• Sonuç bulunamadı

Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ekonomik bütünleşme çabaları ve ekonomik kritelere uyumu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ekonomik bütünleşme çabaları ve ekonomik kritelere uyumu"

Copied!
115
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

ĠKTĠSAT ANABĠLĠM DALI ĠKTĠSAT BĠLĠM DALI

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

TÜRKĠYE’NĠN AVRUPA BĠRLĠĞĠ ĠLE EKONOMĠK BÜTÜNLEġME ÇABALARI VE EKONOMĠK

KRĠTERLERE UYUMU

DANIġMAN

DOÇ. DR. DOĞAN UYSAL

HAZIRLAYAN

AKĠF BÜLENT BOYACIOĞLU

(2)

ÖZET

Dünyanın çeĢitli yörelerinde baĢlayan bölgesel bütünleĢme hareketleri, kültürel ve coğrafi yakınlıklara dayalı olsa da, temelinde ekonomik iliĢkilerin olduğu bir gerçektir. Bu tür ekonomik örgütlenmelerin son zamanlarda dünyanın her tarafında hız kazandığı görülmektedir. Bu ekonomik örgütlenmelerden en önemlisi de Avrupa Birliği‟dir.

Gümrük Birliği, Tek Pazar gibi önemli aĢamalardan sonra en son ve en kapsamlı olan Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB) aĢamasına geçen Avrupa Birliği, üye ülkelerin ekonomik standartlarını birbirine yakınlaĢtırarak, bölgeselleĢmenin baĢarı ile sürdürülmesini sağlamaktadır. Bu kapsamda Parasal Birlik aynı zamanda, üye ülkelerin ekonomilerinde borç, fiyat istikrarı, faiz oranları, kur istikrarını içeren kriterlere uymalarını zorunlu kılmaktadır.

Avrupa Birliği ile yıllardır süren ve henüz istediği aĢamaya ulaĢamayan bütünleĢme süreci, Türkiye‟nin önemli dıĢ politika amaçlarından biri olmuĢtur. Bu çerçevede yapılan reform çalıĢmaları ve parasal birlik için istenen kriterlerin karĢılanması bu tezin asıl amacını oluĢturmaktadır. Bu çalıĢma ile Avrupa Birliği uyum sürecinde Türkiye ile yaĢanan ekonomik iliĢkilere değinilmiĢ ve ekonomik bütünleĢme teorisi çerçevesinde hangi aĢamanın gerçekleĢtiği ve bundan sonra kalan aĢamalar için neler yapılması gerektiği üzerinde durulmuĢtur.

Özellikle, birliğin en önemli ticari ortaklarından biri konumunda bulunan Türkiye‟ye, bütünleĢmenin yol haritasının zorlu yollardan geçirilmesi bütünleĢmenin düĢünüldüğü gibi kolay olmayacağının göstergesi niteliğindedir. Bu doğrultuda, Türkiye‟nin bundan sonraki yaklaĢımı bütünleĢmenin sürdürülebilirliği açısından önem arz etmektedir.

(3)

ABSTRACT

Although regional integration movements, that emerge in various parts of the world, are derived from cultural and geographical proximity, it is a fact that they are based on economic relations. It is observed that foundation of such economic organizations is accelerating all around the world. Most important of those organizations is the European Union.

After going through important phases like Customs Union and Common Market, the European Union achieved the last and the most comprehensive stage: Economic and Monetary Union. By making the economic standards of member countries converge, the European Union successfully sustains the regionalization. Also in this regard, Monetary Union requires the debt level, price stability, interest rate and exchange rate stability of member state economies match certain criteria,.

The integration process with the European Union has been of important foreign policy objectives of Turkey, although this process has been going on for years but has not reached the desired level yet. In this study, the economic relations of Turkey in the process of harmonization with the European Union are mentioned and the level of progress in the framework of economic integration theory is elaborated.

Especially, headed for integration with the Union as one of the main commercial partners, the obstacles confronted by Turkey are signs that the integration process will not be as easy as expected. In this perspective, the attitude of Turkey hereafter is crucial in terms of sustainability of the integration.

(4)

ÖZET ... i ABSTRACT ... ii TABLO LĠSTESĠ ... vi Kısaltmalar ... vii GĠRĠġ ... 1 I. BÖLÜM ... 4

EKONOMĠK BÜTÜNLEġME TEORĠSĠ ... 4

1.1 Ekonomik BütünleĢme Kavramı ... 5

1.2 Ekonomik BütünleĢme Teorisinin GeliĢimi ... 8

1.2.1 Basit Viner Modeli ve Gümrük Birliği Teorisi ... 11

1.2.2 Ġkinci En Ġyi Teorisi ... 14

1.2.3 KutuplaĢma Teorisi ... 16

1.3 Ekonomik BütünleĢmenin Nedenleri ve Etkileri ... 16

1.3.1 Ekonomik BütünleĢmenin Blok Ġçi Ülkelere Etkileri ... 17

1.3.2 Ekonomik BütünleĢmenin Blok DıĢı Ülkelere Etkileri ... 22

1.4. Ekonomik BütünleĢme Teorisinin BaĢarı KoĢulları ve Sürdürebilirliği ... 23

1.4.1 Coğrafi Açıdan Yakınlık ... 24

1.4.2 Askeri ve Siyasi Açıdan Yakınlık ... 24

1.4.3 Ekonomik GeliĢme Farklılıklarının Az Olması ... 24

1.4.4 Uygulanan Ekonomik Sistemde Benzerlik ... 25

1.4.5 Sosyo-Kültürel Bağların Yakınlığı ... 25

1.5 BütünleĢmenin AĢamaları ... 26

1.5.1 Serbest Ticaret Bölgesi ... 27

1.5.2 Gümrük Birliği ... 28

1.5.3 Ortak Pazar ... 30

1.5.4 Ekonomik Birlik ... 31

1.5.5 Ekonomik ve Parasal Birlik ... 32

II. BÖLÜM ... 34

AVRUPA BĠRLĠĞĠ ĠLE TÜRKĠYE’NĠN TARĠHSEL SÜRECĠ ve EKONOMĠK BÜTÜNLEġME ÇABALARI ... 34

(5)

2.1 AB ile ĠliĢkiler ... 34 2.1.1 Ankara AnlaĢması ... 35 2.1.1.1 Hazırlık Dönemi ... 36 2.1.1.2 GeçiĢ Dönemi ... 36 2.1.1.3 Son Dönem ... 36 2.1.2 Katma Protokol ... 37

2.1.2.1 Katma Protokolün Değerlendirilmesi ... 38

2.1.3 Tam Üyelik BaĢvurusu ... 39

2.2 Gümrük Birliği‟nin Kurulması ... 40

2.2.1 Gümrük Birliği‟ne Uyum Ġçin Yapılan ÇalıĢmalar ve Tespit Edilen Eksiklikler ... 42

2.3 Gümrük Birliği‟nden Ortak Pazara ... 46

2.3.1 AB ile Serbest DolaĢım ... 47

2.3.1.1 Hizmetlerin Serbest DolaĢımı ... 47

2.3.1.2 Sermayenin Serbest DolaĢımı ... 49

2.3.1.3 KiĢilerin Serbest DolaĢımı ... 51

2.3.2 Lüksemburg Zirvesi ... 53

2.3.3 Helsinki Zirvesi ... 55

2.3.4 Brüksel Zirvesi ve Tam Üyelik Müzakereleri ... 57

2.4 Ekonomik ve Parasal Birliğe Uyum Ġçin Yapılan ÇalıĢmalar ... 59

2.4.1 Merkez Bankası Nezdinde Yapılan Uyum ÇalıĢmaları ... 60

2.4.1.1 Euro ile ilgili Düzenlemeler ... 60

2.4.1.2 Merkez Bankasının Bağımsızlığını Arttıran Düzenlemeler ... 61

2.4.1.3 Ekonomik ve Parasal Birlik Çerçevesinde TCMB‟den Ġstenilen Uyum ÇalıĢmaları ... 63

2.4.2 Hazine MüsteĢarlığı Nezdinde Yapılan Uyum ÇalıĢmaları ... 63

2.4.3 Diğer Alanlarda Yapılan Uyum ÇalıĢmaları ... 65

III. BÖLÜM ... 69

TÜRKĠYE’NĠN EKONOMĠK BÜTÜNLEġME KRĠTERLERĠNE UYUMU ... 69

3.1 Kopenhag Kriterleri ve Türkiye‟nin KarĢılama Durumu ... 69

(6)

3.1.2 AB Ġçinde Rekabet Edebilme Kapasitesinin Sağlanması... 77

3.2 Ekonomik ve Parasal Birliğe YakınlaĢma Kriterleri ve Yeni Üye Ülkeler ile Türkiye‟nin Değerlendirilmesi ... 84

3.2.1 Yeni AB Üyesi Ülkeler ve YakınlaĢma Kriterleri ... 84

3.2.1.1 2004 Yılında Üye Olan AB Ülkelerinde YakınlaĢma Kriteri ... 85

3.2.1.2 2007 Yılında Üye Olan AB Ülkelerinde YakınlaĢma Kriteri ... 86

3.2.2 Türkiye‟nin YakınlaĢma Kriterlerini KarĢılama Durumu ... 89

SONUÇ ... 95

(7)

TABLO LĠSTESĠ

ġekil 1: Ev Sahibi Ülkede Gümrük Birliği 12

Tablo 1: Ekonomik YakınlaĢma Kriterleri 2008-2010 86

Tablo 2: Ekonomik YakınlaĢma Kriterleri 2006-2008 88

Tablo:3 Türkiye’nin Maastricht Kriterleri KarĢısındaki Durumu 93 Grafik:1 ESA95 tanımlı Bütçe Açığı ve Borç Stoku 91 Grafik:2 Avrupa Birliği Ülkeleri ve Türkiye’de Borç Stoku 92

(8)

Kısaltmalar

AB: Avrupa Birliği

AET: Avrupa Ekonomik Topluluğu AGÜ: Az GeliĢmiĢ Ülke

AKÇT: Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu AMB: Avrupa Merkez Bankası

AMBS: Avrupa Merkez Bankası Sistemi APE: Avrupa Para Enstitüsü

APEC: Asya Pasifik Ekonomik ĠĢbirliğini APĠF: Avrupa Parasal ĠĢbirliği Fonu APS: Avrupa Para Sistemi (ECU)

ASEAN: Güneydoğu Asya Ulusları Birliği AT: Avrupa Topluluğu

DPT: Devlet Planlama TeĢkilatı DTM: DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı DTÖ: Dünya Ticaret Örgütü

ECOFIN: Avrupa Birliği Ekonomi ve Maliye Bakanları Konseyi ECU: Avrupa Para Birimi

EFTA: Avrupa Serbest Ticaret Birliği EPB: Ekonomik ve Parasal Birlik

ESCB: Avrupa Merkez Bankalar Sistemi EURATOM: Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu FATF: Mali Eylem Görev Gücü

GATT: Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel AntlaĢması GB: Gümrük Birliği

GOÜ: GeliĢmekte Olan Ülke GÜ: GeliĢmiĢ Ülke

GSYĠH: Gayri Safi Yurtiçi Hasıla

MDAÜ: Merkez ve Doğu Avrupa Ülkeleri MERCOSUR: Güney Amerika Ortak Pazarı NAFTA: Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi OEEC: Avrupa Ekonomik ĠĢbirliği Örgütü

OGT: Ortak Gümrük Tarifesi OKK: Ortaklık Konseyi Kararı OTP: Ortak Ticaret Politikası STA: Serbest Ticaret AnlaĢması

TCMB: Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası TÜĠK: Türkiye Ġstatistik Kurumu

(9)

GĠRĠġ

Ġkinci Dünya SavaĢından sonra ortaya çıkan ve hızlı bir Ģekilde yayılan küreselleĢme olgusunun, beraberinde getirdiği yoğun rekabetten korunabilmek, daha fazla ticaret hacmine sahip olmak ve dünya ile bütünleĢme sürecini hızlandırabilmek amacıyla ülkeler, çeĢitli ekonomik bütünleĢme türlerini gerçekleĢtirme yoluna gitmiĢlerdir. Genelde birbirlerine yakın veya aynı coğrafyada yer alan, geliĢmiĢlik düzeyleri benzer ülkelerin oluĢturduğu bloklaĢmalar hız kazanmıĢtır. Tüm dünyada baĢlayan bütünleĢme hareketleri içerisinde en ileri aĢamaya ulaĢan Avrupa Birliği olmuĢtur. Avrupa Birliği günümüzde, bünyesindeki devletlerin varlıklarına saygı gösterirken, aynı zamanda belirlenen ortak siyasi ve ekonomik politikaların tüm üyeler tarafından benimsenmesini sağlamıĢtır.

Avrupa Ekonomik Birliği ekonomik amaçlarla baĢlamasına karĢın, zamanla siyasallaĢmıĢ ve nihai hedef olarak politik birlik konulmuĢtur. Birlik, 5. kuĢak geniĢlemesi ile bugün gelinen noktada 27 üyeli bir duruma ulaĢmıĢtır. Avrupa Ekonomik Topluluğunu kuran Roma AnlaĢması‟nın imzalanıĢından bugüne kadar geçen sürede, Avrupa Birliği ekonomik ve politik birliği sağlamada oldukça yol kat etmiĢtir. Birlik, bu zamana kadar üye ülkelerde, hem ekonomik hem de politik alanda birçok düzenlemeler yapmıĢtır.

Ekonomik bütünleĢme teorisi çerçevesinde değerlendirildiğinde, Avrupa Birliği son aĢama olan ekonomik ve parasal birliğe tek ulaĢan bütünleĢme hareketidir. Söz konusu aĢamada, üye ülkeler ulusal ekonomik bağımsızlığının büyük ölçüde kaldırılmasını ve bunun yerini uluslarüstü bir otoritenin almasını kabul etmiĢlerdir. Ayrıca, Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB) üye devletler arasında tek paranın kullanımının sağlanması amacıyla, bu ülkelerin ekonomik ve parasal politikalarının uyumlaĢtırılması amacını taĢımaktadır.

Avrupa‟da tek para birimine (Euro‟ya) geçiĢ ile üye ülkeler arasında kur farklarının ortadan kaldırılması, ekonomik iliĢkilerin geliĢmesine ivme kazandırılması, büyümenin ile istihdamın artırılması ve ekonomik istikrarın sağlanması hedeflerini gerçekleĢtirmeye çalıĢmaktadır. 27 üye ülkeden euro alanına dahil olan 15 ülke vardır. Kalan 12 ülkenin euro‟ya geçiĢiyle birlikte Avrupa Birliği,

(10)

ekonomik ve parasal birliği tamamlamıĢ olacak ve bir sonraki aĢamaya geçiĢ (siyasi birlik aĢaması) için de adım atacaktır.

Bölgesinde kurulan bütünleĢmelerin içerisinde yer almaya çalıĢan Türkiye, Tanzimat‟tan bu güne, Batı‟yı örnek almıĢ ve Batı‟ya yönelmiĢ bir ülkedir. Batıyla olan ticaret hacminin büyük oranlarda olması Türkiye‟yi Avrupa ile daha sıkı iliĢkiler kurmasına sevk etmiĢtir. Avrupa‟nın oluĢturduğu bütünleĢmeye 1959 yılında üyelik baĢvurusu yaparak adım atmıĢ ve 1963 yılında Ankara AnlaĢması ile resmiyet kazandırmıĢtır. AnlaĢmadaki en önemli amaç Türkiye ve AET arasındaki ticaretin yoğunlaĢtırılarak, her iki tarafında yaĢam standartlarını yükseltmektir.

AnlaĢma, hazırlık dönemi, geçiĢ dönemi ve nihai dönem olarak üç devre öngörmüĢtür. GeçiĢ döneminin sonunda ise gümrük birliğinin tamamlanması planlanmıĢtır. 1996 yılında geçiĢ döneminin sonuna gelinmiĢ ve AB ile Gümrük Birliği kurulmuĢtur. Türkiye bugün itibariyle, Gümrük Birliği aĢamasını büyük ölçüde tamamlayan, kalan aĢamaları (son dönem) ise birbirine paralel Ģekilde yürüten ve gerekli düzenlemeler hayata geçiren bir aday ülke konumundadır. Birliğin üye ülkeler için belirlediği ekonomik ve parasal birlik ile ilgili makroekonomik “yakınlaĢma kriterlerine” uyma zorunluluğu bulunmamakla birlikte, kaydettiği önemli ekonomik geliĢmeler ile söz konusu kriterlere yaklaĢmaktadır.

Tez, üç ana bölümden oluĢmaktadır. Birinci ana baĢlık altında ekonomik bütünleĢmenin kavramı, teorinin geliĢimi, bütünleĢmenin blok içi ve blok dıĢı ülkelere etkileri, bütünleĢmenin baĢarı Ģartları ile ekonomik bütünleĢmenin aĢamaları detaylı olarak ele alınmıĢtır.

Ġkinci bölümde, Avrupa Birliği ve Türkiye‟nin tarihsel süreci kısa Ģekilde anlatılmıĢ, gümrük birliği kurulması ve gümrük birliği çerçevesinde devam eden uyum çalıĢmalarına değinilmiĢ, iç pazar ile ekonomik ve parasal birlik alanında yapılan düzenlemeler ve eksikliklere yer verilmiĢtir.

Üçüncü bölümde, Avrupa Birliğinin aday ülkelerden istediği Kopenhag Ekonomik Kriterleri ilerleme raporları çerçevesinde incelenmiĢ ve AB‟ye yeni üye

(11)

olan ülkeler ile Türkiye‟nin yakınlaĢma kriterlerini sağlama konusunda değerlendirmeler yapılmıĢtır.

(12)

I. BÖLÜM

EKONOMĠK BÜTÜNLEġME TEORĠSĠ

20. yüzyılın ortalarında sosyal, ekonomik, politik ve kültürel alanda dünyada esen değiĢim rüzgârları; devletleri, Ģirketleri ve bireyleri hızla etkisi altına alarak, yeni bir dünya düzeninin kurulmasına yol açmıĢtır. Hızla değiĢen dünyada eski değerler, eğilimler yerini yenilerine bırakmaktadır. Ülkeleri birbirleriyle daha yakın iliĢkiler kurmaya ve dünyadaki trendleri yakalamaya zorlayan bu eğilim sonucunda artık ülkeler dıĢa kapalı bir ekonominin günümüz dünyasında yeri olmadığını ve hiçbir ekonominin kendi kendine yeterli olamayacağını anlamıĢlardır. Bunun bilincine varan ülkeler, ulusal ekonomilerini dünyaya açmaya; mal, emek ve sermaye hareketlerinin sınır tanımadığı dünyada bir yandan uluslararası rekabet yarıĢında öne geçmeye, diğer yandan rekabet güçlerini arttırmak için ekonomik iĢbirliğine ve bölgesel birleĢmelere ağırlık vermeye baĢlamıĢlardır.

Çok taraflı üretim, ticari ve mali iliĢkilerin geliĢmesi, küreselleĢmeye hız kazandırdığı gibi, benzer özelliklere sahip, aynı coğrafi bölge içerisinde olan ülkeleri, güçlerini birleĢtirici yoğun bölgesel iliĢkiler içerisine de itmektedir. Aslında bölgesel bütünleĢme hareketleri, gelecekte meydana gelecek bir küreselleĢmeye itmekte ve geniĢ çaplı bir serbest ticari ve mali bütünleĢme ortamına geçiĢin bir aĢamasını oluĢturmaktadır. Fakat geliĢmiĢ ülkeler, ekonomik ve sosyal sorunlarla karĢılaĢtıkları ölçüde içlerine kapanmakta, koruma politikalarına ağırlık vermekte ve aralarında oluĢturdukları blok içerisindeki iliĢkileri geliĢtirmeye öncelik tanımaktadırlar. BloklaĢmalar arttıkça blok içi iliĢkiler önem kazanmakta, bloklar arası iliĢkiler ile blokların bloklar dıĢında kalan ülkelerle iliĢkileri ikinci plana itilmektedir.

KüreselleĢmeyle önem kazanan bütünleĢme hareketleri, 20. yüzyılın son çeyreğinde hızlanarak devam etmekte, ülkelerin ekonomik iliĢkilerini etki altına almakta ve blok dıĢı iliĢkilerin azalmasına neden olmaktadır. BütünleĢme trendinin 21. yüzyılda da önem kaybetmeyeceği düĢüncesi ve yeni blok oluĢturma çabalarının devam etmesi, “Ekonomik BütünleĢme” olgusuna giderek artan bir değer yüklemekte ve ülkelerin ekonomik, siyasi ve sosyal amaçlarla birbirleri daha da yakınlaĢacağının ipucunu vermektedir.

(13)

1.1 Ekonomik BütünleĢme Kavramı

Latince “yenileme” karĢılığı olarak kullanılan “integratio” kelimesinden türetilen “bütünleĢme” için Oxford English Dictionary, günlük dilde, “parçaları, bir bütüne ulaĢmak üzere birleĢtirmek” anlamında ilk kullanım tarihi olarak 1620‟yi vermektedir. Ancak, ayrı ekonomileri, daha geniĢ ekonomik bölgeler halinde bir araya getirme anlamına da sahiptir (Bayraktutan,2004:7).

Ekonomik bütünleĢme, uluslararası iĢbirliğinin nitelik ve yoğunluk aĢamasına göre ekonomik birleĢme, ekonomik bütünleĢme ve ekonomik birlik kavramları ile açıklanabilmektedir. Ekonomik bütünleĢme kavramına farklı düĢüncelere göre farklı anlamlar yüklenmiĢtir. Bu anlamlardan bazıları;

- Belirli bir bölgede yer alan ülkelerin aralarındaki ekonomik faaliyetleri serbestleĢtirerek üretim faktörleri fiyatlarına eĢit duruma getirmelerini, döviz ve sermaye piyasalarının düzenlenmesiyle emek ve sermaye faktörlerinin ülkeler arası hareket serbestliğini (Ekonomi Sözlüğü),

- BirleĢmeye giden ekonomilerde mal ve hizmetlere serbest dolaĢım sağlayarak bir ortak pazar yaratılmasını (Karluk, 1996: 22),

- Farklı ulusal devletlere ait ekonomik birimler arasındaki ayrımcılığı kaldırmaya yönelik önlemler alınmasını veya çeĢitli ayrımcılık türlerinin olmamasını, (Güran, 2002, 3-4).

- Ġki ya da daha çok ülkenin ekonomik sınırlarının kaldırılmasını (Pelkmans, :2),

- Machlup‟a göre ekonomik entegrasyon “alıcıların ve satıcıların malın üretildiği yere bakılmaksızın oluĢturulan birlik içinde mal serbestliği sağlanmasını (Balkır ve Demirci, 1989:9),

- P.G. Hoffman ekonomik bütünleĢmeyi, malların ülkeler arasındaki serbest dolaĢımını engelleyen miktar kısıtlamalarının, ödemelerin akıĢına konan engellerin ve bütün tarifelerin ortadan kaldırıldığı tek, geniĢ pazarın kurulmasını (Aktaran, J.Viner, 1950:132)

(14)

- Aynı coğrafi bölgede yer alan ülkeler arasında dıĢ ticaret engelleri kaldırılarak ticaret serbestisi sağlanan bir grup oluĢumunu (Seyidoğlu,2003:203)

ifade etmektedir.

Balassa, ekonomik bütünleĢmeyi iki ayrı unsur olarak tanımlamaktadır: bütünleĢme süreci ve gerçekleĢme düzeyi. Balassa‟ya göre; bütünleĢme bir süreç olarak, (dinamik kavram) değiĢik ulusal devletlere ait ekonomik birimler arasındaki ayrımcılığı kaldırmak için tasarlanan önlemlerin tümüdür; GerçekleĢme düzeyi olarak ise; (statik kavram) değiĢik Ģekillerdeki ayrımcılığın olmadığı durumu ifade etmektedir (Balassa, 1973:1). BütünleĢme süreci, ticaret engellerinin kaldırılması gibi, birtakım ayrımcı uygulamaları kaldıran düzenlemeleri kapsamaktadır

Ekonomik bütünleĢme kavramını farklı biçimlerde kullanıldığına iĢaret eden Molle (1991) ise, statik-dinamik ve negatif-pozitif kavramları ekseninde ortaya koymaktadır. Negatif bütünleĢme, serbest dıĢ ticaretin önündeki engellerin kaldırılması süreciyken, pozitif bütünleĢme ise ekonominin bütünleĢtirilmiĢ bölümlerinin iĢleyebilmesi için eĢit koĢulların yaratılması sürecidir. Statik anlamda, ekonominin milli unsurlarının ekonomik sınırlarla birbirlerinden ayrılmadığı, aksine bir bütün olarak birlikte iĢlediği bir durumu ifade ederken, dinamik anlamda ekonomik bütünleĢme üye devletler arasında ekonomik sınırların tedrici olarak kaldırılması, yani ulusal ayrımcılığın yok edilmesi ve böylece daha önceleri ayrı olan belli ekonomik unsurların, aĢama aĢama daha büyük bir bütün içinde birleĢtirilmelerini anlatır. (Bayraktutan, 2004:10)

Ekonomik BütünleĢme veya ekonomik entegrasyon kavramı özellikle II. Dünya SavaĢından sonra, 1948 yılında Tarife ve Ticaret Genel AnlaĢması (GATT)‟nın kabulü ve Dünya Ticaret Örgütü (WTO)‟ne dönüĢerek kurumsallaĢması ile gündeme gelmiĢtir. Ancak, Ekonomik anlamda entegrasyon terimi ilk olarak 1968 yılında yayınlanan “The Encylopedia of The Social Sciences” (Sosyal Bilimler Ansiklopedisi) da geçmiĢ ve iĢletme alanındaki birleĢmeleri nitelemek için kullanılmıĢtır. (Machlup, 1976: 62). Entegrasyon terimi daha sonra uluslararası ekonomi alanında ülkelerin ekonomik, sosyal ve siyasi amaçlarını gerçekleĢtirebilmeleri için birbirleri ile yakınlaĢmaları, bu amaçla aralarında

(15)

gerçekleĢtirdikleri düzenlemeler ve anlaĢmaları vurgulamak üzere ekonomi literatürüne girmiĢtir. (Bakkalcı, 2002:39).

Ekonomik bütünleĢme teorisi, bir grup ülkenin aralarındaki ticaret serbestleĢtirici politikalar izlemelerini konu edinmektedir. Ekonomik bütünleĢmeler siyasi bakımdan bağımsız ülkeleri ekonomik yönden birbirine daha bağımlı duruma getirir (Seyidoğlu, 2003:203).

Ekonomistler tarafından ekonomik bütünleĢmelerle ilgili olarak üzerinde anlaĢmaya varılan üç temel nokta Ģunlardır (Yıldız, 1999:89):

- Ekonomik bütünleĢme temelde iĢ bölümüne dayanır,

- BütünleĢmenin ileriki aĢamalarında malların, hizmetlerin ve üretim faktörlerinin serbestçe dolaĢımı öngörülmektedir,

- Ekonomik bütünleĢme malların, hizmetlerin ve üretim faktörlerinin kaynağı ve gideceği yere göre ayrıcalıklı olmamasını içerir.

BütünleĢme kavramı ekonomik anlamda farklı bağlamlarda ve çeĢitli durumlar için kullanılabilmektedir. Bunun baĢlıca örnekleri Ģu Ģekildedir (Güran, 2002:2-3):

- Firmalar arası bütünleşmeler; piyasada daha güçlü bir konuma ulaĢmak amacıyla firmaların kartel, tröst gibi oluĢumlar çerçevesinde anlaĢma bütünleĢmeleridir,

- Ulusal ekonomik bütünleşme; bir ülke ekonomisinin bölgeleri, sektörleri ve piyasaları ile bir bütünü oluĢturmasıdır,

- Dünya ekonomik bütünleşmesi; dünya mal ve hizmet ticaretinin serbestleĢmesi baĢta olmak üzere, uluslararası ekonomik anlaĢma ve örgütlenmeler yoluyla küresel düzeyde sağlanan bütünleĢmedir,

- Ulusal ekonomilerin dünya ekonomisi ile bütünleşmesi; bir ülke ekonomisinin dıĢa kapalı-otarĢik uygulamalar yerine, cari uluslararası anlaĢma ve örgütlenmelere katılması ve uyum sağlamasıdır,

(16)

- Uluslararası ekonomik bütünleşme; farklı ülkelerin ekonomik bir grup oluĢturacak Ģekilde bütünleĢmesidir.

Uluslararası ekonomik bütünleĢme, diğer bütünleĢme Ģekilleriyle temelde aynı olmakla birlikte belirtilen üç özellik ile diğerlerinden ayrılır. Uluslararası ekonomik bütünleĢme (Balkır ve Demirci, 1989:9):

- Uluslararası faktör hareketlerini içerir,

- Ticari politikanın dıĢında mali ve parasal politikaların da uyumlaĢtırılmasını gerekli görür,

- BütünleĢme olgusunu, kaynak dağılımı olgusunun üstünde görür.

En basit bütünleĢmeden en karıĢık ve tüm dünyayı kapsayan (küreselleĢme) bütünleĢmeye varan uygulamalar göz önüne alındığında, yukarıda bahsedilen bütünleĢme türleri içinden “uluslararası ekonomik bütünleĢme”ye iliĢkin teoriler, tarihsel süreç, mevcut durum ve uygulamalar çalıĢmada ele alınıp, incelenecektir.

1.2 Ekonomik BütünleĢme Teorisinin GeliĢimi

Adam Smith‟in 1776 yılında yayımlanan “Wealth of Nations” isimli eserinde, ekonomik bütünleĢmeye iliĢkin ilk yaklaĢımlar yer almaktadır. A. Smith, adı geçen eserinde; bir ülke baĢka bir ülkeyle ticaretinde o ülkenin mallarını gümrük vergisinden muaf tuttuğunda ve diğer ülkelere gümrük vergileri uygulamaya devam ettiğinde ülkenin ve/veya en azından ülkenin tüccarlarının ve imalatçılarının bu uygulamadan yarar elde edeceklerini ifade etmiĢtir (Tur,2000:1).

Klasik ve neo-klasik iktisatçılar, Britanya‟dan Portekiz‟e yün ihracatına iliĢkin yasakların kaldırılması karĢılığında Portekiz Ģarabının tercihli koĢullarla Büyük Britanya‟ya kabulünü öngören 1703 tarihli Methuen AnlaĢması ile Ġngiltere ve Fransa arasındaki 1860 tarihli Cobden AnlaĢması‟nı tartıĢmıĢlar; A.Smith (1776), D.Ricardo (1817) ticaret saptırıcı sonuçlar doğurduğu gerekçesiyle bu anlaĢmaları eleĢtirmiĢlerdir. Alman iktisatçı F.List (1885), Kıta Avrupası‟ndaki gümrük birliklerini, farklı geleneksel birikimleri olan genç endüstrileri, Anglo-Sakson dünyasına karĢı etkin koruma araçları olarak görmüĢtür (Aktaran:Robson,1990:5).

(17)

Gümrük birliği hakkında görüĢ bildiren Frank Taussing, ülkelerin birbirleri ile olan ticaretteki paylarını gümrük birliğine gitmede fayda ve maliyeti belirleyen en önemli unsur olduğunu belirtmiĢtir. Buna örnek olarak 1876 yılında ABD‟nin Hawai Ģekerine tanıdığı ayrıcalıkların ABD Ģeker piyasasını hiç etkilememesine karĢın Hawaili üreticilerin karlarını artırmasını vermiĢtir. Çünkü Hawai‟nin ABD Ģeker piyasasındaki payı çok küçük olmasına karĢın, ABD Ģeker piyasası Hawai açısından çok önemli bir piyasadır. Bu duruma uluslararası iktisat literatüründe “küçük olmanın önemsizliği” denmektedir.

Robert Torrens ise çok taraflı tarife müzakerelerine ticaret hadlerinde ortaya olumsuz etkiler çıkaracakları gerekçesiyle karĢı çıkmakta; karĢılıklı ticaret müzakerelerini savunmaktadır. Çok taraflı tarife müzakerelerine ya da tek yanlı vergi indirimlerine karĢı çıkmasının en önemli nedeni gümrük vergilerinin düĢük olmasının ithalat talebini artıracağı artan ithalat talebinin ise ithalat fiyatlarını artıracağı gerçeğidir. Diğer yandan artan ithalatın bedelini ödemek için yapılması gereken yeni ihracattan dolayı ihracat fiyatında düĢme olacaktır. Ġhracat fiyatında azalma, ithalat fiyatındaki artma ile birlikte dıĢ ticaret haddinde bozulmaya yol açacaktır. Torrens bu görüĢünü ülkelerin optimum tarife koyarak ticaretten kazançlı çıkacakları görüĢüyle destekler. Optimum tarife uygulayan bir ülke misilleme olmaması koĢuluyla dıĢ ticaretten kazançlı çıkacaktır.

Ekonomik bütünleĢmenin önemini vurgulayan ve ortodoks teorinin özünü oluĢturan benzer düĢünceler daha eskilerden beri varolmuĢtur. Mesela, 1818 ile 1924 yılları arasında onaltı gümrük birliği kurulmuĢ ve bunlar, klasik ve neoklasik iktisatçıların tartıĢma konusu olmuĢlardır. O‟Brien (1976), daha ileri giderek, Viner analizinin esaslarının XIX. Yüzyılda ortaya çıktığını savunmaktadır (Bayraktutan,2004:31). Üye ülkeler arasındaki ticaret üzerine engelleri azaltma amacıyla tesis edilen ülke gruplaĢmaların ilk ortaya çıkıĢı, Sanayi Ġnkılabını gerçekleĢtirerek, yığınla üretim konusunda önemli mesafeler kaydeden Britanya‟nın gücü ve rekabeti karĢısında, dağınık prenslikler konumundaki Alman Prenslikleri‟nin

(18)

kendi zayıflıklarını izole etmek için (Özkan ve Emsen,2007:15) kurulan ve Zollverein1 olarak bilinen gümrük birliğidir.

II. Dünya SavaĢı sonrası dönemin baĢlangıcında yapılan Bretton Woods toplantıları neticesinde oluĢturulan Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası ile Dünya Ticaret Örgütü benzeri uluslararası ekonomik kuruluĢlar ülkeler arasında etkileĢimi artırmıĢlardır. KüreselleĢmeyi hızlandıran bu yapı ile birlikte ticaretin artması, ülkeler arasında ekonomik bütünleĢme hareketlerini yaygın hale getirmiĢ ve ülkeler arasında bloklaĢmaların oluĢumunu artırmıĢtır. Bu dönemde gümrük tarifelerin azaltılması, dıĢ ticaretin serbestleĢtirilmesi gibi engellerin kaldırılması amacıyla kurulan gümrük birliği ve kurulan birliğe üye olan ülkeler üzerinde refah etkileri teorik düzeyde ekonomik bütünleĢme teorisinin temelini oluĢturmuĢtur.

Ġlk gümrük birliği teorisi ile ortaya atılan serbest ticaret dünya refahını maksimize eder; gümrük birliği tarifeleri azaltır, dolayısıyla serbest ticarete yönelik bir hareket olduğu ve dünya refahını artırdığı düĢüncesinin yanlıĢ olduğunu, Viner “The Customs Union Issue” baĢlıklı çalıĢmasında ticaret yaratma ve ticaret saptırma kavramlarını kullanarak göstermiĢtir. Viner ve Meade‟nin çalıĢmalarında, gümrük birliğini oluĢturan ekonomiler arasında mal hareketlerini sınırlayan tarifeler ve diğer sınırlamalar ortadan kaldırılıp dıĢarıda kalan ekonomilere karĢı da birleĢtirilmiĢ tek bir gümrük rejimi uygulandığında ortaya çıkacak değiĢiklikler incelenmiĢtir (Bayraktutan, 2004:32).

Viner 1950 yılında öncülük eden çalıĢmasını yayınlayana kadar, “ekonomik bütünleĢme” ekonomi teorisinde ayrı bir konu olarak incelenmiyordu. Daha sonra ekonomik bütünleĢme teorisi 1965 yılına kadar iki farklı dönemden geçmiĢtir. Ġlk dönemde gümrük birliğinin üretim (Viner 1950), tüketim (Meade 1955, Lipsey 1957)

1 Alman Gümrük Birliği (Zollverein), 19. yüzyılda Alman devletlerinin kurdukları ve 1871 yılına kadar süren gümrük birliğidir. 1815 yılında Almanya‟da 38 adet küçük devlet ve Avusturya, gerçek bir konfederasyon olan Alman Birliği‟nin (Deutscher Bund) üyesiydiler. Bu küçük devletler, ekonomik ve mali yönden bağımsız oldukları için her devlet ithalatta ayrı tüketim ve gümrük vergileri alıyordu. Bu sebeple, önce Prusya kendi içinde bulunan küçük devletlerle anlaĢarak 1828‟de ilk anlaĢmayı imzaladı. Gümrük Birliği 1870 yılında Hansa Ģehirleri dıĢında bütün Almanya‟yı kapsamıĢtır. 1871 yılında da Almanya‟da politik birlik sağlanmıĢtır (Karluk,1996:25).

(19)

ve ticari akımlar üzerine etkileri incelenmiĢtir. Ġkinci dönemde, 1960‟ın sonrasında, ikinci en iyi teorisinin geliĢmesi ile birlikte teorisyenler kendilerine bir ekonomik bütünleĢme düzenine ulaĢmak için gerçek hedeflerin neler olması gerektiğini incelenirken (Tovias, s:1), ekonomik bütünleĢmenin genel denge analizi yapılmıĢ ve “ikinci en iyi teorisi” ile açıklanmaya çalıĢılmıĢtır.

1.2.1 Basit Viner Modeli ve Gümrük Birliği Teorisi

Ekonomik bütünleĢme sonucu ülkeler arasında serbest ticaret anlaĢmalarından, dıĢ ticarette ortak politika belirlemeye kadar çeĢitli iliĢkiler geliĢtirilmiĢtir. Ortak politikaları benimseyip birlik oluĢturan üye ülkelerde gümrük tarifelerinin kaldırılması veya azaltılması yoluna gidilmiĢ, birlik dıĢındaki ticaret iliĢkilerinde ise korumacılık olarak nitelendirilen görünmeyen engeller (kısıtlamalar, kotalar) uygulanmaya baĢlanmıĢtır. Jacob Viner‟in söz konusu süreci Basit Viner Modelinde ele alınmıĢ ve ülkelere olan refah etkileri incelenmiĢtir.

Viner, GB‟nin ülkeler arasında ticaret yaratıcı (iyileĢtirici) veya ticaret saptırıcı (kötüleĢtirici) etkiler yapabileceğini ifade etmiĢtir. Bu bakımdan da birliğin, diğer ülkelere karĢı ortak tarife uygulamasının iki olası sonucundan bahsetmiĢtir. Birincisi, birlik içindeki yüksek maliyetli üretimin, yerini birlik dıĢında kalan ülkelerdeki düĢük maliyetli üretimle yer değiĢtirmesi. Buradan, dünya üretiminin azalacağı ve birlik içindeki bazı ülkelerin de durumunu kötüleĢtireceği sonucunu çıkarmıĢtır. Ġkinci olası sonuç ise, yurtiçi üretimin, daha düĢük maliyetlerden üretim yapan diğer ülkeye kayacağıdır. Bu durumda dünya üretimi artacağını ve birlik ülkelerinin herhangi bir kayıpla karĢılamadan fayda sağlayacaklarını ifade etmiĢtir (Yücel,2006:15).

Basit Viner modeli, sadece homojen malların (yani farklılaĢtırılmamıĢ ürünlerin) hem üye ülkelerde hem de üye olmayan ülkelerde üretilip tüketildiği varsayımı altında, üye ülkelerde artan maliyetler ile ithalata rakip malların artan (marjinal) maliyet koĢullarında üretilebilmesine karĢılık, ihracata konu olan malların ise her ülkede sabit maliyet koĢullarında üretildiği varsayımı (Özkan ve Emsen,2007:19) ve arz esnekliğinin sonsuz olduğu durum üzerine kurulmuĢtur.

(20)

ġekil 1‟de SA, A ülkesinin arzını, d iç talebini göstermektedir. SB , B ülkesinin arzını, SC ise C ülkesinin arz eğrilerini göstermektedir. Her iki ülkede sabit bir fiyattan tüm talebi karĢılamaktadır. BaĢlangıçta A ülkesinin tüm dünyaya eĢit bir tarife (T) uyguladığını varsayalım, bunun sonucunda A ülkesinin fiyatı (PA) ile gümrük tarifesi uygulanmıĢ C ülkesinin fiyatı (PCI

) eĢit, B ülkesinin fiyatı ise (PBI) her ikisinden düĢüktür. Ev sahibi ülkenin, C ülkesiyle Gümrük Birliği‟ne gittiğini ve B‟nin birlik dıĢında olduğunu farz edelim.

ġekil 1: Ev Sahibi Ülkede Gümrük Birliği

Bu koĢullar altında;

A ülkesi B ülkesine gümrük tarifesi (T) uyguladığı için, B ülkesinin fiyat seviyesi halen PBI‟dedir. Gümrük tarifesi sıfırlanacağından C ülkesinin fiyat seviyesi PC seviyesine gelecektir. Gümrük Birliği öncesi A ülkesinin arzı Q3, talebi ise Q4 noktalarındadır. Birlik sonrası vergiler kalkacağı için malın fiyatında düĢme sağlanacak ve yeni fiyat seviyesi PC olacaktır. Fiyatın düĢmesi sonucunda A ülkesinde iç üretim Q3‟den Q2‟ye tüketim ise Q4‟den Q5‟e kayacaktır. Bu durum “ticaret yaratıcı” etki olarak adlandırılır.

A ülkesi gümrük tarifesi uygulamasaydı, ithalat daha düĢük maliyetle üretim yapan B ülkesinden yapılacaktı. Fakat gümrük vergileri konulması ve diğer ülkeye muafiyet sağlanması sonucu ticaret C ülkesine doğru kaymaktadır. Bu durum “ticaret saptırıcı” etkiyi göstermektedir.

