• Sonuç bulunamadı

2.3. Siyasi Boyut

2.3.2. Taşnak Partisi

Ermeni diaspora partileri olarak bilinen Ermeni Devrimci Federasyonu Taşnak ve Sosyal Demokrat Hınçak Partileri Ermenistan’ın yeniden bağımsızlığını kazanmasıyla daha da faal hale gelmişlerdi.84 Bir yandan Ermenistan içinde aktif olarak siyasi parti çatısı altında faaliyette bulunurken, diğer yandan da Ermeni diasporasının bulunduğu bütün ülkelerde örgütlenerek, diasporanın kontrolünü ellerine geçirmişlerdi. Diasporanın gerçekleştirdiği lobicilik faaliyetlerini sürdüren Ermeni kuruluşlarının ortak amaçları; Ermenilerin kimliklerini, kültürlerini, tarihlerini, edebiyatlarını korumanın yanında hepsinin birleştikleri, hatta kuruluş sebebi olarak gösterilen noktaları Türk Düşmanlığı‘ydır.85

Taşnak Partisi İhtilalci Komiteler arasında en uzun ömürlü olanıydı. 1890 yılında Kafkasya ve Tiflis’te Krisdapor Mikaelyan ve arkadaşlarının kurmasıyla ortaya çıkmıştı.86 Dağınık halde yaşayan tüm dünya Ermenilerini, Marksist ve sosyal demokrasi çatısı altında birleştirmeyi hedefleyen Taşnaklar, kurdukları uluslararası bağlantılar sayesinde ekonomik açıdan hem önemli destekler almış hem de siyasi propagandalarını arttırmışlardı. Hınçaklar gibi Taşnaklar da siyasi merkezlerini Doğu Anadolu toprakları üzerine kurarak Rusya ile yakın bağlantı halinde bulunmuşlardı.

Taşnak Partisi adı ile anılan ve “Ermeni Devrimci Federasyonu” ismiyle bilinen örgüt,87 Ermeni sorununun ortaya çıkmasında gerçekleştirdiği faaliyetlerle önemli bir rol oynamıştır. Oluşturduğu, çeşitli terör tim ve grupları ile temel amacı olan “Dört T” planını gerçekleştirmek istemektedir. Peki bu “Dört T” ne anlam ifade etmektedir? Bu planın içeriği; ilk olarak Tanıtım, bu kavram Ermeni sorununun bütün dünyaya terör yolu ile tanıtılmasını ifade etmektedir. İkinci olarak, Tanınma, sözde soykırım iddialarını tüm dünya ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne de tanınmayı içermektedir. Üçüncü olarak, Tazminat, bu anlamda, kabul ettirilecek olan soykırım ifadesi karşısında Türkiye’den Ermenistan’a ödetilmeye mecbur bırakılacak zararları içermektedir. Son olarak Toprakla, ödetilmek istenilen tazminat, Türkiye’den alınacak olan toprak olarak ifade edilmektedir.88

84Yusuf Seki, Dış Basında Ermeni Meselesi (1999-2003),Özkan Matbaacılık, Ankara, 2004, s.22-23. 85 Şenol Kantarcı, “Ermeni Lobisi: ABD’de Ermeni Diasporası’nın Oluşması ve Lobi Faaliyetleri”, ASAM

Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı:1, Mart, Nisan, Mayıs 2001, s.139-172.

86 Ergünöz Akçora, “Ermeni Sorunu ve Türklere Yaptıkları Katliamlarda Ermeni Komitelerinin Yeri”, Güler Eren (ed.), Ermeni Sorunu Özel Sayısı II ,Sayı: 38, Mart-Nisan 2001, Yeni Türkiye Medya Hizmetleri, Ankara, 2001, s.747-773.

87 “Hınçak”, http://www.yesil.org/teror/hincak.htm , (20/07/2005).

88 “Ermeni Sorunu İddialar ve Gerçekler”, http://www.kultur.gov.tr/portal/default_tr.asp?belgeno=18176 , (20/07/2005).

Kurulduğu dönemden günümüze kadarki süreçte düzenli olarak kongreler düzenleyerek faaliyet raporları oluşturan Taşnaklar, 1975 yılındaki toplantılarında yeni bir karar alarak Türkçe’yi öğrenmeyi zorunlu hale getirmeyi amaçlayarak, Türkçe yayınlarda Türk propagandası yapılması gerektiğini hedef haline getirirler.89

Taşnak, desteğini daha ziyade ABD’den ve Avrupa devletlerinden almaktadır, ilişkileri ise mümkün olduğu kadar diğer terör örgütleriyle temas etmemek şeklinde bir esasa bağlanmıştır. Bunun yanında katılanların kısıtlı sayılarına rağmen, Paris, Bükreş, Erivan, Münih gibi yerlerde 22 dünya konferansı düzenlemesi önemli bir propaganda, yayma ve yayılma olayıdır.90

Ermenistan’ın belki de en büyük hatası olan Çarlık Rusya’sına kayıtsız şartsız bağlanışlarından duyulan pişmanlık 1923 yılında ortaya çıkmıştı. Ermenistan’ın ilk başbakanı olan O.Kaçaznuni’nin “Taşnak Kongresine” sunduğu raporundaki en çarpıcı nokta şuydu;

“…Kafamızda kavak yelleri esiyordu. Kendi dileklerimizi başkalarına dayattık, içi boş laflara, yetkisiz kişilere çok önem verdik, girdiğimiz hipnozun etkisiyle gerçekleri görememeye başladık ve hayal alemine daldık. Silaha sarılmak zorunda kaldık, ordular gönderdik, yıktık ve katliamlar gerçekleştirdik ve sonunda dağıldık ve geri çekildik. Sınırda askeri harekatlar başlamıştı ki, Türkler görüşme teklif ettiler. Önerilerini geri çevirdik. Bu büyük bir cinayetti. Bugün anlıyoruz ki basit bir kağıt parçası olarak görülen Sevr Antlaşması yerine Türklerle doğrudan bir antlaşmaya yanaşmış olsaydık, çok şey kazanırdık. O zaman bunu anlayamadık…” 91

Pişmanlıklardan duyulan üzüntü geleceğe dair iyileşme politikalarına yansımadığı gibi aynı coğrafya içindeki sorunlu bu iki ülke için diyalog geliştirmenin şartlığının önemi göz ardı edilemeyecek büyüklüktedir. Sözde soykırımı Ermenistan Eski Devlet Başkanı, Ter-Petrosyan döneminde diplomatik bir konu olarak ele almazken, bu şekilde davranmasındaki etken iki ülke arasındaki ilişkileri normalleştirmeyi amaçlamaktaydı. Ancak, Ter-Petrosyan’dan sonraki devlet başkanı, Koçaryan, soykırımın tanınmasını devlet politikasının ana merkezine yerleştirmişti. Uygulanan yeni siyaset, ilişkilerin çıkmaza sürüklenmesinde ve nefretin büyümesine ev sahipliği yapmıştı.

89 Erdal İlter, “Türk-Ermeni İlişkileri Bibliyografyası”, Güler Eren (ed.), Ermeni Sorunu Özel Sayısı II ,Sayı: 38, Mart-Nisan 2001, Yeni Türkiye Medya Hizmetleri, Ankara, 2001, s.1123-1126.

90 “Hınçak”, http://www.yesil.org/teror/hincak.htm , (20/07/2005).

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DİYASPORA’NIN TÜRK DIŞ POLİTİKASINA ETKİLERİ

3.1. Türk-Ermeni İlişkilerine Etkisi

Diasporanın sahip olduğu milliyetçilik ideolojisi, genç Ermeniler üzerinde eskisi kadar etkinlik gösterememektedir. Bilhassa, Ermenistan içinde yaşayan genç nüfus, yaşanılan ekonomik çıkmazların bir an önce düzelebilmesinde geçmişin çıkmazlarından kurtulmayı seçmektedir.

Diaspora savunduğu düşünce ve politikaların uygulanabilirliği güç konumlamaları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Ermeni Sorununun özellikle son yıllarda gündeme getirilmesinde ki temel nedenler ne sadece yaşanan tehcir ne de bu sorun sonrasında yaşanan iki ülke arasındaki gergin ilişkilerdir. 1915’te olduğu gibi günümüzde de yaşayan Emperyalist düşüncenin varlığı Ermenistan üzerine oynanan oyunların devamını sağlamaktadır. 14 Kasım 2001’de Ermenistan Dış İşleri Bakanı V.Oskanyan’ın yaptığı açıklamada; Ermenistan’ın Türkiye ile normal iyi komşuluk ilişkilerine sahip olmayı istediğini, Türkiye’nin bu duruma sıcak baktığını ve açılacak olan sınır kapıları sonrasında yapıcı iş birliğine dayalı bir politika izleneceğini, belirtmişti.92 Ancak Ermenistan’ın bu noktaya gelebilmek için ön şart olarak sunduğu sözde soykırımı tanıma ve toprak taleplerinin devam etmesi iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşebilme ümidini kırmaktadır.

3.1.1. 1990 Öncesi İlişkiler

Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerinde, diasporanın, Avrupa ve ABD üzerindeki etkisi doğrultusunda şekillendiğini görmek mümkündür. Ermenistan’ın 1991’de bağımsızlığını ilan etmesi öncesinde Ermeni sorunu Türk dış politikasında, diasporanın çıkarları doğrultusunda belirlenmişti. Günümüzde diasporanın Fransa’da yoğun olarak faaliyette olduğunun aksine 1990’lar öncesinde, Amerika’da faal olarak ABD’nin hem iç politikasını hem de dış politikasını etkilemekteydi. 1980’li yıllarda Türk-Amerikan ilişkilerin gerginleşmesine, Türkiye’nin iç politikasında yaşanan askeri müdahaleleri fırsat bilen Ermeni diasporası neden olmuştu. Eylül 1984’de Amerika’da gerçekleşen sözde “Ermeni Soykırımını

92 Ömer Lütem, “Türkiye’nin Ermenistan, Ermenistan’ın Türkiye Politikası”, Şenol Kantarcı (ed.), Ermeni Araştırmaları I. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt:II, ASAM-Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003, s.285.

Anma Kutlamaları”, Türk makamları ve kamuoyunca yoğun tepkilere yol açmıştı. Gerçekleşen kutlamalar 14 Eylül 1984’te dönemin Başbakanı Turgut Özal ve TBMM Başkanı Necmettin Karaduman tarafından bir bildiri ile kınanmıştı.93

Ermeni diasporasının, 1980’li yıllardaki ağırlıklı çalışma alanı olan Amerika toprakları Türk-Amerikan ilişkilerinin sık sık gerginleşmesine sebep olmuştur. Zamanın Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu, Ermenilerin gerçekleştirdikleri propagandalara karşılık, Türkiye’nin, iddialara yönelik, arşivlere dayalı yayınların hazırlanarak, gerçeklerin dünya kamuoyuna en geniş şekilde anlatılacağını, düzenlediği basın açıklamasında yer vermişti.94

1980’lerden önceki Türk Dış Politikasında, Ermeniler, Amerika’nın eyaletlerine diktikleri soykırım anıtlarıyla ve terör faaliyetleriyle yer almışlardı. 1967’lerden itibaren Amerika’daki eyaletlerde dikilen soykırım anıtları Türk-Ermeni ilişkilerinin yanında Amerika ile olan ilişkilerinde çıkmazlara neden olmuştu.95

İki ülke arasındaki ilişkiler de Amerika’nın ve Avrupa Topluluğunun etkisi büyüktü. Ancak bu dönemde ilişkilerin odak noktası Kıbrıs Sorunuydu. Kıbrıs’a yönelik çözümsüzlükler ve Türkiye’nin iç politikasında yaşadığı terör (ASALA-PKK), uluslararası aktörler açısından öncelik teşkil etmekteydi. Ne zaman ki Türkiye, bu sorunların üstesinden gelinebilir konuma geldi, Ermeni diasporası faaliyetlerini dünya sahnesine çıkardı. Ermeni diasporasının ABD başta olmak üzere bir çok Avrupalı devlet içinde etkinlik oluşturması ve akabinde bu ülkelerin meclislerinde sözde Ermeni soykırımına ilişkin kararlar çıkarmaları, ilişkilerin gerginleştirmenin yanında, bu durumdan Türkiye’den çok Ermenistan’ın zarar görmesine neden olmuştur.

Ermeni diasporasını kullanarak çıkarları sebebiyle Ermenistan’a etki eden devletler, özellikle Hazar Enerji Kaynakları için stratejik bir konumu olan ve jeo-politik açıdan bölge operasyonlarında avantaj sağlayabilecek üs konumdaki Ermenistan’ı kullanmak istemektedir. Bunu doğrular nitelikteki açıklama, Ermenistan Sanayi ve Ticaret Bakan Yardımcısı Tigran Dartyan’dan gelmiş, Türkiye ve Ermenistan halkları arasından bire bir sorun olmadığını ve diasporanın güçlü milliyetçilik ideolojisi altında şekillenen Ermeni lobisinden Ermenistan’ın da şikayetçi olduğunu ifade etmişti.96

93 “Türk-Amerikan İlişkileri”, Dışişleri Bakanlığı Belleneti, Sayı:9, Eylül 1984, s.7-8.

94 “Dışişleri Bakanı Basın Açıklaması”, Dışişleri Bakanlığı Belleneti, Sayı: 17, Mayıs, 1985, s.21. 95 Soykırım anıtlarının listesi Ekler bölümünde yer almaktadır.

3.1.2. 1990 Sonrası İlişkiler

1990 yılında Soğuk Savaşın bitmesinin ardından Sovyetler Birliğinin dağılması ve sonrasında ortaya çıkan yeni devletler, sistem içinde tek başına kalmışlardı. Ancak I.Dünya Savaşı’ndan sonra benimsenen sömürgecilik faaliyetleri 20. yüzyılda daha modernize edilmiş bir biçimde devam etmekteydi. Yeni bağımsızlıklarını kazanan ülkeler emperyalist devletler tarafından daha çok jeo-politik ve jeo-stratejik konumları açısından önemsenmekte ve üzerlerinde paylaşımlar konusunda pazarlıklar gerçekleşmekteydi. Uluslararası sistemde güçlü bir müttefike sahip olmak isteyen güçsüz veya potansiyellerinin farkında olmayan yeni bağımsızlıklarını kazanmış devletler, güçlü devletlere sağlayacakları üslerle Modern sömürü haline gelmekteydi.

21 Eylül 1991’de Ermenistan’ın bağımsızlığını kazanması sonrasında Türkiye, 16 Aralık 1991 tarihinde Ermenistan'ın bağımsızlığını tanımış ve bağımsızlığının ardından ekonomik güçlüklerle karşılaşan Ermenistan'a insani yardımda bulunmuştur.97 Ayrıca, Türkiye toprakları üzerinden Ermenistan'a insani yardım malzemesi göndermek isteyen devlet ve uluslar-üstü aktörlere de olanak sağlamıştı. Ermenistan Bağımsızlık Bildirisi’nin 11. Maddesinde, Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesi için “Batı Ermenistan” ifadesine yer verilmişti. Ayrıca, Ermenistan Anayasası’nın 13. Maddesinin 2. paragrafında, Devlet Arması’nda Ağrı Dağı’nın da bulunduğu kayıtlı olmakla birlikte, Ermenistan, Sovyetler Birliği yanlısı olarak, Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırı belirleyen 1921 tarihli Kars ve Gümrü Antlaşmalarının yürürlükte olmadığını savunmuştu.98

Ermenistan ile ilişkilerin normalleşebilmesi amacıyla Ermenistan’dan daha çok emek sarf eden Türkiye’nin çabaları sonuçsuz kalmaktadır. Türkiye’nin, kurucularından biri olduğu, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’ne, Ermenistan davet edilmiş ancak Türkiye, olumlu veya olumsuz herhangi bir cevap alamamıştı.99 Ermenistan’ın öncelikle iyi komşuluk ilişkilerine bu denli kayıtsız olması, iki ülke arasında diplomatik ilişki kurulmasını da engellemektedir.

90’lı yıllardan itibaren bir çok ülke ve eyaletlerde soykırımın teker teker kabul edilmesi, Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerde gerçekleşen sorunların daha da artmasına sebep olmaktadır. Diasporanın Türkiye’ye karşı bütün dünya ülkelerini yanına alma

97 Şimşir, Ermeni Meselesi 1774-2005, s.393.

98 “Türkiye-Ermenistan Siyasi İlişkileri”, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, http://www.disisleri.gov.tr/MFA_tr/DisPolitika/Bolgeler/Kafkasya/Ermenistan/Türkiye+Ermenistan.htm , (20/08/05).

çabası sonuçsuz kalmamış, Türkiye’ye bölgesel açıdan yakın devletlerin yanında, Arjantin, Uruguay gibi stratejik açıdan uzak olan ülkeler de, Ermeni diasporasının yanında yer alarak soykırımı kabul eden yasa tasarılarını kanunlaştırmış ve her yıl 24 Nisan’da sözde soykırımı kınayan kutlamalar gerçekleştirmişlerdir.100

Sovyetler Birliğinin yıkılışına giden süreçte, SSCB’nin nüfuz ettiği topraklar içerisindeki halkların yaşadıkları çatışmalar da etkin olmuştur. Sovyetler Birliği döneminde Azerbaycan sınırları içerisinde yer alan ve nüfusunun çoğunluğunu Ermenilerin oluşturduğu Dağlık Karabağ’da gerçekleşen çatışmaların ilki, 1988 yılında Ermenilerin Ermenistan yönetimi altına girme talepleriyle birlikte başlamıştı. 1991 yılında Azerbaycan ve Ermenistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra ülkelerarası bir sorun haline gelen Karabağ çatışmasında, çok sayıda Azeri’yi katleden Ermeniler, 1994 yılında ateşkes antlaşması imzalamış ancak soruna çözüm bulunması için görüşmeler yoğunlaştırılmıştı.101 Karabağ sorunu, Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki kopan ilişkilerde, Türkiye, iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelebilmesi için doğrudan ve aracılı görüşmeleri de desteklemiş ve bu sürecin somut sonuçlar vermesini temenni etmişti. Dağlık Karabağ sorununda çözüm yolu bulabilmek ve diğer bölgesel konularda fikir alışverişinde bulunmak amacıyla, Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye Dışişleri Bakanları arasında ayrıca üçlü bir diyalog süreci başlata bilmek amacıyla 90’lı yıllardan itibaren yoğun bir diplomasi trafiği başlamıştı. Üç Dışişleri Bakanı son olarak 28-29 Haziran 2004 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenen NATO Zirvesi çerçevesinde bir araya gelmişlerdi.102 Ancak, Ermenistan’ın çözümsüzlük yanlısı tutumları nedeniyle her hangi bir sonuç alınamamıştı.

Karabağ sorunu Türkiye-Ermenistan ilişkilerine olumsuz etki etmesinin yanında, ABD’nin bölge ülkeleriyle olan ilişkilerini ve Türkiye-Rusya, Rusya-Ermenistan, Rusya- Azerbaycan, Azerbaycan-Iran, Ermenistan-İran ilişkilerinde değişikliklere neden olmuştu.

Ermeni diasporasının Türk dış politikasında başka ülkelerle ilişkilerinde çıkmaza soktuğu bir diğer ülke ise Avustralya’dır. Ülkenin New South Wales eyaletinin, yasama meclisinde, 29 Nisan 1998 tarihinde kabul edilen sözde Ermeni soykırımını tanıdığına ilişkin karar bir plaketle sembolize edilerek 8 Şubat 1999’da eyalet parlamentosuna yerleştirildiği

100 Sözde soykırımı tanıyan ülke ve eyaletlerin listesi ekler bölümünde verilmiştir. 101 Dünden Bugüne Türk Ermeni ilişkileri, s.613-616.

102 “Türk Dış Politikasının Genel Görünümü”,

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığınca öğrenilince, iki ülke arasındaki dostluk ilişkilerine gölge düşmüştü.103

Ermeni diasporasının, durmaksızın devam eden propaganda faaliyetlerini uluslararası sistemde daha etkin duyurabilmek amaçlı I.Dünya Ermenileri Formu organize edilmiş ve her yıl gerçekleştirilerek geleneksel hale getirilmişti. Ermenistan’ın başkenti Erivan’da 22-23 Eylül 1999 tarihlerinde gerçekleşen konferansa çoğunluğunu Rusya, ABD, Fransa ile Orta Doğu ve Güney Amerika ülkeleri olmak üzere 50 ülkeden yaklaşık 1200 kişi katılmıştı.104 Foruma Ermenistan Cumhurbaşkanı R.Koçaryan başkanlık etmiş ve toplantı sonunda biri Karabağ diğeri sözde soykırımla ilgili olmak üzere iki ayrı sonuç bildirisi yayınlaşmıştı. Forum gerçekleştiği tarihten bugüne kadar ki dönemde gerek katılımcıları gerekse toplantılar sonrası yayınlanan bildiriler sebebiyle Türkiye ile Ermenistan arasında gerginliklere neden olmuştur.

İki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşebilmesi için Türkiye’nin gösterdiği çabaların bir başka örneği ise Ermenistan hükümetinin yaşadığı acı bir olayda yine ortaya çıkmıştı. 27 Ekim 1999’da Ermenistan Parlamentosu’nun olağan oturumu sırasında 5 kişilik silahlı bir grup, meclisi basarak başta Parlamento Başkan Yardımcıları Yuri Bakshran ile Ruben Miroior, Başbakan Vazgen Sarkisyan, Devlet Bakanı Leonard Petrosyan, milletvekili ve akademisyen Michael Kotanian’ın bulunduğu 8 kişiyi öldürerek, içerdekileri rehin almıştı.105 Saldırganlar, polise teslim olmuşlar, akabinde silahlı grup liderinin eski bir Taşnak mensubu bir gazeteci olduğu ortaya çıkmıştı. Saldırı üzerine Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı taziye mesajları göndermiş, ayrıca, 31 Ekim 1999’da saldırıda hayatını kaybedenler için Erivan’da düzenlenen resmi cenaze törenine, Türkiye’yi temsilen, Devlet Bakanı Büyükelçi Mehmet Ali İrtemçelik ve Dışişleri Bakanlığı yetkilileri katılmıştı. Acıyı paylaşma hususunda Türkiye makamlarının gösterdiği hassasiyet bir başka önemli nokta olmuştu.

2000 yılında sözde soykırımın Ermenilerin iddialarına göre 85. yılı olması sebebiyle, Ermenistan görkemli kutlamalara ev sahipliği yapmıştı. Ermenistan Dışişleri Bakanı V. Oskanyan, sözde soykırımı anma resepsiyonun da yaptığı açıklamada, bir dönem rakip olan ülkelerin, ortak geçmişlerini ancak, birlikte hareket ettikleri taktirde aşabileceklerini ifade

103 “Avustralya’da Ermeni Sorunu”, Dışişleri Güncesi, Dışişleri Bakanlığı Yayını, Şubat 1999, s.84. 104 “ I.Dünya Ermenileri Formu”, Dışişleri Güncesi, Dışişleri Bakanlığı Yayını, Eylül 1999, s.139. 105 “Ermeni Parlamentosuna Saldırı”, Dışişleri Güncesi, Dışişleri Bakanlığı Yayını, Ekim 1999,s.218.

etmişti.106 Başbakan Aram Sarkisyan yaptığı açıklamada ise, sözde soykırımın tanınmasına ilişkin tasarıların bir çok ülke parlamentolarında kabul edildiğini, bazılarının gündeminde bulunduğunu ve bu tanınmanın bölge üzerinde gerçek işbirliğini ve güvenliğin sağlanmasına giden yolu açacak nitelikte olduğunu açıklamıştı. Cumhurbaşkanı R. Koçaryan da gerçekleştirdiği açıklamada, soykırımın uluslararası alanda tanınması için çaba harcadıklarını ve bölgesel işbirliğinin Türk-Ermeni ilişkilerinde yeni bir seviyeye ulaşmasıyla mümkün olacağını belirtmişti.107

Gerçekleşen açıklamaların içeriğine baktığımızda, Ermenistan makamlarının soykırımın tanınması hususunda ilişkilerin düzeleceği düşüncesine sahip olduklarını görmek mümkündü. Sözde soykırımın kabul edildiği ülkelerde de aynı düşüncenin varlığı Ermeni diasporasının çalışmaları doğrultusunda ortaya çıkmaktaydı. Ancak Ermeniler, salt soykırımın tanınması ile yetinmemektedir. Türkiye’nin sorunu kabul etmesi sonrasında sahip olacakları haklar doğrultusunda, tazminatın yanı sıra toprak sahibi olmaları Ermenilerin gerçek amaçlarını teşkil etmektedir.

