• Sonuç bulunamadı

Ermeni diasporasının Türk dış politikasına etkileri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ermeni diasporasının Türk dış politikasına etkileri"

Copied!
95
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANA BİLİM DALI

ERMENİ DİASPORASININ TÜRK DIŞ

POLİTİKASINA ETKİLERİ

TEZ ÇALIŞMASI

DANIŞMAN

Doç. Dr. BİROL AKGÜN

ZEYNEP BOYACIOĞLU

044229001001

KONYA

2005

(2)

İ

ÇİNDEKİLER

GİRİŞ………4

BİRİNCİ BÖLÜM

ERMENİ DİASPORASININ OLUŞUM SÜRECİ

1.1. Tanım ve Tarihçe ………...……….………9

1.2. Neden Diaspora ?..……….………..………11

1.3. Sistemsel Boyut: Yayılımın Ortak Amacı ve Ermeni Propagandası………...12 1.3.1. ABD………..……….………13 1.3.2. İNGİLTERE……….………...18 1.3.3. FRANSA……….………..22 1.3.4. ALMANYA……….……….……25

İ

KİNCİ BÖLÜM

DİASPORANIN YAPISI

2.1. Diaspora Milliyetçiliği ………....………..…..….28 2.2. Sosyal Boyut………..……….……...…....30

2.2.1. Toplumsal Hareket: Kilise………..……….…..31

2.2.2. Şiddet Hareketi: Terörizm…..………...………….……...33

2.3. Siyasi Boyut………..……….…....35

2.3.1. Hınçak Partisi…..……….……….…….36

2.3.2. Taşnak Partisi…..……….38

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DİASPORA’NIN TÜRK DIŞ POLİTİKASINA ETKİLERİ

3.1. Türk-Ermeni İlişkilerine Etkisi………...……….…...40

3.1.1. 1990 Öncesi İlişkiler……….………...……40

(3)

3.2. Türk-ABD İlişkilerine Etkisi….………..………46

3.3. Türk-AB İlişkilerine Etkisi...50

3.4. Türk-BM İlişkilerine Etkisi.……….……….…….57

4. SONUÇ YERİNE: Türk-Ermeni İlişkilerinin Geleceği……….……….…..59

EKLER………..………..64

EK-1 TEHCİR KANUNU……….…...63

EK-2 SOYKIRIM SÖZLEŞMESİ……….…..64

EK-3 TALAT PAŞA’NIN TELGRAFI……….…..65

EK-4 ASALA KURBANLARI……….………66

EK-5 SOYKIRIMI TANIYAN ÜLKE VE EYALETLER……….…...70

EK-6 SOYKIRIM ANITI DİKİLEN ÜLKE VE EYALETLER………..72

EK-7 ABD’DE YAŞAYAN ERMENİ NÜFUSU………73

EK-8 İNGİLTERE’DEKİ ERMENİ NÜFUSU………..75

EK-9 ERMENİ İDDİALARINA GÖRE DÜNYADAKİ ERMENİ NÜFUSU……….76

EK-10 HARİTALAR………...82

H-1 ABD-LOS ANGLES EYALETİ ERMENİ YAŞAM ALANLARI……….…82

H-2 ABD-NEW YORK EYALETİ ERMENİ YAŞAM ALANI………....83

H-3 İNGİLTERE’DEKİ ERMENİ YAŞAM ALANLARI………....84

H-4 ALMANYA’DAKİ ERMENİ YAŞAM ALANLARI………. 85

(4)

GİRİŞ

Bu çalışmada, Ermenilerin tehcir sonrasında yerleştikleri ülkelerde oluşturdukları diaspora faaliyetleri incelenecektir. 1915’ten 2006’ya kadar, Türkler ve Ermeniler arasında yaşanan sosyal ve siyasi gelişmeler Türk Dış Politikası açısından önemlidir. Çünkü bu dönemde Ermeni Diasporasının gerçekleştirdiği faaliyetler Türkiye’nin gerek ABD, gerek Avrupa Birliği, gerekse Birleşmiş Milletler ile olan ilişkilerinde sorunlara neden olmuştur.

Ermeni kimliğinin oluşmasında Ermeni Kilisesinin politikaları önemli bir yer tutar. Çünkü Ermeni Kilisesi var oluşunu Ermenilerin varlığına dayandıran, ibadet ve inanç açısından tamamen Ermenilere hitap eden evrensellikten yoksun bir kilisedir. Ermeniler, 13. yy’da toplu olarak Hıristiyanlığın Gregoryen Mezhebini kabul etmişlerdir. Gregoryen Mezhebinin kurucusu Türk’tür. Kurulduğu dönemde Hıristiyan Türkler tarafından yayılan bir mezheptir. Bundan dolayı bu mezhep Türk Kültürünün ağırlıklı olduğu bir inanç sistemidir.1

Ermeniler, 29 Mayıs 1919’da yayınladıkları bir bildirgeyle bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir.2 Bu kararı almalarında Ermeni Kilisesinin ve diasporanın etkisi büyük olmuştur. Kazanılan siyasi bağımsızlık kısa sürmüş, 1920’den itibaren Bolşevik Rusya’nın işgaline giren Ermenistan, ancak 1991’de tekrar bağımsızlığına kavuşabilmiştir.3 Ermeni dünyasının birliği, soyut milliyetçilik ve ulusal kimlik fikirleri açısından nihai meydan okuma anlamı taşımaktadır.4 Diasporanın sahip olduğu potansiyel, Ermenistan’ın kaderinde köklü bir değişim sağlayacak kadar büyüktür.

Ermeni devletini kurmaya yönelten düşünceler bizzat Ermeni halkından değil, Ermeni kilisesinden ortaya çıkmıştır.5 Kilisenin gücü ve etkisi tek başına gerçekleşen bir olgu değildir. Kilise gücünü Osmanlı’yı parçalamak isteyen “dış güçlerin” finansal desteğiyle sağlamaktaydı. Ekonomik yardımlar ile açılan gayrimüslim okullarda, Ermeni gençler, Türklere karşı aşırı milliyetçilik düşüncesi ile yetiştirilmekteydi. Bunun yanı sıra Ermeni cemiyet ve vakıfları bölücülük için teşvik etmekte ve onlara yardımda bulunmaktaydılar. Bütün bu girişimlerin sebebi, Ermeni Örgütlenmelerinin tümünü misyonerlik çatısı altında

1 Abdurrahman Küçük, Ermeni Kilisesi ve Türkler, Andaç Yayınları, İstanbul, 2003, s.20.

2Mehmet Perinçek,“Ermenistan’ın İlk Başbakanının İtirafları”, Aydınlık Dergisi, Sayı:950, Ekim 2005, s.4-10. 3 Hatem Cabbarlı, “Ermenistan’da Türkiye İmajı”, Belgeler Işığında Ermeni Meselesi Semineri 24-25 Nisan 2003 Balıkesir Üniversitesi, Kelebek Matbaa, İstanbul 2003, s.126-135.

4 Gerard J.Libaridian, Ermenilerin Devletleşme Sınavı: Bağımsızlıktan Bugüne Ermeni Siyasi Düşünüşü, İletişim Yayıncılık, İstanbul, 2001, s.144.

(5)

birleştirerek tüm dünyadaki Ermenileri bir arada tutmaktı. Ayrıca Ermeni çetelerine lojistik destek sağlayarak terör faaliyetlerinde bulunmaya cesaretlendirmesi ve yukarda saydığımız tüm etmenler sorunun ortaya çıkmasına sebep olmuştur.6 Ancak Osmanlı devleti Ermenileri kendi ulusundan farklı görmemiş ve bu parçalanmada kopmalarını istememiştir. Bunu da Osmanlının son dönemlerinde gerçekleşen demokratikleşme çalışmalarında azınlık olarak en başta Ermenileri göstermesinden anlayabiliriz.

Peki neden Türkiye ve Ermeniler üzerine böyle bir oyun oynandı? Bilhassa I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu’nun sahip olduğu jeo-politik ve jeo-stratejik önemi, dönemin güçlü ve acımasız dış güçleri için büyük önem arz etmekteydi. Bu topraklara sahip olabilecek bir devlet Asya ve Avrupa arasında köprü görevi görebileceği gibi aynı zamanda deniz ticareti ve geçişlerde önemli bir yere sahip olan boğazlara da hakim olacağı anlamını taşımaktaydı. Bölge aynı zaman da Ortadoğu ve Kafkaslara geçişte sahip olduğu transit geçiş imkanı ticaretin gelişmesinde önemli bir role sahipti. Osmanlı üç tarafı denizlerle çevrili bir bölgeye hakim ve dünya politikasında etkin bir yeri olan Rusya ile sınır komşusuydu. Bu durum, bilhassa silah ve uyuşturucu ticaretinin geçiş yollarında hak sahibi olmak isteyenler için önemli bir noktaydı. Bölgenin sahip olduğu bu avantajların yanında yer altı ve yer üstü kaynaklar bakımından da zengin olması ülkeler üzerinde çirkin oyunlar oynanmasında etkili bir durumdur. Sömürgeci devletler, sömürmek istedikleri topraklar için sistemli politikalar gerçekleştirmektedirler. Ermeniler üzerinden uyguladıkları politikalarda bu yöntemlerin uzantısı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Osmanlı’nın son dönemlerinde Dünyadaki hakim düşünce akımları ulusçu ve milliyetçi hareketlerdi. Özellikle bu hareketten en çok etkilenenler Osmanlı’nın Balkanlardaki topraklarıydı. Ermeniler de başlangıçta açıkça, ayrı bir devlet olma yolunda siyasi bir talepleri olmasa da dünyadaki akımlardan etkilenerek zamanla böyle bir bağımsız devlet olma fikrini benimsemişlerdir.

İki toplum üzerine oynanan oyunlara rağmen Osmanlı Ermenilerden kopmak istememiş bu sebeple de Ermenileri ülke içerisinde “en çok gözetilen toplum” haline getirmiştir. Bu amacını salt söylemde bırakmayan Osmanlı kendi iç politikasındaki Batılılaştırma sürecinde gerçekleştirdiği reformlarla Ermenilere geniş haklar tanımıştır. İlk olarak, Osmanlı padişahlarının mutlak egemenliklerini sınırlayan belge olan Sened-i İttifak’la (1808), hak ve ayrıcalıklar tescil edilmişti.7 İkinci olarak, Tanzimat Fermanı (1839) ile

6 Şenol Kantarcı, Kamer Kasım, Ermeni Sorunu El Kitabı, Ankara Üniversitesi Basım Evi, Ankara, 2003, s.1. 7 “ Sened-i İttifak”, Ana Britannica, Cilt:27, s. 315.

(6)

Müslüman olmayan Osmanlı uyrukları için hukuksal eşitlik, can ve mal güvenliği hükme bağlanmış, Osmanlı bütün uyrukları eşit kabul etmiştir.8 Üçüncü olarak, Kanun-i Esasisi’nin (1876) oluşumunda Ermeniler aktif rol oynayarak, kendi uluslarının varlığını korumada yoğun hak talebinde bulunmuş bu doğrultuda da talep ettikleri hakları Osmanlı’dan alabilmişlerdir. Akabinde ilan edilen Meşrutiyetlerle birlikte de, çokuluslu bir imparatorluğun ulus devlet olabilmesinde önemli bir denemeyi gerçekleştirmişlerdir.9 Gerçekleştirilen reformlar sayesinde Ermeni kimliği oluşmuştur. Bu durum Ermeni Kilisesi açısından Ermeni toplumunun güvenliğini ve devlet içindeki konumunu sağlamlaştırması açısından önemli bir fırsat olarak görülmüştür.

Dünya üzerindeki birçok ülkeye dağılmış olan Ermenilerin oluşturdukları diaspora, diğer milletlerin sahip oldukları diasporaya nazaran koşulları daha yüksek ve ulusal karakteri daha belirgin bir kültür içermektedir. Ermenilerin mevcut olan ulusal kimlik bilinçleri “çok boyutlu kimlik”, çerçevesiyle “farklılıkların korunduğu bütünleşme” olarak adlandırılmaktadır.10 Çok boyutlu kimlik, bu çerçeve de Ermeni kültürel yapısının yüzyıllarca egemenliği altında yaşadıkları çeşitli devletlerden aldıkları kültürel mozaiği ifade etmektedir. Ermenilerin en çok etki altında kaldığı kültür yapısı Arap ve Türk kültürüdür. Son yüzyıla baktığımızda diasporanın ulus kimliği oluşturmada öne sürdüğü en güçlü argüman “sözde soykırım” iddiasıdır. Ayrıca, farklılıkların korunduğu bütünleşme olarak kimliğe baktığımızda da yaşanılan farklı egemenliklerin kimliğin oluşumu açısından gerçekleştirdiği etkiyi görebilmek mümkündür.

Bu çalışmada Ermeni Diasporası tarihi gelişiminden itibaren ele alarak, diaspora ile Anadolu topraklarında yaşayan iki ayrı Ermeni kimliğinin farklılıklarını ve diasporanın yayılım da kullandığı sistem, siyaset ve terör bağlamında incelenecektir. Ayrıca, diasporaya destek veren ülkelerin yardım niteliklerine de değinilecektir.

Çalışmada, Ermeni diasporasının, sözde soykırım çatısı altında buluştukları ortak acıların, meydana getirdiği milliyetçilik ideolojisi sorgulanacaktır. Bu araştırmada, Diasporanın uyguladığı politikalardan, Türk Dış Politikası’nın nasıl ve ne şekilde etkilendiği, soruna ilişkin farkı bir bakış açısı ortaya koymayı hedeflemektedir. İki ülke ilişkilerinin geleceğine dair yapılacak olan analizler, sorun üzerine geliştirilen çözüm önerilerine katkı sağlamayı hedeflemektedir.

8 “Tanzimat Fermanı”, Ana Britannica, Cilt:29, s.220-221. 9 “Meşrutiyet”, Ana Britannica, Cilt:22, s.319-320.

10 Boğos Levon Zekiyan, Ermeniler ve Modernite: Gelenek ve Yenileşme/ Özgürlük ve Evrensellik Arasında

(7)

Ermeni Diasporasının Türk Dış Politikasına etkileri üzerine gerçekleştirilen araştırma günümüze kadar yapılmış çalışmalardan farklı olarak, Türkiye’de belli bölgelerde yaşayan Ermenilere yönelik düzenlenen anket sonuçları bağlamında bu kişilerin sözde Ermeni sorununa yaklaşımları değerlendirilecektir. Aynı zamanda bu çalışma, Ermenilerin bu ülkede yaşadıkları sorunların anlaşılması, taşıdıkları kimliklerin bir uzantısı olarak karşılaştıkları problemlerin belirlenmesi adına da bir öncü olma amacını taşımaktadır. Anket çalışması içerisinde Türk vatandaşlarının da konuya yönelik bakış açıları değerlendirilmeye tabi tutulacaktır.

Türkçe literatür de Ermeni sorunu ile ilgili olarak oldukça geniş bir kaynak olmasına karşın, bu sorunun dış politikaya ne ölçüde etki ettiği ile ilgili çalışmalar yetersiz kalmaktadır. Bu çalışma ile Ermeni Diasporası’nın tarihi gelişimini de ele alarak diaspora ile Anadolu topraklarında yaşayan iki ayrı Ermeni kimliğinin farklılıklarını, diasporanın yayılım da kullandığı stratejiyi, siyaset ve terör bağlamında incelenecektir. Ayrıca diasporaya destek veren ülkelerin yardım niteliklerine yer verilecektir.

Çalışmanın ilk bölümünde, Ermeni diasporasının nasıl ve ne şekilde ortaya çıktığı ve diaspora yapısının sistemsel yayılışları detaylı bir şekilde incelenecektir. Bu incelemeye ilk olarak diasporanın popülasyon olarak en fazla yerleştikleri ülke olan Amerika’dan başlayarak, sırasıyla Fransa, İngiltere ve Almanya’daki yapıları ve faaliyetleri analize tabi tutulacaktır.

İkinci bölümde, diaspora yapısının tabanını oluşturan, sosyal yapıyı kilise ve terörizmin fonksiyonlarının yanı sıra milliyetçilik ideolojileri çerçevesinde daha sonra da içinde bulundukları ülkelerdeki siyasi platforma etkilerini Hınçak ve Taşnak partileri örnekleri vasıtasıyla incelenecektir.

Üçüncü bölümde, tezin temel unsurunu teşkil eden Ermeni diasporasının Türk dış politikasını nasıl ve ne şekilde etkilediği tarihsel bağlamda ele alınacak ve bu amaçla, ilk olarak Türkiye ile Ermenistan ilişkileri 1990’a kadar olan dönem ve Ermenistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonraki dönem olmak üzere iki başlık altında değerlendirilecektir. Bir sonraki adımda ise; diasporanın öncelikle Türkiye- Avrupa Birliği ilişkilerinde oynadığı rol ve Türkiye’nin AB ile entegrasyonunda taşıdığı önem geniş bir biçimde tartışılacaktır. Diasporanın başta lobicilik faaliyetleri olmak üzere diğer faaliyetlerinin bir uzantısı olarak, Türkiye ve Birleşmiş Milletler arasındaki etkileşimde bu sorunun ne gibi roller oynadığı da ele alınacaktır. Ayrıca Türk-Ermeni ilişkilerinin 1990 önce ve sonrası ele alınarak Türkiye-ABD ilişkilerine etkisi de bir başka başlık altında tahkik edilecektir.

(8)

Çalışmanın sonuç bölümünde ise Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin geleceği masaya yatırılacak, iki ülke arasındaki geçmişte ve günümüzde ortaya çıkmış/çıkması muhtemel sorunların ne şekilde aşılabileceği, çözüm yollarının neler olabileceği üzerinde durulacaktır.

(9)

BİRİNCİ BÖLÜM

ERMENİ DİASPORASININ OLUŞUM SÜRECİ

1.1. Tanım ve Tarihçe

Osmanlı Devleti’nin duraklama dönemi sonrasında yaşadığı çöküşle birlikte topraklarına göz diken dış güçler, iç ayaklanmaları organize etmede ve imparatorluğu parçalamada oldukça başarılı olmuşlardır. Bilhassa, yaşanan Osmanlı-Rus Savaşları nedeniyle Rusya, Osmanlı’ya karşı içten çökertme politikası uygulayarak, devlet içerisinde en önemli nüfusa sahip olan doğu topraklarındaki Ermenileri yanına çekme politikası gütmüştür. Bu tarihten sonra Osmanlı’ya karşı sistemli bir şekilde nefret tohumları besleyen doğu topraklarındaki Ermenileri, bu duruma getiren Rusların dini kimlik farklılıklarını körüklemesidir. Bu yöntem dönem koşulları göz önüne alındığında oldukça etkili bir yöntemi kullandıklarını söylemek mümkündür.

Toplumların milli varlıklarını oluşturmada en önemli unsur şüphesiz dini ve vicdani unsurlar olmuştur. Bu unsurlar içerisinde hem ulusal varlıkları hem de dini kimlikleri açısından kendilerini pasifize edilmiş hisseden Ermeniler kurdukları diğer Hıristiyan mezheplerinden ayrı bir kurum ile dini varlıklarını sınıfsal olarak farklı bir zemine oturtturmuşlardır. Dört büyük kutsal kitapta kendilerine ait bir unsur bulunmadığı için kendi yazdıkları tarih ile mukaddes kitaplarda yer aldıklarını ispatlama amaçlı oluşturdukları dini tarihte, kendilerini Nuh Peygamberin oğlu olan Yafes’e bağlı bir millet olarak ifade etmişlerdir.11 Bu ifade ile kendilerinin kutsal bir millet olduklarını ve tanrı tarafından ayrı tutulduklarını kanıtlamaya çalışmışlardır. Üstüne üstlük eğer ki Ermenileri ortadan kaldırmaya çalışan her hangi bir toplum olursa, bu toplumun tanrı tarafından lanetleneceği yalanına kendileri dahi inandırmışlardır. İşte bu noktadan yola çıkan Ermeni ulusu, lanetlenecek olan toplum profilinin içerisine Türkleri yerleştirmiştir. Bu yüzden 1915 sonrasında Ruslar tarafından yoğun bir biçimde maruz bırakıldıkları asimilasyon politikası yüzünden kaybolmak üzere olan kimliklerini yeniden ortaya çıkarabilmek için “Türk Düşmanlığı” ile ulus bilinçlerini uyandırmaya çalışmışlardır.

Rusya’nın bağımsızlık vaadi ile yanına çektiği Ermeniler yaşadıkları toplumsal baskı sonucunda Avrupa ve Amerika’ya göç ederek hayatlarını sürdürmeye devam etmişlerdir. Ancak göçü yaşayan birinci ve ikinci kuşak Ermeniler kendi kimliklerini korumada başarılı

(10)

olsalar da, üçüncü kuşak yaşadığı toplumla kaynaşarak kendi kimliğini unutmaya kısaca erime potasında (melting pot)12 kültürlerini kaybetmeye başlamıştır. Ermeni Kilisesi yok olmaya yüz tutan kimliğin yeniden inşasında, ortaya koydukları sistemli yayılımla varlığını sürdürmede başarı olmuştur. Ermeni kimliğinin korunmasında tüm propaganda faaliyetlerini soykırım üzerine inşa ederek, ortak bir mağduriyet üzerine politikalar geliştiren Kilise, bu yargıdan yola çıkarak “haklı savaş” larının sosyal tabandan siyasi tabana kadar bir çok noktaya nüfuz etmesini sağlamıştır.

Kilisenin etkin politikalarından en önemlisi doğan her yeni çocuğa soykırımın anlatılarak Türklere karşı nefretle dolu yeni bireylerden oluşan daha güçlü bir millet ortaya çıkarmak olmuştur. Diaspora’da ve Ermenistan’da yaşayan halk neredeyse doğdukları andan itibaren sözde soykırım hikayeleri ile büyümektedirler. İstisnasız her evde var olan sözde soykırım köşeleri, halk ve yöneticilerin konuyla ilgili açıklamaları sürekli olarak sözde soykırım etrafında şekillenmektedir. Bununla birlikte, insanların akıllarına yerleşmiş Büyük Ermenistan hayalleri13, yaşanan ufak trajedileri büyük kıyımlarmış gibi göstermekte önemli bir etmendir.

Tehciri yaşayan birinci kuşak Ermeniler, Türklerden torunları kadar nefret etmezken, tehciri yaşamayan torunların bu kadar nefret dolu olmalarının altında yatan sebebin ne olduğunu anlamak hiçte zor değildi. Tehcir sırasında Sovyetler Birliği tarafından Ermeniler Türkiye’ye karşı kışkırtılmıştır. Günümüzde yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan uluslarını kurtarabilmek ve dünya siyaseti merkezinde önemli bir pay sahibi olabilmek için, özellikle Kilise ve muhafazakar Ermenilerin efsaneleştirmeleri sonrasında, Ermeni kimliği, din ve “sözde soykırım” üzerine yerleştirilmiştir.14 Batı ve Doğu Ermenistan ideallerine ulaşmada diasporanın tutkunluğu var olan üç buçuk milyon nüfuslu Ermenilerin sayılarının göçle birçok milyona ulaşabileceği itikadı, geleceği daha iyi görebilen gençlerden çok, büyüklerin hayallerini süslemektedir.

12 Birol Akgün, “Küreselleşme Çağında Terör ve Karşı Terör: Amerika’nın İşi Neden Zor?”, Stratejik Analiz

Dergisi, Cilt:2, Sayı:18, Ekim 2001, s.113-121.

13 Turan Çömez, “Ermenistan İzlenimleri”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt:6, Sayı:63, Temmuz 2005, s.66-70. 14 Sedat Laçiner, “Ermeni Sorunu’nun Temel Unsurları olarak Ermeni Kimlik Bunalımı Güç Politikaları”, Şenol Kantarcı (ed.), Ermeni Araştırmaları I. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt:III, ASAM-Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003, s.20.

(11)

1.2. Neden Diaspora ?

Diaspora sözcüğü ansiklopedilerde sadece Yahudiler için kullanılan bir kavram olarak yer almaktadır. “Sürgünden sonra Yahudilerin dünyanın her tarafına yayılması”15 olarak ifade edilen kavramı Ermenilerin kullanmalarındaki temel sebep, 20. yüzyılın ikinci yarısında, II. Dünya Savaşı'nda Nazilerin Yahudilere uyguladığı soykırım ile 1915’te Tehcir sırasında Ermenilerin soykırıma uğradıkları düşüncelerini özdeşleştirme çabaları yatmaktadır.

Toplum yapısında Türklerle bir çok benzerlik taşıyan Ermeniler de Türkler gibi göç etmeye yatkın bir ulustur. Varoluşlarından günümüze kadarki dönemde sürekli göç eden ve gittikleri bölgelerde kimi zaman yerleşip kimi zamanda egemenlikleri altında bulundukları devletlerin yönetimlerinden rahatsızlık duyarak yer değiştiren Ermeniler, Roma İmparatorluğundan, Osmanlı’ya kadar bir çok devlet içerisinde kimi zaman kendi istekleriyle kimi zaman da zorla göçe tabi tutulmuşlardır. Toplum yapısında düzenli ve içinde bulundukları devletlere sorunsuzca bağlı olan Ermeniler tabi tutuldukları zorunlu göçlerde devletlerin parçalanmalarına neden olabilecek toplumlara karşı tampon bölge olarak kullanılmışlardır. Sürekli yer değiştirmeleri sebebiyle dağınık olarak dünya coğrafyası içerisinde yer alan Ermeniler devlet olarak ortaya çıktıklarında tüm Ermeni nüfusunu aynı çatı altında toplamayı başaramamışlar; çünkü hiçbir yerde çoğunluk teşkil edememişlerdir. Göç ederek kaldıkları bölgelerde hayatlarına devam edenler bugün diaspora adı altında varlıklarını sürdürmeye devam etmektedirler.

Diaspora kelimesini özellikle 1980’lerden itibaren kullanmaya başlayan Ermeniler, bu kavramı toplumsal bilinç olarak yaygılaştırmada ilk olarak Amerika ve Avrupa kıtalarını hedef almışlardır. Günümüzde diaspora kavramının sosyolojik açıdan kullanımına baktığımızda farklı topraklara dağılarak varlıklarını sürdüren tüm göçmen topluluklar olarak ifade edildiğini görmek mümkündür. buradan hareketle, ulaşılan nokta ise diasporanın salt Ermenilere ait bir kavram olmayışıdır. Fransa’da yaşayan Cezayirliler, Amerika’da yaşayan Afrikalılar, Ortadoğu’da yaşayan Avrupalılar da bir çeşit diasporadır. Ancak bu saydıklarımızın bir çoğu ait oldukları ülkeler aleyhinde Ermeniler kadar sistemli çalışmamış ve bu doğrultuda lobicilik faaliyeti yapamamışlardır. Çünkü Ermeni Diasporası Emperyalist güçlerin çıkarları doğrultusunda Türkiye’ye karşı kullanılmaktadır.

15Orhan Koloğlu, “Ermeni terör örgütü ASALA hangi şartlarda, nasıl ortaya çıktı?Batı, bu örgüte ne zamana kadar göz yumdu? İki kutuplu bir dünyanın Soğuk Savaş şartlarında Ermeni Sorunu nasıl şekillendi?”, Popüler

(12)

1.3.

Sistemsel Boyut:

Yayılımın

Ortak Amacı ve Ermeni

Propagandası

Nazilerin, Yahudilere karşı uyguladığı soykırımla kendilerini eş tutan Ermeniler, bu düşünce etrafında toplanarak yoğun bir biçimde Türkiye’ye karşı propaganda uygulamaktadırlar. Diaspora, etki etme sanatında kamuoyu araçlarını ve halkla ilişkileri sistemli bir biçimde kullanarak, içinde bulundukları devletlerin politikacılarını, diplomatlarını, üniversitelerini, milletler arası kuruluşları etkilemede konferans, seminer ve soykırım törenleri düzenleyerek Ermeni hareketinin halklılığını savunmada psikolojik unsurları yoğun bir biçimde uygulamışlardır. Gerçekleştirilen sistemli yayılım çabasında savunulan, temel ve değişmez tez, ezilmiş ve yok edilmeye çalışılmış bir millet imajının çizilmesidir.

Yukarda da ifade edildiği gibi diasporanın su yüzüne çıkan faaliyetleri 1980’lerde ortaya çıkmıştır, ancak bu ilerleyişin temeli Amerika’da 1800’lü yılların ikinci yarısına tekabül etmektedir.16 O tarihten günümüze kadarki süreçte içinde bulundukları devletlerde toplumsal sınıfların en alt tabanlarından başlayarak yaygınlaştırılan Ermeni propaganda faaliyetleri meyvelerini 20. yüzyılda vermeye başlamıştır.

1967’de Ermeni Diasporası sistemli yayılışının ilk göstergesini, Amerika Birleşik Devletleri’nin, California eyaletinin, Montebello şehrine diktikleri ilk soykırım anıtı17 ile kanıtlamışlardır. Bu tarihten itibaren çeşitli Avrupa ülkelerinde geleneksel hale getirilen Dünya Ermenileri Konferansları ile desteklerini arttıran Ermeni Diasporası gerçekleştirdikleri yürüyüş, eylem ve propagandalarla giderek etkinliklerini arttırmışlardır. Zamanla salt sayısal büyümenin yanında maddi anlamda da güçlenen diaspora, Osmanlı içerisinde çıkardıkları isyanları ve çeteci faaliyetlerini, gelişmiş siyasal şiddete dönüştürerek Türk Diplomat ve Vatandaşlarını katletmeye kadar uzanan bir dizi eylem gerçekleştirmişlerdir.

1985 yılında Ermeni Propagandasının yaygınlığını arttırma amaçlı gerçekleştirilen seminer İtalya’nın Venedik kentinde gerçekleştirilerek, diaspora, Ermenilerin Kemalist devrimciler tarafından sürüldüklerini iddia etmiştir.18

Ermeni Diasporasının yayılımdaki bir başka önemli güç şüphesiz Kiliseydi. Kilise varlığını salt Ermeni ulusuna dayandırması bakımından diğer Hıristiyan mezheplerinden

16 Şenol Kantarcı, “Ermeni Lobisi: ABD’de Ermeni Diasporası’nın Oluşması ve Lobi Faaliyetleri”, ASAM

Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı:1, Mart, Nisan, Mayıs 2001, s.139-172. 17 Bilal N. Şimşir, Ermeni Meselesi 1774-2005, Bilgi Yayınevi, Ankara 2005, s.374.

18 Cemallettin Taşkıran, “Ermeni Diasporası Nedir? Ne İstiyor”, Şenol Kantarcı (ed.), Ermeni Araştırmaları I. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt:III, ASAM-Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003, s.20.

(13)

tamamen ayrılmaktaydı. İbadet ve inanç sistemi sadece Ermenilere yönelik olan Kilise Diasporanın elinde tuttuğu en önemli kuvvetti. Yeni nesil Ermenilerin Türkler aleyhine propagandalarında etkili olan inanç sisteminde başarılı olan Kilise, bu başarısını perçinlemede eğitim kurumları açarak hürriyet, egemenlik ve ruhaniyet düşüncelerini Türkiye karşıtı olarak kullanmada daha da sistemli bir yapıya dönüştürmüştür.19

Diasporanın yürüttüğü kimlik politikalarında nihai amaçları, içinde yaşadıkları egemen devletlerin kendilerini asimile etmelerini önlemek ve bu doğrultuda toprakları üzerindeki uluslarla çatışmaya girmek yerine mağdur edilmiş bir toplum olarak kendilerini lanse ederek varlıklarını sürdürebilme amacıdır. Bu fikirden yola çıkan Diaspora, kimliğini belirlemede Ermenistan da yaşayan Ermenilere nazaran daha radikal bir yapıya sahiptir. Soykırıma dayalı oluşturulan kimlikte, Ermenistan’da yaşayan Ermeni halkına nazaran, Ermeni Diasporası, içinde yaşadıkları yabancı devletler sebebiyle daha güç koşullar altında varlıklarını sürdürmeye çalışmaktadır. Kültürel kimliklerini korumak amaçlı çıktıkları yolda, devlet-dışı uluslar arası aktörlerden biri haline gelen Ermeni Diasporası, içinde bulundukları ülkelerin Türkiye ile ilişkilerini etkilemede önemli bir güce sahiptir.20

Ermeni Diasporasının günümüzdeki durumu ve bu çalışmada ele alınan ülkelerdeki nüfus rakamları eklerde bölge ve eyaletler bazında verilmiştir. Diaspora’da yaşayan Ermeniler içinde bulundukları ülkelerde genel olarak bir arada yaşamaktadırlar. Bu hadise sebebiylede eyalet parlamentolarına aktif olarak etki edebilmektedirler. Ermenilerin gerçekleştirdikleri lobicilik faaliyetleri, tarihi temelleri ve günümüzdeki durumları, ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya örnekleri ile incelenecektir.

1.3.1. ABD

Amerika’nın kuruluşu sonrasında model olarak aldığı ülke Osmanlı Devleti olmuştur. Nedeni ise farklı din, dil ve ırkları bir arada tutabilmede Osmanlı, dönemin devlet yapılarından çok daha değişik bir devlet modeline sahipti. Amerika, Osmanlının devlet yapısını yakından inceleyebilmek maksadıyla Rumlara eğitim vermek amaçlı okullar açmıştı. Bu sayede, Amerika, 18. yüzyılda ülkedeki ilk gayrimüslim eğitim kurumlarının temelini oluşturmuştur. Ancak daha sonra Amerikanın eğitim kurumlarındaki gayelerinin İmparatorluk

19 Necmettin Tozlu, “Osmanlı Devleti’nde Ermeni Eğitim Kurumları ve Faaliyetleri”, Güler Eren (ed.), Ermeni

Sorunu Özel Sayısı II ,Sayı: 38, Mart-Nisan 2001, Yeni Türkiye Medya Hizmetleri, Ankara, 2001, s.920-935. 20 Haluk Özdemir, “Diaspora Ararat’ı Ararken: Ermeni Kimliği ve Soykırım İddiaları”, ASAM- Ermeni

(14)

dâhilindeki Rumları örgütleyerek çıkarları doğrultusunda kullanmak olduğu anlaşıldı. Fakat Rumları kendi faydaları yönünde kullanamayacaklarını fark eden Amerika, Rumların Osmanlıdan ayrılma hususunda zaten bilinçli olduklarını görmüşlerdir. Bunun üzerine 1829 yılında toplanan Amerikan Yabancı Misyonerler Teşkilatı21, Osmanlı’daki Ermeniler üzerine çalışma kararı vermişlerdir. 22

Misyonerlerin Rumlardan sonra Ermenilere yönelmesinin temel sebebi Osmanlı içinde eğitimli insana duyulan ihtiyaçtı. Bu ihtiyacın devlet tarafından karşılanamaması, Ermenilerin eğitim faaliyetlerini planlı bir şekilde organize edememesi, Amerika’nın oluşan siyasi boşluktan faydalanmasına sebep olmuştu. Eğitimin misyonerlerin en temel yayılım amacı olmasını mükemmel şekilde kullanan Amerikan Misyoner Okulları, öğrencilerin milli duygularını ortaya çıkararak Ermeni kültürünün gelişmesini sağlamıştır.

I.Dünya Savaşı’nda Almanya’ya karşı cepheden savaşa dahil olan Amerika, bu tercihi dahilinde Osmanlı’ya karşı da savaşa girmişti. Ancak, ABD, Osmanlı’ya karşı savaş ilanında bulunmadı. Bu duruma sebep olan etken ise Osmanlı içerisinde Amerika’nın sahip olduğu çok sayıdaki misyoner okuluydu. Misyoner okullarının menfaatleri doğrultusunda savaştan zarar görmelerini istemeyen Amerika, Osmanlı için harp sırasında sadece uzak bir düşman olarak kaldı.

1800’lü yıllardan itibaren Amerika’da başlayan Ermeni sempatizanlığının nedeni, Anadolu ve Ortadoğu’da yer alan Amerikan Misyoner Okullarında eğitim gören öğrencilerin çoğunluğunun Ermeniler olmasından kaynaklanmaktaydı. Okullarda dillerini İngilizce ve Ermenice olarak eğitilen Ermenilerin bir çoğu Amerika’ya göç ederek yaşamlarının geri kalanını bu ülkede idame etmekteydi. Böylelikle, göç eden Ermenilerin diaspora faaliyetlerini en iyi şekilde gerçekleştirdikleri ülke yine Amerika olmuştu. 1800’lü yıllardan 1914’de kadar ki süreçte Amerika’ya, Türkiye’den göç eden Ermeni nüfusunun rakamsal boyutu 60.000’ni

21 Amerikan Yabancı Misyonerler Teşkilatı (American Board for Commissioner for Foreign Mission), Massachusetts’de kurulan Andover Teoloji okulunda okuyan 5 öğrenci tarafından ortaya çıkarılmıştır. İddialarına göre Asya topraklarında bozuk olan dini inancı düzeltmek için kendilerine böyle bir misyon edinmişlerdir. Teşkilat 1810 yılında kurulmasından 1908’e kadar Andover Teoloji Okulu’ndan görevli 248 öğrenci ile çalışarak faaliyet göstermiştir. Teşkilatına amacı Hıristiyanlığı bütün dünyaya yaymanın yanı sıra Hıristiyan kültürünün de yerleşmesini sağlamaktı.

22 Dilşen İnce Erdoğan, “Amerikan Misyonerlerin Ermeni İsyanlarının Çıkmasındaki Etkileri”, Orhan Kılıç, Mehmet Çevik (ed.),IV.Türkiye’nin Güvenliği Sempozyumu (Tarihten Günümüze Dış Tehditler), 16-17 Ekim 2003 Bildirileri, Fırat Üniversitesi Basımevi, Mayıs 2004, Ankara, ss:293-306.

(15)

aşmaktaydı.23 Türkiye’den göç eden Ermeniler, Türkiye’den tamamen kopmamış, geride kalan birikimlerini yakınlarına aktarmışlardı.

Osmanlı’nın Avrupalı devletlerin yanı sıra Amerika ile de gerçekleştirdiği kapitülasyon anlaşması 1830 tarihinde meydana gelmişti . Anlaşmanın 4. maddesine göre Amerikan vatandaşlığına geçen Ermeniler, Osmanlı topraklarına döndüğünde Amerikan himayesinde yer alarak Osmanlı kanunlarında muhaf olmaktaydı. Ancak bu madde Osmanlı tarafından farklı yorumlanmaktaydı. Osmanlı’ya göre göç eden Ermeniler ülkeye döndüklerinde hala Osmanlı vatandaşı statüsündelerdi. Hukuki anlaşmasını çok iyi kullanan Ermeniler, Amerika’da Amerikan vatandaşı, Türkiye’de ise tebaa gibi yaşamaktaydılar, ne var ki hukukla başları derde girdiğinde Amerikan himayesin de (protege) olduklarını iddia etmekteydiler.24

İki dünya savaşı arasındaki dönemde Amerika’nın yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni tanıyarak diplomatik ilişkiler kurması Amerika’da yaşayan Ermeni Diasporasını rahatsız etmiştir. ABD, siyasi ve ekonomik açıdan Türkiye’nin sahip olduğu jeo-politik ve jeo-stratejik önemin farkında olması sebebiyle, bir yandan Türkiye ile yakın ilişkiler kurarken diğer yandan da Ermenilere vaatler bulunmaktaydı. Sevr ve Lozan Antlaşmalarında da isteklerini elde edemeyen Ermeniler25, Türklere karşı sahip oldukları parçalama güdülerini tatmin etme amaçlı Amerika içinde sistemli yayılımlarına destek vermeye kısaca ileri dönük yatırımlar gerçekleştirmeye devam etmişlerdir. Bir çok Amerikan üniversitesinde Ermeni Kürsüleri kurarak26 varlıklarını ve amaçlarının haklı temellere oturtma gayesiyle hareket ederek, bu kürsüler altında yeni beyinlere soykırımı aşılayan Ermeniler, sahip oldukları düşüncelerini salt Ermeni kökenli vatandaşlara değil, Amerika’nın içinde barınan nice farklı milletlere de aşılamaya çalışmışlardır.

II.Dünya Savaşı sonrasında komünizm yayılmasına engel olmak isteyen ABD, oluşturduğu “çevreleme politikası” nın merkezine aldığı Türkiye ile ilişkilerini daha da yakın bir platforma oturtturması, Ermeniler için yeni bir başarısızlık olarak algılanmıştı. Amerika’nın Marshall Planı ve Truman Doktrini çerçevesinde Türkiye başta olmak üzere

23 Ercüment Kuran, “Amiral Bristol Raporu ve ABD’de Türk Aleyhtarı Ermeni Propagandasının Tarihçesi”, Güler Eren (ed.), Ermeni Sorunu Özel Sayısı I ,Sayı: 37, Ocak-Şubat 2001, Yeni Türkiye Medya Hizmetleri, Ankara, 2001, s.84-495.

24 Kemal Çiçek, “Türk- Amerikan İlişkilerinde Ermeni Diasporasının Rolü”, Orhan Kılıç, Mehmet Çevik (ed.),IV.Türkiye’nin Güvenliği Sempozyumu (Tarihten Günümüze Dış Tehditler), 16-17 Ekim 2003 Bildirileri, Fırat Üniversitesi Basımevi, Mayıs 2004, Ankara, ss:253-258.

25 Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2005, s.354-441.

26 Şenol Kantarcı, “Ermeni Lobisi: ABD’de Ermeni Diasporası’nın Oluşması ve Lobi Faaliyetleri”, ASAM

(16)

Doğu ve Batı Avrupa ülkelerine sağladığı ekonomik ve lojistik yardımlar sayesinde ABD ve Türkiye iki iyi müttefik haline gelmişti.27 1946 sonrası değişen dünya sistemlerine ayak uydurarak çok partili hayata geçen Türkiye’nin, Batı modelini takip ederek modernleşme yolunda gelişmesi, akabinde gerçekleşen Kore Savaşı’nda Türk Ordusunun gösterdiği başarı Amerika’da Türklere karşı yoğun bir sevgi selinin oluşmasına sebep olmuştu.28 Ancak bu durum Ermeniler için aynı yakınlığı yaratmamıştır. Belirli bir sürede olsa Ermeni Meselesi Amerika’da unutularak Türk yanlısı oluşan tutumlar gerçekleşmişti.

1960’lı yıllarda ortaya çıkan Kıbrıs Meselesi Ermeniler için iyi bir fırsat olmuştu. Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahele etmesi ile İngiltere’nin yanında yer alan Amerika, Türkiye’nin Kıbrıs Politikası nedeniyle ilişkileri dondurarak, uyguladığı siyasette geri adım atmasını istemiştir. İki ülke arasında gerilen ilişkiler Ermenilerin için istenilen bir durumdu. Ancak, o döneme kadar boş durmayarak sistemli bir organize oluşturan Diaspora için, artık harekete geçme zamanı olarak belirtilmişti. Artık, salt siyaset ve sosyal mentalitelerle uygulamalarla kalmak istemeyen Ermeniler çalışmalarını şiddetsel boyutlara dökerek, intikam için terör eylemlerinde bulunmuşlar ve dünya tarihinin IRA’dan (İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu), sonraki ikinci en büyük terör örgütü olan ASALA’yı ortaya çıkarmışlardır.29 ASALA, (Ermenistan’ın Kurtuluşu İçin Gizli Ermeni Ordusu (Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia))30 gerçekleştirilen terör örgütleri içinde, şiddetsel boyutu çok güçlü olan bir örgütü. Aynı zamnada kendisine bağlı bir çok küçük alt terör örgütlerinden oluşmaktaydı.

Bireysel olarak başlayan katliamların ilki ne tesadüftür ki Ermenilerin en iyi şekilde teşkilatlandıkları ülke olan Amerika’da gerçekleşmişti. 27 Ocak 1973’te, 78 yaşındaki Ermeni asıllı Kalifornia vatandaşı Geourgen Yanikian tarafından, Türk Başkonsolosuna tablo hediye etmek maksadıyla çağırdığı otel odasında, Los Angles Türk Başkonsolosu Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir’i katletmesiyle gerçekleşmişti.31

Amerika’da sistemli ilerleyişlerin de eyaletler içerisinde sıradan kabul edilen soykırımı tanıma ile ilgili gelişmeler Ermeni Diasporasının çalışmalarında ne kadar profesyonel ve başarılı olduklarını göstermektedir. Birçok eyalette kabul edilen sözde soykırım, en son olarak

27 Nurşen Mazıcı, ABD’nin Güney Kafkasya Politikası Olarak Ermenistan Sorunu 1919-1921, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2005, s.134.

28 Kuran, “Amiral Bristol Raporu ve ABD’de Türk Aleyhtarı Ermeni Propagandasının Tarihçesi”, s.484-495. 29 Atilla Şehirli, Türkiye’de Bölücü Terör Hareketleri(ve Devletin Aldığı Tedbirler), Burak Yayınları, İstanbul, 2000, s.214.

30.Şimşir, Ermeni Meselesi 1774-2005, s.7.

(17)

29 Haziran 2005’te ABD Temsilciler Meclisi Uluslararası İlişkiler Komitesi tarafından tanınarak şu ifadeye yer verilmiştir; Temsilciler Meclisi olarak, 1915-1923 sözde Ermeni Soykırımını tanımakta ve Türkiye Cumhuriyetini, öncül devleti olan Osmanlı İmparatorluğunun işlediği Ermeni Soykırımı suçunu tanımaya ve Ermenistan Cumhuriyeti ve Ermeni halkı ile yakınlaşma içine girmeleri gerektiği kararına varmışlardır.32 Alınan bu kara ile görülen o dur ki Ermeniler neredeyse yüzyıla yakın süredir devam eden Türk Propagandalarını devam ettirebilecek intikama sahiptirler.

19. yüzyılda bağımsızlık mücadelesi veren uluslara destek vermeyi temel amacı haline getiren ABD, 20. yüzyıla gelindiğinde salt kendi çıkar odakları çerçevesinde geliştirdiği siyaseti doğrultusunda var olan ulusların varlıklarına müdahele gerçekleştirmede gözünü kırpmadan operasyonlar gerçekleştirmeyi ihmal etmemiştir. Bilhassa Başkan Wilson döneminde Ermeniler, başkanı yanlarına çekebilmek amaçlı gerçekleştirdikleri çalışmalarda, Wilson oluşturduğu haritalarda Ermenilerin istedikleri topraklarda salt çoğunluk olmadıklarını ve bu bölgede yaşan Türk, Laz, Çerkez ve Rumların dağınık halde bulundukları için oluşturulacak Ermeni Devletinde ulus birliğinin sağlanamayacağı görüşüne hakim olmuştu.33 Bu sonuç Ermenilerin beklemedikleri bir açıklama olmakla birlikte, Türk Propagandalarına sekte vermemiş, bilakis daha da tetiklemiştir.

Günümüzde diasporanın sahip olduğu etkinlik sebebiyle zaman zaman Türk-ABD ilişkileri sekteye uğramaktaydı. ABD Başkanlık seçimlerinde son dönemlerde Ermeni oylarını alabilmek amacı taşıyan adaylar, tehcirin neden olduğu sorunları baştan kabullenerek destek almaya çalışmaktaydılar. Tek kutuplu dünya sisteminde Amerika’nın sahip olduğu gücün farkında olan diaspora, bu gücü kendi lehlerine çevirme amaçlı propagandalarına devam etmektedir. B.Clinton gibi dünya politikasında evrensellikten yana olan başkanların uyguladıkları politikalarda, Ermeniler, propagandalarını uygulamada yetersiz kalmışlardır. Fakat, Ermeniler, G.W. Bush gibi idealist ve radikal başkanlar üzerinde daha fazla etki edebilme fırsatı bulabilmişlerdir. Ancak, Amerika için önemli bir müttefik olan Türkiye’nin sahip olduğu nüfuzu, vazgeçilmesi veya düşman haline getirilmesi zor bir durumdur. Amerika’da, 23 Nisan 2005 tarihinde Ermenilerin sözde soykırımı anma amaçlı gerçekleştirdikleri kutlama törenlerine katılan Başkan G.W. Bush’un soykırım kelimesini kullanmaması Ermeniler tarafından yoğun tepkilere neden olmuştu. Türkiye’yi dış

32 “ABD Temsilciler Meclisi Uluslararası İlişkiler Komitesi, Ermeni Soykırımı Kararı Tam Metni”, Aydınlık

Dergisi, Sayı:950, Ekim 2005, s.10-14.

33 Nurşen Mazıcı, ABD’nin Güney Kafkasya Politikası Olarak Ermenistan Sorunu 1919-1921, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2005, s.115.

(18)

politikasında güçlü bir merkeze yerleştiren Amerika, Türkiye’nin, gerek sahip olduğu yeraltı ve yerüstü kaynakları gerekse coğrafi konumu sebebiyle, ilişkilerini bozmak istememektedir.

Amerika’nın ulaşmak istediği enerji kaynaklarında köprü görevi gören Türkiye’nin, aynı zamanda sahip olduğu yüzde altmışın üzerindeki bor minareli sayesinde de ABD için vazgeçilmezliğini artmaktadır. Ermeni diasporası ise bölgeye talep ettikleri toprak ve tazminat ile Amerika’nın Avrasya politikasını uygulamada Türkiye’nin yerini almak istemektedir. Türk-Ermeni ilişkilerinin çözümsüzlüğü sebebiyle ne müttefikinden ne de topraklarında neredeyse yüzyıldır yaşayan Ermenilerden vazgeçmek istemeyen ABD, uyguladığı dengeleme siyaseti ile her iki toplumun kendisine karşı neden olabilecek küskünlüğünü engellemek çalışmaktadır.

1.3.2. İNGİLTERE

İngiltere’deki Ermenilerin kökenleri 17. yüzyıldan itibaren görülmektedir. Özellikle İngiltere’ye göç edenlerin Ermeni tüccarı olması İngiltere’nin o dönemde ticaret yollarında sahip olduğu potansiyeli daha da arttırmasına sebep olmuştur. Ermeni tüccarların doğu dillerini (Farsça, Hintçe, Osmanlıca vb.) iyi bilmeleri, İngiltere’nin sömürülerine gidişinde Ermeniler ciddi vazifeler üstlenmişlerdir. Bölgeyi çok iyi tanıyan ve dil problemi olmayan Ermeniler ilk dönemler İngilizlere gönüllü olarak yardım ederken, zamanla İngiltere’nin doğu ticaretinde önemli bir hisseye sahip olmuşlardır.

İngiltere’nin Ermeni cemaatine karşı duyduğu sempatizanlığın altındaki temel sebep Hindistan’ın İngiltere tarafından sömürgeleştirilmesine 17. yüzyılda Ermeni tüccarların sağladığı katkıdır. İngilizler, her fırsatta bununla gurur duymaktadırlar. 1688 Ermeni tüccarların İngilizlere verdikleri hizmetleri, Kraliyet Fermanı (Royal Charter) ile ödüllendirilmiş ve “İngiltere’nin Özgür Vatandaşları” (Free Citizens of England) statüsüne getirilmişlerdir. İngilizler ile Ermeniler arasında oluşan işbirliği 1947 yılına kadar devam etmiştir.34

Osmanlı’nın tarih sahnesine çıkışından itibaren kendi uluslarına karşı uyguladığı hoşgörü politikası güçlü devletler açısından sorun teşkil etmekteydi. Askeri açıdan güçlü bir orduya sahip olan Osmanlı, Batı’da yaşanan Reform Hareketleri sonrasında gelişen ve

34 Sedat Laçiner, İhsan Bal, “İngiltere Ermenileri Lobicilik ve Ermeni Sorunu”, http://www.usakgundem.com/makale.php?id=46 , (10/02/06).

(19)

değişen Avrupa için önemli bir tehdit unsuru olmuştu. Osmanlı’nın gerileme döneminde devleti parçalama politikalarına öncelik eden İngiltere, yanına çektiği Fransa, Almanya, Yunanistan ve İtalya gibi Avrupalı devletlerle planlı bir şekilde ilerlemiştir. Kendi aralarında paylaşıma gittikleri Osmanlı topraklarını elde edebilme adına gerçekleştirilen kapitülasyonlarla tamamen kendilerine bağladıkları Osmanlı’yı bir çeşit sömürü haline getirmeyi başarmışlardır.

İki dünya savaşının gerçekleştiği dönemde İngiltere Dış Politikasında, Almanya, İngiliz propagandasının temelini oluştururken, bu ülke ile savaşa giren Osmanlı’da İngiltere’den nasibini almıştır. Hatta bu amaçla oluşturulan Propaganda Ofislerinde35, Türklerin egemenlikleri altındaki topraklarda yaşayan milletlere karşı zalim bir politika yürüttüğü, ayrıca Hıristiyanlıktan nefret eden Müslümanlar olduklarını ve Hıristiyanlar için tehdit unsurları oldukları beyan edilmiştir. Toprakları içerisinde yer alan başta Ermeniler olmak üzere diğer uluslara karşı da toplu katliamlar gerçekleştirmeyi planladığı,36 düşüncesini yayarak dünya devletlerine bu fikre inanmalarını ana hedef haline getirmiştir. Bu politikadaki temel amaç Türklerin sahip oldukları topraklar üzerinde Avrupalıların kolonileşerek çoğalmalarının daha kolay olacağı düşüncesi yatmaktaydı.

İngiltere düşman olarak belirlediği ülkelere karşı gerçekleştirdiği propagandaları sayesinde oluşturduğu karalamalar ile savaş durumunda ve sonrasında gündemi etkileme de her zaman başarılı olmuştur. Propaganda faaliyetlerini gerçekleştirme de amaçlarına uygun yayınlar ortaya çıkaran İngilizler, bunun için sahip oldukları en önemli diplomat ve bilim adamlarını da kullanarak daha etkin bir politika uygulamışlardır.

Türk propagandalarını siyasi bir temele dayandırmak isteyen İngiltere, bu amaçla kaynakları ve yazarları yayınlandığı dönemde sır gibi saklanan “Mavi Kitap”ı yayınlamıştır.37 Kitap, 1915 yılında, 26 yaşında bir gazeteci, daha sonrada büyük bir tarihçi olarak ilan edilen Arnold J. Toynbee ve başta Almanlar için rapor hazırlayan ancak aynı raporu az bir değişiklikle Türklere karşı kullanan ünlü yazar James Bryce tarafından ortaklaşa yayınlanmıştır.38 Mavi Kitap’ın yayınlanmasındaki temel etken Osmanlı’nın 1915 yılında

35 Kamuran Gürün, “İngiliz Mavi Kitabı ve İstanbul Divanı Harbi”, Şenol Kantarcı (ed.), Ermeni Araştırmaları I. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt:I, ASAM-Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003, s.53-61. 36 Muammer Demirel, “İngiliz Belgelerinde Türkler ve Ermenilerle İlgili Terminoloji”, Şenol Kantarcı (ed.), Ermeni Araştırmaları I. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt:I, ASAM-Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003, s.93-105.

37 Kamuran Gürün, “İngiliz Mavi Kitabı ve İstanbul Divanı Harbi”, Şenol Kantarcı (ed.), Ermeni Araştırmaları I. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt:I, ASAM-Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003, s.53-61. 38 Şimşir, Ermeni Meselesi 1774-2005 s.476.

(20)

Ermenilerin savaştan etkilenmemesi için ilan ettiği Tehcir kararı olmuştur.39 Çünkü Osmanlı’nın yıkılış döneminde Ermenilere Anadolu topraklarında vaatlerde bulunan İngilizler, bu amaçla da Ermenileri organize ederek Osmanlı içinde isyan çıkartmaktaydı. Bu nedenle tehcir İngiliz politikalarına sekte vurmaktaydı. Tamamen sahte ve uydurma belgelere dayandırılan kitap 1916 yılında İngiliz hükümeti tarafından Avam Kamarası’nın da onayı alınarak yayınlanmıştı.40 Kitapta yer alan Bryce’ın Türklerle ilgili yayınladığı raporda, Türklerin gerçekleştirdikleri iddia edilen zulüm söylemleri, Amerikalı Misyonerleri ve Ermeniler ile gerçekleştirilen röportajlara dayandırılmaktaydı. Raporda gerçekleştiği iddia edilen 150 olayın 59’u misyonerler tarafından, 52’si ise Ermeni gazetelerinden alınan alıntılarla gerçekleştirilmiştir.41 Raporun tamamen yanlı olarak yazılması ve objektifliğine gölge düşürmekteydi. Dahası, kişilerin adlarının yer almaması ve II.Dünya Savaşı sonrasında ofisteki tüm belgelerin imha edilmesi de kitabın kaynak olarak dayandığı iddia edilen belgelerin yok olmasına neden olmuştu.

Anadolu’da sahip oldukları ortak dil sebebiyle Amerikan misyonerleriyle birlikte gerçekleştirilen okullarda, eğitilen öğrencilerin çoğunluğunu Ermenilerin oluşturması İngilizlerin Ermeni çıkarlarını korumada önemli bir etkendi. Tehcirle yer değiştiren Ermeniler, İngilizlerin yetiştirdiği Ermeni halkı kaybetmesi anlamına gelmekteydi. Vaziyet, İngilizlerin propagandalarını daha da sertleştirmesine sebep olmuştu. Bu amaçla 1919 yılında İngiltere, ordusunda önemli bir asker olan İngiliz Yarbayı Alfred Rawlinson’u, bağımsız bir Ermenistan kurulması imkanlarını araştırmak, Türklerin silahlarını teslim etmelerini sağlamak, bu silah ve cephaneleri Kafkas Ermenilerine götürmek ve Anadolu’da gerçekleşen olayları takip etmesi için42, görevlendirilmişti. Rawlinson, görevi doğrultusunda hazırladığı raporlarında, Ermenilerin Doğu Anadolu topraklarında yeterli çoğunluğa sahip olmadıklarını ve ayrıca, Ermenilerin, Kürt ve Türk halkına karşı gerçekleştirdiği katliamları tespit etmişti. Ermeniler gerçekleştirdikleri isyanları İngilizlerin bilgisi ve yardımları dahilinde gerçekleştirmekteydi. Kurtuluş Mücadelesinin en önemli komutanlarından biri olan Kazım Karabekir ile sürekli görüşmeler gerçekleştiren Rawlinson, Mustafa Kemal Atatürk’ün de

39 Sedat Laçiner, “Ermeni Sorunu’nun Temel Unsurları olarak Ermeni Kimlik Bunalımı Güç Politikaları”, Şenol Kantarcı (ed.), Ermeni Araştırmaları I. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt:I, ASAM-Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003, s.13.

40 Sefa Koyuncu, Don Kişot Sendromu: Ermeni Soykırımı Komedyası, Babıali Kültür Yayıncılık, İstanbul, 2001, s.131.

41 Justin McCarthy, “I.Dünya Savaı’nda İngiliz Propagandası ve Bryce Raporu”, Güler Eren (ed.), Ermeni

Sorunu Özel Sayısı I ,Sayı: 37, Ocak-Şubat 2001, Yeni Türkiye Medya Hizmetleri, Ankara, 2001, s.474-484. 42 Muhammet Erat, “İngiliz Subayı Rawlinson’ın Ermeni Meselesi’ndeki Tutumu (1919-1921)”, Şenol Kantarcı (ed.), Ermeni Araştırmaları I. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt:I, ASAM-Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003, s.155-167.

(21)

etkisiyle silahların teslimi konusunda çok fazla bir şey başaramamıştır. 1920 yılında İngilizlerin Malta’da esir aldıkları Türklere karşı Milli Mücadeleciler tarafından tutuklanan Rawlinson esirlerin geri verilmesi sonrasında Londra’ya gönderilmiştir.43

Ermenilerin 1800’lü yıllardan itibaren sahip oldukları temel amaçları, Türkleri kışkırtarak savaşa zorlamak ve bunun sonucunda savunmaya geçen Türkler için başta Amerika olmak üzere, Avrupa’da da bilhassa İngilizlerin dikkatini çekerek zulüm gördüklerine inandırmak yatmaktadır. İngiltere Büyükelçilerinden olan Sir P. Currie raporlarından birinde;

“ Ermeni İhtilalcilerin ilk amacı kargaşalık çıkarmak ve üzerlerine insanlık dışı misillemeler çekerek bu yoldan Devletlerin insanlık adına müdahalelerine yol açmaktır.”44

İfadesini kullanarak Ermenilerin nihai amaçlarını ortaya koymuştur. Bu rapor cümlesindeki bir başka çarpıcı nokta ise Ermenilerin en çok güvendikleri ülke olan İngilizlerin kendi diplomatları tarafından da nasıl bir yapıya sahip olduklarının bilincinde olduklarını ifade etmektedir. Osmanlıların Ermenilere soykırım gerçekleştirdiği düşüncesi dünyadaki bir çok parlamento tarafından kabul edilirken, İngiltere, soykırım kelimesini kullanmamakla birlikte, Soykırım kelimesinin BM Soykırım Sözleşmesinde aranması gerektiğini belirtmiştir.

İngiltere dış politikasında Türkiye’ye yönelik ilişkilerinde son beş yıla kadar ki süreçte ticaret ve turizm konusunda yoğunlaşıp, diplomatik çerçevede çok yakın ilişkilerde bulunmamaktadır. Ancak Başbakan Tony Blair’ın, müttefiki Amerika’nın baskıları sebebiyle ilişkilerinde daha farklı bir süreçte izlemektedir. Türkiye ve İngiltere diplomasinin, yaşadığı durgunluk döneminin temel sebebi haline gelen diaspora, tehcir öncesinden itibaren İngiltere’de mevcut olan Türk düşmanlığını tetikleyerek var olan önyargıların temellenmesine yardımcı olmaktadır.

19. yüzyılda İngiltere’ye göç eden Ermenilerin çoğunluğunu tüccardı. Göç eden Ermeniler, İngiliz mallarını Osmanlı İmparatorluğu’na pazarlamaktaydılar. Daha çok 1830– 1835 yılları arasında gelen bu tüccarlar ağırlıklı olarak Londra, Liverpool ve Manchester merkezli çalışıyorlardı. Ermenilerin bugün de İngiltere’de yoğun olarak yaşadıkları şehir Londra’dır. Günümüzde İngiltere’deki Ermeni nüfusu 11–20 bin arasında iken yine aynı

43 A.g.m.

(22)

ülkedeki Türk nüfusu 400 bin ile ifade edilmektedir. Ancak İngiltere’deki Ermenilerin az sayıda olmalarına rağmen üstün lobicilik faaliyetlerine karşın daha kalabalık olan Türklerin etkin bir lobicilik faaliyetlerinin olmayışı şaşırtıcıdır. Ermeniler İngiltere’de ağırlıklı olarak Londra Parlamentosuna üye gönderen üç büyük kenti olan “Ealing, Hounslow ve Brent” de yaşamaktadır.45 İngiltere’de göç eden Ermenilerin yıllara göre nüfussal verileri ek-8’de verilecektir.

Günümüze baktığımızda İngiltere özellikle T. Blair döneminde Ermeni baskılarına boyun eğerek soykırım konusunda Türkiye’ye karşı cephe aldığını görmek mümkündür. Başka bir değişle, geçmişten günümüze kadar ki süreçte çıkarları doğrultusunda zaman zaman da olsa Türkiye’nin yanında olduğunu hayali olarak gösteren İngiltere, nihai amacını yeniden gün yüzüne çıkarmaktadır.

Yahudi Soykırımını anma amaçlı gerçekleştirecekleri kutlama gününde yoğun Ermeni propagandasına maruz kalan İngiliz hükümeti, Türk Dış İşleri Bakanlığının gönderdiği notalara rağmen ulusal kanallarında (BBC) İngiliz İçişleri Bakanlığının ültümatonları doğrultusunda Türklerin Ermenilere soykırım gerçekleştirdiğini ilan etmişlerdir. Bu durum iki ülke arasında diplomatik krize yol açmakla birlikte, kutlamaların gerçekleştiği gün Ermenileri de kapsadığı için isim olarak “Genocide Day” şeklinde iken “Holocaust Day” olarak değiştirilmiştir.46

1.3.3. FRANSA

Osmanlı’nın gerileme döneminden itibaren topraklarının paylaşımı konusunda diğer Avrupalı devletlerle ortak politika güden Fransa özellikle Kilikya bölgesi olarak ifade edilen Çukurova bölgesi ile Suriye’yi işgal etmişti. Bölge diğer bir sömürü alanı olan Ortadoğu ülkeleriyle birlikte sahip olunan eğitim kurumları sayesinde Fransa’ya karşı ayrı bir ilgi uyandırmıştır. Bilhassa, yaşanan Fransız İhtilali sonrası Fransız kültürüne duyulan ilgi tüm dünyada olduğu gibi Osmanlı’da da artış göstermişti. Fransız eğitim kurumlarının yanı sıra tüm dünyada kabul edilen ortak dil olarak Fransızca’nın seçilmesi sempatizanlığın daha da artmasına sebep olmuştu.

45 Sedat Laçiner, İhsan Bal, “İngiltere Ermenileri Lobicilik ve Ermeni Sorunu”, http://www.usakgundem.com/makale.php?id=46 , (10/02/06).

46 Sefa Koyuncu, Don Kişot Sendromu: Ermeni Soykırımı Komedyası, Babıali Kültür Yayıncılık, İstanbul, 2001, s.129.

(23)

Ermenilerin Kilikya bölgesini sahiplenmelerini de yine Fransızlar sağlamıştı. Fransızlar, işgal ettikleri Osmanlı’nın güney topraklarındaki alanların bir kısmını Ermeniler yurtluk olarak verme vaadi ile Ermenilerin bir kısmını yanına çekerek, I.Dünya Savaşı sırasında kendisine asker potansiyeli sağlamıştı. Bir ülke sahibi olabileceğini düşünen Ermeniler, savaş sonrası anlaşmalarda Fransa’nın Anadolu topraklarından çekilmesi ile yalnız kalmıştı. Ancak 19. yüzyılın sonlarından itibaren Fransa yandaşı olan güneyli Ermeniler gruplar halinde Fransa’ya ilk zamanlar savaştan uzak olmak için göç etmişlerdir. Bu grupların çok azı savaş sonrasında topraklarına geri dönmüş kalanlar ise bugünkü diasporanın dayanaklarını oluşturmuştu.

1919’dan itibaren işgal altında kalan bölgeler de yaşayan Ermeniler İngiltere’den aldıkları desteğin yanı sıra Fransa’yı da kendi propagandalarına alet etmişlerdi. Fransa, Kurtuluş Savaşı döneminde işgal etmek istediği Osmanlı toprakları için kendi ülkesinden asker getirmeyi başaramamıştı. Ne var ki, Fransızlar, Türklere karşı 1800’lü yıllardan itibaren acımasız katliamlar gerçekleştiren Ermeni erkekleri kendi ülkesinin askeri üniformasını giydirerek kullanmış, ayrıca bununla kalmayarak, Ermenilere özel bir sancakta vermişti.47

Fransa’nın soykırımı kabul etmesindeki arka platforma baktığımızda ise kabul oyu kullanan parlamenterlerin, Ermeni oylarının etkin oldukları bölgelerden seçildiklerini, öğrencilik yıllarında aynı okul ve semtlerde Ermenilerle birlikte olduklarını ve bu doğrultuda, anlatılanlardan etkilenerek soykırım düşüncesine inandıklarını görmek mümkündü.48 Bu noktadan hareketle parlamenterlerin herhangi bir tarihi araştırma gerçekleştirmeden tamamen seçmenlerinin söylediklerine koşulsuzca inanarak hareket ettiklerini söylemek yanlış bir kanı olmayacaktı.

1995 yılında, Fransa soykırım yasası çıkarmadan önce, Türk tezlerine de bakılması gerektiğini savunan ünlü Fransız tarihçi Bernard Lewis, “soykırım yoktur” ifadesini kullanmıştı. Fakat, soykırımın varlığını kabul etmediği için Fransa hükümeti tarafından yargısız infaza maruz kalarak mahkum edilmiş, ancak daha sonra beraat etmişti.49

47 Esat Arslan, “Fransa Ulusal Meclisi’nde Ermeni Soykırım Yasasının Kabul Edilmesinden Sonraki Yeni Değerlendirmeler”, Güler Eren (ed.), Ermeni Sorunu Özel Sayısı I ,Sayı: 37, Ocak-Şubat 2001, Yeni Türkiye Medya Hizmetleri, Ankara, 2001, s.135-143.

48 Gürbüz Evren, “Fransız Ulusal Meclisi’nde Ermeni Soykırımı İddiaları ve Çözüm Önerileri”, Güler Eren (ed.),

Ermeni Sorunu Özel Sayısı I ,Sayı: 37, Ocak-Şubat 2001, Yeni Türkiye Medya Hizmetleri, Ankara, 2001, s.171-179.

49 Zeki Turgay, “Ermeni Meselesi ve Fransa’nın Tavrı”, Güler Eren (ed.), Ermeni Sorunu Özel Sayısı I ,Sayı: 37, Ocak-Şubat 2001, Yeni Türkiye Medya Hizmetleri, Ankara, 2001, s.120-124.

(24)

Fransa ülke içinde, nüfussal açıdan Türklerden daha fazla sayıya sahip olan Ermenilerin varlıklarını korumayı seçerek, politik bir oyuna girmiştir. Gerçekte, 2001 yılında kabul edilen soykırım yasası ile Fransızlar, Kurtuluş savaşında Ermeni lejyonerlerin verdiği desteğe karşılık teşekkür borcunu ödemişti. Ancak, Fransa’nın Ermenilere karşı verdiği destek salt siyasi açıdan olmamış, Türkiye’yi parçalama hususunda ASALA’ya da yardım etmiştir.

Mamafih, 1983’te Paris'in Orly havaalanındaki THY bürosu önünde bomba patlatan ASALA, 5 kişinin ölümüne ve 63 kişinin de yaralanmasına sebep olunca, gerçekleşen katliam, o döneme kadar destek veren ülkeler tarafından yok sayılan ASALA’nın ilk kez dünya konjoktöründe ciddiye alınmasına sebep olmuştu. Çünkü ASALA’nın gerçekleştirdiği eylemde ilk defa Türk vatandaşlarının yanında yabancı vatandaşlar da yaralanmış ve hayatlarını kaybetmişlerdi. Bu eylem sonrasında Fransa ASALA’ya resmen, “eylemlerini dışarıda yapma” uyarısında bulunarak kendi vatandaşlarını terörist faaliyetlerden korumaya çalışmıştı.50 Yaşanan, katliam sonrasında ASALA’nın en büyük desteği olan Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterand’ın51 dünya sisteminde ve özellikle de ABD tarafından gözlem altına alınarak eleştirilmişti. Fransa’nın, oluşan Transatlantik Çatlağın da etkisiyle ABD ile ters düşmek istememesi nedeniyle ASALA’ya verdiği desteği geri çekmesi örgütün zayıflamasına sebep olmuştur.

Ermenilerin, Amerika’dan sonrası nüfussal açıdan ağırlıklı olarak yaşadıkları ikinci bölge olan Fransa, siyasetçiler için önemli bir seçmen kitlesi oluşturmaktadır. Bu durumu kullanan politikacılar, seçim dönemlerinde Ermenilerin Sözde Soykırım düşüncelerini kabul etmiş görüntüsü vererek seçmenleri yanlarına çekme politikasını sürekli kullanmaktadır.

18 Ocak 2001 tarihinde Fransa Ulusal Meclisinde kabul edilen Ermeni Soykırımı, yine İngiltere örneğinde olduğu gibi, Türkiye ile Fransa arasında diplomatik krize neden olmuştu. Dönemin Yargıtay Başkanı Sami Selçuk, durumun ehemmiyetini belirtmek amaçlı Fransa Cumhurbaşkanı J. Chirac’a yazdığı mektuptan da bir sonuç alınamamıştı.52 Mektupta, Fransa’nın, başka bir ülkenin soykırım gerçekleştirdiği düşüncesine inanarak kabul edilen yasanın yanında kendi geçmişinde Cezayir’e karşı gerçekleştirdiği soykırımı yok saymasına değinen, Selçuk’un mektubuna karşılık tamamen yuvarlak sözlerde dolu bir cevap verilmişti.

50 Orhan Koloğlu, “Ermeni terör örgütü ASALA hangi şartlarda, nasıl ortaya çıktı?Batı, bu örgüte ne zamana kadar göz yumdu? İki kutuplu bir dünyanın Soğuk Savaş şartlarında Ermeni Sorunu nasıl şekillendi?”, Popüler

Tarih Dergisi, Nisan 2001, s.68-72.

51Aydoğan Vatandaş, ASALA Operasyonları Aslında Ne Oldu?, Alfa Yayınları, İstanbul, 2005, s.150-151. 52 Sami Selçuk, “Yargıtay Başkanının Fransa Cumhurbaşkanına Mektubu ve Fransa Cumhurbaşkanının Cevabı”, Güler Eren (ed.), Ermeni Sorunu Özel Sayısı I ,Sayı: 37, Ocak-Şubat 2001, Yeni Türkiye Medya Hizmetleri, Ankara, 2001, s.107-113.

(25)

Türkiye-Fransa ilişkilerinde gerek salt iki ülke ilişkileri bazında, gerekse Avrupa Birliği platformunda Ermeni sorunu haricinde iyi bir diyoloğun devamını sağlayabilecek bir tutuma sahip olabilecekken, diasporanın ülke içindeki nüfuzu sebebiyle kesintiye uğramaktadır. Fransa insan hakları konusunda evrenselliğe sahip olduğunu savunan bir ülke olmasının yanı sıra hem iç politikasındaki göçmenlere hem de dış politika konusunda başka özgürlüklere uyguladığı baskılarla farklı bir imaj çizmektedir.

Uluslararası İlişkilerde, Soğuk Savaşın bitmesiyle ortaya çıkan değişimler, Avrupa içinde meydana gelen kopuşlarla İngiltere’yi Amerika’ya kaptıran Fransa, kıta Avrupa’sında yalnız bırakılmıştı. Bu sebeple 18.yüzyıldaki sistem içindeki liderlik vasfını sürdürebilme siyasetini güden Fransa, Ermenilere karşı korunmacı bir profil ortaya koyarken, Türkiye ilişkilerinde gayet mesafelidir.

Fransa Avrupa’daki devletler içinden Ermenilerin nüfus olarak en çok yaşadıkları ülke özelliğini taşır. Ermenilerin tüm dünyada uyguladıkları abartılı nüfus rakamları Fransa’da da ortaya çıkmaktadır. Ermenilerin Fransa’da 2004 yılında ulaştıkları rakam 350 bin iken Ermeni kaynaklarına göre 450 bin’dir.53 Ermeniler, Fransa’da ekseri olarak Marsilya’da, ikinci olarak Leon ve Nice kentlerinde yaşamaktadırlar.

1.3.4. ALMANYA

Osmanlı’nın I. Dünya Savaşı’na girmek istemediği halde boğaz kapılarına dayanan iki Alman Savaş Gemisine, Osmanlı sancağı takması sonrasında da gemilerin Karadeniz’deki Rus limanlarını bombalaması sonucu savaşa girmişti. Bu olay sonrasında Almanya’nın müttefiki olarak I.Dünya Savaşına giren Osmanlı İmparatorluğu pek çok cephede İtilaf Devletleri ile savaşmış, savaş sırasında da Almanlardan önemli yardımlar almıştı.

Savaş döneminde Osmanlı topraklarında çok sayıda Alman askerinin görev almasının yanında, diplomat, öğretmen ve misyoner olarak faaliyet gösteren cemiyet kuruluşları da Osmanlı’ya gelerek Alman kültürünü yayma amaçlı faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bilhassa bu misyonerler içerisinde yer alan Alman-Ermeni Cemiyeti ve Alman Doğu Misyonu Yöneticisi olan Alman Papaz Dr. Johannes Lepsius’un savaş sonrasında kaleme aldığı saptırılmış düşüncelerini içeren çalışmaları sözde soykırım içerikli kitaplarda kaynak olarak yer almasına

(26)

sebep olmuştu.54 Çünkü Lepsius, Osmanlı içindeki çalışmalarını müttefikimiz olarak değil Ermeni yanlısı olarak gerçekleştirmişti. Bunun sonucunda da çalışmalarında Ermenilerle ilgili verdiği abartılı katliam rakamları, soykırımı kabul eden ülkeler için ana kaynak olmuştu.

1915’te yaşanan tehcir sonrasında Ermenilerin Almanlara karşı bakış açısı değişmiş, Ermeniler arasında Alman Düşmanlığı çıkmıştı. Bu durumun ortaya çıkmasındaki temel etken Osmanlı’nın tehcir kararına karşılık müttefiki olan Almanya’nın bu duruma seyirci kalarak katliamın gerçekleşmesine göz yumduğu55 iddiasıdır. Ermenilerin bu düşünce temelinde oluşturdukları Alman düşmanlığına karşılık, Alman kamuoyu, II. Dünya Savaşı’nda Nazilerin gerçekleştirdikleri soykırımda Türkleri örnek aldığını, böylece de Soykırımın varlığını kabul ettikleri düşüncesini savunmuştu. Ancak, Almanların Ermenilere karşı böyle bir siyaset uygulamasındaki temel etken kendi geçmişini aklama çabasıydı. Nazilerin gerçekleştirdiği Yahudi Soykırımı altında ezilen Almanlar, sahip olduğu suçluluk duygusu nedeniyle özgün suçlarını yayarak kendilerine tarihi ortaklıklar aramaktaydı.

Ermeni Soykırımını 20. yüzyılın ilk soykırımı olduğunu benimseyen Almanlar, Türklerin Almanlara öncülük ettiklerini iddia ederek, kaynağına bakmaksızın Adolf Hittler’in söylevlerinden birinde kullandığı “Bugün Ermenilerin imhasından kim bahsediyor ki?” sözünü belge olarak kullanmışlardı.56 Kullanılan sahte belgenin varlığı Ermeni misyonerlerin çalışmaları sonrası ortaya çıksa da, Ermenilerin diaspora olarak faaliyette bulunamadıkları en önemli Avrupa ülkesi Almanya’dır. Bu durumun nedeni ise Almanya’da yaşayan yaklaşık 3 milyon Türk vatandaşıdır. Türk nüfusuna karşılık Ermenilerin nüfusu Ermeni iddialarına göre 42 bin civarında ifade edilmektedir. Ancak, Almanya Nüfussal İstatistik Merkezine göre ülkede yaşayan Ermeniler ilk olarak 1920’li yıllarda ve ikinci olarak da 1990’lı yıllardan itibaren gelerek Almanya’ya iltica etmişlerdi. Yalnız 1990’larda gelen Ermeniler resmi istatistiklerde hep Eski Sovyet Cumhuriyetlerinden göç edenler şeklinde genel bir başlık altında yer almaktadır. Bu yüzden de rakamsal olarak Ermeni vatandaşlar Alman vatandaşı olarak görülmektedir. İlk grup 1923’den itibaren dernek statüsünde, 1 Kasım 1923’de de resmi olarak Charlottenburg Asliye Hukuk Mahkemesine kayıt yaptırarak özellikle Berlin’de varlıklarını göstermiştir. Ermeniler kısa sürede diğer büyük şehirlerde benzeri yapılanmalara

54 Selami Kılıç, “Bazı Alman Çevrelerindeki Soykırım İddialarına Eleştirisel Bir Yaklaşım”, Güler Eren (ed.),

Ermeni Sorunu Özel Sayısı I ,Sayı: 37, Ocak-Şubat 2001, Yeni Türkiye Medya Hizmetleri, Ankara, 2001, s.330-334.

55 Selami Kılıç, “ Ermeni Sorunu: Suçlanan Almanya ve Almanya’nın Kendini Aklama Politikası”, Şenol Kantarcı (ed.), Ermeni Araştırmaları I. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt:I, ASAM-Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003, s.81-92.

56 Selami Kılıç, Ermeni Sorunu ve Almanya Türk-Alman Arşiv Belgeleriyle, Kaynak Yayınları,İstanbul, 2003, s.227.

(27)

ön ayak olmuş ve sistemli bir biçimde organize olmaya çalışmışlardır. Bu tip Ermeniler çok eskiden beri Alman vatandaşı olduklarından sayıları konusunda herhangi bir yorumda bulunmak oldukça zordur. Bunların Berlin basta olmak üzere, Frankfurt, Hamburg, Köln, Braunschweig, Bielefeld, Neuwied, Nürnberg, Stuttgart, Bremen, Duisburg, Bonn, München gibi şehirlerde yoğunlaştıkları bilinmektedir. 1960’li yıllardan itibaren Almanya’ya Türkiye ve diğer yakin doğu ülkelerinden gelen isçiler arasında yer alan Ermeni asıllı vatandaşlarda bulunmaktaydı. Göçle gelen Ermeniler, zamanla mevcut dernek vb. bünyelere katılarak yeni yapılanmalar oluşturmuş ve sistemli bir çalışma sonucunda sayıları günümüzde yaklaşık 35.000 olmuştur (Alman vatandaşı olanlar hariç). Ermeniler seslerini çok daha gür bir şekilde duyurmayı ve Alman kamuoyunu etkilemeyi başarmışlardır. Ermenistan uyruklu ilticacıların çok büyük bir bölümünün de Mecklenburg-Vorpommern Eyaletinde yaşamaktadırlar.57

57 Türk asıllı Alman vatandaşı Ermeni Uzmanı Doktora Öğrencisi Durdu Fedakar ile gerçekleştirilen söyleşi sonrası elde edilen veriler kullanılmıştır.

Referanslar

Benzer Belgeler

zoohelcum is a zoonotic pathogen that may cause bacteremia in patients with underlying disease such as liver cirrhosis; it can be treated with a beta-lactam or

臺北聯合大學圖書館活動~海洋大學圖書館參訪紀實 臺北聯合大學 4 校圖書館訂於 103 年 12 月 22

Nitekim, aynı sorunun geçerli olduğu başka bir uyuşmazlıkta, dava açma süresi, yanlış olarak işletilmiş itiraz yolları sonucu tesis edilen son iş­ lemin

Tersine, tekrar edelim ki bugün yurdu­ muzda sosyalist olmadan Akifîn gerçek parale­ line girmek mümkün değildir. Ama bu tersliğin yanısıra, bir noktada haklı

İnsan etkinlikleri sonucunda salınan karbonu takip eden bilim insanlarından oluşan Global Carbon Project (GCP) adlı grubun hazırladığı rapora göre 2017 sonunda fosil

Xbox One X 4K çö- zünürlüğü ve HDR görüntü kalitesini desteklese de henüz piyasada yeteri sayıda 4Ks çözünürlükte oyun olmadığı için çoğu oyunu yine HD

Ankara ve İstanbul radyolarında uzun yıllar çalışan sanatçı ünlü ses sanatçılarının saz toplu­ luklarında da

Burada, Koya-Goshu modeli ile Brody, Von Bertalanffy, Richards, Weibull, Monomoleküler, Mitscherlich, Gompertz, Klasik Lojistik, Genelleştirilmiş Lojistik ve Genelleştirilmiş