A d Miktar Kaynak: Aktan, 2004 S O K E J A İ G B C D F H PB PC SBI (SB+T) PBI SC SB P Q2 Q3 Q4 Q5 Q1 Q6 SCI (SC+T) PA, PCI

(21)

BaĢlangıçta üretim maliyet düzeyi, C‟den yapılan ithalat sonrasında Q3 noktasından, Q2 noktasına gerilemiĢtir. Ġkisi arasındaki fark, b alanı bize üretim açısından ortaya çıkan refah kazancını göstermektedir.

Tüketim açısından ise; birlik sonrasında ithalatta ticaret yaratmaya bağlı olarak gerçekleĢen tüketim Q4‟den Q5 noktasına yükselmektedir. Ġki nokta arasındaki fark, d alanı bize olumlu tüketim etkisi ile ortaya çıkan net refah artıĢını vermektedir.

Talep eğrisi ile fiyat doğrusu üzerinde kalan kısım tüketici rantını göstermektedir. Tüketici rantı: Tüketicilerin, tükettikleri mal ve hizmet karĢılığında ödemeye razı oldukları bedel ile gerçekte ödenilen bedel arasındaki farka denir. A ülkesi tüketicileri için B ülkesiyle Gümrük Birliği‟ne gitmeleri onlar için a+b+c+d alanı kadar kazanç sağlayacaktır. Fakat C ülkesiyle yapılacak serbest ticaret durumunda e+f+g+h+i+j alanı kadar kayıptadır. A ülkesi üreticileri Gümrük Birliği öncesi dönemle karĢılaĢtırıldığında a alanı kadar kayıptadırlar. Çünkü; birlik öncesi üretici rantı k+e+a alanı kadar iken birlik sonrası bu alan k+e kadardır. Aradaki fark hem ulusal üreticiler hem de tüketiciler açısından kayıptır. Üretici rantı: üreticilerin, ürettiği malları satmaya razı oldukları bedel ile o malın gerçekleĢen satıĢ fiyatı arasındaki fark olarak tanımlanır.

A ülkesi birlik öncesi B ülkesine uyguladığı tarife sonucunda c+h alanı kadar gelir elde etmekteydi. Birlik sonrasında ise bu tarife gelirini kaybedecektir. Gümrük Birliği‟nin net etkisi ticaret yaratma sonucu ortaya çıkan refah kazancı ile ticaret sapması sonucu ortaya çıkan refah kayıplarının karĢılıklı mukayese edilmesiyle anlaĢılabilir. Ticaret yaratma etkisi baskınsa refah artar, tersi durumda refah azalır.

Viner birliğin ticaret yaratıcı etkisinin ticaret saptırıcı etkisinden büyük olması halinde refahın artacağını, küçük olması halinde ise refahın azalacağını savunmuĢtur. Bu etkilerin hangisinin büyük ya da küçük olacağına gümrük birliğini meydana getiren ülkelerin ekonomik yapılarının tamamlayıcı ya da rakip ekonomiler olması durumuna göre değiĢeceğini belirtmiĢtir. Eğer ekonomiler tamamlayıcı ise yani endüstrileri birbirine benzemiyorsa, kurulacak gümrük birliği dünya ticaretini ucuz kaynaktan pahalı kaynağa doğru saptıracağı gözlenebilir. Bu durumda birlik dıĢarıda kalanların refahını azaltıcı etki yüksek olacaktır. Gümrük birliği kuracak

(22)

ülkelerin endüstrileri birbirine rakip mallar üretiyorsa, birliğin ticaret yaratıcı etkisi daha fazla olacak yani pahalı kaynağın yerini ucuz kaynak alacaktır. Dolayısıyla kurulacak gümrük birliğinin dıĢarıda kalanlara zarar verici etkilerinin zayıf kalması ihtimali yüksek olacaktır.

Viner‟in analizlerinden sonra ticaret yaratıcı ve saptırıcı etkiler, refah ekonomisinde gümrük birliklerinde olduğu gibi, diğer bölgesel entegrasyon anlaĢmalarının etkileri ile birlikte ele alınır olmuĢtur.

1.2.2 Ġkinci En Ġyi Teorisi

Viner‟in analizlerinden çıkartılan ve “gümrük birlikleri serbest ticaret doğrultusunda bir adım olmakla birlikte her zaman dünya refahını artırmayabilir” biçimindeki bu sonuç, “Ġkinci En Ġyi Teorisi”nin geliĢimine zemin oluĢturmuĢtur. Sadece üretim etkileri ile ilgilenen Viner‟i izleyen Meade, daha sonra tüketim etkilerini incelemiĢ ve toplam refah kazançlarını göstermiĢtir (Bayraktutan,2004:43)

Bir grup ülkenin kendi aralarındaki ticareti serbestleĢtirmeleri, dıĢa karĢı tarife uygulamakta olduklarında toplam refahı arttırmayabilir. Çünkü gerçek hayatta özel monopoller, hükümet müdahaleleri veya üretimdeki dıĢsallıklar gibi birinci en iyiye ulaĢılmasını imkansız kılan durumlar nedeniyle özel ve sosyal maliyet ya da kazançlar arasında bir farklılık ortaya çıkar. ĠĢte, tam rekabet koĢullarının geçerli olmadığı bir ortamda, yalnızca ticareti serbestleĢtirmek üretim ve tüketimde Pareto optimumunu sağlayamaz. Hükümetlerin serbest piyasa mekanizmasını engelleyecek hiçbir müdahalede bulunmamaları “birinci en iyi teorisi2”dir. Ancak gerçek dünyadaki gibi bunun sağlanamadığı bir ortamda, mevcut piyasa engellemelerini dengeleyecek baĢka müdahaleci önlemlerin alınması Lipsey ve Lancester (1956) tarafından öne sürülen “ikinci en iyi teorisini” oluĢturur. (Türkkan, 2001:76-87).

Ġkinci en iyi teorisinin en yaygın uygulama alanı, gümrük birlikleridir. Nitekim bu bütünleĢme formunda, serbest dıĢ ticaret (birinci en iyi) önündeki bazı engeller (taraflar arasındaki ticarette tarifeler, kotalar v.b) kaldırılırken bazı kısıtlamalar (üçüncü ülkelere karĢı ortak tarife ile) sürdürülmektedir (Bayraktutan,2004:51)

2 Tam rekabet ve serbest ticaret, dünya refahını en yüksek düzeye çıkardığı için “birinci en iyi” politikalardır.

(23)

Viner ve Meade açısından ikinci en iyi teorisi, tüm dünyayı içerecek Ģekilde bir serbestleĢmenin değil, belirli bir bölgede ülkeler arasında uygulanacak serbestleĢmenin bölge içi ticareti, yatırımları ve emek ile beĢeri sermayenin artıracağına iĢaret eder. Bu tip uygulamaların ise daha çok bölge içi refahı artırırken, birlik dıĢında kalan ülkelerdeki düĢük maliyet avantajından yararlanmanın olanaksızlığı hususuna temas edilir. (Özkan - Emsen, 2007:5)

Kısacası, sosyal ve özel fiyat farkını sıfır yapan politikalar birinci en iyidir. Bunun gerçekleĢmediği durumlarda, mevcut seçenekler arasındaki farkı en aza indiren politikalar ise ikinci en iyi politikaları oluĢturur. Ġkinci en iyi teorisinin en yaygın alanı gümrük birlikleridir. Çünkü gümrük birliğinde bazı kısıtlamalar sürdürülürken (dıĢa karĢı OGT) yalnızca bir kısmının kaldırılması (üyeler arasında ticaretin serbestleĢtirilmesi) yoluna gidilmektedir. Burada ikinci en iyi teorisinin koruyuculuğu savunduğu düĢünülmemelidir. Çünkü teoriye göre belirli koĢullar altında (özel maliyetin sosyal maliyetten büyük olması) ithalat kısıtlamaları toplumsal refahı arttırır. Diğer bazı durumlarda ise (özel maliyetin sosyal maliyetten küçük olması) ithal kısıtlamalarının kaldırılması ülke yararınadır.(Seyidoğlu, 2003:215-216)

Ġkinci en iyi teorisi ortaya atılmadan önce gümrük birliklerinin desteklenmesi gerektiğine inanılırdı. Bu düĢüncenin altında yatan neden, serbest ticaretin dünya refahını arttırmasıydı. Gümrük birlikleri dünya ticaretinin tam olarak serbestleĢtirmese bile serbest ticaret yönünde atılmıĢ bir adımdı. Bu nedenle, gümrük birliği sayesinde dünya refahı maksimize edilemez ancak artabilirdi. Viner‟in (1950) gümrük birliği ile ilgili yaptığı çalıĢma neticesinde, gümrük birliğinin dıĢında kalan ülkelerle yapılan ticaretin azalma eğiliminde olduğu ve bunun sonucunda gümrük birliklerinin her zaman dünya refahını artırmadığını savunmuĢtur.

Özellikle 19. yüzyılın baĢlarında birinci-en-iyi teorisi hem teoride hem de uygulamada hakim iktisat öğretisiyken, bölgeselleĢme hareketlerinin yükseliĢe geçtiği 20.yüzyılın ortalarında ise ikinci-en-iyi teorisine uygun olacak Ģekilde uygulamalar gözlenmeye baĢlanmıĢtır.

(24)

1.2.3 KutuplaĢma Teorisi

Farklı geliĢme düzeyinde bulunan ülkelerin mal ve faktör hareketlerinin serbest olduğu bir iktisadi gruba katılmaları durumunda serbest piyasa düzeni, ülkeler arasındaki geliĢme dengesizliğini arttırır. Böylece zengin ülkeler daha zengin yoksul ülkeler daha yoksul hale gelirler. Ġsviçreli iktisatçı Gunnar Myrdal tarafından ortaya konulan bu görüĢ KutuplaĢma Teorisi olarak bilinir.

Bir kısım ülkeler teknoloji ve sermaye birikimleri bakımından diğerlerine oranla daha ileri durumdadır. GeliĢmesini tamamlamamıĢ ülkelerin bunlarla bir gümrük birliği kurarak serbest ticaret iliĢkilerine giriĢmeleri kendileri açısından sakıncalı olabilir. Bunun bir nedeni az geliĢmiĢ ülkede (AGÜ) yeni kurulan sanayilerin ileri ülkelerin rekabetine dayanamayacak olmalarıdır. Ġkinci bir neden de az geliĢmiĢ ülkelerdeki nitelikli sermaye ve emek gibi kıt faktörlerin sağladıkları yüksek gelirler nedeniyle ileri göç etmek istemeleridir. Göç eden bu faktörler gittikleri ülkede üretime olumlu katkı yaparlarken ayrıldıkları ülkenin kalkınma hızını olumsuz etkilerler.

Mrydal, geliĢme farklılıklarının artmasında özellikle faktör hareketleri üzerinde durur. Günümüzde AGÜ‟lerden geliĢmiĢ ülkelere doğru yasa dıĢı yollardan sermaye akıĢı ve vasıflı emek göçü buna bir örnektir. Ülkeler arası faktör hareketliliği konusunda yasal engeller kaldırılırsa bu akımlar hızlanacaktır.

KutuplaĢma teorisi yalnızca ülkeler arasında serbest ticarette değil aynı ülkenin farklı bölgeleri arasında geliĢme farklılıklarının bulunması durumunda da kendini gösterir. Türkiye‟nin doğusu ve batısı gibi. Serbest piyasa ekonomisi altında geri kalmıĢ bölgelerdeki kaynaklar geliĢmiĢ bölgelere göç etmekte ve böylece ülkede geliĢme kutupları oluĢmaktadır.(Seyidoğlu,1999:217)

1.3 Ekonomik BütünleĢmenin Nedenleri ve Etkileri

Ekonomik BütünleĢme teorisi, sınırlar arası mal piyasalarının serbestleĢmesiyle birlikte tam rekabet ve serbest ticaret uygulamalarının yaygınlaĢması sonucunda ülkelerin refahında artıĢlara neden olur. Dolayısıyla

(25)

“ekonomik bütünleĢme” ülkeler arasında ticari kısıtlamalardan ve hükümet müdahalelerinden kaçınmak, ülkelerin ulusal gelirlerini arttırmak amacındadır.

Ekonomik bütünleĢme hareketleri, üye ülkelerin ekonomik yapılarında, üretim kapasitesi ve kaynak verimliliklerinde köklü değiĢiklikler meydana getirir. Bu değiĢiklikler zaman içinde oluĢan milli geliri, kalkınma hızını ve ekonomik refahı yakından ilgilendiren etkilerdir. Bu nedenledir ki, ekonomik bütünleĢmeyi oluĢturan ülkeler baĢta üretim kapasitelerini, kaynak verimliliklerini ve toplumsal refah düzeylerini arttırmayı amaçlar.

Nebioğlu (1997:51-53) bütünleĢmenin nedenlerini Ģu Ģekilde belirtmiĢtir:  Bölgesel göçleri önlemek ve bölgesel güvenliği sağlamaktır.

 Küçük ülkeler tarafından büyük ülkelerle yapılan ticari anlaĢmalar neticesinde geleceğe dönük olarak pazara girememe riskini ortadan kaldırmaktır.

 Ġç politika reformlarını gerçekleĢtirme arzusunu güçlendirmek, ticareti tek taraflı olarak liberalleĢtirmek ve belli bir makroekonomik istikrar politikasını sürdürmektir.

 Bölgesel bütünleĢme oluĢurken veya mevcut blok geniĢlerken veya derinleĢirken, düzenlemenin dıĢında kalmamaktır. (Domino etkisi3

olarak adlandırılan bu husus neticesinde bölgesel ticari bir düzenlemeye yeni üyelerin katılımı sürecinde, üye olmayan diğer ülkeler aleyhine meydana gelecek ticarî sapma ile birlikte fırsat maliyeti yükselmektedir. Eğer ticaret, ortaklar lehine doğru geliĢme gösterirse, üye olmayan ihracatçılar çok pahalıya mal olan bir pazar kaybına uğrayacaklardır.)

1.3.1 Ekonomik BütünleĢmenin Blok Ġçi Ülkelere Etkileri

Ekonomik bütünleĢme sonucunda ticaret engellerinin kaldırılması ülkeler arasında ticaretin artmasına neden olmuĢtur. Ġç fiyatları nispeten yüksek olan mallar,

3 Nebioğlu‟na göre, domino etkisi denilen bu yönelim, EFTA ülkelerinin AB'ye katılım sürecinde izlenmektedir. Aynı etki nedeniyle, Doğu Avrupa ülkeleri artan bir Ģekilde Batı Avrupa pazarına dahil

(26)

taraf bir ülkeden ithal edilerek daha ucuza ikamesi sağlanacaktır. Böylece iç kaynaklar ihracata yönelik üretim için serbest kalacak, ihracatın artması ile bölge içi ticaret geliĢecektir. BirleĢme öncesinde ülkeler arasındaki bütünleĢme ne kadar düĢük, buna karĢılık birbirlerine uyguladıkları ticaret engeller ne kadar çok ise, birleĢmenin ticaret yaratıcı etkisinin o kadar büyük olması gerekir (Karluk, 1996:31). Ekonomik bütünleĢme sonucunda blok dıĢı ülkelerden ithalat azalırken, blok içi ticaret artmaktadır. Ticaretin yön değiĢtirmesiyle beraber blok dıĢındaki ülkelerden, üye ülkelere bir sermaye akıĢı gerçekleĢir. GeniĢ bir pazar, bölge içinde yeni yatırım olanakları sağlamaktadır. Sonuç olarak, blok dıĢı ülkeler ihracatlarındaki düĢüĢü telafi edici bir uygulamayı yeğleyebilecek ve birlik içinde kendi üretimlerini gerçekleĢtirmek üzere, doğrudan yabancı sermaye yatırımına yönelebileceklerdir. Ayrıca entegrasyon sonucunda anlaĢmaya taraf olan ülkeler arasındaki sermaye akıĢı da hızlanır. Entegrasyon öncesinde, blok dıĢı ülkelere yönelen sermaye, entegrasyon sonrasında pazarın geniĢlemesi ile, blok içine yönelebilir. Birlik içinde verimlilikte meydana gelen artıĢlar, birliğin üretim maliyetinin düĢmesine yol açar. Birliğe üye ülkelerin ürettikleri dahili mallarda meydana gelen prodüktivite artıĢı, birlik üyesi ülkelerin yararına sonuçlar doğurur (DPT, 1995:57).

Ticaretin serbestleĢtirilmesi, hızlanan bilgi transferini, teknolojik değiĢme ve artan yatırım fırsatlarını ortaya çıkarması nedeniyle, ekonomik büyümeyi yukarı doğru itmektedir. “Spillover effect” olarak adlandırılan bu etki sonucunda ülkeleri bölgesel bütünleĢmelere doğru teĢvik eder (Nebioğlu, 1997:56).

Uzun dönemde, pazarların daha da geniĢlemesi ve derinlik kazanmasıyla üye ülkelerin rekabet gücü artabilecektir. Ekonomik entegrasyon sonucu bir endüstri dalında veya firma bazında ortaya çıkan yapısal değiĢikliklerle birlikte ölçek ekonomileri belirecektir. Pazarın geniĢlemesi ile birlikte, teknolojik geliĢme hızlanacak, ileri üretim tekniklerine ulaĢılacak ve diğer ülkelere kıyasla bir üretim üstünlüğü sağlanacaktır. Bu geniĢleme ile birlikte gelecek hakkındaki belirsizlikler azalacağından yeni yatırım projelerine ilgi artacaktır. Yatırım artıĢları sektörlerin büyümesine imkan tanıyacak, ayrıca bu geliĢen sektörlerde firma sayısının artması ile beraber rekabet kızıĢacaktır. AnlaĢma sonunda fiyatlarda meydana gelecek düĢüĢ tüketicilerin reel gelirlerini yükseltebileceği gibi, bu tüketicilere alternatif mallar

(27)

arasında daha kapsamlı seçme olanakları tanınabileceği de ifade edilmektedir. Öte yandan, uyum sürecinde bazı sorunlar ortaya çıkabilir. Üye ülkeler arasındaki geliĢmiĢlik düzeyi farklılık arz edebilir. Korunan sektörler farklı olabileceği gibi, dıĢa karĢı uygulanan koruma oranları daha yüksek olabilir. Ticaret politikalarındaki değiĢiklikler sonucunda bu tip üyeler, boyutları büyük maliyetlere katlanmak zorunda kalabilir. Bu süreci kolaylaĢtırmak amacıyla üyeler maddi açıdan birbirlerini desteklemeğe çalıĢırlar (DPT, 1995:58).

AnlaĢmaya taraf ülkeler yeni pazar yapısına ve bölgesel entegrasyonun sonucu ortaya çıkan rekabet artıĢına uyum sağladıkça, sektörler arası kaynak dağılımı da yeniden düzenlenir. Bu geçiĢ döneminde üye ülkeler, üçüncü ülkelere, grup dıĢındakilere uygulayacakları piyasalardaki serbestleĢme, engelleyici korumacı politikalarını ve baskılarını arttırabileceklerdir. Ayrıca, bölgesel entegrasyon sonucunda gümrük vergilerinin azalması bu kaynaktan sağlanan vergi gelirlerinin azalmasına neden olur. Bunu telafi etmek için üyelerin üçüncü ülkelere uygulayacakları gelir sağlayıcı politikaların Ģartları ağırlaĢtırılabilir. (Karluk, 1996:32)

BütünleĢme içinde yer alan ülkelerin tamamlayıcı ekonomiler veya rakip ekonomiler olup olmamasına göre ticaret yaratıcı etkinin farklılaĢtığı gözükmektedir. Birbirinden farklı mallar üreten veya maliyet yapıları arasında büyük fark olan tamamlayıcı ekonomiler; büyük ölçüde benzer mallar üreten veya maliyet yapıları birbirine yakın olan ülkeler rakip ekonomiler olarak adlandırılır. Geleneksel yaklaĢım, en düĢük maliyetli üreticinin dıĢarıda bırakılmaması koĢulu ile, rakip ekonomiler arası bütünleĢmenin ticaret yaratıcı etkisinin, kaynakların yeniden dağılımını fazla etkilemeyecek olan tamamlayıcı ekonomiler arası bütünleĢmeden daha büyük olacağını ileri sürerler. (Bayraktutan, 2004:27)

Ancak, tersini savunan iktisatçılarda vardır. Nitekim Cooper ve Massel bütünleĢen/geniĢleyen piyasadan yararlanma ve kalkınma için gerekli fonları temin imkanı olursa, tamamlayıcı ekonomilerin daha baĢarılı bütünleĢme olacaklarını savunmaktadır. Bu tartıĢmanın sonucu olarak, ticaret arttırma amacı çerçevesinde bakıldığında, rakip ve geliĢmiĢ ülkeler arası bütünleĢmenin beklenen sonucu doğuracağı düĢünülürken; kalkınma çabası bağlamında ise, bu çabaların gerektirdiği

(28)

tamamlayıcılık öğesi ön plana çıkmakta, geliĢmekte olan ülkeler arası bütünleĢmenin baĢarısı için tamamlayıcılığın iĢlevsel olacağı çıkarsamasına varılmaktadır (Ertürk,1998:33).

