lu
m
m
ıı
M üM éïii
m im
OLAY
ALTI
BU SAYFA HER HAFTA PAZARTESİ GÜNLERİ YAYINLANIR
«O Ayla Erduran’ı tanıyor musunuz?» Hemen, «Aylâ’- yı da kim tanımaz demeyin. Pek tabiidir ki bir konser-
tist olarak onu kimbilir
kaç defa dinlediniz ve gör dünüz. Benim sorduğum Ay lâ Erduran’ı hakiki kişiliği ile tanıyıp tanmıadığınız- dır. Zira, Aylâ’nın hakkında yazı yazanların bile onu ge rektiği kadar tanımadıkları ifadelerinden anlaşılmakta dır. Aylâ’nın basındaki ta nıtımı veya okurken anlaşı lan, sosyetesinin tanınmış bir ailesine mensup, snob bir kemancı şeklindedir. De dikodu sütunlarında da Ay lanın yemeğinde filânca pa şazade ile konuştu diye ge çer. Bu yüzden bir çok ta nınmış sanatçı gibi Ayla da kendisini hakikaten seven lerin ve takdir edenlerin ya zık ki çok defa uzağında ka lir. Ona bir süs bitkisi gibi bakarlar, fakat yanma yak laşıp dostluk kurmaya pek kimsenin cesareti olmaz.
AYLÂ ERDURAN Gülen bir yüz.
Oysa, Aylâcık bütün bu an ¡atılanlardan ne kadar baş kadir bir bilseniz. Ayla ka
dar ıııütevazi ve sanatçıya
alelâde insanlar arasında bi
le kolay rastlıyamazsınız.
En basit bir kemancının bi
le konserine ilk koşanlar-
dan ve onu ilk hararetle teb rik edenlerden biri, muhak kak ki Ayladır. Zaten Ayla ya göre ne kötü insan ne de kötü sanatçı vardır. Herke sin mutlaka iyi bir tarafını
giyinmesini de sever. Her
konserinde üzerinde gördü ğünüz şahane tualetlerini Fransadaki terzisine dikti rir. Ayla, kendisindeki bü tün sanat üstünlüğünü öğ retmenlerinin maharetinde bulur. Öğretmenlerinden bir bahsedişi vardır ki gülme den edemezsiniz. Nasıl bir çocuk çok sevdiği birini kol lavını alabildiğine iki yana açarak tarif ederse, Aylâ da öğretmenlerinden Güneş, Ay Yıldız gibi feza terimleriyle bahseder. Meselâ ona çok
AYLA Güçlü
ERDURAN bir solist. bulur ve kötülemek İsteyen
lere karşı gösterir. Beline ka dar inen altın sarısı saçla rı, makyajsız düzgün yüzü ve mevzun endamı ile pek te güzel kızdır. Zaten ben, Aylayı ne zaman görsem şu nu düşünürüm. Acaba ken di mi, kemanı mı, yoksa ça lışı mı daha güzeldir diye. Bilindiği üzere Türkiye’de ye
gâne Stradivarius keman
Aylânm elindedir. 1"10 yılın da yapılan bu kemanın hay 11 enteresan hikâyesi vardır. Keman önceleri bir Fransız Milletvekiline aitmiş. Millet vekili kemaniyle çıktığı bir
deniz yolculuğunda gemisi
İngiliz donanması tarafın dan hücuma uğramış. Diğer ganimet eşyalariyle birlikte İngilizler tarafından müsa dere edilen keman ünlü İn giliz Amirali Nelson’a hedi ye edilmiş. O tarihten beri bu kemana sanatçılar ve 1U- tieler arasında Amiral Nel- sonun kemanı denirmiş. Ne reden nereye, Aylâ’nın çalışı hakkında bilmemki birşey söylemek lâzım mı? O kadi fe gibi tonu, o fevkalâde so noriteyi, kısacası bizi başka âlemlere sürükleyen sihirli eserlerini hangimiz hatırla mayız ki?
Çukulatayı bir çocuk ka dar seven sanatçının merak larınm başında antika eşya gelir. Hemen bütün parasını bu tip şeylere yatırır. Güzel
şeyler öğreten David Oist- rakh, bir güneştir. Fakat
Zino Françeskati de öyle.
Galamyaııdan ise pedagog lar pedagogu diye bahseder. Hiç bir öğretmenini diğerin den üstün tutmaya gönlü ra zı olmaz. Zaten güneş ay gi bi isimleri de yüksekliklerin den ve parlaklıklarından do layı seçmiştir. Aylâya göre şöhret tesadüflere bağlı bir şeydir. Ne var kİ insanın bu tesadüflere hazır olması lâ zımdır. Bu sözüne bir misâl vermek için anlattığı hikâ yeye bakın ne kadar ilgi çeki ci. İsviçrede bulunduğu bir
gün Aylâ'ya bir telefon ge lir. Telefon eden şahıs İsviç- renin ünlü orkestralarından
Suls Roman’ın şeflerinden
biridir. Adam Aylâya şöyle der. «Yarın bizimle Sibelius konsertosunun provasını ya pacak olan kemancı hasta landı. Yerine çalmayı kabul eder misiniz?» Yalnız unut mayın ki konser üç gün son radır.» Aylâ bu haber üzeri ne âdeta şoke olyır. Bir ta rafta ancak rüyasında gö
rebileceği enfes bir teklif,
diğer yandan ise büyük vir tiozların bile cesaret edemi yeceği bir risk. Kabul etse bir türlü, etmese bir türlü Dili dolaşa dolaşa düşünebil mek için yarım saat mühlet ister. Kâbus gibi bir yarım saatten sonra, çalacağım dİ ye kararını bildirir. Ve kon sere çıkar hem de çok mu vaffak olur. Aylâ bu olay dan bahsederken «Hayatım da bu kadar heceyanlandı- ğımı ve bu kadar çalıştığı
mı hatırlamıyorum» der.
Aşk, hakkındaki fikri kendi deyimine göre dünyanın en güzel şeyidir. Peki hiç âşık j oldun mu! sorusuna; Beni i diğer normal insanlardan ni ; ye ayırıyorsun?» diye karşı- j
lık verir. Aylâ kadar, her {
dinlediği konuya konsantre:
olan birini kolay bulamazsı j nız. En bet konuları bile na | sil dikkat ve alâkayla dinle- j diği görülecek bir şeydir. Bu i yüzden Aylâ ile konuşan hiç I sıkıntı çekmez. Hattâ kendi j
ni çok iyi bir hatip bile zan \
nedebilir. Arkadaşlığı çok j kuvvetlidir. Ve arkadaşları- j na toz kondurmaz. Hülâsa, ; bütün iyi vasıfları üzerinde j
toplamış nadir sanatçılar- [
dan biridir Aylâ. Şimdi İzmir: de dinlenmeye çalışıyor. E- ü ğer bu yazıdan haberi olur- : sa bana diyeceği şeyi çok i- i yi biliyorum. Ayhan! Neler j
yazmışsın ben bunların han \
gisine lâyığım? Fakat ina- j nın, kendisi ile memleketçe [ iftihar ettiğimiz AYLÂ ER- ! DURAN bu yazılardan çok j daha iyisine lâyıktır.
AYHAN TURAN j
GERÇEK BİR STRADÍVARÍUS Ehil ellerde bulunuyor.
I KENDİ Mİ,
¡ ÇALIŞI MI,
¡ KEMANI MI
I GÜZEL ?
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi