ölümü fazlalığının sadece akraba evliliğinden ileri gelmediği, çocuk ölümlerinde sosyo-ekonomik nedenlerin büyük ağırlığı olduğu, bu nedenler birbirinden ayırt edilemeden akraba evliliğinin etkisinin kesin olarak söylenemeyeceği sonucuna varılmıştır (Motulsky ve Vogel, 1982; Evleksiz, 1988).

2. 12. Akraba Evliliği Ve Konjenital Anomali Sıklığı

Konjenital anomaliler prenatal evrede oluşan anomaliler olup, vücudun herhangi bir bölgesinde olabilirler. Bunların bir bölümü oldukça hafif olup sadece kozmetik sorun oluşturur. Yaklaşık %3’ ü normal vücut işlevini bozar, erken ölümlere veya yaşam boyu süren çeşitli özürlere yol açar (Apak, 2000).

Malformasyonlar tekli/çoklu veya major/minor olarak gruplanır. Major malformasyonlar yenidoğan döneminde % 2-3 oranında olup, ciddi tıbbi ve cerrahi yaklaşım gerektirir. En sık görülen izole malformasyonlar arasında nöral tüp defektleri (anensefali, meningomyelosel), yarık damak-dudak, konjenital pylor stenozu ve çeşitli kalp anomalileri yer alır.

Genellikle kozmetik sorun oluşturan minor malformasyonlara epikantus, kulak önü çukurcuk ve çıkıntılar, mongoloid veya antimongoloid palpebral aralık, simian çizgisi, klinodaktili, hemanjiomlar ve umblikal herni örnek verilebilir (Demirağ, 1984).

Elazığ ilinde yapılan bir çalışmada akraba evliliğinin malforme doğumlar üzerine etkisi incelenmiş; akraba evliliği yapanlarda %6.49 saptanan bu oran, akraba

Referanslar

Benzer Belgeler

bu meşhur mısraı biraz daha değiştirerek kendimce «baki. kalan bu kubbede boş bir şada imiş!-» demek

Göçmen aileler arasında yaygın olan akraba evliliğine bağlı, tedavisi uzun ve çok pahalı olan hastalıklar karşısında sigorta şirketleri de yeni kısıtlamalara gitmek

Dündar, Arena ekibiyle birlikte yaptığı araştırmada, paha biçilemeyen değerdeki tarihi eserlerin küflü mahzenlerde, tavan aralarında çürümeye terk edildiğini, bazı

典禮當日,本校林建煌校長、吳介信副校長、朱娟秀副校長等北聯大近 200

■ ÜRGÜP (AA) - Ürgüp Belediyesi, Yapı Kredi Bankası Kültür ve Sanat Yayınlan’nın işbirliğiyle, tarihçi Ahmet Refik Altınay’ın çoğu Osmanlıca

B tipi kişilik ile çatışma çözüm stratejisi ve alt boyutları olan kaçınma, tümleştirme, ödün verme, hükmetme ve uzlaşma arasında istatiksel olarak anlamlı bir

Yaşa göre boyun kısa olması, kronik beslenme yetersizliği ile birlikte yaygın olarak görülen enfeksiyon hastalıkla­... A ncak gelişmekte olan ülkelerde

Grimm’ler ve daha sonra Alman halk- hikayesi bilginleri kelimeyi bütün halk çeşitleri için şemsiye olarak kullandılar?. Mârchen’ift çeşitleri, daima bilimsel