• Sonuç bulunamadı

Durkheim ve Toplumsal İlişkilerinin Sosyolojisi: Mekanik ve Organik

1.2. Dayanışma Olgusunun Sosyolojik Yönelimi: Klasik ve Çağdaş Eğilimler

1.2.1.2. Durkheim ve Toplumsal İlişkilerinin Sosyolojisi: Mekanik ve Organik

Durkheim çalışmasında (2006: 24, 26), sanayi toplumundaki ekonomik etkinliğin kapsayıcılığı ve içine çektiği yaşam şartları doğrultusunda, insan yaşamının büyük bölümünün her türlü ahlaki etkinin dışında kaldığını belirtir. Fakat ödev duygusunun güçlü bir biçimde yerleşebilmesi için içinde bulunduğumuz durum ve koşullar bunu desteklemelidir. Çünkü doğası gereği insan kendisini zorlamaya ve sıkmaya eğilimli değildir. “Peki, dış şartlar bunu desteklemezse ahlak nasıl edinilir? Ya da bireyler her an kendi çıkarlarını düşünmeye sevk eden koşullar içerisinde yaşarken başkasını nasıl düşünür?”. Durkheim, bu sorular ekseninde “hastalığın tanısı” nı koyduğunu ifade eder. Bireylerin uyacakları kuralları koyabilmek için zorunlu olan maddi ve manevi üstünlük, ancak kurulu bir toplumda bulunabilecektir. Bu doğrultuda O’nun dayanışma ile ilgili analizleri, ne siyasal toplumun ne de devletin yalnız başına bunu sağlamaya yetmediği; ekonomik yaşam çok özel bir nitelikle gittikçe daha çok uzmanlaştığı için, onların yetkisinin ve etkinlik alanının dışında kaldığı tespitiyle şekillenmektedir. Burada çare ise; bir mesleğin etkinliklerinin ancak onun işleyişini iyi tanıyacak, gereksinimlerini bilecek ve değişimleri izleyebilecek bir küme, bir meslek kümesi olarak sunulmaktadır. Bu anlamda, Durkheim düşüncesinde, daha çok ekonomik hayattaki değişimler sonucu ortaya çıkan meslek örgütleri, yeni toplumsal ilişkileri düzenleyerek bir “ahlak” oluşturması beklenen ve bireylerin karşılıklılık ilişkilerinde dayanışmayı ve sosyal kontrolü sağlayıcı bir işlev görmesi istenen bir kurum olarak kurgulanmıştır.

14 Tarihsel olarak toplumun o günlerde geldiği noktayı, yani modernleşme tecrübesini işbölümü dolayısıyla dayanışma ilişkilerinin değişmesi üzerinden okuyan Durkheim, bu çerçevede dayanışmayı farklı iki yönüyle ele almaktadır. O; toplumsal yapıyı analiz ederken duygu, inanç, vicdan, değer gibi bireysel2

olgulardan yola çıkarak ortak bilinç kavramını kullanmakta ve bireyler arasında bu anlamda bir karşılıklılık ilişkisi olduğunu vurgulamaktadır. Bu eksende sosyal dayanışma, bireyleri birbirine bağlayan, birlik haline getiren bağdır (Evans, 1977: 32). Durkheim’in kullandığı “sosyal bağ” terimi, dayanışma kuramını dayandırdığı en önemli yapısal öğedir. Sosyal bağlar vesilesiyle oluşan dayanışma, politik ilişkilere ya da pazar ilişkilerine değil “sosyal” ilişkilere gönderme yapmaktadır. Bu kurgudaki sosyal bağlar, bireylerin davranışında ahlaki olarak düzenlenmiştir (Silver, 1994: 539). Aslında bireylerin dayanışması, ortaklaşa bir ahlak kuralları ve değerler biçimine bağlılık sözleşmesidir (Parsons, 1968a: 389). Böylece toplumsal dayanışma, yalnızca bireysel çıkarların kendi uyumundan, doğal anlatımına sözleşmelerde kavuşan uyumdan oluşur (Durkheim, 2006: 242). Ancak Durkheim (2006: 140), birçok bilinç durumu toplumun bütün üyelerinde ortaklaşa bulunduğu için toplumsal dayanışmanın var olduğunu ifade eder. Kolektif/ortak bilinç3 ne kadar değişik

ilişkilerde etkisini gösterirse, bireyi topluma bağlayan o kadar çok sayıda bağ yaratılmış olur; sonuç olarak toplumsal uyum da tam olarak bu nedenlerden kaynaklanır ve onun damgasını taşır. Dayanışma etki boyutu açısından ise iki farklı biçimde kategorize edilmiştir. Dayanışmayı Pozitif ve negatif olarak boyutlarına ayıran Durkheim (2006: 149) bu olgunun toplumsal uzlaşmaya ve toplumsal bütünlüğe katkı sağlaması fikrine odaklanmıştır.

