Limon çiçeğinin buruk kokusunu alamıyorum. Elektrikler kesildi galiba. Son videosundan bir parça kalmıştı sandığın dibinde, onu getirebilir misin? Hayır, onu mayalanması için ayırdım. Ama, uykularım için lambanın içine damlatmam lazım. Ama saçlarım, ama kızıl bakışlarım, pul pul oldu dökülüyor. Ama, işte bir film çekilecekti. Sayıklamalar… Nükleer kaygılarımı yatıştırmam lazım. Sahiden, iğreti bir ruh haline sürüklediniz. Taşucu’ndan minübüsleri çevirip koşarak, bademli dereye, Akkuyu’ya koşarak giden çocuklar, nükleerden korktukları için mi direniyor, sanıyordunuz? Mumdan korkularınızla elimizi yakacak şakalar üreterek mi bizi ayıltacaktınız? Olmadı, olmaz. Bu iğreti tüketim kültürünü yeniden üreten basit bir monologla, ikilemler yararak, nükleere karşı bab-ı esrar salınmaz.
Hep bir adım önde olma, hep farklı bir iş yapma tuzağı içine düştü, bu yeni dönem muhalefet dalgası. “Şevval Sam’ın televizyonlarda yayımlanmayan klibi” anonsu bir televole icadı değil mi? Ama artık ne kadar aşinayız. Komikti. Kötü bir reklamcılık dili ile tasarlanmış, kısa gösteri ile nükleer santrallerin yaracağı tehdit, ifşa ediliyordu. Şevval Sam’ın saçları ellerine dökülüyordu, aniden. Ne demeliydik: Aman allahım, nükleer santraller, ne kadar da kötüymüş. Yok canım, daha neler.
Biricik Hedef Kitlem
Sürekli korkutularak, diz çöktürülen bir topluluğun, kafasına vurarak, hizaya alma operasyonuna yeni bir hizmet daha. Hem de kimden, nükleer santrallere karşı bir kampanyadan. Greenpeace kampanyasından. Biricik Kitlem, rica ediyorum, korkun.
Dünya'da nükleer santrallere karşı mücadele, onlarca yıldır, egemenlerin ürettiği sistemik şiddet ve baskıyı teşhir eden, militarizme-kapitalizme direnen, özgürleştirmeyi esas alan bir hattı işaret ettiği anda toplumsal karşılığını buldu. Türkiye'de de bu mücadele, barışı işaret ettiği sürece toplumla buluştu. Oysa şimdi, toplumu hizaya çekerek,
korkutarak “nükleer” duyarlılıklar inşa ediliyor. Buyurun demokrasi çağının, toplumsal muhalefetine. Buyurun muhalefeti buradan yakın.
Öleceksek ölelim, Kederden mi Nükleer Filmden mi?
Korkularınızı, korkularımız yaparak, elektrik kesintileriyle tehdit edilen güney sahillerini buyurun ayağa kaldırın. İstikrar toplumunda, AKP’ye yeniden meşruiyet zemini sağlayın. Nasıl olsa hepimiz öleceğiz, bari yumurta kırma makinesi çalışsın. Yumurtalar tek tek kırılıyor. Eldeki malzemeler hoyratça kullanılıyor. Tekniğe hakim olduğunda, toplumu dönüştüreceğini zanneden toplum mühendislerinin, muhalefet versiyonu işte. Bir klip izledim bütün hayatım değişti. İğrendim. Bırakalım bizi korkutun. Hizaya gelelim. Hayır, diyelim. Öyle mi? Yumurta kırma makineleri çalışsın, internet gürül gürül aksın, aman dokunmayın tüm vahşiliği barındıran nükleer barbarlığa. Enerjinin
alternatifiyle uğraşın ama sormayın bu enerji kimin için, nasıl üretiliyor diye… Aman sesiniz çıkmasın, gürül gürül bütçe ayrılan, silah alımlarına. Tabi toplum bu konularda hassas, tabi arz ve talep dengesi içinde, piyasa normları, medya dengeleri… Pardon bir imza vermek ister misiniz? Şevval Sam’ın saçları dökülmesin. Toplumun kan gölüne döndüğü, sokaklarda her gün binlerce cinayetin işlendiği, metro altlarında “acil kana ihtiyaç var” anonslarının
duyulmadığı ve fakat farmvillede sağılan ineklere kova taşındığı bir çağda. Tıklayın, nükleere karşı durun. Şu reklam filminin, limon çiçeği kokmayan versiyonunu yapabilir misiniz? Pardon, sormuş bulundum. Aneeeee, elektrikler kesildi, klibin sonunu göremedim.