Türkiye karşıtı diasporanın sistemli olarak gerçekleştirdiği faaliyetlerden bir diğeri de Ağustos 2000 tarihinde gerçekleşmişti. Ermenistan’da yaşayan bir grup bilim adamı Sevr Andlaşması’nın 80. yıl dönümünü resmi düzeyde gündeme getirilmesi sebebiyle, Ermenistan Başbakanı Andranik Markarian’ın desteğini de alarak 10 Ağustos’ta Ermenistan Milli Bilimler Akademisi tarafından Sevr konulu bir konferans düzenlenmişti.108 Düzenlenen konferans, Türk makamlarınca tepkilere neden olmuş ancak Ermenistan hükümeti tepkilere aldırmaksızın, konferansın gerçekleşmesine izin vermişti. Konferansta, Sevr Andlaşması’nın, Ermenistan için stratejik bir öneme sahip olduğu vurgulanmış ve konferans sonunda, katılımcılar, “Osmanlı İmparatorluğu tarafından işlenen 1915 soykırımının kınanması” hususlarının yer aldığı bir bildiri imzalanmıştı.

Ermenistan muhalif komşuluk ilişkileri sebebiyle, Türkiye iyi niyetli temaslarına karşılık bulamadığı içi Ermenistan’a sağladığı kolaylıkları ortadan kaldırmıştı. 15 Ağustos 1995’ten itibaren Türkiye’nin Ermenistan vatandaşlarına kolaylık için turistik amaçla 1 ay süreyle sağlanan giriş ve transit vize imkanı, Türkiye’nin Dış Temsilciliklerinin yanı sıra sınır kapılarından da verilen bandrol uygulaması, 15 Ekim 2000’den itibaren son bulmuştur. Bu

106 “ Ayın Dış Politika Gelişmeleri- Ermeni Sorunu”, Dışişleri Güncesi, Dışişleri Bakanlığı Yayını, Nisan 2000, s.25

107 A.g.y.

108 “ Ayın Dış Politika Gelişmeleri- Ermenistan”, Dışişleri Güncesi, Dışişleri Bakanlığı Yayını, Ağustos 2000, s.72.

tarihten sonra vizeler sadece, Türkiye’nin yurtdışı temsilciliklerinden alındı. Ermenistan vatandaşlarının zorlandığı bu durumun sebebi Ermenistan’ın Türkiye karşı yürüttüğü, karşılıksız diplomasiden kaynaklanmıştı.

Ermeni diasporasının kullandığı ve neredeyse tüm dünyada ses getiren bir diğer propaganda malzemeleri ise sinema sektörüdür. “Gece Yarısı Ekspresi” ve “Ararat” filmleri Türklerin Ermeni gözüyle nasıl olduğunu anlatma iyi bir tanıtım malzemesi olmuştu. İlk olarak 1970’lı yıllarda gündeme gelen Gece Yarısı Ekspresinde, zorunlu göç sırasında Ermenilerin yaşadıkları sıkıntılar, Türklere karşı kin ve intikam duyguları ile beyaz perdeye yansımıştı. Nitekim ikinci film olan Ararat’ta aynı duygu ve düşüncelerin daha da abartılı bir biçimde yansımıştı. Ararat filmi Mısırlı bir Ermeni yönetmen tarafından, Fransa Hükümeti’nin katkılarıyla ortaya çıkmıştı. Film 2003 yılında gösterime girdiği ülkelerin tarafsız izleyici kitlelerinin yanı sıra diasporada yaşayan bir çok Ermeni tarafından da;

Benzer Belgeler