• Sonuç bulunamadı

Orhan Pamuk'la yazmak ve yaşamak üzerine:Yaşanmayan hayattan intikam almak

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Orhan Pamuk'la yazmak ve yaşamak üzerine:Yaşanmayan hayattan intikam almak"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Bazen ben

bir pırıltı

bulduğumu

ve Cennet'e

geri_ _ _ _ _ _

döndüğümü

düşünürüm.

Bazen de

Cennet'te

dolaştığımı

sanarken,

yalnızca

kendi

yavanlığımın

bahçesinde

vakit_ _ _ _ _

kaybettiğimi

farkederim

t İ, İ l l i I

.

, c c / j C Ü K U q « ^ “ Ğ 1 7

v u , u l V t J v ^ v ^ t t U R C U S Ç l / İ n f i l i

t Ç

e

7

.

c ;ı m ç z v c f a

z

ç ö v c ç z a ç z e a 1 ç e u I a m ç z u e s a m ( , u .,:

Orhan Pamukla «azmak ve yasamak üzerine

1

1

1 V Ç L ^

1

a y ü g e a ii ç e z ç e a ç b

Orhan Pamuk la yazmak ve yaşamak üzerine , c s v c z v c ç z e ü t z ü t z ü t ü t z a ü t z

a

ü

1

z

ü a t z a u

1 * a

_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _

ı k in I >f j ö-v c ç z s b f ı e a ü t k m k m m t k c c c m k m n r >

V A V A A I A A A V A A l

x

g § a c' e c c z * c m g g t ğ c ı ü i ü i ü i t i o ç ö c k k / c C z a t a

1 H u n i U I V I H I H I U

z i a ü »a a b a a ü z i a v c ç ü z u i e ç z i c ç z i u c a ü c / f ü ı

T

1

k J a s; z u c y a ç z u y e m z f ğ fp d ğ ı ü z u y a ç z i y ö c e v z

YAŞANMAYAN

HAYATTAN

lYTIKAM A1MAK

Orhan Pamuk bir süredir yeni bir roman üzerinde çalışıyor. Yeni Zelanda'da olduğu bir sırada, yazm akta olduğu başka bir romanı yarıda bırakarak başladığı bu romanı k m bir süre sonra bitireceğine inanıyor. Çünkü son iki aydır Teşvikiye'de, çalışma mekânı olarak kullandığı çatı katında keyifle yazıyor ve kendinden memnun... Neşeli...

"Hayatın doluluk anı", böyle diyor yaşamını anlamlı bulduğu bu döneme...

Nokta'dan Berran Tözer, Orhan Pamuk'la ilk kez yeni romanı konusunda görüştü.

Pamuk, yazm ak, yaşamak, yazarak yaşamak etrafında düşündüklerini anlattı

N

r okta: Uzun bir süredir yeni bir roman üzerinde çalıştığınızı, yayınlanm a­ dan önce rom anınız hakkında ko­ nuşmayı sevmediğinizi biliyorum. Yi­ ne de birkaç ipucu veremez misiniz? Pam uk: Ben çok yavaş yazdığım ve

üretirken başta kendimi hep düş kı­ rıklığına uğrattığım için, "yeni bir çalışmanız var mı?" sorusunu her duyduğumda, içime bir mızrak saplanmış gibi oluyor. Roman için, bu nedenle hiç­ bir zaman tarih vermiyorum. Kendi kendime tarih­ ler koyuyorum, ama sonra yine bir defa daha kendi­ mi düş kırıklığına uğratmak üzere... Yakın zamana kadar ruh halim şöyleydi: Hani Pazar öğleden son­ raları olur, dağınık ve disiplinsiz öğrenci ertesi gün­ kü matematik ödevini yapmamıştır. Üzerine, kendi­ sinin aşağılık birisi olduğunu düşündüren, kendisi­ ni paralize eden bir kabus duygusu çöker. "Romanı­ nız ne zaman bitiyor?" türü bir soru karşısında, işte

¡ a k u c j ü t g n ğ ı k j e a l ı

ıÇz7ğ z | ç j c ç i . v c z ç | ®

/ c ç v 3 z v ç ç iz eHi t jzriH

H A A l # t k m H j ö v'c ç z sMf i e ;

