• Sonuç bulunamadı

“Kasım Otağı” Ritüelinin Mitolojik Kökleri Ve Sosyo Politik Altyapısı Doç. Dr. Kürşat ÖNCÜL

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "“Kasım Otağı” Ritüelinin Mitolojik Kökleri Ve Sosyo Politik Altyapısı Doç. Dr. Kürşat ÖNCÜL"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Socio-Political Infrastructure and Mythological Origins Of The Ritual Of “Kasım Otagh”

Doç. Dr. Kürşat ÖNCÜL*

ÖZ

Tarihin çoğunlukla bilinmeyen bir zaman diliminde toplumu ya da toplumun bir kesimini çeşitli nedenlerle etkileyen ve belirli periyotlar hâlinde tekrarlanan ritüeller, Türkiye merkezli folklor çalış-maları içerisinde önemli bir yer işgal etmektedir. Tespit edilen ritüelin temel formları, eski Türk kül-türündeki türbe/yatır ziyaretleri ve bağlı örneklerden hareketle ritüelin nerede ve ne şekilde gerçek-leştirildiğine yönelik sorulara verilen cevaplar yönündeki çalışmalarla benzerlik taşımaktadır. Ancak bu çalışma, ritüelin tarihsel köklerinden ve benzer niteliklerini ortaya koymaktan ziyade ritüelin mi-tolojik köklerinin üzerine yüklenen değerler sisteminden hareketle, bireyin ve bireyin bağlı bulunduğu toplumun psikolojik, sosyolojik ve diğer kültürel unsurlarının belirlenmesine yöneliktir. Bu doğrultuda akademik araştırmalarda kendine pek yer bulamamış olan ve daha çok Kars-Iğdır illerinde “Kasım Otağı” olarak adlandırılan ritüel, adı geçen bölgelerde gerçekleştirilen derleme ve gözlemlerle incelen-miş, ritüelin yapısı, ritüelin doğumuna yönelik tarihî öğeler/kabuller ve siyasal şartların bu ritüelin doğumuna ve sürdürülmesine katkısı gibi ritüelin farklı boyutları/işlevleri belirlenmiştir. Ayin, tören ve ritüellerin tanım ve yapıları itibarıyla uygulamanın gerçekleştirildiği kesimler açısından bireysel ve toplum psikolojisi, kültür aktarımı, muhalefet kültürü, iktidar ve muhalefet yapısı gibi farklı açılar-dan taşıdığı anlam belirlenmiştir. Yapılacak benzer çalışmalar ilerleyen süreçte toplum psikolojisinin anlaşılmasına ve yerel/ulusal politikaların belirlenmesi aşamasında dikkat edilecek verilerin sağlan-masına yardımcı olacaktır. Halkbilimin inceleme sahası kapsamında metin merkezlilikten sosyolojik analizlere geçiş sağlanacaktır.

Anahtar Kelimeler

Kasım Otağı, ritüel, mitoloji, Şiilik, Türk kültürü.

ABSTRACT

The recurring rituals in certain periods that affect society or a part of it through an unknown period of history on various reasons, take significant part among Turkey-centered folkloric studies. The basic forms of certain rituals, tomb and entombed Saint visits in old Turkish culture carry similar pe-culiarities to the related samples, referring to the answers including where and how the ritual happens. Yet, this study aims to determine the psychological, sociological and other cultural factors where the individual is included and the society he’s involved through value system over mythological origins of the ritual rather than to unravel historical origins and similar peculiarities of the ritual. In this respect, the ritual that does not have a certain place in academic studies, called as ‘Kasım Marquee’ in mostly Kars-Igdır has been analyzed by collections and surveillances in the mentioned region, various dimen-sions/functions of the ritual such as structure of the ritual, historical elements/acceptations related to emergence of the ritual, the contribution of political conditions into emergence and continuity of this ritual have been determined. The meaning of different perspectives related to structure of opposition, power, culture of opposition, cultural transmission, individual and social psychology has been revealed through rite, ceremony and rituals. Similar studies will be helpful to obtain data in the phase of deter-mining local/national policies and to comprehend social psychology in the onward process. There will be a transition from text-centered essence to sociological analysis within the scope of folkloric studies.

Key Words

Kasım Otagh, ritüals, mythologia, Shi’ism, Turkish culture.

* Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Eskişehir/ Türkiye, onculkursat@yahoo.com

(2)

Sosyal, siyasal, ekonomik olaylar ve doğal afetler gibi toplumu bir şe-kilde derinden etkilemiş ve ilerleyen süreçlerde toplum hafızasında kendi-ni göstermek için çeşitli ritüeller ya da sembollerle varlığını sürdürmüş ögeler, kolektif hafızanın varlığını doğuran ve şekillendiren en temel unsurlardır. Yaşanılan zaman, kişi ve benzeri olayların yoğunlukla belir-li bir süre sonrasında unutulmasına karşın çeşitli etkenler sebebiyle zama-na, mekâna bağlı olarak güncellenen ve belirli takvimler içerisinde tekrar-lanan bu uygulamalar yaşatıldıkları kesimlerin değer yargılarını, kültü-rel kabullerini, sosyolojik temellerini içerdiklerinden halk bilimi, etnoloji, sosyoloji gibi bilim dallarının önemli materyallerini oluşturmaktadır. Bu çalışma, akademik araştırmalarda kendine pek yer bulamamış olan ve daha çok Kars-Iğdır illerinde “Kasım Otağı” olarak adlandırılan ritüelin ne olduğu, oluşum süreci, kapsadığı değer, kimlik inşasındaki yeri ve mi-tik boyutu gibi hususlar açısından adı geçen yerlerdeki örnekleri esas alarak tespit etmeyi hedeflemektedir.

Kasım Otağı, Hz. Hüseyin’in ve yanında bulunanların hicrî takvim-le 10 Muharrem 61, miladi takvimtakvim-le 10 Ekim 680 yılında şehit edilmesiy-le sonuçlanan ve toplum hafızasında olayı yaşayan kişinin adıyla anılan bir ritüeldir. Otağ, genç yaşında Emevi hükümdarı Muaviye’nin oğlu Yezid’in askerleri tarafından şehit edilen Hz. Hasan’ın oğlu Hz. Kasım’ı ve başın-dan geçen olayları simgeler. Ritüel, Hz. Kasım’ın şehit olmadan bir gece evvel amcası Hz. Hüseyin’in kardeşi Hz. Hasan’ın vasiyeti üzerine kızı ile

Hz. Kasım’ı nişanlaması ancak Hz. Kasım’ın bir gün sonrasında şahadete ermesini sembolize eder. Tarihî kayıt-larda konuyla ilgili bir bilginin bulun-maması (Üzüm 2010) olayın tarihsel boyutundan ziyade sosyo-kültürel sos-yo-politik açıdan önemini vurgulaması açıdan önemlidir. Bu kapsamda yaşa-nan bu trajik olayın anılması için her yıl muharrem ayında günün anlam ve önemine binaen uygun bir şekilde ha-zırlanan otağ, üzeri siyah bezle örtülü küçük bir ev şeklindedir. Yaşanılanla-rı sembolik bir şekilde yansıtan otağ, ritüel alanında aynı anda birden fazla sayıda bulunabilir. Ritüel öncesinde ve sonrasında cami içerisinde uygun bir yerde ya da bir evde korunan otağ, ritüelin gerçekleştirileceği tarihte ri-tüel alanına getirilir. Riri-tüelin amaç ve fonksiyonu aynı olmakla beraber Demirci, otağın yapısına ilişkin bazı farklılıkları ifade eder. Bu çerçevede Kasım Otağı’nın Kars ili içerisinde ayaklarının altından bir kişinin geçe-bileceği şekildeyken, Iğdır’da biri ön-den biri de arkadan olmak üzere genel anlamda seyyid gençlerden iki kişinin tuttuğu bir şekilde düzenlendiği belir-tilir (Demirci 2006:51). Camilerde, ev-lerde, il merkezlerinde dev ekranlarda Ehl-i Beyt’e ait görüntüler eşliğinde mersiyelerin okunduğu duygu yoğun-luğunun gözyaşlarıyla kendini göster-diği bir ortam içerisinde Kasım Otağı ritüeli gerçekleştirilir. Bir ritüel oldu-ğu bilinmekle birlikte dinî bir merasim havası içerisinde Kasım Otağı”nın al-tından üç defa otağın sağından olmak üzere dönülür her geçişte aynı dilekte bulunulur. “Kasım Otağı”nın içinden geçen kişi gönlünden geçen miktarda parayı Kasım Otağı”nı tutan kişiye

(3)

ya da destenin bağlı olduğu caminin vakfına verir. Dileği gerçekleşen kişi bir sonraki yıl bir eşarp/başörtüsünü “Kasım Otağı”nın kenarındaki uygun bir yere bağlar. “Kasım Otağı”, özel-likle kadınlar başta olmak üzere her yaş grubundan insanın ziyaret ettiği, istek/dileklerde bulunduğu, duaların edildiği bir formata sahiptir. Ritüelin gerçekleşmesini takip eden bir yıl-lık süreçte istenilenin gerçekleşmesi hâlinde, adanan adakların ya da ya-pılması vaat edilenlerin yerine geti-rilmesi ziyaretin tekrarını gerektirir (Resim 1-2).

Gerçekleştirilen bu ritüel, kabul-ler ve uygulamalar itibarıyla Türk dünyası coğrafyasında sürdürülen ritüellerden farklı görünmemekle bir-likte, ritüelin kökenini doğuran etken-ler, yaşanılan tarihsel olaylar, sosyolo-jik ve mitik kabuller açısından büyük ölçüde izlenebilir bir yapıya sahiptir. Ehl-i Beyt algılaması ve Kerbela sü-reci ritüelin doğumunun; ilerleyen süreçlerdeki unsurlar ise şekillenme-sinin altyapısını oluşturur.1 Ehl-i Beyt kavramı İslam dünyası içerisinde ge-nel itibarla aynilik taşımakla bera-ber, özelde Şia’nın konuya bakış açısı nispeten farklıdır. Bu kapsamda Şia yalnızca “Hz. Peygamber, Hz. Ali, Hz. Fatma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in” Ehl-i Beyt kapsamına girdiğini Hz. Ali, Hz. Fatma soyu dışında birile-rini bu kapsama sokmak isteyenler günahkâr dahi ilan edildiği bir kabu-le sahiptir. Ehl-i Beyt’e verikabu-len değer çerçevesinde Hz. Peygamberdeki ma-sumiyet karinesinin ve siyasi vazife-sinin, ayrıcalıklı bir soy algısı oluştu-racak biçimde yine peygamber ile kan bağı olan bu şahıslar üzerinden devam

etmesi gerektiği belirtilmiştir (Karabi-ber 2007: 27-30). Ehl-i Beyt’e yüklenen bu değerler kan bağı merkezinde fizyo-lojik, masumiyet karinesi çerçevesinde ruhani boyut taşımaktadır. Bu nok-tada fiziki ve ruhani anlamda en üst mertebede bulunulduğuna inanılan bu kişiler, insanlık tarihi açısından ayrı bir yerde tutulması gereken bir değer ve öneme sahiptir. Ehl-i Beyt sevgisi Sünni inanç içerisinde de görülmesine karşın, Şiilikteki ilahi nurun peygam-berin ailesinden masum imamlara in-tikal ettiği kabulü Ehl-i Beyt’e karşı yaklaşım tarzının en önemli farklılı-ğıdır.

Ehl-i Beyt’e yüklenen özel değer sosyolojik ve yönetimsel açıdan, farklı toplumlarda görülen kurtarıcı aile ve kurtarıcı kişi misyonuyla örtüşmek-tedir. Yönetici aile algılaması ve bu anlamda kurtarıcı fikri farklı zaman dilimlerinde, devletlerde görülmekte-dir. Eski Roma’da çok önemli kabile ve yönetici ailelerinden bahsedilmiş, bu kişilere yönelik gerçekleştirilen ta-nımlamalarda “patres maiorum gen-tim” (ikinci derecede, yönetici ailelerin yaşlıları) ifadesi kullanılmıştır. Tlin-gitler, Algonkinler, Perulular ve Poli-nezyalılarda geçmişte hiç var olmayıp, gelecekte bir gün gelip kendilerini kurtaracaklarına inandıkları üstün bir kurtarıcı şahsiyet düşüncesinin ol-duğu bilinmektedir. Zerdüşt inancında bir kutsal savaş, aile ve soya değinile-rek Ehrimen ile Ahura Mazda arasın-daki savaştan bahsedilir. Babilliler’in Marduk ve Temmuz’u, Mısırlılılar’ın Osiris’i kurtarıcı formunda gördükle-ri çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir (Özdemir 2014: 42-46).

(4)

kurtarıcı kişi/aile ortaklığını toplum psikolojisi açısından insanların çare-sizliğine bağlı olarak çözümsüzlüğü çözüme ulaştırma, beklentilerin ger-çekleşmesi isteği, adil ve müreffeh bir yaşam gibi insanlık tarihinin hemen her döneminde yaşanan temel sosyal adaletsizlikler çerçevesinde açıklamak mümkündür. Mutluluğa ve beklenti-lerin gerçekleşmesine duyulan istek, sıradan kişilerin gerçekleştiremeyece-ği sadece Tanrısal nitelikli kişi ya da ailenin kurtarıcılığı fikrine dönüşünce doğal olarak kültürler ve milletlerara-sı bir ortaklık oluşturmuştur. Benzer şeyler benzer davranışları doğurur prensibi sadece üretilen ürünler, araç-gereçler dışında sosyal ve psikolojik beklentilerde de ortaklığı meydana getireceğinden tarihsel süreçle birlik-te belirtilen fikirlerin oluşması, sür-dürülmesi tabii kabul edilmektedir. Sosyolojik açıdan ortaya çıkan bu ka-bullerin mitolojik ve tarihsel bir arka planı olması bu fikrin doğmasına, ya-şatılmasına ve geleceğe aktarımına olanak tanıyacak en önemli materyal-dir. Bu nedenle “Kasım Otağı” ritüeli-nin doğup şekillenmesinde bu ritüele sahip çıkan ve ortak değer yargılarına/ tarihselliğe sahip kitlenin kolektif bi-lincine yol açan tarihî unsurların tes-piti önem taşımaktadır.

Kerbela hadisesi olarak bilinen ve İslam tarihinin en trajik olaylarından biri şeklinde kabul edilen olay sonra-sında İslam dünyasonra-sındaki ayrışma, siyasal anlamda bir dönüm noktası olmuştur. Peygamberin yaşamına ka-dar götürülen Hz. Ali’nin peygamber sonrasında hilafeti alması gerektiği görüşü, peygamberin aile fertlerinin önemli bir bölümünün katledilmesi

sonrasında siyasal anlamda geri dö-nülmesi imkânsız sonuçları berabe-rinde getirmiştir. İslam tarihinde, Hz. Ali’nin katli sonrasında şekillenen ve hicri 40 yılında başlayarak 132 yılına kadar devam eden Emevi devri ya da Beni Ümeyye Dönemi, Şiiler açısından en sancılı dönem olarak kabul edilir. Bu tarihlerde gerçekleştirilen çeşitli isyanlar neticesinde baskı ve zorba-lığın belirli oranda azaldığı belirtil-mekle birlikte, Ömer bin Abdülaziz haricindeki Emevi halifeleri için ge-nel bir olumsuz tavır söz konusudur. Konuya ilişkin olarak kaynaklarda şu ifadeleri görmek mümkündür: “Şiiler nerde olursa olsun katlediliyorlardı. Beni Ümeyye, insanların kollarını ve ayaklarını Şiilerden olmaları ihtima-liyle kesiyordu! Peygamber ailesine muhabbeti ve gönül bağıyla meşhur olan herkes ya hapse atılıyor, ya malı yağmalanıyor, ya da evi viran ediliyor-du. Şiilere yönelik baskı ve sıkıntıla-rın şiddeti öyle bir boyut kazanmıştı ki, Hz. Ali’yi sevmekle itham edilmek, dinsizlik ve küfürle itham edilmekten daha kötü sayılmaya başlamıştı ve çok daha elim sonuçlara gebeydi” (Muhar-remi 2010).

Tarihsel anlamdaki yaşanmışlık ya da bu yöndeki kabuller, kaçınılmaz olarak Şii ve Sünni kesimlerin çeşit-li noktalarda ayrışmasına yol açmış, Emevi ve Abbasi dönemlerinde yaşa-nılanlar iki kesimli siyasal ve sosyal yapıyı beraberinde getirmiştir. Kimlik inşasında ifade edilen tarih, dil ve or-tak duygu birlikteliği yaşanılan ya da yaşandığı kabul edilen tarihsel olaylar nedeniyle Şii ve Sünni kitleyi belirli oranda birbirinden uzaklaştırmıştır. Kolektifliğin kazanılması için

(5)

gerçek-leştirilmesi gereken kimlik birliği, bu noktada milliyet kavramının ötesine geçmiş ve mezhepsel bir yapıya bü-rünmüştür. Kimlik oluşturmak ve biz duygusunu yaratmak adına sözlü ta-rih ortaklığının yanı sıra, bu unsuru destekleyen çeşitli alt ögelerin varlı-ğına gereksinim duyulmuştur. Ortaya çıkan yapıyı Kasım Otağı özelinde şu alt başlıklarla ifade etmek mümkün-dür:

Dil Birlikteliği: Sözün kültürel

bellekte yer edinerek toplumsal uygu-lamalarının belirli bir düzen içerisinde aktarılmasına olanak tanıması, mit ve ritüel oluşumunun anlamlı tekrarla-rından çok sonrasına ait olmakla bir-likte, her tür kültürel ögeyi koruma ve aktarıma yönelik sabitlilik oluş-turmaktaki önemi “sözü/sözel doku-yu” ayrı bir formda ele almayı gerek-tirmektedir. Sözün bu önemi, çağdaş folklor tanımlarının temelinde bulun-ması gereken “kod”lar arasında yer al-ması durumunda “ortak bellek”, veya “paylaşılan deneyim” olarak kabul edilir (Oğuz 2007: 6). Söz, bu anlayışla toplumsal kimlik, sosyal aidiyet bilin-ci, ortak bilgi/belleğin oluşturulması için gerekli olan ritüellerin, dansların, oyunların, yeme içme alışkanlıkları-nın, anlatıların tarihsel süreçte ko-runması ve aktarımında en önemli ve birincil etkendir. Kerbela hadisesine yönelik olarak oluşturulan ortak dil bu anlamda dile sahip olmayan kitle açı-sından ilgili kitle kadar anlamlı olma-yacaktır. “Biz” anlayışının doğumunu şekillendiren Kerbela hadisesi bu yö-nüyle Şii kesimler açısından doğal ola-rak ortak bir dil ve ortak bir hafızanın varlığına olanak sağlayıcı en temel faktörlerden biri olacaktır. Tarihsel

bir gerçeklik olmakla birlikte sözlü kültürle beslenerek büyüyen söylem, dilin farklı göstergelerinin kullanı-larak bir kitlenin şekillenmesinde ve ortak hafızanın beslenmesinde en önemli görevi üstlenecektir. Yaşanı-lan tarihsel süreç ve iktidar muhalefet yapısı göz önünde bulundurulduğunda resmî devlet tezine dönüştürülen söy-lemin karşısında yer alan Şia, yazılı kültürün etkisinden ziyade sözlü kül-türün yönlendirmesinde olacaktır. Bu kapsamda muhalif kültürün oluşumu-nu sağlayacak ve varlık merkezinin oluşumuna kaynaklık teşkil edecek argümanların başında çocukluk çağın-dan itibaren yüklenen sözlü değerler belirecektir. Muhalefetin oluşumuna destek veren “biz” “onlar” algılaması özellikle Ehl-i Beyt’e yüklenen değer-ler üzerinden oluşturulacağından bu anlamda Kerbela’yı yeniden yaşama-nın ve süreç boyunca yaşanılanların unutulmamasını sağlayacak sembol, figür ve söylemlerin yaratılması ve gelecek nesillere bu öğeler üzerinden aktarılması gerekmektedir. Yerelde-ki farklılığa karşın geneldeYerelde-ki ortaklık muhalif kitlenin ortak değerlerinin ko-runmasına ve iktidara karşı tek cep-he yaratılmasına fırsat sağlayacaktır. Bu nedenle yalnızca Hz. Hüseyin’in katli, doğal olarak olayın bütününün kavranmasına yönelik söylemlerin zayıflamasına yol açacaktır. Kerbela hadisesi boyunca yaşananların nesil-ler arasında korunmasını sağlamak ve mersiye kültürünün yanı sıra gele-neksel formatlarla geleceğe aktarmak, anın geleceğe aktarımını kolaylaştı-racak ve kitlenin farklı argümanlarla birlikteliğine destek sağlayacaktır.

(6)

Mekâna ve Zamana Bağlılık:

Düzenli olarak yerine getirilen ya da getirilme gereksinimi duyulan her tür kültürel pratik, tarihsel süreç içeri-sinde toplumun varlık nedeni olarak görülen birikimlerin nedenlerini ve nasıllıklarını içerisinde barındıran ve çeşitli problemlere çözümler sunan arkaik kodlar taşımaktadır. Toplu-mun varlık köklerini oluşturan bu pratiklerin sakladığı kültürel kodlar, bireyden milletleşmeye ya da düşün-cenin kitleleşme serüvenine giden yolun köşe taşlarıdır. Genellikle bir köken mitine bağlı anlatılara sahip olan ve düzenli olarak tekrar edilen bu uygulamalar, dönemin koşulları içerisinde dönüşüm/değişim geçirmek-le birlikte tarihsel kesitliliği ve buna bağlı ögeleri barındırmaktadırlar. Sözlü kültür ürünlerinin ve bağlı per-formansların kolektif bellek açısından değer ve anlamını korumaları, anlam kazandıkları mekânlar içerisinde yeri-ne getirilmesiyle bağlantılıdır. Ritüel/ tören alanları, köken mitlerinin bo-zulmadan kalmasına fırsat veren ya da verdiği varsayılan yinelemelerle yeniden beden bulduğu yerler; ritüel zamanları ise bireyselliğin ortadan kalktığı, toplumun ortak belleğinin yaşatıldığı dolayısıyla bireyin totalite içinde çözüldüğü anlardır. Bu arzuyu gerçekleştirmek için yapılacak olan eylemlerin ritüel alanı, Tanrı ile kişi-nin/toplumun buluşma noktası olması dolayısıyla ritüeli yapacak kişiler için ‘kutsal bir mekân’ konumunda oldu-ğundan bu kutsal mekân, bulunduğu konum ve barındırdığı anlam itibarıy-la ritüeli gerçekleştirenlerce özel bir niteliktedir. Ritüel mekânı uygulayı-cılarınca dış dünyadan soyutlanmış ve bu dünyanın olumsuzluklarından

arındırılmış olarak kabul edildiğin-den, bu alan, eylemi gerçekleştirecek kişileri, içinde bulunduğu zamandan alıp ilksel zamana götürecektir. İlksel zamana ve mekâna dönüş eyleminin yapılacağı yer, herhangi bir mekân veya alan olabilir. Aynı kültür kökle-rine sahip kişilerce uygulanan pratik ve ritüeller, bireylerin dolayısıyla top-lumun sosyal, ekonomik ve dinî yaşam düzeninin belirlenmesinde önemli bir etkendir. Bu zaman dilimleri birlikte-likleri sağlayan köken mitlerinin ha-tırlama, uygulama ve aktarımında rol alan, gelecek dönemlerde yapılacak pratiklere yönelik görüşmelere olanak sağlayan bir nitelik taşımaktadır (Ön-cül 2013: 15). Emevi ve belirli oranda azalma olmakla birlikte Abbasi döne-mi, Şiiliğin baskı ve zulüm gördüğü yıllar olarak kabul edildiğinde doğal olarak bu kitleyi bir arada tutacak te-mel değerlerin yaşatılmasına ve sür-dürülmesine olanak tanıyacak tören mekânlarına ihtiyaç duyulacaktır. Yaşanılanlar doğrultusunda Şiiliğin belirli bir süre resmî kurum ve kuru-luşların etkisini taşıyan yerlerde dinî kurumlar dâhil olmak üzere çekinceli bir tavır içerisinde olması kendi de-ğerlerini yaşayacak mekânlara ihti-yaç duymasına yol açacaktır. Belirli tarihler içerisinde gerçekleştirilmesi planlanan anma vb. programlar bir süre sonra takvim mitleri çerçevesin-de ele alınan zamanın planlanması ve düzenlenmesi sonucunu doğuracaktır. “Kasım Otağı” vb. semboller üzerin-den kurulacak olan ortak hafızanın yaşatılmasına yönelik ögeler, belir-li mekânlar ve zamanlar üzerinden toplumu bir arada tutarak, kitlenin ortak değerlerine destek verecektir. Sembolik anlamlar taşımakla birlikte

(7)

aynı semboller üzerinden ve ortak bir zaman dilimi kapsamında birlikteliğin yaşanmasına olanak sağlayacak, ikti-darı elinde bulunduranlara karşı var-lığını devam ettirme isteği bu yönde ortaya konacak toplumsal uygulama-ların legalleşmesine fırsat sunacaktır. Ortaya çıkış tarihi bilinmemekle bir-likte Kerbela hadisesinden sonra do-ğan ve bugüne kadar devam eden “Ka-sım Otağı” ve bağlı uygulamaları bu çerçevede ele almak anlamlı olacaktır. Muharrem ayının anlam ve önemi nok-tasında gerçekleştirilecek bu yöndeki farklı uygulamalar aynı zamanda top-lumun her kesimine yönelik duygusal rahatlamaya da imkân sunmaktadır. Erkek egemen bir çerçevede gerçekleş-tirilen programlar içerisinde kendine yer bulamayan kadınların bu ve ben-zeri uygulamalarla bir arada olmak sağlanarak toplumun her kesiminin bir yıl içerisinde yaşadığı farklı un-surlar paylaşım zemini bulacaktır. Bu ve benzeri etkinliklerin daha ziyade kadınlar tarafından gerçekleştiriliyor olması, sosyal anlamda içsel bir yaşam süren kadınların sosyalleşmesine ve aynı niteliklere sahip kitle arasında sosyal ve duygusal temasın gerçekleş-mesine de fırsat verecektir.

Gruba Bağlılık ve Duygu Bir-likteliği: Birey, genetiğinden getirdiği

ve yaşamı süresince edindiği birikimle aynı ortak kodları paylaştığı kişi/top-lumla kendini, aynı ortaklıkları pay-laşmayanlardan ayrı ve özel olarak tanımlar. Dil, din, tarihsel deneyim, akrabalık gibi unsurlarla beslenen bu yapılanma ben-sen, biz-siz olarak olu-şan/oluşturulan bilincin temel daya-naklarını şekillendirir (Kottak 2001: 62). Grup oluşturma güdüsü ve buna yönelik tutumlar ve eylemler, insanın

temelinde var olan ortak anlamların dolaşımına olanak sağlayan “ortak duyguyu” çıkarma amacıyla gerçek-leştirilir (Assman 2001:140). Grup bilinci, kolektif bilinçaltından getiri-len niteliklerin bireyin doğumundan itibaren yakın çevresinden edindiği gözlem ve anlatılarla beslenerek şekil-lenir. “Kasım Otağı” benzeri ritüeller, bu çerçevede duygu birlikteliğinin ya-şandığı mekânlar ve zaman dilimleri-dir. Farkındalık duygusunu yaratan ortak ritüeller, iktidarın elinde bulun-durduğu güce karşı biz-siz karşıtlığı-nı destekleyerek toplumsal anlamda kitlelerin zihinsel ve duygusal hare-ketliliğini sürdürülebilir kılmaktadır. Yapı ve uygulama itibarıyla rahatsız-lık vermeyen bir ritüel görünümünde olan “Kasım Otağı” ritüeli bir kitlenin bir arada olmasına, toplumsal kaynaş-maya, bir sonraki yıl için tekrarıyla geleceğe yönelik ortak duygudaşlığa olanak vererek dönemi içerisinde bir anlamda pasif itaatsizlik anlayışına fırsat sunmaktadır. Bu durum, protest kültürün varlığına olanak sağlayan duyguların desteklenmesine kaynak teşkil edecek sessizliğin, farklı bir platformda yaşanmasıdır. Eski Türk kültüründen itibaren günümüze geti-rilen ve bugün dahi pratikler açısın-dan canlı olarak sürdürülen türbe, ya-tır ziyaret geleneğinin bir ardılı olarak da değerlendirmenin mümkün olduğu ritüel, bir başka yönüyle geçmişin te-mel değerlerinin geleceğe aktarımına fırsat vererek kültürün sürerliliğini de desteklemektedir. İktidardan uzak düşmenin getirdiği yetki ve güç payla-şımından uzak düşmenin yanı sıra uy-gulanan fiziksel ve psikolojik baskının kırılması noktasında geleceğe yönelik olumlu beklenti yaratması açısından

(8)

ritüel, toplumsal ve bireysel rahatla-manın bir ögesi olarak da görülebilir. Bu kabul, folklorun beşinci işlevi ola-rak değerlendirilen ifade kapsamında yalnızca yaşanılanların anılmasıyla köken itibarıyla Ehl-i Beyt sevgisi ve Hz. Ali taraftarlığı vurgulanmakta ise de birey/toplum psikolojisini olumlu anlamda güdüleyen ve bir kitlenin ik-tidara karşı uyguladığı başkaldırının pasif bir yöntemi şeklinde de okuna-bilir. Bu amaçla gerçekleştirilen ritüel tarihsel, sosyolojik unsurları içerisin-de barındıran ve toplumsal çözülmeyi engelleyen bir eylemler bütünüdür.

Tamamlayıcılık: Bugün için

Kars ve Iğdır illerinde ırk, kültür, ta-rih, dil, coğrafya ve sosyal yaşamda her anlamdaki birlikteliğe karşın “Azeri” adlandırmasının alt zemini mezhepsel yapıdır. Bu yapının sürdürülmesinde ise Muharrem ayı içerisinde gerçek-leştirilen uygulamaların yeri ayrı bir noktadadır. Kasım Otağı bu anlamda2 “Alem” ya da “Nezir” adıyla anılan ritü-elin yanı sıra deste gruplarınca gerçek-leştirilen deste vurma gibi pratiklerin tamamlayıcı unsurlarındandır. Her bir pratiğin farklı bir kesim ve duyguyu desteklemesiyle şekillenen ritüeller toplumun tüm kesimlerini kapsayıcı, kucaklayıcı nitelikleriyle bir bütünün parçaları görünümü vermektedir.

Yukarıda belirtilen tüm unsurlar “Kasım Otağı”nın büyük oranda izle-nebilir bir ritüel olarak mitik, tarihsel, psikolojik, sosyolojik boyutlarda taşı-dığı rolün farklı noktalardaki yansı-malarını vermektedir. Ancak bölgede Şii nüfusun azalmaya başlaması ve yo-ğun olarak kent merkezine sıkışması, ilerleyen yıllarda kültürel birlikteliği sağlayan Kasım Otağı gibi ritüellerin bölgenin demografik yapısının

değişi-miyle gerçekleştirilememesi sonucunu doğuracaktır. Demografik değişimler bugün için Şii kitlenin varlığına bir problem oluşturmuyor gibi görünse de yakın tarihte ciddi problemlerin yaşanması kuvvetle muhtemeldir. Ritüellerin meydana getirdiği dinî ve kültürel unsurlar, Şii nüfusun kendi içindeki birlikteliğine destek verdi-ğinden bu ve benzeri ritüellerin devlet eliyle desteklenmesi iktidarla yerelin ilişkilerine katkı sağlayacaktır. Bu ne-denle yerel dengelerin korunması adı-na ve toplumsal değerlerin yaşatılması noktasında ritüellere mezhepler üstü bakılmalıdır ve bu bakış açısı yalnızca somut olmayan kültürel mirasın yaşa-tılması şeklinde bir değerlendirmenin ötesine taşınarak kültür politikaların-da kendine yer bulmalıdır. Aksi tak-dirde bölge Türklüğü açısından önemli bir nüfus olan ve yerelde Türkmen ola-rak adlandırılan Alevi kitlenin çeyrek yüzyılda Kars’tan gerçekleşen göçü Şii Türkler için de meydana gelecek sos-yolojik bir gerçekliktir.

EKLER

(9)

Resim 2

NOTLAR

1 Ehl-i Beyt kavramı birçok dilde olduğu gibi Arap dilinde de meydana gelen ve bir an-lamda anlam genişlemesi olarak adlandı-rılabilecek bir yapıya sahiptir. Sözcük bu çerçevede değişen zamanlarda farklı an-lamların yüklenmesi sonucunda farklı ta-savvurların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Kur’ân’da Ehl-i Beyt kavramı ve müradifi olarak kullanılan ayetlerin içeriğine bakıldı-ğında Ehl-i Beyt kapsamına kimlerin girdiği açıklanmamaktadır. Ancak konu ile ilgili yer verilen birkaç ayet etrafında yorumlar yapılmış ve kavram ile ilgili farklı görüşlere yer verilmiştir. Kavramın kapsamına giren-lerin kimler olduğu hakkında net ifadegiren-lerin bulunmaması ise birbiriyle örtüşmeyen ka-bul ve retlerin ortaya çıkmasına sebep ol-muştur. Sözcüğün anlamlandırılması ve yo-rumlanmasına yönelik iki temel öğe Kur’an ve hadislerdir. Ancak Kur’ân’da Ehl-i Beyt kavramı Hud suresi 73. ve Ahzab suresi 33. ayette olmak üzere sadece iki yerde geçmek-tedir. İlk ayette Hz. İbrahim’in ailesi ikinci ayette ise Hz. Peygamber’in ailesinin kaste-dildiğine yönelik bir ihtilaf bulunmamakta-dır. Ancak tartışma konusu bu ifadeye Hz. Peygamber’in ailesinden kimlerin girdiği noktasında düğümlenmektedir. Bunun te-mel nedeni ise “Ehl” veya “Âl” kelite-melerinin eş anlamlılarının Kur’ân’da farklı şekillerde kullanılmasıdır (Karabiber 2007: 27-28). Ge-rek Kur’an’daki bu durum geGe-rekse konuya ilişkin görüş bildirenlerin kabullerini şekil-lendiren sosyal ve siyasal kabuller Sünni

söylemle Şia arasında Ehl-i Beyt konusunda farklı görüşlerin varlığına olanak sağlamış-tır.

2 Uzun bir demir çubuk üzerine açık bir el şeklinde yapılmış metal bir unsurdur. Âlem, Kerbela olayında su getirmeye giderken, kolları yezidin askerleri tarafından kesilen Hz. Abbas’ın kesik kolunu simgeler (Demirci 2006: 51).

KAYNAKLAR

Çakır, Nuh. Şii ve Sunni Topluluklarda

Muhar-rem Ayı Etkinlikleri, Erzurum, Atatürk

Üni-versitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, Yayınlanma-mış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum, 2008. Demirci, Filiz. Caferlerin Dini Adet ve Örfleri

(Iğdır Örneği), Kayseri, Erciyes Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bi-limleri Anabilim Dalı, Din Sosyolojisi Bilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2006.

Karabiber, Namık Kemal. Ehl-i Beyt Tasavvuru

ve Erken Dönemdeki Yansımaları, Ankara

Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Te-mel İslam Bilimleri (İslam Mezhepleri Tari-hi) Anabilim Dalı, Doktora Tezi, 2007. Kottak, Conrad Phıllıp. Antropoloji İnsan

Çeşit-liliğine Bir Bakış, Ankara, Ütopya Yayınevi,

2001.

Muharremi, Gulam Hasan. Tarih Boyunva

Şii-lik, (Çev: Hakan Karaca), Yay. Dünya Ehl-i

Beyt (a.s) Kurultayı, 2010.

Oğuz, M. Öcal. “Folklor: Ortak Bellek Veya Paylaşılan Deneyim”. Millî Folklor 74 (Yaz 2007) : 5-9.

Öncül, Kürşat. Kars Türkmenleri Folklor ve

İnançları, Ankara, Hakim Yayınları, 2013.

Özdemir, Yaşar. Ehli Beyt Kavramının Teolojik

Analizi, Çorum, Hitit Üniversitesi, Sosyal

Bilimler Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2014. Üzüm, İlyas. (2010). “Duygunun Tarihe Meydan

Okuması: Tarihi Kerbela Olayının Tahrifi Bağlamında ‘Utâk-ı Kasım’”, Çeşitli Yönle-riyle Kerbela Sempozyumu (I-III). III/ 137-141.

Referanslar

Benzer Belgeler

Hüseyin Rauf Beyin önceki gün yolladığı telgrafı cevap* layan Mustafa Kemal Paşa şöy le demektedir: ; ti.. «îngilizlerin tevkif kararına karşı Meclisin

Kır ve kent arasındaki çelişkiyi derinleştiren, mekânı ve zamanı niceliksel değerlere dönüştürerek parçalayan kapitalist uygarl ık, toplumsal emeğin görünümlerinden

Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’nde Eğitim Ekonomisi Anabilim Dalı Başkanlığı, Fakülte Kurulu Üyeliği, Yönetim Kurulu Üyeliği, Dekan Yardımcılığı,

Ekonomi Biliminin Eğitim Bilimleri- Ekonomi Biliminin Eğitim Bilimleri- Öğretmenlik Programlarındaki Yeri Öğretmenlik Programlarındaki Yeri... Öğretmenlik Yeterlik

Akademik ritüelin başlıca amacı belirli bir bilim alanındaki bilgi düzeyini artırmak ve ilerletmek olduğundan, bu ritüelin en önemli elemanı olan araştırma

Duygusal-empatik, bilgi sağlayıcı ve güvence veren sosyal desteğe sahip olan görme engelli ilköğretim öğrencilerinin benlik saygıları, bu türden sosyal desteklere

Devletin ortaya çıkışı ve toplumsal eşitsizliğin yerleşmesinden önce, insan- lar binlerce yıl boyunca küçük çaplı, akrabalık temelli toplumsal gruplarda yaşadı ve

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu