• Sonuç bulunamadı

İstinye'den Rumelifeneri'ne

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İstinye'den Rumelifeneri'ne"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İS T İN Y E ’ DEN

RUMELİFENERİ’ NE

İstinye’nin yalı ve m âbedleri — Yeniköy — Tarabya —

Kireçburnu — Kefeliköy — Büyükdere — Sarıyer —

M eşhur sular — Yeni M ahalle — Rumeli Kavağı —

Rumeli Feneri.

M id h at S erto ğlu

O İZANSLILARIN «Stenos» diye andık- ları İstinye, Boğazın en derin lim anı­ dır. B urasını ilk önce M egaralılar bulm uş­ la r ve «Leostenes» adını verm işlerdi. P ut­ perestlik devrinde ise, mevcud b ir adak yerinden dolayı «Sostenion» diye anılmış- tir. Bu adak, b ir a ra boğazın iki tarafın d a hüküm süren ve sarayı Yuşa eteklerinde bulunan B ebrikerlerin kralı G addar Ami- kos’u yenen A rgonotlar tarafın d an dikil­ m işti. Yerine sonradan I. K onstantinus (306-337) tarafın d an Mikâil adına b ir kilise y ap tırılm ıştır. Yine b u rad a Aya Fokas m a­ n astırı ve im p a ra to r Rom anos Lekapenos (920 - 944) zam anında İstan b u l surlarına k a d a r ilerlem iş olan B ulgarlar tarafından tah rip edilm iş b ir saray m evcuddu. 942 yı­ lında bu sefer R uslar buraya k a d a r gele­ rek sarayın kalan kısm ıyla m an astırı ve kiliseyi tam am en tah rip etm iş ve herkesi öldürm üşlerdir.

Bu güzel koyun etrafı, O sm anlılar dev­ rinde XVI. yüzyıldan itib aren inkişaf et­ m iştir. B urada, daha çok R um lar o tu ru r­ du. T ürk halkı, gemicilerdi. Sonraları ba­ zı tanınm ış kim seler y alılar y a p tırm ışlar­ dır. Sultan IV. M urad H an devrinde üç kere Şeyhülislâm olan III. Sultan M urad H an devri Şeyhülislâm larından

Bayramzâ-de H acı Zekeriya E fendi’nin oğlu Yahya Efendi, Yeniçeri kâtibi Koyunzade, H adım Ali Ağa, Boşnak İsm ail Efendi b u n lar ara­ sında sayılabilir.

B urada yapılan ilk Islâm m âbedi Nesli- şah M escidi’dir. Kendisi Sultan II. Bâye- zid H an'ın kızı G evherhan S ultan’ın kızı­ dır. Babası, M ehmed Bey’dir. Mescid 1540 yılında inşâ olunm uştur. N eslişah H anım S u ltan ’ın E dirnekapısı civarında b ir Ca­ mii de vardır. Kocası İskender Bey, Zal M ahm ud Paşa Camii civarında yaptırdığı m ektebin bahçesine göm ülm üştür.

İkincisi, Derviş Reis Efendi Mescidi olup kendisi gemi reislerindendi. M escidin m ih­ rabı önünde göm ülm üştür.

B uradaki üçüncü m âbed K ürkçübaşı Mescidi’dir. K anunî S ultan Süleym an H an’ m K ürkçübaşısı Ahmed Bey tarafın d an yaptırılm ıştır. Mezarı Ş am ’dadır. Bu zâtın T opkapı’da b ir cam ii ve C errahpaşa ci­ varında b ir m escidi daha vardır. Topkapı’ daki cam iin Cuma vaazı civardaki Şeyh M ehmed Efendi tekyesinin Şeyhlerine aid b ir görevdi. B urasının Şeyhleri, Halveti tarik atin in Sinaniye kolunun kurucusu Ümmî Sinan’ın evlâdlarıydı.

D ördüncüsü ise Çavuş Mescidi olup M ahm ud Çavuş tarafın d an kurulm uştur.

(2)

Vefat tarih i ve m ezarının yeri belli değil­ dir.

Istinye civarındaki tepelerde kireç ocak­ ları vardı. Cezayirli Gazi H aşan Paşa (1770- 1773 / 1774 - 1779) zam anında en büyük ge­ m ileri kalafatlıyacak kızaklar kurulm uş, M eşrutiyet devrinde ise gemi ta m ir havuz­ ları m eydana getirilm iştir. Bu tesisler, daha m ükem m elleştirilm iş olarak halen Devlet Deniz Y ollarının elindedir. Lâkin, ne yazık ki böylece Boğaz’ın bu en güzel ve millî p ark olm ıya lâyık koyu mahvedil- m iştir. B unların b ir an evvel burad an kaldırılıp koyun eski tabiî haline getiril­ mesi gerekir.

YENİKÖY

Bizans devrinde b u rad a pek çok bulu­ nan K om ara, yani Kocayemiş dolayısiyle bu yer «Komarades» diye anılırdı. Daha evvel buraya, M akedonya K ralı Filip’in ku­ m andan ların d an D em etrios’un yaptığı çok hareketli ve şiddetli savaş dolayısiyle, Ter- m im erion denirdi. Aynı zam anda denizi gayet sâkin olduğu için «Evdios Kalos» adını da taşım ıştır. Biraz ilerisinin ismi Rakşlayi idi. K alender koyu ise, b ir b a r­ b a r kralının adiyle, «Piketi Limen» diye anılm ıştı.

Osmanlı İm p arato rlu ğ u zam anında ve K anunî Sultan Süleym an H an devrinde, dah a evvel m eskûn değilken, b u rad a b ir köy kurulm uş ve Yeniköy diye anılm ıştır. B uraya ilk önce bugünkü Güney Rom anya bölgesinden getirilen U lahlar (Eflâklılar) iskân edilm işlerdi. R um lar, Yeniköy adı­ nı kendi dillerine çevirip Neohorio dem iş­ lerdir.

XVII. yüzyılda Yeniköy üç bin evli, bağ­ lı, bahçeli m âm u r b ir yerdi. B ütün bu kıyı köyleri gibi G alata Kadılığı’na bağlı olup Subaşısı, Yeniçeri S erdarı, Çavuş ve ya­ sakçıları vardı. Zam anla K aradeniz kıyı­ larından gelen göçmenler, b u rad a yerleş­ m işlerdi. İçlerinde pek zengin gemi sa­ hipleri vardı. Üç H ıristiyan ve yedi Müs­ lüm an m ahallesi mevcuddu. Aya Yorgi ad­ lı Rum kilisesinde üç P atrik göm ülüdür. Ayrıca Meryem Ana adına b ir kilise vardı ki Hz. M eryem’in pek kıvm etli b ir resm i b u rad a dururdu. Yeniköy’de Yahudi yok­

tu. Yeniçeri Ocağının avcıları, Îstran ca dağlarında avladıkları çeşitli avların etin­ den b u rad a Padişahın şahsı için p astırm a y aparlardı. Deniz kıyısında yüz k ad ar pek- sim etçi dükkânı bulunuyordu. Bu dükkân­ lard a bilhassa deniz seferine gidecek olan­ la r için peksim et yapılır ve satılırdı. Ay­ rıca diğer esnafa m ahsus yüz dükkân, b ir han, b ir ham am ve b ek âr odaları mevcud­ du. Ş arabı pek m eşhurdu. K aradeniz’den Şayka denilen büyük kayıklariyle gelip saldıran Rus Kazak eşkiyasına k arşı iki yüz tüfekli Yeniçeri nöbet tu tard ı.

YENİKÖY’ÜN YALILARI

Osm anlı devlet ricali, zam anla Yeniköy’ de yalılar edinm işlerdir. B unların en m eş­ h u rları arasında S ultan II. Osm an H an (1618- 1622) devrinde D eryakaptanı ve S ad n âzâm olan ve 1621 yılında vefat eden Güzelce = Çelebi Ali Paşa’nın yalısı anı­ labilir. S ultan II. M ahm ud H an devrinde ise Rum zenginleri b u rad a O sm anlı m im a­ risinin en parlak eserlerinden olan yalılar yaptırm ışlardır. O nlardan başka Yeniköy’e zam anla E rm eniler de yerleşm işler ve b ir kilise tesis etm işlerdi. E rm eniler evlerini siyaha ve R um lar kırm ızıya boyarlarken bu âdet zam anla terk olunm uştu İleride, Köybaşı m evkiinde bahsettiğim iz asker­ ler için b ir tabya ve daha ilerideki koyda K alender köşkü bulunuyordu. Bu köşk S ultan III. Ahmed H an devrinde Sadrıâ- zâm Damad Nevşehirli İb rah im Paşa (1718 - 1730) tarafın d an yaptırılm ıştı. 1827 yılında T ürk - Rus savaşı başlarken Sul­ tan II. M ahm ud H an Topkapı sarayın­ daki Sancağ-ı Ş e rifi, yâni Peygam beri­ mizin Sancağını buraya getirm iş ve Ka­ lender köşkü bu savaşta h arek et üssü vazifesini görm üştür.

Yeniköy’deki İslâm m âbedleri şunlardır:

1 — Hacı Osman Camii: Üerya Reisle­

rinden Abdullah oğlu Hacı Osman Reis tarafın d an yaptırılm ıştır. Y anında okulu da vardı. Kendisi 1645 yılında ölm üş ve o civarda göm ülm üştür.

2 — Ali Paşa Camii: K urucusu Sadrıâ- zâm Çelebî Ali Paşa olup 45 yaşında bu­ lunduğu sırada m esâne rahatsızlığından vefat etm iş ve B eşiktaş’daki Yahya Efen­

(3)

di T ürbesinde göm ülm üştür. Babası ls- tanköylü Ahmed Paşa, 1587 yılında Tunus Beylerbeyisi iken şehid edilm iştir. Çelebi Ali Paşa 1602 yılında Yemen Beylerbeyisi, daha sonra Tunus Valisi, Kubbe Veziri, 1617 yılında D eryakaptanı ve 1619 yılında Sadrıâzâm olm uştur.

Cami, b ir yangında yanıp vakıfları da dağıldığından b ir hayır sahibince yeniden yapılm ıştır

3 — Molla Çelebi Camii: Yavuz Sultan Selim devrinin m eşhur Şeyhülislâm ı Zen- billi Ali Efendi’nin oğlu Füzeyi Efendi ta ­ rafından yaptırılm ıştır. Kendisi 1552 yı­ lında Bağdad Kadısı, ertesi yıl H alep Ka­ dısı ve sonra Şehzadebaşı Camii m üder­ risi, 1561 yılında Mekke Kadısı olmuş, 1567 yılında ise kendi isteği ile emekliye ayrılıp 1583 yılında vefat etm iştir. Birçok eser bırakm ış değerli âlim lerdendi. Pek kıym etli olan kütüphanesini F atih Camii kitaplığına v akfetm iştir Kendisi kısa boy­ lu ve beli bükük b ir zâttı.

Bu cam iin civarındaki çifte H am am , K anlıca’da, kendi cam iinde göm ülü olan İskender P aşa’nm vakfıdır. Yine bu cami civarında Ü sküdarlı Şeyh Ahmed R aufî’ nin halifelerinden Halveti tarik atin d en Şeyh İsm ail Efendi’nin kurduğu b ir der­ gâh vardı. B una vakıf tahsis eden İsm ail Efendi’nin dervişlerinden Anadolu kadıas- keri M ehmed Em in Âtıf Efendi’dir. Şeyh İsm ail Efendi 1771 yılında vefat etm iş ve Dergâhda göm ülm üştür. M ehmed Em in Atıf Efendi’nin vefatı ise ondan biraz son­ rad ır. Zenbilli Ali E fendi’nin Küçük Mus­ tafa P aşa’da yaptırm ış olduğu 1626 yılında yanan M üftü Ali Efendi Camii bu zât tarafın d an yeniden ahşap olarak yap tırıl­ m ıştır.

TARABYA

İlk adı, zehirleyici m ânâsına olan «Far- makeos» idi. Sonradan P atrik Atik (406- 425) tarafın d an değiştirilip Şifâ m ânâsına

(4)

olarak T arabya denilm iştir. Havası ve su­ yu çok güzel olduğundan h a sta la r buraya hava değişimine getirilir ve iyileşirlerdi. Liman olarak da değeri büyüktü. Bu yüz­ den aynı zam anda ticarî b ir mevki idi. Cenevizlilerle Venedikliler arasın d a 1352 yılında geçen deniz savaşı sırasında Ve­ nedik Amirali Nicolo Pisani, buraya çekil­ m işti. BizanslIlar bu yerde savaş esirleri­ nin m uhafaza edildiği b ir hapishane yap­ m ışlardı.

O sm anlılar devrinin b aşlarında burası m etrû k ve gayrı m eskûndu. Yalnız b ir dalyanla balıkçı kulübeleri bulunuyordu. Sultan II. Selim H an (1566- 1574) b ir ge­ zinti sırasında buraya uğram ış ve çeşitli b alık lar tu ttu ra ra k pişirtip kıyıya yakın servi ağaçlarının altında yem işti. Sonra da bu yerden pek hoşlanarak b ir köy kurulm asını ve kendisi için de b ir köşk yapılm asını Sadrıâzâm Sokullu Mehmed P aşa’ya em retti. Sultan IV. M urad H an zam anında Rus Kazakları tarafından ba­ sılıp yakıldıysa da yeniden yapıldı. Bu sı­ rad a sekiz yüz k ad ar evi, b ir M üslüman ve yedi H ıristiyan m ahallesi vardı. Bağlık ve bahçelikti. Tüccardan Hacı Osman Ağa tarafın d an yapılm ış b ir tek Mescidi vardı. Bu Mescid. Sultan III. M ustafa H an za­ m anında Alacalı Hüseyin Ağa adlı b ir zât tarafın d an m inber konularak Cami hali­ ne getirilm iştir. Sonra h arap olduğundan Sultan II M ahmud Han devrinde ve 1828 yılında H ünkârın Silâhdarı Ali Ağa ta ra ­ fından yeniden ve genişletilerek y aptırıl­ m ıştır.

T arabya, güzelliği dolayısiyle bilhassa zengin R um ların oturduğu b ir yerdi. H at­ ta devlet aleyhindeki faaliyetleri b u rad a konuşup k a rarlaştırırlard ı. N itekim Ef­ lâk ve Boğdan olayları, Rum ayaklanm a­ ları hep burad an idare edilm iştir. Bu aile­ lerin başı olan ve zararlı faaliyetleri dev­ let tarafın d an anlaşılan îspilantilerin T arabya’daki m eşhur yalıları bu yüzden m üsadere edilm iş ve Sultan II. Selim H an tarafın d an yazlık elçilik binası olarak kul­ lanılm ak üzere Fransız elçisi S ebastiani’ ye hediye edilm iştir. Bundan başka ev­ velce b u rad a bulunan İsveç ve Napoli el­ çilerinin yalılarına ilâveten Almanya, In ­

giltere, D anim arka ve Rom anya elçilikleri de yaz m evsim leri için b ire r yalı edin­ diler. Y abancılara aid olm akla beraber, bu yalıların doğu ve T ürk üslûbunda döşen­ m esine itin a olunurdu. Y abancıların da böylece rağbeti sonunda, bilhassa yaz ay­ larında T arabya’da hayat çok canlanırdı. Bu koyda nihayetlenen vâdi, m eşhur b ir m esire yeriydi. T arabya’da Sultan II. Mah­ m ud Han b ir çeşm e yaptırm ış olduğu gibi, Sultan Abdülmecid H an’ın annesi Bez- m iâlem Vâlide S ultan tarafın d an da ya­ pılm ış b ir çeşm e vardı.

T arabya’daki Ingiliz elçiliği binası, 1911 yılında ve Fransız elçiliği binası 1923 yı­ lında yanm ıştır. İtalyan elçiliği ise, 1906 yılında yeniden ve m odern üslûbda inşâ edilm iştir. Tarabya, eskiden küçük b ir derenin denize döküldüğü yerde k u ru l­ m uştu. Bu dere «Kiryo Vrisis» diye anı­ lırdı ve bu adı ileride, derenin iç ta ra ­ fındaki ağaçlık arasın d a bulunan ve su­ yunun soğukluğu ile m eşhur olan b ir pı­ nard an alm ıştı.

