~T 7 —S O I
(Geçen sayıdan devam)
Ayasofya, bir efsaneler hâzinesidir. Temeli dahi bir efsane üzerine atıl mıştır... İmparator Justinianus bir gece rüyasında, eski Büyük Kilise' nin bulunduğu sahada dolaşan bir pîr görmüştü. Etrafına bakınarak do laşan pir, her köşede biraz durak lamaktaydı. JUSTİNİANUS bu pirin yanma yaklaştığı zaman elindeki gümüş levhanın üzerinde bir kilise resmi görmüş ve bu mabedin ih tişamı karşısında huşû içinde tit
rediğini hissetmişti. Justinianus,
«Bu levhadaki resim elimde olsaydı onun aynını inşa ettirirdim» diye düşünmüştü.
Aziz, sanki onun aklından geçenleri okumuş gibi levhayı kendisine uzat mış ve «Bak Justinianus, binanı bu resme göre inşa et ve ona Ayasof ya adını ver» demişti.
Sarayın baş mimarı da aynı gece
rüyasında aynı piri görmüş ve onun elindeki gümüş levhada kendisine gösterdiği mâbed resmini, uykusun dan uyanıp hemen çizmişti. Ertesi sabah Başmimar bu resmi İmparator Justinianus'a gösterdiği zaman, Bi- zansın azametli imparatoru hudut
suz bir heyecana kapılmıştı. Zira bu resim, o gece rüyasında gör düğü mâbedin tamamen aynı idi...
*
Ayasofya’ya dair efsanelere Evli ya Çelebi de hoş üslûbu arasında geniş bir yer vermektedir. Çelebi bu efsaneleri naklettikten sonra Ayasofya'nın çeşitli dertlere devâ olan yanlarını da tebarüz ettirmek tedir. Evliya Çelebi'ye göre kalp çarpıntısı ve nefes darlığından ra
hatsız olanlar için Ayasofya'nın
içindeki kuyudan sabah erken saat lerde ve aç karnına üç kerre su
içmek şifa verir. Unutkanlıktan, şi- Ayasofya'nın içinden heybetli bir görünüş...
Ayasofya'nın sanat şaheseri kapılarından birinden «terler direk»in görünüşü...
sürülür. Bu, Fatih Sultan Mehmet'in Ayasofyaya atıyla girmiş olduğunu ifade ile onu küçümsemek amacı ile ortaya atılmış bir efsanedir. Zi ra Fatih Sultan Mehmed'in bu ünlü Bizans mabedine at sırtında girme diği tarihî bir gerçektir. Ve bu sü tun üzerindeki yarığın bulunduğu yer ise değil bir at, ancak üst üste beş ata binmiş bir insanın dahi zor lukla ulaşabileceği mesafededir. Ayasofyadaki yeşil mermer sütun lardan biri de «Şeytanlı sütun» ola rak anılır. Buna sebep de mermer damarlarından biri şeytan simasının meydana gelmiş olmasıdır.
Ayrıca burada «Yediler Kapısı» var dır ki, bunun da kanatlarının tahta dan değil de mermerden yapıldığı ileri sürülür. Yediler bu kapının önünde ibadet ettiklerinden burası nın «Yediler Kapısı» adıyla anıldığı söylenir.
Ayasofyanın kubbesindeki dört me lek tasviri de ayrı ayrı tılısımlar ta şımaktadır. Evliya Çelebi, bunlardan Cebrail resminin kanat takıp say ha vurduğu takdirde şark semtinde ganimet olacağını, İsrafil sayha vu rursa garpta kıtlığın başlıyacağını, Mikail seslenirse, şimal taraflarında bir sahib huruç zuhur edeceğini, Azrail seslenirse bütün âlemde taun başgöstereceğini yazar.
AYA SO FYA'DA İLK EZAN VE İLK N A M AZ...
Ayasofya'da ilk namazı Fatih Sul
tan Mehmet kılmıştır. İstanbul'u
fetheden genç kumandan ve hü kümdar Ayasofya kilisesine girince Tanrıya şükranlarını arzetmek için vecd içinde secdeye yatmış ve iki rekât namaz kılmıştır, ilk ezan bu münasebetle okunmuş, ilk namazı da Yüce Fatih kılmıştır. Fatih, fe- tihden sonra ilk cuma namazını da gazi askerleriyle birlikte cami hali ne getirilmiş bulunan bu ünlü Bi zans kilisesinde kılmıştır. Bu ilk cu ma namazında imamlığı ünlü bilgin ve Fatih Sultan Mehmet'in hocası Akşemseddin yapmış, bir rivayete göre de hutbeyi bizzat genç padi şah okumuştur.
kâyetçi olanlar için de kubbenin ortasındaki altın topun altında yedi kerre sabah namazı kılıp dua etmek ve her seferinde yedişer tane si yah üzüm yemek gerekir. Buna en belli başlı misâl olarak da Akşem- seddin'in oğlu şair Hamdi Çelebi gösterilir. Göynük'te fecî bir unut kanlığa yakalanan Çelebi, bütün he- Kİmlerin gayretine rağmen bu der dine bir devâ bulamayınca, babası
nın tavsiyesine uyarak İstanbul'a
gelmiş ve altın topun altında yedi kerre sabah namazı kılıp dua ettik ten sonra yedişer tane kara üzüm yedikten sonra şifâyâb olmuştur. Ayrıca Akşemseddin'in ilk tefsir derslerini verdiği odadaki «soğuk pencere»den gelen serin rüzgârın da ilâhiyat tahsil edecek talebeye zihin açıklığı verdiğine inanılırdı. Ayasofya'nın güney yönündeki bir dehlizde bulunan ve Hazreti İsa'nın beşiği olarak gösterilen oyuk bir taş, yeni doğmuş hastalıklı bebek lere şifâ veren bir yer olarak bili nirdi.
Evliya Çelebi tüm bunlardan başka Hızır Aleyüsselâm'ın her gün Aya- sofya'nın kandili altında sabah na mazı kıldığından ve kırk sabah bu rada namaz kılanların Hızır
Aleyüs-Ayasofya'nın diğer özellikleri ara sında Kıble kapısını da gösteren Ev liya Çelebi, bu kapının kanatlarının Nuh Peygamber'in gemisinin tahta larından yapıldığını nakleder ve tâ- cirlerle kaptanların o kapının önün de namaz kılıp ellerini tahtalara sür dükten sonra Nuh Peygamber'in ru huna bir de fâtiha okuyup sefere çıkmalarının denizcilere ve denizde- kilere uğur getirdiğini söyler. Ayasofya'nın cümle kapısının batı yönündeki direklerden biri «Terler Direk» adıyla anılmaktadır. Bu sütun yaz-kış devamlı olarak rutubetli bir manzara arzeder. Halk arasında yay gın itikada göre bu sütun çeşitli rahatsızlıklardan muzdarip olanlara
deva verdiğinden asırlardan beri
önünden gelip geçen binlerce insan bu direğe yüzlerini sürmüşler ve parmaklarını değdirmelerdir. Bu di reğin ortasındaki delik, bir rivayete göre şifâ bulmak amacıyla buraya sürülen parmaklardan meydana gel miştir. Bir diğer rivayete göre de Fatih Sultan Mehmet Ayasofya'yı cami haline getirdikten sonra Hızır
Aleyüsselâm burayı dolaşmış ve
mihrabın Kâbe'ye yönelmemiş ol duğunu görünce, bu «Terler Direk» in kaidesine parmağını sokup cami yi kıbleye çevirmiştir, işte bu delik, Hızır Aleyüsselâm'ın parmağını da yamasıyla meydana gelmiştir. Ve hastalar da onun parmağından açı lan bu deliğe parmaklarını sokup şifâ bulmaya çalışırlar.
selâm'a rastlamalarının mümkün ol duğunu yazar.
Evliya Çelebiye göre Ayasofya'nın bir takım tılısımları da bulunmakta dır. Bunları kendisine has üslûbu ile şöyle nakleder:
«... Camiin 361 kapısı vardır. Am ma bunlardan yüz tanesi büyük ka pılardır ve cümlesi tılısıml.'dır. Ker rat ile addetsek (defalarca saysak)
Ayasotya’oan bir köşe...
Bir diğer sütunda da koskoca bir kesik bulunmaktadır. Kubbeye da ha yakın bir yerde olan bu kesiğin, Fatih Sultan Mehmedin kılıcıyla vur ması sonucu meydana geldiği ileri
Ayasofya’daki «Hünkâr mahallmnin uzaktan görünüşü.
bir kapı daha meydana çıkar. Ona nişan koysak (onu da işaretlesek), görmediğimiz bir kapı daha zâhir olur (ortaya çıkar), acaip hikmet tir.
Orta cümle kapısı üzerinde sarı pi rinçten mamul, tabuta benzer bir
uzun sanduka vardır. İçinde kraliçe Sofya'nın nâ'şı mumya halinde ola rak medfundur, derler. Nice kimse ler bu sandukaya dokunmaya cür'et ettiklerinden camiin içinde büyük bir zelzele ve velvele peydah oldu ğundan vazgeçmeye mecbur kal mışlardır...»
23
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi