21 MAYIS 1992
DİZİ YAZILAR
s u n u ı n m ı n
: •
SERTEL'in . Æ
NAZIM HİKMET ve SABAHADDİN ALİ
H azırlayan: YILDIZ SERTEL
Sabahaddin Ali ve Aziz Nesin’in çıkardıkları Marko Paşa
dergisi o sıralarda 60 bin satarak büyük başarı sağlamıştı
Şüphe
cinayet
T an., ve “Y enidüm a., garetelerile ‘‘Görüşler« d^tbaalan ve 2 kitabe vi nümayiş esnasında tahrib <
eşele Parti Grupunun 11
•Sabahaddin Ali’yi
Bulgaristan
hudu
duna götüren kam
yonun şoförü, güya
Sabahaddin A H ’Ben
komünistim
onun
için kaçıyorum" de
yince, milli duygu
larına dokunmuş ve
romancıyı
öldür
müştü
T
AN olaylarından sonra, Ankara’da Dil Ta rih Coğrafya Fakül tesinde bazı profe sörlerin işine son ve rilmişti. Pertev Naili Boratav, Behice Bo ran, Niyazi Berkes, Muzaffer Şerif ve daha birçok değerli profesör Eğitim Bakanlığı tarafından vekâlet emrine alınmışlardı. Sabiha Sertel olayı, şöy le anlatıyor:Eğitim Bakanlığı üniversitelerde, sanat enstitülerinde, tiyatroda bütün ilericilere karşı savaş açmıştı. Bunla rın hepsi vekâlet emrine alınıyor, Anadolu’nun ücra köşelerinde okul lara gönderiliyor ya da işlerine tama- miyle son veriliyordu. Bu sıralarda Sabahaddin Ali’nin de işine son veril di. Sabahaddin Ankara’dan döndük ten sonra bir gün ziyaretimize geldi. Aziz Nesin'le beraber, Marko Paşa adında bir mizah dergisi çıkardıkları nı söyledi. Sabahaddin yerinde dura mıyor, ikide birde gözlüklerini gözün den çıkarıyor, küçük gözlerini yuma rak anlatıyordu:
- Bu öyle bir dergi olacak ki, bu nun içerisinde politika, ideoloji, sos yal konular halka bir şerbet gibi Içiri- lecek.
Gerçekten de Marko Paşa, o sıra larda hiçbir dergiye nasip olmayan bir başarı kazandı. Sabahaddin ve Aziz Nesin gibi iki büyük kuvvetin bir leşmesi, ortaya yepyeni bir mizah dergisi çıkarmıştı. Aziz Nesin bütün mizah kabiliyetini, ilk önce bu dergi de göstermiştir, diyebiliriz. Marko Paşa 60.000 tiraj yapıyordu. Ana dolu’nun her tarafında Marko Paşa, bütün halka mal olmuştu. Köylerde, kasabalarda, şehirlerde Marko Paşa okunuyordu.
İdareci çevreler derginin bu başa rısından korktular. Hükümet ve polis her zaman olduğu gibi bu derginin çıkmasını zorlaştıracak tedbirlere başvurdu. Fakat Sabahaddin ve Aziz Nesin yılmadılar. Marko Paşa kapatı lınca Merhum Paşa’yı çıkardılar. Oda kapatıldı, Malum Paşa’yı çıkardılar.
Aklımda kaldığına göre bu dergi bir yıl kadar devam etti. Nihayet, poli sin baskıları, provokasyonları sonun da kapanmak zorunda kaldı. Dergide yazdığı yazılar yüzünden Sabahad din aleyhine savcılık tarafından çeşit li davalar açıldı. Sabahaddin'i tevkif ettiler. Üsküdar hapishanesinde yatı yordu. İkide bir ziyaretine gidiyorduk. Bir gün arkadaşlar, karısı Aliye ile kı zı Flliz’ln babasını görmek üzere İs tanbul'a gelmek istediklerini, parala rı ve kalacak yerleri olmadığını, bizde misafir kalıp kalamayacaklarını sor
dular. Memnuniyetle kabul ettik. Aliye ile Filiz geldiler. Bir gün Sa bahaddin'i ziyaret için beraberce ha pishaneye gittik. Sabahaddin bizi ha pishane müdürünün odası yanında, küçük bir odada karşıladı. Filiz’in boy nuna sarıldı, çocuk gibi ağlamaya baş ladı. Babasının ağladığını gören Filizde ağlıyordu. Karısı, kızı alıp, dışarı çıkardı. Yalnız kalınca sordum:
- Sabahaddin bu ne hal? Senin gibi bir adama ağiamak yaraşır mı?
Eğildi ve yavaşça kulağıma fısıl dadı:
- Bunlar beni, Nâzım Hikmet gibi ha pishanelerde çürütecekler. Aleyhime açılmış daha beş dava var. Ben kaçma ya karar verdim. Burada tanıdığım H. beni 24 saatte memleket dışına çıkara cağını, teşkilatları olduğunu söyledi. Kaçacağım.
- ilk defa tanıdığın bir adama ha yatını nasıl emanet edeceksin?
- öyle değil, itimat ettiğim dostlarım da bu adamı tanıyorlar.
Sabahaddin bir çocuk gibi saftı. Söylenenlere inanmıştı.
- Böyle bir kararın varsa, bunu ne
diye bana söyledin? Bunu kimsenin bil memesi lazım.
- Yalnız sana söylüyorum, dedi.
Fakat sonraları Sabahaddin’in bu sırrı daha başkalarına da söylediğini duydum. Sabahaddin’in başına gelen lerde bu gevezeliğin de etkisi oldu. Sa bahaddin hapishaneden çıktıktan son ra, tanıdığı bir ailenin evine misafir oldu. Bir gün gene ziyaretim iie gelmiş ti.
- Ben, dedi, ticaret yapmaya karar verdim. Hiçbir yerde çalışmama imkân vermiyorlar. Evinde kaldığım bu ailenin tanıdıkları zengin bir hanım, artistleri, yazarları himaye edermiş. Ona benim durumumdan bahsetmişler. O da kabul etmiş. Kamyon alındı. Şimdi bir şoför arıyoruz. Hemen Anadolu’ya bir seya hate çıkacağız.
Sabahaddin bu kamyonla Anadolu' ya gitti. Dönüşünde, kamyon hikâyesini
-’Bunlar
beni,
Nâzım Hikmet gibi ha
pishanelerde çürüte
cekler' diyen Saba
haddin Ali y u rt dışına
kaçmaya karar verdi
şöyle anlatıyordu:
- Romancıdan tüccar olmazmış me ğer!.. Kamyonu yükledik. Fakat gelir ken kara saplandık. Kamyon gideme yince, eşyaları boşalttık, trene yükle dik, beraberce geldik.
Sabahaddin bir taraftan anlatıyor, bir taraftan da kahkahalarla gülüyordu. Bir süre sonra Sabahaddin gene geldi:
- Ben artık kaçıyorum, dedi. Hapis hanede tanıdığım H. bütün işi yoluna koydu. Evinde kaldığım A. Hanım da ba vulumu hazırladı. Çamaşırlarımın üze rine markamı yazdı. Aliye’nin Filiz’in bundan haberi yok. Ben Bulgaristan’a vardıktan sonra onlara yazacağım.
Sabahaddin ortadan kayboldu. He pimiz kaçtığına hükmetmiştik. Bundan sonra aylarca sesi sedası duyulmadı.
SABAHADDİN ALİ'NİN ÖLDÜRÜLMESİ
Sabiha Sertel, bu olayı da şöyle an latıyor:
1948 yılı idi. Bir gün gazeteleri aç tığımız zaman şöyle bir havadisle karşılaştık: “ Sabahaddin A li’nin ce
sedi, Türk - Bulgar sınırında, bir or manın içinde bulunmuştur.”
Hikâye aşağı yukarı şöyle anlatılı yordu:
- Polisin kaçakçılarla mücadele eden bir şubesi, bir kısım kaçakçıları ele geçirmiş. Bunlar arasında birinin üzerinde Sabahaddin A li’nin elbiseleri bulunmuş. Tahkikatı genişletmişler. El biseleri satanın Ali Ertekin isminde, Yu goslavyalI bir muhacir olduğu an laşılmış. Tevkif edilen sanık, Sabahad din A li’yi kamyonla Bulgar hududuna götürdüğünü, Sabahaddin’in ona bu işi yapmak için para teklif ettiğini, zaten Anadolu’ya kamyonla beraber gittikle rini, kendisinin kamyonun şoförü oldu ğunu söylemiş. Ertekin, Sabahaddln’e Bulgaristan’a niçin kaçtığını sormuş. Güya Sabahaddin, “ Ben komünistim.
Komünistler arasında çalışmaya gi diyorum” demiş. Bu söz, Ali Ertekin’in
milli duygularına dokunmuş. Bu sebep le Sabahaddin’i öldürmüş.