Ülkelerin geliĢmiĢlik düzeyleri dikkate alındığında farklı düzeyde bulunan ülkelerin bütünleĢmeden etkilenmeleri ülkeler arasında değiĢiklik arz etmektedir. Mesela, sanayileĢmiĢ ülkelerin, hızlı üretim artıĢına karĢın iç ulusal piyasalarının yetersizliği, ekonomik birlikler oluĢturularak piyasanın geniĢletilmesine yardımcı olurken, az geliĢmiĢ ülkeler de iç piyasalarını birleĢtirmek yoluyla sanayileĢme hızlarını yükseltmeye çalıĢmaktadırlar. GeniĢ piyasa ve sanayileĢme hızı kaynak verimliliğini yükseltir, içsel ve dıĢsal ölçekli ekonomileri sağlar, teknolojik geliĢmeyi hızlandırır ve dıĢ rekabeti arttırır. Ayrıca ekonomik bütünleĢmeler ekonomik ve siyasal güçlerin bir araya getirilmesiyle bölge dıĢında kalanlara karĢı daha büyük dayanıĢma sağlamak veya uluslararası politikada daha etkin rol oynamak gibi avantajlar sağlamaktadır.

GeliĢmekte olan ülkeler arasında kurulan ekonomik entegrasyonlar temelde emek-yoğun mallar üreten benzer ekonomik yapılar arasında olacağı için, dıĢ ticarete konu olan mallar da benzerlik gösterecek, dolayısıyla, üçüncü ülkelerin ihracatları baĢlangıçta fazla etkilenmeyecektir. BaĢka deyiĢle, entegrasyona dahil ülkelerin hiçbiri sanayi malları üreticisi değilse, bu ülkelerde yatırımların aksamaması ve büyümenin sürdürülebilmesi için gerekli mallar yine sanayileĢmiĢ ülkelerden sağlanacaktır. Bu bağlamda, geliĢmiĢ ülkeler arası ekonomik entegrasyonlar ile geliĢmekte olan ülkeler arası ekonomik entegrasyonlar arasında önemli farklılıklar ortaya çıkmaktadır. GeliĢmekte olan ülkeler günümüze kadar ağırlıklı olarak ithal ikamesi politikasını uygulamıĢlardır. Piyasanın büyüklüğü bu politikanın baĢarısını veya baĢarısızlığını belirlemede önemli bir unsurdur. Dolayısıyla, geliĢmekte olan ülkeler pazarı büyütmek için zorunlu olarak ekonomik entegrasyona yönelmektedirler. GeliĢmekte olan ülkeler arası entegrasyonlarda ticaret olumsuz olarak sapsa bile, genellikle önceden iĢsiz olan emek ticaretin saptığı faaliyetlere yönelmektedir. Dolayısıyla, fırsat maliyeti sıfırdır. Oysa geliĢmiĢ ülkeler arası entegrasyonlarda genellikle önceden çalıĢan, vasıflı iĢgücü ticaretin saptığı faaliyetlere çekildiğinden, geliĢmiĢler arası entegrasyonun olumsuz ticaret etkisi daha zararlı olarak kabul edilmektedir (Mordechai, 1995: 222).

(29)

GeliĢmekte olan ülkelerin yatırımları finanse etmekte kullanabilecekleri kaynakların en önemlileri dıĢ yardım ve dıĢ yatırımlar olup, bu bağlamda aralarında entegrasyon gerçekleĢtiren bu ülkeler baĢlıca üç grupta toplanabilecek fayda sağlarlar (Manisalı, 1971:127-128).

 Ekonomik entegrasyon dıĢ yardımın artmasına neden olur, çünkü, entegrasyon içinde gerçekleĢtirilebilecek projeler, ulusal düzeydekine oranla optimum ölçeğe daha yatkındır ve yardım yapacak devletler ya da uluslararası kurumlar tarafından daha ciddi olarak kabul edilirler,

 Entegrasyon bölgesine dıĢ sermaye akımı artar. Çünkü, entegrasyon yolu ile gerçekleĢtirilen büyük piyasanın verimlilik üstünlükleri, dıĢ sermaye için daha cazip bir ortam yaratmaktadır,

 Ayrıca, ağırlıklı olarak hammadde ve emek-yoğun mallar ihracatçısı olan geliĢmekte olan ülkelerin entegrasyonu, bu ülkelerin dünya ticareti içindeki pazarlık güçlerini de arttırıcı bir niteliğe sahiptir.

Olumlu etkileri yanında, ekonomik bütünleĢmenin taraflar arasında bazı sorunlar ortaya çıkarma ihtimali de vardır. Taraflar arasında ekonomik geliĢme ve faktör donanımı farklılıkları, bölge dıĢına karĢı korunacak ya da daha avantajlı olacak sektörlerin farklılaĢmasını beraberinde getirecek; bölge-içi sermaye ve iĢgücü akımlarının yönü yatırımlara iliĢkin kuruluĢ yeri seçimi, bütünleĢmenin refah sonuçlarının paylaĢımında sorunlar çıkabilecektir (Bayraktutan, 2004:23)

Gümrük vergilerinin eliminasyonu ve daha düĢük oranlar içeren ortak tarife programlarının uygulamaya konması, bu yolla sağlanan hazine gelirlerini azaltacaktır. Özellikle geliĢme düzeyi farklı ekonomiler arası bütünleĢmenin temel sorunlarından biri kutuplaĢmadır. BütünleĢme sonucu refah artıĢları nedeniyle geliĢme düzeyi farklılıklarının artması; zararları tazmin mekanizması, tarife seviyesi avantajları, tercihli uygulamalar gibi düzenlemelerle önlenemezse bütünleĢme sürecininde sonu olabilir. (Ertürk, 1998:68)

(30)

1.3.2 Ekonomik BütünleĢmenin Blok DıĢı Ülkelere Etkileri

BütünleĢmenin ekonomik etkilerinin alanı taraf ülkelerle sınırlı değildir. BütünleĢme dıĢındaki ülkeler de, ekonomik ve coğrafi yakınlıkları ölçüsünde, bu oluĢumun olumlu ve olumsuz etkilerine maruz kalırlar.

AnlaĢmaya taraf olmayan ülkeler, blok dıĢındakiler, taraflar arasındaki ticaretin dinamik etkilerinden bazı yararlar sağlayabilirler. Bölgesel ticaret anlaĢması, blok içinde ekonomik büyümeyi hızlandırdığı, kaynakların daha etkin kullanımını sağladığı ve talep artıĢını uyardığı ölçüde pazarın büyümesine yol açar. Böylece taraf olmayanlar bu geniĢleyen pazarlara girebildikleri ölçüde ticari olanaklarını arttırırlar. Bu husus üçüncü ülkelere, anlaĢmaya taraf olan ülkelerde olduğu gibi, ölçek ekonomilerinden yararlanma fırsatını verir. Bir gümrük birliğinin oluĢturulması halinde üçüncü ülkeler, pazara giriĢ Ģartları hakkında daha ayrıntılı bilgilere sahip olurlar. Ortak bir kod uygulanacağından, bilinmesi ve yapılması gereken iĢlemler daha basitleĢtirilmiĢ olur. AnlaĢmaya varmıĢ olan ülkeler ithal ettikleri malların iç sınırlarından geçiĢi için tek bir belgenin düzenlenmesini yeterli görebilirler. Ticarette tek bir belgenin uygulanması ekonomik maliyetleri azaltacak ve sınırlarda mevcut formaliteleri önemli ölçüde ortadan kaldıracaktır. Ancak bu kodlar bütünleĢtirilmiĢ olmakla beraber içerdikleri Ģartlar ağırlaĢtırılmıĢ ise, rakip malların bu ülkelere giriĢi yine sınırlandırılmıĢ olur. Blok dıĢı ülke ürünlerinin gümrüklerden içeriye giriĢleri ağır engellere takılacağından ticareti saptırıcı yeni bir geliĢme daha gözlenebilir. (DPT, 1995:59)

Ekonomik entegrasyon sonrasında ticaretin, bölge dıĢından bölge içine ne oranda döneceği, anlaĢmaya taraf olan ülkelerin büyüklüğüne ve kendi kendine yeterlilik derecesine bağlıdır. OluĢturulan birlik yeterince büyük değilse ve bazı hammadde ya da girdilerde dıĢa bağımlılık sürüyorsa, ticaretin yön değiĢtirmesi ve ticareti saptırıcı etkiler, güçlü olmayacaktır. Ticaret yön değiĢtirse dahi, bir süre sonra anlaĢmaya imza atmıĢ ülkeler arasındaki ticaretin geliĢmesi, üretimin verimliliğinin ve ülkelerin büyüme hızının artması gelirleri daha da arttıracağından, blok dıĢındaki ülkelerin mallarına talep büyüyebilir. Ancak bu geçiĢ süresinin uzunluğu ve geliĢmekte olan blok dıĢı ülkelerin ne oranda geliĢmiĢlere cazip gelecek mallan üretir durumda kalabilecekleri konusunda önemli belirsizlikler vardır. Ayrıca

(31)

bu geçiĢ süreci sırasında anlaĢmalı ülkeler arasındaki mal hareketleri serbesttir. Sonuç olarak, ekonomik entegrasyona giden ülkeler arasındaki ticaretin geliĢme hızı yüksek olacağından, blok dıĢında kalan ülkeler aleyhine geliĢmeler artabilecektir. Blok dıĢı ülkelere uygulanan gümrük vergileri artmasa dahi, topluluk üyeleri arasındaki gümrük vergilerinin kaldırılması onları etkileyecektir. (Karluk, 1996:34)

Gümrük Birliği sonucunda ortak gümrük tarifesi uygulamasına gidildiğinde üye ülke piyasalarında uygulanan gümrük vergilerinde değiĢmeler olur. Daha yüksek tarife engelleriyle karĢı karĢıya kalan üçüncü ülkelerdeki ihracatçılar pazarlardaki yerlerini korumakta zorluk çekerler. Bölgesel anlaĢmalar çerçevesinde malların yanı sıra hizmetler de anlaĢma kapsamına girdiğinde, üçüncü ülkelerin daha da zarara uğramaları kaçınılmaz görülmektedir. Bölgesel entegrasyon sonucunda, geniĢlemiĢ olan pazarda kurulmuĢ bulunan yabancı ortaklıkların Ģubeleri, yerel giriĢimlerle hemen hemen aynı avantajlara sahiptirler. BölgeselleĢen ülkelere mal satamayacaklarını ve ticaretin saptırılacağını düĢünen blok dıĢı ülke giriĢimcileri bu ülkelere doğrudan yatırım giriĢimlerinde bulunmak isteyecektir. (DPT, 1995:61)

1.4. Ekonomik BütünleĢme Teorisinin BaĢarı KoĢulları ve

Sürdürebilirliği

Ġki ya da daha çok ülkenin birbirleri ile ekonomik, parasal ve sosyal bakımlardan anlaĢmaları anlamına gelen ekonomik bütünleĢme, ülkeler arasında bazı yakınlık alanlarını gerekli kılmaktadır. Bunlar: coğrafi, ekonomik, siyasal ve askeri konularda yakın iĢbirliği içinde olmak, ekonomik ve siyasal sistemlerin benzer olması, yakın tarihsel, sosyal ve kültürel bağların bulunması ve diğer bir dıĢ ekonomik ve siyasal güce doğrudan bağlı bulunmamaları olarak özetlenebilir.