Durkheim; dayanışmanın negatif yönelimi kendi başına bir bütünleşme doğurmadığı için dikkatini pozitif dayanışmaya yönelterek, kendine özgü

2 Ahlakçı bireycilik; Kant, E. Durkheim, Parsons felsefi geleneğinden doğmaktadır. Bu gelenekte

birey özü gereği toplumsal bir varlıktır. Kişisel eğitim ve istekleri ancak işbirliğine dayalı bir toplumsal ilişki çerçevesinde tam anlamıyla karşılanabilir. Özelde Durkheim bireyciliğin- kökenlerini H Spencer’ın çalışmalarından alan- faydacı ve hazcı biçiminin, toplumsal düzen açısından yıkıcı olduğunu düşünmektedir. Bkz. Bryan S. Turner, Eşitlik, Çev. Bahadır Sina Şenler, Dost Kitabevi, Ankara, 1998, s.95.

3 Ortak bilinç kavramı Durkheim sosyolojisinde, toplumun her yanında yaygın, dağılmış durumda

bulunan fakat kendi başına bir gerçekliği olan, bireyüstü, kuşaktan kuşağa değişmeyen aksine onları birbirine bağlayan, açıkçası toplumun ruhsal tipi olarak formüle edilmiştir. Ayrıntılı bilgi

için Bkz. Emile Durkheim, Toplumsal İşbölümü, Çev. Özer Ozankaya, Cem Yayınevi, İstanbul,

15 özellikleriyle ayırt edilebilen iki pozitif dayanışma biçiminden bahsetmektedir. Bunlardan birincisinde birey doğrudan doğruya topluma, hiçbir aracı olmaksızın bağlanmaktadır. İkincisinde ise birey toplumu oluşturan parçalara bağımlı olduğu için topluma bağlanmaktadır. Burada ayırt edici özellik, toplumun her iki durumda da aynı yönüyle görünmemesidir. Birincisinde toplum denilen şey, topluluğun bütün üyeleri arasında ortaklaşa olan, az ya da çok örgütlenmiş inanç ve duyguların tümüdür, yani kolektif tiptir. Bunun tersine ikinci durumda dayanışma içinde bulunduğumuz toplum, özel bağların birleştirdiği değişik ve özel işlevler dizgesidir (2006: 162). Durkheim’in mekanik ve organik olarak adlandırdığı bu ayırım her ne kadar geleneksel ve modern dikotomisi ile ilgili gibi görünse de O’na göre analitik bir ayrım olarak ele alınmalıdır (Tiryakian, 2002: 204). Bu çerçevede betimsel düzeyde mekanik dayanışma, benzer yapısal birimler içerisinde yer alan bireylerin düşüncelerini ve eylemlerini düzenleyen güçlü bir kolektif bilince dayanır. Mekanik dayanışmada kültürel sistemin; hacmi, yoğunluğu, belirlenmişliği ve dinsel içeriği yüksektir (Turner vd., 2012: 357). Bu dayanışma türü bireyi doğrudan ve uyumlu bir biçimde topluma bağlayan bir benzerlikler yapısı olarak açıklanmakta, böylece bireysel eylem kendiliğinden inisiyatifsiz ve kolektif bir kimliğe bürünmektedir. Buna karşılık organik dayanışmanın temeli işbölümü ve toplumsal farklılaşmadır. Toplumsal yapı, ileri düzeyde bir karşılıklı bağımlılık, gelişmiş sanayi, yüksek nüfus oranı, ahlaki ve maddi yoğunlukla karakterize edilmiştir. Toplumsal benzerlik aracılığıyla sağlanan dayanışmanın yerini farklılıkla ve toplumsal bağların kuvvetlendirilmesiyle edinilen dayanışma almıştır. Birey artık kolektif bilincin bütünüyle etkisinde değildir. Daha fazla bireysellik ve kişilik sergilemektedir. Dolayısıyla birey, onu var eden parçalarla bağlı olduğu için topluma bağlıdır (Swingewood, 1998: 141). İnanç yoluyla bütünleşme yerine işbirliği ile bütünleşmenin geçtiği bu yeni dayanışma biçimi artık değerler üzerinde öncelikli görüş birliği ile güvencelenmiş değildir, ona bireysel çaba ile hep birlikte ulaşılması gerekmektedir (Habermas, 2001: 513).

Durkheim’in dayanışma teorisinde “çerçeve yapı” ve “çerçevesizlik” olarak kavramsallaştırdığı yorumlar, toplumsal dayanışmanın kendisini ve değişimini anlamak adına dikkate değerdir. Bir toplumsal kurumun insanı çeşitli şekillerdeki ve yoğunluktaki bağlamları ile içerebileceğini ifade eden Durkheim’a göre buradaki

16 aşırı uç örgütlenme; insanları soyut biçimde içine alırken onlara belirli biçimsel yükümlülükler yüklemekte, bunun dışında onları kendi hallerine terk etmektedir. Böyle bir durumda insanlar toplumsal bütünlüğün içinde yaşamamakta, yaşam ve kişiliklerinin yalnızca bir yönüyle ona katılmaktadır. Söz konusu birlikler; insanlara dayanak vermeyen, onlara kılavuzluk etmeyen ve onları şekillendirmeyen, bireyleri sağlam bir biçimde sararak onları taşıyan tutarlı bir çerçeve olmayarak sadece insani varlık üzerine serilmiş bir çeşit insani toplumsal ağdan ibarettir. Diğer uçta ise insanın tüm kişiliğiyle toplumsal bir kümeye bağlandığı, bütün bir yaşamın bununla belirlendiği bir yapı bulunmaktadır. İnsan böyle bir yapının uzvu olunca, ona yüklenen yükümlülükler sadece bir yönüyle değil tüm varlığıyla onları kavrayan, taşıyan, onlara kılavuzluk yaparak yalnız bırakmayan bir çerçevenin içinde olmaktadır. Bu şekildeki yapılar kurumlarıyla bireylere kesin ve sağlam dayanak sunmaktadır (Freyer, 2012: 140). Verilen ilk örnek dayanışmanın geleneksel biçimi iken ikinci örnek, Durkheim sosyolojisinde modern dayanışma biçiminin belirginleştiği temel noktaları anlatmaktadır. Dolayısıyla karmaşık endüstri toplumlarında insanları bir arada tutan şey, benzerlikten çok karşılıklı bağlılıktır (Larson, 1973: 52). Durkheim’ın dayanışma ile ilgili analizlerinde ortaya çıkan en belirgin vurgu ise bütünde dayanışmayı sosyal sistemin bir karakteristiği olarak görmesidir.

Durkheim her ne kadar, sosyolojinin bir bilim olarak toplumsal olgular arasındaki ilişkilerde uygulanabilirliğini örneklemeyi amaçlasa da yaptığı analizlerde idealist bir yaklaşım da göze çarpmaktadır. Organik dayanışma çözümlemesiyle, modern toplumun toplumsal gerekleriyle uyuşabilecek bir inanç ve kılgı biçimi olarak bir “ahlakçı bireycilik” anlayışı geliştirmeye çalışmıştır. Burada toplumsal dayanışma ile bireysel gelişmenin gerekleri yetkinlikle bağdaştırılmıştır (Turner, 1998: 94). Durkheim modern zamanda, mekânlarda ve toplumsal ilişkilerde ortaya çıkan, “organik” olarak adlandırdığı dayanışma türünde, özellikle uzmanlaşma artışının bireyselliği arttırdığını (2006: 164) düşünse de, aslında bu durumun toplumsal dayanışmayla ilişkisi düşünüldüğünde tamamen olumsuz bir değerlendirmede bulunmamaktadır. Aksine, iş bölümünün ilerlemesiyle her bireyin topluma daha sıkı bir biçimde bağımlı olduğunu, toplumun öğelerinden her birinin kendine özgü hareket etme olanağı arttıkça, toplumun da bir bütün olarak hareket

17 etme olanağının arttığını açıkça ifade etmektedir. Organizmacı bir yaklaşımla, bu dayanışmanın gelişkin canlılarda görülene benzediğini belirten Durkheim’a göre, her organın kendi fizyonomisi ve özerkliği bulunmakta, sonuçta parçaların bireyselleşmesi arttıkça organizmanın bütünlüğü de o ölçüde daha güçlü olmaktadır.

1.2.1.3.Tönnies: İki Farklı Dayanışma Biçimi Olarak Cemaat ve Cemiyet

Benzer Belgeler