• Sonuç bulunamadı

İkinci Yeni Şiiri ve Mitoloji

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İkinci Yeni Şiiri ve Mitoloji"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ertan Örgen

*

“THE SECOND NEW” (İKİNCİ YENİ) MOVEMENT AND MYTHOLOGY ÖZ: Modern Türk şiirinde kaynak olarak mitlerin ve mitolojik kahramanların ne kadar yer tuttuğu ve hangi anlamda şiir sanatında karşılık bulduğu meselesini tar-tıştığımız bu yazıda Türk şiirinin modernlikle geniş buluşması sayabileceğimiz İkinci Yeni şairlerinin metinleri dikkate alınmıştır. İkinci Yeni ve mitoloji ilgisi daha çok, Tanzimat ve Cumhuriyet dönemlerinde başlayan ve gelişen Yunan mi-tolojisi etrafındadır. Mitlere dair göndermeler, bu şiirlerde modernliğe bağlı şair-öznenin yalın olma, ilke sığınma aracı şeklindedir. Doğallıkla her şairin farklı bir mitolojik yaklaşımı olmakla birlikte Yunan mitolojisi baskınlık taşımaktadır. Anahtar Kelimeler: İkinci Yeni, Mitoloji, Modern Şiir ve Mit.

ABSTRACT: This paper, focusing on the significance of myths and mytho-logical heroes in modern Turkish poetry and what they represent concerning poetry, take cognizance of the works of the “Second New” movement poets which can be considered to be an extensive meeting point of Turkish poetry and modernism. The Second New’s relation with mythology is generally compri-sed of Greek mythology which influenced Turkish literature during ‘Tanzimat’ and ‘Republican’ periods. References to myths in these poems are instruments of poet-subject bound to modernism for being simple and taking refuge in the former. Although every poet has a different mythological approach, the Greek mythology sustains its dominance.

Keywords: Second New, Mythology, Modern Poetry and Myth.

Yeni Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı 7, Nisan 2013, s. 77-92 * Doç. Dr., Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi, Türkçe Eğitimi Bölümü.

(2)

...

Şiir sanatının kaynakları arasında önemli yer tutan mitlerin, eski metinlerden günümüze kadar çeşitli açılardan işlendiği ve şiirin metaforik anlam düzeyinde ken-dine her zaman yer bulduğu bilinen bir durumdur. Mitolojik olay ve kahramanlar, klâsik Türk şiirinde geniş Doğu mitolojisi açısından zengin bir literatür oluşturmuş ve yoğun bir biçimde kullanılmıştır. Ancak Batılı estetiğe geçişle mitlerin ne kadar geleneğe bağlı veya ne kadar uzak olduğu çok araştırılmış bir konu değildir. Buradan hareketle modernlikle Türk şiirinin geniş buluşması sayabileceğimiz İkinci Yeni şiiri-nin mitolojiyle ilgisini tartışacağımız bu yazıda, mitolojik göndermeler üzerinde dur-maya çalışacağız. Modernliğin Türk şiirine nasıl bir mit anlayışı getirdiği ve hangi mitolojik kahramanlarla kendisine yer bulduğu incelemenin ana sorunudur. İsimlere paralel olarak mitolojinin varlığını dikkate almak, mitolojiyi kendi alt türleri veya coğrafi adlandırmaları ile tasnif etmekten daha uygun görüldüğünden isimler merke-ze konmuştur. Sonuç kısmında ilgili tasniflere yer verilmiştir.

Giriş

Gerçekliğine inanılan büyülü dünyasıyla mit, insanın kutsal yaratılışla bilinçlen-mesidir.1 Mitler, toplumun ve dünyanın menşeini ve geleceğini anlatan manzum

hikâ-yelerdir.2 Mitlerdeki örnek modeller, doğaüstü varlıklar, insan davranışlarına arketip

anlamında bir dayanak oluşturur ve insan böylelikle derinlikli, büyük bir geçmişe bağlanarak profandan kutsal olana geçer.3 Modernlikle beraber ortaya çıkan tarih

düşüncesi “geriye dönüşlü” bir ritüeli reddederek onun yerine aklın egemenliğini koyar ve mitleri gözden düşürür. Bu nedenle modern şiir, hayata doğrudan bağla-nan bu bilgiyle, büyüsü kaybolmuş bir zihin dünyasının ortasında, sözü daha gerçek görüntülerle iletmeye başlar. Semboller, arketipler ve doğallıkla mitler de bu yeni dünya görüşünden payını alır. Çünkü şiirin ve mitolojinin dayandığı kutsal bilgi, bi-limsel bilginin karşıtı olarak dayandığı hikemi boyutla modern insan için akıl dışı bir uzaklıktır. Mit, bilim öncesi çağın kutsal hikâyesi anlamıyla insanın kutsal bir dünya kurma4 ve bu dünyaya bağlanarak yaratılışın büyüsünü sürdürme çabasının şiiri iken

modernlik, onun inanç alanını daraltmıştır. Böylelikle yeni zamanlar; mitleri, tarih düşüncesiyle aşmaya ve ona uydurma, gerçek dışılık anlamı yüklemeye çalışmıştır. 1 Eliade, Mircea, Mitlerin Özellikleri, (çev. Sema Rifat), İstanbul: Simavi Yayınları, 1993, s. 23. 2 Wellek, René-Warren, Austin, Edebiyat Biliminin Temelleri, (çev. Ahmet Edip Uysal), Ankara: Kültür

ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1983, s. 256.

3 Seyidoğlu, Bilge, Mitoloji Metinler-Tahliller, Kayseri: Bizim Gençlik Yayınları, 1995, s. 16. 4 Eliade, Mircea, Mitlerin Özellikleri, (çev. Sema Rifat), İstanbul: Simavi Yayınları, 1993, s. 13-17.

(3)

Mitlerin her şeye rağmen insan ve toplum hayatında devam edip etmediği ise tartışmaya açık bir konudur.5 Eliade, yeni zamanların da kendince bir mit

oluşturdu-ğunu ürün pazarlama teknikleri, yıldönümü kutlamalarıyla örnekler ve eski düşün-cenin farklı kalıplar ve özler etrafında devam ettiğini söyler.6 Ancak anlam ve inanış

boyutunda bu yeni ritüellerin, düşüş ve yükseliş kalıplarından, insan, tanrı, yaratılış, kıyamet ilgilerinden uzaklığı, kökten ayrılmaya işaret etmektedir. Hatta Freud’un psikanaliz araştırmalarında, mitleri klinik deneyler için destek olarak kullandığı dü-şünülürse ilk noktadaki inanç algısından hayli uzaklaşıldığı görülebilir.7 Şiir sanatı

da bu zihinsel dönüşümden etkilenmiştir ve miti farklı bir biçimde ele almaya baş-lamıştır. İnsan ideallerinin sembolik temsilleri olarak bir anlam genişlemesiyle8

dü-şünüldüğünde mitler, “insanın tabiata aksetmiş gölgeleridir”9 ve değişime uğrasalar

bile her zaman şiir sanatının temel başvuru kaynağı olagelmişlerdir. İnsanın kendini açıklama endişesinin metafor düzeyindeki izahı olan bu ifadeler, sanat ve hayat iliş-kisinde değişmez semboller olduğunu hatırlatır. Yalnız özün başkalaştığından ve ön-ceki dönemlerde inanç boyutunda işlenen mitlerin, yeni zamanlarda sanatsal bir araca dönüştüğünden söz etmek gerekir.

Türk kültürü uzun asırlar Şehnâme dolayısıyla geniş Doğu mitolojisini bir kay-nak olarak kullanmıştır.10 Tanzimat süreci ile birlikte Batı kültürü ve edebiyatına

yönelen ilgi ilk olarak Tercüme-i Telemak (1862) gibi mitolojik bir metinle başlar. Dönem içerisinde Esatir (1878-1894) başlıklı çalışmasıyla Şemseddin Sami, on se-kiz millete ait mitolojiye yer veren kitabını yayımlar. Halit Ziya, Mehmet Rauf gibi isimlerin Yunan-Latin mitolojisine ait ders notları, Mehmet Tevfik Paşa’nın Tarih-i

Esâtir-i Yunâniyân (1916) adlı çevirisi/derlemesi dönemin yeni kaynaklar arayışının

öncüsü olurlar. Abdülhak Hamit’te,11 Tevfik Fikret’te izleri bulunan bu yeni mitoloji

kendine edebiyatta, şiirde yer bulmaya başlar.

Yahya Kemal Beyatlı’nın “Bahr-ı Sefid Havza-i Medeniyet” fikri ile yola koyul-duğu Yunan mitolojisi ise bir deneme olarak kalır.

“Paris’ten gelen Yahya Kemâl’in hulyâ esen başının içinde Biblos Kadınları, omuzla-5 Jameson, Fredric, Modernizm Eleştirisi Edebiyat Yazıları, (çev. Kemal Atakay-Tuncay Birkan),

İstan-bul: Metis Yayınları, 2005, s. 62-64.

6 Eliade, Mircea, Mitlerin Özellikleri, (çev. Sema Rifat), İstanbul: Simavi Yayınları, 1993, s. 170. 7 Jameson, Fredric, Modernizm Eleştirisi Edebiyat Yazıları, (çev. Kemal Atakay-Tuncay Birkan),

İstan-bul: Metis Yayınları, 2005, s. 64.

8 Wellek, René-Warren, Austin, Edebiyat Biliminin Temelleri, (çev. Ahmet Edip Uysal), Ankara: Kültür

ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1983, s. 256.

9 Kaplan, Mehmet, Şiir Tahlilleri 1, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1988, s. 223.

10 Tökel, Dursun Ali, Divan Şiirinde Mitolojik Unsurlar Şahıslar Mitolojisi, Ankara: Akçağ Yayınları,

2000, s. 463.

(4)

rında ince boyunlu destileriyle su doldurmaya gidiyorlardı. Yakup Kadri’nin hacimli ve sevimli kafasında kıvırcık sakallı, büyük cüsseli Yunan tanrıları, dolgun kalçalarının şehvetli oynayışlarile nazlı nazlı yürüyen Yunan tanrıçaları Olympos’taki zevk ve neşe meclisini kuruyorlardı.”12

Bu süreçte zikredilmesi gereken önemli bir isim de Ziya Gökalp’tır. O, hem Batı ve Türk mitolojisine dair görüşleriyle, hem de edebiyatımızda bir Türk romantizmi-nin doğabilmesi için milli kültüre, halk kaynaklarına gitmek gerektiği teziyle13 milli

edebiyata bir yol çizmek ister. Buna bağlı olarak da Türk destanlarını örnek gösterir ve kendisi de edebî eserlerinde bunu işler

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı, Batılı bir zeminin üzerinde yolunu sürdü-rürken daha önceden başlayan klâsik tartışmalarıyla ve bir kaynak arama düşüncesiy-le “Türk Tarih Tezi, Hümanizma, Mavi Anadolu” duraklarına uğramıştır. Türk Tarih Tezi’nin14 mitolojik bağlantısında ciddi bir zemin bulunmadığı için bunu kültürel

ola-rak izleyen Hümanizma düşüncesi içerik olaola-rak doldurur.

“Liselerde hümanist kültür anlayışını verecek olan Klâsik Şubelerin tarih dersi müfredatı da şöyleydi: “Liselerin bu sınıfına ait (yani üçüncü sınıf) müfredat programı aynen takip olunmakla beraber ders yılının üçte biri ilk bahislere, üçte ikisi Ege, Yunan ve Roma devir-lerine tahsis olunacak bu devirlerin bilhassa fikir ve sanat hareketleri ile toplumsal olayla-rına önem verileceği gibi Yunan Roma mitolojisi bahisleri genişletilerek okutulacaktır.”15

1940 yılından itibaren “hümanist kültür”ü yayma gayesiyle girişilen tercüme faaliyeti, özellikle Batı klâsikleri çevirileriyle devasa bir boyuttadır. Doğu edebiya-tından çevirilen klâsikler ise çok az sayıda kalmıştır.16

Mavi Anadoluculuk ise Anadolu’yu bütün eski kökleri ve izleriyle kucaklayan ve Batı medeniyetini, onun doğurduğunu düşünen bir anlayıştan hareket etmektey-di.17 Kurmuş olduğu kök bağlantısında Babil, Asur, Frigya, İonia, Dor gibi birçok milletin varlığı söz konusuydu.

12 Yücel, Hasan Ali, Edebiyat Tarihimizden, İstanbul: İletişim Yayınları, 1989, s. 255.

13 Ünaydın, Ruşen Eşref, Diyorlar ki, (hazırlayan: Şemseddin Kutlu), Ankara: Kültür ve Turizm

Bakan-lığı Yayınları, 1985, s. 195.

14 Aydın, Suavi, “Cumhuriyeti’in İdeolojik Şekillenmesinde Antropolojinin Rolü: Irkçı Paradigmanın

Yükselişi”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Kemalizm, C. 2, İstanbul: İletişim Yayınları, 2002, s. 367.

15 Elbir, Bilal-Karakaş, Ömer, “Cumhuriyet Dönemi Türk Kültür ve Edebiyatında Hümanizmin Etkileri/

The Effects of Humanism in the Field of Turkish Culture and Literature in the Term of Republic”, Tur-kish Studies-International Periodical for the Languages, Literature and History of TurTur-kish of Turkic (Tunca Kortantamer Özel Sayısı II), Volume 2/4 Fall 2007, www.turkishstudies.net, s. 385-386.

16 Akbayar, Nuri, “Tercüme”, TDVEA, C. 8, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1998, s. 319-321.

17 Karacasu, Barış, “Mavi Kemalizm Türk Hümanizmi ve Anadoluculuk”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Kemalizm, C. 2, İstanbul: İletişim Yayınları, 2002, s. 342.

(5)

Cumhuriyet sonrası yeni tarih arayışları, özellikle Millî Edebiyat düşüncesini besleyen İslâmiyet öncesi Türk tarihi ile Antik Yunan arasında bir kültür salınımını böylelikle yaşamış olmaktadır. Dönemin mitolojiyle anılan ismi Salih Zeki Aktay, şiirlerinde Yunan mitolojisini ilham kaynağı olarak ısrarla kullanan bir ad olarak bu-rada anılabilir.

Bu arayış içindeki zemine, modernitenin yolundaki Türk edebiyatına, insanı kendi gerçekliği içinde ikonlaştıran Sait Faik ve Orhan Veli, küçük adamın değişmez hayatını getirir. Bu yaklaşım, varoluşçuluk düşüncesini de besleyen “sisifos” mitini hatırlatır. Hep aynı döngüdeki çaresiz insanın taşıdığı “kaya”, hedefsiz bir hayat gibi durmaktadır. Önceki arayışlarda bir hayat hamlesi, yaşama iştahı ile birlikte görü-len mit, modern insanın anlatımında çıkışsızlığa dönüşmüş gibidir. Bu benzetmeyi kurmamızın sebebi, İkinci Yeni şiirinin getirdiği insanın ilk izlerinin bu isimlerde kuvvetlice bulunmasıdır.

İkinci Yeni Şiiri ve Mitoloji

Kaynak açısından mitoloji etrafındaki arayışlar, “küçük adam ikonu”, 1940 son-rası Tercüme Bürosu’nun faaliyetleri ve modern zihniyete ait çeviriler, süreç içerisin-de ciddi bir zemin, bir kanal oluşturmuştur. Geleneksel birikim kendi kulvarında az veya çok bir etkiyle yolunu sürdürse de modernin meydana getirdiği dalga giderek büyümüştür. Modern şiirin antolojik üstünlüğünü genişleten İkinci Yeni şiiri bu va-satta belirir. İkinci Yeni, modernin içinde yeni ikonlarla arketipleri yan yana getirerek kendi mitini, gerçek hikâye kalıplarına inmek ve eski anlatmaları da yerinden oynat-mak suretiyle yazacaktır. Ancak mitin bir yazar, şair tarafından kullanılması içinde yaşadığı toplumla birleşme ve onun içinde olma arzusu anlamı taşırken18 modern şiirin birey etrafındaki kurgusu ister istemez geriye dönük bir mit tasarrufunun inanç-la ilgisini azaltmakta ve hatta bireyi kendi kurduğu özel bir dünya tasarımı içinde tutmaktadır.

İkinci Yeni şiirine geniş bir perspektiften bakıldığında görülebilecek tablo, umutsuzluk ve sıkıntıdır.19 Bu psikolojiyi aşmak için insanın daha otantik yaşaya-bileceği zaman ve mekânların arandığı ve buna bağlı olarak mitolojik adların bu arayışta bir yer tuttuğu ilk bakışta bir tespit olarak kabul edilebilir. Bu daralma so-nucunda geniş bir şiir coğrafyasına açılan İlhan Berk’te “su ve zaman” kavramları mitolojik kullanımlar olarak yoğunluktadır. O, ilk başta Çivi Yazısı kitabında yoğun

18 Wellek, René-Warren, Austin, Edebiyat Biliminin Temelleri, (çev. Ahmet Edip Uysal), Ankara: Kültür

ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1983, s. 257.

(6)

mitsel göndermelere açılmışsa da, Günaydın Yeryüzü kitabında yer alan “Hikâye” şiiri, onun yaratılış mitini su dolayısıyla veren öncelikli metnidir. Berk, dünyanın ya-ratılışına şahitlik ettiğini söylerken su, gece ve sonsuzlukta uçan kuş gibi motiflerle bütün mitlerdeki yaratılışa açık göndermeler yapar.20 “Bir Alageyik” şiiri de insanın varoluşunu ve doğayla tanışmasını geyik imgesiyle mitlere yaklaştırır. Birçok mito-lojide kadın ve kutsallığa işaret eden geyik, onda gönderme olarak kalmış, şair, bu imgeyi sonraki şiirlerinde genişletmemiştir. Böylelikle su arketipi ile ilk oluşa uzan-ma, yaban hayata sığınma arzusu, varlığa bir anlam arama çabası belirir. Yaşanılan modern hayatın sıkıcılığından ilke sığınma Âşıkâne’de gelişecektir. Onun uzantısı olarak çıplaklık, cinsellik kitabın temel temasını oluşturacaktır. Berk, “Böyle seni suya göğe tutuyorum / Seni artık korkunç karıştırıyorum”21 diyerek yaratılışa ait izlere temas eder ve çıplak beden görüntüleriyle kitabı süsler. Ayrıca Leda ile Zeus ve Europa arasındaki sapkın aşk ilişkilerine değinmesi22 bireyin daha özgür yaşama isteği diye düşünülebilir.

Berk, Galile Denizi’nde Ortadoğu mitlerine yönelir ve bugünkü dünyadan uzak-laşmayı, geçmişin koridorlarında ilk benlikle karşılaşmayı amaçlar: “Bin yıl yürüye-ceğiz / Bir sokağa çıkacağız ilk.”23 Su unsuru, bu kitapta uzaklaşmanın ve yaşanılmak istenen zamanlara ve mekânlara ulaşmanın sembolü olur: “Sanki çok suların sanki Yunanlı değil sanki Asur Truva İzmir’di / sanki sesi.”24 İçinde saflaştırmayı, arındır-mayı, yeniden hayat vermeyi barındıran su25 Berk’te daha çok duyulan bir sestir ve zaman içinde yolculuk aracıdır.

“Çivi Yazısı”nda, yelkenini mitolojinin rüzgârıyla daha çok doldururken zaman vurgusu açık hâle gelir:

“Hélene uyruklu bir rüzgardınız her şiirde” “Şimdi kimbilir İstanbul’sunuz değilsiniz Bir f’ydiniz Önasya’larda o şey evlerde Şimdi nasıl bir yalnızlık eser yüzünüzde Uzun sular duymak gibi bir şeydiniz.”26

Basit bir açıklamayla bu dizeler, sahibini uzun sulara sürükleyerek yani geçmi-şin büyük anlatıları içinde var ederek, büyük denizlere kavuşturarak mutlu eder. Ama

20 Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi, C. 1, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1998, s. 433; Eliade,

Mircea, Ebedi Dönüş Mitosu, (çev. Ümit Altuğ), Ankara: İmge Kitabevi, 1994, s. 71.

21 Berk, İlhan, Eşik, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1999, s. 305.

22 Erhat, Azra, Mitoloji Sözlüğü, İstanbul: Remzi Kitabevi, s. 137-138, 247, 376-381. 23 Berk, İlhan, Eşik, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1999, s. 213.

24 a.g.e., s. 242.

25 Eliade, Mircea, İmgeler ve Simgeler, (çev. M. Ali Kılıçbay), Ankara: Gece Yayınları, 1992, s. 181-189. 26 Berk, İlhan, Eşik, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1999, s. 248.

(7)

esas olan bireyin mutluluğudur onun şiirinde. Oysa mitler bir cemaatin, kabilenin ortak bilinçdışı anlamıyla bu içerikle birleşmez. Dolayısıyla Berk’te mit, sadece bir köke özlemle sınırlıdır. Bu anlamı Eliade, modern insanın mitolojiyle kalıntı seviye-sinde olsa bile bağ kurma isteği diye açıklar:

“Yazın alanında, tarihsel zamana karşı öbür sanat dallarına oranla çok daha güçlü bir biçimde bir başkaldırının bulunduğu sezilir, içinde yaşamak ve çalışmak zorunda olunan zaman ritminden daha başka zamanların ritmlerine ulaşma arzusu sezilir. İnsan, kişisel ve tarihsel nitelikli kendi öz zamanını aşma ve ister vecd kökenli, ister hayali olsun ‘ya-bancı’ bir zamana dalma arzusunun ortadan kalkıp kalkmayacağını sorar kendi kendine. Bu arzu var olduğu sürece, modern insanın, ‘mitolojiyle ilgili bir davranış’ın hiç değilse bazı kalıntılarını hâlâ korumakta olduğu söylenebilir. Mitolojiyle ilgili böyle bir davra-nışın izleri, aynı zamanda, bir şeyin ilk kez yaşandığı ya da tanıdığı andaki yoğunluğu yeniden bulma arzusunda, uzaklarda kalmış olan geçmişi, ‘başlangıçların’ o mutluluk veren çağını yakalama arzusunda da kendini gösterir.”27

Berk’in ilk dizesiyle aynı başlığı taşıyan şiirinde de deniz aracılığıyla mitlerle birleşme sürer:

“Siz dedim de f, o denizler aldı beni Sabah haliniz o eski suları geçtim. Hélene’in baktığı denizlerde Paris’tim Yeni sesler buldum, renkler, diller yeni.”28

Sular ve Yunan mitolojisi kahramanları, bu dünyadaki imgelerin dışında bir hayat tasavvuru olarak anlamlıdır. Buradan kalkıp oraya gitmek, eski düzeni, tari-hi yüceltmek değil, bizzat orada var olduğu düşünülen güzelliğe yakın olmak isteği diye de aktarabiliriz bu anlamı. Berk’in konuyla ilgili sözleri, bu genişlik ve anlam çerçevesinin ne olduğuna dair aydınlatıcı bir içerik taşımaktadır: “Her insanın ken-di mitologyası vardır. Bu da kurulu dünya değilken-dir. Yarattığı dünyadır. Yazmak da bu yüzden bilinmeyene açılmak demektir.”29 Buna paralel olarak Mısırkalyoniğne kitabında aynı adı taşıyan şiirindeki “Sen geçiyordun, nalınlarında deniz suyu bir ormanın saçlarını uzatıyordun / Gökyüzüne indim.”30 dizeleri kendi ardında mitoloji görme isteğidir ve de modern dünyanın büyüsüzlüğünden kaçıştır.

Berk’in şiirinde, bilinmeyene açılarak kendi çağının sıkıntısını yaşamamasını sağlayan mitolojik kentler ve kahramanlar şöyle dizilir. “Bâbil” şiirindeki Ön-Eleni, Fenike, Mısır adlarıyla Ön-Asya mitolojisindeki yerler, şiirinin büyük kenti olan

İs-27 Eliade, Mircea, Mitlerin Özellikleri, (çev. Sema Rifat), İstanbul: Simavi Yayınları, 1993, s. 175-176. 28 Berk, İlhan, Eşik, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1999, s. 250.

29 Oktay, Ahmet, Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı 1923-1950, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1993,

s. 394.

(8)

tanbul’u da bu tarihle yan yana getirir. Doğallıkla şunu düşünürüz: Kendi çağından ve hayat biçimlerinden hazzetmemekte ve şehri, insanı bu dar yerden uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Özellikle “Alfa Suyu”nda, Akad’dan başlayıp Mısır, Çin, eski bir Sü-mer kenti olan Uruk’a, ayrıca başka coğrafyalar olarak İskit ve Gotlara kadar gider. Bu mitolojiyi, Akhilleus, Manelas adlı Yunan kahramanları ve Troya şehri ile zen-ginleştirir. Şenlikname’de kullandığı İo ise, Yunan mitolojisindeki İnachus’un kızıdır ve Zeus’un sevgililerinden birisidir.31 Berk, hikâyeyi çağdaş bir imajla bütünlemeye çalışır; ama pornografiyi de ihmal etmez: “Bir başlık: Zeus’un Yattığı Kadınlar.”32 “Anka” ile Doğu mitolojisinin ünlü kuşunun tarihçesini yazar; fakat onun aktarımın-da bir parça istihfaf aktarımın-da sezilir.

İlhan Berk’in Atlas, Kül, Deniz Eskisi kitaplarında Homeros’a göndermeleri ar-tarak sürer. Atlas kitabının “Halikarnassos Yazısı” bölümünde İskender’den kısaca söz eder, ama onu derinleştirmez.

Onun şiirinde yaşanılan zamandan “uzun sular” dediği geçmişe akışı temsil eden zamanlara kaçma ve orada ilk oluşu yücelterek cinsel aşka ulaşma isteği açıktır. Eski kentler, eski aşklar ve yollar, ancak bu uzun suyla birleşecektir. Suyun ondaki karşılı-ğı “kutsal sular” veya “tufan”a açık sular değildir. Dünyanın yaratılışındaki su meta-foru dışında doğrudan mitik bir çağrışım alanı yoktur. Özellikle belirtilmesi gereken tarafı, modernist bir tutumla ve bireye yaslanan bir içerikle mitin yücelttiği dünyaya yaklaşmak istemesidir.

Modernin içinde antikiteyle buluşmaya çalışarak mitolojiye açılan bir diğer İkinci Yeni şairi Edip Cansever’dir. Onu, yabanıl düzenle birleştiren belirgin unsur-lar, park, otel gibi modern hayata sokulmuş geçici mekânlardır. O, bu mekânlar dola-yısıyla geçmiş ve modernin arasına sıkışmış insan etrafında mitlerle ilgi kurar. Bu ge-nel tablodan daha özele doğru gelindiğinde Tragedyalar’da işlediği tema, hemen he-men bütünüyle “sıkıntı” kelimesiyle tamamlanabilir. Edip Cansever’de umutsuzluk, yalnızlık duygusu varoluşçuluk düşüncesinden gelir33 ve büyük çıkışsızlık düşüncesi de buradan doğar. Parktan tragedyaya giden kararsız ve umutsuz insan, siyah beyaz arasında kalmış bir dünyada çatışma içindedir, tedirgindir. Bu sıkışmayı atlatmak için alkol devreye sokulur, çünkü birbirine yabancılaşmış, gerçekle ilişkiyi kuramamış bireylerin salt bir ben olma hâli için zihnî mekanizmadan çıkması gerekir. Bu nedenle

Tragedyalar’da, büyük çatışmayı yansıtan çıkışsızlık trajik bir söyleyişle verilir. Söz

konusu edilen tarihsel bir dilimde geçmiş bir olayın anlatımı olmayıp bizzat gerçeğin, modernin içinde sıkışmış insanın anlatımıdır. İlki, yaratılışı tasavvur, Tragedyalar’da

31 Erhat, Azra, Mitoloji Sözlüğü, İstanbul: Remzi Kitabevi, s. 200-202. 32 Berk, İlhan, Eşik, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1999, s. 358.

33 Oktay, Ahmet, Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı 1923-1950, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1993,

(9)

alkolle birleşerek bütün oluşları sıkıntılı, sonsuz bir geceye çevirir:

“Ve alkol tanrının dengesini yitirdiği Gibi bir gürültüyle çıtırdıyor

Ve tanrının uçsuz bucaksız denizlerde güneşlendiği Bir günde alkol

Dünya bir sıkıntının yönetiminde ve uzun Herkes biraz içiyor.”34

Mitlerin düşüş hareketini ve insanın kurban edilişini çağrıştıran bu kuvvetli ka-ramsarlık, tragedya şairini de iyi açıklar. Çünkü büyük ve karşıkoyulmaz güç, insanı çıkışsız bırakmaktadır.

Umutsuzlar Parkı, yaban hayata modernin içinde dönüştür, ilk ve ebedî olana

gitme arzusudur. Kentin içinde ıssız diye tanımlanan ve ilkel korkularla yansıtılan park, modernin sıkıştırdığı doğadır ve geçmişe yolculuğun başladığı noktadır:

“Kendimi saklıyorum ya, bir yığın ölüden gelen kendimi”;35 “Binlerce ama binlerce yıldır yaşıyorum

Bunu göklerden anlıyorum, kendimden anlıyorum biraz. İnsan, insan, insandan; ne iyi ne de kötü

Kolumu sallıyorum yürürken, kötüysem yüzümü buruşturuyorum Çok eski bir yerimdeyim, çürüyen bir yerimden geliyorum.”36

Varoluşçu dünyaya yaklaşan çürüme ve bundan kaçmaya çalışırken binlerce yıl-dır yaşamak zorunda kalma ifadeleri yine bir sıkıntıyıl-dır. Ama burada zamana sığınıp kurtulma çabası da hissedilir.

“Girdim ki içeriye yıllardır soyunuyordunuz Ve işte giyiniyorsunuz yıllarca

Bir Mısır, bir Roma, belki de bir Yunanlı elleriyle.”37

Zamanı sonsuzla uzatma arzusu, “Phoenix” şiirinde daha belirgindir. Bu aynı zamanda yaşadığı çağın kirli ve çıkmaz taraflarından kaçmaktır.

Edip Cansever’de mitolojik kahramanlar da “park” gibi iki dünya arasına sı-kışmış insanı getirir. Yunan mitolojisindeki Oidipus’un başkaldırıyı temsil eden kızı Antigone ve ölümlü Medüza38 özellikle iki seçenek ve baskı arasında kalarak insanî taraflarını yaşatmaya çalışırlar. Ancak delişmen tanrı tanımıyla Zeus, insan keçi

karı-34 Cansever, Edip, Yerçekimli Karanfil, İstanbul: Adam Yayınları, 1990, s. 164. 35 a.g.e., s. 53.

36 a.g.e., s. 54. 37 a.g.e., s. 55.

(10)

şımı Pan böylesi değil de kendi içlerine dönük anlamlarıyla yer alır.

Hiçbir din kitabı tarafından “Çağrılmayan Yakup” ise kutsalı yitirmiş bireyin manasız dünyasını “saçma” ile birleştirir. Her zamanki değişmeyen düzeneği ve insa-nın dünyayı anlama çabasıinsa-nın yetersizliğini işleyen şiirde, şairin amacı zaten insainsa-nın özünü yitirdiğini söylemektir. Umutsuz bir sessizlikte kalakalmış Yakup da kendini bu düzeneğin içinde tedirgin bir dille çıkışsız anlatır. Hatta dünyanın yaratılışını da buna benzetir:

“Adam içinden bağırdıkça dünya Ters yönden yaratılıyordu, diyebilirim Bir öğle üzeriydi adamın içindeki kalp Kan kalp

Yakıcı dönüşümler çıkaran

Belli ki susmak yaratılmamış şekliydi dünyanın Öyle değil mi Yakup

Hemen hemen öyleydi, bunu Yakup söyledi.”39

“Ben Ruhi Bey Nasılım” şiirinde “Görkemli bir Kadın kaburgasını andıran ko-nak / Bahçede acı acı bağıran tavuskuşları”40 dizeleri ev-kadın ilgisine gönderme olarak Havva’nın yaratılışına değinmekte, tavuskuşları ile cennetten kovulmalarına neden olan şeytanı ima etmektedir. Doğallıkla İslâm inancı ve mitolojinin yan yana getirilmesi, kaynak açısından doğru değildir. Zamanla ilk insan etrafında oluşan an-latmaların değişik biçimlerde çoğalması onların mitik özellikler kazanmalarına ne-den olmuştur. Cansever’in şiirinde ölen kadın ve onun ölümüne yapay bir duygu-sallıkla katılan çıkarcı tanıdıklar, şiirdeki adıyla kentsoylular karşılık gelmektedir. Anlam yine kutsalın içine doğru gelişmez. Bireyin dağılmışlığına, çıkışsızlığına dair öfkenin dışavurumudur.

Cansever’in son şiir kitaplarından olan Oteller Kenti’nin, “Eros Oteli” bölü-münde mitolojik aşk simgesi açık bir biçimde yer alır. “Phoenix Oteli”nde “Meydan ateşinden, külden geldiler. Yaratırken yaratılmaktan geldiler. Yaşamla kaplanmışlar, gümüşle altınla kaplanmış gibi.”41 dizelerinde küllerinden doğan mitolojik kuşa yer vermesi yaşamanın diyalektiğine dönük bir içeriktir. Ancak bunun yine otantik bir mitsel kullanım olmadığını söyleyeceğiz. Çünkü kendini yaratmak düşüncesi mitin teogonik tarafından uzaklaşmaktır.

Cemal Süreya ise şiirlerinde mitlerden, mitolojiden çok fazla söz etmez. Onda rastlayabildiğimiz kadarıyla Yunan mitolojisinden nympha’ların peşine düşen yarı

39 Cansever, Edip, Yerçekimli Karanfil, İstanbul: Adam Yayınları, 1990, s. 225. 40 Cansever, Edip, Sonrası Kalır, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2006, s. 76. 41 a.g.e., s. 486.

(11)

hayvan yarı insan korkutucu sesli Pan;42 Pers mitolojisinden ise Serhas ismi yer alır. Bir de eskatoloji sayılabilecek “Ortadoğu” şiirinde boşaltılan ve yok edilen Sayda, Hattuşaş, Troya, Fenike şehirlerini sayarak yok oluşun korkutucu tarafını hatırlatır.

Güz Bitiği’ndeki “Mitos, yitme n’olur!”43 dizesi ise yaşama sevgisine, hüzünle karı-şık seslenmedir.

Sezai Karakoç, Hızır, Nuh gibi İslâmî şahsiyetler üzerinden şiirsel bir anlatma kurarak farklı bir İkinci Yeni şairi olduğunu gösterir. İslâm ve mitolojiyi yan yana getirmek doğru bir yaklaşım değildir. Ancak anlatmalar dolayısıyla edebiyatta, tek tanrılı dinlere ilişkin algının içerisine önceki dönemlerin inanışlarının karışması gibi bir durum söz konusudur.44 Burada mitin sembollerle genişletilmiş, önceki mitik an-latmalarla halk muhayyilesinde karışmış, menkıbe ile iç içe geçmiş bir anlamı ortaya çıkmaktadır. İslâm dininin ana kaynaklarıyla çelişen ancak varlığını sürdüren ina-nışlar dolayısıyla halk anlatmaları arasında yaşayan mitolojik ögeler Karakoç’ta öze ilişkin bir içerikle ifade bulur. Örneğin tufan bir mitolojik öge olarak sadece İslâm dininde değil, diğer inanışlarda da bulunmakta45 ve bu yönüyle mitin inanış biçimiyle yer yer birleşmektedir. Karakoç ise tufanı ikaz anlamında kullanır.

Onun şiirinde, kutsalı kalmamış dünyaya seslenme, onu yabancılama ve “köpü-ğü” ile kendini hatırlatan eski zamanı yüceltme önceliklidir. Sesler kitabı bu anlamda yaşadığı çağda, alkol ve cinsellikle bunalmış birey yerine arayışını sonsuza çevirmiş, hakikati ve kutsalı tekrar getirmek için denizin çağrısına kulak vermiş mistisizmdir. Onun içindir ki Karakoç, dünyayı metafiziğini kaybetmemiş bir algıyla yansıtmaya devam eder ve geleneğe yaslanır. Nuh, İbrahim, İsmail, Musa, Yuşa gibi peygamber adlarıyla kutsal yaratılış hikâyesine yol alır. Büyük kurtarıcıların yüceltilmesi, da-ğılmış zihinlerin ortak sembollerle bir araya getirilmesi, birleştirilmesi bu sözünü ettiğimiz bağlanışı sağlar.

Bu olumlanan dünya uzaklaştıkça İsrafil’in surunu çağırır âdeta. “Gök Gürültü-sü Anıtı”ndaki,

“Bulut içinde donatınca çarşı dükkan Yağmurdan önce çalan bulutun çanı Şiddetli meleklerin şiddet meleklerinin Bütün şehirlere ilkin giren borazanı

İsrafil’in sûrundan küçük bir dünya örneği”46

42 Erhat, Azra, Mitoloji Sözlüğü, İstanbul: Remzi Kitabevi, s. 299-300.

43 Seber, Cemal Süreya, Sevda Sözleri, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2000, s. 271.

44 And, Metin, Osmanlı-İslâm Mitologyası, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2010, s. 25; Tökel, Dursun

Ali, Divan Şiirinde Mitolojik Unsurlar Şahıslar Mitolojisi, Ankara: Akçağ Yayınları, 2000, s. 273.

45 Campbell, Joseph, Doğu Mitolojisi Tanrının Maskeleri, (çev. Kudret Emiroğlu), Ankara: İmge

Kitabe-vi, 2003, s. 124-132.

(12)

dizeleri hakikate çağrılan dünya ve insandır. Şiirin sonunda tufana göndermesiyle hayatın bir anlamı ve sonu oluşunu âdeta ihtar eder. “Kış Anıtı”nda, yine kıyameti, Bâbil, Lût şehirleri ile destekler. Zaten Karakoç’a göre, modern zamanlarda her şey yıkılışı işaret eder. Kapalıçarşı’nın yani şehrin ve insanın üstüne yağmur iyi ve doğru yağmamaktadır. Su burada yine hatırlatmadır ve kutsal zamana kulak vermeyi çağrış-tırır. Yine eskatolojiyle birleşen “Fırtına”da, “Yeni değil eski bildik bir fırtınadır bu / Odisseus bunda erdi suların yedi türlü sırrına”47 dizeleriyle insanı hakikatle yan yana getirenin su oluşunu vurgularken akıllı, sabırlı ve güçlü Yunan mitoloji kahramanına telmihte bulunur. Odysseus’un Truva Savaşı’ndan ülkesi İthake’ye dönüşü sırasında on yıl denizlerde kaybolması ve geçirdiği ağır sınavların onu olgunlaştırması suyun insanı arındırması açısından ilgi çekici bir mitolojik bağlantıdır.

“Kav” şiirinde ise modernin içinde bir aşk hikâyesi anlatırken yine Yunan mi-tolojisinden bir yakıştırma ile karşılaşırız. Deniz kıyısındaki piknikten dönecek sevgilisini bekleyen âşık, umutsuzdur: “Sen yeryüzünde Akdeniz memnunluğu sen Truvalı Helen / Sana gelmiş bütün Yunanlılar atlı arabalarla / Atlarla otomobillerle uçaklarla.”48 Şiir başlığındaki “kav” ile ilke işaret ederek ateşin özünü ve şairin içinde sönmeyecek olanı temsil eder. Alıntıladığımız dizelerdeki mitolojik Helen hatırlat-ması Karakoç’un kendine yabancıladığı dünyayı yansıtır. Onun şiirinde Doğu’ya ait Züleyha, Belkıs, Salome gibi tarihi kadın isimleri anılırsa da onun kişisel miti, “Bir meçhul Meryem mermerden değil ama kutlu”49 dizesinde yer aldığı üzere mitolojik bir ikona dönüşmekten uzak metafizik bir varlıktır.

Hızır’la Kırk Saat kitabı ise ünlü hikâyenin bugüne taşınmasıdır ve onunla seyahat

her an bir kıyamet gibidir. Hızır’ın suları, bu çağrışımı kuvvetlendirir. Karakoç, Hı-zır’ın Kur’an kıssasının yanı sıra halk muhayyilesindeki Hızır anlatmalarını da şiirine katar ve âb-ı hayattan mutasavvıflara, modern zamanlara kadar geniş bir yolculuğu işler. Varoluşu absürdle sınırlama aşamasındaki Türk şiirinin mitini o tekrar İslâm es-katolojisiyle diriltmeye uğraşır. Çünkü şair ilkle ve kutsal hikâye ile birleşmesini her zaman geçmişten akan “sular” ve “sesler”le sağlayabilecektir: “Çeşmelerinden telefon ederim ben / Sebillerden türbelerden / Saray toz ve dumanlarından / Alınyazısından.”50

Sezai Karakoç’un şiirindeki mitolojik unsur, su arketipi, eskatoloji üzerine ku-ruludur; ama onun şafak, doğuş ve çocuk imgelerine de yer verdiğini ve doğallıkla bunları dirilişe karşılık kullandığını hatırlatmalıyız: “Ve Şeyh Galib, yeniden iş ba-şında şafakla / Yeni dünyanın ilk ustalarından / Benim dünyamın muştucularından.”51

47 a.g.e., s. 164-165. 48 a.g.e., s. 141-142. 49 a.g.e., s. 83. 50 a.g.e., s. 89. 51 a.g.e., s. 416.

(13)

İkinci Yeni’nin bir başka şairi olan Turgut Uyar’da özellikle yabanıl hayata ve zamana dönüş isteği, orman ve geyik eğretilemeleriyle belirir. Mitolojinin ana sim-gelerinden olan orman (ağaç), korkuyu verdiği kadar, kutsal olanı ve yabani hayatı da verir.52 Diğer bir imge olan geyik dişiliği, doğurgan ve koruyucu taraflarıyla

mi-tolojilerde yer alır.53 Geyiğin bu dişilik vasfı Yunan mitolojisinde Tanrıça Artemis’in

geyik kılığına girmesi biçiminde sıkça işlenir.54 Böylelikle Uyar, şiirinde bu yabanıl

düzene yaslanarak cinsel hayatın varlığı ortaya çıkardığını söyler. “O Zaman Av Bit-ti” bu tarz bir şiirdir:

“Gözlerimi elimle örttüm hazırlandım, kravatlı adamları bıraktım, onların ansıttığı, diri diri yaşattığı ormanlara döndüm.

Başka ormanlara.”55

Geyik imgesi dolayısıyla “ormanlar”a, yabanıl hayata ve ilke dönüş arzusu, cin-sellikle iç içe geçer ve geyikli gece, insanın özünü bulabileceği zaman dilimi olur. Ona göre bu, Akçaburgazlı Yekta’nın da günah görmediği cinsel ilişkidir ve insanın ilk hâline karşılık gelir. Ancak şair,

“Doğa karşısında hiçbir zaman çocuksu coşkunluklara, sevinçlere kapılmadım. Hiç kendimden geçmedim. Beni daha çok insani ilişkiler götürdü sevince ya da sevinçten döndürdü. Kimilerinin yaşama sevinci diye övüp bir yerlere oturtamadığı duygu bende –şiirlerimden de bunu çıkardım– hayata övgü, hayata saygı ve ‘yaşama direnci’dir. Bu direnç içinde sevinç’in payı, yarıdan azdır.”56

değerlendirmesini yaparak doğaya sığınmayı geride bırakır. İnsanın doğallığa kavuş-ma özleminde şairin vurguladığı insani ilişkiler, sevincin doğadan değil, hayata karşı dirençten doğduğu şeklindedir. Başka bir deyişle Uyar’ın kendi şiirini bu insan mer-kezli izah çabası, yine insan ilişkilerindeki yapaylığa dönük bir itiraz içermektedir. Buradan hayatın otantik yaşanabilmesine ait isteği de doğanın içindeki saflığa dönük-tür. Örneğin “Geyikli Gece”, modern hayatın açmazını “plastik”le karşılayan ve onun ötesine geçmek isteyen bir anlatımdır: “Halbuki geyikli gece ormanda / Keskin mavi ve hışırtılı / Geyikli geceye geçiyorum.”57

Her Pazartesi’de “Ahd-i Atik” adlı şiirin “Tekvin” bölümündeki “ve öyle bir yaz

52 Campbell, Joseph, Batı Mitolojisi Tanrının Maskeleri, (çev. Kudret Emiroğlu), Ankara: İmge Kitabevi,

1995, s. 28, 45, 145, 219.

53 Roux, Jean Paul, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, (çev. Aykut Kazancıgil), İstanbul: İşaret

Yayınla-rı, 1998, s. 151.

54 Erhat, Azra, Mitoloji Sözlüğü, İstanbul: Remzi Kitabevi, s. 175, 204. 55 Karakoç, Sezai, Gün Doğmadan, İstanbul: Diriliş Yayınları, 2001, s. 195.

56 Koçak, Orhan, Bahisleri Yükseltmek Turgut Uyar Şiirinde Kendini Yaratma Deneyimi, İstanbul: Metis

Yayınları, 2009, s. 122.

(14)

geçirdik Tanrı’nın Bahçesinde”58 dizesi, insanlardan ve ilgilerden uzakta var oluşu bir

ben olarak hissetme ve orada, yaratılıştaki zamanı duyma isteğidir. İnsanın “saf oluş” durumu ile topluma karışmak istemeyen ve kendi yerçekimsiz düzeneğinde mutlu olan “Tel Cambazı” da bu bireyin o tek olma durumu noktasında son derece önemli bir yer tutar. Dolayısıyla şairin hayata saygı, yaşama direnci biçimindeki vurgusu insan ilişkilerinin olumsuz taraflarıyla daha çok karşılaşmaktadır.

Uyar, “Büyük Saat” şiirinde, sözünü ettiğimiz sürekli oluşu, tekrarı yansıtırca-sına kozmogonik bir süreçten modern çağa gelir gider. İnsanı ve bütün bu oluşta kendini, kesin çizgili bir saatin içinde görmediğini tekrarlar:

“Tarihi bir olmaz akış gibi,

Oh sanki evrenin en son gecesini yaşadım Sanki dinozorlar ve ben ve en hızlısı öbürlerinin

Bir ilkel eşitlikte buluştuk. (Evrenin kendi kurduğu gecesini.)”59

Modern zamanın dilimlerinden büyük bir zamansızlığa ve insanın saf hâline sığınma psikolojisi onu bütün zamanla birleştirmektedir. Onda mit, bireyci yan do-layısıyla insanın tekliği ve yükselişi; ama inanç şeridinde ise bilerek tercih edilen yalnızlığı dile getirir.

İkinci Yeni’nin sivillik vurgusuna önem atfeden şairi Ece Ayhan’ın yeni bir tarih isterken ve kenarda kalmışları yazarken mitlere alaycı bir tavırla yaklaşması doğaldır. O, toplumların sürdüregeldikleri mitlerin değil, kabul görmeyecek yer altı kazılarının peşindedir. Daha özel, daha gizli tarih, Deniz Kızı Eftalya, Kantocu Peruz, Çanakka-leli Melahat gibi adlar onun uğraşısıdır. Bunu da Yort Savul’da şöyle sorar: “Bir, Yer-yüzüne nasıl dağıtılmıştır / Tarihi düzünden okumaya ayaklanan çocuklar?”60 Yine aynı tarihsizlik içinde “Mısrâyim” şiirindeki “omzunda simruğ kuşu”61 ifadesi ve Çok

Eski Adıyladır kitabında geçen Hero ve Akhilleus adları alayın içinde sunulur.

Sonuç

İkinci Yeni şiirinde ele aldığımız isimlerin çoğunluğu mitlere; yaratılış hikâye-sine, eski uygarlıklara sığınma adına uzanmış ve onu işlerken de bir inançtan ziyade bireyin otantik yaşayabilme amacını esas tutmuştur. Çoğunlukla kent ve kadın üze-rinden geçmişe uzanma, kendini anlamlandırma söz konusudur. İlk olma hâline ve

58 a.g.e., s. 243. 59 a.g.e., s. 288.

60 Ayhan, Ece, Bütün Yort Savullar, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1999, s. 121. 61 a.g.e., s. 80.

(15)

yaratılışa gitme daha çok işlenmişken kıyamete daha az yer verilmiştir. Ölümün ve cezalandırılmanın uzaklaştırılması modernlik düşüncesinin hayat iştahı ile açıklana-bilir. Buradan da mitlerin inanç boyutunda işlenmediği ortaya çıkmaktadır. Özellikle İlhan Berk ve Turgut Uyar’da hazza ve eski zamanların cinsel saflığına özlem, tama-men bireyle ilgilidir ve ideal bir kişi veya kurtarılması gereken bir toplumla bağlantı taşımamaktadır. Mitsel göndermeler, modern toplumun yaratılış bilincinin ve inan-cının uzantısı değil, arkaik kaynaklara özlem duygusunun birey çizgisinde ifadesi olarak kalmaktadır. Edip Cansever’deki mit, onlardan bir parça uzakta, sıkıntı için-deki modern bireyin, iki güç arasında sıkışıp kalmış, trajediye düşmüş durumu olarak canlanır. Ece Ayhan’da, öğretilmiş bir tarih düşüncesine karşıtlık, mitler için de söz konusudur. Sadece Karakoç’ta, bireyin saf hâline dönme ve oradan ideal insana ve topluma ulaşma isteği kuvvetle belirir ve sürekli “kıyamet” hatırlatılarak yaşanılan çağa da sımsıkı tutturulmak istenir.

İkinci Yeni şiirinde Yunan, Latin, Ortadoğu ve menkıbeyle karışık İslâm mito-lojisi işlenirken çoğunlukla Yunan mitomito-lojisi üzerinde bir anlama ve aktarma gerçek-leştirilmesinin çeviri faaliyetleriyle ve şairlerin beslenme kaynaklarıyla ilgisi açıktır. Ayrıca Türk mitolojisinin, hatta uzun asırlar Türk şiirinde yer tutmuş İran mitolojisi-nin bu şiirde izlerimitolojisi-nin pek bulunmaması da önemli bir sonuçtur.

KAYNAKLAR

Akbayar, Nuri, “Tercüme”, TDVEA, C. 8, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1998, s. 319-321. Aydın, Suavi, “Cumhuriyet’in İdeolojik Şekillenmesinde Antropolojinin Rolü: Irkçı

Paradig-manın Yükselişi” Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Kemalizm, C. 2, İstanbul: İletişim Yayınları, 2002.

And, Metin, Osmanlı-İslâm Mitologyası, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2010. Ayhan, Ece, Bütün Yort Savullar, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1999. Berk, İlhan, Eşik, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1999.

, Toplu Şiirler, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2008.

(Börtecene) Ahmet Oktay, “Şairin Kanı”, Gül Dönüyor Avucumda, İstanbul: Adam Yayınları, 1998.

Campbell, Joseph, Batı Mitolojisi Tanrının Maskeleri, (çev. Kudret Emiroğlu), Ankara: İmge Kitabevi, 1995.

, Doğu Mitolojisi Tanrının Maskeleri, (çev. Kudret Emiroğlu), Ankara: İmge Kitabevi, 2003.

Cansever, Edip, Yerçekimli Karanfil, İstanbul: Adam Yayınları, 1990. , Sonrası Kalır, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2006.

Elbir, Bilal - Karakaş, Ömer, “Cumhuriyet Dönemi Türk Kültür ve Edebiyatında Hümanizmin Etkileri / The Effects of Humanism in the Field of Turkish Culture and Literature in the Term of Republic”, Turkısh Studies -International Periodical for the Languages, Literatu-re and History of Turkish or Turkic, (Tunca Kortantamer Özel Sayısı II), Volume 2/4 Fall 2007, www.turkishstudies.net, 2007, s. 381-392.

(16)

Eliade, Mircea, İmgeler ve Simgeler, (çev. M. Ali Kılıçbay), Ankara: Gece Yayınları, 1992.

, Mitlerin Özellikleri, (çev. Sema Rifat), İstanbul: Simavi Yayınları, 1993.

, Ebedi Dönüş Mitosu, (çev. Ümit Altuğ), Ankara: İmge Kitabevi, 1994. Enginün, İnci, Mukayeseli Edebiyat, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1992. Erhat, Azra, Mitoloji Sözlüğü, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1972.

Jameson, Fredric, Modernizm Eleştirisi Edebiyat Yazıları, (çev. Kemal Atakay-Tuncay Bir-kan), İstanbul: Metis Yayınları, 2005.

Kaplan, Mehmet, Şiir Tahlilleri 1, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1988.

Karacasu, Barış, “Mavi Kemalizm Türk Hümanizmi ve Anadoluculuk”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Kemalizm, C. 2, İstanbul: İletişim Yayınları, 2002.

Karakoç, Sezai, Gün Doğmadan, İstanbul: Diriliş Yayınları, 2001.

Koçak, Orhan, Bahisleri Yükseltmek Turgut Uyar Şiirinde Kendini Yaratma Deneyimi, İstan-bul: Metis Yayınları, 2009.

Oktay, Ahmet, Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı 1923-1950, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1993.

Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi, C. 1, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1998. Örgen, Ertan, Türk Şiirinde Gelenek, Konya: Palet Yayınları, 2010.

Roux, Jean Paul, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, (çev. Aykut Kazancıgil), İstanbul: İşaret Yayınları, 1998.

Seber, Cemal Süreya, Sevda Sözleri, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2000.

Seyidoğlu, Bilge, Mitoloji, Metinler-Tahilller, Kayseri: Bizim Gençlik Yayınları, 1995. Tökel, Dursun Ali, Divan Şiirinde Mitolojik Unsurlar Şahıslar Mitolojisi, Ankara: Akçağ

Ya-yınları, 2000.

Uyar, Turgut, Büyük Saat, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2002.

Ünaydın, Ruşen Eşref, Diyorlar ki, (hazırlayan: Şemseddin Kutlu), Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1985.

Wellek, René - Warren, Austin, Edebiyat Biliminin Temelleri, (çev. Ahmet Edip Uysal), Anka-ra: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1983.

Referanslar

Benzer Belgeler

Alkolik karaci ùer hastalıùının bütün formlarındaki laboratuar bulgular ına ek olarak, alkolik hepatit, tipik olarak serum alkalen fosfataz (ALP) ve GGT’de art ıü

Yeni nesil oynak makaralı rulmanları kullandığınızda bakım maliyetlerinizi ve üretim kesintilerinizi önemli ölçüde azaltabilir, sıcak-soğuk, nemli ve tozlu

Content – based instruction (CBI) is an approach used in second language learning where teaching is organized around the content or information that students can

Bunun iki nedenden kaynaklandığını düşündük birincisi daha çok güç, otorite ve özellikle erkek çocuklarda kimlik oluşturmada baba ilk örnek olduğu için,

Modern Türk şiirinde şairlerin okur algısı birbirlerinden farklı veya aynı olabildiği gibi, bir şairin okur algısının zaman içinde değişebildiği de

Daha sonra endişe kavramıyla, korku, anksiyete ve kaygı arasındaki farklılıklar ortaya konulmuş ayrıca bu kavramla bağlantılı olan olanaklılık, sonsuzluk,

Zülkarneyn’in Kafdağı’na gitmesini hikâyeleştiren Mevlânâ, bu dağın özelliklerini şu şekilde ifade eder: Saf zümrütten, âlemi çepeçevre çeviren,

Her ne kadar Türk inanışlarında ele alınan yiyecekler, Türklerde kurban ve saçı geleneği, Türk mitolojisinde yer alan meyveler gibi konularda yapılmış çalışmalar olsa