• Sonuç bulunamadı

[Hasan Ali Yücel'e ait şiirler]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "[Hasan Ali Yücel'e ait şiirler]"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BAYRAĞI M

ATALARI M, G Ö KTEN YERE

İNDİRMİŞLER AY YILDIZI,

BİR BULUTA SARMIŞLAR Ki

RENGİ ŞAFAKTAN KIRMIZI.

O N U N ATEŞ KIRMIZISI

NE G ELİN C İK ,N E DE GÜLDEN.

TÜRK O Ğ LU N U N ÖZ KANIDIR

ONA BU AL RENGİ VEREN.

AY YILDIZI, G Ö KYÜ ZÜ N Ü N

AYLA YILDIZINDAN YÜKSEK.

TÜRKÜN ALIN YAZISIDIR,-

TÜRKTUR O N U YÜKSELTECEK.

VAZİFEM DİR BAYRAĞIMI

ÜSTÜN TUTMAK HER BAYRAKTAN.

CA N VERİRİM, KAN DÖKERİM

VAZ GEÇEM EM BEN BU HAKTAN.

(2)

ÇOCUKLARIMIN NEFESİ

Ufuklar silindi, gökler yükseldi; Yorulan varlığın uykusu geldi. Susmuştu dışarda haykıran rüzgâr, Rüzgârla beraber sustu boşluklar. Sular bile durdu, sessizdi her yer, Kalmadı bir yerde hayattan eser. Lâmbamın alevi alçaldı, bitti; Sönerken her şeyi yakıp eritti. Odamda uyanık bir ben kalmıştım, Bu durgun denize ben de dalmıştım. Her şey silinmişti gözlerim için; Fakat duyuyordum bu için için Gönlüme yansıyan kesik sesleri, Derinden soluyan bu nefesleri. Çıkıyordu iki küçük gövdeden; Başkaydı hertürlü sesten, besteden. Bu korkunç rüyayı yoketti onlar, Ölüyü dirilten küvetti onlar. Hayata yeniden gelmişim sandım, Ölmiyen varlığa şimdi inandım. Onların gözünden içtim neşeyi, Onların gözüyle gördüm her şeyi. Hayatım onların göğsünden taşar,

Ölsem de benliğim onlarda yaşar.

4

Haşan-Âli Yücel

(3)

d i l e n c i

Kesilen nefesinde Hıçkırıyor derdini. Cılız ve aç sesinde Çocuğunu, kendini Taşıyor bu dilenci. Yaşıyor bu dilenci!... * Bir gözü kör; öbürü Seçmiyor kadın, erkek.

Önünde duran sürü Konuşuyor gülerek. Dinliyor bu dilenci. İnliyor bu dilenci.

*

Boş kaldıkça avucu Kuduruyor içinden. Yoksulluk ne boğucu? Hayata karşı kinden Gülüyor bu dilenci; Ölüyor bu dilenci!...

(4)

BİR KURTULUŞUN

HİKÂYESİ

-İstiklâl

Savaşında-Karşı tepeleri tutmuştu düşman, Binlerce kişiyi bir avuç insan Durduracaktı olduğu yerde. Topçumuz yoktu; yalnız siperde Bir tek makineli tüfek kalmıştı. Düşman üstümüze ateş salmıştı. Karşıki sırtlardan kudurmuş gibi Gülleler uçuyor kızıl kuş gibi Barut dumanile dolan havada, Kurşunlar vızlıyor, toplar arada İnleye inleye sarsıyor yeri Kaplıyor bir kara bulut gökleri. Açtığı ateşle bir avuç yiğit Yarıdan fazlası düşerek şehit,

Tam üç gün, üç gece dayandı, durdu. Düşmanı en azgın yerinden vurdu. Makineli tüfek sanki bir orak, Durmadan biçiyor; kurumuş yaprak Gibi döküyordu saldıranları,

Siperden başını kaldıranları. Düşman hiç durmadan kırılıyordu, Türkün öz hıncından pek yılıyordu. Yazık ki sayımız çok azalmıştı; Ne bir fişek, ne de küvet kalmıştı Çelikten yürekli erlerimizde. Ne ilerimizde, ne gerimizde En küçük kurtuluş umudu yoktu. Her kurşun sanki bir zehirli oktu. Yurt için ölmenin gelmişti çağı,

(5)

Sönmesin diyerek vatan ocağı Hepsi de ateşe atılacaklar; Yurt sunamlarına katılacaklar. Bu ak düşüncelerde süngü taktılar, Davranmak üzere iken bir de baktılar Hücuma kalkmıya vakit kalmadan Her yandan onları sarmıştı düşman. Kimi esir oldu, kimisi şehit. *

Makineli tüfek başında yiğit Bir Türk subayı eli tetikte Durup bekliyordu. Onu görünce Düşman askerleri atıldı birden, Hemen yakalayıp olduğu yerden Götürdüler düşman komutanına. Komutan da bu Türk kahramanına Uzun uzun bakıp şunları sordu; — Siz deli misiniz? Çetin bir ordu Üstünüze gelmiş, hücum ederken, Karşınızda tam altı bin askerden Fazla bir küvet. Siz, bir avuç erle Savaşmadasınız sanki kaderle. Hiç akla sığar mı böyle çılgınlık?... Dinliyordu subay; yoktu yılgınlık Tunçlaşan yüzünde, cevap vermedi, Bu düşüncelere aklı ermedi!

Çünkü Türk, aldığı ödevi yapar; Başka şey tanımaz, ulusa tapar. Ulus için ölmek, onca kutludur; Her şeyi Türklüğün özünde bulur. Seve seve verir kendi canını, Kurtarır sonunda öz vatanını. Komutan ısrarla cevap istedi, Türk subayı ona şöyle' söyledi:

— Azlık, çokluk işi benden sorulmaz. Yasa budur: emre karşı durulmaz. Biz, Türk askeriyiz; namusla yaşar,

(6)

Namusla ölürüz, sözüm bukadar... Düşman komutanı kızdı, bağırdı, Dışardan yanına bir er çağırdı: — Alın bunu şimdi hapse tıkınız* Görmesin gözlerim; haydi çıkınız. Genç subayımızı tıktılar hapse, Onu düşmanlardan hangisi görse — İşte hepimizi kurşunla biçen... Diyordu... Kendinden çılgınca geçen Bu kana susamış hayın adamlar Ondan öç almıya verdiler karar: Tüfeği kullanan parmaklarını Birer birer ezip, tırnaklarını Dibinden söktüler; zavallı subay, Bu korkunç acıya dayandı; ve “Ay...„ Bile demeksizin katlandı buna,

Ne olur, ne olmaz diye başına Nöbetçi diktiler bir genç askeri. Subayın sızlarken ezik elleri Aklı hep kaçmada, kurtulmadaydı; Silâhı olsaydı bu çok kolaydı, Subaydan korkiısu yoktu askerin: Ezilen yaralı, kanlı ellerin

Acısile nasıl kımıldanacak? Her gören onu bir ölü sanacak. Ölecek acıya dayanamayıp

Bu bitik insana korkmak ne ayıp... İçinden bu yolda düşünüyordu. Karanlık basmıştı, uykuda ordu, Çıkardı omzundan ağır tüfeği, Aklınca bu işi yapmıştı iyi. Dayadı silâhı şöyle duvara, Dinlenmek için de çöktü kenara. Yorgunluktan içi geçmek üzreydi, Ağrıyan başını omzuna eğdi. Dalmıştı gündüzkü korkunç hayale

(7)

Saplayıp aklını biıı ihtimale: Ya o da vurulup yaralansaydı, Böyle yaralıyken yakalansaydı... “Ne olurdu sonum?..,, diye düşündü. Düşünecek ne var, bittiği gündü. Hayal bu, durur mu hep işliyordu : İşledikçe onu daha çok yordu. Sonunda nöbetçi daldı uykuya, Gündüzkü korkular olmuştu rüya. Tam bu an içinde gerildi bir yay, Ok gibi fırladı yerinden subay. Hemen yakaladı silâhı birden • Çevirdi namluyu. Asker sinirden Taş gibi donmuştu görünce bunu, Pek korkunç olmuştu uykunun sonu. Nöbetçi korkudan düşüp bayıldı, Kim bilir nekadar sonra ayıldı. Subay, arka arka kapıdan çıktı; Artık Türk oğluna yollar açıktı; Sürüne sürüne aştı kordonu; Tanrı kayrasile görmedi onu

Düşmandan hiç kimse. Günlerden sonra Kavuştu sağ, salim Türk ordusuna.

(8)

TÖRKÜLER:

2

PDanastır Türküsü

Manastırın kapısında bir harap kışla

Sürme yolcu kır alım biraz yavaşla Dinleyeyim içli içli türküye başla

Manastırlı bir yar sevdim kavuşamadım Bağlıyım ben bu illerden savuşamadım

Yine dolu genç kızlarla çeşmenin başı Aradım da bulamadım nazlı oynaşı Sular gibi akar oldu gözümün yaşı

Bir sel olsam Drahoru coşup taşırsam Y el olsam da deli gönlü dağdan aşırsam

Dönüyormuş eski hızla Eğridsğ'-rmen

İ" ' ’

Neye dönmez bu yerlerden uzağa giden Yar yüzünü görse idim ölüm gelmeden

Manastırın güzelleri doğuştan yosma Yaralıdır yüreciğim üstüne basma

(9)

D E R E

erden aL r

10ctroLan rm ,^o^pvurcLan ırvı ?

$ a rva/zi/ı de/reaiYİ/n

IJc tİa ^ ı ça/m/U/rdan

rruıp

B iİ4uez du/rup olmieriArbeiı

K/i/$ ı^ayz cU m eY ^ ab /a r.

ö v a /rv u ı lxe/r

S n l/a rile a

y

J ^

ot

.

Ha/z d/u/YO/r a ^ ç la n d ^ v n

Sed/nlbb olö^AlBoU^

.

H/O

y o

İ 'S a p a r b er Y ana

fOı/VTti/ıp

J3 u aj/u id r iüdm Eerin

fen' oo^d^/un/u /5 ^H nden.

E en ah v e re n 1

mt

b a /v a

LjoYiEır

nef^M /n/den.

J3urrrt/a <Ye^,cWa4

y

1171^

î

6H^ d ere,l/em x b dere.

(10)

Haşan Âli Yücel

t ü r k ü s ü

t Bir öt düşmüş dağlar gibi yanarım” mGüzel yurdum seni her gün anarım*

Dışdan viran bağlıyım, İçten yanar dağlıyım; Bırakmam yad ellere. Ben Tunaya bağlıyım.

Kara bağrım susuzdur. Çözlerim uykusuzdur.

Gönlüm gibi coş Tuna, Sensiz içim boş T una. Akm a başka denize Can evime koş Tuna.

Beraber çağlayalım. Geçmişe ağlayalım.

Özlerim kucağını. Senin eski çağını, Başkaların elinde Gördükçe yatağını.

Seni unutur muyum? Ben sensiz durur muyum?

Tuna, Tuna, ah Tuna! Dalgası siyah Tuna! Ver bir yudum suyundan, Vermezsen eyvah Tuna!

H ep seni özlüyorum. Yolunu gözlüyorum.

Referanslar

Benzer Belgeler

(Lac Léman) m etrafını geceleri nura gark eden yine bu beyaz kömür dür. Honoré diyor ki « bir kaç manetle mü­ zeyyen bir mermer levhanın arkasına 10,000 ve

Araflt›rmac›lar, daha önce bir morötesi (dalgaboylar›nda parlayan) halka ve optik (görünür) ›fl›kta parlayan s›cak noktalarla ayn› yerde bir X-›fl›n›

Neyzen çok içki içerdi, ben ağzıma koymam; Neyzen sigarayı yutardı, ben tadını bilmiyorum, ama ikimizin bir müştereği var: İkimiz de dilimizi tutamıyoruz. O

Şardan bu yıl aşı yaptırması gereken kişiler aşı yaptırmış olsaydı bu kadar yaygın ve ağır grip vakalarının olmayacağını, çünkü bu yıl gribe neden olan

Elektronun elektrik yükünün karesinin, ›fl›k h›z›yla Planck sabitinin çarp›m›na bölünmesiyle elde edilen ince yap› sabiti, son bir kurama göre ancak ›fl›k

Fakat o tarihlerde de kayık bütün bu vasıtalar İçinde halk tara­ fından kâh ucuzluğu, kâh her an j emre hazır oluşu bakımından ve yük­ s e k sınıf

lej’de ve Almanya’nuı Magdeburg şehrinde yüksek tahsilini ise An­ kara Hukuk Fakültesinde yap­ mıştır. 17 Nisan 1927 de Dışişleri Bakanlığına intisap

Çiçekleri neredeyse tamamen kapalı sikonyum’lar içerisinde hap- sedilen dişi incir ağaçlarının tozlaşmasına ilek arıcığı (Blastophaga psenes) denilen ve