T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI
YOKSULLUKLA BAŞ ETMEDE DAYANIŞMA
AĞLARININ ROLÜ: TEORİK ve UYGULAMALI ÇALIŞMA
DOKTARA TEZİ
Gamze AKSAN
Danışman
Prof. Dr. Abdullah TOPÇUOĞLU
I T. C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Bilimsel Etik Sayfası
Öğ
renci
ni
n
Adı Soyadı Gamze AKSAN Numarası 094105001004 Ana Bilim / Bilim Dalı Sosyoloji
Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora
Tezin Adı: Yoksullukla Baş Etmede Dayanışma Ağlarının Rolü: Teorik ve Uygulamalı Bir Çalışma
Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.
II ÖNSÖZ
Bu çalışmada toplumsal ilişkilerin ön koşullarından birisini temsil eden dayanışmanın sosyolojik bir olgu olarak yoksullukta ürettiği ilişki biçimleri ele alınmıştır. Sosyolojik teoride, genellikle modernleşmenin etkisi ile oluşan yeni toplumsal düzendeki işlevi ekseninde tartışılan dayanışma olgusunun ilişkiler boyutunda geleneksel özelliklerini giderek yitirdiği ve bireyleri birbirine bağlamada daha az etkili olduğu görüşü hâkimdir. Toplumda yardımlaşmayı, işbirliğini, karşılıklılığı ifade ederek bireyleri bağlayan ve özellikle desteğe ihtiyaç duyulduğu anlarda işleve geçerek hayatı kolaylaştıran dayanışma ilişkilerinin toplumsal bir kategori olarak yoksulluktaki yeri şüphesiz büyük önem taşımaktadır. Genellikle hane geçim yollarını organize etmede önemli bir unsur olarak dayanışma ilişkileri, yoksulların gelir azlığı veya yokluğundan kaynaklanan yoksunluklarını tolere etme bağlamı ile belirginleşerek bu toplumsal kategorinin sosyal ilişkilerdeki konumuyla ilgili önemli bilgiler vermektedir. Özellikle yapabilirlik ve yapabilirlikten yoksunluk tartışmaları ekseninde düşünüldüğünde dayanışma ağlarının işleyişi, yoksulların yoksul yaşantı içindeki potansiyellerini ve sınırlılıklarını açığa çıkarmaktadır.
Yoksulluk olgusu, ilgili literatürde genellikle “yok” diliyle kurgulamakta, yoksul yaşantı içerisindeki bireyler pasif ve edilgen aktörler olarak ele alınmaktadır. Ancak bu bakış açısı gerçekte, gündelik hayatlarında yaşadıkları yoksunluklarla başa çıkmada birtakım kaynakları, çoğunlukla da sahip oldukları ilişkileri işlevselleştirmeye çalışan ve böylelikle belirli sınırlılıklarda yaşamlarını idame ettirebilen aktif özneler olarak yoksulların çabasını gizlemektedir. Yoksullukla mücadelede sürdürülebilir kaynakların oluşturulabilmesinin önemine atfen bu yaşantının iyileştirilebilmesi veya kurtuluşun gerçekleşebilmesi için yoksul yaşantının tüm yönleri ile ortaya konması gerekmektedir. Dolayısıyla yoksulların geçim ilişkilerinde dayanışma ağlarını işlevselleştirebildikleri ölçüde yoksullukla baş edebilme düzeyleri, çok temel bir biçimde içinde bulundukları şartların sadece maddi değil, insani unsurlarla da ele alınmasını sağlayarak bu kategori ile ilgili daha bütüncül bir çerçeveyi ortaya koyabilmektedir. Bu noktada toplumsal ilişkilerin güçlü yanı olarak dayanışma ağları, formel ve enformel düzeyde destek sağlayabilme kapasitesiyle yoksunlukların bir köşesinden bu yaşantıya dokunarak birtakım işlevleri karşılayabildiği ölçüde toplumdaki yerini somutlaştırmaktadır.
III Her çalışmada olduğu gibi bu çalışmanın da bir hikâyesi bulunmaktadır. Tıpkı her hikâyede olduğu gibi bu çalışma süreci de acı tatlı olayları ve yoğun yaşanmışlıkları içeriyor. Öncelikle, bu alan için emek sarfeden çoğu araştırmacının da bildiği gibi yoksulluğu akademik bir ilgi alanı olarak tercih etmenin yoğun düzeyde içerdiği bilim ve vicdan ilişkisi, bu çalışmanın hissel yönü olarak hikâyeyi anlamlı kılan en önemli unsurdur. Ayrıca, bu çalışmanın büyük ölçüde bir dayanışma ilişkisi ürünü olduğunu açıkça ifade etmem gerekir. Böyle bir dayanışma ilişkisinde bana destek olan herkese teşekkür ederim. Özellikle Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nün huzurlu ortamınını besleyerek hertürlü dayanışma ilişkisini mümkün kılan, bunun için emek ve çaba gösteren herkes bu teşekkürü hak ediyor. Ancak çalışmanın ortaya çıkmasında özellikle ismi ifade edilmesi gereken, emekleri es geçilemeyecek yol göstericiler bulunmakta. Bu çalışmanın tasarım safasından nihayete erdirilmesini içeren tüm süreçlerinde bana yol gösteren, destek olan ve emeğini esirgemeyen, hayat boyu öğrencisi olmakla onurlanacağım danışman hocam Prof. Dr. Abdullah Topçuoğlu’na minnettarım. Sadece tez sürecinde değil lisans ve akademik hayatım boyunca gösterdiği emek için teşekkürü ifade etmeye bu çalışmanın sayfaları kadar söz belki yeterli gelebilirdi. Çalışmanın her türlü safasında yaşanan heyecanlarda, sevinçlerde ve sıkıntılarda desteğini ve yardımını esirgemeyerek yolumu aydınlatan hocam Doç. Dr. Ertan Özensel’e çok teşekkür ederim. Bildiklerini hiçbir zaman esirgemediği ve bu çalışmanın bütün hikayesine ortaklık ettiği için Doç. Dr. Susran Erkan Eroğlu’na müteşekkirim. Çalışmanın ortaya çıkmasında her türlü acemiliği gidermemde içtenlikle bana destek olan Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ali Aydemir’e; Prof. Dr. Mustafa Aydın ve Prof. Dr. Abdullah Koçak’a sadece tez sürecinde değil eğitim hayatım boyunca verdikleri bütün emekler için çok teşekkür ederim. Çalışmanın her aşamasında benimle aynı heyecanı paylaşan, dostluğuyla bana bu zorlu süreçte çalışma azmi veren Tuba Büyüktosunoğlu Yaylalı’ya, yardımını esirgemeyen ve güçlü hissettiren Dr. Özlem Altunsu Sönmez’e, çalışmada dert edindiğim her türlü konuyu dinleyerek fikirlerime farklı boyutlar katan Ejder Ulutaş’a ve gösterdiği desteklerle doktora süreci ile baş edebilmeyi kolaylaştıran Faruk Turgut’a ve İslam Can’a çok teşekkür ederim. Ayrıca lisans ve akademik hayatım boyunca hertürlü desteği ile iyi bir kardeş olan Ruhi Can Alkın’a çok teşekkürler. Yine Selçuk Üniversitesi Sosyoloji bölümünde çalışmakta
IV olan tüm hocalarım, arkadaşlarım, bölüm sekreteri Didem Demir ve öğrenci arkadaşlarıma her türlü yardım, destek ve olumlu motivasyonları için çok teşekkürler. Başlangıça da ifade ettiğim gibi bu çalışma, dayanışma ilişkilerini yoğun bir biçimde yaşadığım ve içinde bulunduğum akademik ortam dolayısıyla bu ilişkileri işlevselleştirebilme şansına sahip olduğum bir süreçte gerçekleşti. Bu çalışmanın içerebileceği her türlü hatada ise sorumluluk tamamen bana aittir.
Bu çalışma süreci boyunca, hayat koşturmacasına her yetişemeyişimde eksikliğimi kapatan, çabamı önemseyerek anlayış gösteren, birlikte geçireceğimiz zamanlardan feragat eden bitanecik annem İkbal Eroğlu’na, çok sevgili eşim Murat Aksan’a, akıllı oğlum Mustafa Tahsin’e ve canım ablam Didem’e hayatımı anlamlı kıldıkları için ne kadar teşekkür etsem az kalır. Son olarak, birlikte geçirdiğimiz bütün zamanlara atfen “baba” kelimesinin içerdiği tüm yoğun anlamları bana hissettirerek yetişmemde emeği bulunan rahmetli babam Tahsin Eroğlu’na çok teşekkürler.
Gamze Aksan 2014 /Konya
V Ö ğren ci ni n
Adı Soyadı Gamze Aksan
Numarası 094105001004
Ana Bilim / Bilim Dalı Sosyoloji
Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora
Tez Danışmanı Prof. Dr. Abdullah Topçuoğlu
Tezin Adı Yoksullukla Baş Etmede Dayanışma Ağlarının Rolü:
Teorik ve Uygulamalı Bir Çalışma
ÖZET
Bu çalışma toplumsal ilişkilerdeki önemine atfen, dayanışma olgusunun yoksullukla baş etmedeki rolüne odaklanmaktadır. Çalışmada yoksullukta yapabilirlikler ve yapabilirlikten yoksunluk yaklaşımları çerçevesinde, yoksulların kaynakları ve kaynakların yoksunluğu tartışmaları ile birlikte işlevselleştirilebilen dayanışma ilişkilerinin düzeyleri önem kazanarak bu yaşantıya dair betimleyici veriler analiz edilmiştir. Burada dayanışma ilişkilerinin birtakım düzeylerdeki potansiyellerini ve sınırlılıklarını görebilmek için; ilişkilerin yönü, sıklığı, yoğunluğu, karşılıklılığı, kapalı ya da açık oluşu, bağlantı sağlayabilme kapasitesi gibi ilişkiye ait birtakım niteliksel ve niceliksel özellikleri ifade edebilmeyi sağlayan sosyal ağ yaklaşımından faydalanılmıştır. Çalışmanın dayanışma teorisine dönük kısımları, bu olgunun toplumsal ilişkilerdeki verili konumunu ifade etmeye, kısaca dayanışmanın toplumsal yansımalarını konu ile ilgili yaklaşımlarla görünür kılmaya veri sağlamaktadır. Diğer taraftan dayanışmanın toplumsal ilişkilerdeki önemi, bu konuda kapsamlı soruların irdelendiği bir alan araştırmasıyla, toplumsal bir kategori olarak yoksulluk üzerinden somutlaştırılmaya çalışılımış, üretilen ilişkinin sosyal ağ olarak karşılığı üzerinden yoksullukla baş etmeye sağladığı katkının derecelerine ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır.
