• Sonuç bulunamadı

Şakir Ağa

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şakir Ağa"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

T T .ia M a 4 % o i f '

Klâsik Türk Mûsikîsi Bestekârları :

Şâkîr Ağa

I

I. Sultan Mahmud devrinin de­ ğerli ve yüksek bestekârların­ dan «birisi de İzzet Şâkir A ğa’dır. Kırım göçmenlerinden Tatar Os- manoğlu torunlarından biri olan ve Türk Mûsikîsi âleminde ismine sâdece “ Şâkir Ağa” denilen bu bes­ tekâr 1778 yılında Îstanbulda “ Zeyrek” civarındaki “ Haydar” mahallesinde dünyaya gelmiştir. Babası zahire tüccarlarından Ah- med Emin ağa’dır.

Şâkir biraz daha büyüyüp genç- ijıtidâî mektebinde yaptı. Küçük yaşta iken anne ve babasını kaybe­ dince teyzesinin himâyesinde kaldı. Şâkir’in, daha, küçük yaşta iken sesinin güzelliğini ve mûsikîye olan hevesini gören teyzesi onu (ke­ man) çalmağa başlatmakla mûsi­ ki hayâtına atmış oldu.

Şâkir biraz daha büyüyüp genç­ lik çağına girince Enderûn’a çırağ

Hayrı Yenigün

edildiği zaman III. Sultan Selîm’in hazîne kâhyası Sâlih beyin dâire­ sine verilmişti. Burada mûsiki der­ si almağa başlayan Şâkir henüz 18 yaşında bir gençti. Enderûn’da mû­ sikî ile birlikte diğer ilimlerde de gelişiyor ve sesinin güzelliği dola- yısiyle de Pâdişâhın husûsî gezin­ tilerine ve mûsikî fasıllarına işti­ rak ettiriliyordu. Şâkir ağa, sesinin güzelliği ve hânendeliğinin yüksek­ liği derecesinde de keman ve tanbur da çalıyordu. Çaldığı keman bilhas­ sa III. Sultan Selîm’i gaşyediyor ve pâdişâh, Şâkir’in parmaklarından dökülen nağmelerden aldığı ilham­ larla terkib’ler buluyor ve beste­ ler meydâna getiriyordu.

Şâkir Ağa, mûsikîde gösterdiği liyâkat kadar ta’lik yazı yazmakta da tam mânâsiyle bir hattat ve Edebiyatta da oldukça ileri bir de­ recede idi. Şiirdeki kaabiliyetini gösteren bir kıt’ası şudur :

Bir ben gibi ol âfete üftâde mi vardır Lâ’l-i lebe efkende vü dildâde mi vardır Dergâhına bin cân ile ey şâh-ı cihânırn

(Şâkir,) gibi bir bende-i âzâdemi vardır.

Şâkir Ağa, III. Selîm’den sonra II. Sultan Mahmud’un başmüezzin ve musahibi olmuştu.

Diğer taraftan, Sultan Selîm’in fecî’ şehadetinden şiddetli bir acı

duyan Hammamî zâde, sarayı he­ men terk etmişti. II. Sultan Mah­ mud Yeniçerileri kaldırmağa mu­ vaffak olduktan sonra Yenikapı Mevlevîhânesini ziyâretinde “

(3)

Mu-TÜRK YURDU

kaabele” de okunan “ Neva” âyini dolayısiyle İsmâil Dede’yi hatırla­ mış ve derhal Saraya celbederek kendisine musâhib tâyin etmişti.

Dede’nin bu suretle tekrar sara­ ya girmesi Enderûn hânende ve sâzendeleri arasında bir takım de­ di - kodulara sebebiyet verdi ise de bu keyfiyetten en ziyade cam sıkı­ lan Şâkir Ağa olmuştu. Sarayda Şâkir Ağanın taraftarları bulundu­

r>a/>

ğu kadar Dede Efendiyi de iltizâm edenler vardı.