KİREÇBURNU

K aradeniz’den Boğaz’a giriş kısm ı gö­ rüldüğü için BizanslIlar buraya K aradeniz’ in kilidi m ânâsına gelen «Kledro tu Pontu» adını verm işlerdir. O devirde bu yerde Aya Ofemya adına çok ziyaret edilen b ir ayaz­ m a m evcuddu. ikinci b ir ayazm a ise, Ağaçaltı mevkiindeydi.

K ireçburnu, T arabya ile B üyükdere a ra ­ sında m eskûn iki yerden birincisidir, ilk önce XIX. yüzyılda, 1876-77 T ü rk -R u s savaşı sırasında iskân için gayret h arcan ­ m ıştır. Bu arada iki sed ve b ir Cami ya­ pıldı. 1909 yılında da tab y alar ve b ir çeş­ me inşa edilm iştir. Daha evvel de 1749 yı­ lında G üm rük Em ini Ishak Ağa tarafın ­ dan suyu şifalı b ir çeşme yaptırıldığı bi­ linm ektedir. K ireçburnu, boğazın en serin yeri olm akla m âruftu.

KEFELİKÖY

Tarabya ile Büyükdere arasın d a m es­ kûn iki yerden İkincisidir. Büyükdere kör­ fezine dökülen derenin ağzında kurulm uş­

(5)

tur. K ırım ’ın O sm anlı devletine katılm ası üzerine K efe’den getirilen göçm enler o tu r­ tulduğu için bu adla anılm ıştır.

K ireçburnu ile Kefeliköy arasında, dağ yam acının o rtasın d a P etro Dikaya (Sadık Kaya) diye anılan m eşh u r b ir kaya var­ dır. BizanslI Dionisyos’un rivayetine göre iki gemici kazandıkları p a raları getirip buraya koym uşlar. B ir süre sonra b u n lar­ dan b ir tanesi gelip hepsini alm ak iste­ miş, lâkin yalnız kendi payını bulup ala­ bilmiş.

Kefeliköy’de mevcud Uluç H aşan Paşa Cam ii’ni, Sultan III. M ahm ud H an devrin­ de Kılıç Ali P aşa’dan sonra D eryakaptanı olan İb rah im P aşa’m n 14 Nisan 1588 yı­ lında azli üzerine bu göreve tayin edilen Uluç H aşan Paşa b ir m escid şeklinde yap­ tırm ıştır. Kendisi 12 Temmuz 1591 tarih in ­ de vefat ederek İsta n b u l’da Gedikpaşa ile Akarçeşm e arasın d a yaptırm ış olduğu m ektepte göm ülm üştür. Kızı Meryem H a­ nım da yanında göm ülüdür. O km eydanı’n- da Sinan Paşa Camii yanında b ir m ektebi vardır.

Bu Mescidi, m inber ilâve ederek, Cami haline getiren Şeyhülislâm M irzâzâde Meh- m ed M urad Efendi tekyesine göm ülm üş­ tür. Oğlu M irzâzâde Seyyid Mehmed Efen­ di, III. M ustafa devri Şeyhülislâm ların- dandı. Eyüb N işancası’ndaki Şeyh M urad Efendi tekvesi, Sultan IV. M ehmed H an devri Şeyhülislâm larından M inkarizâde Yahya Efendi tarafın d an Medrese olarak yapılm ış ve m eşhur N akşbendî Şeyhi Mu­ rad Efendi vefat edince, Yahya E fendi’ nin dam adı Çankırılı K adıasker M ustafa R asih Efendi’nin oğlu olup 1732 yılında Şeyhülislâm lığa getirilen Damadzâde E bulhayr Ahmed Efendi tarafın d an b u ra ­ ya defnedilm iş ve Medrese de tekye hali­ ne g etirilm iştir Kendisi ve babası bu­ ra d a göm ülm üşlerdir.

Uluç H aşan P aşa’nın İstan b u l’da Top- kapı’da b ir Camii daha vardır. Kefeliköy’ ün vergi geliri ise Şehzadebaşı Camii va- kıflarm dandı.

BÜYÜKDERE

Kefeliköy’den sonra, iç tarafın d a Sultan II. M ahmud H an’ın yaptırm ış olduğu

Bah-çeköy su kem erinin görülm ekte olduğu derenin, bugünkü adiyle Büyükdere’nin karşısına gelinir. Bu dereyi BizanslIlar B atıkolpos (Derindere) diye anarlardı. Me- gareliler ise, p u tp erest tan rısı Saron adı­ na yapılm ış olan adak yerinden dolayı «Saron deresi» ve ilerideki b u rn a da «Sa­ ron burnu» derlerdi B unlardan başka gü­ zelliği yüzünden «Kalos Argos» ve geniş çayırlığı dolayısiyle de «Libdiya» adlariy- le anılm ıştır. Bu çayırlıkta Yedi K ardeşler m evkiinde yedi ağa vardı. 1096 yılında bi­ rinci haçlı seferi sırasında bu ordunun ikinci kafilesinin kum andanı Godefroi de Bouillon ordugâhını bun ların civarında kurm uştu.

Büyükdere, Bizans devrinden beri İs­ tanbul halkının çok rağbetini kazanm ış b ir yerdi. I. Jüstinyanus (527 - 565) b u ra­ da Aya Teodoras Kilisesini yaptırm ıştı. Ayrıca P atrik Terez (782-804) tarafından da b ü tü n azizlere m ahsus olm ak üzere bir m a n a stır inşa ettirilm iştir. Bu m anas­ tır, birçok p ren sler için inziva yeri olm uş ve P atrik Terez de b u rad a göm ülm üştür.