Ülkelerin oluĢturduğu birliğin sağlam bir zemine oturabilmesi ve kendi aralarında ekonomik bütünleĢmenin sağlanabilirliği açısından uygun koĢulları beĢ ana baĢlık altında toplamak mümkündür (Özkan - Emsen, 2007:15-17, Karluk, 1996:34-35, Bayraktutan, 2004:25-27).

(32)

1.4.1 Coğrafi Açıdan Yakınlık

Uluslararası ticarette ulaĢım açısından birbirine çok uzak olan ülkeler arasında taĢıma maliyetlerinin yüksekliği entegrasyonun önünde engel olarak durmaktadır. Bu nedenle bütünleĢmeye giden ülkeler arasında taĢıma ve haberleĢme giderlerinin asgari seviyede olması için, ülkelerin birbirine yakın olması gerekir. Ekonomik bütünleĢmeyi bölgeselleĢme yapan en önemli husus ülkelerin birbirine olan coğrafi konumları ve ulaĢım maliyetleridir.

1.4.2 Askeri ve Siyasi Açıdan Yakınlık

Ekonomik bütünleĢme, genellikle aralarında önceden yakın iliĢki bulunan ülkeler arasında kurulmaktadır. Tarafları ekonomik bütünleĢme hedefiyle bir araya getiren baĢlangıç öğesi ve ayrıca sürecin baĢarısı için tamamlayıcı unsur niteliği taĢımaktadır. Siyasal ve askeri iĢbirliğinin ekonomik iĢbirliğine de zemin hazırladığına dair iki temel örneği dikkate almakta yarar vardır. Bunlardan birincisi, siyasal anlamda Batı Bloğunu oluĢturan ve askeri anlamda da NATO‟yu kurmuĢ olan ülkelerin ekonomik iĢbirliği esnasında Avrupa Ekonomik Topluluğu‟nu ve sonrasında Avrupa Birliği‟ni kurmaları, ikincisi ise Doğu Bloğu ülkeleri olarak tanımlanan ve askeri anlamda da VarĢova Paktını kurmuĢ bulunan ekonomik iĢbirliğini de COMECON ile tesis etmeleridir.

1.4.3 Ekonomik GeliĢme Farklılıklarının Az Olması

Ekonomik bütünleĢmelerin baĢlangıcında, çoğunlukla geliĢmiĢlik düzeyleri açısından birbirine yakın bulunan ülkeler arasında ortaya çıktığı dikkat çekmektedir. Ekonomik bütünleĢmede benzer ülkeler arasında ortaya çıkan iĢbirliğinin denk kuvvetler Ģeklinde daha olumlu refah etkileri yaratabildiği anlaĢılmıĢtır. Homojen ülke grupları arasında bütünleĢmenin olduğunu savunan “KutuplaĢma Teorisi”ne göre geliĢme düzeyleri farklı olan ülkeler arasında ekonomik bütünleĢmenin tesis edilmesinin geliĢmiĢlik düzeyi açısından düĢük seviyede bulunan ülkeler açısından aleyhte sonuçlar doğurabileceği öne sürülmektedir. Yine benzer noktayı savunan “Genç Endüstriler Tezi” sanayi ürünleri bakımdan geliĢmiĢ ülke ile göreceli olarak AGÜ arasındaki serbest ticarette, geliĢmiĢlik düzeyi daha düĢük ülkenin rekabette

(33)

yetersizliğine temas edilmektedir ve böylesi durumda iki ülke arasındaki ticaretin serbestleĢtirilmesi GÜ lehine sonuçlar yaratacağı öne sürülür.

1.4.4 Uygulanan Ekonomik Sistemde Benzerlik

Liberal-kapitalist ya da sosyalist sistem tercihleri ile tarım ya da sanayi ağırlıklı üretim yapılarına sahip olmak bakımından benzerlik ya da farklılaĢmalar, bütünleĢme arttıkça, uygulanması gereken ortak politikaların baĢarısını etkileyecektir. Ekonomik politika bağlamında birbirine benzer ülkelerin kurdukları bütünleĢmelere kapitalizm kökenli ülkelerin oluĢturdukları Avrupa Birliğini ve sosyalizm-komünizm üzerine Sovyetler Birliğinin desteği ile Doğu Bloğu ülkelerinin oluĢturduğu COMECON‟u örnek verebiliriz.

1.4.5 Sosyo-Kültürel Bağların Yakınlığı

Ortak tarihi ve kültürel bağlara sahip ve ortak dini inançları olan ülkelerin kendi aralarında daha fazla iliĢki ve iĢbirliği içerisinde bulunmaları söz konusu olabilmektedir. Ayrıca üretim yapan ülkeler arasında tamamlayıcı ekonomiler ile rakip ekonomiler arasında bütünleĢme etkileri farklıdır. Rakip ekonomiler arası bütünleĢmenin, tamamlayıcı ekonomiler arası bütünleĢmeden fazla olacağı ileri sürülmüĢtür.

Ekonomik birliğin baĢarılı Ģekilde sürdürülebilmesinin de bir takım koĢulları vardır. Ekonomik birlik oluĢturma koĢulları ile birliğin baĢarı koĢulları arasında bir tür karĢılıklı nedensellik iliĢkisinin bulunduğu söylenebilir. Bu koĢulları da dört ana baĢlık altında toplayabiliriz (Özkan - Emsen, 2007:17-18).

1. Üye ülkelerin ulusal gelirlerinin birbirine yakın olması: BütünleĢme sonucu çıkabilecek refah artıĢlarının üye ülkeler arasında daha dengeli dağılımının mümkün olabileceği gibi, refah dağılımı konusunda ortaya çıkacak olası sorunların da minimizasyonu sağlanmıĢ olacaktır.

2. Bölgesel bloklaĢmanın genel olarak coğrafi açıdan birbirleri ile komĢu olan ülkelerin oluĢturması: Bölge içi ticaretin baĢarısının altında, taĢıma maliyetleri ile ulaĢtırma maliyetlerinin minimum düzeyde kalması,

(34)

ticarette ve dolayısıyla bütünleĢmede baĢarı koĢullarının temel belirleyicisi konumundadır.

3. Üye ülke ekonomilerinin birbirleriyle rakip ürünler üreten, ancak farklı maliyet yapıları içerecek nitelik taĢıması: BirleĢme ile birlikte ticari engellerin kalkmasına paralel olarak ticaret hacminin ve dolayısıyla refah seviyesinin artmasın yol açar.

4. Üye ülkeler arasında yakın siyasi ve kültürel bağların bulunması: Benzer ülkeler arasında bütünleĢme üye ülkeler arasında iĢ birliğini ve karĢılıklı anlayıĢı artıracağından, olası sorunların çözümü de kolaylaĢacaktır.

1.5 BütünleĢmenin AĢamaları

Ekonomik bütünleĢmeyi oluĢturan ve üye ülkeler arasında ticaret engelleri azaltma amacıyla tesis edilen bölgesel oluĢumlar, esnek yapıdan kompleks yapıya varıncaya kadar değiĢik çeĢitlerde olabilmektedir. Sadece üye ülkeler arasında ticareti kolaylaĢtırmayı sağlama amacı taĢıyabildiği gibi; yasama, yürütme ve yargı organlarını dahi etkilendiği daha derin bütünleĢme safhasına varabilmektedir.

Bela Balassa, ekonomik bütünleĢme olgusunu en zayıf biçiminden en kuvvetli biçimine doğru derecelendirerek açıklamaya çalıĢmıĢtır. Buna göre ticareti engelleyen unsurların ortadan kaldırılması (ticaretin bütünleĢmesi), ülkeler arasında üretim faktörlerinin serbest dolaĢımının sağlanması (faktör bütünleĢmesi), ulusal ekonomik politikaların uyumlaĢtırılması (politika bütünleĢmesi) ve nihayet bunların tam bir birleĢmesiyle oluĢan tam bütünleĢme biçimi söz konusudur (Yıldız,1999:90).

Ekonomik bütünleĢme aĢamaları için fikir birliği olmamakla beraber çalıĢmamızda göz önünde bulundurulacak ekonomik bütünleĢmeleri beĢ grupta toplayabiliriz:

1. Serbest Ticaret Bölgesi 2. Gümrük Birliği

3. Ortak Pazar 4. Ekonomik Birlik

Şekil

ġekil  1‟de  SA,  A  ülkesinin  arzını,  d  iç  talebini  göstermektedir.  SB  ,  B  ülkesinin arzını, SC ise C ülkesinin arz eğrilerini göstermektedir
Tablo 1: Ekonomik YakınlaĢma Kriterleri
Tablo 2: Ekonomik YakınlaĢma Kriterleri 2007-2008

Referanslar

Benzer Belgeler

Tarafları arasında tarife ve tarife dışı engellerin kaldırılmasını öngören ancak birlik dışında kalan üçüncü ülkelere karşı ortak ticaret politikasının

Birbirlerinden gümrük almama esasına dayanan bölgesel bir birlik olan Gümrük birliği, serbest ticaret bölgesindeki şartlara ek olarak birliğe üye ülkelerin serbest dış

Uluslar arası standartlara göre çalışan sayısı 500’ün altında olan işletmeler KOBİ olarak kabul edilmektedir.Maquiladora ’lar da ortalama çalışan sayısı 374 kişidir

Yapılan çalışmada 2009 yılı itibari ile AB’ye üye ve verisi eksik olmayan 27’si üye 2’si aday olmak üzere 29 aday ülkenin çok kriterli karar verme

Yapılan bu tez çalışmasında ise; çinko ekstraksiyon atığından şu ana kadar denenmemiş olan yüksek sıcaklık-basınç NaOH, H2SO4 ve FeCl3.6H2O liçi ile

Bu tür sorularda verilen işlemin üzerinde direk uygun değerler yazılarak çözüme daha hızlı ulaşılır.. CD iki basamaklı bir sayı olduğundan ve bölen kalan

[r]

Ancak bu durağanlığa rağmen ithalatımızda son dönemde göstermiş olduğu sıçrama ile birlikte önemli bir paya sahip olarak 2013 yılından Almanya’nın önüne geçerek