Şâkir Ağa, II. Sultan Mahmud’- un İsmail Dede’ye olan iltifâtlarını eski bir iğbirârı yüzünden çekemi­ yordu. Onu ne yapıp yaparak biz­ zat mûsikişinâs ve bestekâr olan II. Sultan Mahmûd’un huzûrunda mahcûp bir vaziyete sokmayı dü­ şünüyordu. Tasavvurunu tatbik etmek için :

E y şâh-ı melekhû kadd-ı bâlâ-yi ferahnak Vechinde muharrer senin imzâ-yi ferahnak Teşrif-i kudûmun şeref-efzâ-yi ferahnak Cennet gibidir işte bu nevcâ-yı ferahnak

“Medhiye” sini — ismini bir sır ha­ linde gizlediği—; bir terkib olan

(Ferahnâk) makaamı adıyla, ağır aksak semâî usûlünde meydâna

getirdi. Bu eserini bir yandan sa­ rayda kendine yakın ve taraftar olanlara mahremâne meşk ederken bir yandan, da :

Meyi ıder bu hüsn ile kim görse en gülfem sem Taze sünbülzâre döndürmüş siyeh perçem seni Bî misil bir hüsne mâliksin ki ey kaaşı hilâl Birbirine gösterir çün

kıt’asını da aynı terkible ve çenber iykaaiyle besteliyordu. Bu eserler meydana gelip gizlice talebelerine geçilirken her nasılsa durumdan Dede Ef. haberdar oldu. Şimdi o da kendi mûsiki taraftarlariyle, Şâkir

mâh-t nev-âlem seni

Ağaya karşı gizli bir müdâfaa cep­ hesi almıştı. İsmail Dede, Şâkir Ağanın yeni bestelerinin seyir ve tavurlarını el altından öğrenip ta­ mamen kavradıktan sonra o da ay­ nı terkib dâhilinde :

Figaan ider yine bülbül bahar görmüştür Benim gibi o da bir gül’izâr görmüştür Nedir bu hüsn ü melâhat, nazîrin olmadığı Efendi gerçi kulun çok diyar görmüştür

(4)

SAKIR AÖA i;k7

mısrâlarını zincir usûlünde ve mü- teâkiben de :

Dil-i bîçâreyi mecruh eden tîg-i nigaahındır Beni sevdalara dûş eyliyen zülf-i siyahındır

Koyub evvel bu hâle sonra lâyık mı dimek dilhûn Senin bu çektiğin cevr-ü cefâ kendi günâhındır

güftesini de yine aynı Ferahnâk makaammda nakış semâî olarak derhal besteleyivermiş ve kendi şâkird ve taraftarlarına meşk et­ mişti.

Şâkir Ağanın, Dede’nin bu ha­

zırlığından hiç haberi olmamıştı. O nasıl olsa bir gün II. Sultan Mahmud’un huzûrunda Dede ile karşılaşacaktı. Hazırlığını temam- lamak için :

Bir dilbere dil düştü ki mahbûb-i dilimdir Reftârı nâzik■, kaameti ar’ar bedelimdir Tîr-i nigeh-i gamzesi ger eylese te’sîr Canımda nola hayli zamandır emelimdir

kıt’asını da aynı makaam ve Yü­ rük semâ! usûlünde besteliyerek şimdilik tamamladığı bu üç eseri­ ni maiyyetindeki hânende ve sâ- zendelere gizli gizli meşke devam ediyordu.

Aradan kısa bir zaman geçmişti. II. Sultan Mahmud İsmail Dede ve Şâkir A ğa’nm iştirâkiyle bir “ kü­ me faslı” dinlemek istedi. Şâkir Ağa’nın sevincine payân yoktu. Dede Ef. yi bilmediği bu “ Ferâh- nâk” makaamiyle huzûrda küçük düşürecekti.

irâde edilen zamanda sarayın her iki mûsiki hey’eti müştereken II. Mahmûdun huzurunda “ Fasıl” a başladılar (* ). Şâkir Ağa’nın eserleri kendi rüfekaasiyle okunub çalınırken Dede Ef. ve arkadaşları bu besteleri sükûnetle dinlediler.

Fakat Şâkir A ğa!nın 2 eseri ta­ mamlanır tamamlanmaz — bu se­ fer de mukaabil ta ra f— birbiri ardınca Dede Ef. nin aynı makaam- dan olan “ Figaan ider yine bül­ bül...” ve “ Dil-i bîçâreyi mecrûh iden...” beste ve nakış semâîyi usûl ve âdâbiyle okurlarken Pâdi­ şâhla Şâkir Ağa hayretten hayrete düşüyorlardı. Bu mûsiki mubâre- zesi karşısında Sultan Mahmud içinden gülerken Şâkir Ağa da ay­ nı halle ağlıyordu.

Şâkir Ağa’mn son söz eseri ola­ rak da “ Bir dilbere...” Yürük semâ- îsi parlak bir şekilde okunub ça­ lındı.

(*) Bu Ferahnâk makaamı hâdise­ sinin bir kısmı “Türk Yurdu” mecmû- asının 243. sayısında "ikinci Sultan Mahmud” başlıklı yazıda intişâr et­ miştir.

(5)

888 TÜRK YURDU

Şâkir Ağa, pâdişâhın huzûrunda yapılan “ Ferahnâk” faslının bir bestekârlık düellosu şekline girece­ ğini hiç ümid etmemişti. O, bil’akis İsmail Dedeyi Sultan Mahmud’un huzûrunda mahcûp edeceğine kuv­ vetle inanırken aksine olarak — müsâbaka hâlini alan bu kar­ şılaşmadan— kendisi büyük bir

üzüntü duydu, ve hayâl sukuutuna uğradı. Bu sebeple de evvelce bes­ telemeye başlayıp miyânma kadar gelmiş olduğu kıymetli bir “kâr” mı ikmâle kendisinde bir türlü kuvvet ve cesâret bulamadı. Nâta- mâm bu eserinin güftesi Şîraz’lı Hâfız’m eş’ârından alınmış :

Sâkty be nûr-i bâde her efrîız cârri-ı mâ Mutrıb begün ki kâr-cihan §üd bekâm-ı mâ Mâ der piyâle aks-i ruh-i yâr dideîm E y bî, haber zi leszet-i şürb-i müdâm-ı mâ

(Mânası;

Sâkıy, kadehimizi şarâbın nû- riyle parlat. Çalgıcı, dünyânın bize uyduğunu — sen de sazınla — şöy­ le. Ey bizim devamlı içkimizin lez­ zetinden haberi olmayan... Biz ka­ deh içinde sevgilinin yüzünün ha­ yâlini görenlerdeniz.)

bir gazeli idi (* ).

II. Sultan Mahmud’un sermüez- zin ve musâhibi Şâkir A ğa’nın 50 kadar olan eserlerinin ancak 3 ta­ nesi büyük iyka’da yapılmış bes­ telerdir. Diğerleri kâmilen -— klâ­ sik üslûbda meydana getirilmiş — şarkılardan ibârettir. Eserleri için intihâb etmiş bulunduğu makaam- lar da şunlardır :

Rast, Mâhur, Sûznâk, Hicâzkâr, Isfahan, Hüzzam, Müstear, Mâye, Sabâ, Bestenigâr, (ve bizzat terkîb ve îcad ettiği) Ferahnâk, Eve, Evc-ârâ, Bûselik, Hisar-bûselik, Nışabûrek, Nühüft,

Sabâ-zemze-me, Acem-aşîrân, Bayâtî-arabân, Şed-arabân, Şevk-efzâ, Şevk-i tarab ve Yegâh’dır.

Sultan Mahmûd’un en muktedir ve tanınmış bestekârlarından biri olan Şâkir Ağanın gerek beste ve gerek şarkıları tetkik edilirse onun klâsik tarzdan ayrılmadığına ve kısmen de III. Sultan Selîm’in bes­ telerinin te’sıri altında kalmış bu­ lunduğuna hükmolunabilir. Bil­

hassa Ferahnâk makaammdaki

besteleri Türk Mûsikîsi repertuva- rınm şâheserleri sayılmaktadır. Bu eserlerinden sonra da Rast makaa- mmdan ve güftesi (Hasbî)’nin olan :

(*) Sîrâzlı Hafızın bu gazeli daha evvelce de — XVII. Asırda — IV. Sul­ tan Mehmed devri bestekârlarından, Şeyh Abdülhay Ef. nin torunu ve mak­ tul Kara Mustafa Paşa’mn hânendesi Mahmud Ağa tarafından (Eve) makaa- mında ve (çenber) usûliyle bestelen- mişti. Mahmud Ağa Hicrî 1099 (M. 1687) tarihinde vefat etmiştir.

(6)

SAKIR AĞA 689

Mûy-i jûlîdem olubdur serde arıkaa ianesi Düşmüşem bir dâme kim yokdur halâsın çâresi Zahmıma ur merhemin, onulmadı dil yâresi $em’-i aşka can atar pervâne-veş dîvânesi

Söylemek kaabil midir şâirce hiç rengin edâ (Hasbiyâ) haddin midir tamirine olmaz behâ Derd-i dil takriridir af eyler ashâb-ı vefâ Şem’ -i aşka cân atar pervâne-veş dîvânesi

Ağır aksak usûlündeki şarkısını çok değerli ve. önemli bir klâsik beste addetmek yerinde olur.

Şâkir A ğa’nm bu eserinden baş­ ka, şarkıları içinde en ziyâde umûmîleşenler arasında daha faz­ la zikre şâyân olan; Rast makaa- mından (Hiç bulunmaz böyle dil- bâz) usûli: aksak, sûznâk’ten (Es­ ki hâlim hiç göremem) aksak, Müsteâr’dan (Ey tûtî-i mir’ât-ı tekellüm, (Türk - aksağı, Besteni- gâr’dan (Dâm-ı efsûnunla bend ettin dili) ağır aksak, Yegâh’tan (V a’din unutma ey peri) devr-i hind'ı olanlariyle Acem-aşîran fa ­ sıllarından ekseriyâ okunub çalı­ nan :

Bakma sakın benden yana Küstüm gücendim ben sana Nafile yalvarma bana

Küstüm gücendim ben sana Sende varken o letâfet Nasıl edeyim şikâyet Eyledin gayri cesâret Küstüm gücendim ben sana

Sofyan usûlündeki şarkısıdır. Bütün ömrünü sarayda geçir­ miş sayılabilen san’atkâr ve bes­ tekâr Şâkir Ağa Pâdişâh II. Mah- mûd’un vefâtından sonra tekaaüde sevk edilince Maçka’da “ Valide çeşmesi” arkasındaki evine çekil­ miş, Abdülmecîd’in tahta çıkışın­ dan 2 yıl sonra da 1841 târihinde 63 yaşında iken hayâta gözlerini yummuş ve cenâzesi Eyyub Câ- mii mihrâbmın önündeki mahalle defn edilmiştir.

Tanınmış Tiyatro muharriri üs- tâd Musâhib zâde Celâl bey, mer- hûm Şâkir Ağa’nın torunudur.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Okul öncesi eğitime devam eden 5-6 yaş çocuklarının sayı kavramı becerilerini anlamlı bir şekilde yordayan değişkenler sırasıyla; ailelerin matematik içeriği ile ilgili

Babasının fo­ toğrafçılığa ve müziğe ilgi­ sinden dolayı evdeki alet­ lerle hoş saatler geçirirmiş Akrep 1.5 yaşındayken.... İstanbul Şehir Üniversitesi Kü

Nasr, entelektüel konumu itibari ile en başta küresel ölçekteki çevre krizi olmak üzere, doğal kaynakların haksız pay edilişi ve insanlığı kasıp kavuran

Bu, dram atik tiyat­ rodan çok başka bir tiyatro, ge­ leneksel tiyatronun dışında bir tiyatro. Belki de çağın

Bu ne­ denle çok sevdiği Datça’ya gidebilmek için havaların iyice serinlemesini bekli­ yor.. Onun yaşamı hep yazı,

• Romanın tartışılması bence bir gerek- Ulikti. Üstelik geç kalınmış bir tartışma bu. Birçok konu ve alanda olduğu gibi, romanımı­ zın

[r]

Bugün, yılın ilk günü, puslu, yağmur­ lu belki de hafiften karlı bir günde, Piyer Loti’de Onat’ın vasiyet bildiğimiz dileği­ ni geçen yıl olduğu gibi bu yıl