Anahtar kelimeler: Dayanışma sosyolojisi, sosyal ağlar, dayanışma ağları, yoksulluk, hane geçim stratejileri.
VI Ö ğren ci ni n
Adı Soyadı Gamze Aksan
Numarası 094105001004
Ana Bilim / Bilim Dalı Sosyoloji
Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora
Tez Danışmanı Prof. Dr. Abdullah Topçuoğlu
Tezin İngilizce Adı The Role of Solidarty Networks in Coping With Poverty
: A Theoretical and Applied Study
SUMMARY
This study focuses on the role of solidarity in social relations coping with poverty, cases with reference to the importance of it. In the context of deprivation of capabilities and the capabilities approach of poverty, gaining significance levels can be functionalized with lack of solidarity for discussion of the sources and resources of the poor were analyzed with descriptive data about this life in this study. Here in order to see the potential in a number of levels of relationship and limitations of solidarity; the direction of the relationship, frequency, intensity, reciprocity, indoor or outdoor occurs, social network approach was the main point for providing the connection of the relationship to the capacity to benefit from expressing the qualitative and quantitative properties. The theory of solidarity-oriented parts of the study express the given position in these cases of social relations, social solidarity views and provide data to make visible the approach on the subject. On the other hand the importance of social relations of solidarity was tried to concretize out of poverty as a social category, evaluations related to the social network in response to the degree of contribution to coping with poverty through the relation produced with an area of research that examined range of questions about it.
Keywords: Sociology of solidarity, social networks, solidarty networks, poverty,
VII İÇİNDEKİLER
Bilimsel Etik Sayfası ... I ÖNSÖZ ... II ÖZET ... V SUMMARY ... VI İÇİNDEKİLER ... VII TABLOLAR LİSTESİ ... X Giriş: ... 1
BİRİNCİ BÖLÜM: TOPLUMSAL İLİŞKİLERİN GÜCÜ: DAYANIŞMA AĞLARININ SOSYAL İNŞASI ... 6
1.1. Dayanışma Olgusu ... 6
1.2. Dayanışma Olgusunun Sosyolojik Yönelimi: Klasik ve Çağdaş Eğilimler 9 1.2.1. Klasik Eğilimler ... 10
1.2.1.1. Comte: Sosyoloji, Konsensüs ve Dayanışma ... 12
1.2.1.2. Durkheim ve Toplumsal İlişkilerinin Sosyolojisi: Mekanik ve Organik Dayanışma ... 13
1.2.1.3.Tönnies: İki Farklı Dayanışma Biçimi Olarak Cemaat ve Cemiyet ... 17
1.2.1.4. Marx ve Sınıf Dayanışması ... 18
1.2.1.5. Weber: Topluluksal ve Birliksel İlişkiler ... 19
1.2.1.6. Simmel: Dayanışma İlişkileri ve Grup Dinamiği ... 21
1.2.2. Çağdaş Eğilimler: “Toplumsal Dayanışma”dan “Sosyal Dayanışmalar"a 23 1.2.2.1. Parsons: Kurumsallaşmış Rol Yükümlülükleri ... 23
1.2.2.2. Dayanışmanın Merkezileşmesi: “Yukarıdan ve Aşağıdan” Dayanışma ... 25
1.2.2.3. Hecther: Grup Dayanışması ... 27
1.2.2.4. Beck: Risk Toplumunda Dayanışma ... 29
1.2.2.5. Fukuyama: Toplumsal Sermaye, Güven ve Dayanışma ... 31
1.3.Bir Sosyal İlişki Üretme Biçimi: Dayanışma Ağları ... 34
1.3.1. Ağ Yaklaşımı ... 34
VIII 1.3.1.1.1. Sosyal Ağ Yaklaşımının İki Ekseni: Sosyal Etkileşim ve Sosyal
Sermaye ... 39
1.3.2. Sosyal Bir İlişki Biçimi Olarak Dayanışma Ağları ... 50
1.3.2.1. Dayanışma Ağlarının Üretilmesinde Etkili Olan Öğeler ... 56
1.3.2.1.1. Enformel Öğeler ... 60
1.3.2.1.1.1. Aile ve Akrabalık ... 61
1.3.2.1.1.2. Komşuluk, Hemşerilik ve Arkadaşlık ... 66
1.3.2.1.1.3. Kültür, Gelenek, Din ... 72
1.3.2.1.2. Formel öğeler ... 77
1.3.2.1.2.1. Devlet ... 78
1.3.2.1.2.2. Sivil Toplum ... 82
İKİNCİ BÖLÜM: YOKSULLUK VE DAYANIŞMA AĞLARI: ARAŞTIRMA DESENİ ... 87
2.1. Yoksulluğun Mutlak ve Göreli Boyutları ... 88
2.2. İnsani Yoksulluk ve Çok Boyutlu Yoksulluk ... 91
2.3. Yoksullukla Baş Etme: Yapabilirlik ve Yapabilirlikten Yoksunluk ... 93
2.3.1. Hane Geçim Stratejileri: Yoksulların Dayanışma Ağlarına Ulaşabilme ve Onları Üretebilme Potansiyeli ... 95
2.3.2. Hane Dışı Kaynaklar: Dayanışma Ağlarının Formel ve Enformel Düzeyleri ... 100
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: ARAŞTIRMANIN METODOLOJİSİ VE ALAN ARAŞTIRMASI VERİLERİNİN ANALİZİ ... 112
3.1. Metodoloji ... 112
3.1.1. Araştırmanın Konusu, Önemi ve Soruları ... 112
3.1.1.1. Yoksulluğu ve Yoksullukta Dayanışma Ağlarının işlerliğini Ölçmek ... 117
3.1.2. Araştırmanın Kapsamı ve Sınırlılıkları ... 119
3.1.3. Örneklem ... 121
3.1.4. Kullanılan Görüşme Formunun Özellikleri ... 123
3.1.5. Kullanılan İstatistiki Teknikler ... 125
3.2. Alan Araştırması Verilerinin Analizi ... 126
IX
3.2.2. Hane Halkı, Gelir ve Gider Bilgileri ... 136
3.2.3. Mülkiyet ve Evin Durumu ... 185
3.2.4. Mekânsal İlişkiler ... 201
3.2.5. Spesifik Enformel Dayanışma İlişkileri ... 236
3.2.6. Kurumsal İlişkiler: Valilik, Kaymakamlık, Belediye, Sivil Toplum Kuruluşları ... 247
3.2.7.Yoksullukla Baş Etme Stratejilerinin Yarar Düzeyleri, Formel ve Enformel Güven İlişkileri ... 263
3.2.8. Boş Zaman Tercihleri, Dinsel Yaşayış, Siyasi Görüş, Genel Sağlık Durumu ve Yaşam Memnuniyeti ... 268
3.2.9. Hanenin yoksulluk sebebi ve çözüm yolları ... 277
3.2.10. Yoksullukla Baş Etme Stratejileri: Alt boyutlar ve ilişkiler ... 280
SONUÇ ... 316
Ek 1: Ek Tablolar ... 327
Ek 2: Görüşme Formu ... 354
KAYNAKÇA ... 368
X TABLOLAR LİSTESİ
Tablo- 1: Cinsiyet Dağılım...………126
Tablo- 2: İkamet Edilen Merkez İlçe………128
Tablo- 3: Meslek Dağılımı………129
Tablo- 4: Kişisel Gelir Ortalaması ve Dağılımı………130
Tablo- 5: Medeni Durum………..131
Tablo- 6: Hane Büyüklüğü Ortalaması ve Dağılımı……….132
Tablo- 7: Hanede Çalışan Kişi Sayısı Dağılımı………133
Tablo- 8: Aylık Toplam Gelir Ortalaması ve Dağılımı……….………...134
Tablo- 9: Hanedeki Çocuk Sayısı………….………135
Tablo- 10: Görüşülen Kişilerin Yaş Ortalaması ve Dağılımı………...136
Tablo- 10.1: Görüşülen Kişilerin Eğitim Durumu………137
Tablo- 10.2:Görüşülen Kişilerin Çalışma Durumu………...138
Tablo- 11: Görüşülen Kişilerin Eşlerinin Yaş Ortalaması ve Eğitim Durumu…….139
Tablo- 11. 1: Eşlerin Çalışma Durumu……….140
Tablo- 12: Hanedeki Kız Çocukların Yaş Ortalaması ve Eğitim Durumu………...141
Tablo- 12. 1: Kız Çocukların Çalışma Durumu………143
Tablo- 13: Erkek Çocukların Yaş Ortalaması ve Eğitim Durumu………144
Tablo- 13.1: Erkek Çocuklarının Çalışma Durumu………..145
Tablo- 14: Hanenin Başka Yakınlarla Paylaşımı………..146
Tablo- 15: Sosyal Güvence………...…147
Tablo- 16: Çalışmama Nedeni…...………...148
Tablo- 17: İş Arama Süresi………...149
Tablo- 18: En Son İş Aranırken Başvurulan Formel ve Enformel Dayanışma Kanalları……….………...150
Tablo- 19: İş İmkânlarına Ulaşırken Kullanılan Kanallar……...……….152
Tablo- 20: Hanede Yapılan Gelir Getirici İşler………...…….153
Tablo- 21: Hanede Çalışma Dışında Elde Edilen Ek Gelir Kaynakları…………....155
Tablo- 22: Evde En Çok Tüketilen Gıda Ürünleri………...….157
Tablo- 23: Temel Gıda Ürünlerini Tüketebilme Sıklığı………...………158
Tablo- 24: Gıda Temininde Sıkıntı Yaşama Düzeyleri………...………….160 Tablo- 25: En Son Gıda Temini Sıkıntısında Başvurulan Enformel ve Formel
XI
Dayanışma Kanalları……….160
Tablo- 26: Aylık Harcama Kalemleri………...162
Tablo- 27: Hane Halkı Aylık Harcama Ortalaması ve Dağılımı…………...……...164
Tablo- 28: Hanede Harcamaları Çoğunlukla Yapan Kişi ya da Kişiler...………….165
Tablo- 29: Hanenin Temel Gider Kalemleri……….166
Tablo- 30: Aylık Giderleri Ödeyebilme Gücü………..168
Tablo- 31: Aylık Giderleri (Kira ve Gıda Dışı) Ödeme Sıkıntısı İçin Başvurulan Enformel ve Formel Dayanışma Kanalları………...169
Tablo- 32: İlk Destekler: Acil Para İhtiyacında Başvurulacak /Destek İstenecek İlk Üç Kişi/Yer………..……….171
Tablo- 32. 1:İş Ararken Başvurulacak İlk Üç Kişi /Yer………...……173
Tablo- 32. 2: Gıda Sıkıntısını Gidermede Başvurulacak İlk Üç Kişi/Yer………....175
Tablo- 32. 3: Ev ve Eşya Sıkıntısı ile Bazı Diğer Sıkıntılarda Başvurulacak İlk Üç Kişi/Yer……….176
Tablo- 32. 4: Hane Dışı Kaynaklara Ulaşmadaki Aktörler…………...………178
Tablo- 33: Borç Dağılımı………..181
Tablo- 34: Sübjektif Yoksulluk………183
Tablo- 35: Mülkiyet………..185
Tablo- 36: Hanenin Mülkiyet Durumu……….187
Tablo- 36. 1: Hanenin Kira Bedeli Ortalaması……….187
Tablo- 36. 2: Hanenin Kira Bedelini Ödeyebilme Düzeyi……….………..188
Tablo- 37: Hanenin Kira Bedelini Ödeme Sıkıntısında Başvurulan Enformel ve Formel Dayanışma Kanalları………189
Tablo- 38: Hanenin Yapısal Sıkıntıları……….191
Tablo- 38.1: Hanenin Yapısal Durumu……….192
Tablo- 39: Eşya Yoksunluğu………193
Tablo- 40: En Son Eşya Sıkıntısı Yaşandığında Başvurulan Enformel ve Formel Dayanışma Kanalları……….195
Tablo- 41: Hanede Karar Alma Mekanizmalar………197
Tablo- 42: Hanede İş Bölümü 1…………...……….199
Tablo- 42. 1: Hanede İş Bölümü 2………..………..200
XII
Tablo- 44: Doğum Yerinin Bölgelere Göre Dağılımı………...202
Tablo- 45: Konya’da Geçirilen Süre……….203
Tablo- 46: Konya Merkeze Gelmeden Önceki ve Şimdiki Hayat Kıyaslandığında Elde Kalanlar………204
Tablo- 46.1: Konya Merkeze İlk Gelindiğinde Destek Sağlanan Dayanışma Kanalları………205
Tablo- 47: Aynı Mahallede İkamet Etme Süresi……...………...……210
Tablo- 48: İkamet Edilen Mahallenin Tercih Edilme Sebepleri…………...………211
Tablo- 49: İkamet Edilen Mahalleye Taşınıldığında İşlevselleştirilen Dayanışma Kanalları………213
Tablo- 50: Şu An İkamet Edilen Mahallenin Genel Gelir Düzeyi………217
Tablo- 51: Şehrin Başka Herhangi bir Bölgesinde Yaşama İsteği ve Nedeni……..218
Tablo- 52: İkamet Edilen Mahallenin Yapısal Özellikleri ile İlgili İfadelere Katılma Düzeyi………...220
Tablo- 53: Komşularla Yakınlık ve Görüşme Sıklığı………...221
Tablo- 54: İhtiyaç Durumunda İşevselleştirilebilen Komşuluk İlişkileri………...224
Tablo- 55: Komşuluk İlişkilerinin Karşılıklılık Düzeyleri………...226
Tablo- 56: Aile ve Akraba Dayanışma Ağlarının (Yapısal) Potansiyeli…………..228
Tablo- 57: Aile ve Akrabalık İlişkilerinin Düzeyi……...……….231
Tablo- 58: Arkadaşlık Ağlarının Yapısal Potansiyeli………...232
Tablo- 59: Spesifik Dayanışma İlişkileri………..235
Tablo- 60: Sosyal Ağların Yoğunlaşmasının Önündeki Engeller……….237
Tablo- 61: Hane Dışı Enformel Kaynakları İşlevselleştirebilme: Son Birkaç Yılda En Fazla Öne Çıkan Dayanışma Kanalları 1 (Maddi Kaynaklar)………..238
Tablo- 62: Hane Dışı Enformel Kaynakları İşlevselleştirebilme: Son Birkaç Yılda En Fazla Öne Çıkan Dayanışma Kanalları 2 (Manevi/Duygusal Kaynaklar)…………242
Tablo- 63: Son İki Yıl İçin Geçmiş ve Bugün Kıyaslandığında Enformel Destek Kanallarındaki Değişimin Dereceleri………...245
Tablo- 64: Herhangi Bir Kuruluşa/Organizasyona Üyelik…...………246
Tablo-.65: Kurum veya Kuruluşlardan Yardım İsteme Sıklığı………...….248
Tablo- 66: Kurum ve Kuruluşlardan Çoğunlukla Destek Sağlanan Yardım Türleri………...249
XIII Tablo- 67: Formel Dayanışma Kanallarına Ulaşmada Köprüleyici Ağ
Bağlantıları………252
Tablo- 68: Formel Ağlara Ulaşmaktan Çekinme Düzeyleri ve Nedenleri………...253
Tablo- 69: Yoksullukla Mücadele Edebilme Potansiyeli: Formel Ağlar Dolayısıyla Herhangi Bir Meslek Edinme Kursuna Katılım ve Katkıları………255
Tablo- 70: Dayanışmanın Devletten Beklenen Yönleri...……….257
Tablo- 70. 1: Formel Ağların Formel Yollarla Kurulma Sıklığı………....…..259
Tablo- 71: Daha Fazla Sosyal Yardım Olsa.. …………...………...260
Tablo- 72: Yoksullukla Baş Etme Stratejileri ve Dayanışma Ağlarının Yarar Sağlama Dereceleri………..261
Tablo- 73: Formel Ve Enformel Ağ Bağlantılarına Güven Düzeyi………..264
Tablo- 74: Boş Zaman Tercihleri…...………...266
Tablo- 75: Sosyal Ağlarda Dışlanma Hissi……...………267
Tablo- 76: Dinsel Tutum ve Siyasi Görüş………268
Tablo- 77: Yaşamdan Memnuniyet, Yakın Geçmişteki Değişimler, Yakın Gelecekten Beklentiler……….270
Tablo- 78: Fiziksel ve Ruhsal Sağlık Durumu; Sağlık Sorunlarıyla Baş Etme...….272
Tablo- 79: Yoksulluğun Sebepleri ve Kurtuluş Yolları………...….275
Tablo- 80:Yoksullukla Baş Etme Stratejileri İfadelerinin Faktör Yüklemeleri…....278
Tablo- 81: Aktif Geçim Stratejileri: Yoksullukla Baş Etme Stratejileri Ölçeği Faktör Yüklemeleri (Faktör 1)……….282
Tablo- 82: Pasif Geçim Stratejileri: Yoksullukla Baş Etme Stratejileri Ölçeği Faktör Yüklemeleri (Faktör 2)……….284
Tablo- 83: Formel Dayanışma Ağı Stratejileri: Yoksullukla Baş Etme Stratejileri Ölçeği Faktör Yüklemeleri (Faktör 3)……….……….285
Tablo- 84: Enformel Dayanışma Ağı Stratejileri: Yoksullukla Baş Etme Stratejileri Ölçeği Faktör Yüklemeleri (Faktör 4)………..…286
Tablo- 85: Alternatif İstihdam Stratejileri: Yoksullukla Baş Etme Stratejileri Ölçeği Faktör Yüklemeleri (Faktör 5)………..287
Tablo- 86: Yoksullukla Baş Etme Stratejilerinin Cinsiyete Göre Farklılaşmasına İlişkin t Testi Sonuçları……….289
XIV Tablo- 87: Yoksullukla Baş Etme Stratejilerinin’nın Medeni Duruma Göre
Farklılaşmasına İlişkin T Testi Sonuçları……….290 Tablo- 88: Yoksullukla Baş Etme Stratejilerinin Hanedeki Kişi Sayısı Dağılımına İlişkin Aritmetik Ortalama ve Standart Sapma Değerleri……….291 Tablo- 88. 1: Yoksullukla Baş Etme Stratejilerinin Hanedeki Kişi Sayısına Göre Farklılaşmasına İlişkin F Testi (ANOVA) Sonuçları………...292 Tablo -88. 2: Yoksullukla Baş Etme Stratejilerinin Hanedeki Kişi Sayısına Göre Farklılaşmasına İlişkin TUKEY Testi Sonuçları……….293 Tablo- 89: Yoksullukla Baş Etme Stratejilerinin Hane Gelirine Göre Dağılımına İlişkin Aritmetik Ortalama ve Standart Sapma Değerleri……….294 Tablo- 89. 1: Yoksullukla Baş Etme Stratejilerinin Hane Gelirine Göre
Farklılaşmasına İlişkin F Testi (ANOVA) Sonuçları………...295 Tablo- 89. 2: Yoksullukla Baş Etme Stratejilerinin Hane Gelirine Göre
Farklılaşmasına İlişkin TUKEY Testi Sonuçları………..296 Tablo- 90: Yoksullukla Baş Etme Stratejilerinin Hanedeki Çalışan Sayısına Göre Dağılımına İlişkin Aritmetik Ortalama ve Standart Sapma Değerleri………..299 Tablo- 90. 1: Yoksullukla Baş Etme Stratejilerinin Hanede Çalışan Sayısına Göre Farklılaşmasına İlişkin F Testi (ANOVA) Sonuçları………...300 Tablo- 90. 2: Yoksullukla Baş Etme Stratejilerinin Hanedeki Çalışan Kişi Sayısına Göre Farklılaşmasına İlişkin TUKEY ve TAMHANE Testi Sonuçları ..…………301 Tablo- 91: Yoksullukla Baş Etme StratejilerininSosyal Güvence Durumuna Göre Dağılımına İlişkin Aritmetik Ortalama ve Standart Sapma Değerleri………..304 Tablo- 91. 1: Yoksullukla Baş Etme Stratejilerinin Sosyal Güvenceye Göre
Farklılaşmasına İlişkin F Testi (ANOVA) Sonuçları………...305 Tablo- 91. 2: Yoksullukla Baş Etme Stratejilerinin Sosyal Güvence Durumuna Göre Farklılaşmasına İlişkin TUKEY Testi Sonuçları………..306 Tablo- 92: Yoksullukla Baş Etme Stratejilerinin Oturulan Evin Durumuna Göre Farklılaşmasına İlişkin T Testi Sonuçları………..………...307 Tablo- 93: Yoksullukla Baş Etme Stratejilerinin Formel Ağlara Ulaşmada Çekinme Durumuna Göre Farklılaşmasına İlişkin T Testi Sonuçları………..308 Tablo- 94: Yoksullukla Baş Etme Stratejilerinin Geçen İki Yılla İlgili Görüşlere Göre Dağılımına İlişkin Aritmetik Ortalama ve Standart Sapma Değerleri……….310
XV Tablo- 94. 1: Yoksullukla Baş Etme Stratejilerinin Geçen İki Yılla İlgili Görüşlere Göre Farklılaşmasına İlişkin F Testi (ANOVA) Sonuçları………..311 Tablo- 94. 2: Yoksullukla Baş Etme Stratejilerinin Geçen İki Yıla İlişkin Görüşlerine Göre Farklılaşmasına İlişkin TUKEY Testi Sonuçları……….312
1 Giriş:
Dayanışma günlük yaşantımızda ve ilişkilerimizde sıklıkla rastladığımız, genellikle herhangi bir motivasyonla, neredeyse bireysel ihtiyaç olarak yöneldiğimiz bir olgudur. Yaşamımızda bazen kendimizi güçlü bir aile dayanışması içinde bulurken bazen komşu ya da akraba veya arkadaş ilişkisinde bu duyguyu hissederiz. Gündelik hayat tecrübeleri bireyleri genellikle herhangi bir dayanışma ilişkisine yöneltmekte, bu ihtiyacın karşılanamadığı durumlarda daha güvensiz, huzursuz ve kırılgan bir ruh haline sebep olabilmektedir. Bu çerçevede toplum içinde “ben”i diğeri ya da diğerleri ile birlikte “biz” yapan bir olgu olarak dayanışma, gerçekte toplumsal ilişkilerin ön koşullarından birisidir. Dolayısıyla bireylerin toplumla arasında kurulan en önemli bağlardan birisi olarak, gündelik ilişkilerde formel veya enformel düzeylerde, yatay ya da dikey konumuyla, bazen açık bazen de gizil biçimde bulunan dayanışmanın varlığı ya da yokluğu, azlığı veya çokluğu, güçlü ya da zayıf oluşu bireylerin toplumsal eylemini önemli biçimde etkilemekte ve şekillendirmektedir.
Bireylerin içinde bulunduğu şartlar, dayanışma ihtiyaçlarının da en büyük belirleyicisidir. Toplumda bireylerin neredeyse birlikte yaşayabilmesini mümkün kılan bir olgu olduğunu ifade edebileceğimiz dayanışmanın, sosyal ilişkilerde verili halinin belirli kırılgan kategoriler için büyük ölçüde önem taşıdığı bilinen bir gerçekliktir. Söz konusu kategorileri (örneğin; yaşlılıkta bakım veya çocuklukta sosyalleşme ya da suçlularda rehabilitasyon gibi) diğerlerine göre daha riskli hale dönüştüren şey ise, genellikle güçlü dayanışma ilişkilerinin sürekliliğini gerektirmesidir. Bu bağlamda “yoksullar” en dezavantajlı kategorilerden birisi olarak belirginleşmektedir. Toplumun normal birer üyesi gibi asgari yaşam şartlarını gerçekleştirmeye çalışan yoksullar için, içinde bulundukları zaman ve mekânda var olan dayanışma ilişkileri hayati önem taşımaktadır. Günümüzde yoksullar kentsel mekânlarda birtakım dayanışma ilişkilerini işlevselleştirebildikleri ölçüde hem kendi hem de hane yoksunlukları ile baş edebilmektedir. Özellikle yoksulluğun odağında duran gıda yoksunluğu gibi hayati durumlarda dayanışma ağlarının yoksul haneler için taşıdığı önemi tartışmak bile aslında anlamsızdır. Fakat bu önemin derecelerinin analizi ya da dayanışmanın hangi yollarla gerçekleştiği, yoksulların kentsel mekânlarda hayata nasıl tutunduğunu göstererek yoksullukla baş etmede sahip
2 oldukları potansiyellerin öğrenilmesini, böylelikle sürdürülebilir mücadele stratejilerinin geliştirilebilmesini mümkün kılabilir. Diğer taraftan yaşam koşulları açısından düşünüldüğünde, yoksullukla baş edebilmek için yoksuların sadece kendi aralarında kurdukları dayanışma ağları çoğu zaman yeterli olmayarak bu ağların dışında başka ağları da gerektirmektedir. Bu noktada, kentsel dayanışma ilişkilerinin gücü, yoğunluğu ve niteliği yoksulların içinde bulundukları durum ile baş edebilmelerinde ana unsurlar olarak kendisini gösterir.
Dayanışma ilişkilerinin yoksulluktaki anlamı, yoksulluk sorununun sadece somut düzeyleriyle ilgili olmadığı için önem taşımaktadır. Bu bağlamda, yoksullukta genellikle “yardımlaşma” olgusu ile ilişkilendirilen dayanışma söylemi gerçekte içe dönük okunduğunda çok daha kapsayıcı bir niteliktedir. Çok basit bir ifade ile somut bir “alma-verme” ilişkisini anlatan yardımlaşma, yoksulların yaşam koşullarını iyileştirmede şüphesiz önemli bir işleve sahiptir. Ancak kentsel ortak mekanların dışında kalan ve kentin ötekisi olarak görünen yoksullar için dayanışma, maddi söylemlerin ötesine geçerek yoksulu anlamayı, onunla bağ kurmayı, böylelikle daha içsel bir ilişki biçimini temsil etmektedir. Kısaca; yardım nesneye dönük bir eylem iken dayanışma, özne ile kurulan bağ noktasında yardımı işlevselleştirerek içermektedir. Dolayısıyla yoksulların hem kendi aralarında hem de diğerleriyle geliştirdikleri dayanışma ağları, belirli durumlarda kaynaklardan yoksunluğu, riskleri, güvensizliği, kırılganlığı ve dışlanmayı tolere edebilmeyi mümkün kılabilmektedir.
Bu çalışma yoksullukla baş etmede hane geçim stratejilerinden birisi olarak dayanışma ağlarının işleyişine odaklanmaktadır. Burada formel ve enformel düzeylerde işletilebilen dayanışma ağlarının geçim ilişkilerinine sağladığı katkı ve sınırlı kaldığı noktalar, ağ yaklaşımının sosyal ilişkileri betimleyen ve keşfeden yönleriyle ele alınmıştır. Çalışmada dayanışmanın toplumsal ilişkilerde verili konumu ile sosyolojik bir olgu olarak önemli tarihsel kesitlerin etkisiyle yaşadığı dönüşümler, klasik ve çağdaş teorik yaklaşımlar çerçevesinde irdelenmiştir. Dayanışma ilişkisinin sosyal ağ söylemi ekseninde kazandığı anlam ise yine sosyal etkileşim ve sosyal sermaye teorisi üzerinden ifade edilmeye çalışılmıştır. Dayanışmanın toplumsal ilişkilerde kurumlaşmış halleri olarak formel boyutlarda devlet ve sivil toplum ile enformel boyutlarda aile, akrabalık, arkadaşlık, komşuluk
3 ve hemşerilik bağları dayanışma ve sosyal ağ teorilerine dönük bir okuma ile irdelenmiştir. Dayanışmanın toplumsal ilişkilerdeki gücü ise toplumda bu ilişkiye en fazla gereksinim duyan kırılgan kategorilerden birisi olarak, yoksullukta karşıladığı anlam ekseninde somutlaştırılmıştır. Dolayısıyla bu çalışma teorik ve uygulamalı yönleriyle yoksulluk ve dayanışma ilişkisini analiz etme amacı taşımaktadır.
Toplamda üç temel bölümden oluşan bu çalışmanın ilk bölümü dayanışmanın olgusal ve kavramsal karşılığını ele almaktadır. Burada farklı disiplinlerin bu olguyu ele alış tarzları ile toplumdaki güçlü bağlardan birisi olarak dayanışmanın niteliğine ilişkin yaklaşımlara yer verilmiştir. Sosyal bilimlerde diğer bazı disiplinlerin dayanışma olgusunu nasıl konumlandırdığı ifade edilerek içinde bulunulan somut koşullar doğrultusunda, sosyoloji disiplininin toplumsal gerçekliğe atfen dayanışma ilişkisine yüklediği anlam ortaya konmuştur. Daha sonra sosyolojik olarak dayanışma olgusunun tarihsel süreçteki yönelimi, konu ile ilgili klasik ve çağdaş teoriler ekseninde ifade edilmiştir. Burada klasik eğilimler, klasik sosyolojinin bir anlamda ana ekseni olarak dayanışmanın nasıl sağlanacağı konusuna odaklanmakta ve geleneksel ahlaki normlar çerçevesinde bu olgunun toplumsal bütünlüğün sürekliliğindeki işlevini vurgulamaktadır. Söz konusu düşünce biçminin toplumsal ilişkilerde dayanışmanın dönüşümü anlatısı ile birlikte “toplumsal dayanışma”’dan “sosyal dayanışmalar” eksenine doğru gösterdiği eğilim ise daha çok, çağdaş sosyolojik düşüncenin tartıştığı, anlamaya çalıştığı fikirleri içermektedir. Çağdaş sosyolojik düşüncenin dayanışma konusuna yönelimi bu bağlamda dayanışmanın toplumda daha küçük ölçekli yapılarda kendini yeniden üretme tarzlarına odaklanmaktadır. Diğer taraftan modernleşmenin gittikçe somutlaşmaya başlayan olumsuz sonuçları için tutulan matemin de giderilmesi amacına hizmet edecek şekilde, sosyal ilişkilerin yeniden canlandırılmasını ve toplumu bir arada tutan birlik bağının kuvvetlendirilmesini öngören yaklaşımların, dayanışmayı toplumsal bağlamı ile ele almaya yeniden yaklaştığı görülmektedir. Dolayısıyla çalışmanın bahsedilen kısmı, bu düşünceler ekseninde günümüzde dayanışmanın değişip dönüştüğü ölçüde toplumsal ilişkilerde işlevini sürdürme potansiyellerini ifade tarzı olarak akademik yaklaşımları konu edinmektedir.
Dayanışmanın sosyal bir ağ olarak karşıladığı anlamın imkanları ve sınırları ise toplumsal ilişkilerin farklı düzeylerini görebilmeyi ve bu ilişkileri daha biçimsel
4 ifade edebilmeyi mümkün kılan ağ yaklaşımının sosyal alandaki ifadesi çerçevesinde ele alınmıştır. Bu çalışmanın sosyal bir ilişki üretme biçmi olarak “dayanışma ağları” şeklindeki teorik kurgusunu besleme ve güçlendirme noktasında sosyal ağ yaklaşımının irdelenmesi önem taşımaktadır. Bu eksende çalışmada dayanışma olgusunun mahiyeti ve bir bilim olarak sosyolojinin bu konuya ilgisini içeren açıklamalardan sonra dayanışma ağları ifadesi bağlamında ağ yaklaşımı ve sosyal ağlar konusundaki akademik ilgi irdelenmiştir. Burada sosyal ağların iki ekseni olarak sosyal etkileşim ve sosyal sermaye konuları önem kazanırken, bu yorumlar ağların dayanışma ilişkisi olarak okunabilmesi girişimini temellendirmektedir. Gerçekte, birtakım düzeylerde sosyal etkileşim kuramcılarından etkilenen sermaye teorisyenlerinin, toplumsal bağlar ve sosyal ağların özellikleri ve işleyişleri noktasında inşa ettikleri kavramlar, çalışmanın bu kısmında ele alınarak dayanışma ilişkilerinin ağ terminolojisine uyarlanabilme düzeyleri görünürleşmektedir. Sonrasında ise toplumsal ilişkilerden dayanışmanın gücünü temsil eden kurumlaşmış unsurlar formel ve enformel düzeylerde ele alınmıştır. Burada bahsedilen ilişkileri tanımlarken ifade edilen formel ve enformel ayrımı, modernleşmeci düşüncede sıkça rastlanıldığı gibi, bu olgulardan herhangi birine teorik bir üstünlük atfetme iması taşımaktan ziyade, sosyal ilişkilerin biçimsel ve biçimsel olmayan yönlerini vurgulayarak betimleme işlevi görecek şekilde kurgulanmıştır. Böylelikle dayanışmanın olgusal karşılığı ile toplumsal ilişkilerde ifade ettiği anlamın ortaya konması, çalışmada gözetilen sınırlar dahilinde mümkün olabilmiştir.
Çalışmanın ikinci bölümü ise dayanışmanın toplumdaki önemini somut düzeyde görebilmeye odaklandığımız yoksulluk konusunun bahsedilen çerçevedeki sosyolojik bağlamını ve dayanışma ağlarının işlerliğini yoksullukta ölçen alan araştırmasının kapsamı ile ilgili bilgileri içermektedir. Bu çalışmanın temel sorunu yoksullukta dayanışma ağlarının analizi olduğu için, çok geniş bir bağlamı olan yoksulluk konusunun ele alınmasında birtakım sınırlar gözetilmiştir. Yoksulluğun mutlak ve göreli boyutlarının yanı sıra “insani yoksulluk” ve “çok boyutlu yoksulluk” gibi kapsamlı tanımlar, küresel ölçekte kabul gören yoksulluk tanımları olarak kentsel yoksulluğun işaret ettiği yoksunluk boyutlarını içerdiği için bu çalışmada kullanılmıştır. Yoksulların geçim sıkıntıları ile baş etmede işlevselleştirdikleri kaynaklar ve bu kaynakların sınırları ise yoksulluk ve hane
5 çerçevesindeki analizlerde oldukça açıklayıcı olan “yapabilirlik” ve “yapabilirlikten yoksunluk” yaklaşımlarını içeren tartışmalar çerçevesinde değerlendirilmiştir. Bu yaklaşımlar; yoksullukla baş etmede işletilebilen dayanışma ağlarının potansiyellerini es geçmeden, dolayısıyla yoksulları tamamen kaynaklardan yoksunluğa ya da sürekli işlevselleştirebilecekleri kaynaklarla çevrili çevresel koşullara sahip oldukları gibi bir algıya indirgemeksizin ele alabilmeyi sağlama yönüyle bu çalışmada birarada önemsenerek konu edilmiştir. Yoksullukta hane geçim stratejileri ekseni ile anlam kazanan bu yaklaşımlarda yoksulların dayanışma ağlarına ulaşabilme ve onları üretebilme potansiyelleri ve hane dışı kaynaklar olarak dayanışma ağlarının formel ve enformel düzeyleri, konu ile ilgili yapılmış çalışmalardan örneklerle bu çalışmanın alan araştırması kısmında odaklanılan temel sorunun anlaşılması için “araştırma deseni” kısmında yer verilen konular olmuştur.
Çalışmanın uygulama aşamasında temel oluşturan genel ölçütler ve önemsenen kriterler ise üçüncü bölümü olarak “Araştırmanın Metodolojisi ve Alan Araştırması Verilerinin Analizi” kısmında yer almaktadır. Burada öncelikle yoksullukla baş etmede dayanışma ağlarının rolüne odaklanan alan araştırmasının konusu, önemi ve temel aldığı sorular ifade edilmiştir. Yoksulluğu ve yoksullukta dayanışma ağlarının işleyişini ölçmek, bu çalışmanın uygulama kısmı açısından önem taşıdığı için ayrı bir başlık olarak ele alınmış ve burada konu ile ilgili temel görüşlere yer verilmiştir. Daha sonra araştırmanın uygulama evreni ile ilgili birtakım özelliklerle birlikte çalışmanın kapsamı ve sınırlılıkları belirtilmiştir. Araştırma kapsamında seçilen kişilere ve bu seçme işleminde etkili olan hususlarla birlikte burada kullanılan örneklem tekniğine çalışmanın medolojisinin önemli bir başlığı olarak “Örneklem” kısmında yer verilerek alan araştırmasının temel karakteristiği belirtilmeye çalışılmıştır. Kullanılan görüşme formunun özellikleri ile alanda odaklanılan soruların kapsamı ve iç mantığı ifade edilmiş, sonrasında da alandan elde edilen verilerin analizinde kullanılacak olan istatistiki tekniklere yer verilmiştir. Çalışmanın son bölümü olan bu bölümde, alan araştırması verilerinin analiz sonuçları teorik tartışmalar ekseninde sonuçlandırılmıştır. Burada yoksullukla baş etmede dayanışma ağlarının rolü betimleyici ve keşfedici tarafları ile ifade edilerek, önemsenen genel çerçeve içinde elde kalan bulgular nihai yorumlara bağlanmıştır.
6 BİRİNCİ BÖLÜM: TOPLUMSAL İLİŞKİLERİN GÜCÜ:
DAYANIŞMA AĞLARININ SOSYAL İNŞASI
Çalışmanın bu kısmı, yukarıda genel olarak bahsedilen gerekçeler ekseninde, temel olarak dayanışma ağlarının yoksullukla baş etmede önemli bir etkisi olduğu kabulünden hareketle, yoksulların da birer üyesi olarak içinde yaşadığı toplumda işletilen dayanışma ilişkilerinin nasıl konumlandığına odaklanmaktadır. Bu bağlamda dayanışmanın kavramsal karşılığı ele alındıktan sonra işaret ettiği toplumsal gerçeklik, sosyolojik teoride klasik ve çağdaş yönelimiyle aktarılmaya çalışılacaktır. Daha sonra, bir “sosyal ağ” olarak dayanışma ağlarının toplumsal ilişkilerde üretilmesinde ve işletilmesinde formel ve enformel düzeyde etkili olan öğeler değerlendirilerek dayanışmanın toplumsal konumuna dair genel bir çerçeve çizilecektir.
1.1. Dayanışma Olgusu
Gerçekte toplumsal ilişkilerin bir yönünü tanımlayan dayanışma kavramı, sosyal bilimler literatüründe çeşitli düzeylerde, benzeşen ve farklılaşan yönleri ile ele alınmaktadır. Dayanışma ilk olarak ve en genel ifadeyle; bir grup içindeki bireylerin aralarında veya grupların birbirleriyle olan ilişkilerinde karşılıklı yardımlaşma, ortak tavır ve toplu eyleme bağlı olarak gelişen “bağlılık duygusu”nu anlatır (Demir/Acar, 2002: 91). Kendini diğerleriyle birlik görme boyutu nedeniyle psikolojik özelliklerinde bir duygu olarak belirirken, karşılıklılık temeline dayanan sosyal özellikleri bakımından bir etkinlik ya da hareket tarzıdır (Bilgin, 2003: 79). Felsefi olarak ele alındığında ise kavram; her insanın uygarlığın kendisine sağladığı nimetlerden dolayı dünyaya borçlanmış olarak geldiği fikrine işaret eder. Bu nedenle; insanın toplumsal kalkınmaya katkıda bulunarak, başka bireylere yardım ederek ve toplumsal yükümlülüklerden kendi payına düşeni yerine getirerek borcunu ödemesi gerektiğini belirtir. Ahlaki bir düzen korumayı kişisel çıkarlara bağlayan etik egoizme karşı çıkarak, bunun insanlığın yararına olduğu savunusuyla ahlaklılığın; başkalarına karşılığında hiçbir şey beklemeksizin faydalı olma, başkaları için kendi çıkarlarından özveride bulunma fikrini ve tavrını merkeze koyan özgeciliğin, felsefi anlamda dayanışmacılık fikri ile özdeşleştiği ifade edilmektedir (Cevizci, 2002: 247, 801). Şüphesiz kavram felsefi açıdan değerlendirildiğinde, bir ideali anlatmaktadır.
7 Bu bağlamda, insanların refahını sağlayabilecek ortak iyilik, istikrar ve düzen idealine erişmeyi mümkün kılacak bir ahlak anlayışı temelinde şekillenmesi beklenen dayanışmanın “ben” duygusundan ve karşılıklı çıkar güdüsünden arınmış olması beklenir.
Sosyolojik olarak dayanışma olgusu ise, insanlığın refahının ona bağlandığı ortak bir idealden çok işaret ettiği toplumsal gerçeklik ekseninde ele alınıp tartışılmıştır. Bu bağlamda “sosyal dayanışma” kavramı daha çok sosyal ilişkilerde bu olgunu ortaya çıkma motivasyonlarına ve sosyal ilişki üretebilme potansiyellerine odaklanmaktadır. Bireyin hem diğer bireylerle hem de toplulukla ilişkisini ve bu ilişkilerdeki konumunu analiz etme fikriyle, özellikle topluluk çalışmalarında; sosyal etkileşim, topluluk duygusu, sosyal bağ, aidiyet, sosyal uyum, sosyal sermaye gibi olguları oluşturan başlıklardan birisi şeklinde ele alınmaktadır. Ayrıca sosyal değişme kuramcılarının ve antropologların (değişim, hediyeleşme), sosyal planlamacıların (sosyal güvenlik, sosyal koruma, sosyal içerme), siyaset teorisyenlerinin (sivil haklar, eşitlik, özgürlük tartışmaları), ekonomistlerin (rasyonel seçim teorisi) kendi alanları ile ilgisi bağlamında sosyal dayanışma kavramına yöneldikleri görülmektedir. Sosyolojik eğilim ise klasik dönemden günümüze dayanışmanın dönüşümünü ve bu eksende toplumsal görünümlerini konu edinmektedir. Bu tartışmalarda en önemli unsurlar, modernleşme tecrübesi ve onun belirlediği ölçüde tarihsel yönelim gösteren bireyselleşme olgusudur. Daha güncel sosyolojik çalışmalarda ise sosyal sermaye ve sivil topluluklarda güven bağını arttıran bir öğe olarak dayanışma olgusuna ilgi gösterilmektedir. Bu çerçevede, temelde toplumda yaşayan bireyleri hem birbirlerine hem de topluluklara, böylelikle de topluma bağlayan bağlardan birisi olarak işaret ettiği olgusal gerçekliğe atfen, dayanışma kavramının farklı eksenlerde tartışıldığı, bu anlamda geniş bir literatüre sahip olduğu görülmektedir. Gerçekte dayanışmanın içinde bulunulan toplumsal şartlara, dolayısıyla da sosyolojik imkanına göre şekillendiğini ve anlam kazandığını ifade etmek mümkündür.
Dayanışmanın sosyal ilişkilerde bulunuşunu anlatan “sosyal dayanışma” kavramı; iki veya daha çok birey arasında karşılıklı güvenin var olduğu ve kendi aralarında herhangi spesifik bir hareketten bağımsız olarak, belirli bir durumun “anlık üretim”i şeklindeki “karşılıklı sorumluluk ilişkisi” dir. Böylelikle sosyal
8 dayanışma, birbirleri ile ilişkisi olan aktörler arasında örneğin; geçerli normların önerdiği kültürel değerlerin emri ile aile üyelerinin birbirlerine göz kulak olması ya da ilgi göstermesi gibi bir irade sonucunda ortaya çıkabilmektedir. Ya da dayanışma; güven ve karşılıklı sorumluluk birikimi gibi herhangi bir sosyal sermaye biçimi olarak, zaman içinde aynı aktörler arasında tekrarlanan etkileşimlerde de oluşabilmektedir. (Sandefur/Laumann, 2000: 78). Bu çerçevede, bireyin ya da topluluğun dayanışma motivasyonu her ne olursa olsun, özel bir çıkar, seçim ya da karşılıklılıktan öte, bu olguların bireyüstü hali olarak, “genelleşmiş sorumluluk” vurgusu ön plana çıkmaktadır.
Diğer taraftan sosyal dayanışma sosyal ilişkiler düzeyinde, bireyin diğerlerine yönelik ya da diğerleriyle birlikte hissettiği bir duygu olmasına rağmen aslında bu durum, bilişsel ve reflektif unsurları da içerebilmektedir. Yani dayanışma ortak bir sonuç bilincine ve değerli bir ortak amaca dayanan ya da geçmiş ve gelecek kaderini içeren aile ve arkadaşlık sevgisinin her ikisinden de ayrılabilmektedir. Bu yönüyle düşünüldüğünde dayanışma, basitçe sunulan bir şey olmanın ötesinde ve işbirliği ile benzer bir biçimde, belirli inançlar temelinde oluşmakta veya seçilmektedir (Heyd, 2007:118). Böylelikle dayanışma olgusu sosyal ilişkilerde bağlayıcı bir etkiyle, belirlenen amacı başarılı bir şekilde hedefe götürmede önemli bir boyut olabilmektedir.
Dayanışmanın temel kaynağını Oorschot ve Komter(1998: 8), “karşılıklı kader paylaşımı” nda görmektedir. Bu görüşe göre, söz konusu paylaşım iki şekilde gerçekleşmektedir. Bunlardan ilki, bireyin diğeriyle kendisini özdeşleştirerek “biz biriz” duygusu ile diğerini kendisi gibi gördüğü dayanışma ilişkisidir. Bu noktada birey diğeri ile bir çıkar empatisi yaparak “bizim çıkarımız” düşüncesine yönelmektedir. İkincisi, kader paylaşımı ise bağımlılık üzerine kurulu olarak yaşamdaki fırsatları elde etmek için “birbirimize ihtiyacımız var” duygusu ile şekillenmektedir. Böylelikle bahsedilen ilk ilişkide kültürel ve empatik olarak kurulan bir bağ olarak “kimlik” paylaşımı; diğer ilişkide ise bireylerin birbirine ihtiyaç hissi temelinde “menfaat” paylaşımı öne çıkmaktadır.
Yukarıda bahsedildiği düzeyde, dayanışma olgusu kaynak ve amaç gibi konularda belirli bir tanımlamayı mümkün kılabilse de sosyolojik olarak ele alındığında, toplumsal bir ilişki biçimi olarak, önemli tarihsel kesitlerin ve toplumsal
9 olayların etkisiyle geçmişten günümüze dönem dönem farklı görünümlere sahip olmuştur. Dolayısıyla ilgili akademik yazının bu duruma paralel bir biçimde dayanışma olgusunu analiz ettiğini söylemek mümkündür.
1.2. Dayanışma Olgusunun Sosyolojik Yönelimi: Klasik ve Çağdaş Eğilimler
Daha önce ifade edildiği gibi, sosyoloji geleneğinde dayanışma olgusu, geçmişten günümüze arzulanan, istenen bir durum ya da insanlığın refahında kurtuluşun ona bağlandığı bir idealden öte, rasyonel geçekliğe atfen tartışılmıştır. Bu bağlamda insanlık tarihinde, toplumsal ilişkilerde daha çok modernleşme deneyimini temsil eden zaman diliminde ortaya çıkan yeni eğilimleri açıklama ihtiyacını karşılaması beklenen sosyoloji biliminin kurucularının bu olguyu ele alması aslında oldukça anlamlıdır.
Dayanışmanın işaret ettiği toplumsal gerçekliğin tarihsel kökenine bakıldığında, Batı dilinde “solidaire” şeklinde; iki ya da birçok borçlunun, içlerinden birinin borç ödemede acze düşmesi halinde üstlenmesi gereken ödeme zorunluluğunu ifade ederek, ilkin Roma Borçlar Hukuku’nda geçen Latince “in solidum” ve “obligatio in solidum” terimlerinden geldiği görülmektedir. 18. yüzyılın sonlarında dayanışma, bireyin topluluğa, topluluğun da bireye kefilliğini içeren hukuk kuralı bağlamının ötesinde yaygınlaşarak birey ve toplum arasındaki karşılıklı yükümlülük ilkesi ekseninde toplum, ahlak ve politika alanlarında kullanılmaya başlanmıştır (Bayertz, 1999: 3). Sözcüğün 19. yüzyıla gelindiğinde ise iki anlam çerçevesinde kullanımı sözkonusudur. Bir olgu olarak dayanışma, bir bütünün parçaları arasında, dolayısıyla bireyler arasında kaçınılmaz bir biçimde kökleşen karşılıklı bağımlılıktır. Diğer kullanım ise daha çok arzulanan bir şey olarak, yardımlaşma ve kardeşlik üzerine kurulu toplumsal düzene yöneliktir (Borlandi, 2011:172). Dayanışma kavramının 19. yüzyılda karşıladığı bu anlam aslında tesadüfi değildir. 19. yüzyıla gelindiğinde o döneme değin yaşanan tarihsel deneyimlerin ortaya koyduğu toplumsal koşullar, “toplumu birarada tutacak bağın ne olacağı” tartışmasının bir yansıması olarak sosyal bilimcileri bütünün parçaları arasındaki ilişkiyi irdelemeye yöneltmiştir. Bu bağlamda din, aile, akrabalık, komşuluk gibi dayanışmanın toplumsal ilişkilerde kadim sağlayıcılarının, süreçle birlikte toplumda eski gücünü ve
10 işlevini yitireceği düşüncesi etkili olmuştur. Gerçekte, aydınlanma döneminde rasyonel ve seküler vurgularla modelize edilen “birey” in, daha çok geleneksel dünyanın tanımladığı vurgularla karakterize olan karşılıklılık ilişkisini diğerleriyle nasıl gerçekleştireceği önemli bir sorun alanını teşkil etmiştir. Dolayısıyla dönemin düşünürlerinin yaşanan toplumsal değişimi farklı açılardan ele aldığı görülmektedir.
1.2.1. Klasik Eğilimler
Aydınlanmanın düşünsel mirasının oluşmasını sağlayan tarihsel kesitler genel olarak 16. 17. ve 18. yüzyıl kabul edilmektedir. 16. ve 17. yüzyılları bilimsel devrimler karakterize ederken, 18. yüzyıl siyasal, ekonomik ve toplumsal açıdan dönüşümlerin yaşandığı bir zaman dilimidir. Yaşanan sosyal değişmeler Batı coğrafyasındaki toplumları farklı düzeylerde etkilese de, bazı ortak temalar birbirlerini büyük ölçüde temsil eder niteliktedir1. 18. yüzyılın sosyal düşünürleri, toplumun incelenmesiyle ilgilenen sosyal bilimciler değil, büyük ölçüde insanlığın yararı için toplumu daha ileriye götürmeyi amaçlayan ahlak bilimcileri olmuştur (Bierstedt, 2002: 18). Klasik dönemin büyük ahlakçıları, insanlığı daha çok iki olgu arasında bocalayan bir şey olarak sunmaktadır. Bunlardan ilki; insanoğlunun toplumsal ilişkilerin bir parçası olarak kabul ederek zayıflığı nedeniyle diğerlerine ihtiyaç duyduğunu ön plana çıkarmaktadır. Diğer düşünce geleneğinde ise insanlarla kurulması gereken ilişkilerin yük; onaylanmanın ise bilge insanın tahammül edemeyeceği bir beyhudelik olarak vurgulanmasıyla bilge kişinin kendi kendine yetebileceği telkin edilmiştir. Bu eksende örneğin Montaigne, memnuniyetin kaynağının kişinin kendisi olduğunu, kişiyi ötekine bağlayan tüm bağlardan kurtulmasını, bile isteye, yalnız ve keyfince yaşayabilmeyi önerirken; Pascal ise toplumsallığın gerçek, fakat ideal olanın yalnızlık olduğunu ifade etmiş, bunu insanın kendi doğasının derin hakikati olarak değerlendirmiştir. Machiavelli ve Hobbes’un fikirlerinde de benzer bir karamsarlık görülmektedir. İnsan görünürde diğerleriyle,
1 Bierstedt, hakkını kimsenin veremeyeceğini ve bu konuda hiçbir özetin yeterli olmayacağını ifade
ettiği aydınlanma düşüncesini dört farklı önerme ekseninde ele almıştır. Bunlar kısaca; doğaüstünün doğalla, dinin bilimle, Tanrısal buyruğun doğa yasasıyla, din adamının filozofla yer değiştirmesi; toplumsal bütün sorunların çözümünde deneyin rehberliğindeki aklın yüceltilmesi;
insanın ve toplumun mükemmelleştirilebileceğine, dolayısıyla insan soyunun geliştirilebileceğine
inanılması; insanın haklarına ilişkin insancıllaştırıcı saygı olarak ifade edilmiştir. Bkz. Robert Bierstedt, “18. Yüzyılda Sosyolojik Düşünüş”, Çev. Uygur Kocabaşoğlu, Sosyolojik Düşüncenin Tarihi içinde, Bottomore/Nisbet, Ayraç Yayınları, Ankara, 2002, s. 19.
11 sadece görünürde ve resmi ahlakın gerekliliklerine uyum sağlamak için ilgilenir. Gerçekte ise insan sırf çıkarcı ve bencil bir varlıktır, diğerleri onun için sadece rakip veya engel olabilir (Todorov, 2008: 24).
Söz konusu dönemde Rousseau’ nun insanı ilk kez “ötekilere ihtiyacı olan bir varlık” olarak tanımlaması neredeyse bir devrimdir. Rousseau’ya göre toplumsallık bir kaza ya da bir olumsallık durumu değildir, bu bizzat insanlık durumunun tanımıdır. İnsanoğlunun yazgısının anlamı diğerlerine mutlak suretle ihtiyacımızın olmasıdır, bu ihtiyacın amacı yersiz gurur duygusunu tatmin etmek değildir, ötekilere ihtiyacımız vardır çünkü kökensel bir eksiklik taşımaktayızdır. Böylelikle Rousseau’nun toplum düşüncesi, insanın zayıflığından ileri geldiğine dayanan Aristo düşüncesiyle buluşmaktadır. Bu görüşlerin önemi ise söz konusu tartışmaların arasında; esasen insanın doğumdan gelen bir yetersizlikle var olmaya başladığını, bu yüzden her birimizin diğerine, takdir edilmeye, kalben bağlanmaya muhtaç olduğunu ifade etmiş olmasıdır. O’na göre bu çerçevede öteki ile ilişkiler kendini azaltmak yerine çoğaltır (Todorov, 2008: 33). İnsanın doğası gereği iyi olduğu ve yarattığı kurumların onu kötü yaptığını ifade eden Rousseau (Bierstedt, 2002: 32), bu bağlamda, yaradılış olarak çıkar ve bencillik zemininden bir insan tasavvuru çıkarsayan ve ortak değerleri “çıkar ilişkileri” üzerinden kurgulayan çağdaşlarından büyük ölçüde ayrılarak düşünsel geleneğe önemli bir katkıda bulunmuştur.
19. yüzyıl ise kendisinden önceki birkaç yüzyılın beslediği ölçüde, tarihsel açıdan bir dönüm noktasını ifade etmektedir. Bu yüzyıl, Aydınlanma döneminin Fransız Devrimi ile eklemlenen düşünsel mirasının Endüstri Devrimiyle desteklendiği; ortaya ıkan yeni algılama tarzının din, ekonomi, siyaset, aile, hukuk gibi başlıca kurumlarla etkileşime geçerek toplumsal alanlara nüfuz ettiği bir süreci anlatır. Adına modernleşme denilen bu yeniden inşa sürecinin başlamasıyla özellikle sanayileşme ve kentleşme öne çıkarak, “sanayi kentleri” tipolojisiyle yeni bir toplumsal ilişki biçimi üretmiştir. Batı dünyası için çok önemli olan bu tarihsel dönüm noktasının etkileri sadece o coğrafya ile sınırlı kalmamış farklı toplumları da etkisi altına almıştır.
Yaşanan değişim ve dönüşümler, özellikle de ortaya çıkan yeni üretim biçiminin bireyler arasındaki ilişkiyi giderek farklılaştırdığı, yaşamın mekanikleşmesinin doğaya ve topluma karşı hesapçı bir bakış açısı ürettiği ve bu
12 durumun insanın doğa ve toplumla olan birlik bağını yok ettiği ( Pappenheim, 2002: 33) fikrini dönemin temel tartışma konuları haline getirmiştir. Bu tartışmalarla birlikte çağın düşünürlerinin toplumun bilgi alanını düzenlemeye yöneldiği görülmektedir. Pozitivizmin, bilgi üretimini bilimselliğe doğru evrilmede başlıca yol olarak kabulüyle birlikte, önceki bilgi gelenekleri birer bilimsel disipline dönüşebilme kaygısıyla yönlerini pozitivizme çevirmiş ve o zaman dilimine kadar var olan bilgi gelenekleri bu yeni sistematize biçiminin izin verdiği ölçüde kendisini yeniden inşa çabasına girmiştir.
1.2.1.1. Comte: Sosyoloji, Konsensüs ve Dayanışma
“Toplumu yeniden organize etmek için gerekli bilimsel işlemlerin planı” nın mimarı, pozitivizmin kurucusu Auguste Comte, sosyoloji adını ilk kullandığı en ünlü çalışması (Turner vd., 2012: 26, 40) olan “Pozitif Felsefe Dersleri” nde dayanışmadan “konsensüs” şeklinde (Borlandi, 2011: 172) söz ederek toplumsal birliğin sağlanması konusuna odaklanmıştır. Comte’a göre, bilimin teolojik ruhu 16. yüzyıldan itibaren, sanayinin feodal askeri zihniyeti kemirmeye başlayıp,bu zihniyetin en sonunda yıkılmasının ardından ortaya çıkan entelektüel, sosyal ve politik kaos; sanayileşmiş ve kentleşmiş topluma hiçbir şekilde uymayan bir sosyal organizasyon tipi, politik düzen anlayışı ve siyaset zihniyeti ile asla aşılamaz. Yaşanan değişimlerle birlikte toplumun karışıklığa boğulduğunu ve çöktüğünü, toplumun üyeleri tarafından paylaşılan ortak inançların sarsıldığını düşünen Comte, toplumu bir kez daha birleştirebilmek için yeni bir din ve yeni bir ruhban sınıfı önermektedir (Tatlıcan, 2011: 45, 47). Sevgi ve birlik anlayışında olan bir insanlığın bu sürekli gereksinimlerini karşılayacak din, insanlık dinin kendisi olacaktır (Aron, 2000: 98).Bahsi geçen düşüncede yeni din pozitivizm, ruhban sınıfı ise bilim adamları olarak kurgulanmıştır. Comte burada organizmacı bir yönelimle, toplumsal düzenin yasalarını belirlerken sosyolojiyi bilimler hiyerarşisinde en üst noktaya koymakta; uzlaşmanın ve dayanışmanın sağlanması misyonunu bir bilim olarak sosyolojiye yüklemektedir.
Comte’un toplumsal yapıda gördüğü kaotik duruma bir çare olarak sunduğu bilimsel yönelimi ve metodolojiyi, sonrasında Durkheim birkaç basamak daha yükseğe taşımıştır. Toplumun içinde bulunduğu koşullar konusundaki kaygı,
13 Durkheim’in sosyolojisinin oluşmasını motive eden en önemli şeydir. Bu etki, “Toplumsal İşbölümü” nden “İntihar” a Durkheim’ın neredeyse tüm çalışmalarında görülmekte, toplumsal birçok olguyu, ortaya çıkan kuralsızlık (anomi) durumunun belirlediği ölçüde değerlendirmektedir. Dayanışma olgusunu ise kendi sosyolojisinin neredeyse temeline oturtan Durkheim, aslında sosyolojinin nasıl yapılacağı sorusunun cevabı niteliğinde, geliştirdiği bakış açısıyla sosyal bilimlerde fark edilir biçimde kendinden öncekilerden ayrılmakta ve kendisinden sonra gelen fikirleri beslemektedir.
1.2.1.2. Durkheim ve Toplumsal İlişkilerinin Sosyolojisi: Mekanik ve Organik Dayanışma
Durkheim çalışmasında (2006: 24, 26), sanayi toplumundaki ekonomik etkinliğin kapsayıcılığı ve içine çektiği yaşam şartları doğrultusunda, insan yaşamının büyük bölümünün her türlü ahlaki etkinin dışında kaldığını belirtir. Fakat ödev duygusunun güçlü bir biçimde yerleşebilmesi için içinde bulunduğumuz durum ve koşullar bunu desteklemelidir. Çünkü doğası gereği insan kendisini zorlamaya ve sıkmaya eğilimli değildir. “Peki, dış şartlar bunu desteklemezse ahlak nasıl edinilir? Ya da bireyler her an kendi çıkarlarını düşünmeye sevk eden koşullar içerisinde yaşarken başkasını nasıl düşünür?”. Durkheim, bu sorular ekseninde “hastalığın tanısı” nı koyduğunu ifade eder. Bireylerin uyacakları kuralları koyabilmek için zorunlu olan maddi ve manevi üstünlük, ancak kurulu bir toplumda bulunabilecektir. Bu doğrultuda O’nun dayanışma ile ilgili analizleri, ne siyasal toplumun ne de devletin yalnız başına bunu sağlamaya yetmediği; ekonomik yaşam çok özel bir nitelikle gittikçe daha çok uzmanlaştığı için, onların yetkisinin ve etkinlik alanının dışında kaldığı tespitiyle şekillenmektedir. Burada çare ise; bir mesleğin etkinliklerinin ancak onun işleyişini iyi tanıyacak, gereksinimlerini bilecek ve değişimleri izleyebilecek bir küme, bir meslek kümesi olarak sunulmaktadır. Bu anlamda, Durkheim düşüncesinde, daha çok ekonomik hayattaki değişimler sonucu ortaya çıkan meslek örgütleri, yeni toplumsal ilişkileri düzenleyerek bir “ahlak” oluşturması beklenen ve bireylerin karşılıklılık ilişkilerinde dayanışmayı ve sosyal kontrolü sağlayıcı bir işlev görmesi istenen bir kurum olarak kurgulanmıştır.
14 Tarihsel olarak toplumun o günlerde geldiği noktayı, yani modernleşme tecrübesini işbölümü dolayısıyla dayanışma ilişkilerinin değişmesi üzerinden okuyan Durkheim, bu çerçevede dayanışmayı farklı iki yönüyle ele almaktadır. O; toplumsal yapıyı analiz ederken duygu, inanç, vicdan, değer gibi bireysel2
olgulardan yola çıkarak ortak bilinç kavramını kullanmakta ve bireyler arasında bu anlamda bir karşılıklılık ilişkisi olduğunu vurgulamaktadır. Bu eksende sosyal dayanışma, bireyleri birbirine bağlayan, birlik haline getiren bağdır (Evans, 1977: 32). Durkheim’in kullandığı “sosyal bağ” terimi, dayanışma kuramını dayandırdığı en önemli yapısal öğedir. Sosyal bağlar vesilesiyle oluşan dayanışma, politik ilişkilere ya da pazar ilişkilerine değil “sosyal” ilişkilere gönderme yapmaktadır. Bu kurgudaki sosyal bağlar, bireylerin davranışında ahlaki olarak düzenlenmiştir (Silver, 1994: 539). Aslında bireylerin dayanışması, ortaklaşa bir ahlak kuralları ve değerler biçimine bağlılık sözleşmesidir (Parsons, 1968a: 389). Böylece toplumsal dayanışma, yalnızca bireysel çıkarların kendi uyumundan, doğal anlatımına sözleşmelerde kavuşan uyumdan oluşur (Durkheim, 2006: 242). Ancak Durkheim (2006: 140), birçok bilinç durumu toplumun bütün üyelerinde ortaklaşa bulunduğu için toplumsal dayanışmanın var olduğunu ifade eder. Kolektif/ortak bilinç3 ne kadar değişik
ilişkilerde etkisini gösterirse, bireyi topluma bağlayan o kadar çok sayıda bağ yaratılmış olur; sonuç olarak toplumsal uyum da tam olarak bu nedenlerden kaynaklanır ve onun damgasını taşır. Dayanışma etki boyutu açısından ise iki farklı biçimde kategorize edilmiştir. Dayanışmayı Pozitif ve negatif olarak boyutlarına ayıran Durkheim (2006: 149) bu olgunun toplumsal uzlaşmaya ve toplumsal bütünlüğe katkı sağlaması fikrine odaklanmıştır.
Durkheim; dayanışmanın negatif yönelimi kendi başına bir bütünleşme doğurmadığı için dikkatini pozitif dayanışmaya yönelterek, kendine özgü
2 Ahlakçı bireycilik; Kant, E. Durkheim, Parsons felsefi geleneğinden doğmaktadır. Bu gelenekte
birey özü gereği toplumsal bir varlıktır. Kişisel eğitim ve istekleri ancak işbirliğine dayalı bir toplumsal ilişki çerçevesinde tam anlamıyla karşılanabilir. Özelde Durkheim bireyciliğin- kökenlerini H Spencer’ın çalışmalarından alan- faydacı ve hazcı biçiminin, toplumsal düzen açısından yıkıcı olduğunu düşünmektedir. Bkz. Bryan S. Turner, Eşitlik, Çev. Bahadır Sina Şenler, Dost Kitabevi, Ankara, 1998, s.95.
3 Ortak bilinç kavramı Durkheim sosyolojisinde, toplumun her yanında yaygın, dağılmış durumda
bulunan fakat kendi başına bir gerçekliği olan, bireyüstü, kuşaktan kuşağa değişmeyen aksine onları birbirine bağlayan, açıkçası toplumun ruhsal tipi olarak formüle edilmiştir. Ayrıntılı bilgi
için Bkz. Emile Durkheim, Toplumsal İşbölümü, Çev. Özer Ozankaya, Cem Yayınevi, İstanbul,
15 özellikleriyle ayırt edilebilen iki pozitif dayanışma biçiminden bahsetmektedir. Bunlardan birincisinde birey doğrudan doğruya topluma, hiçbir aracı olmaksızın bağlanmaktadır. İkincisinde ise birey toplumu oluşturan parçalara bağımlı olduğu için topluma bağlanmaktadır. Burada ayırt edici özellik, toplumun her iki durumda da aynı yönüyle görünmemesidir. Birincisinde toplum denilen şey, topluluğun bütün üyeleri arasında ortaklaşa olan, az ya da çok örgütlenmiş inanç ve duyguların tümüdür, yani kolektif tiptir. Bunun tersine ikinci durumda dayanışma içinde bulunduğumuz toplum, özel bağların birleştirdiği değişik ve özel işlevler dizgesidir (2006: 162). Durkheim’in mekanik ve organik olarak adlandırdığı bu ayırım her ne kadar geleneksel ve modern dikotomisi ile ilgili gibi görünse de O’na göre analitik bir ayrım olarak ele alınmalıdır (Tiryakian, 2002: 204). Bu çerçevede betimsel düzeyde mekanik dayanışma, benzer yapısal birimler içerisinde yer alan bireylerin düşüncelerini ve eylemlerini düzenleyen güçlü bir kolektif bilince dayanır. Mekanik dayanışmada kültürel sistemin; hacmi, yoğunluğu, belirlenmişliği ve dinsel içeriği yüksektir (Turner vd., 2012: 357). Bu dayanışma türü bireyi doğrudan ve uyumlu bir biçimde topluma bağlayan bir benzerlikler yapısı olarak açıklanmakta, böylece bireysel eylem kendiliğinden inisiyatifsiz ve kolektif bir kimliğe bürünmektedir. Buna karşılık organik dayanışmanın temeli işbölümü ve toplumsal farklılaşmadır. Toplumsal yapı, ileri düzeyde bir karşılıklı bağımlılık, gelişmiş sanayi, yüksek nüfus oranı, ahlaki ve maddi yoğunlukla karakterize edilmiştir. Toplumsal benzerlik aracılığıyla sağlanan dayanışmanın yerini farklılıkla ve toplumsal bağların kuvvetlendirilmesiyle edinilen dayanışma almıştır. Birey artık kolektif bilincin bütünüyle etkisinde değildir. Daha fazla bireysellik ve kişilik sergilemektedir. Dolayısıyla birey, onu var eden parçalarla bağlı olduğu için topluma bağlıdır (Swingewood, 1998: 141). İnanç yoluyla bütünleşme yerine işbirliği ile bütünleşmenin geçtiği bu yeni dayanışma biçimi artık değerler üzerinde öncelikli görüş birliği ile güvencelenmiş değildir, ona bireysel çaba ile hep birlikte ulaşılması gerekmektedir (Habermas, 2001: 513).
Durkheim’in dayanışma teorisinde “çerçeve yapı” ve “çerçevesizlik” olarak kavramsallaştırdığı yorumlar, toplumsal dayanışmanın kendisini ve değişimini anlamak adına dikkate değerdir. Bir toplumsal kurumun insanı çeşitli şekillerdeki ve yoğunluktaki bağlamları ile içerebileceğini ifade eden Durkheim’a göre buradaki
16 aşırı uç örgütlenme; insanları soyut biçimde içine alırken onlara belirli biçimsel yükümlülükler yüklemekte, bunun dışında onları kendi hallerine terk etmektedir. Böyle bir durumda insanlar toplumsal bütünlüğün içinde yaşamamakta, yaşam ve kişiliklerinin yalnızca bir yönüyle ona katılmaktadır. Söz konusu birlikler; insanlara dayanak vermeyen, onlara kılavuzluk etmeyen ve onları şekillendirmeyen, bireyleri sağlam bir biçimde sararak onları taşıyan tutarlı bir çerçeve olmayarak sadece insani varlık üzerine serilmiş bir çeşit insani toplumsal ağdan ibarettir. Diğer uçta ise insanın tüm kişiliğiyle toplumsal bir kümeye bağlandığı, bütün bir yaşamın bununla belirlendiği bir yapı bulunmaktadır. İnsan böyle bir yapının uzvu olunca, ona yüklenen yükümlülükler sadece bir yönüyle değil tüm varlığıyla onları kavrayan, taşıyan, onlara kılavuzluk yaparak yalnız bırakmayan bir çerçevenin içinde olmaktadır. Bu şekildeki yapılar kurumlarıyla bireylere kesin ve sağlam dayanak sunmaktadır (Freyer, 2012: 140). Verilen ilk örnek dayanışmanın geleneksel biçimi iken ikinci örnek, Durkheim sosyolojisinde modern dayanışma biçiminin belirginleştiği temel noktaları anlatmaktadır. Dolayısıyla karmaşık endüstri toplumlarında insanları bir arada tutan şey, benzerlikten çok karşılıklı bağlılıktır (Larson, 1973: 52). Durkheim’ın dayanışma ile ilgili analizlerinde ortaya çıkan en belirgin vurgu ise bütünde dayanışmayı sosyal sistemin bir karakteristiği olarak görmesidir.
Durkheim her ne kadar, sosyolojinin bir bilim olarak toplumsal olgular arasındaki ilişkilerde uygulanabilirliğini örneklemeyi amaçlasa da yaptığı analizlerde idealist bir yaklaşım da göze çarpmaktadır. Organik dayanışma çözümlemesiyle, modern toplumun toplumsal gerekleriyle uyuşabilecek bir inanç ve kılgı biçimi olarak bir “ahlakçı bireycilik” anlayışı geliştirmeye çalışmıştır. Burada toplumsal dayanışma ile bireysel gelişmenin gerekleri yetkinlikle bağdaştırılmıştır (Turner, 1998: 94). Durkheim modern zamanda, mekânlarda ve toplumsal ilişkilerde ortaya çıkan, “organik” olarak adlandırdığı dayanışma türünde, özellikle uzmanlaşma artışının bireyselliği arttırdığını (2006: 164) düşünse de, aslında bu durumun toplumsal dayanışmayla ilişkisi düşünüldüğünde tamamen olumsuz bir değerlendirmede bulunmamaktadır. Aksine, iş bölümünün ilerlemesiyle her bireyin topluma daha sıkı bir biçimde bağımlı olduğunu, toplumun öğelerinden her birinin kendine özgü hareket etme olanağı arttıkça, toplumun da bir bütün olarak hareket