i
Herkesten ve faer mahkemeden evvel dostlarımıza karsı sorumluyuz.
Ölümün korkunçluğu burada. Reel mi değil mi bilmiyoruz. Her şey o ka dar bizde başlıyor, bizde devam ediyor ki.. Bununla beraber o yaıubaşımızda her gün bayatımızı bir tarafından yı kıyor. Varlık şehrimizin surları git tikçe küçülüyor. İki sene evvel Yahya Kemal, daha evvel Nurullah Ataç, da ha evvel hiçbir zaman unutamıyaea- ğım Yunus Kâzım Koni. Günün birin de içinde boğulacağım dar bir çenber olacak gibi bu ameliyye devam ediyor.
A l l i l l l l l l t l i m i l M l i n m t ...
Haşan Ali’yi Yüksek Muallim Mektebi nde tanıdım. O zaman ben on sekiz yaşında, ürkek, sinirli, cılız bir çocuktum. O askerlik tecrübesinde olgunlaşmış, hocalarımızla senli benli konuşan adetâ olgun bir genç adam dı. Bir gece Eşref Efendi sokağında, İttihat ve Terakki'nin eski içtimâ sa lonu olan yatakhanemizde onu başı mın ucuna dikilmiş gördüm. Kör e- lektrik ışığında okumağa çalıştığım antolojiyi elimden alarak şöyle bir baktı ve «Yapma, gözlerini bozarsın!» dedi. Belki yatakhanenin öbür ucun da yarattığı cümbüşe katılmayışım dikkatini çekmişti. O zamanlar Ali ga zetelerde çalışıyordu. Zannederim ka zandığı birkaç lirayla ailesine de yar dım ediyordu. Geceleri geç vakit ve daima havadisle dönerdi. Milli Müca delenin o sıkışık günlerinde toplandı ğımız kahvelerde, yatakhanede, bize mütalaa salonu olarak ayrılan odada hep bu dönüşü beklerdik. Çünkü be raberinde en yeni cephe ve Ankara
haberlerim getirirdi. Yorgunluğunu
geceden çaldığı bu sohbet saatlerinde geçirmeden uyumazdı. Uyanması ise hakiki bir cümbüştü. Erken uyanırsa hep beraber uyanırdık. Ben çok defa okumak için yatakta kaldığımdan sa
bahlarım onun
neş
esinin emrinde geçerdi» Garip, sâri denebilecek bir ne şesi vardı. Sesinin güzelliği, konuş masının rahatlığıyla küçük toplulu ğumuzda söz, daima sonuna doğru kendisinin olurdu. Konuşması bittiği zaman musikisi başlardı. Eski musiki mizi, ne derecede bilirdi bunu tâyin e- demem. Fakat birkaç dede den mevle- vı bu İstanbul çocuğunun sesinde, bu musikî ve onun beslediği yer» has sasiyet, erimiş, akmağa hazır bir altın gibi daima mevcuttu. Şiirde olduğu gi bi musikide de şaşılacak bir icat, daha doğrusu benimseme kabiliyeti vardı.
Baha talebeliğimiz zamanında b r şar kısı İstanbulun günlük bayatına gir mişti. Bu şarkının haşladığı «Sen bez- mimize geldiğin akşam neler olmaz» mısraını hepinrz kendisi için tekrar e- debilirdik. Çünkü bu kabına sığmaz adam neşesiyle, şakaları ve nüktele
riyle, birdenbire köpüren hiddetleri
ve patavatsız cevapiariyle en ağır hac vayı Wie yumuşatmasını bilirdi. Bu neşe İstanbullu neşesiydi. Bütün bir tarih boyunca halkımızın yarattığı bir terbiyeden geliyordu. Bir şehrin terbiyesi da:ma bir medeniyetin ter biyesi ve yaşama üslûbudur. Ali bu üs lüba daha o zamanlar sahipti. Bunun rahatlığını hepimiz duyardık. Q za
manlar kendisi iç,'« düşündüğüm şey i
etrafım dolduran adam oluşuydu. Bu mazhariyetiyle o senelerde onu kıs kanmam lâzım gelirdi. Çünkü tam zıddı yaratılıştaydım. Hal denen şey benim için yoktu. Müphem bir gele cekte yaşıyordum. O 'se her ânına sa hiptir. Fakat kıskanmaz, bilakis sever dim. Çünkü paylaşma denen o büyük şeyi bilirdi. Ve bu paylaştığı şey kal biydi, bütün hayatıydı. Yücel ile dost olup da ailenin içine girmemek imkâ nı yoktu. Dostlarının evi ve muhiti de kendisi için böyleydi, Bir dost evinde misafirken ölüşü hiç de şaşılacak şey değildir.
Hasan A» aieııt adamdı. Hiçbir gizli si yoktu. Hayatının her tarafı göz ö- ııünde oldu. Bu «âteniHk» sonuna ka der sürdü. İVrcok ıztırabfan tattı. Fa kat «İh libas» denen zihni esarete düş medi, Yazılarını, bu hakikati gözden kaçırarak okuyanlar korkarım İd çok yanılırlar. Çünkü hayatını onlara ol duğu gibi boşalttığım bilmezler. On dört sene «idbâr» dediğimiz korkunç yıldızın altında yine hür ve insanları mız içinde mümkün olduğu kadar ken dişine sâdık yaşaması ancak bununla kabil olabilirdi.
İnsan oğlu Wr yığın zıtiann, hattâ zaafların terkibidir. Asıl çehreyi, ha yatı hülâsa eden birkaç jest ve hare ket vüeude getirir. Ali’yi gelecek ne siller yaptığı işler kadar bu dâvanın ı-
Vğı arasından göreceklerdir. Bu vic
dan .isyanının hiç de bedavaya harcan madığma eminim. Hiçbir şey zama nında yapılan bu cinsten bir tepki ka dar, kökleşmesini iyjediğinVz yeni ah lâkın müjdecisi olamaz. Burada Ali* nin bütün maarif hayatında yaptıkla rını sayacak değilim. Bunlar üzerinde
gerçekten durulacak, düşünülecek şe y
lerdir. Tarih, Atatürk’le başlayan ve Inönüy le devam eden devrin balrfld değerini çoktan kaydetmiştir. Tohum toprağa düşmüş, çürümüş ve yeşer miştir. Gelecekteki Türklyenfn önüne hiçbir kuvvet geçemez.