• Sonuç bulunamadı

Arnavutköy'ün Ayazma'sında:Neşe Restaurant'ın şen masaları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Arnavutköy'ün Ayazma'sında:Neşe Restaurant'ın şen masaları"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Fo to ğra f: H A S A N D E N İZ

O F R A Bekri Çeşnici

o-Arnavutköy ün Ayazma’sında

Neşe Restauranfın şen masaları

Güzelim sarmalar ve mideye dokunmayan mezelerin donattığı şen şakrak bir masada, eski Rum meyhanelerinin havasını bulursunuz Neşe Restaurant'da... Sahibi de Rum olan bu meyhanede, cumartesi günlen taverna müziği de dinleyebilirsiniz.

B

ir zamanlar İstanbulluların çoğunluğu, yoz bir mimarinin en çarpıcı örnekleri olan garip apartmanlarda değil, bahçe­ li evlerde otururlardı. Ve o evlerin bahçele­ rinde erik, yenidünya, kiraz, şeftali, dut ağaç­ ları olurdu. Çiçeklerin biraz uzağında nane, maydanoz, dereotu, zaman zaman domates yetiştirilen bölümler ayrılırdı. Bugünün nice yaşlısı, nice orta yaşlısı, bir zamanlar o bah­ çelerin tarzanları, kovboyları, erik ağaçları­ nın dalları arasından motorunun sesini ken­ dilerinin çıkardıkları uçakların yürekli pilot­ larıydılar.

Bir zamanlar İstanbul’un evleri, sokakları ve caddeleri Şifa’da olduğu gibi, bakla tarla­ larıyla yan yanaydı ve o sokaklardan, günün her saatinde ayrı bir satıcı geçerdi. Tezgâhını atın üstüne yüklemiş ciğerciden soba tamir­ cisine, hatta iki bavulu ile kumaş örneklerini Kadıköy’ün, Moda’nın hanımlarına sunan “Mösyö Marko” gibi kumaş satıcılarına ka­ dar. Öğleden sonrayı akşamdan ayıran, ara­ sına kaşar konup yenen susamlı simitlerin sa­ tıcıları, soğuk kış gecelerinin hüznünü yoğun- laştıranlar ise, Arnavut bozacılardı.

Arnavutların hepsi, Arnavutköy’de otur­ mazlardı. Zamanla, Boğaz’ın o güzel, seçkin köyü daha kozmopolit olmuştu; eski konak­ larda “paşazadeler” ile Rumlar yan yana ya­ şarlardı.

Arnavutköy’ün ünü, mayıs ve haziran ay­ larında daha da artar, adı tüm manavlarca anılır, hatta bağırılırdı. Çünkü o “gerçek çilek” tadı taşıyan, kokusu bir anda odayı kaplayan küçük Osmanlı çileklerinin İstan­ bul’daki adı, “Arnavutköy çileği”ydi. Şimdi­ ki Nisbetiye Caddesi’nin bulunduğu yerden başlayıp, taa Arnavutköy’e kadar inen vadi­ nin ortasındaki bahçelerde yetiştirildi o gü­ zelim çilek.

Artık, Arnavutköy’de çilek bahçeleri kal­ madı, İstanbul’da erik de yetişmiyor, numu­ nelik birkaç bahçenin dışında, o mor kavak incirleri de çıkmıyor. Sapanca dolaylarından, Yarımca’dan gelen “Çavuşlar” da gelmez ol­ dular. Taa Bozcaada’dan getiriliyor çavuş üzümleri. Yarımca’nın elifli kirazları da yer­ lerini “Napolyon”a bıraktılar. Kimi zaman tek tük meraklılarına satılmak üzere eski ki­ razlardan çok az kaldı. Onları da tanıyan bi­

lip alıyor.

Betonarme uygarlığına gireli ve İstanbul- un her yanı konut olalı beri, her yeşil alanı hızla yitiriyoruz, Arnavutköy’e uzanan çilek vadisi de kooperatif evleri ve sitelerle dolmaya başladı. Ama hâlâ yaz günlerinde yeşil ve se­ rin gölgeler buluyorsunuz.

İşte bu yeşil ve serin gölgelerden birinin or­ tasına kurulmuş akarsuyu ve kilisesiyle Ayaz­ ma. Kilisenin hemen yanında da, bahçesin­ de gürül gürül bir havuzun sularının aktığı, dereotubrın, maydanozların, yeşil salata ve rokaların, ilkyaz ile yazın ilk günlerinde ma­ rulların, bu sularda yıkandığı bir meyhane var; adı Neşe Restaurant. Ama yıllardır ora­ ya gidenler bile, “Neşe”yi, çeşmesi olan kili­ seden dolayı “Ayazma” diye anarlar.

Paskalyalarda ve Ortodoksların dini gün­ lerinde giderseniz Ayazma’ya, önce arabanı­ zı tam meyhanenin karşısındaki yüzyıllık çı­ narların altına parkeder, sonra da yeşil sar­ maşıkların sardığı bahçede havuzun karşısın­ da balığınızı yiyip rakınızı içerken, kiliseye ge­ lenleri görürsünüz. Zaman zaman, Yunanis­ tan’dan gelmiş turist kafilelerinin de uğrak ye­ ridir Ayazma. Zaten sahibi Rum olan bu mey­ hanede, cumartesi günleri “taverna müziği”de var. Ayazma’da hâlâ, bahçede oturup henüz yeşilliğinin kalıntılarım koruyan vadiye, uzak­ tan bir bardak su kadar görünen denize

ba-H a fta n ın çeşnisi

Palamut tavanın

^ 3 o lc a olmasına karşın, İstanbul’da hâ­ lâ tanesi 7 bin lira dolaylarında satılan pa­ lamudu bilen çok da, yanına yaklaşabilen az... Ama yine de bir gün balıkçıdan, hal- A a halka kestirilmiş bir palamudu (ya da iki) eve götürüp tavaya koymaya niyetliy­ seniz eğer, size Heybeliadalı eski bir Rum meyhaneciden öğrendiğim bir sırrı vere­ yim: Palamutları, yağı kıvamında kızdırıl­ mış tavaya atmadan önce, buladığınız unun içine bira katın. Bira, unu bulamaç haline getirecek kadar konacaktır. Sonra balığınızı o bulamaca bulayıp tavaya atar­ sanız, pespembe, dışı iyi kızarmış, içi kı­ vamında kalmış ve yağ içmemiş bir pala­ mut tava hazırlamış olursunuz...

Bu palamutun yanında ne mi yenir? Ta­ bii ki roka, yeşil salata ya da siyah veya beyaz turp rende. Ama hangisini seçer­ seniz seçin, sakın ola ki kırmızı soğanı unutmayın!

Afiyet olsun! □

kıp havuzun şırıltısında, dingin bir günün keyfini çıkarıp, rakınızı yudumlarsanız. Ara­ da geçen kamyonların gürültüsüne takmayın kafanızı. Patlıcanlar hâlâ yenebilecek kıvam­ da olduklarına göre, taze hazırlanan patlıcan kızartmasını ve Ayazma’da güzel yapılan, pas­ tırmalı ya da peynirli böreği de tadabilirsiniz. Ayazma’mn mutfağının bir özelliği de, pat­ ronun eşinin bizzat hazırladığı zeytinyağlı yaprak ya da lahana sarmalardır. Bu mevsim­ de balıklardan palamut önerilebilir.

Ayazma’da basit bir meyhanenin mutfağı­ nın ötesinde, fazla bir şey bulamayacaksınız. Ama ne gam; o güzelim sarmalar ve mideye dokunmayan mezelerin yanında, bir de ba­ yat olmayan balık nemize yetmez! Hele o ses­ sizlik ve suların şırıltısıyla, yeşillik, sîzleri ya bildiğiniz bir zamanların İstanbul’una götü­ recektir ya da eğer o günleri yaşamamışsanız, bir zamanlar İstanbul’un her bir köşesinde nasıl bir yaşamın egemen olduğunu duyum­ samanızı sağlayacaktır.

Kulağınızda havuzun fıskiyesinin şırıltıla­ rı, belleğinizde yeşilin tonları, damağınızda eski İstanbul usulü zeytinyağlı yaprak ve la­ hana sarmanın tadı, arabanıza atlayıp dönüş yoluna çıktığınızda, iki dakika içinde “beto­ narme cangdı”nın tam ortasına düşünce, “Ya­ şadığım bir gerçek miydi, yoksa düş mü?” di­ ye kendi kendinize sorabilirsiniz. □

23

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Tüm intramusküler he- manjiomların % 15'i baş ve boyun bölgesinde olup, masseter kası en sık tutulan yerdir (1).. Bu tü- mörlerin ender görülmesi, derin yerleşimli olması,

Abderialılar üzeri­ ne yazdığı bir roman trilogyası- nın ikinci kitabını Eşeğin Gölgesi­ ne hasretmiş, daha sonra Richard Strauss bu konuda modern b i-

In regard to writing skills, sessions such as web 2.0 tools for writing (web-based projects for writing-IATEFL 2002, blog-based projects- IATEFL 2008; blogs for peer

sokakta çocuk, saçak altı dulda gidip geliyor durmadan gittikçe, umut eksiliyor geldikçe, gökyüzünde bulut gözlerimde saklanıyor ışık güneşin perdesi inerken bir ilkyaz

Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay kiracılara zaten henüz ev verilmediğini, bir yıl sonra evleri teslim edilene kadar kira yardımı yaptıklarını söyledi.. Yeniay

Kozak Yaylası’nda Koza Altın tarafından işletilmek istenen altın madeni ve Bergama Ovacık’taki işletmenin atık havuzunun kapasite artırımı konularında verilen ÇED

Yumurta kırma makineleri çal ışsın, internet gürül gürül aksın, aman dokunmayın tüm vahşiliği barındıran nükleer

vi kızı Ülkü Adatepe, ken dişi gibi Ata’nın manevi kızı olan, ilk kadın Türk savaş pilotu Sa- biha Gökçen’in Ermeni asıllı oldu­ ğu iddialarına tepki