• Sonuç bulunamadı

Atatürk için..

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Atatürk için.."

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Bizim ilham membaımız

doğrudan doğruya büyük

Türk milletinin vicdanı ol»

muştur ve daima da öyle ola­

caktır.

K. ATATÜRK

flnbeşlncl yıl sayı:

5217

Telgraf ve mektub adresi: Cumhuriyet, İstanbul - Posta kutusu: İstanbul, No, 246 İSTANBUL — CAĞALOĞLU Telefon: Başmuharrir ve evi: 22360. Tahrir heyeti: 24298, İdare ve matbaa kısmı 24299 - 242E

E lv e d a B ttyfik .

İstanbul bugün gözyaşları içinde

Ebedî Atasını Ankaraya teşyi ediyor

-M»-Yavuz zırhlısı bu sabah aziz uaaşı

hamilen limanımızdan ayrılacak

B a şv e k il v e re fa k a tin d e k i z e v a t dü n U lu ö n d e r in m a n e v î huzurunda iğ iü y o r

K ü ç ü k m e k te h lile r E b e d î Ş e fle rin e son ta z im z iy a r e tin i y a p ıy o r la r

Müessif t>ir hâdise

Dolmabahçe önünde bir izdiham

neticesinde on bir kişi öldü

Bu nevi kazalara sebebiyet verilmemesi için halkımızı zabıta

kuvvetlerinin vesayasma harfiyen riayete davet ediyoruz

A nkara 18 (a .a .) — R esm î tebliğdir:

D olm abahçe sarayında Atatürkün K atafalkı önündeki ihtiram geçid i ilk gündenberi m unta­ zam bir surette cereyan ederken 1 7 /1 1 /1 9 3 8 saat 20 den sonra yüz binden fa zla vatandaşın tehacüm de husule gelen izdiham neticesi geçid m üşkülleşm iş ve gösterilen tehalük yüzünden halk s a fla n arasında artan tazyikin, bir kısm ı kadın olm ak üzere on bir vatandaşım ızın

hayat-larının sönm esine sebeb olduğu büyük bir tees­ sürle haber alınm ıştır.

Z abıta kuvvetleri, vatandaşların hayat em ni­ yeti için kılavuzluk yapm akta ve halin icab et­ tirdiği tedbirleri alm akta olduğundan, bu gibi m üessif hâdiselerin tekerrürüne m âni olm ak için zabıta kuvvetlerim izin vesayasm a riayet edilm e­ si muhterem halkım ızdan ehem m iyetle rica olu­ nur.

(2)

CUMHURİYET 19 Ikinciteşrin 1938

( Şehir ve Memleket Haberleri )

Ege mıntakasında

tütün rekoltesi

Osmanh borçlarına

aid kuponlar

Gümrük işlerinde

bazı ıslahat

Siyasî icma

Almanyanm eski

müstemlekeleri

Tütünler 70 - 103 kuruş

arasında satılıyor

İzmir, (Hususî) — Tütün piyasası, kararlaştırıldığı üzere, bu ayın 14 üncü pazartesi günü sabahı bütün tütün mınta- kalarında resmen açıldı.

İlk açılış fiatları 70 - 103 kuruştur. En iyi tütün yetiştiren mmtaka olan Gâ- vurköyde fiatlar 90 - 103 kuruş üzerinde durmuştur. Akhisar ve Seydiköyünde fiat­ lar 80, Milas, Ödemiş ve Bergamada 70 kuruştur. Diğer mmtakalarda da fiatlar 70 kuruştan yukan değildir. Vasatı fiatı 70 - 80 kuruş üzerinde kabul etmek icab eder.

Ege mıntakasında ilk açılış günü yapı­ lan mübayaat 9 - 9,5 milyon kilo tutmuş­ tur.

Geçen sene 3 İkinciteşrinde açılan tü­ tün piyasasında o gün 14 milyon kilo tü­ tün satılmış ve ilk fiatlar 90 kuruş tespit edilmişti.

R ekolte :

Bu yıl rekolte, son tahminlere göre 30- 32 bin tondur. Geçen seneki rekolte 40 >in tondu. Bu yılın mahsulü kalite itiba- ile geçen senekinden iyi görünmektedir, tyi cins tütün mikdan 20 - 22 milyon ki- o raddesindedir. Geri kalan 8 - 1 0 mil- zon kilo tütünün de orta ve daha aşağı ka- itede olduğu anlaşılmaktadır.

Bu yılın mahsulü umumiyetle iyidir, /aln ız birçok mmtakalarda müstahsil, ;on yağan yağmurlardan sonra, iyi kali­ te tütünle aşağı kalite tütünü karıştırdığın­ dan, mahsulün iyi kalite miktarı bu sebeb- le 22 milyon kilodan yukan çıkamamıştır. En iyi cins tütün miktarı 8 - 1 0 milyon ki­ lo tahmin edilmektedir.

S tok :

Geçen sene, yani 1937 mahsulünden tüccar elinde 9,5, müstahsil elinde 1,5 mil­ yon kilo olmak üzere 11 milyon kilo tü­ tün vardır.

Satışlar :

Bu yıl Amerikalılar, piyasada gev­ şek davranmakta ve normal fiat vermek­ ten daima uzak kalmaktadırlar.

Amerikan kumpanyalarının mütalaası­ na göre, bu sene Amerika için yapılacak mübayaat 10 milyon kiloyu geçmiyecek- tir.

Halbuki her yıl, Amerikan kumpanya­ ları 16 milyon kilo tütün alırlardı. Ma- amafi, bu mütaleayı kat’î telâkki etme­ mek icab eder. Bu, her yıl böyle söylen­ mektedir. 10 milyon kilo raddesinde gös­ terilen mübayaatm, bilâhara 16 milyon iiloya çıktığı çok görülmüştür.

Piyasada, her yıl olduğu gibi bu yıl da fiatları düşürmek maksadına matuf hare­ ketler göze çarpmaktadır. Elde geçen se­ leden fazla miktarda tütün bulunduğu, bu zil mahsulünün kalite itibarile düşük ve htiyacm az olduğu, binaenaleyh fazla mik arda tütün mübayaa edilemiyeceği şeklin­ le yapılan rivayetlerle müstahsil korku- ulmakta, bu suretle hatların yükselmesi- ıe engel olunmak istenmektedir.

Hakikat halde, bu seneki vaziyet hiç îe böyle değildir. Almanya ile olan va­ riyetimiz, geçen senekinden çok farklıdır. ,3u yıl Almanların da fazla miktarda tü­ tün alacağı anlaşılmaktadır. Amerikalı­ lar, 16 milyon kilo tütün nasıl olsa ala­ caklardır. Esasen rekolte azdır.

Geçen sene mahsulünden elde tütün kalışı, rekoltenin 40 bin ton gibi yüksek bir rakama baliğ oluşundandı. Bu sene için böyle bir endişe mevzuu bahsolma- mak lâzımgelir.

İzmir ticarî mehafilinin kanaati bu mer- tezdedir.

Şimdiye kadar yapılan mübayaatta, bü- ün tütün kumpanyaları, Türk Tütün Li- nited Şirketi, ve küçük, büyük firmalar ;örülmektedir.

Mübayaat devam etmektedir. Alâka- larlar, fiatların düşmesine mâni olmak i- :in, müstahsilleri vaziyetin ivdiğini anla- arak tenvir etmektedirler. Birçok mın- akalarda müstahsil, bir an evvel tütününü satmak istediğinden, yüksek fiat alama- naktadır.

Yeni kupon bedellerinin

tedivesine haşlanıyor

Eski Osmanh İmparatorluğunun tak­ sime uğramış borçlarına aid bu sene- - nin ikinci 11 numaralı kupon bedelleri önümüzdeki cumartesi günü şehrimizle Ankara ve İzmirde tediye edilecektir.

Düyunu Umumiye meclisinin verdiği karar mucibince, bu defaki birinci tah­ viller, tranş tefrik edilmeden ve dolar üzerinden hesab edilerek tamamen Türk lirasile tediye edilecektir. Bu suretle kupon başına 0 9237 Türk lirası hesab olunacaktır. Bu m iktar münhasıran Türk lirasile tespit edildiğinden Türk lirasile dolar arasında bir fark olsa da­ hi bu fark m üruru zamana kadar sayıl- mıvacaktır.

İkinci tahviller ise, gene ayni tarih­ ten başlamak üzere 17,75 frank muka - bili 0,6257 Türk lirası üzerinden ödene­ cektir. Bu tediyat 9 numaralı kupon be­ deli üzerinde yapılacaktır.

Tediyat, Cumhuriyet Merkez Ban - kası, Osmanlı Bankası ve Doyçe Bank tarafından icra edilecektir.

M Ü T E F E R R İ K

Satışa çıkarılacak tahviller

Sivas - Erzurum demiryolu inşaatı için yapılan dahilî istikraz tahvillerinin beşinci tertibi, bugün satışa çıkanla - çaktır. Satış muamelesi, on beş gün de­ vam edecektir.

Bir rivayet

İzmir (Hususî) — Henüz tahakkuk etmiyen bir rivayete göre, tütün alan müesseseler, fiatlann yükselmesine mâ­ ni olmak üzere, kendi aralarında bir anlaşma yapmışlar ve mübayaa mınta - kalarını taksim etmişlerdir. Yani her müessese, bir yerden tütün satın ala - cak, bu suretle rekabet azalacaktır, müstahsil de, elindeki tütünü yalnız o müesseseye vermek mecburiyetnde ka­ lacaktır.

Kanunu tadil eden bir

proje b*cırlandı

Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti tara­ fından gümrük kanunumuzun tadili için uzun zamandanberi yapılan çalış - malar, son devresine girmiştir.

Geçen sene başlıyan bu çalışmalarda ilk iş olarak, muhtelif memleketlerin gümrük kanunları getirtilmiş ve bunlar tercüme edilerek tetkik olunmuştur.

Memleketimizin hususiyetleri ve İk­ tisadî münasebatta bulunduğu memle - ketlerin vaziyetleri gözönünde tutula - rak bir proje hazırlanmıştır. Bu proje üzerinde alâkadarların mütaleaları so­ rulmuştur.

Öğrendiğimize göre, proje, Büyü Millet Meclisinin bu içtima devresind bütün formaliteleri ikmal edilerek Mec lise sevkolunacaktır.

Yapılacak yeni tadilâtla gümrü! mevzuatımız, İktisadî bünyemizde bu günün ihtiyaçlarına göre husule gelmi olan tahavvüller tamamen uygun biı şekil alacaktır.

Ş E H tR tS L E R l

Sokaklara konulacak elektrik

lâmbaları

Şehrin muhtelif semtlerindeki cadde ve sokaklara yeniden birçok elektrik lâmbası daha konulmasına karar veril­ miştir. Hangi cadde ve sokkalara ne kuvvette lâmba konacağı tetkik ve tes- bit edilmektedir. Bu tetkikat bittikten sonra işe başlanacaktır.

Adaların su ihtiyacı

Adaların su ihtiyacını temin maksa - dile yapılmakta olan tetkikata devam edilmektedir. Şimdilik buraya tanklar­ la su nakli muvafık olacağı düşünül - mektedir. Bu hususta Denizbankla te - mas yapılmaktadır. Tatbik kabiliyeti görülürse drehal işe başlanacaktır.

H

itler, Umumî Harbden dahilî i- hanetlerle mağlûb bir halde çı­ kan Almanyadan eskisine naza­ ran daha sağlam ve daha kuvvetli büyük bir Almanya yaratmak ve yüz milyona yakın olan Alman milletini bir gaye ve bir program etrafında birleştirmek üzere 1920 senesinde bir hareket yapmıştı. (Millî Sosyalist Mesai Partisi) ve kısaca (Nazi) namını verdiği bu hareketi, ilk defa, 9 teşrinisani 1923 te vaziyete hâkim olabil­ mek için, Türkiye Cumhuriyetinin ilânın­ dan on iki gün sonra Berlin üzerine bir yü­ rüyüş şeklinde tecrübe etmişti.

Nasıl ki bundan bir sene evvel de Mu- solini Roma üzerine böyle bir yürüyüş ya­ parak Faşist inkılâbını İtalyada yerleştir­ miş ve kökleştirmişti. Fakat Hitler’in ilk

İzmir (H u su sî) — On binlerce m ekteb li ve gencin Atatürk heykeli dibinde and içişi, m uhteşem bir tablo h a lin d e idi. İçten boşanan gözyaşları halinde gözüken bu tzahür, biraz sonra Cum­ huriyet gen çliğin in ufukları boylıyan im an ve h eyecan avazele- rlie, göğüsleri kabartan m uazzam bir şekil aldı.

G ençlik, yerinden kopmuş, m ecrasını aşm ış bir sel halinde, heykel etrafında çağlıyordu. Büyükler de gelm işlerdi ve gençliğin bu büyük tezahürünü takib ediyorlardı. E vvelâ, A nkaradaki yüksek tahsil gençliğinin radyo oparlörlerile aksettirilen teza­ hüratı dinlendi. Bunu, and içm e takib etti. H eykel yarıya kadar çelenk lere göm ülm üştü.

( Ebedî Şefin ölüümü Karşısında Bursa ,

Ramazan 26 Cumartesi

Ö ğ l e i k in d i A k ş a ı r Y a t s ı im s a k i S . D . S . D . S . D . S . D . S . D . Ezani 7 10 9 45 12 1 35 12 2 Z e v a li 11 59 14 32 16 48 18 24 05 09

C u m h u r i y e t

Nüshası 5 kuruştur.

Abone şeraiti: {

Senelik Altı aylık Üç aylık Bir aylık Türkiye Hariç için için 1400 Kr. 2700 Kr. 750 » 1450 » 400 » 800 > 150 » Yoktur

Bursa (H u su sî) — Bursalılar, Büyük Ş ef A tatürkün ölüm ü­ nü, hüküm et konağındaki bayrağın, o gün ö ğ leye doğru yarıya indirilm esile öğrenm işlerdir. Her taraf birdenbire m atem e bü­ rünmüş, sinem alar kapanm ış, kahveler boşalm ış, resm î v e hususî bütün m üesseseler, derhal bayraklarını yarıya indirm iş, halk sokaklara dökülerek acı haberi birbirlerine, gözlerinden boşa­ nan yaşalra katarak, verm işlerdir. A nkara radyosunun neşriyatı, heyecanlar arasında dinlenm iştir.

Onun yolunda hiç şaşm adan her an tek bir n efer gibi yürü­ m eğe ahdeden m ektebli gençler, ayrıca Atatürk m eydanında büyük bir toplantı yaparak, hep birlikte and içm işlerdir. (

D iğer taraftan, İsmet İnönünün R eisicuhm ur seçilm esi, hal­ ka en büyük bir teselli kaynağı olmuştur.

(3)

s— 19 tkincitcşrln 1938 CUMHURİYET -İULL. J < E

c

r

A ta tü rk iin peşinden

K a b e

3

E y!.. F e v k a lb e şe r k u d r e tile talihi d e ğ iştire n , m u­

k a d d e r a tı a zm e ra m e d e n a d a m !!... Y orgu n m a d d i-

y e tin le , e b e d î istira h a tg â h ın d a hiç ü zü lm ed en uyu...

İ s tik lâ l, rejim , m illiy e t, hür fikir, ileri h a m le; işte ,

sen, b iz im içti., bu m u k a d d e s fik ird in ... Bunun için

bütün derin liğin le sen bin desin ! B izim h ü v iy e tle r im iz ­

d e ya şıya c a k sın !...

Yüzünde ilâhların güzelliği vardı.. Bir deniz kadar engin, mavi gözlerinde fecrin ümid dolu ışıkları yanıyordu...

Ümidini kaybetmiş milyonlarca Tür­ kün, gökyüzünden mucize beklediği ka­ ranlık günlerde, o, bizim ufkumuzda bir yıldız gibi doğmuş, semamızın karanlı - ğında, bize necat ufkunu gösteren bir şe- hab olmuştu...

Ümidimiz yoktu.. Bize ümidler getir­ di. Zafere susamıştık.. Bize zaferler ge­ tirdi. Bir parya gibi, vatansız, avare kal­ mıştık.. Bize vatan verdi, istiklâl getir - di...

H al denilen bir tepeden maziye bak­ tı, istikbali gördü. Maziye tekme vurdu.. Asırların üstünden

aştı...-Doğuşunu asırlarca beklemiştik.. A ra­ mıza nurdan bir hâle ile girdi. Yüksek irade, erişilmez zekâ, derin duygusüe her dokunduğu yerde, hayatın en coşkun ve berrak pınarları aktı...

Biz, ne mes’uduz ki; hilkatin en mu­ cizeli bir eserinin aramızda yaşadığını gördük.. Felâket yıllarımızda, gizli bir ibadet gibi, onun mukaddes ismini, heye­ candan titriyerek ümidle andık...

Ey zafer günlerimizin emsalsiz saa­ deti!.. Unutulmaz hatıra!.. Tarihe sor; milletine ömre bedel böyle bir saadet ve­ rebilmiş kahraman görmüş mü?..

Köhne mazinin paslı kapısına kilid vuran, o kahramanın eliydi. Yepyeni bir tarih açarak bize medeniyetin nurdan ufkunu gösteren de

odur...-Asırlar! Sonu gelmiyen asırlar!!. Onun mübeccel adını, uzak devirler­ de yaşıyacak bahtiyar nesillere eriştirin! Alemi hayran eden o kahramanın zafer destanını onlar da bilsin?.. *

T ar'ıhin gördüğü en büyük kahraman kimdir? diye soranlara bir Türkün adı­ nı söylesinler...

Onun gölgesinde erişilmez saadetleri idrak eden nesil; gene sen ne bedbahtsın ki: Seni zaferden zafere koşturan, inkı- lâblar yapan; kudretile, sana şanlar, şe­ refler getiren; sana hayatı, neş’eyi, ümidi veren, böyle mabudlara benziyen bir kahramanın ölümünü gördün!..

Ondaki payansız kudreti gördükçe maddi varlığını da biz ölmez sanırdık... H er fanı gibi işte o da öldü! Çürüyen et ve kemik, sonra bir avuç toprak!....

Hilkatin üzerinde asırlarca çalışarak vücude getirdiği bu muhteşem varlık bir

Y azan: CAFER SENO

an içinde yok olsun!.. Hayır! Mümkün değil bu... Adalet değil b u ...

Kendi iclâlinden azamet vererek onu böyle kadir yaratan R ab; meydana getirdiği en mükemmel eserini hiç mahve­ der mi?..

Buna inanmıyorum..

Fanilikten kurtarmak istediği içindir ki, ona fikrin, dehanın en yüksek cevhe­ rini verdi...

O, felâket günlerimizde, bize acıyan Rabbin, milyonlarca Türkün dehasın - dan, zekâ ve iradesinden teksif edip Türk dünyasına kurtarıcı olarak gönder­ diği bir kudret, yüksek bir fikirdi...

Aramızda kaldığı kısa günlerde bu yüksek fikirle çalıştı, herşeyi yoluna koy­ du. Eserinden emin olarak, artık yapa­ cak başka birşey kalmadığına hükmettiği gün; maneviyetile vicdanlarımıza rücu etti. Maddî varlığı da aramızdan çekilip gitti!!...

Evet, şimdensonra, aramızda dolaş - mıyacak!.. Bize sonsuz sevgi ve itimad veren güzel yüzünü bir daha görmiyece- ğiz!.. Bakışlarında, şimşeklerin keskinliği olan mavi gözlerin nuru artık bize ışık vermiyecek!!.,..

Hicran büyüktür. Fakat, fikrin esas varlığile, o, bizde asıl şimdi yaşıyor. İs­ tikbalin ebediyete uzanan yollarında, ge­ lecek nesillerin ruhunda da ayni kudret ve canlılıkla yaşıyacak...

Bu ne azamet!.

Ankara, bundan böyle Türkün kâbe- sidir. Orada yatmakla onun toprağım mukaddes kılan yüce ölü; lâyemut fikri orada düşündü, orada muvaffak oldu, o- rada ebedileşti...

Ey!.. Fevkalbeşer kudretile talihi de­ ğiştiren, mukadderatı azme rameden adam !!... Yorgun maddiyetinle, ebedî istirahatgâhında hiç üzülmeden uyu....

İstiklâl, rejim, milliyet, hür fikir, ileri hamle; işte, sen, bizim için, bu mukaddes fikirdin... Bunun için bütün derinliğinle sen bizdesin! Bizim hüviyetlerimizde ya- şıyaca'ksın!.

Bize çizdiğin yollar ebediyetin yolu - dur. Arkanda şimdi en büyük bir matem içinde ağlıyan millet, bütün gençlik senin türbedarındır....

Sen ölmedin!!..

Ruhlarımızda ebedlere giden bir ima­ nın timsalisin! Ey mukaddes fikir!... Ey zafer!...

CAFER SENO

Atatürkiin en

Büyük

mucizesi

Başvekil şehrimizde

Celâl Bayar, dün Ebedî Şef Atatürkün manevî

huzurunda hürmet ve tazimle iğildi

Başvekil Celâl Bayar, dün Haydarpaşa garından çıkarken... Evvelisi akşam Ankaradan hareket e

den Başvekil Celâl Bayar, dün sabah şehrimize gelmiş, Pendikte İstanbul V a­ lisi Muhiddin Üstüııdağ, Başvekâlet H u­ susî Kalem Müdürü Baki Sedes, Hay­ darpaşa istasyonunda da Korgeneral H a­ lis Bıyıktay, Amiral Şükrü Okan, Trak­ ya Umumî Müfettişi Kâzım Dirik, Vali muavini Hüdaı, Emniyet direktörü, Üni­ versite rektörü, Haşan Rıza Soyak, Ser- yaver Celâl ve şehrimizde bulunan meb­ uslarla kalabalık bir halk kütlesi tara - fmdan karşılanmıştır.

Başvekil, gardan çıktıktan sonra refa­ katindeki zevatla beraber Haydarpaşa rıhtımında bekliyen Acar motörüne bine­ rek doğruca Dolmabahçe sarayına git - iniştir.

Acar motörü, saat 12,30 da Dolma­

bahçe sarayına gelmiş, rıhtımda Orgene­ ral Fahreddin Al tay ve General Cemil Cahid tarafından karşılanmıştır.

Başvekil Celâl Bayar, askerî ve sivil zevatla beraber rıhtıma çıktıktan sonra doğruca Ebedî Şefin bulunduğu mua - yede salonuna halkla beraber girmiş ve Ulu Atanın önüne geldiği zaman, büyük bir hürmet ve huşu ile eğilmiştir. Ebedî Şefine son tazimini yapan Celâl Bayar, tabutun karşısındaki hususî mahalle geçer­ ken teessüründen titremiş ve gözyaşlarını zaptedememiştir. Bu esnada Başvekille be raber bütün kumandanlar, askerî ve mülkî bütün erkân da ağlamışlardır. Bu tarihî ve hazin sahne, birkaç dakika devam etmiş, Başvekille refakatindeki zevat, Büyük ö- lünün manevî huzurundan hürmet ve ta­ zimle eğilerek ayrılmışlardın,

l

3

Y azan: RU ŞENÎ BA R K IN

Engin bir matem içindeyiz. Hududsuz Büyüğümüz için söylenmek lâzım ge - len sözleri memleketin her bucağında hatibler olanca belâğatlerile söylediler. Bu sözleri tamamlamak için milletin bütün ferdleri göz yaşlarını olanca bol- luğile akıttılar. Daha çok söz söylene - cek ve daha çok göz yaşı akacak.

İçeride ve dışarıda değerli m uharrir­ ler onun mucizelerini saymak ve tahlil etmek için çok değerli yazılar yazdılar.

Henüz anlaşılamayan daha çok muci­ zelerini keşfedecekler ve bu sahada da­ ha çok yazılar yazacaklardır.

Ben de Onun yeni anlaşılmağa başlı- yan en büyük mucizesini bu yazımda tebarüz ettirmeğe çalışacağım.

Ben, yarım asırdan fazla yaşamış es­ ki bir askerim. Ben yaşta olan bu yurd- daşlar İmparatorluğun üç yüz seneden- beri ters tarafa yürüyen idbar akınınm son hamlelerini gören insanlarız.

Biz öyle günler gördük ki, vatanımı­ zın serhadleri pek çok daralmış olduğu halde bir ucu Fizan, bir ucu Aden, bir ucu Kafkas ve bir ucu da Tuna mailesi idi.

O devirde, o geniş vatanın ışıklı tek bir yerinin kalmadığını da gözümüzle görmüştük. Nereye dönsek karanlık, ne tarafa baksak zulmet çökmüştü. Biz, o kara günleri, titriye titriye yaşadık. O devirde idi ki, farkına varmıyarak bi­ zim çağda bir çocuk doğmuştu. Onun küçüklüğünü, çocukluğunu birçoğumuz pek yakından tanırız. Kara günler ka­ rardıkça, o çocuk, açılmağa, yükselmeğe, başlamıştı.

Uzatmağa ne hacet... Bütün dünya, Onun inkişafının ve mücahedeleriniı seyrini biliyor ve tasdik ediyor.

Memleket battıktan sonra O, bir gü * neş/ olarak yıkık vatanın ufkuna çıktı. Onun ışığı^ bütün karanlık yerleri ışık­ landırdı; bütün vatana hayat verdi.

Evet, öyle bir güneşti ki, Türk olsun, yabancı olsun, Onun huzuruna çıkabilen en parlak zekâlar ve en yüksek kabili yetler, güneşin karşısında sönen yıldız­ lar gibi sönüyorlardı. Bunu inkâr ede­ cek dünyada tek kimse yoktur.

İşte bu güneşi biz, insan olarak ara­ mızda senelerce gördük. Emirlerini ba­ şımızın üstünde tuttuk. Gösterdiği isti­ kamette yürüdük. Bütün dünyayı hay­ rette bırakan inkılâbları yaparken. O- nun inkılâb ordusunun erleriydik.

Her fırsat düştükçe elini öpüyorduk. Onun madenî sesi her gün kulağımızda çınlıyordu. Atamızdı, hayatımızın kay­ nağı idi, yaşayışımızın en büyük kuvvet membaı idi; en tehlikeli dalgalar ara - smda, en korkunç hâdiseler karşısında ilk hatırımıza gelen kuvvet «Atatürk» tü. Vakit vakit siyaset âleminde müba­ lâğalı haberler dolaşıyordu. Fakat A ta­

türk varken ne korku vardı?

Biz, bu huzur ve saadet içinde Onun etrafında mes’ud yaşar ve her gün Onu görürken birdenbire Onun vücudünün gözümüzün önünden ebediyyen ayrıl - dığına şahid olduk.

Kendisine yakın olmak, arkadaş ol - mak saadetine mazhar olan bizler, Onu küçük yaşmdanberi tanıyan bizler, O- nun bütün eserlerini gören bizler, n a­ sıl oldu da Onun ölümü karşısında çıl­ dırmadık ve çilyavrusu gibi dağılma - dik? Dünyada pek çok insan bunu bek­ liyordu, fakat biz bugün Onun yarattı­ ğı demir çember içinde eskisinden kuv­ vetle birleşmiş ve kaynaşmış bir hal - deyiz. Biz, bundan sonra bu salabetle Onun ruhu yanında hiç korkmadan, ir­ kilmeden, sağa, sola sapmadan ilelebed ileri, daima ileri yürüyeceğiz.

Bizim bugün bütün dünyaya gösterdi­ ğimiz salâbet, bu birlik ve bu ileri yü­ rüyüş azmi, Atatürkün en büyük muci­

zesidir.

Hiç şüphe yok, Atatürk, gözlerini ka­ parken lisanı halle «şaşırmayın, bir olun ve yürüyün, ben gene varım» di­ yordu.

Benim kanaatimce Atatürkün en bü­ yük mucizesi ölümünden sonra başlı - yor. Yüz sene sonra gelecek olan nesil, dünyanın en medenî, en üstün, en zen­ gin ve en mes’ud vatanını görecek ve bizi hatırlıyacaktır. Onlar diyecekler ki, A tatürkle beraber yaşıyanlar ne mes- ud insanlardı. Tarihi tetkik ederlerken bugünkü manzara gözlerinin önünde tecessüm edecek ve O Büyük Atanın, o büyük kudretin birdenbire iifuî etti­ ğini gördüler de nasıl oldu da çıldır - madılar?

Evet, Onun en büyük mucizesi işte bugün çıldırmadan ve dağılmadan en kıymetli arkadaşı ve vatanın en yüksek evlâdı İsmet İnönünün arkasında, o- nun gösterdiği yolda yürümemizdir.

O, bu vatanı ebediyyen mes’ud etti. O büyük varlık, ebedî bir varlık ola - çaktır.

Samsun meb’su

RUŞENt PARKIN.

A ta tü rk ü n v a s ılla rı: 6

İdealistliğin yüce remzi: Her

ciddî işte «Son kaya»!

r

( Son k a y a ) M illî M ü ca d elen in p ro g ra m ı o la ra k

o r ta y a a tılm ıştı. Bu p ro g ra m a g ö re , (S o n k a y a ) b a ş­

k a la rı ta ra fın d a n k o la y k o la y u la şılm a z bir son k a le

id i. H içb ir r iy a z i dü stu r, A ta tü rk ü n id e a listliğ in i te m ­

sil e d e n bu ta b ir k a d a r k u v v e tli ve k a t’î o la m a zd ı.

. J

Y azan: Y U N U S N A D l

«Son kaya..», Atatürkün Kurtuluş ve İstiklâl savaşı için dikliği son zafer kale- siydi. Bu tabir, Atatürkün dilinde Kurtu­ luş ve İstiklâl cidalinin behemehal zafer neticesine isal olunacağının bir remzi idi. (Q diyordu ki vatan topraklarımızın her karışını son kaya parçasına kadar müda­ faa edeceğiz, bu azimde bir milleti yen­ mek ihtimali yoktur.

İstiklâl cidalinde bu düsturu hepimiz, bütün millet benimsedik. Düsturu çok iyi kavrıyanların nihaî büyük muvaffaki­ yetten, kat’î ve şanlı zaferden asla şüp­ heleri yoktu. Bu harb düsturu, istiklâline âşık bir milletin sarsılmaz ideali oldu, ve giderek bu tabir Atatürk rejiminde ide­ alistliğe timsal oldu. Buna şüphe yok­ tur ki Atatürk en zor işleri kolaylıkla ba­ şarmasını bilen en kudretli idealistti.

(Son kaya) Millî Mücadelenin prog­ ramı olarak ortaya atılmıştı. Bu progra­ ma. göre (Son kaya) başkaları tarafın­ dan kolay kolay ulaşılmaz, herhalde as­ la aşılamaz bir son kale idi. Düşününüz ki bir milletin istiklâlini mahvetmek isti- yen herhangi düşman, son kayaya kadar gidebilmek için binbir kaleden geçmek lâzımdır. Bu binbir kalenin herbiri ken­ di başına bir son kayadır. Her kaya en çetini mücadelelerle geçilecek, fakat onun arkasından ayni kuvvet ve salâbette diğer birlkalenin yükseldiği görülecektir. Onun için de çetin mücadeleler lâzım. Farze- din l i bu çetin mücadele de yapıldı ve nihayet binbir fedakârlıkla orası da ge­ çildi. Arkasından biri daha ve onun ar­ kasından bir diğeri daha.. Buna ne ömür yetişirdi, ne de sabır ve takat... Böyle­ likle biz son kayaya varmazdan çok ev-

davayı kazanmış olacaktık. Hiçbir riyazi distur, Atatürkün idealistliğini temsil ecen bu tabir kadar kuvvetli ve kat’î olanazdr.

Onun ıerkese aşıladığı bu düsturu biz, murahhas heyet olarak, alelacele Lon- draya giierken Eskişehirde kendisine mülâki oduğumuz Cephe Kumandanı İsmet İnönünden de başka bir şekilde dinledikti O sulh konferasma giden mu­ rahhas htyeti o zamanki başlıca cephe­ mizin kemandanım görerek harb vaziye­ ti hakkırda ondan malûmat almağı fay­ dalı saymıştı. Hazır yolumuzun üstün­ de idi, bı itibarla zaten kıymetli bir ar­ kadaş olın kumandanın ziyaret olunma­ sı pek yerinde bir nezaket lâzimesiydi. Bu ayni zamanda harb vaziyetimizi öğ­ renmek için de pek güzel bir fırsattı da. Biz Ankaradan akşam hareketle Es- kişehire sabahleyin vardık. Kumandan da birkaç günler süren cepheyi teftiş se­ yahatinden hemen o sıralarda dönmüş bulunuyordu. Acaba Atatürk murahhas heyeti geçiyor, kendilerini mutlaka gör, şöyle re böyle konuş diye İsmet İnönüne telgra/la talimat vermiş miydi? Bu nokta bu satırların yazıldığı şu dakikaya kadar bizce bir sırdır. Herhalde bu, gücünün yetebildiği en ufak noktaya varmcıya değin hiçbir şeyi tesadüfe bırakmayan Atatü-kten gayrimemul bir hareket de­ ğildir.

Cevval bir zekâ olan İsmet İnönü tatlı sözleri e olduğu kadar gülen gözlerde de konuşarak murahhas heyete son zaferin behemehal bizde olduğunu şu suretle izah etti:

— Cepheden geliyorum. Aşılması ve derlenmesi kolay olmıyan bu dağlarda düşman için vaziyet, en sarsılmaz umud- ları kıracak kadar çetindir. Düşününüz bir kere: Dağlar, dereler arasında hazin olmakla beraber karşı tarafın mukabele­ sinden dolayı ayni zamanda ölüm tehli­ kelerini de taşıyan bir vaziyet. Bu şart­ lar içinde düşman kıt’asına kumandan­ ları şu karşıki tepeler yok mu, işte onları aldık mı işimiz kolaylaşacak diyorlar. Günlerce çalışıp çabalanıyor, ölünüyor, kalınıyor, farzedelim ki o tepeler alını­ yor. Hani oraları alınmakla iş kolaylaşa­ cak, hatta belki kıt’anın zihninde bite - çekti? Ne gezer. O tepelere varıldıktan sonra görülüyor ki daha ileride başka de­ reler ve tepeler vardır, ve nihayet binbir fedakârlıkla oralarını da almak lâzım­ dır. İş bu sonuncularla bitiyor mu?.. H a­ yır, yeni ufuklar, yeni sahalar, yeni de­ reler ve tepeler... Yalnız bu hal kendi başına yabancı bir ülkede istilâ harbi ya­

pan bir asker için öldürücü bir manzara­ dır. işte biz müdafaamızda bu kadar sağlam bir temele dayanıyoruz. Mağlûb olmaklığımıza imkân yoktur. Hiçbir şey yapmasak da ciddî müdafaalarla zaman zaman çekilsek gene galib geliriz. H al­ buki biz yalnız çekilmekle kalmıyacağız. Sırasında belki gidip biz çatacağız ve biz ilerliyeceğiz. Bu şartlar içinde bu Ana­ dolu toprağında hiç bizimle başa çıkıla- bilir mi?..

Görüyorsunuz ki Atatürkün (Son ka­ ya) düsturunun İsmet Paşa dilinden di­ ğer bir şekilde canlı bir ifadesi karşısın­ dayız. Ve düstura dayanan Atatürk bu en çetin kayadan daha sağlam olan Türk milletine sadece, Osmanlı İmparatorluğu zamanının hayatını istemekle kalmıyarak kurtuluş cidalini bütün istiklâl şartlarının istirdadı gayesine bağladı. Filhakika Atatürk ta Sıvastan başlıyarak:

— Tam millî hududlar ve tam istiklâl! Azim ve iradesini açıkça ileriye sürmüş bulunuyordu. Bunun için belki o zaman ortada kendisinin ıstinad edeceği bir ordu bile yoktu. Fakat milletinin kurulacak bir- liğile ve millî bir hâkimiyet idaresile yeni­ den ordular kurulacak, behemahal o gaye istihsal edilecekti. Kat’î muvaffakiyet şartı ise (Son kaya) düsturunda hulâsa edilmiş bulunuyordu. Düşününüz ki düşüncelerini tebarüz ettirmek için Atatürk daha Sıvasta iken birkaç nüshasını neşrettirdiği kendisi­ nin (Hakimiyeti Milliye) gazetesinde tam istiklâli sarahat ve kat’iyetle müdafaa et­ meğe başlamıştı.

Bir halde ki faraza yarı yolda Loyd Corclar ve Klemansolar Türkiyeyi parça­ lamak fikrinden vazgeçerek bize:

— Topraklarınız sizin olsun, fakat Düyunu Uınumiye ve kapitülâsyonlar gibi eski mükellefiyetler kâisın. deselerdi, kabri

değil bunlara muvafakat etmez, tam istik­

lâl için (Son kaya) düsturuna sarılmakta devam ederdik. Görüyorsunuz ki (Son ka­ ya) millî misak hududlarile milletin tam istiklâli için tebellür ettirilmiş, ifadeleştiril- miş bir idealdi, ve tatbikat hiç kompromi kabul etmez bir kat’iyetle harfiyen bu ide­ ale tetabuk ettirildi.

Bunun için, Lozan konferansı müzake­ relerinin ne kadar çetin olmuş olduğunu ve İsmet Paşanın (İnönünün) müzakere­ yi keserek dönmeğe mecbur olmuş bulun­ duğunu hatırlamak yeter. Lozanda tam is­ tiklâlimizi temin etmedikçe sulh akdetme­ dik. Orada dahi (Son kaya) düsturunu hiç şaşmadan sonuna kadar götürdük.

Hatta o kadar da değil. (Lozan) da başta Lord Gürzon olarak bazı büyük devlet adamları, orada bize karşı yapma­ ğa mecbur oldukları fedakârlıkların uzun sürmiyeceğini, çünkü malî ve İktisadî sa­ halarda biz Türklerin çok geçmeden yaya kalacağımızı hesaba katmışlardı. Onların (Son kaya) dan haberleri yoktu. Atatürk Türkiyesi memleketin istiklâlini yalnız bir sulh muahedesine koydurmakla kalacak değildi. Bu idare o sulh muahedesinden sonra bu istiklâli memlekete de mal etmek için elbette çok çetin çalışacaktı. Çünkü (Son kaya) ideali, gittikçe umumileşen bir kaidemiz olacaktı.

Nitekim öyle oldu. Cumhuriyetin ilâ­ nını takib eden en radikal inkılâb tedbir­ lerini biz, hiçbir ecnebiyi memnun etmek için değil, belki yalnız ve yalnız Türk is­ tiklâlini tek taşına dokunulamaz bir çetin kale haline getirmek için aldık.

Dini dünyadan ayırdık, bunun için. Fesi atarak medenî şapka serpuşunu giydik, bununn için.

Türlü mahkemeleri kaldırarak adalet­ te bütün medeniyetin tatbik ettiği kaza vahdetini tesis ettik, bunun için.

Millî terbiyeyi devletin sıkı kontrolü altında yegâne usule tâbi kıldık, bunun için.

Çok evlenmeği menetmekle beraber Türk kadınına mağsub hakkı olan hürri­ yetini iade ettik, bunun için.

Yeni alfabeyi kabul ettik, bunun için. Ve bunlarla mümasil tedbirlerin kâf- fesinde hep (Son kaya) düsturuna da - yandık, kat’î ve azimli hareket ettik. Ve hâlâ da artık bu (Son kaya) düsturu mil­ lî işlerimizde bizim için cezrilik ideali ol­ du kaldı.

Onun büyük müessisî Atatürke, bu vesile ile de bin şükran ve hürmet...

Y U N U S N A D l

İdeal

Akıncısı

Y azan: FAZIL A H MED

Günler geçmekte, fakat feyezan artmaktadır. İptida millet bir çağlayan gibi taştı. Arkasından bütün memle- ket ve insaniyet bir matem tufanına uğradı.

Sebeb? Çünkü ilk anda acımız ka­ dar büyük bir de hayretimiz vardı. Her şeye hayat veren bir unsurun kendisi için bile olsun ölümü kabul e- debileceğine inanamıyor gibiydik. Halbuki günler geçtikçe kürenin ne büyük bir zıyaa uğradığını daha iyi görüyoruz.

Çok doğru; «O’nun eksikliğiyle in­ sanlık enteresan olmaktan çıktı» di­ yen kalem, beşer dehâsında sönen ışı­ ğı herkesten iyi görmüş denilebilir... Atatürkün eliyle kurtulan yurd, bu­ gün yalnız onun hatırasiyle doludur... Gençlerin taze gönlünde, ihtiyar­ ların nice acı çekmiş yüreğinde şimdi sadece Ulu Başbuğu buluyoruz. Me­ ğer kendisini ne kadar bilmiyormu- şuz! Üzerine her saniye titriyerek teb­ cil ettiğimiz dakikalarda bile ne kadar onun dünya kalbindeki aziz mevkiin­ den habersizmişiz! Bu Adam’ın her­ şeyi Türkiye için bir ders oldu, ölü m ü bile!

Bir vatan kurdu diyorduk, bir millet yarattı diyorduk; görülüyor ki meğer dünya çatısının, medeniyet ku- rumunun en sağlam direklerinden bi­ rini de dikmiş. Bilmem ki hangi cep­ hesinden bahsetmeli?

Düşünün; bir gün görsek ki Hima- lâya yıkılmıştır, yahud Okyanuslar kurumuştur. Nasıl oluruz? İnanın ki kürenin dehâ muvazenesinde de bu­ gün böyle bir sarsıntıya şahidiz.

Evvelki gün Mecliste, Türkiyenin nice irfanı Atatürkün büyüklüğünü milletin gözü önünde dille tekrarla­ mak istiyordu. Herkes canından kopa­ nı söylem ekte idi. Lâkin bütün o gü­ zel sözleri alkışlarken hepimiz ayni şeyi görüyorduk. En yüksek belagat bile gidenin ne kadar altında kalıyor! Düşündük, düşündük vte şunu gör­ dük.

Atatürkün tunç hitabeti kadar hey­ betli, ancak bir unsur bulunabilir: Kendisinin bugünkü ebedî sükûtu!

Fakat bu sükût bize şimdi neler söylemiyor? Bütün geçmişi, bütün g e le c e ğ in sar&fb jz^at ta-dahi, kulaklarımız şu saatte oıva-a* işitmektedir.

Atatürk ne idi? Herşey, her muaz­ zam şey! Lâldn bilhassa bir ideal a- kincisi!

Son nefesine kadar gene kalan ru­ hunda hiç dinmiyen susuzluk bu ol­ du: Daima ileri! Her zaman ideale doğru!

«Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz- dir!» vecizesindeki (ilk) kelimesi ü- zerinde bugün dikkatimiz, hususî bir itina ile durmalıdır. Çünkü âdî, hak­ sız ve maddî kapışmalardan iğrenen hilkati, manevî fütuhatın hiç birine doyamazdı.

Artık O ’nun bu ebedî kumandası­ na koşacak zinde bir gençlik ve olgun bir millet var. Bütün kudretile çalış- mıya yeniden and içmiş bir gençlik ve millet... Şimdiden sonra her ilerilik a- lanındaki en yüksek tepelere Türk dehâsının bayrağı hürmetle çekilme­ lidir.

Ey Türk gençliği!

Vaktile hitabını dinlediğin Şefin gi­ bi sana da şimdi bu vazife düştü:

İdeal ekinciliği!

Bunu yapmanın çaresi bir tanedir. Şerefle, namusla ve hiç gürültüsüz ça­ lışmak! Fazıl A h m ed A Y K A Ç

Ankarada yüksek tahsil gençliğinin büyük bir intizam ve vakar içinde Uluk meydanında toplandığını yazmıştık. s

Yukarıdaki resim, gene talebelerin eller üstünde taşıdığı Atatürkün tem - silî resmini göstermektedir,

(4)

CUMHURİYET 19 İkinciteşrin 1938

KUçUk

hikâye

Müşkülpesent bir delikanlı

Büyük bir çiftlik sahibinin kızı olan Matmazel Klara, kendisine getirilen ata yaklaştı. Bu, garib, ürkek, cins bir attı.

Daha üç hafta evvel, iyi bir binici şöh­ reti olan Klara bu ata binmek istemişti. Fakat binmesile yere düşmesi bir ol - muştu. Ve on gün kadar yataktan kal- kamamıştı. Şimdi, üç hafta evvelki mu- vaffakiyetsizliğini telâfi etmek istiyor­ du. Çiftliğin ihtiyar ve emektar kâhyası, onu bu fikrinden vazgeçirmek için bey­ hude uğraşıyordu:

— Matmazel inad etmekte haksızdır­ lar. Bu ata binmek gayet tehlikelidir. Hiç değilse, terbiye edilmesini bekle - şeniz...

— Sen üzülme David (kâhyanın is - mi). Ben bunu üstüme alıyorum.

Klara ata atladı, fakat hayvan müte­ madiyen şaha kalkıyordu; aradan üç dakika geçmemişti ki, Klara tekrar yere yuvarlandı. Ayağa kalktığı zaman to - pallıyordu, sol omzunda hafif bir acı vardı; fakat bu sefer ucuz atlatmış sa­ yılırdı. Bununla beraber müthiş hiddet- lenmişti.

— Bu huysuz hayvana haddini bildi - rene beş yüz dolar vadediyorum, diye bağırdı.

Birkaç kişi şanslarını tecrübe etmek istedi. Hiçbiri vahşî hayvanı zaptetme - ğe muvaffak olamadı. At hepsini sıra ile yere attı. Bu vaziyet karşısında öf - keşi gittikçe artan Klara, bir milyone rin oğlu olan ve yanında duran Jon Barlov’a hitab ederek:

— Bu hayvana binmeğe muvaffak o- lan adamla evleneceğimi zannediyo - rum.

Klara’ya hafif tertib kur yapmakta olan Jon:

— Sahih mi? dedi, öyle ise ben bin­ meğe muvaffak olacağım.

— Kendini tehlikeye koyma Jon. Be­ nim bildiğime göre iyi binici olmasan gerek. Sonra kaburga kemiklerini kı - rarsın.

Fakat, Jon, hayvana atlamıştı bile. Gene kızın bulunduğu yerden yirmi beş adım uzaklaşmıştı ki, hayvan, süvari - sile alay eder gibi azıcık oyun göstermiş ve saniyesinde onu yere yuvarlamıştı.

Jon, başı önüne eğik ve hafif topallı- yarak dönüyordu. Klara:

— Ben sana demedim mi dostum? dedi.

Bu sırada, küçük bir çiftçinin oğlu Dik Jovit söze karıştı:

— Müsaade ederseniz ben de kendimi tecrübe edeyim..

— Hello! Dik. oturduğun yerde otur, m. Seni meneâerim. Ys sonra ,.~/r babana karşı ben mes’ul olu­ rum.

— Babam, böyle bir işte kendimi tec­ rübe etmediğim için daha fazla kızar. Sonra...

Sözünü bitirmedi, ve çevik bir ha­ reketle hayvanın üzerine atladı. Huy - suz hayvan bu sefer de süvarisini yere yuvarlamağa uğraştı, bütün hünerini gösterdi, fakat beyhude. Dik, atın üze­ rinde gayet hâkim duruyordu. Başa çı­ kamayacağını anlıyan hayvan birdenbire sakinleşti, hakikî binicisini bulmuştu.

Dik, attan inip kendisine doğru gel­ diği zaman, heyecanını zaptedemiyerek ellerini çırptı:

— Bravo Dik! Cidden mükemmel bi­ niciymişsin. Benim sözüm sözdür, ka - n n olacağım.

Gene kızın bu sözlerine Dik müphem bir tebessümle cevab verdi; buna her­ kes hayret etti. Delikanlının çok müş- külpesend olduğu zannedildi. Klara, Şi- kago mıntakasımn hem en güzel kızı, hem de kaçınlmıyacak bir partiydi.

Klara, dudaklarını ısırarak:

— Eğer bu teklifim hoşuna gitmiyor­ sa... dedi.

Dik:

— Benimle iki dakika başbaşa kalma­ nızı rica edeceğim, cevabında bulundu. Size söyliyeceklerim var.

— Peki.

Klara ile Dik oradakilerden biraz u- zağa gittiler. Klara sinirliydi.

— Seni dinliyorum, dedi.

— Sözünüz ciddi mi? Bu ata binmeğe muvaffak olduğum için karım olmağa razı mısınız?

— Dedim ya, sözüm sözdür. — O halde reddedivorum. r

= M arcel Benoit’dan —

— Âlâ... Fakat bunu bana orada da söyliyebilirdin; beni bir köşeye çekme­ ğe lüzum yuktu sanırım.

— Sebebini sormuyor musunuz? — O senin bileceğin iştir.

— Sizin de.. Dinleyin beni Klara. Ben sizi seviyorum, işte hakikat bundan ibaret.

— Ya! Benimle evlenmeği reddet - men için garib bir sebeb.

— Sizi uzun zamandanberi, ezelden- beri seviyorum.

■ Niçin şimdiye kadar bu hususta ba­ na bir şey söylemedin?

— Cesaret edemiyordum.

Klara gülmekten kendini alamadı. — Aşk bahsinde, ata binmekte, cesa­ retin ve meharetin yok demek. Maama-

fih buna memnun oldum doğrusu. Sonra?

— Size, tesadüfen gösterdiğim bir ce­ saret ve meharetten dolayı ve verilen bir söz üzerine nail olmak beni tama - mile tatmin etmekten uzaktır, zira bu işte benim sevgime mukabele ettiğinize dair en küçük bir işaret bile göremi - yorum.

Klara, delikanlıya yarı mütebessim, yarı öfkeli baktı:

— Az müşkülpesend değilmişsin. — Hatta bu teklifinizden dolayı size kırgınım. Herhangi bir kimse de, biraz cesaret ve m eharet gösterdiği takdirde

bu müâkfatı kazanabilirdi.

Gene kız, delikanlının sözlerindeki hakikat payını görüyordu. Hayretini zaptedemedi.

— Doğru söylüyorsun Dik. İhtiyatsız­ lık ettim.

Sonra şeytanî bir gülüşle ilâve etti: — Diyelim ki, böyle bir vaidde bulun­ madım. Ne de olsa, ben de sana hemen­

cecik ilânı aşk edemem ya.. Mademki vaziyet bu merkezde, acele etmiyelim.

Kendilerini merakla güzetliyen gru- pa doğru bir an sessizce yürüdüler. Klara, birdenbire durdu. Müphem ve şiddetli bir his ruhunu kaplamıştı; ve son söylediği sözlere rağmen, Dik’i ha­ kikaten sevmeğe başladığım kendi ken­ dine itiraf etti, ötekilere hiç benzemi - yen bu delikanlı, evlenme teklifini red detmekle bu evlenmeve nekadar büyük bir kıvmet atfettiğini göstermiyor muydu?

Gene kız, delikanlının ellerini tu ta­ rak ve gözlerini onun muhabbet ve vekar dolu gözlerine daldırarak:

— Hayır, dedi. Müsterih ol. Teklifim senin istediğin cinsten bir tekliftir.

Ötekiler, gene Vızla delikanlının yarı ^ yo\d>n dönerek k‘iûkcJa -ve. neş’eli neş­

eli uzafcfaştıklarmı görünce hayret et­

tiler.

Çeviren:

CEVAD SAD IK

Halil Etem dün defnedildi

Evvelki gün vefat eden eski Müze müdürü ve İstanbul saylavı Halil Ete- min cenazesi, dün saat 11 de Şişlide Os- manbeydeki evinden kaldırılarak Be- yazıd camiine getirilmiş, namazı kılın­ dıktan sonra Edirnekapısmda oğlunun medfun bulunduğu aile kabristanına defnedilmiştir. Cenazede merhumun akrabasından başka bu muhterem ve fazıl zatı sevenlerden mürekkeb birçok zevat hazır bulunmuştur.

Bir tavzih

Berayi tedaevi Avrupada bulundu - ğum ağustos aymdanberi Yücel mec - muasınm idareî ve teknik hiçbir işile ilişiğim olmadığını gazeteniz vasıtasile ilân etmenizi saygılarımla rica ederim.

Yusuf Mardin

Kongre tehiri

Kadıköy kırk birinci ilk okul Himaye cemiyetinden:

19/11/938 cumartesi günü toplanacağı ilân olunan kongremizin millî matemimiz hasebile 3/12/938 cumartesi saat on beşe talik edildiğini sayın üyelerimize bildiri - riz.

Türkiye İş Bankası A. şir­

ketinden:

Bankamızın İstanbul, Beyoğlu, Gala­ ta şubelerile Beyazıd, Kadıköy ve Üs­ küdar ajanslarının ikinciteşrinin 19, 21, 23, 24, 25, 26 ncı günleri kapalı buluna­ cağını sayın müşterilerimize arzeyleriz.

Ortaköy cinayeti

Katil İsmail ile Sadık

dün ifade verdiler

Bundan bir müddet evvel Ortaköyde şoför İsmaili öldüren İzakla Sadığın muhakemelerine, dün, Ağırceza mahke­ mesinde başlanmıştır.

Ortaköyde Nakliyat şirketinde çalı - şan şoför İsmaille Sadık aralarında, ev­ velce cereyan eden bir iş meselesinden dolayı dargındırlar. Geçen Zafer bay - ramı gecesi, Sadıkla îzak, şoför îsmaile rasgelmiş, onunla gezip dolaşmağa baş­ lamışlardır. İzakla Sadık, sarhoş olduk­ ları için, bir müddet sonra, işi şakadan kavgaya dökmüşler, İsmaili adamakıllı hırpalamışlardır. Kavga kızışınca, iki arkadaş, asabiyetlerine mağlûb olarak İsmaili öldürmek isteğine kapılmışlar, zavallı şoförü bıçakla sekiz yerinden yaralıyarak öldürüp kaçmışlardır. Bir müddet sonra ikisi de yakalanmış, hak­ larında iddianame hazırlanarak Ağır­ ceza mahkemesine verilmişlerdir. Müd­ deiumumilik suçluların ceza k a n u n # -' nun 448 inci maddesine göre 18 sene a- ğır hapse mahkûmiyetini istemektedir.

Sadıkla îzak, İsmaille kavga ettikleri­ ni, şoförün kendilerini öldürmek kas - dile üzerlerine bıçakla hücum ettiğini, buna mukabil nefislerini müdafaa et - tiklerini, şoförün kimin tarafından vu­ rulduğunu bilmediklerini söyliyerek suçlarını inkâr etmişlerdir. Bundan son­ ra dinlenen bir kısım şahidler, katille­ rin ellerinde bıçakla kaçtıklarım söyle­ mişlerdir. Muhakeme, diğer şahidlerin celbi için başka bir güne talik edilmiştir.

Hazin bir ölüm

Denizbank Denizyolları müdürü Ra- ufi Manyasın ve Şehir Meclisi yedek a- zasmdan Bayan Lâikanm büyük kızı Ticaret ve Zahire Borsası komiseri Fe­ ridun Manyasla Yalova kaplıcaları mü­ dürü Dr. Nihad Reşad Belgerin yeğeni Bilen Manyas henüz on altı yaşında ol­

duğu halde, pek müessif bir kaza neti­ cesinde evvelki akşam hayata gözlerini yummuştur. Gene Bilenin cenazesi, dün, hazin bir törenle göz yaşlan ara­ sında saat 14 te Beyoğlu Zükûr h »sta - nesinden kaldırılarak namazı Nişanta- şındaki Teşvikiye camiinde kilitlimi ve

Asrî mezarlığa defnedilmiştir.

Talihsiz yavrucağın cenaze alayında büyük bir kalabalık bulunmuştur. Man­ yas ailesinin dostları, gene kız- cena­ zesine pek çok çelenk gönderrrş er iir. Onun bu çiçekler arasında tabutunu de­ ğil, gelin arabasını görmek istiyenler, ağlıya ağlıya zavallı Bilenin mezarın?

tevdi etmişlerdir.

Raüfi Manyasa ve kederli alesine er samimî taziyetlerimizi sunarız

Çocuk Esirgeme Kurumu

yardımları

Ankara, 18 (Telefonla) — ’Çocuk E- sirgeme Kurumu Genel Merkizi tarafın­ dan 1/11/1938 tarihinden 16/11/1938 tarihine kadar son 15 gün zarfında 1213 çocuğa yardım edilmiştir.

Bunlardan 245 hasta çocul ve anne Genel Merkezin polikliniklerinde bakıl­ mış ve tedavi edilmiştir.

Diş bakım evinde de 270 çocuğun diş­ leri bakılmış ve tedavi edilmiştit.

Süt damlasından her gün 132 çocuğa süt verilmiş ve 15 günde yekûn olarak

1070 kilo bedava süt dağıtılmıştır.

Genel merkeze yardım için baş vuran 7 yoksul yavruya para yardımı yapılmış­ tır. Ayrıca 37 fakir talebe kitab, def­ ter, kalem alınmak suretile sevindirilmiş- tir.

524 çocuk ve anne, genel merkezin banyolarından istifade etmiştir.

Kurumun Keçiörendeki Anakucağı müessesesini görünüz. Dikkat ve şefkatle bakılan yurd yavrularının sağlıklın ve neş’eleri sizi sevindirecektir.

Beden Terbiyesi Umum

muduru

Ankara 18 (Telefonla) — Eaşve - kâlet Beden Terbiyesi Umum Müdür - lüğüne tayin edilen Tümgeneral Cemil Tahir Taner Ankaraya gelmiş re yeni vazifesine başlamıştır. Generalimize yeni işinde muvaffakiyetler dileriz.

— — ■— ■ ™ ll

d a va sı

Köycülükte program ve

plânın büyük rolü

ULU

Ş E F İ M İ Z

Hayat ve icraatından

A T A T U R K’ün

parçalar

E bedî ve m ukaddes hatırasını tebcil için filim arşivlerim izde m evcud sesli ve sözlü, ve bugün m ilyonlar değerinde olan bütün filim lerim iz toplanarak kıym etli bir eser hazırlanm ıştır

A Y R IC A :

1 S T A N B U L D A , D O L M A B A H Ç E S A R A Y I N D A D O L M A B A H Ç E SA R A Y IN D A N - SA R A Y B U R N U N A

IZM İTTEN A N K A R A Y A K A D A R V E A N K A R A D A yapılacak bütün törenlerin tam am ı

Türkiyenin en m ahir 6 filim operatörü tarafından film e alınm aktadır

ve bilhassa bu merasim filmini çekmeğe gelen Avrupa mn meşhur Foks ve Paramound operatörlerinin yardımile

300 0 m etre uzunluğunda yapılacak olan b u ır ” pzzam ve tarihî filim ler pek yakında

Beyoğlunda İPEK - S A R A Y - M ELEK sinemalarında

İZ M İR D E Elhamra ve Yeni,

B U R S A D A Tayyare

V e Türkiyenin bütün büyük sinem alarında birden gösterilecektir.

Fitaş - Beyoğlu ^

H er mevzuun olduğu gibi, köycülük mevzuunun da kendine mahsus ıstılahları, tarifleri, mefhumları vardır. Plân, pro­ gram, kalkınma... gibi, son zamanlarda sık sık kullanılan kelimeleri misal olarak söyliyebilirim. Bu yazımda, bu üç keli­ meye dair izahlarda bulunmak istiyorum. Böyle bir izahın pek lüzumlu ve tam sı­ rası olduğunu da görmekteyim. Memleke­ timizde birkaç senedenberi başlamış olan köy kalkınma hareketleri henüz kendi sis­ temini ve metodunu tespit edememiş ve İl­ mî manasile bu hareket muayyen nizamını bulamamış olduğundan, bugün gerek fi­ kir, gerek iş cephesinde, birtakım tered- düdler ve aksamalar göze çarpmaktadır.

Bir ev, bir mekteb, bir otel, bir köp­ rü... yaptırmağa karar verdiğimiz vakit, hemen bir mimara başvurur ve düşündük­ lerimizi ona söyleriz. Mimarın ilk işi; bi­ zim düşüncelerimizi, arzularımızı öğren­ mek, binanın yapılacağı toprağı görmek, eldeki paranın miktarını anlamak, inşa malzemesini seçmek olacaktır. Tabiî me­ sele yalnız bu kadarcık hazırlıkla bitmiş olmaz. Binanın mimarlık, san’at, konfor, sağlık bakımlarından malik olacağı hu­ susiyetleri de düşünmesi icab eder. Yani burada bem İlmî, hem teknik malûmat, plân fikrinin teşekkülünde âmil olur.

Bir şehir veya bir köy plânında daha farklı fikirler ve şartlar hâkim olur. Bu mevzulardaki plân mefhumile, bir devle­ tin sanayi plânı, bir köy kalkınma plânı mefhumları arasında ise daha başka ayrı­ lıklar ve hususiyetler bulunur. Siyasî, İç­ timaî, İktisadî mevzularda plân mefhumu­ nu meydana getiren iki muhtelif telâkki vardır ve bunlardan her biri plân fikrinin kaynağı ve desteğidir:

1. Y a mevcud imkân ve şartları, un­ sur ve malzemeyi, kendi düşünce ve mak- sadlarımıza göre ve her ne pahasına olur­ sa olsun sevk ve idare ederiz;

2. Yahud bu imkân ve şartları, un­ sur ve malzemeyi, kendi icab ve zaruret­ lerine uymak şartile, bir disiplin altına alı­ rız. •,*, ■

-Büyük Harbden sonra, plân mefhu - mu, her devletin kendi siyasî bünyesine göre, ayrı ayn istikametlerde gerçekleş­ miştir. Rusyada, İtalyada ve Almanya- daki plân mefhumları arasında büyük farklar vardır.

Türkiyede plân mefhumu ikinci kısma dâhil olabilir. Şimdi burada mevzuumuz, köy kalkınma plânı olduğuna göre, bu­ nun üzerinde kısaca duralım ve bir misal alalım:

Bize bir köy verilmiş ve bu köyün kal­ kınma işlerini plânlaştırmak, programlaş­ tırmak vazifesi yükletilmiştir. Köyü tanı­ mıyoruz, burada yeniden işe başlıyacağız. Köye gelince ilk işimiz ne olacaktır ve plânımızı nasıl çizeceğiz?..

Herşeyden önce, köyü, İlmî manasile tanımak icab eder. Derhal bir monografi hazırlıyacağız. Bu monografiyi bizzat yapmamız faydalı ve hayırlı olur. Bunu yaptıktan sonra o köyün iktisadı, ziraî, sıhhî, harsî, İçtimaî hüviyetini ve bilhassa onun geriliğini meydana getiren hâdiseleri öğrenmiş olacağız. Burada ayrıca izahına girişmek mümkün olmıyan bu müşkül tet­ kik işinden sonra o köyün kalkınması için kuracağımız iş sistemi, bu plânın taslağını verecektir.

Köyün sağlığım kurtarmak, ziraî vazi­ yetini ıslah etmek (bozuk tohumların de­ ğiştirilmesi, tarlaların gübrelenmesi, zira­ at sisteminin yenilenmesi, bilhassa eksten- şinin, ziraate mahsus şartların ıslahı...); köylünün İçtimaî seviyesini yükseltme ted­ birleri almak (köy evlerinin sıhhî ve bediî vaziyetleri, köylünün tenviri işleri...) gibi en mühim işlere hep birden başlanmas. zarurî görülmüştür. Fakat bütün bu işleri muayyen bir hedefe ulaşmak için yapmak lâzımdır, ki bizde bir plân mefhumu uyan­ sın.

O halde, bu tetkik ve tespit işlerinden sonra hangi âmil veya hâdisenin bu geri­ lik veya anormallik meselesinde daha faz­ la müessir olduğunu araştıracağız. Bunun iyice tespitinden sonra ikinci ve üçüncü derecedeki âmil ve hâdiseleri de tayin e- deceğiz. Biz burada, bir doktor vaziyetini alıyoruz demektir. Önümüzde bir hasta vardır; midesi bozuktur, böbrekleri san­ cılıdır, akciğerlerinde şüpheli alâmetler görülüyor, kanı zayıftır. Böyle bir vak’a karşısında doktorun alacağı tavır şu ola­ bilir: Tedavi tarzını bir plâna almak. Bu doktor, artık, o hastanın bünyesine göre tutacağı yolu tayin eder. Ya önce kanın takviyesinden işe başlar, vahud mideyi sağlamlaştım; yahud her iki tedaviyi ayni zamand ı yapar. Fakat buna karar, ver - meden evvel, doktorda, bu hastanın teda visi için, bir plân mefhumu uyanır. Has

Y azan: K Ö YCÜ

tanın bünyesi ve yaşı, hastalığın seyri, el­ deki maddî imkânlar, tedavi edilecek mu­ hit ve tedavi zamanı hesab edilir. Bunlara

göre, doktor, hastaya bir rejim tavsiye eder. İşte bu, bir tedavi plânıdır. Prog­ ramı değil.

Bir köy kalkınma plânı da hemen buna ya­ kın bir zihniyetle çizilir. Köy işlerine dev­ letin maddî yardımı olduğuna göre köyün kendi gelir kaynakları, İktisadî bünyesi, va­ rılmak istenilen hedef ve eldeki zaman iyi­ ce hesab olunur. Ondan sonra o köyde evvelâ sıhhî vaziyetin düzeltilmesi üzerin­ de durulmak suretile, kalkınma işinin İkti­ sadî cephesine geçilebileceği tespit olu - nur. Beş sene zarfında başarılacağına hük- molunan bu kalkınma ameliyesi, bundan sonra programlaştırılır.

Yani, plân olmayınca programdan bahsolunamaz. Plân; nazariye, fikir, me- tod ise; program da harekettir, iştir. Her ikisini birbirine karıştırmamalıdır. Bir dok tor, hastalığa teşhis koyamazsa, onu teda­ vi edemez. Teşhis, plân demektir; tedavi de program.

Şu halde, köy kalkınma programlan, hazırlanmış bir plâna göre tatbik edilmez­ se, köylünün zamanı ve parası israf edil­ miş olur. Kenarından geçen bir derenin bıraktığı birikinti sularda sıtma mikrobları kaynaşıyorsa, böyle bir köyde köy para­ sını başka işlere dağıtmanın manası ne o- labilir?.. Ötedenberi bağcılıkla uğraşan bir muhitte, bütün kuvveti, bu ziraat şu­ besinin ıslahına tahsis edecek yerde; mey- vacılığa, kavak dikme işlerine daha fazla ehemmiyet vermenin hikmeti anlaşılmaz.

Yüzde sekseni, kelimenin İktisadî ma­ nasile; müstahsil olmıyan, bir yıllık geli rini cüce işletmesinden çıkaramıyan köylü ailelerin kalkınmasına aid bir programda, ilk maddenin ne olması lâzım geleceği, üzrenide çok durulacak bir mesele olma­ lıdır. İşte burada, kalkınma tabırile karşı laşırız. Türkçede kalkınma sözü, halk di­ linde, bozuk bir işin yoluna girmesi, fakir bir adamın orta mallı olması, kendini to­ parlaması manalarına gelir. Bu sözün asıl manası, İktisadî dirilme, kuvvetlenme de' mektir.

Köy kalkınması sözü, köyün İktisadî bakımdan kuvvetlenmesi manasına geldi­ ğine göre, plân ve program mefhumların­ da, bu karakterin, hem hareket noktası, hem hedef olarak mevki alması lâzımdır. Köyün İktisadî refahı, Cumhuriyet reji­ minin en başta gelen davalarmdandır. Bu hedefe erişmek için hareket noktamızı bize, tarihî zaruretler göstermiştir. Ulu Şefimiz bunu, on beş sene evvel, olanca vuzuhile anlatmış, Türk köylüsünün millî tarihi - mizdeki, millî müdafaamızdaki, millî bir­ liğimizdeki, millî iktisadımızdaki yerini tebarüz ettirmek ve bize yeni vazifelerimi­ zi öğretmek suretile köy davasının halli için çizilecek plânm ana hatlannı tespit eylemiştir.

Bizim vazifemiz, köylerimizin hakikî ihtiyaçlarını öğrenmek, bunlar üzerinde kuvvetle durmak, kalkınma dediğimiz İk­ tisadî kuvvetlenme hareketini evvelâ ras­ yonel bir plân çerçevesi içine almak ve sonra iş programları yaparak bu hareketi doğru götürmeğe azim ve sebatla çalış - maktır.

K Ö YC Ü

Tütün piyasası açıldı

İstanbuldaki alâkadarlara gelen malû­ mata göre, yeni yılın tütün satışları birkaç

gündenberi başlamış bulunmaktadır. Piyasanın ilk açıldığı pazartesi günü sabahtan akşama kadar Ege mıntakasımn tütün yetiştiren yerlerinde yalnız bir gün­ de, 9 milyon kilodan fazla tütün satılmış­ tır. Bu büyük bir rekor teşkil etmektedir

Daha ziyade Herman Spire, Ameri - kan ve Felemenk kumpanyaları mubayaat yapmaktadırlar. Satış fiatları, tütünlerin cins ve nevine göre, 70-105 kuruş arasın dadır.

Diğer taraftan bu sene Bulgaristan ve Yunanistan tütünlerinin çok az olduğu şehrimizdeki alâkadarlara bildirilmiştir.

Bu münasebetle, bizim tütünlerimizin bu yıl tamamen satılacağı kuvvetle tah - min olunmaktadır.

İkinci kitab sergisi

Türkiye ikinci kitab sergisi kânunuevve içinde Beyoğlu Halkevinde açılacak ve 15 gün devam edceektir. Bu sergiye bü­ tün vilâyetler neşriyatının gönderilmesi ka rarlaştırılmıştır. H er vilâyet Cumhuriyetin

15 inci yıldönümü münasebetile çıkardığı kitablardan da gönderecektir. Sergide ay­ ni zamanda gazetelere aid bir köşe bulu nacaktır.

Fransada hükümet

müşkül mevkide

Daladye kabinesinin son

kararlarına şiddetle

itiraz ediliyor

Paris 18 (a.a.) — Bugün Leon Blum’un riyasetinde toplanan sosyalist partisinin parlamento grupu memleketin kalkınması için hükümetin hazırladığı kararnameleri toptan reddetmeğe ve par­ lamento açıldığı zaman bu kararnamele­ rin iptalini istemeğe karar vermiştir.

Sosyalist grupu ayni zamanda gerek meb’usan meclisinin feshi, gerek teşriî devrenin uzatılması ihtimallerine karşı protestoda bulunmuş ve parlamento re * jiminin yeni bir tezahüre hacet kalmıya- cak şekilde kâfi derecede gülüne ve şeref­ siz bir mevkie düşürüldüğünü tebarüz et­ tirmiştir.

Komünist partisi de kabul ettiği pek şiddetli bir takrirde hükümetin malî ted­ birlerini insafsız ve adaletsiz olarak tav­ sif etmiş ve bütün çarelere müracaat edi­ lerek bu tedbirlerin tatbikma mâni olmak için sosyalistlere teşriki mesai teklifinde bulunmuştur.

Başvekil, Cumhur R eisi ve M aliye N azırının nutukları

Paris 18 (a.a.) — Maliye Naziri Reynaud, Başvekil Daladier ve Reisi - cumhur Lebrun, dün Fransız gazeteleri millî federasyonunun senelik ziyafeti mü­ nasebetile birer nutuk söylemişlerdir.

Reynaud, kendinin kalkınma progra­ mını son tenkidlere karşı müdafaa etmiş ve teklif etmiş olduğu tedbirlerin ehem­ miyetine bir kere daha işaret eylemiştir.

Başvekil Daladier, malî işlerin ciddî vaziyetinin bir karar ittihazını istilzam etmekte olduğunu söylemiştir. 58 milyar tahsil edip de 130 milyar sarfetmeğe im­ kân yoktur. Şu halde büyük bir gayret sarfı lâzımdır. Hükümetin kalkınma si­ yaseti, evvelâ vergilere dair alınmış olan tedbirler dolayısile tenkid edilmiştir. Maamafih Daladier, bu gibi tedbirler olmaksızın böyle bir kalkınmanın müm * kün olmadığına işaret etmiştir. Plân, ser* mayenin ecnebi memleketlerden geri gel* meşini derpiş etmektedir ve daha şimdi* den Bank de Frans’a bir milyar frank gelmiştir. Hükümete karşı açılmış olan mücadelenin şiddeti, hükümetin doğrtf yolu intilıab etmiş olduğunun delilidir.; Hükümetin bir çıkmaza girmiş olduğu mütaleasında bulunulmuş olsaydı muvaf- fakiyetsizliğe uğraması anı istihza ile beklenilirdi.

B aşvekilin beyanatı

Daladire, şöyle demiştir:

«— Entrikalara kulak asmam ve hiç­ bir manevra karşısında boyun eğmiye « ceğim. Tehdidleri istihfaf ederim. Hiçbir şey beni icraatta bulunmaktan menede- miyecektir. Kalkınma işine devam ede * ceğim. H arb adamı olmadığım gibi inhi­ dam adamı da olmıyacağım. Halihazır­ da cumhuriyetin selâmeti ve Fransanın hürriyeti mevzuubahstır. Fransa, heye * can içinde yaşıyan bir Avrupada bulu­ nuyor. Bu Avrupada kuvvetli devletler, eski maniaları parçalıyorlar ve bugünkü Avrupada milletlerin hayatını müstacel gayretlerin, disiplinin ve hatta tazyikin kanunu tanzim ediyor. Böyle bir Avru­ pada Fransa, kendi emniyetini ancak kendi kuvvetine istinad ettirebilir. Eğer Fransızlar, kendi sermayelerde yaşamak­ la iktifa edecek olurlarsa Fransa, ikinci derecede bir devlet haline gelecektir.»

Daladier, Fransızlardan kalem müna­ kaşalarının tesiri altında kalmamalrım istemiştir. Fransada kargaşalık ve istik­ rarsızlık ancak hülyaları dünyaya hâkim olmak istiyenlerin işine yaramıştır. Kal­ kınma plânının «diktatörlüğü» istilzam etmekte olduğu suretindeki muahazelere gelince Daladier, bir diktaörlüğün kar - gaşalıkla tevkif edilemiyeceği fikrinde - dir. îngilterenin dostluğu ve Amerikanın sempatisi, vifak ve disiplin sayesinde ar­ tacak, fakat kargaşalık bu dostluğu ve sempatiyi tebdid edecektir. Daladier’nin memleketi namına bütün milletlere sulhu muhafaza etmek hususundaki azmin, İn­ sanî haklar prensiplerine, ırkların müsa­ vatı prensipine, şahsı insaniyete hürmet et­ mek prensipine merbutiyeti hakkında vermekte olduğu teminat, Fransanın ken­ di kalkınmasını temin etmiş ve istikbaline ümid ve itimadla bakması halinde daha kıymetli olacaktır.

Reisicumhur Lebrun, nazırlar meclisi tarafından ittihaz edilmiş olan bütün tedbirleri tasvib etmekte olduğunu ve Fransızların kalkınma plânına müzaheret edeceklerini ümid etmekte bulunduğunu söylemiştir. Lebrun, gazeteleri hertürlü yanlış ve maksadı mahsusa müstenid ha­ berler neşrinden tevakki ederek kardeş- cesine teşriki mesaide bulunmağa davet , etmiştir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Daha sonra Millî Komitenin yeniden teşkili ile Atatürk Kültür Merkezi Alanı içerisinde yer alacak tesis ve alanların yönetimi hususlarında ortaya çıkan

işte bunun içindirki, ilerisini gayet iyi gören Atatürk, 1 Kasım 1934 günü Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada özellikle Türk Millî Musikisi üzerinde

“Türk İstiklal ve Cumhuriyetini ilelebed muhafaza ve müdafaa ede- cek” olan Türk Gençliğine büyük önem veren ATATÜRK, aynı zamanda milli kültüre de

Mustafa Kemal Atatürk bilindiği gibi Türk Kurtuluş Savaşı'nı başarıya ulaştırdıktan sonra, yeni Türk devletinin siyasî rejimini cumhuriyet olarak

Çok okuyan ve İyi bir tarih bilgisine sahip olan Atatürk, o devir Batı dünyasının Türkler hakkında beslediği haksız fikirleri bilen bir insandı. Zengin bir kültüre

2002’nin Nisan ayında artemisinin bazlı ilaçlarla teda- vi Dünya Sağlık Örgütü tarafından sıtma için birincil teda- vi olarak önerildi.. Bununla birlikte artemisinine

The results showed that “Procedural justice - application”, which was the mediating variables, had a significant effects on “Resistance to Change- routine

Çizelgeye göre esneklik değerleri peynir örneklerinde olgunlaşma süresi ve peynir çeşidi x olgunlaşma süresi interaksiyonu bakımından istatistiksel