• Sonuç bulunamadı

Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslâmlaşmasında Önemli Bir Kült Kimlik:Şücaaddin Veli (Sultan Varlığı)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslâmlaşmasında Önemli Bir Kült Kimlik:Şücaaddin Veli (Sultan Varlığı)"

Copied!
36
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ö

ÖN

NEEM

MLL‹‹ B

B‹‹R

R K

ÜLLT

T K

K‹‹M

MLL‹‹K

K::

fifiÜ

ÜC

CA

AA

AD

DD

D‹‹N

N V

VEELL‹‹ ((SSU

ULLT

TA

AN

N V

VA

AR

RLLII⁄

⁄II))

Y

Yaa¤¤mmuurr SSAAYY** Ö

ÖZZEETT

Anadolu’nun Türkleflmesi ve ‹slamlaflmas› sürecinde Anadolu’ya gelen Türkmen-Yörük nüfus elbet-te heybelerinde sadece az›klar›n› getirmediler. Heybelerinde çok uzun yüzy›llara kök salm›fl gelenek, görenek, yaflam biçimleri ile üç bin y›ll›k bir kültürün sa¤lam ürünlerini ve inançlar›n› da getirdiler. Ta-n›ma süreci merkezi inanç ve yaflam biçimlerinin aksine, kendi hareketli ve daha sonra sakinlefltirilme-si gereken yaflam alg›lay›fllar›na cevaz veren inanç senkretizasyonlar›n› içermekteydi. Eski inanç kal›t-lar›, simgeleri, kavramlar› yok etmeden ‹slamilefltirmek, ‹slamlaflma sürecinde büyük bir senkretik ya-p›y› oluflturmak çok sofistike bir sorun gibi dursa da Orta Asya Türklü¤ünün Anadolu’da tutunma mü-cadelesi bu birliktelik anlay›fl› içinde geliflecekti. Bu süreçte inançlar›n yeni sürece entegrasyonu hiç flüphesiz toplum-inanç önderleri olan “Atalar”,”Babalar”, “Dedeler” eliyle olacakt›. fiücaaddin Veli kimli¤i ile tan›nan Kalenderi soylu bu kimlik de Anadolu’nun Türkleflmesi ve ‹slamlaflmas› sürecinde büyük ifllevler üstlenmifl bir toplum önderiydi.

A

Annaahhttaarr KKeelliimmeelleerr::Eskiflehir, Seyitgazi, Kalenderi, Ata, Dede, Baba, Türbe, ‹slam. A

ABBSSTTRRAACCTT

Turkmen-Yoruk people haven’t only brought their foods in their saddlebags to Anatolia during the period of Turkicize and Islamize. They have also brought their durable customs and traditions with the stable products and beliefes of a rich culture. In contrast to the beliefes and life styles of Orthodox, new ideas especially a syncretization appeared when these people recognized the cultures that they conf-ronted. Although it looks sophisticated to Islamize without destroying old beliefes, icons and concepts, the struggle of Central Asia Turcs would improve with the mentality of togetherness. There was no do-ubt that, some leaders of the society called Atas, Babas, Dedes played an important historical role. One of the significant Calendery leader is a fiücaaddin Veli who acted as a significant actor during the pe-riod of Turkicize and Islamize of Anatolia.

K

Keeyy WWoorrddss:: Eskiflehir, Seyitgazi, Kalenderi, Ata, Dede, Baba, Türbe, ‹slam.

K

Küüllttüünn OOlluuflflttuu¤¤uu TTaarriihhii AAlltt YYaapp››

Nacoleia (Seyitgazi) isminin “Seyitgazi” olarak kullan›m›; Halife Harun Reflid’ in komutanlar›ndan Seyyid Battal Gazi’nin, Bizansl›larla savafl›rken bu civarda fle-hid olmas›ndan ötürü, isminin gazilik unvan›yla birlikte Nacoleia’da yaflat›lmak is-tenmesinden kaynaklanm›flt›r (Ramsay, 1882: 120). VIII. yüzy›lda Ortado¤u’ya ba¤lanan önemli yol üzerinde bulunan Eskiflehir ve Seyitgazi, Abbas b. El-Velid ta-raf›ndan 708 y›l›nda zapdedilmifltir. Baz› müellifler, Bizans kalesine karfl› düzen-lenen bu sald›r› s›ras›nda, ilçeye ve külliyeye ad›n› veren Seyyid Battal Gazi’nin flehit oldu¤unu söylemektedirler (Darkot, 1992: 382). Ancak Battal Gazi’nin 730 ile 740 y›llar› aras›nda flehid oldu¤u görüflü daha a¤›rl›k kazanmaktad›r.

(2)

IX. yüzy›ldan sonra Nacoleia ismiyle karfl›laflm›yoruz. XI. yüzy›l›n bafllar›ndan itibaren Anadolu’nun siyasi ve ekonomik anlamda flekillenmesinde en önemli ol-gu hiç kuflkusuz bölgedeki gazi kimlikli savaflç›lar olmufltur. Bizans topraklar›na ak›n eden gaziler, özellikle bu dönemde çok büyük güç kazanm›fllard›r. Selçuklu-lar›n yönetimi alt›nda olan büyük O¤uz göçü s›ras›nda göç eden Türk unsurSelçuklu-lar›n›n büyük bir k›sm› yeni Selçuklu devletinin askeri önemli bir bölümünü oluflturmufl-lar ve bu devletin bir parças› hâline gelmifllerdir. Yine bu dönemde bu askeri s›n›-fa beylikler ve araziler bahfledilmifltir. Bununla birlikte bu s›n›f ve teflkilat d›fl›nda bir de ba¤›ms›z hareket eden bafl›bofl bir sürü savaflç› kitleler ve ayn› zamanda ‹s-lam memleketleri aras›nda göçebe hayat›n› sürdürmekte devam eden birçok ser-best afliret hâlâ mevcuttur. Savaflç› kitleler ve göçebe afliretler Selçuklu devletine ve hanedan›na çok da fazla ba¤l› de¤illerdir. Hatta s›k s›k zorluklar da ç›kar›rlar. Bu unsurlar zamanla s›n›rlara do¤ru gitmek ve oradaki Gazilere kat›lmak arzusun-dad›rlar. O dönemde art›k Gazilerin ak›nlar› gitgide art›yor ve ayn› zamanda daha da cüretkâr oluyorlard›. Malazgirtten çok önceleri Gaziler, Orta Anadolu’nun Si-vas, Kayseri ve Konya gibi büyük flehirlerini ya¤ma bile etmifllerdir (Daniflment, 1971: 21). Süleyman komutas›nda, Bizans vilayetlerine giren Selçuklular 1074 y›-l›nda Phrygia’n›n s›n›rlar›na ulaflm›fllard›r. Nakoleia’y› Daniflmendliler ve Selçuk-lular idare etmifllerdir. Evliya Çelebi, bunun için H.476 (1083-1084) y›l›n› göster-mektedir. fiehir hücumlarda büyük s›k›nt›lar çekmifl ve önemini kaybetmifl gibi gö-rünmektedir. Haçl›lar›n bölgeden do¤rudan geçtikleri ö¤renilememektedir. Buna ra¤men I. Hacl› Seferi’nde Dorylaion’daki savafltan sonra, ordular›n yürüyüfllerine, ›ss›zlaflan ve çölleflen Nacoleia’ya do¤ru devam ettikleri ihtimaller dâhilindedir (Wulzinger, 1913: 4,5).

Bölge, Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu Kutalm›flo¤lu I.Rükneddin Sü-leyman fiah’›n (1075-1086) 1075 y›l›nda ‹znik’i fethedip baflkent yapmas›ndan sonra Selçuklular için önem kazanm›flt›r (Turan, 1984: 4). Ancak, Türklerin Eskifle-hir bölgesi ile olan iliflkileri bir y›l önce, 1074 tarihinde Kutalm›flo¤lu Süleyman fiah ile Bizans ‹mparatoru VII. Michael Ducas (1071-1078) aras›nda yap›lan bir antlaflma ile bafllamaktad›r. Bu antlaflmaya göre, Dorylaion (Eskiflehir) ve Sö¤üt Türklere b›rak›lm›flt›r (Albek, 1991: 93).

1162 y›l›ndan sonra Eskiflehir (Sultanönü)1‘in ve Seyitgazi’nin do¤usunun hu-kukî olarak Selçuklular›n eline geçti¤i söylenebilir. Nitekim 1173 y›l›nda Anado-lu’ya gelen Arap seyyah› Ali b. Ebu Bekr el-Herevî, Selçuklu s›n›r›nda bir tepe üze-rinde Seyyid Battal Gazi’nin mezar›ndan ve Sultan-Höyü¤ü’nde Bizans s›n›r›ndaki

(3)

kapl›calardan bahsetmektedir (El-Herevi, 1953: 58,59). Ali b.Abi Bakr al-Haravi, “Al-‹flarat ‹la Ma’rifat al-Ziyarat” adl› eserinde; Eskiflehir ve Seyitgazi’den, “Abu Muhammed al-Battal’›n kabri bulunan bir ‹slam hudud flehri” olarak bahsetmekte-dir2. Eskiflehir ve Seyitgazi hakk›ndaki bu kay›t önemlidir. Çünkü P.Wittek, Dory-laion ve dolay›s›yla Nacoleia’n›n Osmanl› hâkimiyetinin arifesine kadar bir Bizans flehri olarak kald›¤›n› iddia etmifltir (Togan, 1981: 318-319).

1180 y›l›nda I. Manuel Komnenos’un ölümünden sonra, Frygia bölgesinde iyi-ce zay›flayan Bizans egemenli¤i ortadan kalkm›flt›r (Belke, 1990: 164). Bu dönem-de yerleflik hayata geçmeye bafllayan göçebe unsurlar, sadönem-dece askeri aç›dan güç-lendirilmifl yerlerin etraf›nda çok k›s›tl› bir alanda tar›m ile u¤raflmaktad›rlar. K›r-sal alanlar terk edilmifl ve bölgede kalan Bizans az›nl›klar› da Türkler ile iflbirli¤i içerisinde yaflamaktad›rlar. Bu dönemde bölgenin do¤usunun daha emniyetli ol-du¤unu, imar faaliyetlerinin sadece do¤u s›n›r›nda yer alan Sivrihisar’da yo¤unlafl-mas›ndan anlamaktay›z3(Özalp, 1961: 47). Bu dönemde Anadolu’ya gelen Türk-menlerin bir önceki yüzy›lda gelip yerleflmifl olan Türkmenler ile iletiflim kurama-mas›, göçebelerin hayvanlar›na otlak ve k›fllak bulma s›k›nt›s›na düflmeleri, de-vaml› olan göçlerle Anadolu’da artan Türkmen nüfusunu iskân etme problemi, ‹s-lamiyetle yeni tan›flan Türkmenler için huzursuz bir ortam oluflturmaktad›r. Bu du-rum “Babai Hareketi” diye adland›r›lan ve Baba ‹shak ‹syan›’na kadar varan tasav-vufî düflüncelerle yo¤rulmufl ayaklanman›n oluflmas›nda etkili olmufltur (Turan, 1984: 420-422). Askerî bir niteli¤e dönüflen bu hareket, 1240 y›l›nda Selçuklu or-dusu taraf›ndan bast›r›lm›flt›r (Köprülü, 1984: 98-102). Ayn› dönemde ileride kuru-lup geliflecek olan Osmanl›lar›n çekirde¤ini oluflturan O¤uzlar›n Bozok koluna mensup Kay› Boyu’nun I. Alaaddin Keykubad zaman›nda Ankara’n›n bat›s›na Ka-racada¤ taraf›na yerlefltirildikleri bilinmektedir. Eskiflehir bölgesinde güçlenen bu boyun etkisi, Kay› Beyi Ertu¤rul Gazi’nin Bizans Devleti’nin elinde olan Malenge-ia (Karacaflehir)’y› 1240 y›l›nda kuflatmas› ile dikkati çekmektedir (Ramsay, 1960: 14).

Bu dönemde Do¤uda büyük bir tehdit olarak beliren Mo¤ollar, ‹ran’›n istilas›-n› tamamlayarak Gürcistan’› ya¤ma edip kendilerine ba¤lad›ktan sonra, Irak’a ak›nlar düzenleyip Türk s›n›rlar›n› zorlamaya bafllam›fllard›r. Babai Hareketi ile za-y›f düflen Selçuklular, II. G›yaseddin Keyhüsrev zaman›nda (1237–1246), 1243 y›-l›nda Sivas-Köseda¤’da Mo¤ollar karfl›s›nda büyük bir yenilgiye u¤ram›fllard›r. K›-sa zaman içerisinde de II. ‹zzeddin Keykavus dönemi (1246–1249) ile birlikte Sel-çuklu Devleti’nin çöküflü bafllam›flt›r. 1240 ile 1261 y›llar› aras›nda Mo¤ol

(4)

bask›-s›ndan kaçan Türkmenler, kendilerini daha ba¤›ms›z ve güvencede hissettikleri Bat› Anadolu’ya göçmüfllerdir (Do¤ru, 1992: 27). fiükrü Baba’n›n tesbitine göre; Nahiye içinde Seyyid Battal Gazi ve fiücaaddin Veli dergâh ve türbesinden4 bafl-ka, Gök Nebi, Üryan Baba, Melik Gazi ve Hac› Baba adlar›yla dört hangah daha mevcuttur (Baba, 1334: 1-28; Bact, Evkaf, No:1491 (11.fi.1212); BATC, Evkaf, No: 11782 (Zilkade 1212); Say, 2003).

1261 y›l›na kadar Eskiflehir’den Kütahya’ya uzanan bölgede Mo¤ol bask›s›ndan kaçan 300 bin çad›r Türkmen bulunmaktad›r (Turan, 1984: 507). Bu dönemde Es-kiflehir (Sultanöyü¤i-Sultanönü), K›rflehirli Caca-o¤ullar›n›n nüfuzu alt›ndad›r (Do¤ru, 1992: 28).1280 y›l›nda Selçuklu Devleti Mo¤ollar taraf›ndan ikiye bölün-müfl ve Konya Sultanl›¤› III. G›yaseddin Keyhüsrev (1266–1284)’e, baflkenti Amas-ya olan Daniflmendiye EAmas-yaleti (Anadolu’nun kuzeyinden Sultanönü’ne kadar) II. Mesud (1284-1296/1302–1310)’a b›rak›lm›flt›r (Albek, 1991: 123). Bu dönemde ilk defa Baba ‹shak isyan›nda ad›ndan söz edilen Germiyano¤ullar›n›n Kütahya ve Denizli taraflar›nda güçlenmeye bafllad›klar›, Eskiflehir çevresinde de etkin olduk-lar› görülmektedir (Albek, 1991: 99). 1281 y›l›nda Kay› Beyi Ertu¤rul Gazi’nin ölü-mü ve yerine geçen Osman Bey’in 1291 y›l›nda Karacahisar’› almas›5, XIII. yüzy›-l›n ikinci yar›s›n›n Eskiflehir bölgesi için siyasi aç›dan en yo¤un dönem oldu¤unu göstermektedir (Uzunçarfl›l›, 1984: 103).

Bu köklü de¤iflimlere ra¤men Anadolu Selçuklular›n›n Eskiflehir bölgesinde yer-leflik düzen ve bununla iliflkili sosyal örgütlenmeyi oluflturmufl olduklar›, yerleflim merkezlerinde imar ifllerinin devam etmesinden anlafl›lmaktad›r. XIII. yüzy›l›n son-lar›nda Eskiflehir bölgesinde Sultanönü ve ‹nönü naiplerinin görev yapt›klar› bilin-mektedir (Neflri, 1987: 61). Selçuklular döneminde bölge insan›n›n özellikle zira-ate büyük bir önem vermeleri, bölgeyi yerleflim bak›m›ndan tekrar gelifltirmifltir. Yine bu dönemde Mo¤ollarla birlikte Anadolu’ya gelen Turgutlar›n bilhassa Eski-flehir dolaylar›nda yerleflmeleri (Togan, 1946: 309), yerleflik hâle geçmifl olmalar›, buradaki yerleflimin canl›l›k kazanmas›na neden olmufl, ayr›ca sonradan da Osma-no¤ullar›na geçen ve Kay› Boyunun yerleflmesine sahne olan bu bölgede (Uzun-çarfl›l›, 1947: 26) yerleflim daha da geliflmifltir. Osmanl›lar döneminde, Osman Bey zaman›nda siyasî, ekonomik ve kültürel olaylar›n merkezi olmaktan uzaklaflan Es-kiflehir, Orhan Bey zaman›nda (1326-1360), Osmanl›lar›n ilgisinin bat›ya, hatta Balkanlara yönelmesi ile bütün siyasî etkinli¤ini kaybetmifltir. Bununla beraber Ahilik gelene¤ine ve bununla iliflkili imar etkinliklerine ba¤l› olarak Eskiflehir’in kültürel bir merkez olma özelli¤ini k›smen korudu¤u söylenebilir. 1333’de ‹znik’i

(5)

ziyaret eden ‹bn Batuta, burada karfl›laflt›¤› Fakih Alaaddin’in Sultanöyü¤i’nden bahsetmesi, yine ayn› y›l Kastamonu’da müderris olan Taceddin’in Sultanöyü-¤i’nin ad›n› vermesi (Batuta, 1983: 214-219) de bölgenin dönemin kültürel ortam›-na katk›s›n› göstermesi aç›s›ndan önemlidir. Kanuni Sultan Süleyman’›n Irak’a yap-t›¤› sefer s›ras›nda Eskiflehir’e u¤rayan (1533–1534) Matrakc› Nasuh’un Eskiflehir ve Seyitgazi minyatürlerinde (Silahi, 1976: 109a,109b) bir külliye içerisinde yera-lan6iki cami ile bir kervansaray, üç hamam, bir havuz7, bir de¤irmen ve bir tür-be8gösterilmifltir. Seyitgazi minyatüründe ise Seyyid Battal Gazi Külliyesi’nin ya-n›s›ra, bir kervansaray, bir hamam, bir çeflme ve bir y›k›k kale gösterilmektedir. Minyatürler XVI. yüzy›l›n ilk yar›s›nda Eskiflehir ve Seyitgazi’de, XV. yüzy›l yerle-flim dokular›nda çok farkl› bir de¤iyerle-flim veya yenilik olmad›¤›n› göstermektedir. Cra-mer’e (1967: 241) göre, Matrakç› Nasuh’un çizdi¤i Seyitgazi minyatüründe bir H›-ristiyan yap›s› görülmektedir. Ayr›ca bu minyatürde Bizans kalesinin de görünümü vard›r.9

D

Diinnii AArrkkaa PPllaann

Tasavvuf (mysticism) özellikle, müesses flekiller içinde akide ve ibadetin tekel-lüfü, kiflisel dini yaflam› güçlefltirip onu gayri müsmir hâle koydu¤u zaman meyda-na ç›k›yor. Mezhebin bir alt tabaka olay› (sosyal sistemde hiçbir dayameyda-na¤› olma-yanlar›n dini flekli) olmas› gibi tasavvuf da güzideler s›n›f›n›n mesle¤i olarak görül-mektedir. Müesses dini örgütlenmenin hayat› zenginlefltirdi¤i gibi ona karfl› ç›kma-n›n da bir ifadesi olabilir. Herkesin eriflemeyece¤i gizli bilgi ve mahareti gerekti-ren gnostic yaflam; Tanr› ile müesses ibadet ve hatta lisan flekilleri d›fl›nda bir kifli-sel iliflki gerçeklefltirmek üzere tasavvufî-mystic çabalar, çok aç›k bir flekilde birbi-rine ba¤l›d›rlar. Bunun sonucunda da bir nevi yar› dini örgütler (tarikatlar vs.) or-taya ç›km›flt›r.

Sufi ile resmi din müessesesi aras›ndaki ihtilaf iki örnekle aç›klanabilir; biri mü-cerretlik (bekârl›k), di¤eri aziz-veli’lerin kültü sorunlar›d›r.

Di¤er bir örnek ise sufinin üstadlar›na, yani fleyhlerine, hayat› boyunca resm-i tazim ve hürmet eda etmeleri, bunlar›n ölümlerinden sonra da onlar› azizlik, veli-lik mertebesine yükseltmeleri keyfiyetidir. Hâlbuki ‹slam›n do¤usunda insanlar aras›nda eflitli¤in korunmas› ve müminleri sadece Tanr›’ya yöneltme arac› güdülü-yordu. Oysaki tasavvufta, ç›rak daha bafltan beri ustas›na kay›ts›z flarts›z ba¤lan›-yordu. Böylece aziz-veliler kültüne, mezar-türbe tazimi ve ziyaretine yol aç›lm›fl-t›r. Bu kült daha sonra bütün bir apotropaic (sapt›rmak, çevirmek), yani fleametli

(6)

etkileri çevirme gücünü haiz azizler (abdallar vb.), bafllar›nda kutb, yani her as›r-da dünyay› sürükleyip esrarengiz flekilde ias›r-dare eden aziz olmak üzere, silsile kav-ram›n›n ortaya ç›kmas›na da sebep olmufltur (Gardet, 1961: 44; O⁄UZ, 1980: 130-131).

X. Yüzy›ldan sonra dini yap› dervifl unsurlar›n bölgeye gelmeleriyle flekillen-mifltir. Dervifllerin dikkati çeken din ve dünya inançlar› daha eski dönemlerde Türk illerinden gelen muhacir kitlelerinin getirdikleri din ve dünya inan›fllar›yla ayn› ol-du¤u gibi, müritleri de genellikle kendi aile ve soylar›n›n üyeleriydi. Bu nedenle-dir ki bu unsurlar sayesinde Anadolu, ayr› bir teflkilat ve ananeye sahip insan top-luluklar› ile beraber, onlar›n getirdi¤i dini ve mistik etkilerin de kaynaflmas›na bir sahne teflkil etmifltir. Burada karfl›m›za ç›kan önemli kifliliklerin haklar›nda daha sonra uydurulmufl menk›belerde genellikle kabul edildi¤i gibi dervifl, tarikat tem-silcisi ve keramet sahibi insanlar gibi tasvir edilmifl olmalar›na ra¤men kendilerini kuflatan bu dini yap›n›n gerçek anlam›n› görmek güç de¤ildir. Onlar yeni bir dün-yaya gelip yerleflen halk topluluklar› için, sosyal ve siyasi anlamda büyük roller oy-nam›fl büyük kahramanlar, bu karmafl›k ve hengâme içindeki bir dönemde halk›n içinden yetiflmifl önder kimliklerdir ki bunu dilenci dervifllerden dikkatle ay›rmak gerekir. Fuat Köprülü (1935: 36) XVI. yüzy›ldan beri Türkiyede yaflayan abdal la-kapl› fleyhler ile abdallar veya ›fl›klar ismi verilen dervifl zümreleri hakk›nda bilgi verirken onlar› birtak›m gezginci dervifl zümreleri gibi tasvir etmifltir. Ayn› flekilde ‹ran Türk afliretleri ve Hazar ötesindeki Türkmenler aras›nda abdal ad›n› tafl›yan Türk oymaklar›na rastlan›lmas›n› ve Eftalitlerin daha yüzy›llarca önce abdal ad›n› tafl›m›fl olmalar›n› da araflt›r›lmas› gereken önemli bir konu olarak kaydetmektedir. Bu anlamda abdal sözcü¤ünün bir tasavvuf ›st›lah› olmadan evvel bir afliret veya zümre ismi hâlinde bulunup bulunmad›¤› ve bu ad alt›ndaki bütün dervifllerin bafl-lang›çta Orta Asyadan gelmifl abdal afliretlerinin temsilcisi birer afliret evliyas› olup olmad›¤› meselesi araflt›rmaya muhtaç gözükmektedir.

Bunun yan›nda, Ahmet Yesevi kimli¤i Seyitgazi’deki temel dini yap›y› belirle-yen önemli bir tarihsel dayanakt›r. Türkler, X. yüzy›ldan itibaren ‹slamlaflmas›nda-ki zaman periyodunda, önceleri ‹ranl›lar›n et‹slamlaflmas›nda-kisinde kalm›fllard›r. Ahmet Yesevi, o zamanlar›n en ünlü mistikçisi olan ‹ran fieyhi’nin müridlerinden ve Buhara’da Ho-ca Yusuf Hemedini’nin müridi olmufl ve daha sonra memleketi olan Yessi’ye dö-nüp Sufizme bir millî Türk flekli vermifltir. Türkistan’da bugün dahi, Timur taraf›n-dan yapt›r›lan mezar› durmaktad›r. Türkler için onun önemi sadece fikirlerini Türk diliyle Türklere anlatmas›, onun bir mistikçi olmas›, sufist fliirler ve ilmî risaleler

(7)

yazmas›ndan ziyade, ‹slam’›n Türklerde yay›lmas› döneminde sufi mezhepler ve ilk tarikat yap›lar›n› karakterize etmesinden ve bundan dolay› da yüzy›llarca onla-r› etkilemifl olmas›ndand›r. O, zikri ve halveti Türk toplumuna getirmifltir. Yesevi tarikat›, kendisini sadece kuzey ve do¤u Türklerinde göstermifl, birçok elçiler ara-c›l›¤›yla Anadolu ve s›n›r ülkelere kadar ulaflm›flt›r. Fakat Yesevi tarikat›n›n etkisi ancak Hoca Bahaeddin Nakflibend’in (1318-1389) kurdu¤u Nakflibendi tarikat›n›n kurulufluna kadar etkisini sürdürmüfltür. Hac› Bektafl henüz Osmanl› Devletinin kuruluflundan (1289) önce Horasan’dan Anadolu’ya yerleflmiflti. Bu tarikat yüzy›-l›n bafllar›nda flekillenmeye bafllam›fl, oysa flimdiye kadar Bal›m Sultan (1516) za-man›nda, XVI. yüzy›l bafllang›ç olarak kabul edilmektedir. Bu arada baz› belgeler tarikat›n bafllang›ç tarihi ile ilgili bize bilgi vermektedir, çünkü 1475’te Bektafli fla-iri Muhyiddin, Hac› Bektafli Veli’den söz etmekte ve oldukça geliflmifl tarikat mü-esseselerinden bahsetmektedir. Yine ayn› flekilde 1497’de Emin ed-Din Baba b. Daud Fakih’in Risale-i Kudsiyesi’nde de bu durum zikredilmektedir.

Kerbela’da flehit olan Hüseyin için matemde, pir flerefinin, heybetinin ›rsiyetin-de ve ilk üç halifenin ismi olan Ebu Bekir, Osman, Ömer ›rsiyetin-de¤il ›rsiyetin-de istenilen ismi seçmede bu farkl›l›klar› görebilir. Ruh göçü inan›fl› üzerinde oldukça fazla durulur (Menzel, 1925: 203).

‹slami sürecin bafllang›c›nda, Seyitgazi bölgesinde ve külliyesinde en önemli inanç sistemlerinden biri olarak Kalenderilik görülmektedir. Kalenderili¤in kimin taraf›ndan kuruldu¤u bilinmemektedir (Gölp›narl›, 1959: 258) Ona bir tarikat ni-teli¤i kazand›ran XII. yüzy›l sonlar›na do¤ru yaflayan fieyh Cemaleddin Savi olmufl-tur. ‹ran, Hindistan, Irak, Suriye, Orta-Asya gibi genifl bir alana yay›lan Kalenderi-lik’in geliflmesinde Hamdun-i Kassar, Ebu Said Ebu Hayr, Ebu Hafs El-Haddas gibi flahsiyetler Melamilikle yak›nl›¤› olan tasavvuf erleridir (Eyübo¤lu, 1993: 3,50).

Kalenderili¤in ilk ortaya ç›kt›¤› zaman ve mekân meselesi, ilk Kalenderilerin kimler oldu¤u konusuyla s›k› s›k›ya ba¤l›d›r. Çünkü ilk Kalenderilerin kimler oldu-¤unu tesbit edebilmek, ayn› zamanda onlar›n yaflad›klar› zaman› ve bölgeleri tes-bit etmek demektir. Menak›bî eserlerde ilk Kalenderi fleyhinin M›s›r’da Endülüs as›ll› Yusuf El-Kalenderi ad›nda bir Arap oldu¤u ve tarikat›n onun ad›n› tafl›d›¤› zik-redilmekte ise de bunun tarihsel dayana¤› bulunmamaktad›r. Bu isimlendirme; Ce-malü’d-Dîn-i Sâvî’nin de Yusuf ad›n› tafl›mas›ndan ve ömrünün önemli bir k›sm›-n›n M›s›r’da geçmesinden kaynaklanmakta olsa gerek. Üstelik bizzat Kalenderili-¤in kendi gelene¤i de Cemalü’d-Dîn-i Yusuf es-Sâvî’yi kurucu olarak kabul etmek-tedir (Ocak, 1992: 17).

(8)

Kalenderili¤i, kaba ve kal›n hatlar›yla yaflad›¤› toplumun kurallar›na karfl› ç›ka-rak dünyay› kaale almaya de¤er görmeyen ve bu düflünce tarz›n› günlük hayat ve davran›fllar›yla da a盤a vuran tasavvuf ak›m› olarak görmek mümkündür. Ancak bu k›sa ve çok genel tarif, ‹slam dünyas›n›n muhtelif zaman ve mekânlar›nda ya-flam›fl olup kendilerine de¤iflik isimler verilen, ancak genelde Kalender veya Kalen-deri olarak an›lan bu ak›m mensuplar›n› tam anlam›yla nitelemeye yeterli de¤ildir. Çünkü Kalenderilik tek parça hâlinde bir yap› sergileyen, hatta tek bir tarikat flek-linde teflkilatlanm›fl bir tasavvufî ak›m olmay›p, düflünce ve uygulamadaki uzant›-lar› yüzy›llar sonra bile di¤er birçok tarikat ve düflünce yap›uzant›-lar›n›n içinde kendini hissettirecektir (Ocak, 1992: 112-115). Ellerinde ucu topuzlu bir âsâ, bellerinde, çeflitli ifllerde kullanmak üzere bir nacak tafl›rlar. Hemen her tarafta tekkeleri olma-s›na ra¤men, pîrleri oldu¤una inand›klar› Battal Gazi’nin türbesinin bulundu¤u Seyyid Gazi Zaviyesi’ni çok üstün tutarlar ve her Cuma günü burada toplanarak âyin yaparlar (Ocak, 1992: 112-115)

Tarihte yaflam›fl Kalenderi fleyhleri ve bunlar›n etraf›nda toplanm›fl Kalenderi zümreleri aras›nda farkl› e¤ilimler sergileyenler hep olagelmifllerdir. Hepsi de Ka-lenderi olmakla beraber; Baba Tahir-i Uryan ile Fahru’d-Din-i Irakî, fiems-i Tebri-zî ile Otman Baba, birbirlerinden oldukça de¤iflik flahsiyetlere ve de¤erlendirme-lere sahiptirler. Ama hepsinde görülen ortak zihniyet, dünyevi olan her fleyi arka plana itmek, yaln›z ilâhî aflk› önemseyerek ‹slâmî emir ve kaideleri bu aç›dan de-¤erlendirmekti. Onlar bu ortak zihniyeti kendi karakterleri, yetifltikleri kültür or-tamlar› çerçevesinde ortaya ç›kar›yorlard›. Herfleye ra¤men temelde ayn› zihniye-te dayanan Kalenderili¤in bu dünyay› umursamayan, ona ihtiyaç duymaktan ola-bildi¤ince kaçan, toplum kurallar›n› protesto eden bir tavr› mevcuttur (Ocak, 1992: 5). Seyyid Gazi Zaviyesinde, Hac›lar Bayram› da denilen Kurban Bayram› s›ras›nda yap›lan y›ll›k büyük ayinler hakk›nda bugün için ilk kay›tlara, Hac› Bek-tafl-› Veli, Hac›m Sultan ve Otman Baba Velâyetnamelerinde rastlanmaktad›r. Bu-radaki bilgilerden ilkinde, söz konusu zaviyede yap›lan ilk âyinlerin Hac› Bektafl taraf›ndan tesis olundu¤unu haber verdi¤i gibi, Muharrem Mâtemi âyininin de Ha-c› Bektafl Zaviyesinde icrâ edildi¤ini belirtir (Uzun Firdevsi, 1958; Gölp›narl›, 1958: 84; Ocak, 1992: 175-176) ‹kinci bilgi; Hac›m Sultan’›n her y›l Kurban Bay-ram›nda Susuz’daki zaviyesinden kalkarak öteki Kalenderi zümreleriyle beraber büyük âyine kat›lmak üzere Seyyid Gazi Zaviyesine gitti¤idir (Tschudi: 78,82; Ocak: 175-176) Üçüncü bilgi ise; o da t›pk› ikincisi gibi Otman Baba’n›n her y›l Kurban Bayram›nda “Hacc-› Ekber” denilen büyük âyine kat›lmak için müridleriy-le ayn› zaviyeye geldi¤ini ve bu âyinin çok önemli oldu¤unu kaydetmektedir (Kü-çük Abdal, 8341: 6b; Ocak, 1992: 175-176). Her üç kayna¤›n verdi¤i bu bilgiler,

(9)

Seyyid Gazi Zaviyesindeki büyük ayinin en az›ndan Hac› Bektafl zaman›ndan be-ri birkaç yüzy›ld›r devam etmekte oldu¤unu göstermektedir.

Kurban Bayram›ndaki büyük ayinlerin icra yeri olarak Seyyid Gazi Zaviyesi’nin seçilifli, türbesinin burada bulundu¤una inan›lan Seyyid Battal Gazi’nin Anado-lu’nun fatihi olarak daha XIII. yüzy›lda Anadolu Kalenderilerinin piri say›lmas›n-dan ileri gelmektedir. Bu zaviyenen fleyhi bu niteli¤inden dolay›, Osmanl› ‹mpara-torlu¤unda mevcut bütün Kalenderi fleyhlerinin üstünde bulunuyordu. Bu sebeple kendisine büyük hürmet gösterilen bu fleyhe Azam Baba (A’zam Baba) denmekte-dir (Menavino, 1551: 57; Baudier, 1625: 186; Ocak, 1992: 175-176). ‹flte söz ko-nusu ayinler Azam Baba taraf›ndan yönetilmektedir. Birkaç gün süren ayinlere yaklafl›k 8000 kifli kat›lmakta olup, bunlar imparatorlu¤un her yan›ndan kendi fleyhlerinin baflkanl›¤›nda gruplar hâlinde geçiyorlard›. Üstlerine bayaz elbiseler giyerek ayine kat›lan fleyhlerin her biri, toplant›n›n sonuncu günü olan Cuma gü-nüne kadar oradaki dervifllere bir y›l boyunca seyahatleri s›ras›nda gördükleri memleketleri, adetleri, olaylar› sohbetleri esnas›ndan naklediyorlard› (Menavino, 1551; 57). Sonuncu gün zaviyenin yan›ndaki yeflillik sahada sofralar kuruluyor, kesilen kurbanlar›n etleri türlü çeflit yiyeceklerle dervifllere sunuluyordu (Menavi-no, 1551: 58; Baudier, 1625: 187; Ocak, 1992: 175-176).

XX. yüzy›l›n bafllar›nda Menzel, di¤er tekkelerdeki hac faaliyetlerinin Seyyid Gazi’de oldu¤u kadar ön planda olmad›¤›n›, özellikle fiücaaddin’de10modern za-man›n etkisiyle meydana gelen de¤ifliklikleri gördü¤ünü, fieyh Nuri, fiücaaddin ve Mürüvved Baba’n›n tabutlar›n›n bulundu¤u, bafltan sona restore edilmifl iki türbe haricinde bütün tekkeyi tüm kült odalar›yla birlikte çiftlik tesislerine çevirdiklerini anlatmaktad›r (Menzel, 1925: 206).

Dervifller, XIV. yüzy›lda Seyitgaziye yerleflmifllerdir. Buraya ne tür dervifllerin yerleflti¤ini tam olarak bilmememize karfl›n M. F. Köprülü’nün iflaret etti¤i gibi bunlar “Abdalan-› Rum” olabilirler. Abdallar, Bektafli s›n›f› içinde yer almamakla beraber, bu ikisi aras›nda yak›n iliflki herzaman bulunmufltur. Bunlar kendilerine “Seyyid Gazi Yetimleri” ad›n› vermifllerdir ve Köprülüye göre merkez tekkeleri Seyyid Gazi Tekkesi’dir (Köprülü, 1976: 23-32). Bu abdallar, giyiniflleri, tef, ku-düm ve boynuz ile yapt›klar› müzik ile tan›n›rlar (Aslanbay, 1953: 26; Refik, 1932: 13-32-33).

Hasluck ve Menavino, “abdal” isimlendirmesi yerine “bektafli” terimini kullan-makta ve Seyyid Battal Gazi Külliyesi’nin, Bektaflilerin eline XVI. yüzy›lda geçti¤i-ni kaydetmektedirler (Hasluck, 1928: 13; Menavino, 1551: 60).

(10)

Rum Abdallar› adl› Kalenderi zümresi, Vahidî taraf›ndan Kalenderiler ve Hay-darilerden ayr› bir zümre olarak anlat›l›yor. Ona göre Rum abdallar›, “Yal›n ayak, bafl›kabak ve tenleri ç›plak”. Yaln›z birer Tennûre giymifl olduklar› hâlde dolafl-maktad›rlar. Zaman zaman ellerindeki Dâyire ve Kudüm’leri çal›p Boynuzlar öt-türerek gruplar hâlinde dolaflmaktad›rlar. Bir omuzlar›nda Ebûmüslîmî Nacak tabir edilen bir balta, ayr›ca fiücai Çomak dedikleri uzun ve bir ucu k›vr›k âsâ tafl›mak-tad›rlar (Ocak, 1992: 112–115).

Saç, sakal, b›y›k ve kafllar› tamamiyle kaz›nm›flt›r. Vücutlar›nda yer yer ayinle-rinde açt›klar› yan›k ve yara izleri bulunmaktad›r. Bedenleayinle-rinde ise kiminin zülfi-kar, kiminin Hz. Ali’nin ad›, kiminin ise y›lan resmi bulunmaktad›r (Ocak, 1992: 112-115).

Ahmet Yaflar Ocak, Vahidî’nin Rum abdallar›n›n Otman Baba’y› takdis ettikle-rini, Seyyid Battal Gazi’yi pir11 tan›d›klar›n› belirtikten sonra, Hz. Ali ve On ‹ki ‹mam’› da benimsediklerini kaydediyor. Vahîdî’nin Rum abdallar› hakk›ndaki olumsuz kanaatlerine karfl›l›k onlardan biri olan flair Hayretî, dîvan›nda onlar› “Ehl-i Tevhid” ve “Akidesi Pâk”, faziletli insanlar olarak tavsif etmektedir (Hayreti, 1981: 92-93; Ocak, 1992: 112-115). Seyyid Gazi Külliyesine (abdal) dervifllerin ilk olarak ne zaman yerlefltirildiklerini bilmiyoruz. Bu dervifllerin ço¤unun uygula-malar› tamamen Orta Asya kökenli Türk kültür unsurlar›ndan esinlenmifl gibi gö-zükmektedir. Abdallar›n, Hac›m Sultan Velâyetnamesi, bu azizin çabas›yla bunla-r› Bektafli tarikat›n›n sürüsüne katmaya çal›flan bir giriflimi kaydetti¤i zaman, yani XVI. yüzy›l bafl›nda yerlefltirildikleri anlafl›lmaktad›r (Tschudi, 1992: 49; Faroqhi, 1986: 91). Fuad Köprülü, bu abdal uygulamalar› hakk›nda Osmanl› ve Avrupa kaynaklar›ndan bilgi toplam›flt›r.

Hac› Bektafl-› Veli zaman›nda Seyitgazide bir zaviye12bulundu¤u belirtilmek tedir (Gölp›narl›, 1958: 36; Ocak, 1992: 189). Anlat›lan bir rivayete göre; Hora-sandan Hac› Bektafl-› Veli, yedi yüz inanan› ile Rum’a gelmek için Hoca Ahmed Yesevî hazretlerinden izin alm›fl, gelip bu Seydi Battal Külliyesi’nde oturmufltur. Hatta o zaman Orhan Gazi, Bursa’dan Hac› Bektafl Veli’yi görmek için Seydi Bat-tal Külliyesine gelip müflerref olmufltur (Evliya Çelebi, 1314: 13).

Ancak XVI. yüzy›la gelindi¤inde Seyitgazi Zaviyesinde yaflayan Kalenderilere hiç de iyi gözle bak›lmad›¤› anlafl›lmaktad›r. Nitekim Seyitgazi kad›s› Mustafa ‹fl-retî (ölüm 1566)’nin Seyitgazi Zaviyesi’ndeki Kalenderiler için; elefltirici sözleri dikkat çekicidir (Ocak, 1992: 190). Bu dönemde külliyenin kuzeyinde yer alan medrese yapt›r›lm›fl (Ocak, 1992: 191) ve zaviyenin yaflant›s› Ehl-i Sünnet ve

(11)

Ce-maat mezhebine göre düzenlenmeye çal›fl›lm›flt›r. Bu düzenlemeyi kabul etme-yenler ihraç edilmifltir (Âfl›k Çelebi, 1991; Ocak, 1992: 191). Ancak 1566’da Mus-tafa ‹flreti’nin ölümünden sonra zaviye yeniden yavafl yavafl sürgünden dönen der-vifllerle dolmaya bafllam›flt›r (Ocak, 1992: 191). Fakat 17. yüzy›lda art›k Seyitgazi dervifllerinden söz ederken Kalenderilerin de¤il Bektaflilerin ad› geçmektedir13. Nitekim Evliya Çelebi buras›n›n büyük bir Bektafli tekkesi oldu¤unu belirtmektedir (Evliya Çelebi, 1314: 15; Ocak, 1992: 188).

Köprülü, bu abdallar›n XVI. yüzy›lda uygulama ve inançlar› nedeniyle gözle görülür bir bask›ya maruz kald›klar›na dikkat çekmifltir. Uygulamalar›n›n aksine inançlar› hakk›nda çok az fley bilinmektedir. Bunlar Seyyid Gazi Tekkesi’ne sürül-müfllerdir; merkezî otorite oraya bir Nakflibendî fleyhi yerlefltirmeye dahi teflebbüs etmifl; ancak bu giriflim pek baflar›l› olamam›flt›r. Sonunda abdallar buraya yeniden dönmüfllerdir. Ancak, binay› korumalar›, medrese ö¤rencileri ile kavga etmekten kaç›nmalar› ve ulemaya ters düflmeyecek tarzda hareket etmeleri flart›yla burada kalmalar›na izin verilmifltir (Köprülü, 1976: 32-33; Faroqh›, 1986: 91). Köprülü bunlar›n daha sonralar› Bektafli gelene¤i içerisinde eridi¤ini ifade etmektedir. Özellikle Seyitgazi’ye Nakflibendîleri yerlefltirmenin uygun olmad›¤› anlafl›ld›ktan sonra Bektaflilerin Seyyid Gazi’nin abdallar›n› ruhanî rehberler olarak de¤erlendir-diklerini düflünmek mant›kl›d›r. Hiç olmazsa Evliya Çelebi 1648 tarihi civar›nda tekkeyi ziyaret etti¤inde, Bektaflileri sa¤lam flekilde burada etkilerini sürdürür bul-mufl (Evliya Çelebi, 1314: 13) ve onlar›n bu yüzy›la kadar süren kal›fllar› yaln›zca II. Mahmud’un hâkimiyeti döneminde tarikat›n k›sa süreli geçici bir ilgas›yla sek-teye u¤ram›flt›r14

Bektafli hareketi Osmanl› ‹mparatorlu¤unun kurulufl döneminde önemli yer tut-mufltur. Fakat XVI. ve XVII. yüzy›llarda merkezi otoritenin bask›c› politikalar›yla genifl çapta gizlice icra edilmeye zorlanm›flt›r (Beldiceanu, 1975: 34-48; Marsc-hall, 1974: 493-500).

Biz 1558’de kaydedilen cezaland›r›c› önlemlerin ve takiben kurumda gidilen reorganizasyonun bu tür giriflimlerin ilki olup olmad›klar›n› bilmiyoruz. Fakat he-teredoks abdallar›n XVI. yüzy›l›n ortalar›nda hâlâ burada ikamet halinde oldukla-r›n› gözönüne alarak, o tarihte bu cezaland›r›c› önlemlerden (e¤er böyle bir fley ol-duysa) kurtulduklar›n› söylemek mümkündür. Bu bak›fl aç›s›ndan, H.935/1528–29 civar›ndaki y›llara ait olan 48 ad›n bir listesi özellikle ilginçtir15. Velâyetnamenin verdi¤i Hac› Bektafl’›n tasavvufî hüviyetini veya mensubiyetini do¤rulayan önemli bir ipucu, onun Seyyid Battal Gazi Zaviyesi ile s›k› ba¤lant›s›d›r. Belirtildi¤ine gö-re, Hac› Bektafl Haydarisiyle, Torla¤›yla, Ifl›¤›yla bütün Kalenderi zümreleri gibi

(12)

Seyyid Battal Gazi’yi pir tan›makta ve her y›l Kurban (Hac›lar) Bayram›’n› mürid-leriyle birlikte onun zaviyesinde kutlamaktad›r (Gölp›narl›, 1958: 72; Ocak, 1992: 206-207).

XVI. yüzy›l arfliv kay›tlar›ndan, tekkenin ve bölgenin büyük s›k›nt›lar çekti¤i an-lafl›lmaktad›r. fiuras› muhakkak ki Seyitgazi öneminden birçok fley yitirmiflti. Bun-lara ra¤men XVII. yüzy›lda Seyitgazi hâlen 76 yerleflim yerinin merkez vergi kuru-muydu (Wulzinger, 1913: 9-10).

Osmanl› ulemas› ile özellikle hanedana mensup padiflahlar›n, ilim, tefekkür ve özellikle vahdet-i vücut meselesine olan meraklar› Molla ‹lahi ve halifeleri ile Ala-addin et-Tusi (887–1482)’nin bu konuda muhitin merak›n› gideren aç›klamalar›n›n Nakflîlere karfl› bir sevgi ve ra¤betin do¤mas›na zemin haz›rlad›¤› ve bunun gittik-çe geliflti¤i kanaatine var›labilir. Bat›ni ve fiii faaliyetlere karfl› Nakflibendiyye me-flayihinden istifade etmek isteyen Kanuni Sultan Süleyman; Kalenderileri tenkilden sonra Seydi Gazi Zaviyesine, Nakflî fieyh Enveri (973–1565)’yi tayin etmekle de, bu fikrini ortaya koymufltur (Atayi, 1268: 86; Kufral›, 1949: 145; Gündüz, 1989: 66).

Niflanc› Mehmed Pafla tarihinde de, Kanuni Sultan Süleyman’›n Kalenderi za-viyelerini teftifle tabi tutturdu¤unu, bunun sonunda pek çok kalenderinin zaviye-lerden sürülüp ç›kar›ld›¤›n› ve muhtelif kalelerde hapsedildi¤ini bildirmek suretiy-le belgesuretiy-leri do¤rulamaktad›r (Niflanc›, 1920: 237-238; Ocak, 1992: 128-129). Ka-lenderi zaviyelerine XVI. yy.’›n ortalar›ndan itibaren giriflilen bu hareketden nasi-bini fazlas›yla alan Sultanönü sanca¤›ndaki Seyyid Gazi Zaviyesi olmufltur. Döne-min kaynaklar›ndan Âfl›k Çelebi’nin tezkiresinde yer verdi¤i bu büyük zaviye (Âfl›k Çelebi, 1991: 175a) Kalenderilerin Anadolu ve Rumeli topraklar›ndaki en bafl mer-keziydi. Bu sebeple buras›n› Kalendirîlerden kesin olarak temizlemeye karar veren merkezi yönetimin, bu karar› Seyitgazi kad›s› Mustafa b. Hasan vas›tas›yla uygula-maya koydu¤u müflahede ediliyor. Sonunda 1580 y›l›nda, tarîk-i ehl-i sünnet ve cemaati takibe raz› olanlar›n d›fl›nda kalanlar tutuklanarak Kütahya kalesine hap-sedilmifl ve zaviye bir medrese hâline getirilerek bir “Dârü’t-Talim-i ‹lm’i Dîn” (Atayi, 1268: 56) olmufltu. Böylece Anadolu Selçuklular› zaman›ndan beri yakla-fl›k 300 y›ldan fazla bir süredir Kalenderilerin en büyük merkezi rolünü üstlenen Seyyid Gazi Zaviyesi (Hasluck, 1929: 704; Faroqh›, 1986: 80-91) yeni bir kimlik-le mevcudiyetini sürdürmeye çal›flacakt›r (Ocak, 1992: 128-129).

Bununla birlikte, baz› arfliv belgeleri, sürgünden kurtulup gelen Ifl›klar’›n za-man zaza-man zaviyeyi ele geçirerek buras›n› yeniden eski hâline getirmeye

(13)

çal›flt›k-lar›n› gösteriyor.16Ancak bu gibi durumlar fazla sürmemifl çok geçmeden buras› bir Bektafli zaviyesi olmak suretiyle yeniden devlet kontrolüne girmifltir (Ocak, 1992: 129).

Seyyid Battal Gazi’nin mezar›17 daha sonra da fiücaaddin’in türbesi yüzy›llar boyu sayg› duyulacak bir mekân olarak kabul edilmifltir18. Bektaflili¤in, Seyyid Battal Gazi Tekkesine ve kültüne olan ba¤lant›s› nedeniyle mistik ve majik uygu-lama ve efsanelerin Bektafliler aras›nda yaflamas›na neden olmufl, Yeniçeri odala-r›n›n sohbetleri aras›nda en sevilen efsanelerden biri olarak yüzy›llarca devam et-mifltir (Alangu, 1953: 202-219).

fifiüüccaaaaddddiinn VVeellii ((SSuullttaann VVaarrll››¤¤››)) KKiimmllii¤¤ii vvee KKüüllttüü

Kaynaklarda fiücaaddin hakk›nda verilen bilgilerin yetersiz olmas›n›n yan›nda, yine bu kaynaklar birçok aç›dan birbirlerini do¤rulamamaktad›r. Bu kaynaklar›n en eskilerinden olan fiakây›k-› Nu’mâniye (Taflköprülüzade, 1314: 94) de, fiücaad-dîn-i Karamânî ad›nda bir flah›stan bahsedilmektedir. fiakay›k’›n verdi¤i bilgiye gö-re fiücaaddin-i Karamanî, fieyh Hâmid-i Kayserî ile irtibat› olup, Sultan II. Murad’›n hayat›n› kurtard›¤› için, II. Murad taraf›ndan Edirne’de Debba¤lar mahâllesi’nde ad›na bir mescid ve zaviye infla ettirilmifl, öldükten sonra da ayn› yere defnolun-mufl bir kiflidir (Mehmed Süreyya, 2000: 136).

Latîfî, fiücaaddin-i Karamanî’nin yaflam› hakk›nda k›smen fiakây›k’taki bilgiyi tekrarlad›ktan sonra, hiç bir temele dayanmaks›z›n ad› geçen mescidin Eskifle-hir’den oniki saat ileride ufak bir karyede oldu¤unu kaydedip, bu bilgiye, fiücaad-din’in II. Mehmed’in ilk zamanlar›nda öldü¤ünü de ilave etmifltir. Latîfî’nin, Kemal Ümmî’nin hayat›ndan bahsederken: “Bu hikâyet dedelerden mesmu’dur ki, mez-kur Kemal Ümmî, Nesimî ile Sultan fiüca’ tekyesine var›p, Baba Sultan’›n fuzulî bir koçunu kurban etmifller. Baba Sultan dahi bunlar›n bu fi’ilinden münfail olup ve cemaline celâl âr›z olup, remz ile tuhfe yüzünden Nesimî’nin önünde bir destere ve mezbûrun önünde bir kemed-i miyan-bend koyup, dâr-› fenâdan tar›k-i intikal-lerine iflaret etmifltir” (Latifi, 1334: 286) tarz›ndaki ifadesi, elimizde bulunan vela-yetname ile k›smen uyuflmaktad›r (Köprülü, 1972: 178). Velâvela-yetname-i Sultan fiü-caaddin’de: “...Seyyid Nesimî ve Kemal ol koçu, Sultan’›n makam›nda buldular; eyittiler: Bu koç ne koçtur dediler. Dervifller dahi Sultan›m›z’›nd›r, dediler. Seyyid Nesimî dahi eyitti: Sultan koçu neyler dedi... Bu koçu ana put olmufl, bo¤azlan ko-çu, an› bundan kurtaral›m dedi. Kaygusuz Baba eyitti: Gelin, er nazar›nda küstah-l›k etmeyelim! Sultan Kemal ve Seyyid Nesimî Baba, Kaygusuz’un sözüne amel

(14)

et-meyüp, koçu bo¤azlad›lar. Kemal koçu ast›; Seyyid Nesimî derisin soydu. Koçu kazana durukodular. Ne kadar ki cehdettiler, kaynadamad›lar. Ol dem Sultan ur-yan olmufl nemedin dayag›n›n üzerine artm›fl ç›ka geldi. Pes Sultan’› göricek bun-lar›n nutk› ba¤land›.” (Köprülü, 1972: 177) denilmektedir.

Hüseyin Hüsameddin’in (Mübarizüddin Halife Alp) bafll›¤› alt›nda, “...Birinci K›l›ç Arslan’›n damad› olan Güdül Bey’in ahfad›ndan fiücaaddin Kul Be¤ b. Türk-menflah’›n o¤lu olup, 619 y›l›nda Amasya valisi olmufltur” (Hüseyin Hüsameddin, 1329: 354; Köprülü, 1972: 178) fleklindeki ifadesini yanl›fl anlayan fiükrü Baba (fiükrü Baba, 1334: 10), bu kiflinin Mübarizüddin Halife Alp de¤il, fiücaaddin ol-du¤unu zannederek onu, Seyitgazi’de türbesi olan fiücaaddin ile ayn› kifli gibi gös-termifltir.

Bir baflka fiücaaddin bilgisi ise onu Abdülmecid ve Abdülaziz dönemlerine gö-türür (Karatürk, 1996: 64): “Abdülmecid ve Abdülaziz dönemlerinde sadrazam Yusuf Kâmil Pafla’n›n zevcesi Zeynep Han›m, ikrarbend olmak için Pir Mehmed Dede ile fiücaaddin Dede’yi ‹stanbul’a ça¤›r›r. Dedeleri kona¤›nda aylarca misafir eder. ‹smi bilinmeyen genç birisi dedelere yalvararak divan kâtipli¤i görevinden ayr›l›r ve dedelerle birlikte Sultan Battal Gazi tekkesine gelir. Dedelerin eteklerine sar›larak gözyafllar› ak›tarak el aman mürüvvet erenler, beni mahrum b›rakmay›n, gerçekler yoluna al›n diye yalvar›r. Kendisini türbeye mürid olarak kabul ettirir. Bu kiflinin ad›na o günden beri Genç Abdal denmektedir”.

Bu göstergeler ›fl›¤›nda birbiri içine geçmifl birkaç fiücaaddin söz konusudur. Kaynaklar, bu konuda do¤ru ve ayr›nt›l› bilgi vermemenin yan›nda menk›belerin de etkisiyle veli ve bir ermifl hâline gelen fiücaaddin kimli¤i ile âdeta birbirine ka-r›flt›r›lm›fl, birbiri içine sokulmufl, kimi yerde tek, kimi yerde de birkaç fiücaaddin görüntüsü yarat›lm›flt›r. Buna örnek olmas› aç›s›ndan fiücaaddin Külliyesi dedele-rinden Nevzat Dede’nin bir aç›klamas› ilginçtir. Burada da kaynaklar gösterilmek-le birlikte XV. yüzy›lda yaflam›fl fiücaaddin XIII. yüzy›la kadar götürülmektedir. Bu-na göre; Sultan fiücaaddin, Baba ‹lyas ile ayn› kifli gibi gösterilmek istenmektedir. Nevzat Dede’nin aç›klamas›nda yer alan bu veriler Enver Behnan fiapolyo’nun Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi isimli kitab›na dayand›rmaktad›r. Ancak Seyitgazi yöresinde külliyesi bulunan fiücaaddin ile aç›klamas›n› verdi¤i fiücaaddin Ebu’l-Bekâ Baba ‹lyas ile ayn› kifli olmad›¤›n› belirtmemektedir. Burada daha çok men-k›bevi bir yaklafl›m izlenmekte ve fiücaaddin kültüne inanan insanlar›n düflünce-leri bu eser kaynak gösterilerek iki tarihsel flahsiyet olan Baba ‹lyas ile fiücaaddin Veli birbiriyle özdefllefltirilmektedir. Bu ba¤lamda fiapolyo’daki kayd›n hiçbir mad-di delili yoktur (Nevzat Dede, Tarihsiz: 2).

(15)

fieyh fiüca menk›besinde anlat›lanlara göre Bursa, Kütahya, Manisa dolaylar›n-daki zaviyelerde yaflayan fleyhlerin onunla çok sayg›l› bir iliflkisi vard›r. Buralar es-ki Germiyano¤ullar› ve Saruhano¤ullar›n›n bulundu¤u yerler olup, Babai ayaklan-mas›n›n arkas›ndan gizlenmek için denetimin daha az oldu¤u bu bölgelere yerlefl-mifllerdi. fieyh fiüca’n›n Abdal Hakk›, Abdal Mecnun, Abdal Yakup ve Abdal Meh-met gibi19(Ocak, 1992: 98) muhtemelen Babailerin yaflayan fieyhleri ile iliflkisi vard›. fieyh fiüca’n›n yörede yaflayanlar d›fl›nda daha sonra Balkanlardaki birçok faaliyetleri bilinen Otman Baba gibi dervifl ve fleyhlerle de iliflkisi vard›. Otman Ba-ba’n›n Balkanlara gitmeden buralarda dolaflt›¤› ve fieyh fiüca’y› pir olarak kabul et-ti¤i menk›besinde anlat›lmaktad›r.

Ö.L. Barkan’›n yay›nlad›¤› belgeler aras›nda fieyh fiüca’n›n ad› Kanuni dönemi öncesi birçok vergi kayd›nda da bulunmaktad›r. fiüca Baba’n›n derviflleri Saruhan ilinin Balabud ilçesinde bir yeri vak›f olarak al›p buraya zaviye yapm›fllard›. Bura-s› daha sonra Hac› Piri’nin elinde idi. Yine Saruhan da Akkaya adl› yerde Fatih Sul-tan Mehmet zaman›ndan bir belgede fiüca Abdal ve arkadafllar›n›n Dervifl Sinan, Dervifl ‹smail, Dervifl Mustafa, Ali Küçük ve Kaygusuz’la beraber da¤ içinde bir ye-ri temizleyerek zaviye yapm›fl olduklar› anlat›lmaktad›r (Barkan, 1942: 298-323-324). Bunlar›n d›fl›nda Akyaz›’da Zaim ve Sipahi t›marlar›nda fiücalu kariyesi gö-rünmektedir, Göynükte20ise Sucalar adl› bir yer bulunuyordu (Barkan, 1946: 422-515) Rumeli’de ise Rusçuk ilinin Küçük Orhan Köyünde fiüca Dede Zaviyesi var-d›r (Keskino¤lu, 1991: 87) Barkan’›n yay›mlad›¤› belgelere göre Çirmen’deki H›z›r Baba Zaviyesi’nin fleyhi H›z›r Baba’n›n Timurtaflo¤ullar›ndan birisi olup zengin va-k›flar› bulunmaktad›r. Zaviyenin baz› ifllerine fiüca Baba ihtiyarlar›n›n bakt›¤›n› söylemektedir (Barkan, 1942: 338) fieyh fiüca ad›na II.Murad zaman›nda Edirne’ye bir zaviye yapt›r›lm›fl oldu¤u söylenmektedir (Ayd›n, 1971: 213).

Menak›pnamede söylenenlerin baz› k›s›mlar›n›n tahrir defterlerinde karfl›l›¤›n› görmek mümkün gözükmektedir. fieyh fiüca Bat› Anadolu Bölgesinde oldukça iyi bilinen ve önemsenen bir kifli oldu¤u kadar; yaflam›n› sürdürdü¤ü zaviyesinde dö-nemde Babaili¤in dinsel merkezi olmal›d›r. fiüca Baba Menak›pnamesi’ne göre 200 dervifl ile bütün yaz seyahat eden k›fllar› zaviyesinde ya da bir ma¤arada ge-çiren tipik bir Babai derviflidir. XV. yüzy›lda onun müritleri bütün Anadolu’da ve Rumeli’de Üryan fiücailer ad›yla ünlenmifllerdir. Bu dervifllerin ellerinde ilk defa fiüca’n›n kullanmas› muhtemel olan “fiüca-i çomak” bulunuyordu (Ocak, 1992: 98-163) Baha Sait Bektafli meydan›nda “suci flarap” oldu¤unu söylemektedir. Bu-nun as›l ad› fiücai flarap olmal›d›r (Baha Sait, 1994: 22)

(16)

Sultan fiüca sadece fleyh ya da yerel halkla iliflkili de¤il, yüksek Osmanl› komu-tanlar› ile de iliflki içerisinde olup bunlar›n içerisinde Timurtaflo¤lu Ali Bey onun müridi olmufltur (Ocak, 1992: 93). fiüca Baba, müritleri ile birlikte Rumeli’de ga-zalara kat›lmaktad›r. O ayn› zamanda dervifl bir gazidir (Ocak, 1992: 99). Balkan-lardaki Alevili¤in kurumlaflmas›nda Timurtaflo¤lu Ali Bey ve Sultan fiüca’n›n ifl bir-li¤i çok önemli bir etki göstermifltir. Faaliyet sahas› Kuzey Bulgaristan yönünde bu-lunan Timurtafl Pafla’n›n yan›nda fieyh fiüca ile birlikte Üryan Baba da bulunmak-tad›r. Bu bölge Sar› Saltuk’un ilk Rumeliye geçiflinden beri Babailerin çok yo¤un olarak bulundu¤u bölgelerdir. fieyh fiüca döneminde de Bat› Anadolu Seyit Gazi çevresindeki Babailerin buradaki faaliyetleri oraya yeni bir canl›l›k getirmifl, yöre-de Babailik oldukça güçlenmifltir. Daha sonra bu iliflki Otman Baba üzerinyöre-den yü-rümüfltür. Günümüzde Çorlu Tekirda¤ çevresinde yaflayan Babailer Balkan savafl› s›ras›nda yine bu bölgelerden gelmifllerdi. Bütün bunlar buralarda bu ekibin ne ka-dar çok etkili oldu¤unu göstermesi bak›m›ndan oldukça dikkate de¤erdir. Rume-li’de fiücaddinin müritlerinin Üryan fiücailer olarak an›ld›¤› bilinmektedir. Bunlar bu gazi komutanlar›n yan›nda bu savafllarda oldukça önemli ifllevlere sahiplerdir. fieyh fiüca’n›n kesinlikle bir Babai dervifli oldu¤u görülmektedir.21Onun faaliyet sahas› olarak gösterilen yerler de Germiyano¤ullar› ve Saruhano¤ullar›n›n bulun-du¤u yerler olup her iki beylik de Babai isyan›na kat›l›p yenilginin ard›ndan bu yö-reye yerleflen gruplardan olufluyordu22. Seyit Gazi yöresinde bu isyana kat›l›p ye-nilince buralara yerleflen birçok insan ve bu çevrelerdeki tekke ve zaviyeler de bunlar›n hat›ralar›n› tafl›yordu (Do¤ru, 1992: 28). fieyh fiüca’n›n kendisi olmasa bi-le aibi-lesi bu isyandan sonraki dönembi-lerde buraya yerbi-leflmifl kiflibi-ler olmal›d›r.

fiüca’da görülen Karamanl›lara karfl› so¤ukluk ya da nefret23Cimri meselesin-den sonra bütün Babai çevrelerde vard›. Bunu Cahen de kendi tespitleri ile do¤ru-lamaktad›r. Cahen’e göre Babai derviflleri ile Karamanl›lar aras›nda bir so¤ukluk ya da bir sürtüflme vard› (Cahen 1974: 199). Yunus Emre’nin de Karamanl› s›n›rlar› içinde fleyh olup flehzade ve beylerin bir kaç›n›n mürflidi oldu¤u söylenmektedir. Karaman beylerinden Alaaddin’i iki defa iktidardan devirmelerine karfl›l›k, onun tekrar beyli¤i ele geçirip ikinci defa da Yunus’un da içinde bulundu¤u bir grubu suçlu bularak kafalar›n›n uçuruldu¤u söylenmektedir (Öztelli, 1966: 4094). Bu so-¤uklu¤un da Cimri isyan›n›n hemen arkas›ndan bafllad›¤› düflünülebilir. Baba ‹l-yas’›n o¤lu Muhlis Pafla’n›n Karamanl›lar›n yan›ndan ayr›l›p K›rflehir’e oradan da Çorum’a gidifli bu nedenle olmal›d›r. fieyh fiüca’n›n’da ya kendisinin ya da ailesi-nin böyle bir nedenle Karamanl›lar›n hüküm sürdü¤ü topraklardan ya sürülmüfl ya da kaçm›fl olmalar› mümkündür. Karamanl›lar›n Babailere karfl› bu tavr›ndan

(17)

do-lay› fieyh Bedreddin’in de yöneticiler taraf›ndan iyi karfl›lanmad›¤› görülmektedir. Bedreddin Konya’dan geçerken Karamanl›lar taraf›ndan iyi karfl›lanaca¤›n› bekler-ken tahtta bulunan kiflinin onu küçük düflürmek için elinden geleni yapt›¤› anlat›l-maktad›r. Menak›pnamede Karamano¤lu inkârc›l›kla suçlanmaktad›r (Balivet, 1995: 54).

Halk inançlar›nda ve menk›belerde Sultan fiüca’n›n Battal Gazi olup, öldükten sonra tekrar dünyaya fieyh fiüca olarak geldi¤i inanc› hâkimdir (Ocak, 1983: 140). Battal Gazi ile fieyh fiüca’n›n kiflilikleri özdefllefltirilir24. Sultan fiüca bir gün abdal-lar› ile otururken onlara flöyle der. “Pirler Seyyid Gazi donunda iken burada pel-tek dili kardafllar ile kopuflur iken pirlerun flunda bir alt›n sikke künk dibi geçip durdu. Hem bir alt›n maflrapa ve bir altun özengimiz kalup dururdu. Gelun vara-l›m açavara-l›m.” Bunun üzerine dervifller söylenen yerleri aç›p Sultan’›n bahsetti¤i efl-yay› bulurlar. Böylece fieyh fiüca’n›n çok zaman önce Eskiflehir dolaylar›nda Sey-yid Battal Gazi olarak yaflad›¤›n› flimdi ise Sultan fiüca’n›n bedeninde tekrar dün-yaya geldi¤ine kanaat getirirler (Ocak, 1983: 136). Daha sonra görece¤imiz gibi baz› fleyhlerin Sultan fiüca’ y› pir tan›mas›nda onlar aç›s›ndan bir problem yoktur. Çünkü onlara göre ikisi de ayn› kiflidir.25

fieyh fiüca’n›n Balkanlardaki faaliyet sahas›nda daha sonra Otman Baba’n›n et-kili oldu¤u görülmektedir. Biraz afla¤›da daha detayl› incelenece¤i gibi Alevili¤e yaklafl›mda fieyh fiüca ve Otman Baba’da bir paralellik oldu¤u görülür. Bunlar›n Anadolu ve Balkanlarda ayn› sahalarda faaliyet yürütmesi bu iki kifli aras›nda fleyh-mürit iliflkisi olmas› ihtimali yüksektir.

V

Veellaayyeettnnaammee vvee fifiüüccaaaaddddiinn

Velâyetname’de “Sultan Varl›¤›”, “fiüca” fleklinde ad› geçen fiücaaddin’in ai-lesi, do¤du¤u tarih ve yer hakk›nda hiç bir kayda rastlan›lmamaktad›r26. Ancak, Sultan fiücaaddin’in yaflad›¤› dönemi ve çevreyi, fiücaaddin’in temasta bulundu¤u tarihî kiflilikler yard›m› ile elimizdeki velâyetnameden nisbeten tesbit etmek müm-kün olabiliyor.

Velâyetnamede Sultan fiücaaddin ile iliflkilerinden bahsedilen kiflileri bafll›ca üç gruba ay›rabiliriz. Bunlardan birincileri; Laçino¤lu Pafla, Sultan Murad’›n anas› hatun, Kutlu Melik Beg, Baba Hâkî, Baba Mecnun gibi flah›slard›r ki, haklar›nda hiçbir fley bilemiyoruz. ‹kinci gruptakiler hakk›nda ise, oldukça ayr›nt›l› bilgiye sa-hip bulunuyoruz. Abdal Mehmed, Orhan devri alperenlerinden olup, Abdal Mu-rad’›n o¤ludur (Köprülü, 1935: 59). Abdal Musa menk›bevi flahsiyeti yeniçerili¤in

(18)

kurulufluna ait rivayetler ile kar›flan Abdal Musa, Bektafli ananesinde öteden beri önemli bir yer tutmufl erenlerdendir (Köprülü, 1935: 60). Baba Kaygusuz XIV. yüz-y›l›n ikinci yar›s›nda yaflam›fl olup, Bektafli ananesine göre M›s›r Bektaflili¤inin ku-rucusu say›l›r (Köprülü, 1940: 13-29). Yukar›da zikrettiklerimiz ikinci gruba dâhil olan kifliliklerdir. Abdal Mehmed ile Abdal Musa XIV. yüzy›l›n ilk yaras›nda, Kay-gusuz ise XIV. yüzy›l›n ikinci yar›s›nda yaflam›fl olup, bu kifliler Velâyetname’de hep Sultan fiücaaddin ile ça¤dafl gösterilmifllerdir. Velâyetname’ye göre bunlardan Abdal Musa, Sultan’a s›rt›nda otuz y›l odun tafl›m›flt›r (Köprülü, 1976: 179) . Abdal Mehmed ise, uzun müddet Sultan’›n yan›nda bulunduktan sonra, Sultan taraf›ndan Bursa’ya gönderilmifltir (Köprülü, 1976: 179); hâlbuki bu kiflilerin, fiücaaddin’in müridi olmad›klar› tarihsel olarak sabit oldu¤u gibi, yaflad›klar› dönem itibariyle de fiücaaddin ile herhangi bir ba¤lant›lar›n›n bulunmas›na olanak yoktur (Köprülü, 1976: 177).

Velâyetnamede bu kimliklerin fiücaaddin ile ça¤dafl ve iliflkili olarak gösteril-meleri, fiücaaddin’e çeflitli tarikatlere mensub evliya ve özellikle Rum abdallar› aras›nda merkezî bir konum vermek, onun önemini art›rmak için olsa gerektir. Her iki grup da, fiücaaddin’in yaflad›¤› devir ve iliflkileri hususunda bize kesin bir bilgi vermekten çok uzakt›r. Ancak üçüncü bir grup olarak gösterilebilecek bir tak›m ta-rihî flahsiyetler vard›r ki, bunlar sayesinde Sultan fiücaaddin’in yaflad›¤› devri, ge-nel hatlar› ile de olsa, tesbit etmek mümkün olmaktad›r (Köprülü, 1976: 180).

Velâyetname’ye göre fiücaaddin’in temasta bulundu¤u önemli flahsiyetlerden biri Hac› Bayram-› Veli’dir. Menk›beye göre Hac› Bayram-› Veli, Sultan fiüca’y› zi-yaret etmek ister. Müridlerinden baz›lar›, fiüca gibi kafl›, kirpi¤i yoluk bir kimseyi ziyaretinin do¤ru olmayaca¤›n› söylerler ise de, Hac› Bayram Veli onlar› dinleme-yerek, yan›nda müridleri oldu¤u hâlde Ankara’dan kalk›p, Eskiflehir yoluyla Sul-tan’a gelir. fiücaaddin’in elini öper. fiücaaddin de kendisini gayet iyi a¤›rlar. Üç gün üç gece fiücaaddin ile beraber kalarak, yiyip içip, sohbet ettikten sonra, Hac› Bayram Veli Ankara’ya döner (Köprülü, 1976: 181).

Hac› Bayram Veli ile Sultan fiücaaddin aras›nda bu karfl›laflma olmufl mudur? Yoksa bu karfl›laflma olmam›flt›r da, bu menk›be s›rf fiücaaddin’in önemini artt›r-mak için mi oluflturulmufltur? Burada önemli olan konu; XIV. yüzy›l sonu ve XV. yüzy›l bafllar›nda yaflayan Hac› Bayram Veli’nin Sultan fiüca ile ça¤dafl olarak gös-terilmesidir ki, bunun da, fiücaaddin’in yaflad›¤› devri ve muhiti göstermesi bak›-m›ndan önemi aç›kt›r. Yine velâyetnameden fiücaaddin’in Molla Fenari ile de ça¤-dafl oldu¤unu ö¤reniyoruz. Menk›beye göre, Sultan Murad’›n Molla Fenari

(19)

ismin-deki müftüsü, görev gere¤i Kütahya’ya geldi¤i s›rada kendisine Sultan fiüca ad›n-da kerametli bir kifli oldu¤unad›n-dan bahsederler. Molla Fenari, böyle bir fleye inan-mamakla beraber, otuz mes’ele yazarak müderrislerinden dört tanesini Sultan fiü-caaddin’e göndermifltir. Molla Fenari bu mes’eleleri yazarken bu hâl, fiüfiü-caaddin’e malum olmufl, Fenari’nin yollad›¤› dört müderris gelince, daha onlar bir fley deme-den, Molla Fenari’nin kendisine otuz koz gönderdi¤inden haberdar oldu¤unu söy-leyerek, gereken cevaplar› vermifltir. Bu müderrislerin, fiücaaddin’in kerametlerini görerek, bizi dervifl eyleyin diye ricada bulunmalar› üzerine, fiücaaddin bunlar›n sakallar›n› ve bafllar›n› trafl ettirmifltir (Köprülü, 1976: 181-182). Bu menk›be de, fiücaaddin’in Rum abdallar›n›n fleyhlerinden oldu¤unu göstermesi bak›m›ndan önemlidir. Velâyetnameye göre fiücaaddin’in velayet gösterdi¤i yerler özellikle Se-yitgazi merkez olmak üzere, buraya civar bulunan Melik Gazi, Bay›nd›rözü, Nigâ-rînçalan, Atlaçal›n, Çama¤aç, Kark›n köyü ve K›rkkavak gibi yerlerdir.

Yine velâyetnameye göre, yan›ndaki abdallar 200-300 aras›nda de¤iflen ve iç-lerinde nüfuzlu babalar bulunan Sultan fiüca, genellikle köyün içinde de¤il daha ziyade köyün civar›nda oturmaktad›r. Yazlar› bir yerden di¤er yere giden Sultan, k›fllar› bir ma¤arada geçirmektedir. Fakat daha sonra Sultan fiücaaddin’in Seyyid Gazi’de bir tekke yapt›rarak, bu tekkede yerleflti¤i de anlafl›l›yor (Köprülü, 1976: 182).

Özetle; Sultan fiücaaddin hakk›nda çok önemli bilgiler veren Velâyetname-i Sultan fiücaaddin’e göre; XV. yüzy›l›n ilk yar›s›nda yaflad›¤›; Çelebi Mehmed, II. Murad dönemlerini gördü¤ü, Rum abdallar› zümresine mensup önemli bir kimlik oldu¤u anlafl›lmaktad›r (Köprülü, 1953: 19; O. Köprülü, 1953: 177-184; Ocak, 1992: 92-93; 2000: 42); 1992: 55). Velâyetnamede ad› geçen bu iki sultan›n isim-leri ve onlar›n çevresindeki baz› Osmanl› devlet adamlar› ile olan iliflkiisim-leri Sultan fiücaaddin’in yaflad›¤› dönemi aç›kça ortaya koymaktad›r. Ancak bununla birlikte do¤um ve ölüm tarihi, ailesi ve yaflam› ile ilgili birçok olgu bugün için aç›k de¤il-dir.

Sultan fiücaaddin, velâyetnamesine bak›l›rsa, bütün yaz durmadan dolaflan, k›-fl›n ise Seyitgazi’deki tekkesinde veya yak›nlardaki bir ma¤arada yaflayan tipik bir Kalenderi fleyhidir. Döneminde bu zümre taraf›ndan çokça takdis edildi¤i bilin-mektedir. Sultan fiüca veya Sultan Varl›¤› olarak ad›na rastlad›¤›m›z Sultan fiüca-addin’in Timurtaflo¤lu Ali Bey gibi devlet adamlar›, Seyyid Nesîmî, Kaygusuz Ab-dal vb. ünlü fleyhlerle de iliflkisi vard›r. Müridleri Üryan fiücailer olarak tan›nan Sultan fiücaaddin’in gazilerle yak›nl›¤› bulundu¤u ve zaman zaman fetihlere da kat›ld›¤› anlafl›lmaktad›r. Bunun yan›nda Sultan fiücaaddin ad›n›n birçok

(20)

Alevi-Bektafli nefesinde hürmetle yâdedildi¤ine bakarak onun bu zümre taraf›ndan da önemli evliyadan say›ld›¤› tarihî bir vâk›ad›r27(Köprülü, 1953: 20; Ocak, 2000: 42; 1992: 55).

fieyh fiüca’n›n ona manevi ba¤l›l›¤› bulunan Babailer ve kendi soyundan geldi-¤ini söyleyen Demirtafl ailesi taraf›ndan menk›bevi yaflam› flöyle anlat›lmaktad›r. fieyh fiüca Amasya Mesudiye’de Babai tarikat› fieyhi olarak halk› iyili¤e ça¤›rm›fl, Babaili¤i yaymaya çal›flm›flt›r. Baba ‹shak fiücaaddin Veli’yi çok sevmektedir. Çev-resine toplad›¤› k›rk bin kifliyle Selçuklu saray›na karfl› isyan ç›karm›fl bu esnada birçok Babai ölmüfltür.

Bu isyan›n ard›ndan fieyh fiüca Kayseri’ye kad› tayin edilir. Bu isyan sonras›n-da Hac› Bektafl Veli fiüca Baba’n›n yan›na gelip, burasonras›n-da çok sohbet ederler. Bu dö-nemde fiüca Veli ihtiyarlad›¤› için tarikat›n ilerlemesi durmufltur. Hac› Bektafl’a her zaman yard›m etmifltir. Sultan fiücaddin Veli’nin o¤lu Muhlis Pafla Osman Gazi’ye yard›m etmifltir. Çok uzun yaflad›¤› için onun cenazesinde dahi bulunmufltur. Sul-tan fiücaddin yüz altm›fl yafl›na kadar yaflam›fl, öldükten sonra türbesi müridi De-mirtafl Pafla taraf›ndan yapt›r›lm›flt›r. fieyh fiüca Kayseri, Tokat, Sivas ve Çorum’da bulunmufl; Antalya, Isparta, Bursa, Kütahya ve Eskiflehir’de yaflam›flt›r. Oradan Ars-lanbeyli köyüne gelip yerleflmifltir (Demirtafl, 1996: 5-9; SAYGI, 1996).

Bir inanca göre ise Karamano¤lunun kendisine kin beslemesi üzerine28kalk›p bu günkü yerine gelmifl, Anadolu’daki merkez tekke konumundaki Seyyid Gazi zaviyesine çok yak›n bir zaviye açarak yerleflmifl, burada kurulan köye de ad›n› vermifltir. fiimdiki ad› Arslanbeyli olan bu köyde türbesi bulunmaktad›r. Onun ya-n›nda Timurtaflo¤lu Ali Pafla ve Üryan Baba’n›n mezar› bulunmaktad›r.29 Sultan Sücaaddin’in merkez Seyitgazi olmak üzere Bursa, Kütahya, Manisa, Ankara ara-s›ndaki sahalar ilk dönem faaliyet alan›d›r (Ocak, 1983: 15). Filiz Ayd›n ise fieyh fiüca’n›n Konya’da Eskiflehir ve Antalya’da türbeleri olmas›na ra¤men Edirne’de gömülü oldu¤unu söylemektedir (Ayd›n, 1971: 213). Sultan fiücaaddin hakk›nda-ki yetersiz bilgi ve menk›bevi al›flkanl›k yanl›fl sonuçlara ulaflan araflt›rmalara ko-nu olmufltur. Örne¤in Sultan fiücaaddin XIII. yüzy›lda yaflam›fl gösterilmekte ve Ba-bai tarikat›na mensup olup Hac› Bayram-› Veli’nin müridlerinden biri olarak med-resesinde ders okuttu¤u ve Babai isyan›na kat›ld›¤›n›n da bilindi¤i fleklinde tarif edilmektedir. Ayr›ca ismi de “fiücaaddin Veli Baba Horasani” olarak zikredilmek-tedir (Kültür ve Turizm Envanteri, 1987: 3)30.

Ocak, Velayetname-i Sultan fiücaaddin’in yaz›m diline bakarak eserin XV. yüz-y›la ait oldu¤unu, II. Murad’›n ad› geçti¤i yerlerde kendisinden yaflayan biri olarak

(21)

bahsolundu¤una ve Fatih’in hiç an›lmad›¤›na dikkat edilirse, 1421-1450 tarihleri aras›nda kaleme al›nd›¤›n› söylemektedir (Ocak, 1983: 43) Buna karfl›l›k Orhan Köprülü, eserin yazar›n›n bilinmedi¤ini, belki fleyhin müridlerinden biri taraf›ndan yaz›lm›fl olabilece¤ini iddia ederken (Köprülü, 1976: 13) Ocak, metin içindeki bir beyitte yazar›n ad›n›n aç›k bir flekilde Esirî olarak geçti¤ini belirtmektedir (Ocak, 1983: 43)

Velâyetname-i Sultan fiücaaddin31, Sultan fiücaaddin’in menk›belerini içer-mektedir. Eser do¤umdan ölüme kadar bir tercüme-i hâl niteli¤inde de¤ildir. Men-k›belere dikkat edilirse, merkez Seyitgazi olmak üzere, ad› zikredilen yaflam alan›-n›n; Bursa, Kütahya, Manisa, Ankara dolaylar›ndan ibaret bir bölgeyi kapsad›¤› gö-rülür. Buralar›, XVIII. yüzy›la kadar Anadolu’da Kalenderilerin yo¤un olarak yafla-d›klar› bölgelerdir (Ocak, 1983: 43). Yörükan, Babai kollar›ndan birini temsil et-mekte olan fieyh fiücaaddin’in velâyetnamede eski Türk kültür unsurlar›na göre hareket etti¤ini, bu ananeyi yaflatt›¤›n› söylemektedir. Velâyetnameye göre; Sultan Varl›¤›, bazen geyik oluyor, insanlara do¤ru yolu gösteriyor, bazen bir kaz olup su-ya dal›yor; Seyitgazi su-yak›nlar›nda bir da¤ kovu¤unda su-yafl›yordur (Yörükan, 1998: 113). fieyh fiücaaddin Veli Velâyetnamesi’nde ifllenen olgular› ve bunlara ba¤l› olarak çizilen fiücaaddin portresini tek tek incelersek karfl›m›za flu olgular ç›kar; Kaygusuz, Cabbar Kulu, Sultan Varl›¤› (fiücaaddin) Velâyetnamesi gibi eserlerde dervifller ve atalar ile kötü ruhlar›n, fleytanlar›n mücadeleleri eski ananelerin de¤ifl-tirilmifl bir flekli olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Örne¤in, Velâyetnamede “Ye-min=And” (Yer Gök hakk› için) yap›lmaktad›r. Yörükan, bu yemin olgusunun yer ile gö¤ün Tanr› telakki edildi¤i bir devirden kalma oldu¤unu ifade etmektedir (Yö-rükan, 1998: 118). Velâyetnamedeki baz› kelime ve deyimlerin de önemi büyük oldu¤u gibi bunlar›n da tarihsel ve kültürel alt yap›lar›n› Türklerin ‹slamlaflma sü-reci öncesi dönemlerinde bulmak mümkündür.

Velâyetnamede de görüldü¤ü üzere Alevi-Bektafli inanç ve kültüründe “dede-lik”, “pir“dede-lik”, “erenlik” çok önemli bir hareket noktas›n› iflgal eder. Bunun içindir ki, Alevi-Bektafliler erenlerine “Baba”, “Ata”, “Dede” demekle birlikte, onlara Sul-tan Varl›¤›, Hac› Bektafl, Hüsam fiah, Yediveren SulSul-tan vb. tabirlerinde oldu¤u gi-bi baflkanl›k ve hükümet unvanlar› da vermifllerdir (Yörükan, 1998: 50). “Dede, fieyh, Ata, Baba vb.” kimlikler o derece etkilidir ki yaz›l› veya yaz›l› olmayan efsa-nelerde bütün Anadolu’nun bunlar taraf›ndan fethedildi¤ini görürüz. Efsane ve menk›be gelene¤i baz› olaylar› daha detayland›rm›fl ve kiflilefltirmifltir. Örne¤in, Ti-murlenk’i Anadoludan ç›karan kifli fieyh fiüca’d›r. Bursa’y› Geyikli Baba, ‹stanbul’u ise Yavdud Baba fethetmifltir (Yörükan, 1998: 476). Bunun yan›nda yine

(22)

velâyet-namede görüldü¤ü üzere eski Türk gelene¤ine uygun olarak “yer” ve “gök”e dua etmeyi ibadetlerinin bir parças› hâline getirmifllerdir. Yat›rlar, evliyalar ve bereket gülbanklar›nda görüldü¤ü gibi dualar›nda “Allah ve Erenler” eflit a¤›rl›kl› olarak ve yanyana yeralmaktad›r. Bununla birlikte “Cennet” ve “Cehennem” kavramlar› bi-le bu düflünce içerisinde dünyevî bir anlam içerir (Yörükan, 1998: 133)

Kalenderi soylu olan fiücaaddin’in velâyetnamesi onun ve müridlerinin bu Ka-lenderi yaflant›y› hâlen sürdürdü¤ünün en önemli tan›¤› olarak görülebilir32. Ve-lâyetnamede ifllenen önemli bir menk›be ve kült “kemiklerden tekrar dirilme” ola-rak karfl›m›za ç›kar. Kemik, çok eski ça¤lardan beri insan ve hayvan vücudunun en devaml› unsuru olarak görülmüfltür. Baz› kavimlerdeki inançlara göre, ölümsüz olan ruh, kemiklerde bulunmaktad›r. Bu nedenledir ki, aralar›nda Türklerin, Mo-¤ollar›n, Fino¤urlar ve Laponlar›n bulundu¤u baz› kavimlerde kemik, sayg› duyu-lan bir nesne olarak görülmüfl, avduyu-lanan hayvanlar›n eti yendikten sonra kemikleri titizlikle korunmufltur. Bu düflüncenin temelinde, yeniden diriliflin kemikler saye-sinde meydana gelece¤ine dair olan inanç yatmaktad›r (Ocak, 1983: 170). Bu dü-flüncenin izlerini fiücaaddin menk›besinde de görmek mümkündür. Menk›beye göre; Baba Mecnun ad›nda ‹ranl› bir fleyh müridleriyle Rum (Anadolu) diyar›na ge-lip Sultan fiücaaddin’e mürid olmak ister. Ancak daha önce onu denemeyi de dü-flünmektedir. Bu amaçla bir o¤lak k›l›¤›na girer. Sultan adamlar›na emrederek onu kestirir, derisini yüzdürüp kafas›n› ay›rd›ktan sonra etini bir kazanda piflirtir. Piflen et topluca yenilip bitince, geri kalan kemikler bir yerde toplan›r. Bafl ve deri geti-rilip kemiklerin üzerine konur. Bu ifllem tamamlan›r tamamlanmaz o¤lak dirilir ve hemen arkas›ndan yeniden insan flekline döner. Baba Mecnun olur. Bu kerameti gören Baba Mecnun hemen müridli¤i kabul eder (Ocak, 1983: 171). Bektafli men-k›belerinden nakledilen bu menk›bede kemiklerden yeniden dirilme inanc› aç›k bir biçimde dile getirilmektedir. Martin Von Bruinessen, Bektaflilerdeki bu inanc›n aynen ‹ran’da Ehl-i Haklar aras›nda da çok yayg›n oldu¤unu belirtmektedir (Bru-inessen, 2000: 153-154). Kemiklerden yeniden dirilme inanc›na ait örneklerin ya-n›nda önemli bir di¤er olgu da tenasüh inanc›d›r. Bu iki tip tenasüh inanc›nda as-l›nda gizli bir hulûl inanc› da mevcuttur. Yani Allah’›n insan vücuduna girmesi inanc› (düflüncesi) bu perspektifin içindedir. Allah’›n Hz.Âdem’in veya Hz.Ali’nin bedenine hulûl etti¤i düflüncesinden hareketle Hz.Ali’nin zuhur etti¤i her kal›pta gerçekte Allah’›n bulundu¤u inanc› da anlat›lmak istenmektedir. Üçüncü grubu oluflturan Âfl›k Pafla, Abdal Musa, Sultan fiücaaddin ve Otman Baba’ya ait menk›-belerde ise büyük bir velinin ruhunun baflka büyük bir veli olarak yeni bir beden içinde yaflamaya devam etmesi fleklinde bir tenasüh anlay›fl› ortaya

(23)

konulmakta-d›r. Örne¤in, Muhlis Pafla, Âfl›k Pafla olarak, Hac› Bektafl, Abdal Musa olarak, Sey-yid Battal Gazi, Sultan fiücaaddin olarak ve Sar› Saltuk Otman Baba olarak yeni-den dünyaya gelmifllerdir.

Velâyetname-i Sultan fiücaaddin’de tenasüh inanc›n› yans›tan iki tipik menk›-be bulunmaktad›r. ‹lkinde; sultan bir gün abdallar›yla birlikte otururken onlara flöyle der : “Pirler Seyyid Gazi donunda iken burada peltek dillü kardafllar ile ka-p›flur iken pirlerün flunda bir altun sikke künk gibi geçüb dururdu. Hem bir altun maflraba ve bir altun üzengimiz kalub dururdu. Gelün, varalum, açalum.” Bu söz üzerine dervifller söylenen yeri aç›p Sultan’›n bahsetti¤i eflyay› bulurlar. Böylece fleyhlerinin çok zaman önce ayn› yerlerde, yani Eskiflehir çevresinde Seyyid Battal Gazi olarak yaflad›¤›n›, flimdi de Sultan fiücaaddin’in bedeninde zuhur etti¤ini an-lam›fl olurlar (Ocak, 1983: 186). ‹kinci menk›bede anlat›ld›¤›na göre; birgün birisi Sultan’a hiç kullanmad›¤› hâlde niçin elinde bir âsâ, bafl›nda bir frenk flapkas› ta-fl›d›¤›n› sorar. Sultan’›n âsâ için verdi¤i cevap fludur: “Köçegüm, pirler Âdem do-nuyla cennetden ç›kt›¤›m›zda Havva bizden nice gün ayr› düfldü. Havvayile girü bulufl›cak bize vâhifllik eyledi. Hakk’un izniyile Cebrâil cennetden getürdü, virdi, Havva’y› terbiyet eylemek içün...” fiapka hakk›nda ise flunlar› söyler: “Pirler Ali do-nuyla gelüb flehid oldu¤umuzda deveyi yedüb cismimizi götürme¤e geldik... Ol vakt yüzümüzde urdu¤umuz nikabdan didi.” (Ocak, 1983: 186).

Velâyetnamelerde anlat›lan menk›belerde s›kça rastlan›lan di¤er bir olgu da don (flekil) de¤ifltirme ile ilgili motiflerdir. Eskiça¤ insanlar›n›n düflüncesinde yer-yüzünde mevcut her cisim, her madde, bir kuvvetin tafl›y›c›s›d›r. Ayr› (farkl›) gö-rünseler de türler aras›nda temelde yine de birtak›m benzerlikler vard›r. Bu ben-zerlikler, aralar›nda baz› flekil de¤iflikliklerine yol açarlar. O hâlde bir cisim birden fazla görünüfller alt›nda ortaya ç›kabilir. Bir insan, hayvan, bitki veya bir eflya bi-çimine girebilir. Ancak bu görünüflte de¤iflik flekiller geçici olup o cismin as›l özü-nü de¤ifltirmezler. fiekil de¤ifltirme genellikle üstün bir güç (Allah, cad›, sihirbaz, evliya vb.) taraf›ndan, ya yap›lan bir iyili¤e karfl›l›k ödül veya kötülü¤e ceza ola-rak gerçeklefltirilmektedir. Ço¤u defa bu motifle bir a¤ac›n33, hayvan›n veya can-s›z bir nesnenin flimdiki hâline nas›l geldi¤i aç›klanmaya çal›fl›lmaktad›r. fiekil de-¤ifltirmeyi anlatmak için Türk menk›be, masal ve efsanelerinde “donuna girmek” deyiminin kullan›ld›¤› görülür. Geyik donuna girmek; geyik olmak, güvercin do-nuna girmek; güvercin olmak anlam›na gelir. Eldeki menak›pnamelerde de don de¤ifltirmenin pek çok örne¤i bulunmaktad›r. Bunlar›n hemen hemen tamam› hay-van flekline girme biçimini yans›t›r (Ocak, 1983: 206-207; Boratav, 1978: 109).

Referanslar

Benzer Belgeler

Güçlü ve yönlü bir lazer ›fl›n deme- ti oluflturmak için, uyar›l› ›fl›ma sa¤la- yan kristal, yüksek yans›t›c› aynalar- dan oluflan kovuk içerisine

Beyaz yumurtac›larda yerleflim s›kl›¤›n›n 5’e art›r›lmas› ile yumurta verimi ve Haugh Birimi’nin azald›¤›, ölüm oran›n›n artt›¤›, ancak kabuk kalitesi ve

hatta ben, kafam bir gemi direği gibi bir aşağı bir yukarı sallanırken, aynı yönde ondan daha hızlı hareket ediyor gibiyim.. Sol tarafımda uzakta, ovanın

Örnek: A = {1,2,3,4} kümesinin üç elemanlı alt kümeleri ile A kümesinin elemanları ile yazılabilecek rakamları farklı üç basamaklı sayıları bulunuz ve

Bu dönemdeki kültürler, belli zaman aralıklarında sayıma tabi tutulurlarsa üreme eğrisi düz veya dik bir durum gösterir (B). Bu fazda fizyolojik olarak çok aktif

[r]

n boyutlu bir A determinant¬n¬n herhangi bir a ij eleman¬n¬n minörü, jAj üzerinde a ij eleman¬n¬n bulundu¼ gu sat¬r ve sütun silindikten sonra geriye kalan ve jA ij j

1939’da Türkiye’ye iltihak olan bölgedeki Ermeniler, çok değil iki yıl sonra, yine Ankara’nın gadrine uğradı..