I V I f l I İ t g ğ a «Je c c sy c n j l g t g

l l i n i l z i a ü

i a a b a a ü

a v c

o ğ t ; u p h n k J a şi z u e y a *z u | l e n

y e m

ZJk&p d ğ ı it

z

u y

a

ç z j y ö c ç v z j >

3

a 1 m ç z j v c ç z a ü k e ii s ç 1 z J p e a 1 ç /

; a

ç e u 1 a m ç z u c ş a m ç z ıı ş e a

: j c ç z r e m y ü g e a ü ç e z ç e a ç h ö , V . c

pfrt-zJt ü t z a ü t z a ü t zYKı t /. a ü t z a ii

f i e a ut k nı k m m t k e e e r a k m n r e k i ı

g e i ü i ü i ü i t i ö ç ,ö c k k z c

e z a i a

ü

ı v c

ç

ü

z u i

e ç

z i

c ç z/ıı e a ü ç z f ğ 1 ü r

ŞtYn

z

f ğ p d ğ 1 ü

z

u y f ç

z

j y ö c c 'v z j

ç z j ç z j c ç z j e a k ü d ü t g n ğ

1

k j e a l m ç z j v c ç z a ü k e ii s ç 1 z J p e a 1 ç

e k

z

j e z e a m ç z v ctz a z ç ö v c ç z a ç z e a 1 ç e u 1 a m ç z u e ş a m ç z u s e a

i v c ç z e y a ç t u z ğ z t ç j c ç j v c z ç j c ç z i e a y ü g e a ii ç c z ç e a ç b ö , v . ı

j z ç j e ür k k k v c ç v i z v c ç z e ü t z U t z ü t ü t z a ü t z a ü t z U a t z a ti t z a ti

i r n İh p u i e a ü t k m 11 j ö v c ç z s b f i e a ü t k m k m m t k e e e m k m n r e k ;

ç ç j c m I e a t g ğ a | e c c z i c m g g t g e i ü i ü i ü i t i ö ç ö e k k z e e z a i a t

i z i a U z i a i a ü z i a ü ! a a b a a ü z i a v c ç ü z u i e ç z i e ç z i u e a ti ç z i ğ

1

ii

1

>ğt ; u p h n k J a p z u e y a c z u v e m z f S p d ğ

1

ü z

11

y a ç z. j y ö c ç v z j

bu tür bir duyguya kapılıyorum. Romanımı keyfim- ce, istediğim gibi, belki de hiçbir zaman bitirmeden yazmak istiyorum. Bu nedenle de romanım konu­ sunda hiç kimseyle konuşmuyorum. Ama şu son iki aydır olağanüstü bir zevkle ve çok iyi yazıyorum. Uzun süredir ilk defa kendimi yeniden 'adam' gibi bulmaya, kendimden memnun olmaya, kendimi sevmeye başladım. Şimdi size birazcık anlatma iste­ ği duyuyorum.

Romanı iyi yazdığıma kendimi inandırmışken hissettiğim o bütünlük anları. Dopdoluluk duygusu, yaşamın anlamlı olduğu, boşa geçmediği, bir üçün­ cü kişinin ölümünü işittiğimde, 'ben de böyle ölüp gideceğim, hayatın anlamı yok’ duygusuna kapıl­ madığım anlardır bunlar. Bu temalardan bahsedi­ yorum, çünkü bunlar aslında romanımın da tema­ ları.

Nokta: Yaşamının anlamını yazarak ya da başka bir biçimde bulan birinin romanı mı?

Pamuk: Hayatta bir doluluk anı. Bu anı yaşama

zevki. Hayat denen zaman diliminin anlamlandıra­ cak bir eyleme dönüştürebilme yeteneği. Romanı­ mın genç kahramanları, benim de yazarken tutkuy­ la, şiddetle yapmaya çalıştığım gibi bir çeşit kusur­ suz bir an, bir çeşit günlük hayatın ötesine geçen, hepimizin bildiği sıradan anları aşan, daha derinde bir an arıyorlar. Kafaları bununla meşgul, bununla hayatlarını ilişkilendirerek anlamlandırmak istiyor­ lar. Benim gençliğimden de epey bir şeyler var bura­ da.

Nokta: Son iki aydır hissettiğiniz bu doluluk ve yakaladığınız bu anlamın bir anda yokolduğu, acılı anlan da var herhalde yazmanın...

Pamuk: Her şeyi söyleyebilirim bu konuda. Kimi

yazarlar, 'yazmak çok zevkli' diyor. Hak veriyorum. 'Yazmak bir işkence' dediklerinde de hak vermişim­ dir. Yazı yazarken bir anlamda Cennetle Cehennem arasında, ölümle bayram arasında gider gelir yazar.

En azından ben böyleyim, ama birçok yazarın da böyle olduğunu sanıyorum. Bazen ben bir pırıltı bulduğumu ve Cennet'e geri döndüğümü düşünü­ rüm. Bazen de Cennet'te dolaştığımı sanarken, yal­ nızca kendi yavanlığımın bahçesinde vakit kaybetti­ ğimi farkederim. Ruh halim de böyledir, bazen ken­ dimi beğenirim, olağanüstü neşeli olurum, bütün dünya bana anlamlı ve hükmedebildiğim kapalı bir yer olarak gözükür. Bazen de her şey kaotik, bütün­ lükten yoksun bir karışıklığa dönüşür. Ben de bir bi­ lardo topu gibi, kafamı kararsızlıklarımın, hırsımın, irademin bu tür duvarlarına çarpa çarpa ilerlemeye çalışırım.

Nokta: Dışarıya kapalı bir insansınız. Günlerce, aylarca kapanıyor ve yazıyorsunuz. Sosyal bir insan olduğunuz söylenemez. Peki, yazm ak yaşam am ak gibi bir özveriyi gerektiriyorsa, yaşamaidan yazılan bir roman, yaşamın gerisinde kalmıyor mu?

Pamuk: Sorunuzu ikiye ayırıyorum: Yazmak

ya-■

82NOKTA 25 NİSAN -1 MAYIS 1993 NOKTA 25 NİSAN - 1 MAYIS 1993 83

F O T O Ğ R A F L A R : F E R H A T A T A L A Y / N O K T A

(2)

Yazı

yazarken

bir anlamda

Cennetle

Cehennem

arasında,

ölümle bayram

arasında

gider gelir

yazar

şanmayan hayattan bir çeşit intikam almaktır. Yüce bir şey yapma, yaratma, ortaya koyma yanılsaması­ na kendimi inandımıışıındır. Bu yüce şey belki de kendini kandırmaktır, hayata bir anıt bırakma tut­ kusu bir yanılsama olabilir. Bu yanılsama için çoğu zaman bayatın büyük bir kısmından vazgeçmişim- dir. Ama bunun arkasında kuvvetli bir intikam duy­ gusu var. Hayattan alamadıklarım, almaya korktuk­ larım, açıkça isteyeınedikleriın ya da karşılanmayan isteklerim üzerine, sonradan yazımla alabileceğim bir intikam, bir zafer isteği çok aşikar biçimde ka­ famda vardır.

İkincisi: Benim için önemli olan yazıdaki cümle­ lerin sahici gözükmesidir. Ama bu deneyimin sahici olması anlam ına gelmez. Yazdığım bütün kitaplar bir bütün teşkil ediyor ve bu bütün de benim ruhsal bayatıma tekabül ediyorsa, önemli olan bııdur. Be­ nim ruhsal hayatımın dolu, zengin bir bayatla bes­ lenip beslenmemesi önemli değildir, bütün hayatımı bir odada geçirebilirim. Bu benim için bir kayıptır elbette. Ama isterim ki, yazdığım kitap da, bütün bayatını bir odada geçirmiş birinin kitabı olsun. Za­ ten bütün hayatımı bir odada geçiriyor da değilim.

84 NOKTA 25 NİSAN - 1 MAYIS 1993

Nokta: Yine de size ilişkin böyle bir im ge var- ama... Bana kalırsa sizin hoşunuza giden bir yazar imgesi bu.

Pamuk: Bu imge pek doğru değil am a karşı çık­ mıyorum. Benimsemekten hoşlanıyorum. Birçoğu­ nun benim eksikliğim ya da kusurum olarak gördü­ ğü şeyler, benim üslubum, özelliğimdir. Bunu sa­ hiplenmek isterim. Bu imajda hoşuma giden şeyin ne olduğunu biliyorum. Romantik edebiyatın, mo- demizmin hatta bizdeki tasavvuf edebiyatının yarat­ tığı bir imajdır bu: Hayattan elini eteğini çeken, sa­ natına bütünüyle kendini veren, 'aziz' yazar... Hayat benim isteklerime cevap vermediği zaman, bu mas­ keyi yüzüme geçirmek büyük zevk olur, acım bir za­ fere dönüşür.

Nokta: Niye hayata karşı bu kadar ürkeksiniz? Pamuk: Bunu çözmek adım adım yapılabilecek bir şey. Ben böyle bir hayatı istediğim için yazar ol­ dum. Hayat denilen ve akıl karıştıran o karmaşaya adımlarımı atmakta çekingendim. Çekingenlikten çok sıkılgandım. Başkalarının zevk aldığı anlarda, bu anlardan onlar kadar zevk alamayan biriydim. Diyelim bütün kış kıyıda durmuş bir sandalı kıyıya indirmenin zevki. Ben de zevk alabilirim bundan ama bir süre sonra içimden bir sesin bana 'odana git, odana git ve hayal kur' diyeceğini bilirim. Bu nedenle ben sandalı suya indirir ve hemen eve döne­ rim.

Nokta: Yeni romanınızla aramıza hayat girdi, ye­ niden ona dönelim. Bir söyleşinizde "Kara Kitap" için "şiirde kullanılan vezne benzer bir ses yakala­ maya uğraşıyorum" diyordunuz. Yeni romanınızda da cümleler, dil, temanın önünde mi?

Pamuk: Bir kısmında daha da çok önünde. Bir kısmında değil. Bu kitap, "Kara Kitap"ın en şiirsel yerlerinden -varsa tabii- daha şiirsel olm a niyetleri taşıyor. Bazı bölümlerde daha yalın hir anlatım var. Kitabım üç bölümden oluşuyor. Bazı olaylar dizisi üç kere yeniden anlatılıyor. 20 yaşlarında bir kahra­ man bir kitap okuyor ve bütün hayatı sarsılarak de­ ğişiyor. Yazdığım kitap, aslında benim hayatımın nasıl sarsılarak değiştiğinin kitabı. Kahramanın okuduğu kitaptan çıkarak, demin sözünü ettiği o eş­ siz doluluk anlarını nasıl aradığıyla ilişkili. Fakat bu yaşadığı serüvene üç değişik noktadan bakıyor.

Nokta: Diğer rom anlarınızda olduğu gibi fonda tarih ve ansiklopedik bilgi yok m u bu romanda?

Pamuk: Ansiklopedik bilgi var ama tarih yok. Za­ ten günümüzde geçiyor. Çok kontrollü bir roman, bunu da söyleyebilirim. Çok az romanımı böyle, içinde sayfa sayfa ne olacağını bilerek yazdım. Bu nedenle de l,5 yılımı verdim. Bitmesine de fazla za­ man kalmadı.

Nokta: "Beyaz Kale"nin Batı'da bunca tutulup, bunca dile çevrilmesini neye bağlıyorsunuz. Sonuçta "efendi-köle" ilişkisi, gizli bir eşcinsellik gibi tema­ lar çok yabancı değil onlara. Gerideki tarihsel örgü ve Doğu mistisizmi mi?

Pamuk: Ben de bilemiyorum. Cevap vermek zor. Eleştirilerde 'zekice", 'akıllıca' gibi sözler vardı. 'Ze­ kice, iyi hesaplanmış, iyi kurulmuş am a hayat yok' diyebilirdi yayıncılar. Demek ki onu da yakalamı­ şım. Tabii yayınevlerinin de etkisi var. Kitap hep

(3)

güçlü yayınevlerinden çıktı. Mesela bir yayınevi yeni kataloglarını gönderdi. Katalogun ortasında bir say­ fada Stephen King, bir sayfada ben!!! Şimdi bu kitap satmaz mı!

Nokta; Dünya edebiyatında kendinizi kiminle öz­ deşleştiriyorsunuz? Umberto Eco'yla mı?

Pam uk: Kimseyle. Ben artık 40 yaşıma geldim, benim kendimi özdeşleştirdiğim bir yazar varsa, o da Orhan Pamuk diyebilirim. Nereye gideceğimi, ne yapacağımı çok iyi biliyorum artık, güvensizliklerim azaldı. Etkiler olabilir tabii. Ben Türk yazarlarına göre kendimi daha cesaretli bulmuşumdur, etkilen­ mekten korkmamışımdır. Pek çok yazardan pek çok şey öğrendim. Bunun dışında kendimi biriyle özdeş­ leştirmem mümkün değil. Ayrıca dünyada da benim durumum biraz tekil bir durum. Bu kadar ücra bir dilde yazan bir yazar, kendi ülkesinin folklorik özelliklerine dayanmayan, kendi ülkesi hakkında ef­ saneler yaratmaktan çok, efsaneleri kırmaya yöne­ len ve bu kadar dile çevrilen çok fazla yazar yok dünyada. Sevdiğim yazarları bile söylemekten çeki­ nirim. Yine de Thomas Bernhard, John Updike diye­ bilirim. John Updike'ı çok zeki bulurum. Ama beni tek tek duyarlılıklar ilgilendirir yazarlarda.

Nokta; Çok çevrilen bir yazar olduğunuz için, çok sık da yurtdışında davetlere, önemli yazarlarla bir­ likte toplantılara, konuşmalara katılıyorsunuz. W i­ told Gombrowicz bu tür yazarlar için "düşünce tu­ ristleri" diyerek, onları biraz küçümsüyor. Siz kendi içinizde bu tür bir rahatsızlık duydunuz mu?

Pam uk: Evet, epey davet aldım son üç yıldır. Bunları biraz bendeki bir eksiklik ve doymamışlıkla kabul ettiğimi hissediyorum. Ben otuz yaşıma kadar kitap yazdım, yayınlamadılar. Şimdi bana bir ilgi var. Yani intikama benzer bir duyguyla gittim. Yaz­ mam gereken bazı vakitlerimi böyle harcadım. Uluslararası yazarlar şöyle: Bir tanesi mesela 'circu- it'te görüşmek üzere, dedi. Yani tekrar rastlaşmak üzere. İletişimin kolaylaştığı son onbeş yirmi yılın ucubesi ya da ürünü olan uluslararası yazar diye bir şey var. Gittikleri yerlerde konuşma yapmaktan öte, kendi kitaplarını sattırmak için röportajlar yapıyor­ lar. Bu yazar nasıl bir yaratıktır, sıkıntıları ve ruh hali nedir, bunu gördüm biraz. "Ben buraya niye geldim aslında, ama yine de ben bu röportajı yapa­ yım" diyen, oradaki yazarlarla tanışmaktan zevk alan, hem yazarlığının ona getirdiği zafer duygusu­ nun tadını suçluluk duygusuyla çıkaran hem de gerçekten yalnız başına kalmak isteyen, bu ikilemde bir çözüme varamayan bir tip bu. Bu ruh hallerinin bazılarını ben de taşıyorum. Ama benim için efsane yıkıcı bir yanı oldu. On sekiz yaşında gözünüzde bü­ yüttüğünüz yazarların, aslında o kadar da olağa­ nüstü kişiler olmadığını görmek...

Nokta: Sizin sormamı istediğiniz bir şey olabilir miydi?

Pamuk: Sormanızı istediğim değil de, soracağı­ nızı sandığım bir soru vardı. Sormadığınız için sizi tebrik ederim. Çünkü o kadar çok soruluyor ki, ne diyeceğimi bilemiyorum. Soru "Postmodemizm"di. Çok sıkıldığım ve içine hiç girmediğim bir konu. Sormadınız, çok teşekkür ediyorum. Size bir buket çiçek vermek isterdim! •

NOKTA 25 NİSAN - 1 MAYIS 1993 85

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Kald~r~ld~~~~ halde; Umum Müdürlü~ün Konya'ya göç etmesinin bitimine kadar bir ay daha sürmesi uygun görülen Konya ~~metlesi Müdürü Zihni Bey'den istenilen raporda;

Zat-ı âlîlerinizle telefonla veya karşı karşıya gelerek görüşmemiz mümkün olabilir mi?Şayet mümkün ise nasıl ve ne zaman olabilir. Göndermiş

göründüğü gibi sovyetleştirmenin ilk zamanlarında bolşevik yönetimi, aşura ayinlerine ilişkin kampanyanın dine ve Müslümanlara karşı değil, din adına

«Yok, siiddc-i pâk-i dergehinden «Ayrılmama ihtimâl efendim!...

■ Türkiye'de 1936 yılından beri çikolata ve çikolatajı gıda ürünlerinde lider olarak üretimini sürdüren NESTLÉ 1989 yılında, Bursa-Karacabey'de yeni bir tesis

PARİS, (Hürriyet)- Fransa’nın ciddi ve yüksek tirajlı haftalık der­ gisi “Le Nouvel Observateur” de yayınlanan “ Ermeni Sorunu” ile il­ gili olarak tarihi

Gazeteyi boş vakitleri değer­ lendirmek için seçilen bir eğlence vasıtası değil, maarif sahasındaki geri kalmışlığı telafi edebilecek bir vasıta olarak

The most successful approach identifying and predicting the symptoms and indications of having an cancer is SVM(Support vector machine) and with robust and high