B üyükdere sem ti, derin b ir körfezin ke­ narını işgal eder ve adını bu körfeze dö­ külen dereden alır. Burası, K em erb u rg az- Alibeyköyü - Bahçeköy - M aslak - K âğıtha­ ne yollariyle Beyoğlu’na bağlanır. Bu yüz­ den, T arabya’da olduğu gibi, bâzı elcilikler Büyükdere’de de yazlıklar edinm işlerdi. Meselâ Rusya ve İspanya elçiliklerinin yazlık binaları b u rad a bulunuyordu.

B üyükdere’de iki cam i vardır:

1 — Cerrah M ahm ud E fendi C a m ii: D eryakaptanı Kılıç Ali Paşa’nın (1572 -1587) adam larından olup donanm ada cerrahlık hizm etinde bulunan Hacı M ahmud Efendi tarafından yaptırılm ıştır. Mezarı, yola ba­ kardı. B urada kendi adına b ir m ahalle mevcuddu.

2 — Kara K ethüda Camii: Sultan II, M ustafa H an (1695- 1703) devri Sadaret K ethüdalarından M ehmed Ağa tarafından yaptırılm ıştır. Padişahın da hal’ine sebep olan ve tarihim ize «Edirne V ak’ası» diye geçen ayaklanm a sırasında öldürüldüğü için m ezarının yeri belli değildir. Sultan II. M ustafa H an, İstan b u l’u âdeta terket- m iş ve devamlı olarak E dirne’de oturm

(6)

ı-ya başlam ıştı. Gerek bu halden, gerek onun çok itib â r ettiği Şeyhülislâm Feyzullah E fendi’nin (1695- 1703) bütün devlete hâ­ kim durum una gelm esinden m em nun ol- m ıyanlar, İstan b u l'd a b ir ayaklanm a dü­ zenlem işler ve E dirne’ye yürüyüp Sultan II. M ustafa H an’ı tah ttan indirerek ye­ rine Lâle devri Padişahı III. Ahmed’i çı­ karm ışlardı. Bu arad a b a şta Feyzullah Efendi olm ak üzere pek çok kim se haya­ tını kay b etm iştir ki, M ehmed Ağa da on­ ların arasın d a bulunuyordu

B üyükdere’nin Pazarkayığı, Maliye ka­ lemi ileri m em urlarından iken 1761 yılın­ da vefat edip R um elihisarı m ezarlığına gömülen M ustafa Efendi tarafından vakfe- dilm işti. Bunun gelirinin y a n sı kendi hay­ ratına, d ö rtte biri Yeniköy’deki Molla Çe­ lebi ve kalan d ö rtte biri Osman Reis Ca­ m ilerinin im am , müezzin ve ö b ü r görev­ lilerine m ahsustu.

Mehmed Ağa’nın K arakâhya Bahçesi di­ ye anılan yeri, B üyükdere’nin nam lı me- sirelerindendi.

Bu sem tin XVII. yüzyılda bin k ad ar evi, b ir M üslüman ve yedi H ıristiyan balıkçı, gemici, bahçıvan m ahallesi ve b ir ham a­ mı vardı. Sultan II. Selim H an’ın sevdiği ve sık sık geldiği yerlerdendi. Pek sık çı­ nar, kavak, söğüt, servi vs. ağaçları yüzün­ den daim a gölgeli ve yazın en sıcak gün­ lerinde bile serin olurdu.

SARIYER

B üyükdere lim anının kuzeyde sona er­ diği burun «Mesar Burnu» diye an ılır Es­ ki adı «Simos» idi. Sonra bu rad a bulunan b ir m ezar dolayısiyle «Mezar Burnu» den­ m iş ve bu ad zam anla M esar B urnu şek­ line dönüşm üştür. M esar B u rn u ’ndan son­ ra başlıyan koy, Sarıyer koyudur. B urada­ ki küçük dere, evvelce «Sketrimos» adını taşırdı. Bu derenin sonlarında böbrek has­ talıklarına iyi gelen m eşhur Ç ırçır suyu­ nun pınarı bulunur. M esar B urnu’nda p u t­ perestlik devrinde aşk tanrıçası sayılan A frod't’in b ir heykeli, adı geçen derede ise «Spollov» adına b ir adak yeri vardı.

Sarıyer adının bu rad a göm ülü «Sarı Ba­ ba» adlı bir zâtın isminden geldiği hak­

kında bir rivâyet varsa da bütün eski eserlerde «Sarıyar» olarak geçm ektedir. Aslında da civarda mevcud ve bakır m a­ denini ihtiva ettiği için sarı renkde görü­ nen b ir y ar dolayısiyle sem t bu adı almış, lâkin isim zam anla Sarıyer olm uştur. Bu­ ra d a vaktiyle işlenm iş olan b ir altın m a­ deni, ekonom ik değerini zam anla kaybet­ m iş olduğundan terk edilm işti. Sultan IV. M urad Han, bu m adenden altın elde e t­ m enin m üm kün olduğuna inandırılm ış ol­ duğundan onun em riyle ve büyük m asraf­ larla m aden yeniden işletilm iye başlan­ m ışsa da, elde edilen altının piyasa de­ ğerinden çok daha pahalıya m al olduğu görüldüğünden bu işten vazgeçilmiştir.

Sarıyer XVII. yüzyılda deniz kıyısında bin k ad ar bağlı, bahçeli evi olan pek m ak­ bul b ir sem tti, ik i M üslüm an ve yedi H ı­ ristiyan m ahallesi, b ir cam ii ve b ir ham a­ mı vardı. Yahudi bulunm azdı. H alkının çoğu Anadolu’lu olup bahçıvanlıkla geçi­ nirlerdi. R um ları ise balıkçılık, m eyhane­ cilik ve gemicilik ederlerdi. Dere içindeki Çelebi Solak bahçesi pek m eşhurdu. Sul­ tan IV. M urad H an burasını gördüğü va­ kit gayrı ihtiyari:

Ben Padişah olduğum halde böyle

cennet gibi bir bahçeye sahip değilim.

Demiş, Çelebi Solak bunun üzerine:

Padişahıma hibe olsun! cevabını ver­

miş, lâkin H ün k âr bunu kabul etm eyip kendisine birçok ihsanlarda bulunduktan sonra:

Bahçen m â m u r olsun!

Diye duada bulunm uştur.

Sarıyer’in bütün dağları, bağlarla kap­ lıydı. Kırmızı renkli, iri, tatlı ve sulu kirazı m eşhurdu. H er birinden yüz dam la su çıkardı. Boğaziçi’nde Rumeli yakasının en güzel suları S arıyer’de toplanm ıştır. Demin bahsi geçen Ç ırçır suyu ve Çamlıca suyu ile b ir tutulan K estane suyundan başka Fındık suyu, Şifa suyu, H ü n k âr su­ yu b u n lar arasın d a sayılabilir. Bu kıyıda bundan sonra gelen sular, Istinye civarın­ daki Tokm ak suyu ile B altalim anı çayı­ rının sonundaki Kanlıkavak suyudur. Kan- lıkavak suyu kıyıya k ad ar getirilm iş ve N arhçı H aşan Efendi’nin yalısının altın­ daki çeşmeye u laştırılm ıştı. Bu yüzden

(7)

Yûşa tepesinden Kavaklar ve Karadeniz

N arhçı suyu diye de anılır. Ayrıca Kireç- b u rn u ’nda çok zam an kesilen ve ara sıra pek ince olarak akan başka bir Şifa suyu v ard ır ki yedi derde deva olduğu söyle­ nir. Esasen Rumeli tarafının sularının şi­ fa ve Anadolu tarafının sularının safa için içilmesi eski b ir gelenekti.

S arıyer’deki Cami, Ali K ethüda adlı bi­ risi tarafın d an yaptırılm ış, Sadrıâzâm Da- m ad Nevşehirli İbrahim Paşa’nm kethü­ dası M ehmed Ağa tarafın d an onarılm ış ve bu sırada b ir de tuğla m inare ilâve edilm iştir. Ali K ethuda’nın m ezarı belli değildir. Camiin onarım tarihi, 1720’dir. B uradaki üç çeşm enin biri bu Camiin k ar­ şısında olup 1645 yılında M usahip Mesud Ağa tarafından yaptırılm ıştır. Kendisi Sul­ tan İbrahim Han ile Sultan IV. M ehmed H an’ın Musahibiydi. Ö bür çeşm elerden biri m ahallenin içinde, öbürü ise köyün dışındaki m ezarlığın yanındaydı.

Sarıyer’deki çifte ham am , Zekeriya kö­ yündeki cam iin vakfıdır. Bu köyü kuran ve Camii yaptıran daha evvel adı geçen Celebi M üftü, yani Şeyhülislâm Hocazâde Mehmed Efendi’dir. Sarıyer’in b ir kadın tarafın d an vakfedilen Pazar kayığının ge­ liri de Ali K ethüda Camiine aiddir.

YENİ MAHALLE

Eski adı Şmilyon (Telli Tabya) olan bu­ runun üzerinde b ir balıkçı köyü olarak k u rulm uştur. Balığın akın yeri olduğun­ dan dalyanları m eşhurdu. Boğaz’a giren balıklar, ilk önce bu rad a tutulurdu. 1783 yılında Boğaz’m m uhafazası için burada, karşı kıyıdaki Yûşâ tabyasının karşısına rastlıyan «Deli Tabya» yapılm ıştır.

Yeni M ahalle’de Pazarbaşı mevkii ile kı­ yıdan yüksekçe b ir yerde bulunan Fırıldak Bahçesi m esire yerlerindendi.

(8)

RUMELİ KAVAĞI

Boğaziçi’nin Rumeli kıyısındaki son va­ p u r iskelesidir. Üst tarafın d a ve K arataş denilen yerde Rumeli Kavağı kalesinin ka­ lıntıları göze çarpm aktadır. Bizans dev­ rinde bu kale «Azizler Kalesi» diye anılır­ dı. Bu isim İm p a ra to r M anuel Komnenos (1143- 1180) tarafın d an o civarda Mikâil adına yapılm ış «Kataskepe» m an astırın ­ dan alınm ıştır.

Rumeli ve Anadolu K avaklarının bulun­ duğu yerde eskiden iki m âbed vardı. Ru­ m eli K avağı’ndaki BizanslIlar ve Anadolu Kavağı’ndaki K alkedonyalılar tarafın d an yapılm ıştır. Sonra Bizans İm p a ra to rla rı bu iki tepe üzerinde Boğaz’m m üdafaası için iki kale inşa ettiler ve tepelerden kı­ yıya k ad ar uzanan duvarlar yaptılar. Ru­ meli tarafın d a «Sarapisyon» ve Anadolu ta ra fın d a «Hiyeron» adlı G üm rük yerleri vardı. B unların arasın a zincir çekilerek Boğaz kapatılm akta ve böylece K arade­ niz’den gelen b ü tü n gem iler durdurulup güm rük vergisi alınm aktaydı. Cenevizliler, Bizans’ın zaafından faydalanarak 1348 - 1352 yılları arasında yaptıkları kanlı sa­ vaşları kazandıktan sonra bu kaleleri ele geçirip tam ir ettiler, güm rük vergisini de kendileri alm ıya baş1adılar; Hiyeron, bu yüzden sonradan «Ceneviz Kalesi» diye anılm ıştır.

Rumeli Kalesi duvarından sonra gelen vâdi «H risoikoas» yâni Altın Dere diye a- nılırdı. Bunun sebebi ise, eskiden vadide­ ki taşların altın ihtiva ettiği sanılm asıydı. B urada, Hz. Meryem adına yapılm ış kü­ çük b ir kilise mevcuddu. Tepede ise, vak­ tiyle fener vazifesini gören ve «Timea Tur- ris» adını taşıyan büyük ve yuvarlak b ir kule bulunuyordu.

H ıristiyanlık devrinden evvel Rumeli Kavağı kalesinin yerinde bulunan m âbed, p utperestlik tan rıların d an Serapis’e, son­ ra da Frikyalılarm büyük tanrıçası Sibel’e (Kabala) ithaf olunm uştu. Timea T urris civarında ise İm p a ra to r IV. Romanos Di- ogenes ' (1067- 1071)’in zevcesi Evdoksiya tarafın d an kurulm uş Mavro M olyatisa m anastırı mevcuddu. Bu zât, 1071 yılında Selçuklu T ürk H üküm darı A lparslan’a k a r­ şı M alazgird m eydan savaşını kaybederek

esir olm ası üzerine İm p a rato rlu k tan dü­ şürülünce, yerine geçen oğlu V II. Mihail Dukas P arapinakis, annesi Evdoksiya’yı kendi yaptırm ış olduğu b u m an astıra ka­ p atm ıştır.

KALE VE CAMİLER

Kale, 26 M art 1452 tarihinde Fatih Sul­ tan II. M ehmed Han tarafın d an zapte- dilerek tah rip olunm uş, S ultan IV. M urad H an yeniden yaptırm ış ve bundan sonra «Boğaz Hisarı» diye anılm ıştır. Mavro Mol­ yatisa m anastırı ise terkedilm iş ve 1713 yılında yıktırılm ıştır. S ultan IV. M urad H an’ın kaleyi yaptırm asına sebep, Boğaz’a Rus K azaklarının hücum larıydı. Anadolu Kavağı kalesi de aynı m aksatla onarılm ış­ tır. Kaledeki 300 m uhafıza m ahsus 60 ev ve G alata K adısının b ir naibi vardı. Sa­ hilde O tuzbir suyu adlı b ir m esire yeri bulunuyordu.

B urada, üç İslâm m âbedi vardı: 1 — Kaleyi o n artan Sultan IV. M urad H an tarafın d an fevkani, yani ü stk a t şek­ linde b ir Cami yaptırılm ıştır. Bu Padişah b u rad a aynı zam anda iki buğday ve b ir silâh deposu kurm uştur.

2 — Karalcaş Mescidi: Flacı Abdullah oğlu K arakaş M ustafa Çelebi tarafın d an yine kalede yaptırılm ıştır. Mezar yeri bel­ li değildir.

3 — Valide Camii: Sultan IV. Mehmed H an’ın annesi Hadice T urhan Valide Sul­ tan tarafın d an yaptırılm ıştır. Kendisi bu Camii, yıllar sonra kavuştuğu kardeşi Yu­ suf Ağa için tesis etm işti. M asrafı, Yeni Cami vakfı tarafın d an verilirdi. Bu Cami, Sultan II. M ahm ud H an tarafın d an ona­ rılm ıştır.

Kale dışındaki ham am , B edestan K et­ hüdası Hacı Mehmed Ağa’nm eseridir.

Boğaz’m Rumeli yakasını takip eden cadde Tellibaba mevkiine k ad ar çıkarak sonra Rumeli Kavağı’na iner. B undan son­ ra daha d a r b ir yol, Altmkum plajının ya­ nından ve sonra askerî tesislerin içinden geçerek «Büyük Liman» denilen yere va­ rır.

(9)

SON MESKÛN YER

Son m eskûn yer, K aradeniz’in giriş ye­ rindeki eski Panyum burn u n d a bulunan Rumeli F eneri’dir. Kıyıdan yüz m etre me­

s a f e d e , a y n ı t e m e l ü z e r i n d e v e b i r b i r l e ­

rinden çatlak larla ayrılm ış

beş kayadan

m eydana gelmiş Kyanedi (Kızıl Adalar) veya K okonera adacığı vardır. Yüksekliği 20 m etre, çevresi 450 m etre olan bu ka­ yaların en büyüğünün üzerinde R om alılar tarafın d an Apollon adına yapılm ış b ir kurban yeri mevcuddu. Şimdi yalnız kai­ desinin kalıntıları görülm ektedir. Bu kaya­ ların sahile, deniz yüzeyi ile b ir hizada bu­ lunan birçok kayalarla bağlantısı vardır.

Büyük Liman, eski çağlarda Efeslilere lim anlık etm iş olduğundan «Efesiates» di­ ye anılırdı. Lim andan sonra Afrodisiyan b u rn u (Taşlıca b u ru n veya Toptaş) gelir. Daha ileride aşk tanrıçası Afrodit’in hey­ keli ve Mireleon mevkii bulunuyordu. Bundan sonra da Limen Likyon (Likyalı- la r Limanı) adlı küçük b ir koy gelir Bu­ rad a sonradan Garipçe köyü kurulm uştur. Mireleon ırm ağı, bu yerde denize ulaşırdı. Koy şim di «Hamsi Limanı» diye anılır. Ga­ ripçe Kalesi adlı küçük b ir m üdafaa m ev­ kiinin kuzeyinde bulunan lim an ise, eski­ den «Liknias» adım taşırdı. B uradan iti­ baren kıyı daha taşlıdır. Vaktiyle akbaba ve k artalların yuva yapm asından dolayı buraya Gipopolis (Akbaba Şehri) denirdi. Liman Papaz B urnu ile sona erer. H arpi- lere karşı Argonotları yardım a çağıran

ih tiy ar Rines’in sarayı b u rad a idi ve Ar­ gonotlardan Zetes ve K alais de H arpileri b u rad a m ağlûp ve im ha etm işlerdir.

İşte, yukarıda bahsettiğim iz Panyum burnu, yani Rumeli Feneri mevkii, bun­ dan sonra gelirdi. Kyaneai adası civarın­ da B izanslılarm yardım ına gelen Venedik­ lilerle Cenevizlilerin arasın d a 1352 yılın­ da büyük b ir deniz savaşı olm uştur. Ce­ nevizlilerin kazandığı bu savaş, aynı za­ m anda K aradeniz’e hâkim iyet savaşıydı. Boğaz’m Rumeli kıyısındaki son nokta «Simplegades» mevkii idi. Boğazın dışın­ da İstran ca dağlarının eteklerinde de vak­ tiyle fener vazifesini gören «Ovid» adlı b ir yer mevcuddu.

Büyük lim an, G aripçe ve Rumeli Feneri bölgeleri XVII. ve X IX . yüzyıllarda bazı savunm a te rtib a tı alınm asından başka b ir önem taşım am ıştır. Ancak geceleri gemi­ lere yanlış işaret verip karaya çekerek yağm alam ak istiyen haydut ve korsan lara engel olm ak için Sultan I. A bdülham id H an (1774- 1789) zam anında m ahalleler kurulup m eskûn ve m âm u r hale getirilmi- ye çalışılmış, Sultan Abdülaziz Han (1861- 1876) devrinde ise kazaya uğrıyanları kur­ tarm ak için C ankurtaran tesisleri yapıl­ m ıştır. Bu tesisler, bugünkü tahlisiye teşkilâtının esasıdır.

Böylece, Haliç Sütlüce’sinden başlıya- rak K aradeniz’e k ad ar uzanan b ü tün kıyı­ ların kısa tarihini okuyucularım ıza sun­ m uş bulunuyoruz.

İsta n b u l’un Y okuşları

İstanbul, yedi tepede kurulmuş inişli yokuşlu bir şehirdir. Ayrıca, Beyoğlu tarafı da öyledir. Bu arada bazı yokuşları pek meşhurdur. Bunların adarını okuyucularımıza veriyoruz:

Soğukçeşme yokuşu, Şengül Hamamı yokuşu, Mahmud Paşa yokuşu, Çak­ makçılar yokuşu, Uzunçarşı yokuşu, Devoğlu yokuşu, Saatçi yokuşu, Mehmed Paşa yokuşu, Zeyrek yokuşu, Fil yokuşu, Horasancı yokuşu, Debbağ Yunus yokuşu, Kırkmerdiven yokuşu, Camcıçeşmesi yokuşu, Sancakdar yokuşu, Ot_ lukçu yokuşu, Senâ yokuşu, Haşan Hüseyin yokuşu. Pastırmacı Yokuşu, Ma- carlar yokuşu, Çiniiiçeşme yokuşu, Kaytan yokuşu, Mekikçi yokuşu, Hançerll yokuşu, Mumhane yokuşu, Şehid Mehmed Paşa yokuşu, Peykhane yokuşu, Gedik Paşa yokuşu, Ağa yokuşu, Selim Paşa yokuşu, Baruthane yokuşu, Balcı yokuşu, Tozkoparan yokuşu, Cerrah Paşa yokuşu, Etyemez yokuşu, Çilingirli yokuşu, Balıkçılar yokuşu, Dânâ yokuşu, Yokuş çeşme.

21

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

This value shows the gross income from one slice of Tofu cultivated by the Tofu industry with a value-added ratio of 28.16% of the value of the Tofu product is gotten from

Ö¤rencilerin biliflim teknolojilerini etik d›fl› kullan›m ta- n›mlay›c› istatistik sonuçlar›na göre bilgisayar ve internet kul- lan›n düzeyleri sonuçlar›

Memet Fuat, Nâzım Hikmet’in yaşa­ mında olup bitenlere yalnızca serinkanlılıkla bak­ mıyor; serinkanlılığı elden bırakmıyor olması yet­ mezmiş gibi, Nâzım

 Daha önceki ÇKKV-FP ile HG arasındaki ulusal bazlı ilişki çalışmaları çoğunluk itibariyle TOPSIS sıralaması ve hisse getirileri arasında baz dönemlerde

Öyleyken, Tazminat şairleri milletin uykusunu ölüm diye yazdılar, ve, milleti uyandır­ mak için, ona, «öldün» diye haykırdılar.. Vâkıa uyuyan milletleri ses

Saatlerimizi bir saat ileri ald›¤›m›zda, GMT+2 saat diliminden 45° do¤u boy- lam›yla temsil edilen GMT+3 saat dilimine, yani.. yaz saatine

Prynt’in yaptığı teknik olarak daha önce kaydedilmiş videoları fotoğraflarla eşleştirmek ve fotoğrafa telefon. kamerasından baktığınızda o videoyu fotoğrafın

Özellikle kronik periodontit gibi dişeti infeksiyonlarında etken olan anaerop bakteriler, aynı zamanda ağızla ilişkili ola- rak gelişen baş-boyun ve aspirasyonla