Gazetelere akseden bu hikâye, pek akıl ve mantığa sığmıyordu. Sabahad- din’e kamyon alan M. Hanım’ı tanıyor dum. Biraz daha bilgi almak ümidiyle kendisini gördüm. M. Hamım, büyük bir telaş içindeydi. “ Eyvah, şimdi benim
adım da gazetelere geçecek” diye üzü
lüyordu Bana kamyonun alınması hikâyesini anlattı. Sabahaddin’in an lattıklarına uygundu. Kamyon, A. Hanım’ın ve kocasının yardımıyla alınmıştı.
Şoförü kendisine kimin buluduğunu sordum. “ Emniyet amirlerinden K.A.
Bey buldu” dedi. “ Bu sabah kendisine telefon ettim. Bana merak ötmemekliği mi, adımın gazetelere geçmeyeceğini”
söyledi.
Bu sözler bana çok şeyler öğretmiş ti. Sabahaddin’in öldürülmesinde em niyet parmağı olduğu anlaşılıyordu. Sa bahaddin’in öldürülmesi hepimizi çok üzmüştü. Ona bu tuzak daha Üsküdar
Cumhuriyet
niversite Gençlerinin Dünkü Nüma;
r — -r—— Hadisenin tafsilâtı
G en ci**» ellerinde: “ Upeny*
k*rd«-M illi Ş e f dan C a l i l f e J E ş T
Bağan kabul elliler r r J j ; C
m i M n t j r i * . U + * Y g S j,/ T
Tan Matbaası'nın bası lması olayı Cum huriyetle.
Hapishanesi’nde yattığı günlerde ku rulmuştu. Sabahaddin tanımadığı bu insanların sözüne inanarak, kendini bu tehlikeli maceraya atmıştı.
O akşam, Mehmet Ali Aybar’ı, Kuzguncuk'taki evinde ziyarete gittik. Bizden önce daha başka arkadaşlar da gelmişti. Herkes ölüm olayı etra fında tahminler yapıyordu. Biz Saba haddin’in kaçmak istediğini bildiği miz için, olayı gazetelerin yazdığı gi bi düşünmüyorduk. Gazetelerin ver diği bilgiye göre, Ali Ertekin, Saba haddin’i parasını almak için öldür müştü. Oysa, cebinde pek az para bu lunmuş. Çantasında güya Kari Marx’- ın, Lenin'in kitapları varmış.
Bulgaristan’a kaçan bir adamın bu kitapları yanında götürmeye hiç ihtiyacı yoktu. Olay gazetelere belirli bir yerden veriliyor, gerçekler sakla nıyordu. Bugün hâlâ Sabahaddin’in nasıl öldürüldüğü, tamamiyle aydın lanmış, değildir.
Türkiye'de sol görüşe karşı baskı, işkence günlük olaylardandı. Fakat bu hareketler açık bir terör şeklini al mamıştı. Ara sıra, poliste dövülenler arasında ölenler oluyordu. Fakat bir yazarın, memleketin tanınmış bir ro mancısının bu şekilde öldürülmesi, o tarihlerde rastlanan olaylardan de ğildi. Tan Matbaası’nı yıktıkları gün de, beni öldürmek için kırmızı mürek kep şişeleriyle gelmişlerdi. Orada bulunsaydım, belki kurbanlarından biri de ben olacaktım. Biz, olay etra fında konuşur, konuyu tartışırken ka pı çalındı. Gece saat 11.00’di. içeriye Aslan Kumbaracı girdi.
- Yarın sabah Sabahaddin’in naa şım İstanbul’a getiriyorlar. Hepimiz onun cenazesini karşılamaya gitme liyiz, dedi.
Bunun bir provokasyon olduğunu derhal anladık. Bizi cenazeyi karşıla maya gönderecekler, sonra “ Komü
nistler, Sabahattin Ali’nin cenazesin de gösteri yaptılar” diyecek, belki bi
zi tevkif edeceklerdi. O günkü hava içinde, Sabahaddin'in cenazesini karşılamak bir hata olurdu. Saat 12. 00’de Mehmet A li’nin evinden çıktığı mız zaman, kapının biraz ilerisinde iki çek çek arabası duruyordu. O saat te, Kuzguncuk’ta araba bulmak im kânsız bir şeydi. Aslan Kumbaracı geldiği arabayı bekletmiş ve yede ğinde daha bir araba getirmişti. Polis, bizi adım adım izliyordu.
İşte Sabahaddin’i böyle korkunç bir macerada kaybettik.
BİTTİ
-Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi