n
K O N U Ş M A
O. Fehmi OZÇELIK
Dostlarım bilin ki burda Bir fakir Cahit Külebi Garaja çekilmiş hurda Paslanmış kamyonlar gibi Bekler durur Ankara’da.
Gerçekten de Külebi’yi söylediği halde, Dev let Konservatuvarındaki odasında bekler buldum. Selâmlaştık. Şöyle masasının sağ tarafında yer gösterdi. Sonra “ Siz Cenuplu musunuz?” diye sordu. “Hayır Orta Anadoludanım. Sizde öyle siniz, yüzünüz bana nedense bozkırı hatırlatıyor” dedim. Aslen Erzurumluymuş, Zile’de doğmuş,- Niksar'da büyümüş, onbir senedir de öğretmen lik yapıyormuş.
— Ne okutuyorsunuz efendim ?
— Ben mi efendim ? Şey, tabii edebiyat ta rihi. Sonra çaresizlik içinde kalmış gibi ellerini iki yana açarak; “Zaten başka ne okutabiliriz?.” dedi.
Bundan sonra bütün konuşmamızı “ efen- dimli, sizli,, sizi yordum, asıl ben sizi yordumlu” cümleler işgal etti. Öyle ki, Külebi’nin yanından ayrıldığım zaman, nezaket ifade eden kelimeleri fazla kullanmaktan mütevellit bir hafiflik hisse diyordum.
Sorulara bir göz attıktan sonra :
— Siz dedi, bunları A. Muhip Dıranas’a sor madınız mı ?
— Bir kısmını sordum tabii.. Muhip Bey iş bölümüne riayet ediyor. Bilmem ne dereceye ka dar haklı ama, şahıslar hakkında hüküm verme yi edebiyat tarihçilerinin işi kabul ediyor.
— Ben korkmadan söyliyeceğim. Biliyorum bana kızacaklar ama...
— Şu halde ilk sualimi sorabilirim !. ★
— Sanat faaliyetleri bakımından daha ev velki senelerle bugün arasında ne gibi farklar görüyorsunuz ?
— On yıl evveline nazaran şüphesiz bir za yıflama var; ama bu sözümle yeni yetişen arka daşların daha zayıf olduklarını ileri sürdüğüm sanılmasın. Bizde Sanat nesillerinin ömrü bir parça kısa oluyor. Yeni yetişen arkadaşlarımızın normal gelişmeleri sonunda, bir - iki seneye ka dar yine aynı zenginliği tahakkuk ettireceklerine inanıyorum. Meselâ geçen kış Haldun Taner bu işi hikâyede fazlasıyla yaptı. On yıl evvelki hi kâyelerimizden daha da güzel hikâyeler yazdı, Şiirde de niçin böyle olmasın?.
— Tiyatro için söyliyeceğiniz bir şey yok mu ?.
— Var, dedi. Tiyatroda hayran olduğum, görmekle sevindiğim şeyler var. Meselâ : A. Kut- si’nin “ Köşebaşı” sı, Sabahattin Kudret’in “ Şa kacı” sı, A. Muhip’in “ Gölgeler” ve "O Böyle İs temezdi” si..
Neden söylemiyecekti bilmem, “Eğer Dıra- nas Milletvekili olsaydı onunkileri söylemiyecek- tim” dedi.
— Ya dedim, Turgut Özakman’ın eseri ? — İtiraf etmesi belki ayıp olacak ama, onun çok methini işittim fakat gidip göremedim.
— Mevcut şiir anlayışını savunan dergiler arasında ayrılık var mıdır ?
— Ben bir kere memlekette herhangi bir şiir anlayışını savunan dergi bulunduğunu kabul etmiyorum. Hattâ memleketimizde belli bir şiir çığırını kabullenip onu geliştirmiye, savunma ya, bir sistem halinde ortaya koymağa çalışan lar da yok. Tanzimat sonrası edebiyatımızla, çağdaş batı edebiyatında bir sürü sanat okulu görüldüğü halde bir kaç yarım örnek müstesna bizde böyle birşey olmadı. Ama ya. politika şiirle ri diyeceksiniz!. Sanat, bir şekil ustalığı, sanat.
10
çığırları bir şekil tutumu olduğuna göre ben bu yazıları sanat eseri saymıyorum.
— Güzel, demek ki şiiri politikadan ayırıyor sunuz. Öyleyse “İnkilâp şairi” ne demektir ?
— Söyledim galiba, bence bir tek şair var dır; o da şiir yazan adamdır.
— Orhan Veli malûm bir ankete verdiği ce vapta genç neslin Yahya Kemalden öğreneceği çok şey olduğunu söylüyor, ne dersiniz, acaba bir defa daha mı yanıldı? Sonra neden Yahya Kemal’e hücum ediyorlar ?
— Doğrudur. Yeni nesil Yahya Kemalden çok şey öğrenmiştir. —Ama bir dakika — bu, Yahya Kemal’in erişilmez bir deha olduğunu is- bat etmez. Ancak sırf yıkmak için ortaya çık manın özentiden başka bir mânası da yoktur.
“Bir sigara yakmaz mısınız ? ” diye paketini uzattı ve sonra devam etti :
— Edebiyatlarda bir evvelki nesle saldıran lar, yeni birşey yaratanlar, sağlam temellere da yananlardır, gösteriş için saldırmak özentidir. O ankatte ben de Yahya Kemal'i fazla beğenme diğimi söyledim; hareket noktam başka idi. Yıl lardan beri eşsiz bir şekil üstadı sayılan Yahya Kemal’in şekilde zaman zaman sıkıcı tahkiyele ri — kusura bakılmazsa— kafiye için acemice söylenmiş mısraları beni böyle konuşturdu. Ne yalan söyliyeyim, yine de öyle düşünüyorum. Ce- nab’ı, Haşim’i her zaman Yahya Kemal’e tercih ederim. Yahya Kemal’e saldıranlar benim gibi düşünüyorlarsa onlara hak veririm; ama “inkilâp şairi” değil diye kötülemeyi de hiçbir zaman ka bul etmem.
— Bazıları şairin topluma karşı bir vazifesi olduğunu, bu vazifeyi de onun dertleriyle uğraş makla yerine getireceğini iddia ediyorlar. Siz bu hususta ne düşünüyorsunuz ?
— Şairin insan olarak topluma karşı her halde vazifeleri , vardır. Fakat şair olarak tek vazifesi şiirin icaplarını yerine getirmektir. Top lumun derdiyle uğraşmak istiyenler şiir gibi şiir yazsınlar, toplumun dertleriyle ise şiirlerinde değil, şiir dışında uğraşsınlar. Bana öyle geliyor ki şiiri böyle dertlere vasıta ettiklerini söyliyen- ler şiirle ilgileri olmıyanlardır.
— Dünya sanat ve fikir hayatı nereye gidi yor. Bu gidiş karşısında Türk sanat ve fikir ha yatının durumu nedir ?
— Maalesef dünya sanat ve fikir hayatını yakından takip edecek imkânlara sahip değilim. Yarım yamalak edindiğim kanaate göre yavaş yavaş Romantizm, yine sanatta hükümran olma ğa başlamaktadır. Nitekim dünyanın içinde bu lunduğu şartlar Romantik devrin öncelerine ben zemektedir. Kanaatimin yarım yamalak bilgime dayandığını söylemiştim ama, size bir misal de verebilirim :
İki yıl önce bir dergiye verdiğim anket ce vabında Yeni Romantizm’den bahsedince bana darılanlar, yersiz konuştuğumu söyliyenler oldu. Daha sonra Türkiye’ye gelen Ingiliz şairi Mac
Niece’in bir dergide çıkan konuşmasından öğ rendim ki Iskoçya’da da Yeni Romantizm hare keti mevcutmuş. Bana çatanlar bilmem okudular mı ?.
— Peki bu Yeni Romantizmin karakteri ne olacaktır ?
— Bunu daha evvel izah etmiştim, dedi. Son ra; “Benim yaptığım gibi” diye ilâve etti. Gerçek ten ziyade muhayyele doğru, sırasında millî mal zemeden faydalanarak, şüphesiz bu kadarla mak sadımı anlatamıyorum. Fazla konuşarak sizi ve okuyucuyu sıkmak istemem, gücüm yeterse ile ride yazacağım.
— Şiirlerinizde düşündürücü unsurun eksik olduğunu iddia edenler var; bu sizce de bir ek siklik midir ?
— Böyle bir eksiklik olduğunu sanmıyorum. Eleştirmecilerimiz duyduklarını düşünmeden söy lemek kolaylığına kendilerini kaptırıyorlar. Şiir lerimi güzel buluyorlarsa mesele yok. Bulmuyor larsa onlara hak veririm, çünkü ben de şiirle rimden memnun değilim.
- Son bir sual!. Bize yeni çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz ?
Uzun müddet şiir yazmamıştım, bu yaz aylarında epey uğraştım. Yeni şeyler buldum di yemem. İmkân bulursam “ Atatürk Kurtuluş Sa vaşında” adlı manzumemle beraber bir kitap ha linde yayınlıyacağım. Adı büyük ihtimalle “Çü rüyen Otlar - Yeşeren Otlar” olacak.
Ayrılırken bir de fotoğraf rica edeceğimi söyledim. Aksilik bu ya Külebi on bir senedir iyi bir fotoğraf çektirememiş. Ben bu çok nazik ve miitevazi şairin elini sıkarken, o da bir fotoğ raf çektirmeye çalışacağını vadediyordu. Eğer okuyucularım bu konuşmayı fotoğraflı bulurlar sa, bilsinler ki Cahit Külebi yeni ve güzel bir fo toğraf çektirmiştir.
M E N D İ L
% î. Mendil avucunda durdukça güzel, Ne işi var gözlerinde mendilin? Ayrılmak, kavuşmak gönlümüzcedir. Bizim uydurmamız sadakat, yemin.
V ,
Boş şey ayrılırken mendil sallamak, Giden sayısınca getirir tiren. Boşaldığı görülmemiş bu şehrin, Bulmak sevinciyle dolu, yitiren.
Eskilere hasmış mendil çürütmek. Günahsız beklemek yıllarca yolu. Mendil derim, hasret düşer aklına, Gözlerinde hasret tüten Anadolu...
Dünya da küçülmüş, mendilde şimdi, Hasret değil birbirine insanlar.
Fikret SEZGİN 4
Taha Toros Arşivi
0 0 1 5 1 9 2 9 2 0 0 6