• Sonuç bulunamadı

Hatice Kelpetin Arpaguş, Osmanlı Halkının Geleneksel İslâm Anlayışı ve Kaynakları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hatice Kelpetin Arpaguş, Osmanlı Halkının Geleneksel İslâm Anlayışı ve Kaynakları"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

O

smanlı Devleti’nin sosyal tarihi, geniş coğrafyada, uzun zaman diliminde yaşamış muazzam zenginliğe sahip bir bi-rikimdir. Bu birikim, çok yönlü çalışmalar ışığında yavaş yavaş ay-dınlığa kavuşmaktadır. Ancak bu konudaki araştırmaların kemiyet ve keyfiyetinin siyasî tarih konulu incelemeler mesâbesinde olduğu-nu söylemek henüz mümkün de-ğildir. Hatice Kelpetin Arpaguş tarafından kaleme alınan

Osman-lı Halkının Geleneksel İslâm An-layışı ve Kaynakları adlı bu

kita-bın, Osmanlı araştırmaları saha-sında katedilen yolda atılan önemli ve sağlam bir adım oldu-ğu söylenebilir.

Bu araştırma daha önce Yaygın

İslâm Anlayışı: Klasik Dönem Os-manlı Geleneği adıyla, Prof. Dr.

Bekir Topaloğlu danışmanlığında M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne bağlı olarak Kelâm Ana Bilim Da-lı’nda hazırlanan doktora tezinin kısmen geliştirilerek kitaplaşmış şeklidir. Kitap giriş ve dört ana bölümden meydana gelmektedir.

Konunun ehemmiyeti ve muh-tevası ile doğru orantılı olarak hacimli bir “Giriş” (s. 19-112) kaleme alınmıştır. İlk olarak ilmî bir araştırmanın sunumunda ön-celikle zikredilmesi gerekli olan, çalışmanın “Amaç, Metot ve Kaynaklar”ına (s. 19-45) temas edilmiştir. Yazarın ifadesiyle bu incelemenin amacı “halkın yaşam standardı ve dünya görüşünde et-kin olan geleneksel İslâm anlayı-şının oluşması ve kaynakları üze-rinde durmak; böylece günümüz insanının düşünce dünyasını an-lamaya katkıda bulunup sağlıklı bir neticeye varmak için etkinliği günümüze kadar gelmiş tarihî misyonu bulunan bir sahada araş-tırma yapmaktır.”

Bu araştırma kelâm disiplini içinde şekillendiği için öncelikli olarak inanç esasları inceleme ko-nusu yapılmıştır. Araştırmanın alanı ise modern dönem öncesi Osmanlı halkının İslâm anlayışı-nın oluşumuna etki eden yazılı kaynaklara göre belirlenmiştir. Bu kaynakları, halkın bilgi ve duygu

DÎVÂN İlmî Araştırmalar sy. 19 (2005/2), s. 291-305

291

Hatice Kelpetin Arpaguş

Osmanlı Halkının

Geleneksel İslâm Anlayışı ve Kaynakları

(2)

dünyasına hitap eden dinî nitelik-li halk eserleri olarak tanımlamak mümkündür. Bu halk eserlerinin tasavvuf anlayışıyla Ehl-i sünnet çizgisini veya Alevî-Bektaşî inanış ve ruhunu birleştirmeyi amaçla-yan metinler oldukları görülür. İlave olarak farklı özelliklerde ta-rihî ve kültürel malzemeden de yararlanılmıştır.

Araştırmaya kaynaklık eden eserlerin tespitinde izlenen me-totla birlikte, sözkonusu kitaplar-dan derlenen malzemenin değer-lendirilmesi safhasında takip edi-len metot da zikredilmiştir. Buna göre doğrudan, yorumsuz olarak seçilen literatürdeki malzeme, belli başlıklar altında tasnif edile-rek verilmiş ve sonunda bu mal-zemenin dinî durumlarını değer-lendirmek amacıyla her meselede Kur’ân-ı Kerîm’e başvurulmuş-tur. Bu meyanda ilgili hadisler bi-raraya getirilerek, bulunabildiği kadarıyla kaynaklarına inilmiş, tahricleri yapılmıştır. Malzeme çoğunlukla İsrâiliyat, mevzû ha-dis, Kitâb-ı Mukaddes ve dinler tarihi kaynaklarıyla karşılaştırıl-mıştır. Yaşamakta olan anlayışlara ise, folklorik eserlerden referans-lara dipnotta işaret edilmiştir.

Araştırmanın üzerine temellen-dirildiği on üç eser, “Kaynaklar” (s. 22-45) başlığı altında tek tek tanıtılmış, öne çıkan özelliklerin-den bahsedilmiştir. Bu kitaplar, halk eseri tanımlamasına girmesi-ne, dinî tutum ve davranışların oluşmasında etkinliğine,

gele-neksel dinî kültürün canlılığını muhafazasında kitleler arasında iletişimi ve etkileşimi sağlıyor ol-masına ve yazılı kaynak olol-masına göre seçilmişlerdir. Bu eserler şunlardır: Muhammediyye,

Envâ-rü’l-Âşıkîn, Müzekki’n-Nüfûs, Kara Dâvûd, Ahmediyye, Tenbî-hü’l-Gâfilîn, Şerhu Şir‘ati’l-İs-lâm, İmâdü’l-İsŞir‘ati’l-İs-lâm, Mızraklı İl-mihal, Şerhi Vasıyeti’l-Muham-mediyye, et-Tarîkatü’l-Muham-mediyye, Delâilü’l-Hayrât ve Mârifetnâme.

Sayıca fazla olan bu tür eserler arasında seçim yapılırken, yaygın-lıkları, Anadolu’da doğması ve okunması, belirli karakteristik ni-teliklere sahip olması gibi husus-lar dikkate alınmıştır. Bu seçimin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi için eğitim tarihleri, hatırat ve ta-bakât kitapları, muhtelif katalog-lar ve kütüphane kayıtkatalog-ları taran-mıştır. Mev‘iza, ilmihal vb. kay-naklar da tek tek tanıtılmışlardır.

Bu araştırma Osmanlı halkı üzerinde yapılan bir incelemedir. Halk/folklor kavramı ise farklı açılardan muhtelif şekillerde ta-nımlanabilmektedir. Araştırmada halk ifadesinin hangi tanım ve muhteva ile kullanıldığını tespit etmek üzere “Halk Kavramı ve Kapsamı” (s. 45-66) şeklinde bir başlık açılmıştır. Bu çalışma özel-likle İslâm anlayışı ile çerçeveli ol-duğu için folklor konularından din, maneviyat ve ahlâkla ilgili bölümlerle ilgilenildiği ifade edil-mekte ve sosyoloji, psikoloji, ant-DÎVÂN

2005/2

(3)

ropoloji gibi disiplinlerin tespitle-rine değinilmektedir. Araştırma-da fayAraştırma-dalanılan yazılı kaynaklar, “halkın zihinsel donanımının bir parçası” olan folklora kaynaklık eden eserler olarak tanımlanmış-tır. Yazar, halkı aşağı ve ibtidaî görmek gibi bir düşünceyle hare-ket edilmediğini ısrarla vurgula-makta, çalışma kapsamında “inancın ve kültürün halk katın-daki ifade biçimi”nden bahset-menin daha uygun olacağını ifa-de etmektedir.

Eserde genel olarak İslâm dü-şüncesinde halk kavramı ve özel olarak da Osmanlı’daki halk ti-polojisi üzerinde durulmasının lüzumuna dikkat çekilmiş ve bu mevzu “İslâm’da Halk Kavramı ve Osmanlı’daki Durumu” (s. 51-58) isimli başlık altında tetkik edilmiştir. Burada bedevî-hadarî, avam-havâs, zâhir-te’vil ayırımı üzerinde durulmuş, İslâm âlim-lerinin görüşleri aktarılmıştır. Ba-tı’da yapılan antropoloji çalışma-larında yer alan yüksek İslâm-halk dini/İslâm’ı şeklindeki ayı-rım ve değerlendirmelere örnek-lerlerle açıklama getirilmiştir. Ay-rıca Osmanlı’daki halk-devlet ya-pılanması, devlet İslâm’ı-halk İs-lâm’ı ve bunların arasında bulu-nan medrese İslâm’ı ve tekke İs-lâm’ı anlayışlarından bahsedil-miştir. Bu çalışmanın da halk İs-lâm’ının ortodoks yönüne hitap eden kaynaklar ve İslâmî anlayış-ları üzerine bina edildiği belirtil-mektedir.

Osmanlı halkının geleneksel İs-lâm anlayışının incelendiği kitap-ta, taranan eserlerin, halkın İslâm anlayışını şekillendirmek bakı-mından öğretici bir konumda ol-dukları üzerinde durulmaktadır. Sözkonusu eserler dışında o dö-nem halkının eğitiminin şekillen-diği kurum ve teşekküller “Os-manlı Halkının Eğitim Kurumla-rı” (s. 58-66) adlı başlık altında ele alınmıştır. Burada “otodi-dakt” tabir edilen yerlerin tasnifi yapılmakta, bu mekânların halk İslâmı’nın aktarımındaki yeri ve önemi üzerinde durulmaktadır. Medresenin faaliyet alanı olan ca-milerde resmî ve Sünnî eğitim ya-pılırken gündelik hayatın insan ilişkileri, meslek ahlâkı ve manevî kişilik oluşturma gibi temel ko-nularında da yaygın ve farklı bir örgütlenmeyi tarikat ve tekkele-rin sağladığı ifade edilmektedir. Ayrıca ev ve oda sohbetleri üze-rinde durulmaktadır.

Osmanlı halkının İslâm anlayışı konulu bu incelemeye zemin oluşturmak ve bütünleyici bir ta-rihî, siyasî ve içtimaî arka plan sunmak üzere “Osmanlı Dinî Ta-rihi” (s. 66-112) hakkında bilgi verilmiştir. Bu meyanda “Osman-lı Dinî Anlayışının Tarihî Alt Ya-pısı” incelenmiş, bu kısımda Türklerin yüzyıllar süren dinî ha-yatları ve İslâmiyet’e giriş süreçle-ri mâhir bir şekilde hülâsa edil-miştir. Bu konu “İslâm Öncesi Dinlerin Tesiri” ve “Türkler ve İslâmiyet” başlıkları şeklinde

tas-293

DÎVÂN 2005/2

(4)

nif edilmiş, Türklerin Orta As-ya’da karşılaştıkları muhtelif din ve kültürler ile Anadolu’ya gel-diklerinde tanıştıkları inanç baki-yeleri kısa, fakat aydınlatıcı bir şe-kilde resmedilmiştir.

Bu bölümde ele alınan diğer bir konu “Osmanlı’da Dinî ve İçtimaî Hayat”tır (s. 85-95). Os-manlı’nın kuruluşunda müessir olan kişi ve topluluklar ve tesirle-ri ile Osmanlı Devleti’nin kuru-luşundan itibaren devlet yapısın-da meyyapısın-dana gelen oluşum/deği-şimler üzerinde durulmaktadır. Bu süreç içerisinde Osmanlı mer-kezî yönetiminin benimsediği anlayış neticesinde bazı tarikatla-rın tehlikeli olduğu kanaati hâsıl olmuştur. Yazar, bu tecrübenin Ehl-i sünnet ile İslâm tasavvufu arasındaki mevcut usul ve üslup farklılığını hatırlattığını ifade et-mektedir.

Osmanlı Devleti’nin yapı taşla-rından olan medresenin konumu ve hususiyetleri “Osmanlı’da Medreseler ve İslâm Anlayışı” (s. 95-103) adlı başlık altında ince-lenmiştir. Burada, Osmanlı İslâm düşüncesinin başlangıçta fıkıh-kelâm ağırlıklı Ehl-i sünnet çizgi-sinde geliştiği, Fatih’le felsefenin devreye girdiği, ancak XVII. yüz-yıldan sonra felsefî ilimlerin zayıf-ladığı, naklî ilimlerin de fıkıh ala-nı içinde kaldığı ifadelerine yer verilmiştir. Bu zaman zarfında Ehl-i sünnet çizgisindeki kelâm-felsefe derslerinin de yerini fıkıh derslerine terk etmeye başladığı

gözlenir. Sonuç olarak Osmanlı İslâm düşüncesinin seyri farklı ilim dalları ve özellikle kelâm açı-sından tarihî arka planı ile veril-miş, Ehl-i sünnet çizgisi ile bağ-lantı noktaları kurulmuş, Kadızâ-deliler ve Sivâsîler hareketine de-ğinilmiştir.

Giriş’in son başlığı ise “Os-manlı’da Tarikatlar ve İslâm An-layışı”dır (s. 103-112). Bu konu-da Irak ve Horasan kaynaklı tari-katların Anadolu’ya intikalleri ve bu coğrafyada kök salarken aldık-ları yeni şekiller üzerinde durul-muştur. Bu tariklerin Ehl-i sün-net çizgisindeki yerleri incelen-miş, genel anlamda Osmanlı ta-savvufî düşüncesine vahdet-i vü-cûd anlayışının hâkim olduğu hu-susu vurgulanmıştır. Hem Os-manlı’nın kuruluşunda tasavvuf ve tarikat erbabının müessir olu-şundan ve hem genel anlamda Osmanlı toplumunun dinî ihti-yaçlarının büyük çapta tekke ve tarikatlar tarafından karşılanmış bulunduğundan bahisle, Osman-lı Devleti’nde sûfîliğin bir hayat tarzını ifade eden sosyal bir vâkıa olduğu tespiti yapılmıştır. Diğer taraftan tarikatların devletle halk arasındaki geçişliliği temin ettik-leri ifade edilmiştir.

Osmanlı halkının İslâm anlayışı ve kaynaklarının incelendiği bu araştırmanın planı “klâsik kelâm kitaplarında iman esaslarının in-celendiği üç ana başlık olan ulû-hiyyet, nübüvvet ve sem‘iyyât” bahisleri doğrultusunda teşkil DÎVÂN

2005/2

(5)

edilmiştir. Taraması yapılan eser-lerdeki malzeme bu plan çerçeve-sinde tasnife tâbi tutulmuştur.

Kitabın birinci bölümü “Evre-nin Yaratılışı” (s. 115-147) ile il-gilidir. Konuya, ilki eserlerin bilgi kaynağına değinen, diğeri ilk ola-rak evrenin yatılışının neden ko-nu edildiğine açıklama getiren iki giriş ile başlanmaktadır.

Giriş I (s. 115-116): Bilindiği üzere “bilgi edinme yolları” ke-lâm bahislerinin temel çıkış nok-tasıdır. Burada çalışmaya esas alı-nan eserlerin meydana getirilişine zemin olacak bir epistemoloji var mıdır, sorusu gündeme getirilmiş ve ilgili eserler için bu hususun sözkonusu olmadığı ifade edil-miştir. Birgivî’nin eseri dışındaki-ler tasavvuf ağırlıklıdır ve bilgi kaynağı olarak rüya, keşif, ilham ve keramet gibi bilgi kaynakların-dan yararlanmışlardır.

Giriş II (s. 116-119): Kelâm sahasında İslâm inanç esaslarının ilki ulûhiyettir. Ancak taranan eserlerde ulûhiyyet konuları için-de yer alan Allah’ın zâtı ve sıfatla-rı ile ilgili bahisler mevzu edilme-mektedir. Bunun gerekçesi de Al-lah hakkında konuşmanın kıya-met alakıya-meti olduğu, bu tür ko-nuşmaların saygı ve edebe mugâ-yir addedildiği vb. olumsuz dü-şüncelerdir. Rü’yetullah, Allah’ın rüyada görülmesi, tekvîn konula-rında ise mütalaada bulunulmuş, ancak kadınların Allah’ı görmesi-nin tartışmalı olduğu yazılmıştır. Kader konusunda ise cebrî bir

an-layışın hâkim olduğu görülür. Buna bağlı bir tevekkül ve rıza anlayışı teessüs eder. Bu yakla-şımlar verildikten sonra Kur’ân-ı Kerîm’de geçen şekliyle tevekkü-lün Allah ve kulu ilgilendiren yö-nüne atıfta bulunulup, delil geti-rilerek yoruma gidilmiştir. Bu an-lamda tasavvuf literatüründeki olumlu yaklaşıma da işaret edil-miştir.

Birinci bölümün tek alt başlığı “Yaratılış ve Kozmogoni” (s. 119-147) adını taşımaktadır. Bu-rada başta insan olmak üzere ev-renin yaratılışı yoğun bir şekilde işlenir. Bu konu hakikat-i Mu-hammediyye çerçevesinde ele alı-nır. Bütün mahlukat nûr-ı Mu-hammediyye’den neş’et etmiştir. Yaratılış ve Kozmogoni konusu, metafizik âlem ve fizik âlem şek-linde iki yönlü ele alınmıştır. “Metafizik Âlem” (s. 120-127) içerisinde yer alan “Kalem ve Levh-i Mahfûz” konusunda ola-ğanüstü tavsiflere dayalı rivayetle-re tesadüf edilmektedir. Araştır-macı bu konudaki rivayetlerin tahricini yapmakta ve zayıf ve mevzû olduklarını tespit etmek-tedir. “Arş”ın tarifinde de kıy-metli taşlar, melekler, nehirler, sütunlar, nur, zulmet, bitkiler, hayvanlar, meyveler, köşkler, kut-sal kitaplar, olağanüstü büyük-lükte, uzunlukta, çoklukta me-kânlar, mesafeler ve zaman dilim-leri ile yapılan tavsifler yer almak-tadır. “Kürsî” ve “Sidretü’l-Mün-tehâ” da ayrıca incelenmektedir.

295

DÎVÂN 2005/2

(6)

Sidretü’l-müntehâ mevzusunda kaynakların verdiği malumat ser-dedildikten sonra Kitâb-ı Mukad-des ve İsrâiliyat ile karşılaştırma yapılmış, ilgili hadisler tahric edi-lerek mevzû kabul edilmişlerdir. Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’deki konu ile bağlantılı âyetlerin değerlen-dirmesi ile konu hakkındaki yo-rumlara yer verilmekte, efsaneler-le bağlantılara dikkat çekilmekte-dir. Bu tür rivayetlerin ortak özellikleri mübalağalı ifadeler içermeleri ve genellikle İbn Ab-bas’a dayanmalarıdır. Mirac hadi-sesine işaretler mevcuttur. Bu an-latımlar arasında metafizik varlık-ların tesbih halinde oldukları be-lirtilmekte, Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali’yi sevenlere dua edildiği, sevmeyenlere lanet edil-mesinin istendiği zikredilmekte, ibadet etmenin, Kur’ân-ı Kerîm’i manasını bilerek ezberlemenin faziletine işaret edilmektedir.

“Fizik Âlem” (s. 128-147) bah-si ise “Kâinatın Yaratılışı” (s. 128-135) ve “İnsanın Yaratılışı” (135-147) şeklinde iki kısımda işlen-miştir. Kâinatın yaratılışı içerisin-de zikreiçerisin-den melekler, kıymetli taşlar, su-ateş-rüzgâr ve buhar-hava-duman, dağlar, denizler, Kaf dağı, sayısız âlemler, farklı kavim-ler, hayvanlar, yaratıklar, İblis, yerler, gökler, astronomiyi ilgilen-diren güneş, ay ve yıldızın hare-ketlerinin oluşumunda harikulade oluşumlar, Kâbe yer almaktadır.

İnsanın yaratılışı ile ilgili malu-mat, Allah, melekler, Âdem,

Şey-tan arasındaki münazara çerçeve-sinde meydana geldiği ileri sürü-len hâdisattır. Bunlara bağlı ola-rak bazı semboller dünya şartla-rında ve insan hayatında iz bıra-kırlar. Yeryüzünden toprak getir-me emrini sadece Azrâil yerine getirebildiği için, getirilen top-raktan yaratılacak insanın canını alma görevinin de ona verilmesi gibi.

Kâbe, Beytü’l-Makdis, Hicaz gibi kutsal mekânlar, Cennet-Ce-hennem tasvirleri, uzun zaman dilimleri, kıymetli taşlar, güzel kokular, meyveler bu rivayetlerin temaları arasında yer alır. Hac menâsiki/ yedi tavaf, aksırınca el-hamdülillah denilmesi, mehir ödenmesi, salavât getirilmesi, Al-lah’ın emrine karşı geliş/şükret-meme, Cennet’ten düşüş, kadı-nın eksikliklerle cezalandırılması, tevbe etme, affedilme, kıssaların ibret vesilesi olarak zikredilmesi gibi konular bu başlık altında in-celeme konusu yapılmaktadır.

İkinci ana bölüm “Nübüvvet” başlıklıdır (s. 151-220). Bölüm başında yer verilen giriş kısmında nübüvvetin umumî anlamı ve ko-numu belirlenmekte, naslarla de-lillendirilmektedir. Ardından kay-nakların verdiği şekliyle bir tasnif sunulmakta, böylece ortaya çık-ması muhtemel zihin karmaşası-nın önüne geçilmektedir.

Nübüvvet bahsi Hz. Muham-med’in kâinatın yaratılmasından önce var olan hakikatinin temsili kabul edilen Nûr-i Muhammedî DÎVÂN

2005/2

(7)

(s. 152-159) bahsi ile başlatıl-mıştır. Burada Hz. Peygamber’in yaratılışı ve bu yaratılışın, hilka-tin başlangıcı olması üzerinde durulur. Varlığın yaratılış sebebi Hz. Muhammed’dir ve bu mer-tebe Hakîkat-i Muhammediyye ve Nûr-i Muhammediyye ile ifa-desini bulur. Yazar, kaynakların aktarımının vahdet-i vücûd te-lâkkisinden kaynaklandığı yoru-munu yapmakta, bu durumun Osmanlı tasavvufundaki etkinli-ğini sözkonusu etmekte ve ser-dedilen rivayetlerin tahricini ya-parak mevzû veya zayıf oldukla-rını belirtmektedir.

İlk madde, ruhun yaratılışı uzun zaman dilimleri ve farklı safhalarla uzun uzun anlatılmak-tadır. Daha sonra sırasıyla pey-gamberler ve Hz. Muhammed yaratılır. Hz. Muhammed, pey-gamberler tarafından tasdik edilir ve ondan da kâinat vücûda gelir. Nûr-i Muhammedî’nin Hz. Pey-gamber’e gelene kadarki intikal süreci zikredilir. Kara Dâvud kaynaklı Nûr-i Muhammedî yo-rumlarına yer verilmekte, Şîa, Ye-ni Eflâtunculuk, Hıristiyanlık et-kisi gibi bağlantılar üzerinde du-rulmaktadır. Yazar, Hz. Muham-med’e duyulan coşkun sevginin, bu tür haberlerin İslâmî kaynaklı oldukları yönünde kabule yol aç-tığını belirtmekte; hâlbuki iyi ve güzel zannedilen her şeyin dinî kisve altında ortaya konulmasının doğru olmadığı hususunu vurgu-lamaktadır. Bu mevzuda özellikle

İbn Arabî’nin değişik felsefe, din ve kültürlerden derleyerek teşkil ettiği zengin malzemenin, “Hz. Peygamber’i idealize edip beşer üstü varlık seviyesine çıkarmak” şeklindeki nübüvvet anlayışında oldukça etkin olduğunu tespit etmektedir.

İkinci başlıkta “Diğer Peygam-berlerde Hz. Muhammed Telâk-kisi” (s. 159-165) ele alınmıştır. Bu kısımda ruhlar yaratıldığında bütün peygamberlerin farklı şe-killerde Hz. Peygamber’in üstün vasıflarına şahit oldukları ve onu tasdik ettikleri, kelime-i tevhidin de Hz. Peygamber’in nûruyla birlikte, Hz. Âdem’den itibaren var olduğu, Hz. Peygamber’in ümmetinin de bu meyanda övül-düğü, önceki kutsal kitaplarda Hz. Peygamber’in ismen zikre-dilmiş bulunduğuna dair malu-mat mevzu bahis edilmektedir. Yazar, bütün bu anlayışların tari-hî kronoloji ve mantıkî silsile açı-sından tutarsız olduklarını belirt-mekte, ilgili rivayetlerin mevzu ve zayıf olduklarını belirlemektedir. Bütün bu yaklaşımların Hz. Mu-hammed’e duyulan yüce sevgi sâ-ikiyle yüceltme gayretinden kay-naklandığını ifade etmektedir. Ancak kanaatimizce Kur’ân-ı Ke-rîm’de, Hz. Îsâ tarafından Ah-med isminin haber verildiğine dair âyet (es-Saff 61/6) burada değerlendirme kısmında zikredi-lebilirdi (s. 163-164). Üçüncü başlık “Hz. Muham-med’in Hayatı”na (s. 165-185)

297

DÎVÂN 2005/2

(8)

ayrılmıştır. Bu kısımda yer alan konular ve muhtevaları şu şekil-dedir:

A) Doğumu: Hz. Muham-med’in nûr olan manevî yaratılışı-nı müteakip, Âdem’e benzer tarzda cismanî yaratılışına dair malumat verilir. Hz. Peygam-ber’in doğumundan önce anne, baba ve dedesinin yaşadıkların-dan, doğumu sırasında o odada, Kâbe’de ve Dünya’da meydana gelen olağanüstü hadiselerden bahsedilir. Yazar tarafından, bu tür rivayetlerin gerek naslar gerek tarih metinleri bakımından ger-çekliğinin imkân dâhilinde olma-dığı üzerinde durulur. Aktarılan hâdisattaki çeşitliliğin zaman geç-tikçe daha da zenginleştirildiği tespiti yapılmakta, bu tür rivayet-lerin genellikle İbn Abbas, Kâ‘b el-Ahbâr, Abdullah b. Selâm gibi mevzu ve İsrâilî rivayet nakledi-len kimselerden gelmesinin bir sakınca teşkil ettiği belirtilmekte-dir. Yazar, sahih olmayan bu tür haberlerin halk nezdinde bu de-rece itibar görmesinin, peygam-ber sevgisinin halkta sınır tanı-maz boyutlarda olmasından neşet ettiği sonucuna varmaktadır. Di-nî nitelikli olmayan farklı din ve kültürlerin etkisi ve hayal gücü-nün çalışmasıyla bu tür haberler ortaya çıkmış ve halkın temayülü-ne paralel bir şekilde gelişmiştir.

B) Çocukluğu ve Gençliği: Hz. Muhammed’in risâletine kadar geçen dönemdeki yaygın olarak bilinen hâdiselere işaret

edilmiş-tir. Olağanüstü hâdiselerin birço-ğundan sarf-ı nazar edilse bile, sütanne yanında geçen bazı olay-larla, Bahîra hadisesinin Hz. Pey-gamber’in hayatı sözkonusu ol-duğunda umumiyetle zikredilen konular oldukları bilinen bir hu-sustur. Yazar, bu rivayetleri farklı açılardan tenkit süzgecinden ge-çirmektedir. Ancak bu değerlen-dirmeler esnasında Caetani gibi bazı müsteşriklerin eleştirilerine yer verildiği dikkati çekmektedir ki, bunun yerine Yazarın müsteş-riklerin değerlendirmeleriyle ikti-fa etmeyip daha temkinli davran-ması beklenirdi.

C) Peygamber Olması: Kaynak eserlerde bu konuda aktarılan ha-berler arasında, Hz. Peygam-ber’in gördüğü varlığın Cebrail olup olmadığını anlamak için Hz. Hatice’nin başını açması, şeklin-deki rivayet de bulunmaktadır. Yazar, kadına bakış açısını ortaya koyan ve günümüze kadar devam eden yanlış anlayışta, bu tür riva-yetlerin etkili olduğuna işaret et-mektedir.

D) Mirac: Mirac hadisesi bu eserlerde tafsilatlı bir şekilde anla-tılmıştır. Ancak bilinen bir husus-tur ki bu hadisenin anlatımı ha-dis, siyer ve tarih kitaplarında da benzer bir zenginlikle nakledilir. Hususen mirac hadisesi etrafında yapılan tartışmalardan Mescid-i Aksâ’nın neresi olduğu, Hz. Pey-gamber’in diğer peygamberlerle görüşmesi ve bedenen mi ruhen mi urûc ettiği gibi konular genel DÎVÂN

2005/2

(9)

anlamda İslâm tarihi boyunca tartışma konusu olmuş, ilim adamlarının farklı yaklaşımları or-taya çıkmıştır.

E) Hicret: Olağanüstü iki-üç hadise dışında bu anlatımlar ge-nel-geçer siyer anlatımıyla doğru orantılı gözükmektedir. Risâlet-ten itibaren konuların doğal bir anlatım sürecine girdiği dikkati çekmektedir. Bu da Müslüman şahitlerin artması ve artık Hz. Peygamber ile ilgili her bilginin hassasiyetle hıfzedilmeye başla-ması ile alakalıdır. Taranan kay-naklarda ise bazı zenginleştirme-lerin varlığı her halükârda tespit edilmektedir.

İkinci bölümün dördüncü baş-lığı “Salavat” (s. 185-189) bahsi-dir. Yazar, salavat getirmenin Al-lah’ın tavsiyesi olduğuna ve İslâm geleneğindeki yerine işaret et-mektedir; ancak salavat getirme konusu etrafında oluşan belli sa-yılarda söyleme hususunun, ya da salavat getiren ile getirmeyenin karşılaşacağı mükâfat veya ceza-nın, ya da Hz. Peygamber’in bu salavatlara icabetiyle alakalı riva-yetlerdeki abartılı ve dinî sistemi altüst eden unsurların İslâm dini-nin meşru sınırları içinde değer-lendirilemeyeceğine dair görüşle-ri zikrederek kendi kanaatini de bu yönde belirginleştirmiştir.

“Şefaat” (s. 189-194) adlı baş-lık altında Kur’ân-ı Kerîm’in, şe-faat yetkisi ve şeşe-faatçinin hususi-yetleri ile ilgili bildirdikleri zikre-dilerek, Hz. Peygamber’in bu

yetkisini kullanması ile ilgili Cen-net ve Cehennem tasvirlerinin, meşru çizginin dışına çıkılarak yazıya geçirildiğini gösteren riva-yetlere yer verilmektedir. Yazar, bu konudaki ayetler karşısında Hz. Peygamber’e nispet edilen abartılı hadislerin sıhhatinden kuşku duymanın tabiî olduğuna işaret etmektedir.

“Mûcize” (s. 194-202) konu-sunda da Hz. Peygamber’in, ma-sal kahramanı, kurtarıcı kahra-man olarak görülmesinin, yansı-tılmasının yanlışlığına işaret edi-lerek mucizenin Kur’ân ve Sün-net çerçevesinde İslâm dinindeki yeri üzerinde kapsamlı bilgi veril-mektedir (el-İsrâ 17/59). Âyet-ten hareketle Hz. Peygamber’in nübüvvetini ispat için bu anlam-da maddî mucize göstermeyen bir Peygamber olduğunun altı çi-zilmekte, taraması yapılan eser-lerdeki çeşitli örnekleri değerlen-dirmek bakımından genel düstur-lar tespit edilmektedir. Taramaya tâbi tutulan eserler bu mucizevî haberleri aktarırken önceki hadis, tefsir, fezâil, siyer, meğâzi, kelâm kitaplarındaki ilmî mirastan bes-lenmişlerdir. Bu eserler de bu ha-berleri herhangi bir kritiğe tâbi tutma lüzumu hissetmeden hare-ket etmişler, dinî hisleri coştur-mak üzere kitlelere hitap etmeyi hedeflemişlerdir.

Hz. Peygamber’in hayatı ile il-gili bazı bilgiler ise “Diğer Konu-lar” (s. 202-220) adlı başlık altın-da biraraya getirilmiştir. Bu

ko-299

DÎVÂN 2005/2

(10)

nulardan ilki “Hz. Peygamber’in Vefatı ve Diri Olması” meselesi-dir. Hz. Peygamber’in vefatı sıra-sında Allah, melekler ve Hz. Pey-gamber arasındaki gidiş gelişler anlatılmaktadır. Hz. Peygam-ber’in bedenen vefat ettiği, ama ruhen tasarrufunun devam ettiği-ne inanılmış, ya da ruhen ve be-denen hayatiyetini devam ettirdi-ğine dair bir biliş oluşmuştur. Ya-zar, Hz. Peygamber’in vefatı hakkındaki haberlerin ilk siyer ki-taplarında normal sınırlar içinde kaldığı, ancak o zaman zarfında ashabın normal gördüğü birçok insanî vasfın, daha sonraki süreç-te ona layık görülmediğini ve du-yulan sevgi ölçüsünde ona olağa-nüstü vasıflar yüklendiği tespitin-de bulunmaktadır. Yine bu riva-yetlerin İbn Abbas’tan nakledil-diğine değinilmektedir.

Hz. Peygamber’in “Rüyada Görülmesi” meselesi de ayrı bir başlık altında işlenmiştir. Burada Hz. Peygamber’i rüyada görebil-mek için, namaz kılınması ve bu namazlarda okunması gereken sureler, tesbihler ve sayılarından bahsedilmektedir. Yazar, bu ko-nuda kaynaklardan aldığı rivayet-lerin sahih olmadığı kanaatini iz-har etmektedir. Şurası muhakkak ki Hz. Peygamber’i rüyada gör-mek ashâb sonrası nesiller için önüne geçilemez bir arzudur. Bunun için de ibadetin fazlalaştı-rılmasından medet umulmuştur.

“Ahmed ve Muhammed İsmi” konusunda, bu iki ismi taşımanın

faziletine, bu isimlerin kişiyi aza-ba uğramaktan koruyacağına dair haberlere yer verilmektedir. Ya-zar, sadece bu isimle isimlenenle-rin azaptan kurtulup cennetlik olacaklarına dair teminat verilme-sinin nasların ruhuna ters oldu-ğunu belirtmektedir. Tamamen zahirden hareket eden bu muhte-vadaki rivayetlerin nübüvvet anla-yışını zedeleyici unsurlar ihtiva ettikleri dile getirilmektedir.

Hz. Peygamber’in hayatı anla-tılırken üzerinde durulan konu-lardan bir diğeri “Ebeveynini Di-riltmesi”dir. Buna göre Hz. Pey-gamber’in, anne, baba ve amcası-nın iman etmeleri için diriltildik-leri, sonra tekrar vefat ettikleri haber verilir. Yazara göre ilgili ri-vayetler mevzu ve zayıftır; Hz. Peygamber’e duyulan sevgi ve gösterilen tazim neticesinde onun ebeveyninin de iman etmiş olmaları arzusu bu tür haberlerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Ayrıca diriltme hâdisesinde yine Hz. İsa ile benzerlik sağlanmış olmaktadır. Ancak Yazar, fizikî ya da psikolojik şartlar göz önünde bulundurularak kendilerine vahiy ulaşmamış olan Fetret ehliyle me-selenin çözümlenebileceğine de-ğinmektedir. Dolayısıyla fetret ehlinden olmayla, Hz. Peygam-berin ebeveyninin imansız olma-ları ya da âhiret hayatında ceza-landırılmaları meselesinin kendi-liğinden sorun olmaktan çıktığı-na dikkat çekilmektedir.

DÎVÂN 2005/2

(11)

Son olarak “Davranışları” bah-sinde Hz. Peygamber’in yukarı-daki başlıklar dışında kalan gün-lük davranış biçimleri ile ilgili ga-rib kabul edilenler ve ashabın ona yaklaşım tarzındaki mübalağalı hareket biçimleri biraraya getiril-miştir. Yazar, bu tür haberlerde zikredilenlerin “büyük bir ahlak üzere” olduğu buyurulan Hz. Peygamber’in üstün meziyetleri ile bağdaşmayan nakiller oldukla-rını tespit etmektedir. Sebeb-i vü-rûd dikkate alınmadığından olay-lar söyleniş amacının dışına çıka-rılarak farklı biçimlerde aktarıl-mıştır. Şüphesiz bu hususa katkı-sı bulunan müessir sebepler ara-sında halk öğretisine hizmet eden bu tür eserlerin bilgi aktarma amaçlı olmamaları yer almaktadır. Nübüvvet bölümünün Hz. Peygamber’in hayatına ayrılan kısmı umumî bir “Değerlendir-me” (s. 212-216) ile sona er-mektedir. Sonuç olarak, bu na-killer birarada değerlendirildi-ğinde Hz. Peygamber’in tanına-maz hâle geldiği görülmektedir. Yazarın ifadesiyle, halkın İslâm anlayışında nübüvvetin özel bir yeri vardır ve Hz. Peygamber sı-nır tanımaz bir sevgi seli içerisin-de kalmıştır. Öyle ki bu sevgi yal-nız nübüvvet sınırları içinde kal-mayarak bütün inanç esaslarını kapsayacak şekilde gelişmiştir. Böylece Yazar, inanç esaslarının halkın İslâm anlayışında nübüv-vet merkezli olduğu sonucuna ulaşmış bulunmaktadır. İkinci

bölümün son konu başlığı olan “Kitaplara İman”da (s. 216-220), Tevrat, Zebur ve İncil hak-kındaki haberler nakledilmiştir. Bu haberlere göre sözkonusu se-mavî kitapların ortak özellikler taşıdıkları görülmektedir.

Kitabın üçüncü bölümü sem‘iyyât bahislerine tahsis edil-miştir (s. 223-300). Bölümün gi-riş kısmında ileride ele alınacak biliş ve görüş ötesi hadiseler ve varlıklar olarak tanımlanabilecek kıyamet, âhiret, melek, cin ve şeytan üzerinde durulmuştur. Yazar, girişte bu konuların doğ-rudan metafizik âlem ve gaybla ilgili olduklarını, insanın bilgi donanımının dışında kaldıklarını, bilgi kaynaklarının da doğrudan vahiy olduğunu ve bu konularda ince ayrıntıya kadar müşahhas bilgi içeren hadislerin sıhhatinin tartışmalı bulunduğunu belirt-mektedir.

Üçüncü bölümün ilk başlığı olarak “Kıyamet ve Kıyamet Alâ-metleri” (s. 224-227) ele alın-mıştır. “Taranan eserlerde mev-zuların sistematik bir şekilde belli bir başlık altında yazılmamış ol-maları” sebebiyle, eserler bütünü göz önünde bulundurularak ince bir tasnif, titiz bir derlemeye ve elemeye tâbi tutulmuşlardır. Bu girift malzeme gözden geçirildik-ten sonra üç ana başlık altında (dünyanın ömrü, kıyamet alâ-metleri, kıyametin tasviri) toplan-mıştır. Özellikle kıyametin küçük alâmetlerinin, genelde

toplumda-301

DÎVÂN 2005/2

(12)

ki ahlâkî çöküşü konu edinen ri-vayetlerden oluştuğu görülür. Ya-zar “bu tür haberlerin Hz. Pey-gamber tarafından söylendiği dü-şünüldüğünde, kıyamet alâmeti olarak değil de kötü davranış ve alışkanlıkların toplum düzenini sarsacağı, yozlaşmış bir toplumun hayatını devam ettiremeyeceği ve tarih sahnesinden silinip gidece-ğini uyarmak amacıyla olduğu” yönünde kanaatini belirginleştir-mektedir. Kitabın diğer bölümle-rinde olduğu gibi taraması yapı-lan eserden alınan haberler veril-dikten sonra, bu konuda değer-lendirme yapılmakta, muteber hadisler, âyetler, tefsirler, konu hakkındaki tez ve araştırmalara başvurulmakta ve sonunda bir kanaate varılmaktadır.

Büyük alâmetleri incelemeye Deccal ile başlanmıştır. İkinci olarak “Nüzûl-i İsa”ya geçilir. Bu başlık altında Hz. İsa’nın ve Mehdî’nin kıyamet öncesi tekrar geleceğine dair haberlere yer ve-rilmekte, sonra bu anlayışın ve il-gili haberlerin gerek naslardaki karşılıkları, gerekse tarihî ve kül-türel arka planı tespit edilmekte-dir. Yazar, bu tür rivayetlerin “halk inanışında/öğretisinde başta Ehl-i Kitab ve Şîa gibi dış etkiler yanında, kurtarıcı fikrini içerdiğinden dolayı sosyo-psiko-lojik açıdan da kolayca yer bul-muş anlayışlardan biri olduğu” şeklinde görüşünü serdetmiştir.

Ye’cûc ve Me’cûc konusu ele alındıktan sonra, Deccal ve

Nü-zûl-i İsa da dâhil olmak üzere bu üç kıyamet alameti ile ilgili ha-berlerde üç dine ait ortak unsur-lar bulunduğu üzerinde durul-muştur. İlgili rivayetlerin değer-lendirmesi yapıldıktan sonra ya-zar tarafından ortaya konan neti-ceye göre “Kitâb-ı Mukaddes’te-ki naMukaddes’te-killerle bazı hadislerin para-lellik arz ettiği dikkat çekmekte-dir. Bu durum rivayetlerin Kur’ân-ı Kerîm dışındaki kaynak-lardan beslendiği ihtimalini güç-lendirmektedir. Ayrıca gayba ait bir hususta yer ve zaman gibi ay-rıntıya varan unsurlardan bahse-dilmesi de rivayetlerden şüphe edilmesine neden olmaktadır. Konuya dair araştırmalar da, sa-hih hadislerdeki bilgilerin Kur’ân-ı Kerîm’le paralellik arz ettiğini bunun dışındaki nakiller-de ise anlam kayması meydana geldiğini göstermektedir.”

Dâbbetü’l-arz konusunda ola-ğanüstü yaratık tasvirlerinin Ki-tâb-ı Mukaddes ile kıyaslaması ya-pılmış ve İsrâiliyyat ile karşılaştırı-lıp değerlendirilmiştir. Bu mevzu-da yazar, bu tür rivayetlerin kay-nağını tespit için, mukayeseli din-ler tarihi çalışmalarının katkısının gereğine işaret etmektedir.

Kıyametin büyük alâmetleri arasında yer alan bir diğeri güne-şin batıdan doğmasıdır. Bu kısım-da Hz. İsa ile ilgili ve tevbe kapı-sının kapanması hakkında da ola-ğanüstü haberler nakledilir. Ayrı-ca konu ile ilgili âyetlere ve hadis-lere değinilmekte, sened ve metin DÎVÂN

2005/2

(13)

tenkidine yer verilmektedir. Ha-dis tenkidi konusunda ciddi yak-laşımlarda bulunulmakta, “riva-yetlerin 2., 3. derece hadis kay-naklarında tafsilata kavuştukları, gaybî konularda râvinin doğru anlama ve nakletme vasfının ku-sursuz olamayacağı, İslâm’ı karış-tırma ve zayıflatma amacıyla gay-ri müslimlerle bid’at ve dalâlet ehlinin bu konularda hadis uydu-rabilmesi, hadis ulemâsının da meğâzî, tefsir, melâhim, fezâil, mev‘iza, terğîb ve terhîb konula-rında fazla titiz davranmamaları, dolayısıyla sözkonusu rivayetlerin efsanevî unsurlar içermesi gibi hususlar sözkonusu hadislerin sa-hih olmaları yönündeki engeller olarak kabul edilmektedir”. Bu rivayetlerin oluşmasındaki tarihî ve psiko-sosyal etkenlere de işaret edilerek meselelere farklı açılar-dan bakılmaktadır.

Son olarak “Dünyanın Ömrü ve Kıyamet” başlığı altında dün-yanın ömrü ve kıyamet tasviri ile ilgili kaynakların aktardığı bilgile-re yer verilmektedir. İlgili eserler-de bu tür konularda ayrıntıya gi-rilmesi ile halk kesiminin gizem ve geleceğe karşı merakı arasında bağlantı kurulmaktadır. Dolayı-sıyla, yazarın ifadesiyle bu tür ha-berler doğru olup olmadıklarına bakılmaksızın korku motifini işle-mek amacıyla, herhangi bir beis görülmeden nakledilmişlerdir.

Üçüncü bölümün ikinci başlığı olan “Âhiret Haller”i (s. 246-280) adlı kısımda kıyametin

kop-ması ile mükâfat ve ceza mekân-larına gelene kadar cereyan eden safhalar tafsilatlı bir şekilde nakle-dilir. Bu safhalar “Sûra Üfleme ve Ba’s” ile başlatılır. Burada sûra üflenmesi ve dirilişin olağanüstü bir tarzda anlatımı sözkonusu-dur. “Haşr” bahsi ise detaylı ve edebî bir tarzda hikâye edilmek-tedir. Zaman ve mekân bakımın-dan kendi içinde tutarlıdır, başı sonu bellidir. Kıymetli taşlar, ola-ğanüstü özellikte hayvanlar, ca-navarlar, uzun zaman birimleri, olağan dışı tabiat olayları, güzel ve nâhoş kokular, zulmet-nur bu anlatımların bir parçasıdır. Dün-yada yapılan iyi-kötü amellerle, haşr zamanı insanların bürüne-cekleri dış görünüşler arasındaki bağ tasvir edilir. Böylece âyetler-de geçen kimi muhtasar tasvirle-rin, muhayyilenin ulaşabileceği en uç şekilde, efsanevî unsurların da katılmasıyla olabilecek en taf-silatlı biçime getirildiğini söyle-mek mümkündür. Yazarın tespiti, kıyametle ilgili âyetlerin o günün nasıllığını anlatmaktan ziyade in-sanın hidayetini amaçladığı, dola-yısıyla insanın sorumluluğuna sık sık atıflarda bulunduğu yönünde-dir. Bu rivayetler de diğer konu-larda olduğu gibi Vehb b. Mü-nebbih, Kâ‘b el-Ahbar, İbn Ab-bas’tan nakledilmişlerdir.

Amel Defteri, Mîzan, Hesap ve Sırat, âhiret halleri arasında üze-rinde durulan diğer başlıklar ol-muşlardır. ‘Mükâfat ve Ceza Ma-kamları’ konusunda ise Cennet,

303

DÎVÂN 2005/2

(14)

Cehennem ve A‘râf’a yer veril-miştir. Burada rü’yetullah, Cen-net’in kısımları, melekler, pey-gamberler, Tûbâ ağacı, Kur’ân, hutbe okuma, secde gibi dinî motifler, Cennet’in kapıları, hû-riler, ırmaklar, köşkler, son üm-metin fazileti, kıymetli taşlar, ta-rifi mümkün olmayan güzellikte mekânlar, güzel kokular, diğer tarafta ise Cehennem çeşitleri, azab verici melekler, hayvanlar, canlılar, azab biçimleri, Hz. Pey-gamber’in ümmeti için duyduğu üzüntü anlatılmaktadır. Ancak bu nevi anlatımların gerçeği ak-settirmekten uzak oldukları be-lirtilmiştir.

Sem‘iyyât bahsinin son ana başlığı “Ruhânî Varlıklar”a (s. 280-297) ayrılmıştır. Kaynak eserlerden elde edilen veriler doğrultusunda meleklerin olağa-nüstü büyüklük ve sayılarla ifade edilen şekilleri, yaratılışları, vazi-feleri ile şeytan ve cinlerin yaratı-lışları, amelleri, insanları saptır-ma biçimleri, mü’minleri ibadet-ten uzaklaştırma şekilleri konu edilmiştir.

Dördüncü bölümde ise “Diğer Konular” başlığı altında evrenin yaratılışı, nübüvvet ve sem’iyyât dışında kalan, fakat iman-küfür, sevap-günah ile bağlantılı konu-lar ve halkın İslâm anlayışını ak-settiren bir takım inanç ve telâk-kiler belli başlıklar altında ince-lenmiştir (s. 301-366). Bu bö-lümde ilk olarak “İman-Küfür Konuları” çerçevesi içinde

“İma-nın Tanımı ve Mahiyeti” ve “Kü-für ve Sonuçları” adlı bahisler mevzu edilmiştir (s. 303-308). Bu anlamda amel-iman münase-beti doğrultusunda güzel amel-lerle iman, fâsid amelamel-lerle küfür bağlantısı işlenmiştir. Meşru sa-yılmayan her fiilin yapılmasının imansızlıkla sonuçlanacağı, küfre düşmenin tehlikeleri, küfre gö-türen ameller konusunda çok sert ve katı sınırlar çizildiği ve di-nin yasakçı hâle getirildiği görül-mektedir. Yazar, husûsen bu yak-laşımın din eğitim ve öğretimi açısından sakıncalarına vurgu yapmaktadır.

Bu bölümdeki ikinci başlık olan “Sevap ve Günah Anlayışı”nda (s. 308-342) ‘Sevap ve Sevaba Ulaşmanın Yolları’ arasında bes-mele çekmek, Kur’ân-ı Kerîm okumak, dua etmek, salavat ge-tirmek, çeşitli şekillerde nafile ibadet etmek sayılmış, Cuma gü-nünün faziletine değinilmiştir. Yukarıda zikredilenleri ifâ edenler karşılık olarak yüksek sayılarla ifa-de edilen miktarlarda sevap kaza-nırlar ve tarif edilen olağanüstü tarzlarda affedilirler. “Ahlâkî esaslar ve alışkanlıklar” olarak ni-telenen ibadetler dışındaki bazı alışkanlıklar (misvak kullanmak, yemekten önce ve sonra el yıka-mak, cami yaptıryıka-mak, akraba zi-yareti gibi) karşılığında verilecek mükâfatlar da burada zikredil-miştir. Yazar, özellikle nafile iba-detler karşılığında sınırsız sevap kazanılacağının vaat edilmesi hu-DÎVÂN

2005/2

(15)

susunun “İslâm’ın ortaya koydu-ğu sistem ve dengeyi tamamen altüst edecek bir anlayış” olduğu-nu belirtmektedir. Diğer taraftan “günaha sebebiyet veren davra-nışlar’ incelenirken, haram fiille-rin cezası, ibadetlefiille-rin terki, gün-lük olaylar ve vücudun âfetleri konu edilmiştir. Yazarın bu daki değerlendirmesi diğer konu-larda da dile getirdiği biçimde “halk öğretisine hizmet eden bu eserlerin genellikle Müslüman toplum modeli oluşturmak ama-cıyla dinî kavramları ölçüsüzce kullandıkları ve korkutarak eğit-me yolunu tercih ettikleri” şek-lindedir. Bu kısım “Günahtan Kurtuluş (Tevbe)” bahsi ile ta-mamlanmıştır.

Dördüncü bölümün son konu-su olan “İnanç ve Telakkiler” içinde ibadetler (secdenin iki kez oluşu, namazın farz kılınış safha-sı, namazda şehadet parmağını kaldırmak, Hacerü’l-esved’in meydana gelişi), hayvanlar (beyaz horoz, peygamberler ve hayvan-lar), bitkiler, günlük davranış ve olaylar, sihir, nazar ve kadın alt başlıkları ile alâkalı taranan eser-lerden derlenen rivayetlerde tar-tışılmıştır. Bu bölüm de genel bir değerlendirme ile son bulmuştur. Kitap, araştırmanın bütününe yönelik umumî

değerlendirmele-rin yapıldığı sonuç kısmı, bu ko-nularda yol gösterici mahiyette son derece kapsamlı bir bibliyog-rafya ve eserden geniş biçimde is-tifadeyi sağlayacak tarzda bir in-deks ile son bulmaktadır.

Bu çalışma İslâm anlayışımız içerisinde tarihten günümüze ka-dar vücut bulmuş ve hayatiyetini devam ettirmiş, dinî bilgi şekline bürünmüş birçok biliş ve anlayı-şın tekrar gözden geçirilmesi yö-nünde ciddi bir katkı sağlamıştır. İslâm bilimlerinin, mevcut yazılı ve sözlü malzemeler üzerinde bu tür tenkitli incelemelerde bulun-masının gereği daha açık bir şe-kilde kendini göstermektedir. Di-ğer taraftan tarihin ışığını bugüne çevirdiğimizde, küreselleşen Dünya’da, Batımız ve Doğumuz-daki mitolojik, efsanevî ve kültü-rel malzemenin görsel, yazılı ve sözlü iletişim vasıtaları yoluyla toplumumuzun her yaş grubu üzerindeki tesiri ve bu tesirin İs-lâm anlayışımızda bıraktığı göl-geler üzerinde düşünmemiz açı-sından da bu çalışma dikkatleri-mize bir soru işareti koymaktadır. Alanında önemli bir boşluğu dolduran ve disiplinler arası ortak araştırmalara da örnek teşkil ede-cek evsafa sahip bu çalışmanın ilim âleminde hak ettiği yeri

bula-cağını düşünüyoruz.

305

DÎVÂN 2005/2

(16)

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu anlayış, ikinci durumda ölen kişinin kazaya uğramayıp ölmemesi halinde tabiî (müsemmâ) eceline kadar yaşayacağı tezine dayanmaktadır. Onlara göre, eğer böyle

Diploma almağa muvaffak olan genç meslektaşlarımıza hayatta muvaffakiyet ve memleket kültürüne nafi olma- larını diler ve kıymetli tedris heyetini tebrik ede- riz..

40 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak dini Kur’an dili : yeni mealli Türkçe tefsir.. neticede kardeşini öldürür. Böylece günah eylemi cinayet boyutlarına varan

Peygamber’in üstünlüğüne, mükemmelliğine işaret edilen bir diğer husus da kültürümüzde “temmet”i yani bitişi, sona ermeyi gösteren “mim” harfinin

Avrupa şehirlerinde meydanla- rın veya mahallelerin tanzim projeleri için açılan müsabaka- lara o şehrin sakinleri olan bütün mimarlar iştirak ederek, meslekî bilgi

Bu çalışmada İlahiyat Fakültelerinin gelişimi, öğretim hayatımıza katkıları, nasıl daha kaliteli eğitim yapabilecekleri, sahip oldukları bilimsel potansiyel

Çünkü, kuşak bilinci, yedi atanın her bir üyesini birleştiren çok güçlü bir ideolojik ve sosyo- psikolojik faktöre sahip olmakla kalmaz, aynı zamanda bu tür

The Journal of International Turkish Language & Literature Research Volume 9 Issue 21 April 2020 p. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Kısâs-ı Enbiyâ- Peygamber